
İlişkilerde Kabule Geçmek
Eşinizi ya da hayatımızdaki herhangi bir insanı değiştirmeye çalışmak, boşa giden çabanızdan başka bir şey değildir. Karşımızdakini değiştirme hiçbir zaman sonuç vermez. Asla böyle bir şey olmamıştır ve olmayacaktır.
İlişkilerinizde Ne Kadar Zorlarsanız O Kadar Dirençle Karşılaşırsınız;
Acaba günlük yaşamımızda, evimizde, ilişkilerimizde sürekli olarak yüzümüze vurulan bu basit ve bariz gerçeği öğrenmek bize ne kazandıracak derseniz?
Aslına bakarsanız birisini değiştirme konusunda tüm veriler ve kanıtlar aleyhimize olmasına rağmen yine de kolay kolay pes etmeyiz. En doğrusunu bildiğimizden o kadar eminizdir ki, memnuniyetsizliğimizi bir şekilde göstermeden edemeyiz. Bazen tek kelimeyi bile etmeyiz ancak içimizden umutsuzca karşınızdaki kişinin değişmesini isteriz. Ancak bilmediğimiz bir şey vardır oda; bizim her düşüncemiz ve duygumuz adeta dua’laşır, çevremizde bir enerji alanı oluşturur. Çevremizdeki ilişki halinde olduğumuz herkes bu enerji alanı sayesinde, bizim kendisini onaylamadığımızı hisseder.
İşte bu enerji alanı bize ve değiştirme arzumuza direnç gösterir. Hayatımızdaki kişilerin davranışlarını hangi yolla denetlemeye çabalarsanız çabalayın, ister sözlü uyarılarla, ister mutsuzluk dolu iç çekişlerle, ister sessiz beklentilerle, isterse apaçık kınamalar ne olsun, hepsi de aynı kapıya çıkar. Karşınızdaki eşiniz ya da yakınlarınız onları değiştirmek istediğinizi hisseder ve buna direnç gösterir.
Yani diyebiliriz ki siz ne kadar zorlarsanız, o kadar direnç ile karşılaşırsınız. Hatta ilişkileriniz öyle bir noktaya gelir ki, artık mesele karşı taraf içinde değişip değişmediği değil, sizinle mücadele etme halini alır. Ve siz karşınızdakini değiştirmek için direndikçe, bu direnciniz bir süre sonra değiştirmek istediğiniz şeylerin önündeki en büyük engele dönüşür. Maalesef böyle bir durumda her iki tarafta farklı kutuplara takılıp kaldığı için gitgide birbirinden uzaklaşırlar. Çok istediğiniz değişim artık isteğinizin önündeki en önemli engel olmuştur.
Değiştirmek Kadar, Değişime Direnmekte Bir Sorundur;
Özellikle evliliklerde eşlerden birinin ısrar etmesi diğerinin direncinin artmasına sebep olur. Bazı evlilikte bu durumun ömürleri boyunca sürdüğünü görürüz. Nasıl ki eşlerden birinin değişmesi için ısrar etmek bir sorunsa, değişmek için direnmek de aslında aynı sorunun farklı bir diğer yüzüdür. Hal böyle olunca bu ilişkilerde hiçbir şeyin değişmemesi ve yıllarca aynı serüvenlerin devam etmesi hiç şaşırtıcı değildir.
Peki çözüm nedir? Eğer başkalarını değiştirme isteğinden vazgeçerseniz, direnç alanı da kaybolacak ve yerini birbirimizde kendimizi gördüğümüz aynalar alacaktır. Bu ayna değişmemekte direnenlere kendi görüntüsünü yansıtacaktır. Orada artık bir mücadele değil, karar verme sürece olacaktır. Siz kendi seçimizi yapıp ortada olan durumla ilişkiye devam edip edemeyeceğinize karar verirken, karşı tarafta sizin yeni karanıza göre nasıl yaşaması gerektiğine karar verecektir. Ya sizle uzlaşıp beraber yada değişmeden fakat beraber olsa da ayrı. Seçimleri değişmekte olabilir değişmemekte. . .
Bunların seçimi ne sizin, ne benim, ne de başkasının buna karışmaya hakkı yoktur. Değiştirmek istediğiniz kişi ister sevginiz olsun, ister eşiniz, isterse anne babanız ya da çocuklarınız hiç fark etmez. Bu tamamen kişinin kendi seçimidir.
Yaşamımızı zenginleştirmek yada yoksullaştırmak arasındaki seçim tamamen bizim kararımıza bağlıdır.
Olduğu Gibi Kabul Verip, Teslim Olmak;
Karşınızdakini değiştirmenin imkansız olduğunu anlayıp, onu olduğu gibi kabul ettiğimiz zaman aramızdaki direnç alan ortadan kalkar. Asıl sır karşımızdakini her haliyle kabule geçebilmektedir. Tabii ki bu durum birdenbire karşınızdakilerle hemfikir olacağımız anlamına gelmiyor.
Sadece onları olduklarından daha farklı bir hale, bir kalıba sokmaktan, vazgeçmek anlamına geliyor. Sonuç karşınızdaki belki değişecek, belki değişmeyecek sonrasının ne olacağını bilmesek de mücadele etmeyi, direnmeyi ve öfke duymayı bırakmalıyız. Karşımızdakinden hiç bir beklentimiz kalmadığı ve kendimizin kontrolcülüğü sonucu oluşan çatışmalarda ortadan kalktığında, biz aslında mümkün olanın gücünü, Yaradan ‘ın ilahi akışına teslim olmuş oluruz.
Kabule geçmekse; Bunca zaman kapıyı aralamak yerine, önümüz de engelmiş gibi algılayıp yüklendik ve hayal kırıklığı dışında bir şey elde edemedik. Kabule geçmek, kapıyı ardına kadar açmaktır. Tabii ki bunu yaparken planlayarak, neye benzeyeceğini düşünerek, beklenti girerek yapmamak gerekir. Hiçbir şeye denetlemeye çabalamayın artık. Buna harcayacağınız enerji kendi hayatınız için değerlendirin. Değiştirmeye çalıştığınız kişiyi özgür bırakarak aslında kendinizi özgürleştirilmiş olduğunuzu unutmayın.
Sevinç Karakaya
Devamı
Dua Bilinçaltınızın Kılavuzudur
Ruhsal şifa yönelik birçok terapisi duanın gücünden sıklıkla faydalanılır. Güçsüzlük, stres ve benzeri sorunların kaynağı kişinin içsel uyumsuzluğudur. Duanın bedenin ve ruhun uyumlu çalışmasında çok büyük etkisi vardır. “Hayatımızda olumlu dua etmek bize gücü getirir, güç de olumlu sonuçlar kazanmanızı sağlar. ”
Dua Bilinçaltınızın Kılavuzudur
Her ne kadar son zamanlarda duadan uzaklaşıldığı düşünülse de, bence insanlar bugün kişisel problemlerini çözmede ellerindeki en büyük gücün dua olduğunun farkındalar. Duanın gücü enerjinin göstergesidir. Bilimsel teoriler de nasıl atomun içindeki enerjiyi dışarı çıkarmak için bazı teknikler kullanılır, aynen öylede manevi enerjinin açığa çıkması için, duanın doğru tekniklerle yapılması gerekir.
Bugün öyle görünüyor ki, duanın gücü hayatımızdaki her noktayı etkiliyor. Bedenen ve ruhen çürümemizin önüne geçiyor. Ruhunuzun yıpranmasına, bitkinleşmesine ya da çökmesine izin vermek zorunda değilsiniz. Dua sizi her akşam tazeler, her sabah yenilenmiş olarak dışarı yollar. Her vakit yaptığınız duanın doğru ya da yanlışı seçmenizi belirleyen, kuvvetlerin merkezi olan bilinçaltımıza girmesine izin verirseniz, dua size bir kılavuz olabilir. Dua düzgün ve doğru tepkilerinizi sürdürme gücüne sahiptir. Bilinçaltınızı derinlemesine giren bir dua sizi yenilebilir.
Dua etmek Kadar, Doğru Dua Etmekte Önemlidir;
Dua etmek kadar doğru dua etmek önemlidir. İlk önce Dua ettiğimiz zaman isteklerimizi kainattaki en büyük güçten istediğimizin farkında olmamız çok önemlidir. Etkili olduğu ispatlanmış metotları duanın gücüyle denemenizi tavsiye ederim. Duanın sırrı zihninizi Rabbinize açmanın en etkili yolunu bulmaktır. Dua ile zihnimizi açmanın yollarında biri Önce ”dua” edin, sonra gözünüzde canlandırın ”resmedin”, son olarak da Kabul olmuş gibi Allaha teşekkür edin.
Dua Edin; Dua edin derken şunu kastediyorum. Aslında hayatınızın her alanını dualaştırın. Mesela bir problem ile karşılaştığında sade ve olumlu cümleler kurarak Allah’tan isteyin. Allah’ı sanki uzakta gibi düşünüp istemeyin. ”O” her yerde, ofisinizde, evinizde, sokakta, arabada her yerde yanınızda olan en yakın dost, en yakın sırdaş, olarak düşünün. Duayı karar verilmesi ve ele alınması gereken her konuyla alakalı ALLAH ile doğal bir irtibat olarak düşünmelisin. Bir süre sonra Allah’ın karşısında bulunduğunuz düşüncesi bilincinize ve daha sonrada bilinç altınıza hakim olacaktır.
Günlük hayatımızı dualaştırmaktan bahsediyorum. Yürürken, araba kullanırken yada diğer faaliyetlerimiz esnasında dua edebiliriz. Belki bir köşeye çekilip sessiz sedasız el açıp yakarışlarla olmaya bilir. Fakat Ayetin buyrulduğu gibi
Kaf Suresi’nin 16. Ayeti şöyledir:
“İnsanı Biz yarattık. Onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de Biz pek iyi biliriz. Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
Şah damarından daha yakın; Yani her an hayatın içinde ondan yardım beklemeli insan, ”Allah’ım bunun için ne yapacağım”, yada ”Allah’ım bana bunun için taze bir anlayış ver” gibi devamlı dua içinde olup, hayatınızdaki tüm faaliyetleri dualaştırabilirsiniz.
Resmedin; Resmetmek fiziksel olarak düşündüğümüzde temel faktör kuvvettir. Psikolojide ise temel faktör, gerçekleşebilir arzudur. Başarıyı hayal eden bir adam zaten başarıya eğilimlidir. Başarısızlığı hayal edenler ise başarısızlığa eğilimlidir. Başarı yada başarısızlık zihinde canlandırılan resme göre şekillenme eğilimindedir.
Olmaya değecek bir şeyin olabilmesi için; ilk önce dua edin, ve tabi Allah’ın hoşnutluğuna uygunluğunu gözden geçirin, sonra aklınızda onun bir resmini oluşturun, resmi güçlü bir şekilde bilincinizde tutun. Ve Yaradan’a güvenip ona teslim olun. Başarılı olmak için siz üzerinize düşen fiili her şeyi yaptığınızdan emin olun, daha sonrasında yaptığınız resmin ne kadar garip bir şekilde gerçek olduğunu görmek hiç de şaşılacak bir şey olmada gerek değil mi?
Teşekkür Edin; ”Dua ettiğiniz” ve ”Resmettiğiniz” şey Yaratıcının gücünü kabul ettiğinizde ve gerçekleşmesi için kendinizi tam olarak verdiğinizde olur. Yani siz üzerinize düşeni yapın ve olacağına güvenin hatta öyle ki olmuş gibi ”teşekkür”edin.
Duayı Gününüzün İçine Katmak İçin Birkaç Öneri;
1- Her gün birkaç dakika bir köşeye çekilin. Hiçbir şey söylemeyin. Yalnızca Allah’ı düşünün. Zihninizi manevi olarak açık hale getirecektir.
2- Sonra sade kelimeler kullanarak sesli dua edin. Aklınızda olan her şeye ama söyleyin. Sadece dini cümleler ile sınırlı kalmanız gerektiğini düşünmeyin. Allah ile kendi dilinizle konuşun. Size ancak ”O” anlar.
3- Gündüz işe giderken, metroda, otobüste ya da masanızda dua edin. Dünyayı düşünmemek ve Allah’ın varlığını her an hatırlamak için dualar fırsat bilinmelidir. Bunu her gün kadar çok yaparsınız, Allah’ın varlığını bu kadar yanınızda hissedersiniz.
4- Dua ettiğinizde her zaman istemeyin bunun yerine yaratıcının gücünü takdir edin, duanın çoğunu şükrederek geçirin.
5- Samimi duaların sevdiklerinize ulaşıp, Allah’ın sevgisi ve korumasıyla kuşatılacaklarına inanarak dua edin.
6- Dualarınızda hiçbir zaman olumsuz bir düşünce dile getirmeyin.
7- Her zaman Allah’ın takdirinden razı olacağını dile getirin. İstediğiniz şeyi dileyin. Fakat Allah’ın size verdiklerine razı olun. Onun verdiği sizin istediğinizden daha hayırlıdır.
8- Yapabileceğinizin en iyisini yapmayı talep edin. Ve sonucu gönül rahatlığı ile Allah’a bırakın.
9- Sevmediğiniz yada size kötü davranmış insanlar için dua edin. Kırgınlık duanın gücünü kısıtlayan şeylerden biridir
10- Dua edilecek kişilerin bir listesini yapınız. Başkaları için ne kadar dua ederseniz duanız size bu kadar çok geri dönecektir
Sevinç Karakaya
Devamı
Mutlu Evliliğin Tılsımı
Sevgi her yerdedir diyoruz. Aslında bir çoğumuz bunu söylerken tam olarak bilincinde olmadan ancak yinede doğru olduğunu hissederek söyleriz. Kimimiz sevgi konusunda diğerlerinden daha iyidir ancak hepimiz aynı okulun öğrencileriyiz. Hepimizin amacı sevgide kazanabilmektir çünkü biliriz ki sevgi de kazanan, hayatta kazanandır.
Hayatımızdaki her şey sevgiyle olan ilişkimizin bir yansımasıdır. Kim olduğumuz, başımızdan neler geçmiş olduğu ve bunların sonucunda nasıl biri olduğumuz hep sevgili olan ilişkimizi saklıdır. Peki nasıl oluyor da o sevgi unutuluyor? Aramızdaki bizi bağlayan sevgiye ne oluyorda gözlerimiz kör oluyor?
Şu hikaye size de tanıdık geliyor mu?
İki sevgili küçük bir sorun yüzünden kavga ederler. Kadın bulaşıkları yıkarken adamın yardım etmesini ister, adam çok yorgundur ve bulaşıkları ertesi gün yıkamakta diretir. Her ikisi de haklı olduklarını o kadar emindim ki, tartışma gittikçe şiddetlenir ve sonunda kontrolden çıkar. Biri saldırır diğeri kendini savunmaya geçer ancak her ikisi de birbirini dinlemez. Tartışma o kadar ateşli bir hal alır ki birbirlerine duydukları sevgiyi tartışmanın hararetinde unuturlar. Böylece tartışmaya ve birbirlerini incitmeye devam ederler çünkü gözleri haklı olduklarını göstermekten başka hiçbir şeyi görmemektedir.
Karşı tarafı cezalandırma hırsı mantığın ve sevginin ötesinde geçer. Birbirlerine asla söylememeleri gereken şeyleri bir çırpıda söylerler.
Evet başta da söylediğim gibi belki de bu hikaye sizi çok tanıdık gelmiştir. Belki zaman zaman buradaki karakterlerden birisi siz olmuş ya da yakınınızın başına benzer bir durum gelmiş olabilir. Belki de tıpkı bu hikayedeki gibi; bu kadar basit bir şeyden bir ilişki, bir evlilik nasıl? bitebilir diye inanamıyor olabilirsiniz. Saçma sapan bir tartışma büyümüş ve evliliği bitirecek seviyeye getirmiş olabilir.
Evliliği Asıl Bitiren nedir?
Evliliği Bitiren Küçük Tartışmaların Altındaki Büyük Sebepler; Birçoğumuz duymuş olduğu inanmakta güçlük çektiği eski bir hikayedir. Çok büyük bir ihtimalle ilişkinin bitmesi ile sonuçlanan kavga aslında bardağı taşıran son damladan başka bir şey değildir diye düşünenler genellikle haklı çıkar. Bu tip hikayelerin her zaman için bir arka planı vardır. Her bireyin kendine has koşulları olmakla birlikte hepsinde ortak unsurlar bulunur. Mesela bir yetişkin gibi davranmayı engelleyen kibir, kontrolden çıkan egolar, bir türlü doymak bilmeyen haklı çıkma arzusuyla karşı tarafa cezalandırma isteği gibi…
Anlaşılma İhtiyacı Ve Haklı Çıkma Çabası
Dünyanın neresinde olursak olalım, her yaştan pek çok çiftin umutsuzca haklı çıkmak için birbiriyle kıyasıya kavga ettiğini gözlemleyebiliriz. Öfkeden deliye döndükleri için gözleri hiçbir şey görmeyen, asla söylenmemesi gereken korkunç sözler sarf edip, birbirleri kıran ve inciten, yıllarca emek verdikleri ilişkilerini bir çırpıda yıkmaktan çekinmeyen maalesef birçok çift görmek mümkün.
Pek çoğumuz aç gözlü bir ihtiyaç içerisindeyiz. İlişkilerimizde hedeflediğimiz ideal sonuca ulaşamamanın sorumlusu, bizi birbirimizden uzaklaştıran, insan hayatındaki tüm sorunların olmasa da, çok büyük bir kısmının kökenini oluşturan ve bir türlü doymak bilmeyen içimizdeki anlaşılma ihtiyacıdır. Yalnızlığımızın, birbirimizle gerçekten ve samimi ilişkiler kuramamamızın, kendimizi sürekli ayrı düşmüş hissetmemizin altında yatan sebep yine anlaşılma ihtiyacımızdır. Bakış açımızın doğruluğunu kanıtlamak ve diğerlerinin de bunu anlamasını istiyoruz.
”Oysa bu dünyadaki varlık sebebimiz anlaşılmak değil anlamaktır.” Size şaşırtıcı gelebilir fakat gerçek bundan ibarettir. Kimseden bize anlamasını beklemeye, talep etmeye, hele ki bunu onlara dayatmaya hiç mi hiç hakkımız yoktur. Hiçbirimizin böyle bir ayrıcalığı olamaz. Bizler sevmek için, sevmeyi öğrenmek sevgide ustalaşmak için varız. Bu hem kendimize karşı en büyük meydan okumamız, hem de en büyük ödülümüzdür. Başkalarını sevebildiğimizde zaten anlaşılma ihtiyacımız ortadan kalkar.
Anlaşılmayı beklemek yerine birbirinizle konuşun, ne kadar sevdiğimizi,pişman olduğunu söyleyin ve özür dileyin. Kendinizi ve birbirinizi affedin.
Anlayış Beklemenin Yolu Anlamaktan Geçer
Gündelik ev işleri bir ilişkinin başının belası da olabilir can simidi de. Ev işleri yüzünden sürekli tartışan bir çift tanıyorum. Kadın şikayetlerini arttırdıkça adam da inadına daha da yardımcı oluyordu. Aslına bakarsanız adam gitgide eve uğramaz olmuştu. Kadınsa bu durumu içerliyor ve memnun olmadığı hayatından adamı sorumlu tutuldu. Kadın bir akşam çok mutlu bir evlilik sürdüren eski bir arkadaşının eşi ile ilgili düşüncelerini tanık oldu. ”eşim mutfakta bana yardımcı olduğu için ona minnettarım” ” çok çalışmasına rağmen yine de ev işlerinde bana yardımcı olacak zaman bulabiliyor”
Tabii bizim öfkeli kadın öfkeyle çıkışıyor ” minnettar mısın?” Ne diye minnettar olacakmışsın ki? Bu onun evi, onun mutfağı ve onun bulaşıkları değil mi? o kadarını da yapsın artık. Sen bütün gün evi çekip çevirmek için kendini parala, sonra da bu kadarcık yardım etti diye minnettar ol olacak şey değil doğrusu”
Başka söze gerek var mı sizce? Kadınlardan birinin rica bile etmesine gerek kalmadan istediğin yardımı görmesi diğerinin ise hiç yardım almamasında ya da bir çiftin mutlu diğer çiftin mutsuz oluşunda şaşılacak bir durum var mı?
Unutmayın bir şeyden kaçmaya çalışmak dosdoğru ona koşmaya benzer. Siz farkında olmadan şikayet ettiğiniz her şey hayatınıza yerleştiği gibi, taktir ve şükrettiğiniz her şeyde hayatınıza yerleşir. Neye koşarsanız o da size koşa, siz neyden kaçarsanız bilin ki o size daha çok yaklaşır.
Evliliklerde anlayış beklemenin ve görmenin yolu anlamaktan geçer. Siz anlamak için emek sarf ettikçe daha çok anlaşıldığınızı görecektiniz.
Sevinç Karakaya
Devamı
Dünya İle Barışın İlk Şartı Kendinle Barış
İnsanlık tarihi boyunca işlenmiş aklınıza gelebilecek her türlü suçu düşünün. Affedilmez suçlar kanınızı donduran suçlar. Eğer bu acı zincirini durdurmak istiyorsak, bu suçların affedilmesi gerekiyor.
Eminim bu ifade karşısında pek çok kişi zorlanacak belki karşı çıkacaktır. Hemen her saniye dünyanın her noktasında suç işleniyor, başı sonu belli olmayan pek çok savaş, masum insanların ölmesi, yok etme, öç alma, katliamlar soykırımlar ve terör artık neredeyse alıştığımız kabul ettiğimiz şeyler haline geldi. Bunların daha ne kadar böyle süreceğini ve ne zaman bir son bulacağını merak etmemize rağmen, suçlamasının çok iyi biliyoruz ama pişmanlık duymaktan affetmekten ısrarla kaçıyoruz. Her zaman sebeplerimiz var.
Dünyada yaşanan gelişmeler aslında her birimizin iç dünyasındaki çatışmaların dışa yansımasından başka bir şey değil, başka bir ifadeyle mikro kozmos makro kozmosu yansıtıyor.
O zaman işe yine her zaman ki yerden yani kendimizde mi? başlamak lazım. İlk önce kendi yaptıklarımızdan samimi olarak pişman olmak kendimizi affetmek, sonra tüm dünyayı affedip affını dilemek işte bütün mesele bu…
Samimi Pişmanlık, Kendinizi Affetmenizi Sağlar
Pişmanlık suçluluk duymak değildir. Pişmanlık pek çoğumuzun sandığının aksine küçük düşmek ya da cezalandırmakta değildir. Pişmanlık yaptığınız şeylerden ve bunun doğurduğu sonuçtan samimi ve derin bir biçimde üzüntü duymaktır. Çoğu zaman bunu hissetmekten kaçınıyoruz
Kendimize affetmeden iyileşmemiş mümkün değildir. Kendini affetmek için kişinin yapması gereken ilk şey; yaptığı şeyi sahiplenmek ve bundan samimi bir pişmanlık duymaktır. Eğer acı çekmeden yaşayabilmek istiyorsunuz, yapacağınız en önemli şey kendinizi affetmek olacaktır. Kendini kurban olarak görüyor ve affedilecek hiçbir şeyiniz olmadığını düşünüyorsanız bile, iyileşmenin yolu yine de affetmekten geçmektedir. Çünkü aslında ne olmuş olursa olsun, öyle ya da böyle ilk önce kendimizi suçlarız. Her zaman için daha farklı ne yapabileceğimizi düşünür ve kafamızda farklı senaryolar kurarız. Huzur bulamadan yıllar hatta bir ömür geçebilirsiniz çünkü kendinizi suçlamanın, yermenin, suçlu hissetmenin ve cezalandırmanın, pişmanlık duymak ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Böyle yaparak pişmanlık duymaktan ve kendinize affetmekten kaçmaktan başka bir şey yapmazsınız.
Eğer davranışlarınızdan ötürü pişmanlık duymadan çekinirsiniz ne kadar başarılı olursanız olun ne kadar muhteşem işler başarmış olursanız olun kendinizi başarılı ve mutlu hissedemezsiniz ve aynı zamanda kendinize bir türlü kabul edemezsin. Gerçeğin ortaya çıkmasından korktuğunuz için her zaman maske takmak zorunda kalır ve bir şekilde herkesi kandırmayı becerdiğini sanırsınız pişmanlıktan kaçtınız için içinizde olan boşluğu bir türlü dolduramaz ve hiçbir şekilde tatmin olamazsınız. Sağlıklı bir ruh haline kavuşmak için pişmanlık duygusunu bastırmayın, acınızı üzüntümüzü ve kederinizi hissedin.
Yaptıklarınızı yüzleşin ruhumuzun bilmediğimiz yönleri olduğunu kabul edecek kadar alçak gönüllü olun. Pişmanlık duyup ve sürprizleri hazır olun. Hiçbir suç affedilmeyecek kadar kötü değildir.
Kendinizi Affettiğinizde, Dünyayı da Affedebilirsiniz
Kendinize affettiğiniz de dünyayı hoşgörü şefkat sunabilirsiniz. Dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şeyler bunlardır. Kendinize affettiğiniz de, affedilmeyi hak ettiğini düşünenlere anlayış ve şifa verebilirsiniz. Affettiğiniz de insan ruhunun en karanlık köşelerine iyilik, doğruluk ne güzellik getirebilirsiniz.
Dışarıda içeriden farklı hiçbir şey yok. Evde oturup sessiz sedasız, maneviyat ile ilgilenip acıyı kızgınlığı, öfkeyi ve pişmanlığı hissedip onlardan kurtularak iç huzuru bulmaktansa, savaş karşıtı gösteriye katılıp bütün gün bağırıp çağırmak daha kolay geliyor çoğumuza… Oysa hiç huzurunuzu bulduktan sonra isterseniz yine aynı gösteriye katılırsınız, ancak bu kez bütün açıklığınız ve kararlılığınızla orada yer alırsınız ve şiddetin son bulması çağrısında bulunursunuz. Siz sesinizi yükseltmeseniz bile sesiniz duyulur. Bir farklılık oluşturmuş ve hepimizin özlediği dünya barışına bir adım daha yaklaşmış olursunuz.
Dünyadaki her şeyi bizimle başlayıp, her şeyin bizimle bitiyor ve orada olanlara verdiğimiz tepkiler kişisel dünyamızda tam olarak nerede durduğumuzu gösteriyor. Aynı olay karşısında şefkat ve hüzün duyup daha iyi bir dünya oluşturmak için bileniyor muyuz? Yoksa haksızlığa uğramış olduğumuza inanıp bir öfke nöbetine mi tutuluyoruz? Etrafımızı suçlayıp, intikam yeminleri ediyoruz? yoksa acı ve kederle dolup yardıma mı koşuyoruz? Dünyada olup bitenleri ne kadar kızıp, öfkeleniyorsak içsel bir değişim ve şifaya o kadar ihtiyacımız var demektir.
Dünyayı iyileştirebilmek için önce kendimizi iyileştirmemiz gerekmektedir. Dünya barışını sağlayabilmek için en önce hiç huzurumuzu bulunmalıyız. Bir başkasını affederken olduğu gibi, kendimizi affetmeyi de başarabiliriz. Bize düşen kendi rolünü oynamaktadır. Pişmanlık duymak kendini affetmeyi istemektir. Daha sonrada pişmanlığın ve affetmenin mucizelerine bütün kapılarımızı sonuna kadar açmaktır. Unutmayın siz değişirseniz dünya değişir.
Sevinç Karakaya
Devamı
İlişkilerde Uzlaşmanın Yolu
Her ilişkinin neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilmez olduğu ile ilgili açık ve net bir biçimde belirlenen sınırları olmalıdır. Tabi ki sınırlar her çifttin ilişkisine özeldir. İlişkide bazı sınırlar vazgeçilmez olurken bazıları ise kolayca göz ardı edilebilir. İlişkileri bir arada tutan ise tartışma ve anlaşmazlıkların ortasında uzlaşılacak bir nokta bulmaktır.
Uzlaşma Bir Tercih Olmalıdır
Uzlaşma ilişkilerde orta yolu bulmaktır dedik… Bir ilişkide uzlaşmak olumlu bir şeydir ancak eğer bunun için kendi değerlerinizden feragat etmediyseniz. Evliliklerde her iki tarafta uzlaşmayla sağlanan huzura içerlemeden ulaştıysa sorun yoktur. İçerlemeden yapılan iyi bir ilişkide mutluluk için ver- al anlaşmaları yoktur. Sevdikleriniz için ver-ver kuralı vardır. Kişi kendi mutluluğu için karşılık beklemeden sevgisini verir.
Aynı şekilde sevdikleriniz de sizden hiçbir karşılık beklemeden kendi mutlulukları için size verirler. Bu tip ilişkilerde asla hesap defterleri açılmaz ve ‘artık sabrımın sonuna geliyorum’ düşüncesi de çiftlerin aklına bile gelmez. Çünkü bu ilişki ‘benim en büyük sevincim, senin mutluluğundur.’ kumaşıyla örülmüştür. Karşınızdaki kişinin mutluluğunu ona sunulan bir fedakarlık olarak değildir. ‘Beni mutlu eden şey senin bir gülüşünse ve ben de bunu sana verebileceğimi biliyorsam’ tercihidir.
Kendinden Vazgeçmeden Uzlaşmanın Yolu Nedir?
Her başarılı ilişkinin geldiği nokta birbirinize kendinizi tüm kalbinizle ve her şeyinizle verebilmektir. Bu elbette kendinizden vazgeçme anlamına gelmiyor. Odağınızı önce kendinize, sonra sevdiğiniz ve ilişkinize çevirmek anlamına geliyor. Ve üstelik bu kendiliğinden gelişen bir süreçtir.
Kendinden vazgeçmeden uzlaşmanın yolu beklentisiz olmaktan geçiyor. Karşılıksız, beklentisiz sevgi vermenin büyüsü o kadar güçlüdür ki, eşinizi size doğru çeker. İnanın başka türlüsü artık sizin ilişkiniz için yoktur.
Eşinizin Size Nasıl Davranması Gerektiğini Siz Belirlersiniz
Eşinizin arzuladığınız şekilde size davranmasını sağlamak sizin elinizdedir. Ölçüleri belirleyen seçimleri yapanda sizsiniz.
Hiç düşündünüz mü? Birisini farklı ilişkilerde bambaşka tavırlar sergilemeye iten sebep ne olabilir? Bencil ve vurdumduymaz olarak bildiğiniz bir adam nasıl oluyor da başka bir kadınla birlikteyken, cömert ve cana yakın biri olur çıkar? Yeni ilişkisindeki kişiye duyduğu sevgi onu bu yeni büyünün alanına çekmiş ve karşısındakini kişiyi eşit olarak sevmekten başka çare bırakmamış olabilir mi ?
İki yetişkinin yaşadığı mutlu birliktelik işte böyle bir şeydir. Sevdiğinizin mutluluğunu önemsemenizdir. Çünkü size en keyif veren şey onun mutluluğu, başarısı ve huzurudur. Tabi ki aynı şey eşiniz içinde geçerlidir. Sizin tutkunuz, özgürlüğünüz ve hayallerinize ulaşmanız onun için hayatta en önemli şeydir. Böylece kimse kimseyi ihmal etmiş hissetmez, hiçbir şey göz ardı edilmez, unutulmaz. Eğer farklı şeyler isteyecek olursanız da, oturup bir çözüm bulana dek konuşursunuz. Unutmayın önemli olan skor tutmak değil, ilişkiyi yürütebilmektir. Anlaşamadığınız bir nokta olursa her iki taraf da gördüğünü ve duyduğunu hissedene dek konuşursunuz ve sonunda mutlaka bir yerde uzlaşıp en iyi çözüme varırsınız. Peki kimin için en iyi? Sorusu aklınıza bile gelmez. Çünkü cevap çok açıktır. ‘ikiniz için en iyisi ‘ tabi ki…
Sağlıklı bir ilişkinin önceliği ilişkinin kendisidir.
Sevinç Karakaya
Devamı
Daha Sağlam Evlilik İçin 9 Öneri
Son zamanlarda evliliğinde yanlış tercih yaptığını düşünen o kadar çok çiftle karşılıyorum ki, eğer siz doğru eşi bulduğuna inanlardansanız şanslısınız. Birbirinizi sevmenizden dolayı mutlu ve minnettar olmaya kendinizi teslim edin. İlişkinizin, evliliğinizin tadını çıkarın. Birlikte güzel vakit geçirin. Her geçen gün neşenizi biraz daha artırmak için kendinize imkan verin.
Unutmayın doğru eşi bulmak aslında bir mucizedir. Düşünsenize sizi ayırabilecek bütün engellere rağmen birbirinize kavuştunuz. Doğru eş; sizin belki de rüyanızın cevabı ve beklediğinize değen kişinin ta kendisidir.
Elbette zorlandığınız zamanlar olacaktır. Evlilik uzun soluklu bir ilişkidir. İlişkinizde inişler çıkışlar olması çok normaldir. Hatta birbirinize tahammül edemediğiniz zamanlar olacaktır. Hemen acaba yanlış kişi ile mi evlendim? sorusunu başvurmayın.
Böyle zamanlarda kalbinizin yumuşamasını ve açılmasını sağlayacak, evliliğinizi güçlendirecek bir kaç öneri paylaşacağım. İyi ve kötü günlerinizde işinize yarayacağını umuyorum.
1- Eşinize Karşı Cömert Olun; Eşinize karşı verici olun. Ona sık sık sevdiğinizi söyleyin, desteğinizi belirtin ve olumlu geri bildirimler yapın. Eşinize ne hissettiğinizi açıklamak konusunda cimri olmayın. Evlilik eşlerin birbirine cömertlik yarışı olmalıdır.
2- Bol Bol Gülün; Aşırı ciddiyetten kaçının. Evliliğinizde ortaya çıkan duygusal tüm sorunları çok ciddiye almak huzursuzluğu daha da tırmandırır. Espri anlayışınızı kaybetmeyin. Oynayın, zaman zaman delilik yapmak iyi gelir. En önemlisi birbirinize beraber eğlenip gülebileceğiniz iyi bir arkadaş olun. Gülmek gerginlikleri yumuşatır ve şifalandırır.
3- Esnek Ve Sabırlı Olun; Uzlaşmacı bir tavır takının. Tutucu ve sabırsız davranmak ilişkinize güveninizi sarsar. Eğer aşırı kontrolcü veya ısrarcı davrandığınızı fark ederseniz, tartışmaya bir iki dakika ara verin. Durun bir nefes alın. ‘Ben doğruyum, sen yanlışsın’ kutuplaşmasına kapılmayın. Değerlerinizden vazgeçmeden ilişkiniz için biraz fedakarlık yaparak orta noktayı bulun.
4- Çözülmemiş Sorunlarla Yaşamaktan Rahatsız Olmayın; Unutmayın her sorun bir anda mükemmel çözümlere ulaşamaz. Bazı sorunların çözümü için zaman gereklidir. Sorunu tam olarak anlamanız gerekir. Bu durumda henüz bir cevap olmadığını, vakti olduğuna gayret göstermelisiniz. Biraz olayları akışına bırakın.
5- Eşinize kalpten Sevgi Gönderin; Eşinizle ayrı olduğunuzda yada sözsüz ruhsal bağınızı güçlendirmeye çalışıyorsanız kalbinizde eşinize sevgi gönderin. İster karşılıklı oturun, ister ayrı şehirlerde olun, sadece gözlerinizi kapatın derin nefesler alıp, iç sesinizle sadece onu düşünerek ‘Seni seviyorum’ deyin. Sevgi sözcüğü en büyük şifadır.
6- Hem Kendinizi, Hem Eşinizi Sevin; Gerçek aşk önce kendini, sonra kendi dışındakileri sevmektir. Unutmayın doğru bir eş, mutluluğunuzu arttırabilir fakat sizi mutlu birisi yapamaz. Duygusal sorunlarınızı iyileştirmek eşinizin vazifesi değildir, aynı şekilde onunkini de siz iyileştiremezsiniz. Yapmanız gereken en son şey birbirinizin terapisti olmaktır. Aşk ve iyileşme kişinin kendi içinde başlar.
7- Birbirinizin Eksikliklerine hoşgörülü olun; Hiç kimse mükemmel değildir. Sizde değilsiniz. Eşiniz de değil. Bir japon adeti olan ‘Wabi- sabi’ mükemmel olmayandaki güzelliği aramak anlamına gelir. Mutlu bir evlilik içinde bize yol gösterici olabilir. Eşinizdeki farklılıkları, noksanları ve rahatsızlık veren yönleri kabul etmek anlamına gelir. Kişi değişmek ve gelişmek istediğinde bile eksikleri olabilir. Yapmanız gereken onu değiştirmektense her hali ile kabul etmektir.
8- Farklılıklarınızı Kabul Edin; Eşiniz ve siz ne kadar iyi bir bağ kurmuş olursanız olun, yine de birbirinizden farklısınızdır. Her konuda aynı fikirde olmakta ısrar etmeyi bir kenara bırakın ve bunu kabul edin. Aslında farklılıklarınız olmaması mümkün değildir. Olaylara eşinizin gözünden bakmayı deneyin. Bu fikirleriniz ayrı olsa bile birbirinizi anlamanıza yardım eder. Her ne kadar eşinizin bazı özellikleri değişmese de eşinizin doğru kişi olduğuna olan inancınız, olaylara ve eşinize hoşgörü ile bakmanızı sağlar.
9- Affedin; Eşiniz ve siz kaçınılmaz olarak birbirinizi kırar veya hayal kırıklığına uğratırsanız durumu düzeltmenin birlikte arayın. Böyle durumlarda karşısındakini üzen taraf dinlemeli ve davranışlarını düzeltmeye istekli olmalıdır. Mağdur olanda kırgınlık ve kızgınlıklarını uzatmamalıdır. ‘Haklı’ bir öfkeye takılıp kalmak kolay olandır fakat bunun size ve ilişkinize hiçbir yararı yoktur. Affetmek, yaptığı bir hatadan dolayı birisini devamlı şekilde suçlama arzusunu, şefkatli bir şekilde terk etmektir. Şefkat ise bize karşımızdaki kişinin öfkemizden daha değerli olduğunu gösterir.
Bu yöntemleri evliliğinize uygulayabilirseniz; eşinizle anlaşmazlıkları sürdürmek veya kendinizi ona kaptırmak yerine, açık-kalpli bir iletişim oluşturur. Açık olun. Cesur olun. Aşka sadakatin size getirdiği coşkuyu yaşaması için kendinize izin verin. Böylece evliliğiniz kolay kolay sarsılmayacak kadar güçlenecektir.
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşiniz İstediğiniz Ruh Eşiniz Olabilir Mi?
Milyonlarca kadın ve erkek hep aynı şeyi düşlüyor, ruh eşlerini bulabilmek… Belki hiç bir zaman ruh eşi bulamayacaksınız, fakat birbirinizin ruh eşi haline gelebilirsiniz.
Pek çok kişi vardır, ruh eşini arayarak yıllarını harcayan yada birlikte oldukları kişinin kafalarındaki mükemmel kadın/erkek imajına uyup uymadığını araştırarak hayatlarını tüketen. Pek çok evlilik vardır, ruh eşi olmadıklarını düşündükleri için sonlandırılan. Oysaki ruh eşinden daha önemli bir şey vardır ”Kime ait olduğunuzu bilmek ve onun için emek harcamak”
Karşınıza Hiç Bir Zaman Hazır Paket Çıkmayacak;
Eğer aradığınız şey hazır paket ise karşınıza çıkan kişi yada kişilerde sizin gibi düşüneceklerdir. Bu şekilde aynen sizin gibi, ilişkilerden umudunu kesmiş yüzlerce kadın yada erkekle yollarınız kesişebilir fakat sonunda her seferinde siz incinirsiniz. Yapmanız gereken ise böyle bir peri masalına saplanıp kalmaktansa, eşinizin yada evlilik yolunda hayatınızı birleştireceğiniz kişinin dış görünüşündense, öz’ünü görmeye çalışmaktır.
Güzel Resimlere Sahip Olma Çabasını Bir Kenara Bırakın;
Eşinizin boyunun ne kadar uzun olduğu, Kaç kilo geldiği, kaç okul bitirdiği, banka hesabında kaç parası olduğu niçin bu kadar önemli olmalı? Yada başkaların ne söyleyeceği niçin bu kadar önemli olsun? Dışarıya nasıl görüneceği neden sizi bu kadar alakadar ediyor? Daha kaç tane ”içi seni dışı beni akar” türünden evlilik örneğine ihtiyacınız var? Çevremizde, medyada her gün zaten böyle haberler duymuyor muyuz? ”Oysaki ne kadar mutlu görünüyorlardı”, ”oysa mükemmel bir çifte benziyorlardı” Kesinlikle haklısınız sorunda bu zaten; Başkaları tarafından mükemmel evliliğimiz olduğu, düşünülsün diye, içi boş bir evlilik yapmak yada eşinizin özünü görmektense halen ambalajı düzeltme çabası..
Artık güzel resimlere sahip olma arzusunu bir kenara bırakmalısınız. Gerçekliğimiz bize tekrar tekrar aynı mesajı verip duruyor. Artık biraz olsun onu dinlemeliyiz. Nasıl ki hayatta her tercihimiz için, başkalarındansa kendimizin ne istediğine, kulak vermemiz gerekir, evliliğinizde de bırakın artık başkalarının sizden beklediği hayatı yaşamayı yada istemeyi… Artık kendi hayatınızı yaşamanın vakti gelmedi mi? ”Eğer gerçekten bir Ruh eşi arıyorsanız, yanınızdayken kaçırmayın… Eşinizi ruh eşinize dönüştürün.”
Güzel ambalaj kağıtları aramaktan vazgeçin. Güzel olabilirler ancak ambalaj kağıtları biraz bakıp sonra atmak içindir. Esas önemli olan içindeki hediyedir. Cevher özdedir. Birlikte iken nasıl hissediyorsunuz kimseler sizi görmediğinde, baş başayken içinizden neler geçiyor? Peki ya eşinizin elini tuttuğunuzda? O size mi ait? Eğer öyle ise elbette bunu bilirsiniz.
Nereye Ait Olduğunuzu Bilin Ve Ona Göre Davranın;
Eğer ki kime ait olduğunuzu biliyorsanız o zaman bu bilginin gerekliliğini yerine getirecek şekilde davranacaksınız. İşler zorlaştığında ve içinizden kaçıp uzaklaşmak geldiğinde, içinizdeki sevgiyi bir kenara atmayın. Zayıflığı tercih etmeyin. Mutluluk size hazır pakette gelmeyecek, mutluluğunuz için mücadele edin. Evliliğiniz veya ilişkinizde mucize istiyorsanız onun için mücadele edin, emin olun gerçekleşecektir. Birbirinizin kalbini sevginizle şifalandırmak için dua edin. Geçmişin yaralarını birlikte sevginiz ile sarabilir ve ilacınız birbiriniz olabilirsiniz. İlişkinizin nasıl bam başa hale geleceği sizi çok şaşırtacak. Mükemmel değil belki fakat doyumlu ve uyumlu bir ilişkiyi elde edebilirsiniz. Yeter ki siz kendinize ve ilişkinize güvenin. Evet bu değişim belki yavaş belki belirsiz olacak ama siz yinede güvenmeye devam edin. İçinizde ki egonun sesi sustuğunda, artık birbirinizin kalbini görebildiğinizde geriye sadece bir ses kalacaktır. Oda hislerinizin sesi ve hisleriniz sizi şaşırtmayacaktır. O asla yalan söylemez. Bırakın konuşsun ve onu dinleyin.Sonrada hayatınızdaki ruh eşinize adımınızı atın.
Eşinize ”İhtiyaç duymayı” Seçin;
”Önemli olan kiminle birlikte olduğunuz değil, biriyle birlikteyken kim olduğunuzdur” Ve hayat yolunda eşiniz karşınıza çıktıysa, muhakkak ihtiyacınız olan odur.
Evet bunun farkına varabilmek mükemmel bir durumdur. ”ihtiyaç duymayı seçmek” Bilinçli olarak o kişiye ihtiyacınız olduğunu seçmek. İhtiyaç deyince bir çok kişi bu durumu zayıflık zannedebilir. Fakat aksine bu durum yoksulluğun zıttı evliliğinizde sevginin bolluğudur.
Ancak güçlü bir insanın yapabileceği seçimdir bu; Onsuz yaşayacağını bilmek fakat onlu bir yolu seçmek. Burada bir yanda kendimize olan bir güven varken bir yanda ise sevdiğimiz kişiye duyduğumuz ihtiyaç vardır. Bu bir paylaşımdır.
Sevgide Garanti Diye Bir Şey Yoktur;
Birbirine ait olmayı bilmek sorumlulukları da beraberinde getirir. Sevginize iyi bakmalı, özen göstermeli ve üzerine titremelisiniz. Öylece bir yana bıraktığınızda, hırpaladığınızda, zarar verdiğinizde sizinle olmasını bekleyemezsiniz. Kime ait olduğunuzu bilmek ebedi mutluluğun garantisi değildir. Sevgide garanti diye bir şey yoktur. ”Bu ilişki yürüyecek çünkü biz bunu yürüteceğiz” demek size kalmıştır.
”Daha iyisini bulabilirsin” diyen negatif egonuzu dinlemeyin. Eğer yuvanızı bulacak kadar şanslıysanız bunun kıymetini bilin. Sonrada sevginiz için mücadele edin ve ”eşinizi ruh eşinize dönüştürün”. Bir seçim yapın ve ilişkinizi önemseyin. Sağlıklı birliktelik hayatınızın her köşesine ışık getirecektir. İlişkinizi önemsemek yaşamınızı önemsemektir. Yaşamınızı önemseyin.
Sevinç Karakaya
Devamı
Yaşam Enerjinizi Ateşleyecek Birkaç Öneri
Yaşam enerjisi içimizi ve içimizden yayılarak dünyayı aydınlatmak isteyen enerjidir. Yaşam enerjimizi nasıl korumamıza geçmeden; İlk önce kendinize hali hazırdaki yaşamınızla ilgili bazı sorular yönelterek başlayalım.
Şimdiki soracağımız soruları eşinizi, ilişkinizi yada evliliğinizi, ilişkiniz yoksa hayatınızda sık görüştüğünüz insanları düşünerek cevaplayabilirsiniz.
Yaşam enerjimi görünmez olsa da bir karabasan gibi bastıran biri ile mi beraberim? Neden birilerine enerjimi kısıtlama imkanını veriyorum? Geçmişimden kalan alışkanlıklarımdan dolayımı? Enerjimi tüketen biri ile mi birlikteyim? Enerjimden haz alan ve onu ortaya koymamı yüreklendiren biri ile mi beraberim?
Soruları okurken eminim evet benimde böyle bir yakınım var demişsinizdir. Maalesef birçoğumuzun çevresinde onu kötü etkileyen, yaşam enerjisini düşüren birileri mevcut. Bir kısmını değiştirme lüksümüz varken bir kısmı ile de yaşamımıza devam etmek durumundayız. Peki yaşamımıza devam ederken enerji alanımızı nasıl koruyabilir? Yaşam enerjimizi kimseye kaptırmadan hayatımıza nasıl devam edebiliriz?
İşte yaşam enerjiniz düşmüşse onu tekrar ateşleyecek birkaç öneri;
Yaşam Enerjinizi Koruyun
1- Başkalarını Kontrolü Bırakın; Yaşam enerjinizi korumanın bir yolu kimsenin hayat alanına müdahale etmemektir. Başkalarını kontrol etmeyi bırakın. Başkalarını değiştirmek için harcadığınız enerji normal şartlarda harcadığınız yaşam enerjinizin iki katına mal olur. Her ne kadar kendimizi kötü şeylerden, öfke ve hayal kırıklığından korumak istediğimiz için kontrolü devamlı elimizde tutup, her şey istediğimiz gibi olsun desek de, bu durum enerjimizi daha fazla düşürüp ve kendi kendimizin bile duygularını kontrol edemez hale bizi getirir.
2- Kendinize İki Kat EVET Deyin; Kendinize zamanınızın yani yaşamınızın yüzde yüzünde ne istediğinizi sorun. Eğer ki yüzde yüz kendiniz ile uzlaştığınız bir hayat istiyorsanız, yaşamınızda kendi kendinize hayır dediğinizin iki katı ”EVET” deyin.
3- Kavga Yerine Uzlaşmayı Seçin; hayat prensibimiz her zaman kavgalar yerine affetmeler uzlaşmalar olmalıdır. Sizi kışkırtan, sizi kışkırtan ne olursa olsun asla kin gütmeyin ve şiddet kullanmayın. Başkalarının yersiz davranışlarını düzeltmek eğitim ve şefkat gerektirir, cezalandırma yada aynı ile karşılık değil. Kendinizi bu konuda kontrolde yetersiz görüyorsanız dışarıdan destek almaktan çekinmeyin.
4- Enerjinizi Düşürenlerle Yüzleşin; Sizin enerjinizi aşağıya çeken, sizi kontrol etmeye çalışan yada korkutan kişi, size ne kadar yakın olursa olsun, bu kişilerle yüzleşin ve ilişkilerinizi bitirin. İlla görüşmeniz gereken kişilerle de aranıza mesafe koyun.
5- Hayalleriniz İçin Adım Atın; Hayallerinizi beklemeye aldığınız raftan çıkarın. Hayalinizi kurduğunuz bir projeye başlayın. Ve kimsenin sizi olumsuz düşünceleri ile durdurmasına izin vermeyin. Belki ilk adımda başaramazsınız fakat bu sizi doğru yola götüren bir adım bir tecrübe olacaktır.
6- Mizahi Yanınızı Geliştirin; Hayatla küçük oyunlar oynamayı öğrenin. Gündelik olayların başkalarının mizahi yanını görerek mizah anlayışınızı geliştirin. Bu kendinizle küçük oyunu sürdürdükçe hayatta ne kadar çok gülecek şey varmış fark edeceksiniz.
7- Kendinizi İfade Etmekten çekinmeyin; Kendinize önce siz inanmayı öğrenin. Kendi kararlarınıza inanın ve arkasında durur. İfade şeklinizde rahat ve atılgan olun. ”En kötü ne olabilir ki” düşüncesi ile en kötüyü göze almak sizi daha cesur yapacaktır.
8- Hayatınızda Her Zaman Alternatifleriniz Olsun; Hayatta ”aşılmaz” gibi görünen sorunlarla karşılaştığınızda alternatifler üretin. Yaşam enerjisi sevinçtir. Ya öyle ya böyle durumu bulduğumuzda sevinç duyarız ve sevinç yaşam enerjinizi yükseltir.
9- Hayatınızda Sırlara Yer Vermeyin; Kişilerin enerjilerini düşüren en önemli şeylerden biride sırlarıdır. Tutmak için hayatınızı karmaşık hale getirdiğiniz sırlarınızı söyleyin. Belki size bazı şeyleri kaybettirecektir fakat yaşam enerjinizi kaybettirmekten daha büyük kayıp değildir bu durum.
10- ”Evet Ama” İfadesini bırakın; Bunları okurken aklınıza gelen ”Evet ama ” ifadelerini hemen bir yana bırakın. Bunun yerine ”Her zaman bir yol, bir çıkış vardır” cümlesi düsturunuz olsun.
Sevinç Karakaya
Devamı
Evlilikte Eski ve Yorucu Oyun ‘İçerleme’
Evliliklerde eşlerin birbirine içerleyerek girdikleri hal, evlilik için ölümcül bir zehir gibidir. İçerleme iki kişi arasında sessizliğin, kopuşun sinsi bir düşman gibi bekleyişidir.
Şu diyalog size tanıdık gelecek mi?
Adam, sorar ”neyin var”, kadın ”Yok bir şeyim”. Adam tekrar sorar fakat cevap alamaz. Sessizlik sürer, gerilim beden dillerine de yansır. Adam ”iyi o zaman” der ve kızgın bir şekilde önce omuz silker sonra kapıdan çıkar gider. Ve son ses arabasının asfaltta çıkardığı lastik sesidir. Kadın camdan öfkesi daha da artmış adamın gidişini izler.
Korkarım bu sahne pek çoğu için fazlası ile tanıdık bir sahnedir. Peki kadın neden cevap vermedi?, Niçin canını sıkan şeyi tam anlamıyla söylemedi?.
Neye Bozulduğumu Çok İyi Biliyor; Kadın ”zaten biliyor” diye düşünür. ”Zaten neye bozulduğumu çok iyi biliyor, sormasına bile gerek yoktu.” Evet haklısınız eşiniz belki de neye canınız sıkıldığını biliyordu fakat bundan bahsetmek istememiş ve o yüzdende hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmış olabilir. Ve umduğu cevabı alarak yada almayarak haklı öfke ile çekip gitme hakkını kendinde görür, nede olsa artık suçlu sizsinizdir. Size sordu, sizde ”yok bir şeyim” dediniz. Peki şimdi kim kazandı. Her iki tarafta; Kızgın, yorgun ve öfkelidir.
Elbette bu sorun bir süre sonra unutulabilir. Ta ki bir sonraki sefere kadar… Hep bir sonraki sefere devreden bir bakiye gibi sürer gider. Ancak sonunda bu içerleme öyle derine kök salar ki, artık unutmak yada görmemek sizin ve eşiniz için imkansız olur. Bu ”eski ve yorucu bir oyun” dur. İlişkinizde hep aynı şeylerin tekrarladığı bir kısır döngü olur.
Ya Eşiniz Sorduğu Sorunun cevabını Gerçekten Bilmiyorsa?
Kadın; ”Beni Rahat bırak, Konuşmak istemiyorum”, Adam; ”Sen bilirsin”
Diyelim ki eşimiz sorduğunuz sorunun cevabını biliyor, yine de neden soruyu cevaplayamayasınız ki? Daha önce defalarca düştüğünüz bu tuzağa niçin bir kez daha düşüyorsunuz? Birde şöyle düşünün, ya gerçekten bilmiyorsa… Bir davranışı ile sizi kırdığını ya gerçekten eşiniz unutmuşsa… Neden eşinizin sizin ne düşünüp, hissettiğinizi anlamasını bekliyorsunuz? Neden rahatsızlık duyduğunuz şeyi söylemek varken, sorunu çözmek yerine somurtmayı seçiyorsunuz? Ya böyle devam ederse evliliğinizin sonu olacak?
İçerleme Evliliğinizi Nasıl Etkiler;
Başlarda içerleme sanki atlatılabilinir bir durum gibi gelir. Fakat bu durumlar içinizde yaşadığınız acı ile git gide büyüyerek başı boş bir öfke haline dönüşür. İçinizdeki acıyı ve öfkeyi ihmal ettiğiniz temizlemediğiniz sürece, evliliğiniz size eskisi kadar güven vermeyecektir. Artık aranızdaki gerçek sorunu unutur ilişkiden kaçınır hale gelirsiniz. Artık evliliğinizde her şey size yanlış görünür.
İçerleme arsız bir bitki gibidir. Bu hissi hemen yok etmezseniz, içinizde kalan en ufak parçası yada tohumu, hızla büyüyerek yıkıcı etkisini göstermeye başlar. Bu tepki her şeyinizi davranışlarınızı, düşüncelerinizi hatta tepkilerinizi bile etkiler. Artık eşiniz ile yaşadığınız olayları sağlıklı çerçeveden göremezsiniz. Gördüğünüz şey ise; yanlış anlaşıldığınız, kıymetinizin ne kadar az anlaşıldığı ve hayatınızdaki kişiyi nasıl cezalandırmak istediğiniz olur. Artık bir zamanlar ”her şeyiniz” olan kişi, sizin gözünüzde, saldırılması, mahvedilmesi, acı çektirilmesi gereken birine dönüşür. Çünkü içinizde acı çeken kişi ”Ben haklıyım” der. Ve bir bakmışsınız, asla söylememeniz gereken korkunç kırıcı şeyler söylemiş, pire için yorgan yakmışsınızdır. Beklenen son: Evliliğinizin sayılı günleri kalmasıdır.
Duygularınızı Paylaşmayı Öğrenmelisiniz;
Evet bazen evlilikler zorlayıcı olabilir. Sorunlarınız oluştuğunda çözmek yerine onları bastırıp, yok saydığınız sürece ilişkinizi sürdürmekte daha da zorlanacaksınız demektir. Evden kapıyı çarpıp çıkmak, canınızı sıkan şeyleri konuşmak yerine somurtup birbirinizi düşmanca sessizliklerle cezalandırmak hayatınızı da ilişkiniz gibi zorluğa sürükleyecektir.
Oysa yapmanız gereken şey, ilişkiniz için hilesiz, hurdasız temiz bir mücadele ve bir birinizle samimi, içten konuşabilmektir. İçinizi yakıp kavuran adı ”içerleme” olan düşmanınızı yok etmeye cesaret göstermelisiniz. Hatırlamanız gereken ise, karşınızdaki düşmanınız değil, hayatınızdaki en önemli kişi…
Yaşadığınız sorunları basite indirgemeye çalıştığımı lütfen zannetmeyin. Hatta bir uzamandan yardım alınması gereken, konuşamamanızın, eşinizle iletişime geçip, sizi rahatsız eden durumları ona aktaramamanızın pek çok sebebi olabilir. Mesela söylediklerinden dolayı alacağınız tepkiden korkma bunlardan yalnızca biridir. Dediğim gibi bu durumlarda ve doğru iletişim yöntemlerini öğrenme noktasında destek almak da fayda vardır.
Ancak şunu asla gözden kaçırmamak gerekir. Sizi saran kavuran sözler ve duygular paylaşılmadığında ve yanlış anlaşılmalar giderilmediğinde onların boşluğunu dolduran ”içerleme” olur. İçerleme çözünmeyen bir çökelti misali, kıymetli evliliğinizin dibine çökerek orada katman katman taşlanır. Sizi bir birinizden ayıran bir duvar olur. Bu duvarı kırmanın tek yolu ise geç kalmadan eşinizle konuşmayı başarmaktır.
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşinizle Birbirinize Bağlılığınızı Nasıl Arttırırsınız?
Evliliğinde istediği kaliteye ulaşmayı isteyenler için eşleri ile aralarında bir bağ, bir yakınlık geliştirecek kılavuz paylaşmak istedim. Maddeler ilk okuduğunuzda ”bu kadar basit mi?” duygusu uyandırabilir. Fakat unutmayın her biri için ayrı ayrı emek ve zaman ayırmak gereklidir. İşte üzerinde çalışmaya değer yakınlık geliştirme kılavuzu;
1- Birbirinize Kulak Verin; Çiftler gündelik hayatın olarak kulak vermeyi ilişkilerinde es geçebiliyor. Bir araştırma; Eşlerin günde yüz yüze, göz göze iletişim için ortalama dokuz dakika ayırdığını bize göstermektedir. Burada birbirinize kulak vermekten kastim; Televizyonun radyonun gürültüsüne karışmadan yada odadan odaya kurulmayan doğrudan bir iletişimdir. Mümkünse ten tene temas, göz göze temas, ve kalp kalbe temas… Ancak o zaman gerçekten eşinize kulak vermiş, söylediklerinin dikkate değer olduğunu göstermiş olursunuz.
2- Bir Kerede Tek Konuyu Çözün; Özellikle kadınların sıklıkla yaptığı, aynı konuyu tekrar tekrar gündeme getirmek eşlerin meseleleri çözme adına birbirlerine olan güvenlerini kaybetmelerine sebep olur. Aynı konu her açıldığında buna eşlik eden çözümsüzlük duygusu artar. Çiftler arasında genelde problem yenilerden ziyade eski sorunların tekrar tekrar açılması ve birden çok konuyu aynı anda çözme çabasıdır. Yapılması gereken sizin için en acil olan sorunu tespit edip eski defterleri hiç karıştırmadan ”Bu güne kadar olan oldu, bundan sonra ne yapabiliriz ” bakış açısıyla çözüme odaklanmaktır.
3- Sorunlarınızın Altındaki Duyguyu Bulun; Evliliklerde tartışmalar çoğu zaman güç savaşlarından kaynaklanmaktadır. Sorunlar karşı tarafın ailesi, cinsellik, para yada çocukluklar gibi konular olsa da tartışma genellikle çift taraflıdır. Ve tartışmalar çözümsüz şekilde aynı konular etrafında dönerler. Fakat dikkat edilmesi gereken ise bize bu tartışmaları yaptıran duygu durumudur. Asıl gerçek ve tartışmaya sebep olan farklı tartışma kılıflarına girse de, duygularımızdır. Duygularımızı ve karşı tarafın duygularını anlamaya odaklanırsak, duyguları anlama bize anlayışı getirecektir. Anlayış ise tavır değişikliği ve affetmeyi sağlayacaktır. Elbette çiftlerin değişen tavırları da iyileşen bir evlilik getirecektir.
4- Konuşmamak Engelini Yıkın; Çiftlerin evliliklerinde yaptıkları bir diğer hata ise konuşmamaktır. Konuşmamak yada sorunları görmezden gelmek, ilişkide patlamayı bekleyen saatli bomba gibidir. Canınızı sıkan bir durum var ise muhakkak uygun bir şekilde dile getirin. İp uçları vermek, oyunlar oynamak yada eşinizin zihninizi okumasını beklemek sağlıklı davranışlar değildir. Yetişkin bireyler sorununun sorumluluğunu kabul etmeli ve bunu ortak bir diyalogla çözüme kavuşturmalıdırlar.
5- Yakınlarınızla Olan İlişkilerinize Sınırlar Koyun; Sağlıklı bir evlilik için, çocuklarınız, akraba ve arkadaşlarınızla ilişkilerinize sınır koymanız gerekir. Eşiniz ile aranızdaki ilişkinin ne kadarının onları ilgilendirmesi gerektiği noktasında net olun. Evlilikte eşlerin yaşamının büyük bir bölümü özeldir ve bu kimseyi ilgilendirmemelidir. Bağımlı aile ilişkilerinde bu sağlıklı sınır konulamadığı için çok ciddi sorunlara sebep olmaktadır. Eşinizle aranızdaki size ait konuların yakınlarınız ile yersiz paylaşımı ilişkiyi yıpratır ve eşlerin birbirine olan güveni azaltır. Eşinizle olan ilişkinizin ne kadarını yakınlarınızla paylaşmanız konusunda bir birlik halinde ve net olmanız gerekir.
6- Eşinizle Sağlıklı Bağ Kurmayı Öğrenin Ve Bunu Yaşayın; Eşiniz sorunlu bir ailede yetişmiş ise, onun için stres, kriz, aşırı yoğunluk gibi duygular normaldir. Böyle bir ilişkide, eşiniz ile yakınlık kurmakta can sıkıcı anlar yaşayabilirsiniz. Yapmanız gereken; ne çok yüklenmek neden vazgeçmektir. Sadece alıştığınızı gerilimden uzak durmaya çalışın. Kesinlikle eşinizden vazgeçmeyin bırakmayın. Ödülleri farklı olacaktır belki fakat muhakkak olacaktır. Zamanla ilişkinizde yükselişler ve düşüşler, telaş ve umutsuzluklar yerini belli belirsiz, bilinmedik duygular gelişecek bunlarda size aitlik hissi, rahatlık ve iç huzuru getirecektir.
7- Eşinize İlginizi Belli Edin; Bir çok çifttin ise ortak sorunu ilgi bekleme fakat ilgi gösterememek… ”Nasıl olsa sevdiğimi biliyor”, ”Evlendiğime göre seviyorumdur” gibi tutumlar evlilikleri sona doğru yada ruhsuz paylaşımlara doğru sürüklemektedir. Eşinizle muhabbetinizi ilk gün gibi canlı ve heyecanlı tutmak istiyorsanız birbirinize ilginizi beklentisiz göstermeniz gerekiyor. Unutmayın siz yaptığınız her şeyi önce kendi mutluluğunuz için yaparsınız. Karşılıksız verilen ilginin geri dönüşümü muhakkak katlarıyla olacaktır.
8- Eğlenmenin Çeşitli Yollarını Bulun; Evinizin savaş meydanı mı? yoksa bir oyun bahçesi mi? olmasını tercih ederdiniz? Uzun ve mutlu evliliklere bakıldığında bu çiftlerin birlikte eğlenmeyi bilen çiftler olduğunu görüyoruz. Ortak zevk alabileceğiniz ve eğlenebileceğiniz aktiviteler belirleyin. Bolca gülün bırakın arada saçmalayın… Bu ilişkinizi şifalandıracaktır.
9- Sıkça Yapıcı Ve Adil Bir Şekilde Kavga Edin; Evet yanlış okumadınız kavga edin dedim. Sağlıklı evlilikler tartışmaların kavgaların olmadığı değil bunların sağlıklı bir şekilde yapılmayı öğrenildiği evliliklerdir. Tartışmalar ortaya çıktığında gerilim ve anlaşmazlık havasını dağıtın. Hatta Anlaşmazlıklarınızı güvendiğiniz ve görüşlerine değer verdiğiniz ikinizin de onay verdiği bir yakınınızın yanında da yapabilirsiniz. Bu zamanlarda içerleme yada kaçma gibi duygularınızı ise çöpe atın. Sorunlarınız olabilir fakat sizi sevgi birleştirdi. Birbirini seven ve problemlerini çözmek isteyen bir çift olduğunuzu unutmayın. Yakınlaşmak için eşinize kapılarınızı açın, sorunlarınızdan kaçmak yerine yapıcı tartışmalar ile ortak noktada birleşin.
10- ÇOK ÖNEMLİ; Evliliğinizi Bir Anlama Bağlayın; Eşinizle aranızda ilişkiniz yada arkadaşlığınızın dışında bir anlam arayın. Sizden daha büyük bir güce varmak için basamak yapın evliliğinizi,bir kaynağı arayın. ”Leyla’dan Mevla’ya varmak” gibi… Paylaştığınız yolculuk sizi yakınlığa çekecektir.
Sevinç Karakaya
Devamı
Kendi Evlilik Paketinizin Tasarımını Kendiniz Yapın
Eşiniz size yaradan tarafından gönderilen bir armağandır. Eşinizin dış görünüşü ise bu armağanın paketidir. Hatta bu armağanın paketi kimileri için o kadar güzel ve dayanılmaz olur ki, Kendilerini bir çok kişiden daha şanslı ve özel hissedebilirler. Fakat gün gelir herkes paketin dışından sıkılır ve paketin içindeki gerçek hediyeyi görmek ister. Ve her biriniz size sunulan gerçek hediye ile karşılaşırsınız.
Eşinizde Armağanın paketinden Sıkılabilir?
Evliliklerin yada ilişkilerin başında herkes karşısındakinin hediye paketi ile ilgileniyor. Fakat zaman geçtikçe artık hediye paketi heyecanını yitiriyor ve içindeki asıl olan hediye, kişiler için daha önemli oluyor. Ve bu hediye paketinin artık içini keşfetmek istiyorlar.
Çiftlerin evliliğine daha da bağlanması yada umduğunu bulamayıp hayal kırıklıklarını uğraması da tam bu noktada başlıyor. O yüzden paketin dışı kadar paketin içi de önemli…
Evlilik birlikteliği iki kişiden oluşuyorsa; Bu hediyeleşme ve karşılıklı hediye açma olayında aklınızdan çıkarmamanız gereken en önemli şey şudur; pakete aşık olan ve paketi açan sadece siz değilsiniz. Karşı taraf da sizin paketinize aşık oldu ve hediyesinin paketini açıyor. Peki Ne yapmak Gerekiyor?
Kendi Paketinizi Dizayn Edin
Paket kocaman gösterişliydi fakat içinden minicik bir şey çıktı, üstelik hiçbir parıltısı da yok. Veya paket küçüktü ve en değerli hediyeler en küçük pakette gelir misali içinden pırlantalar çıktı.
Yaradan bizlere çok önemli ve çok değerli bir armağan daha vermiş… Başkalarının paketleri ile ilgili pek söz söyleme yada değiştirme şansımız yok ama kendi paketimizi kendimiz dizayn edebiliriz. her zaman dediğim gibi; Hayat bize kendimiz dışında hiçbir şeyi değiştirebilme gücü vermemektedir. ”İlişkilerde doğru seçimler içim yapılacak ilk iş kendimizi paketlerken samimi ve dürüst olmaktır”.
Yani kişi kendine dürüst ve korkusuz olmalı; siz minik ve parıltısız iseniz paketinizi de korkusuzca mink ve parıltısız yapmalısınız, bu özgürlüğe sahipsiniz. Eşinize sunacağınız paketiniz ne kadar özünüzdeki siz ise, mutluluk size o kadar yaklaşacaktır.
Doğru Eşi Hayatınıza Çekmek İçin İse; Önce kendinizi Doğru Tanıyın
Unutmayın herkes ama herkes aradığının peşindedir. Karşınızdaki kişiye ne olduğunuzu ne olmadığınızı doğru takdim ederseniz, sadece sizin peşinizde olan sizin arkanızdan gelecektir. Nasıl ki siz aradığınızın arkasından gidiyorsanız aynen öyle…
Paketinizi dürüst ve arzularınıza uygun yapın, siz bu sorumluluğu yüklenin bırakın ait olmadıkları pakete sığmaya çalışanlar kendi çözümlerini kendisi bulsunlar.
Şimdi bir çoğunuzun; ”ben kendimi olduğum gibi gösterdim, dürüst bir paket sundum, kendini yanlış paketlemiş biri karşıma çıktıysa benim suçum ne ?” Bir suçunuz yok siz dürüst davrandınız ve iyi niyetli bir paket yaptınız. Fakat maalesef kendinizi iyi tanımadığınız için doğru bildiğiniz yanlış bir paket yaptınız ve yanlış kişi tarafından seçildiniz. Unutmayın ”Kendinizi gerçekten tanımadan doğru kişiyi kendinize çekme olasılığınız çok düşük”. Bu nedenle önce kalbinizde dolaşmanız ve doğru kişiyi orda bulmanız gerekiyor. Yani gerçek sizle tanışmanız gerekiyor. Gerçek sizle tanışmamışsanız kendinizi doğru paketlemenizde mümkün değildir.
Tabi karşınıza sizinle hayatını birleştirmek isteyen bir çok kişi çıkacaktır. Fakat siz kalbinizde bir kere doğru sevgili ile karşılaşmayı başardığınız taktirde artık dış dünya da doğru sevgiliği tanıyor olacaksınız. Ve bu insanı kusurları ile sevmek için kendinize izin vereceksiniz.
Kendinizi Nasıl Tanıyabilirsiniz?
Kendinizi tanımanın yollarından birisi; Bir yolculukta olduğunuzu düşünmek ve kalbinizin içinde dolaştığınızı varsaymaktır. Kendinizi böyle bir kurgunun içinde düşünün. Siz bir ağaç gibi gelişir ve her mevsimde değişirsiniz. Önce tohum olursunuz, sonra fidan. Yapraklarınız döker, çetin soğuklarla mücadele edersiniz ve baharı dört gözle beklersiniz. Ve bu hayat yolculuğunda her mevsim size kendinizle ilgili bilmediğiniz bir şeyi karşınıza getirir. Sevgiliniz yada eşinizle olan ilişkiniz hangi mevsimde olduğunuzun net cevabını size verir.
Zıtlıklar İlişkileri Başlatır, Benzerlikler Sürdürür
İlişkilerde zıtlıklar birçok kez ilişkilerinizin başlamasına sebep olan çekiciliği bize sunar. fakat aynı zamanda zıtlıklar kişilerin uzun zaman birbirlerine tahammül edememe durumunu hazırlar. Örneğin rahat olarak tanımladığınız bir kişiyi uzun süreli bir ilişkide sorumsuz olarak tanımlanmaya layık bulabilirsiniz.
İlişkide en önemli faktör kişilerin birbirine olabildiğince benzemesidir. Tabi burada ki benzerlikten kastım değerleri ve önceliklerinin benzerliğidir. Kişilerin karakterlerinin birbirine çok benzemesi beklenemez. Örneğin; bir kişi gezmeyi çok severken, diğeri evde oturmayı seven farklı iki karakter olabilir. Fakat neşe ve eğlence bu iki kişinin değer ve önceliklerinde yer alıyorsa bu kişiler evde yada dışarıda muhakkak ortak bir payda bulabilir. Çünkü her ikisi de neşe duygusunun peşindedir ve duyguyu vaat eden durum ve koşulları reddetmeyeceklerdir.
Karakteri zıt olanlar birbirini tamamlayıcı özellik oluşturabilirler. Örneğin yönetici ve yönetilmeyi seven karakterler birbirini tamamlaya bilir. Fakat değer ve önceliklerinde zıtlıklar ise hiçbir zaman tamamlayıcı olmayacağı gibi her zaman kişilerin arasında mücadele ve çatışma oluşturur.
O zaman karakter zıt olabilir fakat huzur ve devamlılık için değerler ve öncelikler birbirine benzemeli hatta aynı olmalıdır.
Görmezden Gelinen Farklılıklar Hayatınızı Zorlaştırır
Değerleri ve öncelikleri bir olmayan çiftler ilişkinin başında birbirlerinin zayıflıklarını kabul etmek yerine, görmezden gelmeyi seçerlerse zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Bu kişiler bin km’lik bir yola on km’lik benzinle çıkmış gibidirler. On km giderler ve benzinleri biter. Daha uzun bir yolları vardır fakat götürecek güçleri kalmamıştır. Elbette arabalarını itebilirler fakat her bir santimine değdiğine yürekten inanırlarsa bunu yapabilirler. Ben size asla benzinsiz yada benzin alacak gücünüz yoksa yola çıkmayın demiyorum. Arabanın bir süre sonra duracağını ve onu iteceğinizi bilerek yola çıkın diyorum. Unutmayın evlilik arabası sürekli benzinini tüketirken, yükünü arttıran bir arabadır.
Evlilik kararı almadan kişi önce kendini tanımalı, neler kendisi için olmazsa olmaz neler olsa da olur olmasa da bunları tespit etmelidir. Değer ve önceliklerini belirlemeli ve kendine çok benzer bir insanı hayatına çekmelidir. Evet bu bazen karmaşık ve içinden çıkılamaz bir durum olup, planladığınız ile hayatınıza çektiğiniz kişiler birbirinden çok farklı olabilir. Bu gibi durumlarda sizin kendi istediğinizin dışında bir şeyler isteyen yanlış kodlanmış bir bilinç altınız var demektir. Böyle durumlarda ise muhakkak yardım almanızı tavsiye ederim.
Evlilik hayatınız için bir dönüm noktasıdır. Doğru karara varabilmek için lütfen önce kendi içinize ayna tutun.
Sevinç Karakaya
Devamı
Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek
Her ilişki yada evlilik gözün görmediği çukurlarla doludur. İlişkinin başında aşk sizi öyle uçurur ki, bu çukurlara düşseniz bile kolayca çıkabilirsiniz. Çünkü aşk ve sevgi çok güçlü duygulardır, devam etmek için size yeterli enerjiyi, gücü ve motivasyonu sağlar. Fakat ilişki ilerledikçe ve bir eşe sevgiliye sahip olma hissi yerleştikçe ilişkiniz artık sizin için bir armağan değil de, sıradan sahip olduğunuz bir eşya yerine geçtikçe sorunlar başlar.
Genel olarak ilişkiler sevilmediğini düşünen insanlar tarafından sonlandırılır. Aslında burada dikkat edilmesi gereken; İlişkiler sevilmeyen kişiler tarafından değil, sevilmediğini düşünen kişiler tarafından sonlandırılıyor. Sonlandırma bariz bir ayrılık ile yollarını ayırma ve veda etme şeklinde olabileceği gibi, aynı çatı altında farklı hayatlar yaşayarak da gerçekleşebiliyor. Gerçekte ise, her iki ilişkide bitmiştir ve tekrar başlayabilmesi için tekrar denenmesi, tekrar emek ve sevgi verilmesi gerekmektedir.
Bir çok kişi yaşadığı bu olumsuz tecrübeden sonra, hayal kırıklığı ile kendilerini yalnızlığa mahkum eder. Çünkü hiç kimse ile yürüyemeyeceklerine, hep yanlış kişilere rastlayacaklarına, tekrar canlarının yanacağına ve üstesinden gelemeyeceklerine inanmışlardır.
Öyle yada böyle bir ilişki içinde ya da ilişkisiz, kendini yalnızlığa mahkum etmiş insanları bu bataktan çıkaracak tek bir yol vardır. ”Yeniden denemek ve yeniden sevmek” İster kurtulmayı bekleyen evlilik için, isterse hayatınıza yeni başlangıçları almak için kendinize yeniden denemek ve sevmek için şans vermelisiniz.
Yeniden sevmeye çalışan yeniden deneyen kişilerle mutluluk arasında duran duvarı yıkacak ise, doğru sevgi ve doğru emektir.
Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek Vermek
Her birimiz kendimizi nasıl seviliyor hissediyorsak, sevgiyi nasıl gördük ve sevildiğimizi anladıysak karşı tarafında aynı şekilde algılayacağını düşünüyoruz. Kimimiz için gözlerimizin içine bakılıp sevdiğimizin yanında olmakken, Kimimize göre onunla ne kadar gurur duyduğumuzu tekrar tekrar vurgulamak, kimimiz ise sevdiğimizin arkasını toplarız sürekli, Kimimiz hediyelere boğarız sevdiğimizi fakat her birimiz tek şey söylemeye çalışıyoruzdur. ”Seni Seviyorum”
Peki sizce; Hediyelere boğulduğu, eşi tarafından sürekli öpülüp koklandığı halde, eşinden şikayet eden ve sevilmediğini düşünen insanlar neden var o zaman? Söz konusu aşk ise sevgi sevilen kişinin anlayabileceği şekilde ifade edilmelidir. Eşinizin yada sevgilinizin kendisini seviliyor hissetmesi için yapmanız gereken ilk şey, sizden ve ilişkinizden en çok şikayet ettiği noktaları saplamaktır. İkincisi ise size sevgisini nasıl gösteriyor buna dikkat etmektir.
Eşiniz size genellikle sevilmediğini hissettiği konudan en çok şikayet edecek yada sevildiğini hissettiği yoldan size sevgisini aktarmaya çalışacaktır.
Nasıl Olsa Eşim Sevildiğini Biliyor TUZAĞI
”Eşim kendisini sevdiğimi biliyor” biliyor tuzağına düşmeyin.Aşkta bilmek değil hissetmek gerekir. Hissettirmek için ise eşinizin sevildiğini hissettiği yolu takip etmelisiniz. Bazen size bu yol çok cazip gelmeyebilir. Bir ilişki içinde kendinizi mutlu bulmanın yolu mutlu bir eşe sahip olmaktır. Yani siz kendi mutluluğunuza yatırım yapmaktasınız. Eşinizi mutlu edemeden mutlu bir hayat yaşamak sadece bir hayaldir.
Peki bana bunun dönüşü ne olacak? Ben de hissettiğim gibi sevilmeyi hak etmiyor muyum? diyebilirsiniz. Sevildiğini hisseden bir kişi, karşısındaki kişiyi sevmeye daha meyillidir. Daha hoşgörülü, daha toleranslı, daha özverili olur ve bu yönde davranır. Sevildiğini hissetme ihtiyacı tüm diğer duygulardan daha önde gelen bir ihtiyaçtır. özellikle bu sevgi eşten geliyorsa, Kişinin kendisine olan sevgi ve özgüvenini daha da güçlendirir. Bu sevgi kişiyi tüm dünya onu seviyormuş gibi hissettirir.
Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek
Karşınızdaki kişinin ihtiyacınıza açın kendinizi, gereksiz emek harcamayın, çünkü arzu ettiğiniz fark edilme duygusunu yaşayamayacaksınız. İlişkisinde problem yaşayan kiminle konuşsanız, o kişinin içinde bulunduğu ilişkiye ne kadar emek verdiğinden bahsettiğini fark edersiniz. Herkes yaptıklarını anlatır. Peki herkes elinden geleni hatta bazen elinden gelenin fazlasını yaptığı halde neden iyi sonuçlara ulaşamaz?
Doğru emek vermek demek eşinize kendi ihtiyacınızı değil, onun ihtiyacını vermektir. Herkes karşısındaki kişiye kendi ihtiyacını verebilir. Oysa eşinizin sizinle aynı ihtiyaca sahip olmaya bilir. Siz dokunulmak ihtiyacı içindeyken karşınızdaki konuşulma ihtiyacı içinde olabilir. İşte emek vermekle doğru emek vermek arasındaki fark budur. Karşınızdaki kişinin gerçek ihtiyacını belirleyip, o kişiye o ihtiyacını sunmadığınız sürece çok üzücüdür fakat verdiğiniz emekler çok da değerli değildir. Bu aşamada kırılganlık göstermemek ve karşı tarafın ihtiyacını belirlemek çok önemlidir. Bir insanın öz ihtiyacı karşılanmadığı sürece o kişi karşılanan ikinci üçüncü derece ihtiyaçlarına çok da minnet duymayacaktır.
Ne Yapmalısınız?
Eşinizin ihtiyacı olan sevgiyi, sizden talep ettiği veya bir türlü talep edemediği sevgiyi bulun. ”Eşinizin Sevgi Dilini Keşfedin” yazımı tekrar okuyarak eşinizin sevgi dilini tespit edin. Bunu birlikte yapmanız gerekebilir. Eşinizin değerlerine kendiniz karar vermeniz sizi yanılta bilir. Eşinizin sizin yaptığı güzellikleri hoş davranışları not alın. çok büyük bir ihtimalle eşinizde kendi ihtiyacını bir sevgi gösterisi olarak size sunmaya çalışıyordur. Eşinizin ihtiyacına kulak tıkamayın.
Doğru emeği vermeyi öğrenemediğiniz sürece, kendinizi eşiniz tarafından hiç taktir edilmiyor hissetmeye devam edersiniz.
İlişki bir çiçek gibidir. Her gün ona emek vermek zorundasınız. Ve her ilişkinin ihtiyacı farklıdır. Doğal olarak bunu hemen bilemezsiniz. Deneyimler, gözlemler, iyi niyet ve sabırla ihtiyaç duyulan emeği öğrenmeniz gerekecektir. İlişkinin emek vermeden büyüyeceğini ve göz kamaştırıcı bir ilişkiye dönüşeceğini düşünenler, maalesef hayal görmektedir. Doğru emek yolunu bulup daha az çaba ile daha kaliteli ve sevgi dolu bir ilişkiye kavuşmanız hiçte uzakta değil…
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşler Arası Doğru İletişim Teknikleri Nelerdir?
Günümüz evliliklerinde yaşanan sorunlar listesinde, sıralamanın ilk sırasına tırmanmış bir sorunda iletişim problemleridir. Her ilişkide olduğu gibi evlilik ilişkisinde de, iletişim problemleri yaşamamak ve kendilerinizi mümkün olan en doğru şekilde ifade edebilmek için, öncelikle doğru ifadeler kurmaya ve doğru zamanda iletişim kurmaya özen göstermeniz gerekmektedir.
İletişim problemleri yaşayan çiftler için, birbirlerini sevmedikleri yada ayrı dünyaların insanları oldukları elbette iddia edilemez. Hatta çiftler çoğu zaman iyi anlaşmalarına ve pek çok ortak noktada buluşabiliyor olmalarına rağmen, iletişim ile alakalı belli başlı tekniklere dikkat etmemeleri nedeniyle ilişkilerini iletişim açısından çıkmaza sokabiliyorlar.
Eşler Arası Doğru İletişim Teknikleri Nelerdir?
1- İlgili Konudan Uzaklaşmadan Konuşmak;
İlişkinizde önce konuşmayı öğrenmelisiniz. Konuşmayı bilmiyor muyuz? diyebilirsiniz. İletişim için ”Doğru” konuşmak çok önemlidir. Aslına bakarsanız bir çok kişi için kendini doğru ifade etmek çok kolay bir durum değildir. Kendimizi, ifade etmek istediğiniz meselenizi, anlatmaya çalışırken konunun dağıldığını, uzadığını, amacından farklı yerlere gittiğini ve sorunun konuşmaya çalışırken daha da büyüdüğünü fark etmek hepimizin başına gelmiştir.
Konudan uzaklaşmamak adına, benim tavsiyem konuşmak istediğiniz konuyu önce kafanızda netleştirmek, daha sonra ifade etmektir. Bunun için uygulayacağınız bir yöntemde düşüncelerinizi, eşinize söylemek istediklerinizi yazmaktır. Yazmak sizin hem düşüncelerinizi netleştirmek hem de ne kadar tutarlı olduğunu görmeniz açısından harika bir yöntemdir ve sonrasında doğru zamanı bulup, eşinizle bunları paylaşabilirsiniz.
2- İletişimde Doğru Zaman Çok Önemlidir;
Bir çok çifttin yakındıkları ortak konu ise iletişim kurarken karşısındakinin kendisine karşılık vermemesidir. Mesela ”Onunla konuşmak istiyorum, ama o anda benimle iletişim kurmuyor.” gibi cümlelerle eşinin kendisine karşı iletişim yollarını kapattığını ifade bulduğu ilişkiler oldukça fazladır. Bu sorunun altında, aslında eşinizin sizinle iletişim kurmayı engellediğinden çok yanlış zamanlama problemi yatmaktadır. Eşinizin gergin ve sıkıntılı olduğu bir zamanda kendisi ile konuşmaya çalışmak, her iki tarafında daha huzursuz ve sıkıntılı olmasına neden olacaktır.
Bu gibi durumlarda birlikte karar almak önemlidir. Mutlaka konuşulması gereken, iletişimde sorun oluşturan durumları konuşmak için o anı değil; daha önceden aldığınız bir kararla ne zaman sorunun konuşulacağı birlikte belirlenmelisiniz. Unutulmamalıdır ki, kimse öfkeli ve gergin olduğunda güzel şeyler paylaşamaz ve sorun çözemez.
3- İletişimde Konuşmalarınız Kısa Ve Net Olmalıdır;
Eşiniz size bir şeyler anlatırken sorularına seri cevap vermek yerine, karşısındakinin ne söylediğini anladığını ve cevaplardan tatmin olunduğunun gözleriyle belli etmelidir. Özellikle erkek ve kadın farklılıkları da göz önünde bulundurularak , eşinize bir konu üzerinde anlatmak istediklerinizi mümkün olduğunca kısa tutulmalısınız. Bu durum, az kelime ile konuşulması anlamına elbette gelmiyor. Ancak cümleleri uzatmak, konunun dağılmasına ve ayrıntıya girilerek, eşinizin ”Yine her şey karışacak ve ben haklılığımı nasıl olsa anlatamayacağım.” düşüncesine kapılmasını sağlar ve konuşmadan uzaklaşmasına neden olur. Siz de çok çaba gösterip, her şeyi ayrıntılı anlattığınızı düşünürken, çok ciddi bir hata yapmış olacaksınız. Bu nedenle, bu gibi tutumlardan kaçınılmalı ve konuşma anlatabileceğiniz en kısa sürede sonlandırmalısınız.
4- Anlattıklarınızın Sorumluluklarını Alın;
Evliliklerde rastladığımız en önemli iletişim problemlerinden biride, kendi fikrinin üçüncü şahıslar tarafından da desteklendiğini belirtme çabasıdır. Eşlerin iletişim kurarken, bir tarafın olay ve kendisi hakkında açıklama yaparken ”Zaten bu durumu arkadaşım da onaylamıyor, annem de benim haklı olduğumu söyledi.” gibi eşlerin kendilerinin dışındaki insanların yorumlarını ilişkiye dâhil etmek, karşınızdaki kişinin konuşanı hiç dinlememesine ve konuşmadan uzaklaşmasına sebep olacaktır.
Eşler arası iletişimde, sadece iki kişinin karşılıklı konuştuğu bir diyalog ortamı kurulmalıdır. Bu yüzden hangi konuda konuşuyorsanız, konuşmanızın sorumluluğunu üstüne almalı ve sadece kendi inandığınız düşünceleri kendiniz arkasında durarak eşinize iletmelisiniz. İlişki kurmak, iletişim içinde olmak ve ilişkiyi doğru bir şekilde devam ettirmek emek ister. İyi bir ilişki ancak bu emekle mümkün olabilir.
Sevinç Karakaya
Devamı
Hayatınızdaki Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
Eminim hepimizin hayatında geçinmesi zor insanlar vardır. Sosyal çevremiz yada iş çevremizde olabileceği gibi, en kötüsü de aynı evin içinde yaşamamız gereken zor kişiliğe sahip insanlar olabilir. Uyumlu ve halden anlayan insanlarla geçinmek kolaydır. Fakat zararsız bir iletişim için zor insanlar ile geçinmenin de bir yolunu bulmak zorundayız.
Tabi ki her şey de olduğu gibi; insan ilişkilerini de sağlıklı ve başarılı yürütebilmek için kişi işe kendinden başlamalıdır. Önce kendini tanımalı, kendi sınırlarını belirleyip ona göre adım atmalıdır. Karşı taraf her ne kadar zor olursa olsun unutmayın ki size tavırları sizin onlara izin verdiğiniz kadarıyla sınırlıdır.
Zor insanların tavırlarının altında yatan asıl sebep ise; Ya canları başka şeye sıkılmıştır ve acısını sizden çıkarırlar yada haksız olduklarını bildikleri için üste çıkmaya çabalar. Zor kişiler kendileri çizgisini bozmak istemezler, bildikleri gibi hareket etmek isterler, sorun ise sizin o an onları idare edecek kadar enerjiye sahip olmadığınız.
Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
1- Soğuk Kanlılığınızı Korumaya Çalışın; Soğukkanlılığınız korumak size, karşınızdaki muhattab iletişim halindeyken kontrolünüzü sürdürmeyi sağlayacağı gibi, problemin içine sürüklenmenizi de önleyecektir.
Peki soğuk kanlılığınızı nasıl koruyacaksınız? Soğuk kanlılığınızı sürdürmek ve kontrolünüzü koruma adına yapacağınız ilk şey tepkisiz kalabilmeyi başarmaktır. Karşılaştığınız tavır belki sizi kızdıra bilir yada hayal kırıklığına uğrata bilir. Fakat sonradan pişman olacağınız şeyler söylememek için; Derin bir nefes alın ve içinizden ona kadar yavaşça sayın. Ona kadar saymanın sonunda biraz daha sakinleşmiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Böylece problemi tırmandırıp büyütmek yerine çözüm olacak yeni alternatifler üretebileceksiniz. Eğer ki ona kadar saydınız fakat halen sakinleşemediyseniz mümkünse durumun dışına çıkın ve sakinleştikten sonra tekrar konuya dönün.
2- Zamanınızın Kıymetini Bilin; Unutmayın ki zamanınız boştan yere harcamayacak kadar kıymetlidir. Buradaki kastım tartışmaya değmeyecek kişilere zaman harcamayın. Bu durum size daha rahat zihin kazandıracağı gibi, kırılma riskinizi de azaltacaktır.
Evet dediğim gibi, zamanınız kıymetlidir. O an belki daha önemli bir işiniz de olmaya bilir, fakat değişmemekte ısrar eden negatif bir insanları değiştirme çabasını girmemenizi tavsiye ederim. Bu kişiler enerjinizi tüketir ve sizin daha kaliteli işler ortaya çıkarmanızı engeller. Sadece kendi huzurunuz için, zor bir meslektaşınız yada sizi kızdıran bir akrabanızla karşılaştığınızda daha mesafeli olmaya çalışın. Bu tür kişilerle her zaman için araya sağlıklı bir mesafe koymak iyidir.
3- Tepkili Olmaktansa, Bakış Açınızı Değiştirin; Bu durum yanlış yorumlamanızı yada anlamanızı azaltır ve enerjini çözüme odaklamanızı sağlar. Karşınızdakine söylediklerinden ya da davranışlarından dolayı kırgın/kızgın hissederseniz, reaksiyon vermeden önce en az iki ihtimalide düşünmeye çalışın.
* Eğer başkalarının davranışını kişiselleştirmekten kaçınırsanız, onları daha objektif değerlendirebilirsiniz. Bakış açınızı ne kadar geniş tutarsanız, yanlış anlaşılmaları o kadar aza indirebilirsiniz. Örneğin, Eşiniz mesajlarınızı görmezden geldiğini düşünmeye hevesliyseniz bile, onun meşgul olabilme ihtimalini de gözden geçirebilirsiniz.
* Bir başka kişiselleştirmeyi azaltmanın yolu da, kendimizi o ‘zor’ karakterdeki kişinin içinde bulunduğu duruma bir an için koymaktır. Empati kurmaya çalışmaktır.
Örneğin, muhatap olduğunuz kişiyi göz önünde bulundurup: ‘Böyle olmasaydı…kolay olmazdı’ ile biten cümleler kurmaya çalışın.
‘Çocuğum çok direnç gösteriyor. Böyle olmasaydı okul ve sosyal baskılarla başa çıkması kolay olmazdı.’
‘Eşim duygusal olarak çok mesafeli. Böyle olmasaydı duygularını belli etmeyen bir ailede yaşamak onun için kolay olmazdı.’
Empatik ifadeler, yaptığı tavırları hoş görmez tabi ki. Asıl kaçırılmaması gereken nokta; kendinize, karşı tarafın bu olumsuz davranışlara kendi tecrübelerinin neden olduğunu ve sorunun pek de sizinle doğrudan ilgisi olmadığını hatırlatmaktır. Mantıklı ve makul olduğunuz sürece, başkalarının hoş olmayan tavırları onların söylediklerinden daha fazlasını söyler bize söylediğini göreceksiniz.
4- Mücadeleye Değer Mİ?; Bu durum sizin enerjinizi ve moralinizi korumaya yardım eder, gereksiz problemlerden kaçınmanızı sağlar. Karşılaştığınız zor insanlarla her zaman direk yüzleşmek zorunda değilsiniz. Örneğin telefonda çok da size yardımcı olma niyeti olan bir müşteri temsilcisiyle konuşuyorsunuz, bu kişi ile mücadele etmektense, telefonu kapatıp başka bir temsilciyle görüşme seçeneğiniz olduğunu hatırlayabilirsiniz.
Diğer bir durum ise; bir sonraki karşılaşma olacak ise, ve işinize yarayacak sonuçlar elde edecekseniz geri çekilebilirsiniz. Mesela sinirinizi bozan bir meslektaşınız varsa, ve çalıştığınız projede iyi bir uzmansa sabretmeye değer. Unutmayın ki, çoğu ‘zor’ insanın size kazandırdıkları olumlu nitelikler de vardır.
Her iki senaryoda da, zor durumun yüzleşecek kadar ciddi olup olmadığına siz karar vereceksiniz. İki kere düşünün ve eğer gerçekten mücadele etmeye değerse kolları sıvayın.
5- Konu İle Kişiyi Birbirinden Ayırın; Bunu maddeyi başarabilirseniz insan ilişkilerinde güçlü bir problem çözücü olmayı başarabilirsiniz. Daha fazla yakınlık, İş birliği ve saygı elde edersiniz.
Unutmayın her türlü iletişim durumunda iki unsur vardır. Biri o kişi ile aranızdaki ilişki, diğeri aranızdaki konudur. Etkili iletişim şartlarından biride kişiyi konudan ayırmaktır. Kişiye karşı yumuşak, konuya karşı ciddi ve net durabilmektir.
Örneğin; ‘Aklında olan konuyu seninle konuşmak istiyorum. Fakat sen bu şekilde bağırırsan bunu yapamam. Ya oturur ve sakince benimle konuşursun, ya da biraz vakit geçirirsin öğleden sonra konuşuruz.’
‘Bizimle gelmeni gerçekten çok istiyorum. Fakat son zamanlardaki gibi geç kalırsan maalesef sen olmadan gitmek zorunda kalırız.’
İnsanlara karşı daha yumuşak ve nazik olursak, insanlar söylediklerimize daha çok kulak verir. Konuda keskin ve net bir tablo çizersek kendimizi güçlü bir problem çözücü olarak göstermiş oluruz.
6- Sorular Sorarak, Topu Ona Atın; Aktif sorular yönelterek iletişimde güç unsurunu dengelersiniz. Böylece üzerinize kurulan baskılara baskı ile cevap vermiş olursunuz. Nasıl mı?
Zor insanların, özellikle agresif ve zor olanların genel tavırları şu şekildedir. Karşısındakine kendini yetersiz ve rahatsız hissettirerek dikkat çekmeye çalışır. Özellikle sizde yada yaptıklarınızda yanlış giden bir şeyler olduğunu ima eder. Problemi çözmek değil negatife yanlışa odaklanmaktır. Amaçları sorunu çözmek yerine, baskın olmaya çalışıp kontrolü kendi ellerinde tutmaya çalışmaktır. Böyle bir durumda eğer savunmaya geçerseniz, sizi tuzağına düşürmüş ve daha fazla güç sahibi olmuş demektir. Bu akışı değiştirmenin basit fakat güçlü yolu ise; Topu ona atın ve bunun en kolay yolu ona soru yöneltmektir.
Örneğin Eşiniz; ‘Senin yaptıklarına bak, senden istediğimin yanından bile geçmiyor’ diyorsa, bir soru ile yanıt verin. ‘Ne yapmak istediğinin sonuçlarını düşündün mü?’ Eşiniz; ‘Kes saçmalamayı’ dediğinde yine bir soru ile yanıtlayabilirsiniz. ‘Eğer saygısızla davranırsan seninle konuşmayacağım. İstediğin bu mu? Bileyim ona göre konuşmaya devam edelim yada kalkıp gideyim’
Yapıcı ve araştırıcı sorular sormaya devam edin. Topu ona atarak, üzerinizde bırakmaya çalıştığı aşırı etkiyi azaltabilirsiniz.
7- Mizahın İletişim Gücünü Kullanın; Mizah çok ciddi bir iletişim silahıdır. Doğru şekilde kullandığınızda mantıksız ve zor davranışları etkisiz hale getirirsiniz. Aynı zamanda mizah tepkili görünmenizi engeller, sizin tarafsız gösterir ve problemleri arkada bırakmanızı sağlar.
Yaşanmış bir olayı örnek vereyim; Çalışan bir bayan danışanım, eşiyle aynı zamanda eve geldiklerini ve hemen yemek hazırlığına giriştiğini anlattı. Eşi ise, ‘Yemek halen hazır değil mi? Açlıktan ölüyorum’ diye sinirli bir çıkış yaptığını belirtti. Kendisi ise onun gibi cevap vermiş olsaydım sanırım oda çok daha büyük tepkiyle yine karşılık verecekti. Bende ocakta dönen tavuklara döndüm; ‘Sizi gidi yaramaz tavuklar, halen kızarmadınız. Açlıktan öleceğiz’ dedim, elimde bende gülmeye başladık. Mizah soğuk rüzgârları bir anda yumuşak meltemlere döndürebilir.
Diyelim ki iş arkadaşına ‘merhaba, nasılsınız?’ dediniz, fakat karşı taraf selamlamanızı görmezden geldi savunmayı değil mizahın gücünü tercih etmeyi deneyin. Savunma yerine doğal ve biraz da alaycı bir şekilde gülümseyip: ‘Demek o kadar iyi, ha’ diyin. Bunun üzerine buzlar kırılır, ve karşı taraf gülümseyerek cevap verebilir ve ardından konuşmaya ustaca başlayabilirsiniz.
Gerektiği şekilde kullanıldığında mizah silahı ile gerçeği aydınlatabilir, zor davranışları etkisiz hale getirebilir ve sakinliğinizin üstünlüğünü gösterebilirsiniz.
8- Takip Etmektense, Yönlendirmeyi Seçin; Yönü istediğiniz gibi belirlemenizi ve iletişimi o şekilde devam etmenizi sağlar. Genelde iki kişi arasındaki iletişimde, biri her zaman yönlendirici diğeri ise takip edici olur. Sağlıklı bir iletişimde bu durum sırayla kişiler arasında yer değiştirir. Fakat bazı zor kişiler her zaman liderliği elinde tutmak ister ve negatif bir ses tonuyla aynı şeyi tekrar ve tekrar seslendirirler.
Bu davranışa konuyu değiştirerek basitçe son verebilirsiniz. Daha önceden bahsettiğimiz şekilde, konuşmayı yönlendirecek sorular sorabilirsiniz. Ya da ‘Bu arada..’ diye başlayarak yeni konular da açabilirsiniz. Bu şekilde konuşmanın liderliğini ele geçirmiş ve daha yapıcı bir ortamı oluşturabilme imkanına sahip olmuş olursunuz.
9- Zorbalarla Karşı Susmamak; Tabi ki iletişimde olduğumuz zor kişiler sadece yakın çevremizde olacak yada her zaman güvenli koşullarda geçmeye bilir. Size zorbalık yaparak iletişime geçmeye çalışan kişi ister yakın çevreniz isterse tanımadığınız biri olsun, sağlıklı ve size huzur veren iletişim için nasıl davranacağınız bilmeniz gerekir.
Güvenliğinizi tehlikeye sokmayacak şekilde karşılık vermek, zarar veren davranışları azaltır yada ortadan kaldırabilir. Kaba davranışlar sergileyen insanların genellikle, daha güçsüz olanlara sataşırlar, güçsüz ve hiçbir karşılık vermeyen tutumunuza devam etmeniz bu kişilerin hedefi olmaya devam etmenizi sağlar. Aslına bakarsanız saldırgan tavırlar sergileyen bu kişiler iç dünyalarında oldukça korkaklardır.
Zorbalık yaptıkları kişiler direnmeye ve ayakları üzerinde haklarını savunmaya başladığında geri adım atacaklardır. Bu durum okul ortamında da, sokakta ya da iş yerlerinde de aynı şekilde karşınıza çıkabilir.
Paramhansa Yogananda dediği gibi; ‘Bazı insanlar başkalarının başını keserek uzun görünmeye çalışırlar’ Zorbalarla karşılaştığınızda, kendinizi güvenli bir şekilde koruyabilecek bir konuma aldığınızdan emin olmalısınız. Karşınızda dimdik ayakta duruyorsa, uygun olmayan davranışlarına karşı diğer insanların tanık ve gerekirse destek verebilecekleri bir pozisyonda olmaya dikkat edin. Fiziksel, sözel, ya da duygusal istismar durumlarında, idari ve hukuksal konularda uzmanlara danışın. Onların karşısında ayakta durabilmek çok önemlidir ve bunu yalnız yapmak zorunda da değilsiniz.
10- Sonuçlar Ne Olacağını Gösterin; Ortaya çıkacak muhtemel sonuçları belirlemek ve ileri sürmek, zor insanlara geri adim attırabilecek en önemli etkenlerden biridir. Ektili bir şekilde telaffuz edilmiş sonuçlar zorlu bireyi durdurur ve tıkanık tavırlarının yerine iş birliğine mecbur hale getirebilir.
Diyebilirim ki; mantıksız ve zor insanlarla geçinebilmek gerçekten de iletişim sanatı icra etmektir. Bu becerileri kullanarak, daha az keder, daha fazla güven, daha iyi ilişkiler ve yüksek iletişim cesaretine sahip olabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
Devamı