
Bilinçli Evlilik İçin 10 Altın Kural
Her insan yaşamında gerçek mutluluğu bulabilmek için, başkalarının kendisini mutlu etmesini beklemektense , kendi mutluluğunun sorumluluğunu almalı ve daha mutlu bir hayat için kendi çözümlerini kendisi bulmalıdır. Aynen yaşamındaki mutluluğunda olduğu gibi, evliliğinde de mutluluğunun sorumluluğunu her kişi, kendisi almalıdır.
Evliliğinizdeki mutluluğun sorumluluğunu elinize almak için ilk önce; evliliğinize bakış açınız ne ile dolu, farkına varmalısınız. Size öğretilen doğru bildiğiniz yanlışlarla mı? Sınırsız beklentilerle mi ? Her zaman sizin haklı olmanız gerektiği ile mi? İkinci olarak da siz bu evliliğin kendinize düşen payını hakkıyla yerine getiriyor musunuz? Evliliğinizde yapıcı mı? yoksa yıkıcı mısınız? Evliliğinizi bilinçaltınız ne kadar etkiliyor? Bu sorulara gerçekten objektif bakabilmeniz için ilk önce evliliğinizi bilinçli bir şekilde değerlendirmeniz gerekir.
Peki bilinçli olmanın getirdiği farklılıklar nelerdir? Evliliğinize ve eşinize karşı tutum ve davranışlarınız nasıl olmalı?
1- Evliliğinizdeki Hayat Dersinizi Keşfedin; Yaşamımızda karşılaştığımız hiç kimse ve hiç bir olay tesadüfi değildir, her biri bize ayna olup yaşam yolumuzdaki, amacıma ulaşmamızı sağlayan hayat derslerimizdir. Evliliğinizde de imtihanlarınız olabilir. Özellikle aşk, sevgi ilişkilerimizin bizim çocukluktaki yaralarımızı keşfetmek ve onarmamızı sağlamak gibi gizli görevleri vardır.
Evliliğinizde ki yaşadığınız sorunlara yüzeysel bakmaktansa onların altında yatan çocukluk yaralarınızı görmeye çalışın. Evet her birimiz belki mükemmel çocukluk geçirmemiş olabiliriz, fakat artık bir yetişkinsek bunların sorumluluğunu alıp kendi yarlarımızın çözümünü bulmak durumundayız. Çözümü bulmak için ise, önce sorunun farkına varmak gerekir. Duygusal ilişkilerinize bir röntgen filmine bakar gibi, baktığınızda günlük etkileşimleriniz artık size daha anlamlı gelmeye başlar ve daha kontrollü davranırsınız.
2- Eşinizin Sizin Aynanız Olduğunu Hatırlayın; Prens yada prensesinizin hayatınıza girdiğinde, bir kurtarıcı gibi, bütün sorunlarınızın birden bire son bulacağını, aradığınız mutluluğu dostluğu, beraberliği ve sizde olmayan tüm eksikliği sanki tamamlayacağını düşünürsünüz. Oysa hesap etmediğiniz hayatınıza çektiğiniz her insan sizin aynanızdır. Hayatınıza çektiğiniz eşinizde, kimi zaman hayatta en korktuğunuz yanı görürken, kimi zaman sizde olan yada olmayan özelliği fark edersiniz.
Bilinçli evliliğe doğru hareket ettiğinizde ise, onu değiştirebilmek için önce kendinizde olanla yüzlemeniz gerektiğinin farkına varıp, yanılsamaları yavaş yavaş bırakıp, eşinize ait gerçekleri görmeye başlarsınız. Onun sizin kurtarıcınız değil, tıpkı sizin gibi iyileşmeye gelişmeye çalışan yol arkadaşınız olduğunu anlarsınız.
3- Eşinizi İhtiyaçlarınızdan Haberdar Edin; Bilinçli evliliğin en temel özelliği, başta da söylediğim gibi, her konuda sorumlulukları üzerine alabilmektir. Sorunlu evliliklerde, özellikle kadınlarda sık karşılaştığım; Arzu ve ihtiyaçlarını söylemeden eşinin sezmesini yada zihnini okumasını beklemesidir. Bu durum çiftler arasında anlama ve anlaşılma noktasındaki bütün iletişim kanallarını tıkayacaktır.
Sağlıklı bir evlilik de, arzu ve ihtiyaçlarınızı eşinize anlatma konusunda da sorumluluğu üzerinize almalısınız. Bilinçli bir evlilikte eşler birbirlerini anlamak için, açık ve net iletişim kanalları geliştirmeleri gerektiğini kabul ederler. Aksi taktirde anlaşmayı beklemek, çocukça bir bekleyiş olacaktır.
4- Neye Tepki Verdiğinizin Farkında Olun; Yaşadığımız bir etkileşimde çoğu zaman, olan durum değil de, bizim o etkileşime yüklediğimiz mana yada bize hatırlattığı benzer bir durum ani ve plansız tepkiler vermemize sebep olur. Düşünmeden tepki vermek ise özellikle evliliklerde, tamiri zor yaralar açabilir.
Kendinizi Yapıcı davranma konusunda eğitmelisiniz. Böyle ani tepki verdiğiniz durumlarda; Kendinize ”Şuan ben neye kabul veremiyorum?”, ”Benim böyle tepki vermeme sebep olan duygum ne?” yada ”Yaşadığım bu durum bana neyi hatırlatıyor?” diye sorup üzerinde düşünmelisiniz.
5- Eşinizin İhtiyaçlarına da Duyarlı Olun; Sağlıklı ilişkiler alma-verme dengesinin adil bir şekilde işlediği ilişkilerdir. Eşimizden bizi anlamasını bekleriz, ihtiyaçlarımıza arzularımıza cevap vermesini bekleriz, bizi çok sevmesini bekleriz…
Evlilik ne bir tarafın ”feda” bir tarafın ”kar”ettiği ne de ”Hep bana” mantığı ile gidecek bir birliktelik değildir.
Eşinizin arzu ve ihtiyaçlarına da kendi arzu ve ihtiyaçlarınıza verdiğiniz değer kadar değer vermeyi öğrenmelisiniz. Karşılığını beklemeden vereceğiniz sevgi, değer, anlayış size muhakkak misli ile dönecektir. Unutmayın evliliğinizde eşinize atacağınız her adım aslında kendi mutluluğunuza attığınız bir adımdır.
6- Olumsuz Yanlarınızı Kabul Edin; Hiç kimsenin mükemmel olamayacağı gibi, siz de mükemmel değilsiniz. Her insanın kişiliğinde karanlık , olumsuz yanları olabilir. Varlığınıza ait bu olumsuz yanlarınızı kabul edip bunu en azından kendinize, açıkça itiraf etmelisiniz.
Karşılaştığınız her kişi size ”ayna” olur demiştik. Çevrenizde yada evliliğinizde sürekli olumsuz olaylarla karşılaştığınızı düşünüyorsanız, her durumun size negatif yüzünü gösterdiğine inanıyorsanız muhtemelen bakmanız gereken yer kendi kişiliğinizdeki karanlık tarafınızdır.
Evliliğinizde de, varlığınızın olumsuz yanına dair sorumluluğu üstlendikçe, kendi olumsuz özelliklerinizi eşinizin üzerine yansıtma eğiliminiz azalır. Böylece eşinizde gördüğünüz size karşı düşmanca davranışlar yerini daha dostça ve sevgi dolu davranışlara bırakır.
7- Temel Sevgi İhtiyacınızı Karşılamak İçin Yeni Yöntemler Bulun; Temel arzu ve ihtiyaçlarınızı tatmin etmek için yeni yöntemler geliştirmelisiniz. Sizi %100 seven ve ihtiyaçlarınızı karşılayan bir eşe sahip olsanız bile, size eşinizden ulaşan ancak %25 sevgidir. Gerçek doyum için, geri kalan % 75 temel sevgi ve değer ihtiyacınızı kendiniz karşılamakla yükümlüsünüz.
Güç savaşları sırasında eşinize ihtiyaçlarınızı karşılaması için baskı yaparken, onu ikna etmeye çalışıp uzun konuşmalarla onu suçlarsınız. Oysa doyumsuzluğunuzun sebebi, kendinizi yeterince sevmemeniz, yeterince ilgi ve değer göstermemenizdir. İçinizde küçük bir çocuk yaşadığını farz edin ve bir çocuğa sevginizi ilgi, alanınızı, ona verdiğiniz değeri nasıl gösterirseniz kendinizle de aynen öyle ilgilenin. Böylece eşinizden sevgi alma taktiklerini bırakıp, kendi bütünlüğünüzle eşinizin de, sizin için ne kadar büyük bir zenginlik olduğunun farkına varırsınız.
8- Eşinize Olan Bağımlılığınızın Önüne Geçmeyi Öğrenin; ”Onsuz yaşayamam”, ”onsuz nefes alamam”, ”onsuz bir hayat düşünemem”… bu ve benzeri düşünceler kararında olduğu sürece güzel duygulardır. Fakat kendinizi eşinize bağımlı hissedip, her an yanınızda olması istemek çok sağlıklı bir tutum değildir.
Eşinize bağlanmanızın sebeplerinden biri de sizin kendinizde hissettiğiniz bazı eksikliklerin onda olduğunu görmenizdir. Bu yüzden onunla olmak sizde aldatıcı bir bütünlük duygusu hissettirir. Bilinçli bir evlilikte bireyler, bir birilerini keşfetmenin yanında, kendilerini de her gün yeniden keşfetmeyi öğrenirler. Kişinin içinde tam ve bütün olmasını sağlayacak tek şey kendi gizli kalmış yanlarını keşfetmesidir. Mutlu bir evlilik için; Kendinize ait, kendinizi bulacağınız, nefes alacağınız alanlarınızın olması gerekir.
9- Koşulsuz Sevmeyi Öğrenin; Yüce Allah Kainatı muhabbet ve sevgi üzerine yaratmıştır. Hepimiz Allah vergisi yaratılışımızın bir parçası olarak, koşulsuz sevme yeteneğine ve dünya ile bütünleşme deneyimine sahibiz.
Yunus Emre’nin dediği gibi; “Yaradılanı Sev Yaradan dan Ötürü”. Tüm insanlar böyle bir fıtrat üzere yaratılmıştır. Sosyal şartlanma ve kusurlu yetiştirilme bu yaratılışımızın özünden uzaklaşmamıza sebep olur.
Koşulsuz sevmeyi öğrendiğimizde, içimizdeki sevilmek, kainatla bütünleşmek isteğinin varlığını daha iyi anlarız. Evliliğinizde de koşulsuz sevmeyi başardığınızda var oluşunuza dair özellikleri yeniden keşfetmeye başlarsınız. Evet eşinizin hoşnut olmayan tutumları olabilir fakat eminim sevilmeye değerde sırf yaratılış sebebi ile bile bir çok sebep vardır. Neye yoğunlaşırsanız onu arttırırsınız. Sevgiye yoğunlaşın, kainatı da evliliğinizi de sevgi sarsın.
10- İyi Bir Evliliğin Emek İsteyeceğini Unutmayın; Eğer hayalperest biri iseniz, iyi bir evlilik yapmanın doğru yolunun iyi bir eş bulmaktan geçtiğine inanırsınız. Oysa bilinçli bir evlilikte, iyi evlilik için doğru insan olmanız gerektiğini kavrarsınız.
Aşk ilişkilerine karşı daha gerçekçi bir bakış açısı kazandığınızda, iyi bir evliliğin sorumluluk, disiplin, değişme ve gelişme azmi ile oluşacağını anlarsınız. Evlilik emek ister, sıkı bir çalışma ister. Evlilikte mutluluğun kendiliğinden size gelmesini bekleyemezsiniz. Evlilik yolculuğu engebeli fakat keyifli bir yolculuktur. Kendinizi objektif bir şekilde değerlendirip, üzerinize düşeni yaptığınızda yolun sonu size mutluluk vaat eder.
Sevinç Karakaya
Devamı
Sosyal Paylaşımlar, İlişkileri Parçalıyor Mu?
Hepimizin zaman zaman belki de eleştirdiği özel hayatımız ve evliliğimiz bu kadar göz önünde olmalı mı? Olursa bu durum evliliğimizi nasıl etkiler?
Hayatımıza ilk olarak dizilerin ve filmlerin yerleşmesi arkasından ise sosyal medya kaynaklarına her yaştan kişinin rahatlıkla ulaşması, özel hayatla alakalı her karenin normalleşerek paylaşılması, gerçekliğinden bile emin olamadığımız, yeni kişilerin hayatımıza, ilişkilerimize, rahatlıkla girmesine olanak sağladı.
Sosyal medyanın hızlı bir şekilde hayatımıza girmesi ile sanki ilişkiler de, aynı hızla değişmeye başladı. Bilgisayarlarımızı açtığımız anda yada telefonlarımızı elimize aldığımız anda bir çok kişinin özel hayatı aniden gözünüzün önüne geliyor. Sosyal medya sayesinde bir ilişkinin tanışma aşamasından evlilik sürecine kadar, takip edebiliyor, ilişkinin gidişatına şahit olup, hatta yorum dahi yapabiliyoruz.
Peki, sosyal medya evliliğimizi, ilişkimizi, hayatımızı nasıl etkiliyor?
Sosyal Medya Kadın Erkek İlişkilerinin Şeklini Değiştirdi; Sosyal medya ilişkilere, evliliklere farklı bir boyut getirdi. Önceden evlilikler daha çok içki, kumar, aldatma, şiddetli geçimsizlik gibi nedenlerle biterken şimdi ilk sırayı sosyal medya almaya başladı. Çiftlerden birinin cinsel içerikli sitelere girmesinin, internette başkalarıyla yapılan yazışmalarının ya da sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan fotoğraflarının, evliliklerde kavga konusu olduğuna sık sık şahit oluyoruz.
Evliliklerinde sorunlarla yüzleşmekten kaçınan çiftler sosyal medyada daha fazla vakit geçiriyor. Çiftler aynı evin içinde, ayrı koltuklarda, ayrı sanal sosyallik yaşıyor ve tabi ki bu durum evliliklerinde iletişimi ortadan kaldırıyor.
İletişime ve romantizme ayrılacak vaktin büyük bölümünü İnternette özellikle de sosyal medyada harcıyorlar. İnternet ilişkilerinin ve internette yoğun vakit geçiren çiftlerin sorunlarının diğer ilişkilere göre daha yüzeysel olduğunu, böyle çiftlerin daha mesafeli olduklarını söyleyebiliriz.
Sosyal Medya Kıskançlığı Arttırıyor; Sosyal medya, hayatımızın içine bu kadar işleyince ruh halimizi de etkilemeye başlıyor. Eğer ki eşinizi dışarıda, sosyal çevrede yabancı bakışlardan kıskanıyorsanız, sosyal medyada sizi rahatsız eden paylaşımlara ve beğenilere de aynı tepkiyi verirsiniz. Sürekli aynı kişi tarafından yapılan beğeniler, samimiyet sınırını zorlayan yorumlar ve beğeni adı altında açıkça yapılan sanal taciz birçok çift arasında ciddi kıskançlıklara neden olabiliyor. Hangi kadın ya da erkek bile bile eşinin başka birisiyle samimi muhabbetlerine tahammül edebilir ki? Haliyle bu gibi davranışlar nedeniyle çiftler arasında kıskançlık, güvensizlik ve aldatma gibi sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor. Bu şekilde başlayan huzursuzluklar ilişkilere, evliliklere ciddi zararlar verebiliyor ve hatta boşanmalara bile neden olabiliyor.
Sosyal Medya Sadakatsizliği Tetikliyor; Çok değil bundan on yıl önce; akşam eve gelindiğinde eşler ailecek muhabbet yaşarken, günümüzde ise evdeki her bir birey bilgisayar başında zaman geçiriyor. Bu da aradaki sevgi bağının kopmasına neden oluyor. Eşlerden birinin sosyal medya sitelerinde fazla dolaşması, diğer tarafın gözüne batıyor ve eşine kuşkuyla bakmasına yol açıyor. Eşinin şifrelerini kırarak yapılan özel alana müdahaleler de ilişkide çatışmalar oluşturuyor. Bazı çiftler ise birbirlerini bir dedektif gibi sosyal medyadan takip etmeye başlıyorlar, iletişim ve güven duygusunun yerini şüphe ve bireysellik alıyor.
Eskiden eşinizin başkasına ilgi duyduğunu yada başkasının eşinize, sevgilinize ilgi duyduğunu anlamak çok kolay değildi. Fakat sosyal medya sayesinde insanların hayatlarıyla ilgili neredeyse bütün detayları paylaşmasıyla her şey herkesin gözleri önünde yaşanmaya başlandı. Haliyle aldatan kadın yada erkek suç üstü yakalanıyor. Tabi bunun yanında gizlemeyi başaranlarda var. Bu kişiler evli dahi olsalar kendilerini bekar olarak tanıtıp sanal aileler bile kuruyorlar.
Ülkemizde sosyal medya kullanan çiftler kıskançlık ve ihanete çözüm olarak kendilerince yeni kullanım alışkanlıkları geliştirmişler. Mesela, bazı çiftler ortak sosyal medya hesabı açarak ve bu hesaptan özellikle birlikte çektirdikleri fotoğrafları paylaşarak arkadaş listelerine adeta bir mesaj veriyorlar: ”Biz mutlu bir çiftiz”. Sosyal medyada birlikte mutluluk pozları veren birçok çift aslında ilişkilerinde sorunlarla baş etme yöntemi olarak sosyal medyayı kullanmaktadır. Dışarıya karşı mutlu gözükerek çatışmalı duygu durumundan ve yüzleşmeden uzak kalmaya çalıyorlar. Gerçekten mutlu çiftler sevgileri ve ilişkileri ile ilgili sık sık paylaşımlarda bulunmazlar, ilişkilerini kendi içinde kendi olgunluğunda yaşarlar.
Bazıları ise birbirlerine kendi hesaplarının şifrelerini vererek güven kazanmaya çalışıyorlar. Güven böyle bir durum değildir. Niyeti aldatmak olan birini bu şekilde durdurmak çok da mümkün olmaz. Bu kişiler farklı hesaplarla amacına ulaşıp görüşmek istediği insanlarla rahatlıkla iletişim kurabilirler.
Eşini Seven Çiftler Gerçek İletişimi Tercih Ediyor
Çiftlerin birbirinin duygularını önemsemek, dinlemek, fikirlere saygılı olmak, beraberliğe inanmak ve çözümü hedeflemeleri, sağlıklı bir evlilik için temel kuraldır. Genelleme yapmak, akıl okumaya çalışmak, rekabet, tehdit, alaya almak ve sorunları geçiştirmek ise evliliğe zarar veren en büyük tehlikeler arasındadır. Sosyal medya ise sorunlu ilişkileri daha savunmasız hale getirir.
Bana göre sosyal medya, evlilik sorunlarında bir neden değil, sonuçtur. İlişkisi, evliliği kötü giden çiftler sosyal medyada vakit geçirmeyi tercih ederken, eşini gün boyu özleyenler ise akıllı telefon, tablet ve bilgisayardan uzak durmayı, gerçek iletişimi tercih ediyorlar.
Sevinç Karakaya
Devamı
Seçeceğiniz Eşte Hangi özellikleri Aramalısınız?
Seveceği eşi hayatına çekmek isteyen kişilere ilk önerim; ”kendinizi sevmekle başlayın” olacaktır. Kendinizi her halinizle sevmeyi öğrendiğinizde artık, size ve duygularınıza karşılık vermeyen yada anlayamayan eş adayları cazibesini yitirmeye başlayacaktır. Kişi kendini semeye başladığında, kendisine iyi gelmeyecek kişileri, şartları dışarıdan bakıldığında cazip bile olsa hoş görünmemeye başlarlar.
Artık eş adayında sevgi verip alabileceği ve buna istekli olan, duygularla başa çıkmasını bilen, bağ kurabilen, anlaşmalara ve birbirlerine verdikleri sözlere sadık kalabilen özellikleri arayacaktır. Bilir ki, istediği eşi hayatına çekebilmek için, önce aynı özelliklere kendi sahip olmalıdır. Bunun için de daha önce ”Sevginin 5 Niteliği ” başlıklı yazımda detaylı olarak bahsettiğim; karşılıklı ilgi, kabul görmek, taktir görmek, şefkat ve kendinden hoşnut olma niteliklerini barındırır ve birbirinde ararlar.
Böylece sorunlar yaşasalar da birbirlerini bağışlaya bilir, çözümü dostça ve adil bir şekilde egolarını ortaya koymadan ulaşabilirler. İletişim biçimleri misillemeci değil aksine uzlaşmacıdır. Daha da önemlisi ideal eş kişinin ne kendini nede karşısındaki kişiyi, maddi veya fiziki şartlarına göre değil, ”kendisi olduğundan” dolayı tercih edilendir. Çok sık genç bayanlarda ve baylarda rastladığım gibi, hayatlarında ki ”EŞ” etiketli boşluğu doldurmak için evlenmek ideal olan değildir.
Nitelikli Eş adayında Başlıca Nelere Dikkat Edilmelidir?
1- Makul Mesafede olmalılar; Günümüzde özellikle internetinde hayatımıza oturması ile uzak mesafeli ilişkiler başlasa da sağlıklı olan eş adayı birbirlerini gerçek hayatın içinde görüp tanıyacakları karşılıklı iletişim yaşayabilecek adaylardır.
2- Hayatında Başka Biri olmamalı; Sürmekte olan başka bir ilişkisi, bitmemiş eski bir ilişkisi, boşanma sürecinde olmak ideal eş adayı için uygun değildir. Kendinizi ne kandırın, ne de kandırılmaya izin verin hayatında yada kalbinde başka biri olan kişi ile gelecek kuramazsınız. Hayatındaki duygusal bağlar bittiği halde, bakmakla sorumlu olduğu birileri varsa, size ve onlara ne kadar adaletli, yeterli davranacağı da önemlidir.
3- Politik ve Dinsel Uyum; Hayata bizi inanç sistemimiz bağlar. Dini inançlarımız ile uyumlu olduğumuz ve gelişimizi destekleyecek eş en ideal olandır. Politikada aynı şekilde hayata aynı pencerelerden bakan insanların ortak paydasıdır. Politik görüşlerinde uygun olması ideal bir evlilik için önemli bir faktördür.
4- Çocuk Hakkında Düşünceleriniz; Çocuk sahibi olmayı düşünen biri iseniz yada tam tersi sizi bu konuda destekleyen bir eş adayı olmalıdır.
5- Para İle ilgili Düşünceleriniz; Harcamayı ve yaşamayı seven bir kişi iseniz, ideal eş seçeneğinizin içinde paraya ve bu kişinin parayı hayatında nasıl kullandığına da bakmanız gerekir. Parayı kazanamamak, harcayamamak, paylaşamamak, biriktirememek, borç verememek, katkıda bulunamamak, kabul edememek gibi sorunları olmamalıdır.
6- Dosttunuz Olabilmeli; İdeal bir eş sadece cinselliği paylaşacağınız bir arkadaş değil, dosttunuz, sizinle olmaktan hoşlanan ve geçimli biri olmalıdır.
7- Ortak İlgi Alanları; Ortak ilgi alanlarınız olmalı. Her zaman beraber vakit geçirdiğiniz bağımlı bir yaşam değil fakat zaman zaman beraber yapmaktan keyif alacağınız ortak sevdiğiniz ilgi alanları olmalı.
8- Zihinsel Denklik; Entelektüel denklik önemlidir. Böylece bilgi dağarcığınızı yada kavrayış biçiminizi küçümsemek zorunda kalmazsınız. İdeal çiftler zihinsel olarak birbirine bir şeyler katabilen çiftlerdir.
9- Sizin Gözünüzde Mükemmel Değildir; Bu madde size değişik gelebilir. Fakat nitelikli eş adayı sizi gözünüzde mükemmel olan değildir. Karşınızdakinin gölgesini göremeyecek kadar aklınız havada değildir. O bir insandır ve kusurları olması normaldir. Sadece bunların sizin açınızdan kabul edilebilir mi, edilemez mi olması önemlidir.
10- Tam Olmalı; Hep yapılan yanlış diğer yarımı aramak oysa sizde karşınızdaki insanda tam olmayı seçmelisiniz. Aradığımız yarım; sadece bu güne kadar yasadığı hayat, sizle yaşayacağının yarısıdır. Sağlıklı bir hayat ve ilişki için nitelikli bir eş adayının yaşam yolunun yarısını yürümüş olması gerekir.
Bunlar ve daha fazlası var tabi ama bu nitelikleri eş adaylarınızda aramak ile güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. Evlilik evlenelim düzelir yada alışırım diye gerçekleştirilecek bir durum değildir. Sonradan üzülmemek için gerçekçi bakmakta fayda vardır. Hatta bu konuda kararsız kalıyor ve sizin için doğru bir eş mi değil mi şüpheleriniz var ise en doğru kararı vermek adına ”Evlilik öncesi koçluk” almanızı tavsiye ederim.
Sevinç Karakaya
Devamı
Zarar Veren İlişkiler Nasıl Sonlanır?
Bazı kişiler çok zorlu ilişkiler yaşasalar hatta zaman zaman bitirme noktasına çok yaklaşsalar da neden problemli ilişkilerini bir türlü bitiremezler? Mantıkları bu ilişkinin bitmesi gerektiğini söylese de neden cesaret edemezler? Bu kişileri bir kısır döngü gibi, her bitirdiğinde birbirine ve hastalıklı ilişkilerine çeken nedir? Şimdi son zamanlarda bir çok insanın bitmesi gereken ilişkilerini neden bitiremediklerine daha detaylı bakalım.
Her kişinin bir ilişkiyi yaşayış tarzı olduğu gibi, iki insanın bir araya geldiklerinde de oluşturdukları bir ilişki tarzı vardır. Bir ilişkide taraflar sesli anlaşmayı tarz edinmişken, diğer bir ilişki için ses yükseltmek bile çok büyük bir sorun oluşturabilir. Her ilişkide tarafların beklentileri ve ilişkiye verdikleri anlam birbirinden farklıdır. Sonuç nasıl anlaştıklarından öte anlaşabilmeleridir. Fakat birde anlaşamadıkları halde ilişkilerine son veremeyenler var.
Evet; Sağlıklı hatta mükemmel denecek kadar iyi birlikteliklere şahit olduğum gibi, taraflar arasında işkenceye sebep olacak kadar, inişli çıkışlı, her gün tartışmalarla kendilerini de, ilişkiyi de bitirdikleri fakat bir türlü ilişkiyi sonlandıramadıkları birlikteliklere de şahit oluyorum.
İlişkilerimiz bizim ihtiyaçlarımızla alakalıdır. Neye ihtiyacımız varsa o şekilde bir ilişki yaşarız. Şunu dediğinizi duyar gibiyim mükemmel ilişki tamam da, biz neden kendimizi yıpratan tüketen ilişkilere ihtiyaç duyalım ki? Haklısınız… Peki istemediğimiz ve ihtiyacımız olmadığını düşündüğümüz bu ilişkileri neden bitiremiyoruz?
Bitiremememizin altında içsel tehditlerimiz, korkularımız vardır. Eleştirilirim, yalnız kalırım, beni onun gibi kimse sevemez, kabul görmem, değersizleşirim, başarısız olurum, sevilmem, kendime yetmem gibi bir çok kök korku vardır.
Duygularınızla yüzleşin;
Yani konu yine dönüp dolaşıp bize geliyor, bilinçaltı düzeyinde, kendimizi nasıl bir ilişkiye layık görüyorsak, aynen öyle bir ilişkiyi yaşıyoruz. İlişkinizde ciddi problemler yaşıyor, her yolu denemenize rağmen iyileşme görmüyor, ilişkiyi sonlandırmak istiyor ancak bunu yapamıyorsanız öncelikle aşağıdaki tabloya bakarak; Ben Neye İhtiyaç Duyuyorum? ve Ne benim için içsel tehdit oluşturuyor? üzerinde düşünün. Sonra ihtiyaçlarınızı birden ona kadar numaralandırın ve ilişkiyi bitirdiğinizde karşılaşacağınız içsel tehditlerinizi bulun, bu bir tane de olabilir birden fazla da…
İhtiyaç | İçsel Tehdit |
Sevgi | Eleştirilirim |
Saygı | Var olamam |
Güven | Ortada kalırım |
Bağlılık | Değersizleşirim |
Aidiyet | Sevilmem |
Değer | Kendime yetemem |
Samimiyet | Yalnız kalırım |
Hoşgörü Güç | Ötekileşirim Daha iyisini bulamam |
Evet ihtiyaç ve içsel tehdit listesini kontrol ettiğinizde; İhtiyaç listenizdeki maddelerden kaçı sizin ilişkinizde sağlanıyor, bunu kontrol edin ve daha önceki ilişkilerinizin bittiğinde hangi içsel tehditle direkt olarak yüz yüze geldiğinizi geriye dönüp hatırlamaya çalışın. Burada yapmış olduğumuz şey aslında sadece kendi duygularınızın farkına varmanızdır. İlişkilerinizde önemli olan öncelikle kendi ihtiyaçlarınızı bilmek ve bu ihtiyaçların karşılanmasını, eşiniz, dostunuz ve çevrenizden beklemek yerine kendi çözümünüzü üretebilmektir. Bununla beraber tablonun amacı içsel tehditlerin çoğunun mantık dışı olduğunu görebilmenizdir. Belki aklınıza, ”Sevgiye ihtiyacım var, bunu nasıl karşılayacağım?” sorusu düşmüş olabilir. Evet, her insanın sevilmeye, güven duymaya, ait olmaya vb. şeylere ihtiyacı vardır. Ancak bunun dozunu karşınızdaki kişi bilemeyebilir ya da bu ihtiyacınızı fark edemeyebilir. Doğrudan bunu anlatmış olsanız da yine de bu ihtiyacınızı karşılayamayabilir. Dolayısıyla yine aynı yere geliyoruz, etrafımızdaki insanlar bizim ihtiyaçlarımızı yeterli şekilde karşılayamayabilir, bunu zorlarsak da ciddi tartışmalar yaşanabilir. O zaman yapacak bir işimiz daha var. Şimdi de neden bu duygulara ihtiyacınız olduğunu bulmaya çalışın. Biraz daha geçmişe gidin ve anne-babanızla olan ilişkilerinize bakın. Tamamlanmayan hangi ihtiyacınız var? Belki de onları tamamlamak istiyorsunuzdur farkında olmadan.
Neden Hep Aynı İlişkileri Hayatıma Çekiyorum?
Kendimizin ve ihtiyaçlarımız farkında olursak işler daha kolaylaşacaktır. Neticede bu ilişkide karşı taraftan alamadığınız ihtiyacı bir başka kişiyle yaşayacağınız ilişkide alabileceğinizin garantisi de yok. Yani ilişkiyi bitirip, kendinizi tanıma fırsatını kendinize vermez, olduğu gibi bırakırsanız yaşayacağınız diğer ilişkiler de benzer olacaktır. Bu yüzden ”Neden hep aynı ilişkileri hayatıma çekiyorum” diye hayıflanırız. Gerçekten de Onlar sizi değil, siz onları farkında olmadığınız halinizle seçiyor, beğeniyor ve buluyorsunuz. Sağlıksız bir ilişki tüm hayatınıza etki edebilecek kadar güçlü yapıdadır.
Evet bir zamanlar çocuktunuz ve belki de mükemmel ilişkiye sahip, ailelerde yetişmediniz, fakat bugün kendi sorumluluğunu alabilecek bir yetişkinsiniz. Şimdi kendi ihtiyacınız belirleyip bunu kendinizde tamamlamak size düşüyor. Fakat bu aşama zorlu bir süreç olabilir. Bu durumda çözüm bulmanız ve ruhsal dengenizi koruyabilmek için dışarıdan bir destek, bir uzman yardımı almak kendi içinizde kendinizin farkına varmanızı sağlayacaktır.
Siz ihtiyaçlarınızı tamamlayıp, tam olmadıkça hayatınıza tam birini çekemeyeceğiniz gibi, içsel tehditleriniz ve korkularınızla yüzleşmedikçe, kaynağına inmedikçe de, korktuğunuz gibi ilişkileri adeta bir bağımlılık gibi kendinize çekeceksiniz. Siz değişin ilişkileriniz değişsin.
Sevinç Karakaya
Devamı
İlişkinizdeki Çatışmaları 5 Adımda Çözün
Sadece evliliğimizde değil, hayatımızda ilişki halinde bulunduğumuz pek çok kişi ile zaman zaman çatışmalar yaşayabiliriz. Bu çatışmalara çözüm bulunmadığında ise ilişkiler ciddi çıkmazlara girebilir. Hayatınızın ve evliliğinizin çıkmaza girmemesi için bu çatışmaları nasıl çözeriz? Mesela kimimiz tartışmaktan kaçarız. İsteriz ki çevremizdeki hiç kimse ile aramızda tartışma olmasın, eşimizle hiç tartışmayalım.
İletişim karşı karşıya geldiğimiz de başlar, eşimiz yada çocuklarımızla yaşadığımız çatışmalar çok doğaldır. Bu çatışmaların doğal olduğunu kabul etmek atacağımız en büyük adımdır. Önemli olan ise bu çatışmaları nasıl sağlıklı bir şekilde çözüme vardıracağımızdır. Sağlıklı çözüm için ilk önce yapıcı davranış içinde bulunmak şarttır. Eşinizi kırmak yerine, soruna odaklanın sorunu çözmeye çalışın.
Çatışmalarda Yapıcı Tavır İçinde Olun;
Çatışma denince akla kişiler arası uyumsuzluk gelir. Kişinin kendi ihtiyaçları, çıkarları veya istekleri diğer kişilerle uyuşmadığında çatışma olur. Eşler arası çatışma sebeplerine baktığımızda ise, Aynı anda farklı programlar yapmak, evin ortak hesabından farklı şeyleri satın almayı isteği, ailelerle olan ortak zaman geçirme ve ziyaret süreleri, çatışma sebeplerinden birkaçıdır. Eşinizle aranızda farklı değerlerde de çatışmalar olabilir. Önemli olan, çatışmayı yıkıcı değil de yapıcı şekilde çözmeye odaklanmaktır. Bunu yapmak sevdiklerimizle aramızda gücenme ve diğer olumsuz duyguların oluşmasını engeller. Sorundan ziyade ”Olan oldu bundan sonra neler yapabiliriz” bakış açısı içinde olunmalıdır. Uzlaşılacak orta yolu bulacak adımlar atılmalıdır. Bir seçenekte sizin isteğinize ağırlık veriliyorsa, başka seçenekte eşinizin arzularına ağırlık verilmesi en sağlıklı izlenecek yoldur.
Tartışmalardan korkmadan, sağlıklı bir şekilde iletişime girerek nasıl çözüme ulaşabiliriz? İşte size 5 Adım;
Birinci Adım; Söylemek istediklerimizi, özellikle karşı tarafın itiraz edeceğini biliyorsak dolandırarak aktarabiliriz. Eşinize söyleyeceklerinizi açıkça ve kısaca söylemelisiniz. Mesela ”Bu Kumandayı şimdi ben kullanmak istiyorum”.
İkinci Adım; Sadece istediğiniz konusunda ısrar etmek karşı tarafı tatmin etmeyeceği için bir anlam veremez ve istekleriniz çoğu zaman eşinize anlamsız gelebilir. Yapmanız gereken isteklerinizi nedenleri ile birlikte belirtilmenizdir. Burada en sık yapılan hatalar istekleri saldırgan bir tutumla bağırarak, tehdit ederek söylemek ya da istekleri hiç dile getirmemektir.
İsteklerimizi Dile Getirirken Nelere dikkat Etmeliyiz?
*Ben dilini kullanmamaya dikkat edin. ”Benim, benim isteklerim, benim olan gibi”
*İsteklerinizi nedenleri ile birlikte ve somut olarak söyleyin.
*Eşinizin isteklerinin sizi nasıl engellediğini anlatın.
*Eşinizin ne istediğini de dikkatlice dinleyin. Yani o kişinin yüzüne bakın; sözünü kesmeyin; zihninizden ona vereceğiniz yanıtı değil, onun söylediklerine odaklanın.
*Savunmacı ve saldırgan bir tavırdan uzak durun.
Benim danışanlarıma tavsiyelerimden biri ise; söyleyeceklerinizi ve onun verdiği tepkileri tıpkı bir film senaryosu yazar gibi yazın, ve sonra olmuş gibi zihninizde bu filmi canlandırın. Tabi bu filmde olumsuz bir sahne olmasın. Sonrada; ”Bu yada daha iyi bir şey, şimdi benim için ve ilgili herkesin, en yüksek iyiliği adına tümüyle doyum verici ve uyumlu yollarla gerçekleşiyor” diye tekrarlayın. Hani siz en iyi sahneyi hayal edin sonrada her şeyi ilahi akışa bırakın. Sonrasında da eşinize isteklerinizi aktarın.
Üçüncü Adım; Karşılıklı olarak duyguların ifade edilmesi ve denetlenmesidir. En güç ve en önemli basamaktır. Reddedilme, alay edilme gibi riskler varsa karşınızdaki size duygularını açmaz. Bu nedenle çatışmayı çözerken bunları yapmamaya çalışın. Duygunun ifadesi şöyle olabilir: ”Eve bu saatte geldiğin için çok endişelendim”, ”Geç geldiğin ve haber vermediğin için kızgınım” gibi.
Dördüncü Adım; Karşınızdaki kişiyi doğru anladığınızı ifade eden geri bildirimler yapın. ”Söylemek istediğin tam olarak şu mu….” yada ”…… Şöyle mi hissettiğini söylüyorsun, doğru mu anladım” gibi ifadelerle onun duygularını ve ne anlatmak istediğini anladığınızı vurgulayın.
Beşinci Adım; Her iki tarafın da gereksinimlerini karşılayabilen çözümleri üretmeye çalışın. Genellikle kişiler ilk çözüm seçeneğinde anlaşmaya yönelimlidirler. Ama birkaç seçenek üretip sonra aralarından birini seçmek daha doğrudur. Unutmayın ki; çatışmalarınızın sağlıklı çözülmesi ilişkinizin güçlenmesini ve aranızdaki güven duygusunun artmasını sağlar. Bunun için gayret etmeye değer.
Ve yine unutulmaması gereken tartışmalar sorun belirtisi değil birbirinizi geliştirmek, daha iyi tanımak, ve anlamak için birer fırsattır. Asıl sorun tartışmalardan kaçıp içimizde öfke, kırgınlık, kızgınlık, olarak biriktirmektir. Çünkü bu içimizde biriktirdiğimiz her negatif duygu hiç istemediğimiz bir zamanda muhtemelen patlayacaktır.
Sevinç Karakaya
Devamı
Anlaşılmayı Mı Bekliyorsunuz?
Her ilişkide karşı taraftaki kişiden beklentiye girmek elbette normaldir. İlişkiler, evlilikler karşılıklı beklentiler üzerine kurulur. Evlilikte beklentiyi sorun haline getiren ise, çiftlerin birbirinden beklediği davranışların bir çoğunun, gerçekte kendi kişisel olarak eksikliklerini, karşı tarafın kapatmasını beklemeleridir. Yani sorun beklentinin kendisi değil, kişinin kendi eksikliklerini karşı taraftan talep etmesidir. Kişiler böyle durumda normalde göstermeyecekleri tepkiler gösterirler. Bu durum ise, karşı tarafı olumsuz etkilediği gibi ilişkiyi de yıpratır.
Evlilikte beklentileri sorunlara ve çatışmalara iten, en önemli etken ”Anlaşılma beklentisidir”. ”Eşim beni anlamıyor”. yada ”Beni anlamıyorsun” söylemleri yanlış anlaşılmaya çok açıktır. Özellikle kadınların sık sık yaşadıkları bir durum olan; Beni anlamıyorsun derken aslında söylediklerimi anlamıyorsun değil, söylemek istediklerimi, cümlelerimin altında yazan altyazıları anlamıyorsun demektir. Ancak karşı taraf ”söylediklerimi algılamadın mı?” diye anlayıp, algıladığını düşünür.
Eşimizin bizi anladığını fakat bizim anlaşılamadığımızı düşündüğümüz de, sanki eşler arasına bir duvar örülmüş de, birbirlerine seslerini duyuramadıkları ”Sağır iletişim” oluşur. Eşler arasında aslında bir konuşma meydana gelmez. Ortada ki sorun her ne ise aslında o soruna ait hiç şey konuşulmamıştır. Ve eşler bu duruma devam ettiği sürece anlaşmasını beklemek; aynı odaya kapatılan, farklı diller konuşan, iki insanın konuşarak anlaşmasını beklemek kadar imkansızdır. Konuşma ne kadar devam ederse etsin, ne söylenirse söylensin durumda olumlu bir değişiklik olmayacaktır.
Anlaşılma Beklentisinin Altında Yatan Sebepler Nedir?
Her zaman söylediğim gibi; sorunun farkına varmak bize çözümü getirebilir. Sizce anlaşılmadığını düşünen biri bu konuyu açıp, ayrıntılarıyla ne düşündüğünü, hissettiğini söylemek yerine, neden her seferinde aynı yolu izler ve ısrarla anlaşılmayı bekler? İşte şimdi sorunun farkına varmak adına problem oluşturan, anlaşılma beklentimizin altında yatan sebeplere bakalım, muhtemelen farkına varmak bizi çözüme ulaştıracaktır.
1- Yargılanma Ve Suçlanmaktan Çekinme; Sorunun bizden kaynaklanan anlaşılmayı beklemenin altında suçlanma, eleştirme, yargılanma korkusu vardır. Aslında beni anlamayacağını düşündüğüm yada hissettiğimden dolayı, kendimi sana açamıyorum demektir. Siz gerçek hislerinizi, korkularınızı anlatmadıkça karşı taraf sizin söylediğiniz kadarını anlayacaktır. Çünkü duyuyordur, işitiyordur, anlıyordur. Fakat ne hissettiğinizi bilmiyor olacaktır.
Yapmanız gereken kendi içindeki korkularınızın kaynağına inip, bunlarla yüzleşmek ve çözüme kavuşturmaktır. Daha sonrasında da korkusuz bir şekilde kendinizi olduğu gibi, hissettiğiniz gibi ifade etmektir.
2- Onaylanma İhtiyacı; Bazen de anlaşılmak bize göre onaylanmaktır. Sanki karşı tarafın bizi anlaması için, bizim her fikrimize onay vermesi gerektiğini düşünürüz. ”Haklı olan sensin ” demesine ihtiyaç duyarız. Bu beklentide olan biri eşi tarafından onaylanmadığında, kendisinin anlaşılmadığını düşünür. Sorun aslında anlaşılma değil, onaylanmamadır.
Eşimiz yada çevremizde iletişim halinde olduğumuz diğer kişiler bizim her söylediğimizi onaylamak zorunda değildirler. Onaylanmamayı anlaşılmama olarak algılamak bizim iletişim kanallarımızı kapatır, eşimizin bizi önemsemediği, değer vermediği hissine kapılmamıza ve ilişkide yalnızlaşmamıza sebep olur. Bu karşımızdakinden değil kendi içimizden kaynaklanan bir sorundur. Burada bulmanız gereken ”Neden onaylanmaya ihtiyaç duyuyorum?” sorusunun cevabıdır.
3- Bize Hak Vermesini Beklemek; Onaylamanın bir ötesi ise özellikle kendimi suçlu hissettiğimiz durumlarda karşımızdakinin bize hak vermesini beklemeyi, anlaşılmakla karıştırırız. Aslında böyle bir durumda beklenilen, karşımızdakinin olaylara dışarıdan göründüğü gibi değil de, bizin merkezinizden yani ”benmerkezci” bakmasını istememizdir. Bu bir iletişim değildir. Farkında olmasanız da kendi kendinize konuşmanızdır, kendinizi aldatmanız ve siz nasıl konuşuyorsanız karşı tarafında aynısını tekrarlamasını beklemenizdir. Ve haksız olduğunuz da dahi size hak verilmesini beklemek anlaşılmak değildir. Bu tutumunuzdaki ısrarınız ise çok daha büyük problemlere yol açar, ilişkiniz zedelenir.
İlişkilerimizde haklı olma beklentisiyle iletişim kurmak yerine, bize geri bildirimler sunan kendimizi geliştirme imkanı sağlayan karşılıklı fikir alış verişleri merkezinde bir iletişim tercih etmeliyiz.
4- Taleplerimizin Karşılanmasını beklemek; ”Beni anlamıyorsun” cümlesini kimi zamanda dediğimi yapmıyorsun, o zaman demek ki beni anlamıyorsun, anlasan dediğimi yapardın olarak kullanırız. Karşımızdakinin bizi anlıyor olması bizim taleplerimizi yerine getirmesini yada rahatsız olduğumuz davranışlardan vazgeçmesini beklemek değildir. Taleplerimizi yerine getirmediğinde karşımızdakinin bizi anlamadığını düşünmek oldukça bencil bir davranıştır. ”Anlıyorsan, yapmalısın” algısı oldukça benmerkezci bir algıdır. Taleplerin karşılanmamasını anlaşılmamak olarak nitelendirmek eşinizin sizinle iletişimden soğumasına, bencil davrandığınızın farkına varıp, kendini değersiz hissetmesine sebep olur. Aranızdaki iletişimi çıkmaza sokar.
Karşı tarafında ne düşündüğüne ve sebeplerine dikkat edip iletişime açık olmanız gerekmektedir. Aksi halde kendinize hak gördüğünüz fakat kendi içinizdeki tamamlamanız gereken eksikliklerden kaynaklı beklentileriniz ilişkinizi çıkmaza sokabilir.
Sevinç Karakaya
Devamı
Daha Mutlu Olmak Hiçte Zor Değil
Her insanın hayatta yürüteceği en önemli ilişkisi kendisi ile olan ilişkisidir. Kişinin kendisi ile ilişkisi ne kadar iyi, güvenli, sağlam, sevgi dolu ve barış içende ise, çevresi ile de o kadar iyidir. Yaşamı boyunca elini bırakmadı tek ilişkide kendisi ile olandır.
Peki bu kendimizle kurduğumuz ebedi ilişkiden ne kadar memnunuz? Nasıl bir ilişkimiz var kendimizle? Her sabah uyandığımızda kendimizle olmaktan ne kadar memnunuz? Birlikte olmak istediğimiz gibi bir kişi miyiz? Kendi düşüncelerimizi beğeniyor muyuz? Aynada kendinize hiç gülümsüyor musunuz? Vücudunuzu seviyor musunuz?…
Evet bu soruların ve daha fazlasının cevabı sizin için tatmin edici değilse üzerinde çalışmanız gereken şeyler vardır diyebilirim. Çünkü hiç kimse kendisi ile ilişkilerini yürütemediği taktirde çevresi ile ilişkilerini yürütemez. Kendisinden memnun olmadıkça hayattan ve çevresinden memnun olmaz. Belki hep arayış içinde oluruz, bizi tamamlayacak, rüyalarımızı, hayallerimizi bize getirecek birinin peşinde oluruz, fakat unutmayın biz tam olmazsak hayatımıza tam birini çekemeyiz. Hayat boyu içimizdeki mutluluğu dışarıda arar ve peşinden koşar dururuz.
İnsanların hayatlarına, sürekli kısır bir döngü halinde giren başarısız ilişkiler yumağı kişilerin ”muhtaç” olma durumlarından kaynaklanır. Hayatınıza aldığınız diğer kişinin sizi tamamlamasını, onarmasını beklerseniz yani buna muhtaç olursanız sonuç sadece başarısızlık olacaktır. Sağlıklı bir ilişkiye girmek için ilk önce olduğunuz kişi ile mutlu olmanız gerekir. Öyle ki mutlu olmak için bir ilişki yaşamaya ihtiyaç duymadan, mutlu olmayı başarabilmek gerekir.
Durum sizin için olduğu gibi, ilişki yaşadığınız kişiler içinde geçerlidir. Eğer kendini sevmeyen biri ile bir ilişkiniz varsa o kişiyi gerçekten memnun etmek imkansızdır. Unutmayın, endişeli, umutsuz, kıskanç ve kendisinden nefret eden birini siz asla yeterince iyi olmayacaksınız. Bir çok insan kendini yeterince ve olduğu gibi sevemeyip, karşısındakinden sevgiyi nasıl alması ve vermesi gerektiğini bilemeyen, kişileri memnun etmek için kendilerini harap etmekle yaşamlarını geçiyorlar.
Hayatımıza çektiğimiz ilişkiler her zaman sahip olduğumuz nitelikler veya kendimize ve ilişkimize dair taşıdığımız inançlarımızdır. Diğerlerinin bizim için hissettiği ise kendi yaşam algılarıdır. Doğru ilişki için hayatın bizi her zaman koşulsuz olarak sevdiğini anlamamızdan geçer.
Aldatıldığımız ve Bizi Değersizleştiren İlişkileri Neden Çekeriz?
Kıskanç kişilere baktığımızda; bu kişiler ilişkilerinde her zaman endişelidirler. Asasında kendilerine değer vermez ve değerli olduklarına inanmazlar. Aslında kıskançlık ile biz farkına varmadan, bilinç altımızda, eşimize ve kendimize verdiğimiz mesaj şudur. ”Yeterince iyi değilim, sevilmeyi hak etmiyorum, bu nedenle eşim beni aldatacak, ve beni başkası için terk edecek ” Bu durum öfke ve suçlama doğurur. Bu talebiniz yüce yaratıcının katında dua olur. ”Kulum beni nasıl biliyorsa ben öyleyim” buyurur. Size beklediğiniz şeyi verir.
Eğer kıskanç bir insanla beraberseniz ise bu durumda sevgiye dayalı bir ilişkiyi hak etmediğinizi söylediğiniz anlamına gelir. Yapmanız gereken kendi içinizdeki duygularla yüzleşmek, kendinizi değiştirim daha sağlıklı ilişkileri çekmek yada hali hazırdaki ilişkinizi kendinizi değiştirerek şifalandırmaktır.
Evliliğini Suistimal Eden İlişkiler;
Bu tarz insanlar için durum aynıdır. Esasta kendine olan sevgi eksikliğidir. Muhtemelen, suistimale açık bir ailede büyür ve bu öğrendikleri alışkanlık kalışlarını sürdürürler. Kendilerine değer vermedikleri için dünyayı ve eşlerini suçlarlar. Bu tarz insanların kesinlik bir uzmandan yardım almaları şarttır. Bu kişiler derinlerde anne ve babalarına fazlasıyla kızgındırlar. Kişisel davranış kalıplarını anlamalı ve değiştirmek için ısrarlı olunmalıdır.
Bir ilişkiyi saran derinlerdeki korkuları çözmek için, çocukluğunuzda babanız yada annenizle kurduğunuz ilişkiye, yeniden uzanmanız gerekebilir. Kendinize şu soruyu sorun bir ilişkiyi sürdürmek için nelerden vazgeçmek zorundayım? Bir ilişkiyi yürütürken kendimi nasıl elden yitiriyorum? İlişkilerin acı verdiği inancını çocukluğumdaki hangi mesajdan alıyorum?
Kendiniz İçin Duyduğunuz Sevgiyi İfade Edin;
İnsanların sizden faydalandığını, size sınırlı zamanlarda yada mekanlarda vakit ayırdığını düşünüyorsanız; Çevrenize şu mesajı veriyor olabilirsiniz. ”Kendime değer vermiyorum, saygı duymuyorum. Beni suistimal etmenizde, benden faydalanmanız da bir sorun yok”
Fakat artık bu sizin kaderiniz olmak zorunda değil. Bugün kendinize duyduğunuz sevgi ve saygıyı ifade etmeye başlayın. Unutmayın siz kendinize hak ettiğiniz sevgi ve saygıyı göstermedikçe, kimse size hak ettiğiniz sevgi ve saygıyı vermeyecektir.
Şimdi bir aynaya bakın ve kendinize sık sık ”Seni seviyorum” Bu basit göründüğü kadar, güçlü bir iyileşme yoludur. Kendinize duyduğunuz sevgi büyüdükçe, ilişkinize bu sevgi ve saygıyı da yansıtacaktır. Yaptığımız en önemli iş kendimizle ilgilidir. Kendinizle iyi ilişki içinde olmak ancak karşınıza iyi ilişkiler çıkaracaktır.
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşinize Sevginizi Nasıl Gösterirsiniz?
Evliliklerde sevgisizlik kadar, eşlerin birbirine sevgilerini doğru ifade edip, göstermemeleri de önemlidir. Biz çok kişi, kendi içinde eşine, çok büyük sevgi bağları ile bağlıyken, bunu gösteremeyip kendi içinde çürütebiliyor. Oysa sevgi sesinizden, sözlerinizden, tavırlarınızdan, onun için yaptıklarınızdan anlaşılır. Her kişinin kalbine giden doğru bir yol vardır. Peki eşinize sevginizi ifade ederken izleyeceğiniz yolda, nelere dikkat etmelisiniz?
1- Uyumlu Olmak; Eşinizle ne kadar uyumlusunuz? Bağınızı güçlendirecek kadar vakit geçiriyor musunuz? Birbirinizin ihtiyacına göre tavırlarınızda esneklik sağlıyor musunuz? Yoksa aynı evde ama ayrı dünyalarda mı yaşıyorsunuz?
”Uyum; Beraber vakit geçirebilmek ve benzer bir şekilde yaşabilme sanatıdır” Yaşam adına, yemek yemekten, giyinmekten tutun eğlence anlayışınız, idealleriniz, meşguliyetleriniz benziyorsa uyumu yakalayabilir ve ortak paylaşımlarınızla da beraberlik sağlayabilirsiniz.
Elbette birbirinizin kölesi yada tıpa tıp aynı olmak zorunda değilsiniz. Ruhunuz, kişiliğiniz, işiniz sosyal hayatınızda farklar olabilir. Uyum ve benzerlikleri, farklı dünyanızda ortak alanlar oluşturarak sağlayabilirsiniz. Aynı zamanda özgür fakat birbirine bağlı, farklı fakat benzer yanlara sahip olabilirsiniz. Farlılıklar arttıkça, eşler birbirinden uzaklaşır. Sonunda neden bile ayrıldığını bilmediğiniz boşanmalar gerçekleşir.
Unutmayın aynı evde yaşamak, aynı yatağı paylaşmak birlikte zaman geçirmek değildir. Eşlerin birlikte olduğunu söyleye bilmesi için ; Birbirine bakmayı, birbiri ile konuşmayı, birbirine dokunmayı ve birbirini dinlemeyi ihmal etmemesi gerekir. Eşler birbirinde huzuru; sarıldıklarında, tatlı sözlerinde, hoş kokusunda bulurlar. Hep dediğimiz şey kaliteli vakit geçirmek gerekir. Belki saatlerce sohbet gerekmez, gönül huzur bulunca fazlasını zaten istemeyecektir. Evliliklerde her günün, her gecenin ayrı sorumluluğu vardır. Bunları karşı tarafa toplu bir şekilde bir kerede verip, sonrasında yetinmesini beklemek, evliliğinizde çok daha büyük ihtiyaçlar doğurur.
2- Taktir Etmek; Sadece evliliklerde değil, sıradan ilişkilerimizde dahi taktir etmediğimiz biriyle sağlıklı ilişkiler kurmamız mümkün değildir. Fakat konu evlilik olunca karşılıklı taktir içermeyen bir evlilik yıkılmaya mahkumdur. Şöyle bir düşünün eşinize, yerine getirdiği sorumlulukları ve gayreti için ne kadar teşekkür ediyorsunuz? Değerini ve yaptığının sizin için önemli olduğunu biliyor mu? Son bir haftada kaç kez eşinize teşekkür ettiniz?
Eşiniz sizin tarafından beğenildiğini bilirse sevinir. sevinç ise size sadakatini destekler. Evliliğine ve size sorumluluk bilinci güçlenir. ”Sağ ol, teşekkür ederim, ne iyi ettin, iyi ki varsın, beni sevindirdin, seninle gurur duydum, çok beğendim, harikasın, Allah razı olsun” gibi ifadeler eşinizin kendisini beğendiğinizi anlamasını sağlar. Bir insanı karşısındaki için, çok çalışmak yormaz, vefasızlık, taktirsizlik yorar. Taktirsizlik zamanla kişinin içinde, artık ne ilişkisi, nede eşi için bir şey yapma isteği bırakmaz. Hele ki ”Eşimdir, tabi ki yapmak zorundadır” gibi tavırlar büyük saygısızlık ve evliliğinize ihanettir. Eşler arası karşılıklı sorumluluk eşlerin görevi olabilir fakat taktir de karşı tarafın borcudur.
Eşinizi baş başa ve başkalarının yanında sık sık taktir edin. Onu, yeteneklerini, gayretini, sorumluluğunu beğendiğinizi cömertçe ifade edin. Eşiniz taktir etmiyorsa da siz ona taktirin önemini anlatın, taktir ettiğinde buna olumlu geri bildirimle dönüş yapın. Bir çok aile taktirsizlik yorgunudur. Egonuz taktiri engellemesin, taktir sizi yükseltir onurlandırır.
3- Önemsemek; Belki de evlilikte en çok istenen şey eşi tarafından önemsenmek. Peki siz yeterince eşinizi önemsiyor musunuz? Önemsiyorsanız bunu kendisine nasıl gösteriyorsunuz? Umursamaz ve önemsemezseniz evliliğinizi yaşatamazsınız. Aranızdaki sevgi tükenir ve bununla da kalmaz aranızdaki nefret artar.
Her insan önemlidir. Ve kendiside önemini bilir ve çevresinde de kendisini önemseyen insanlar olsun ister. Hepimiz eğer bağımlılıklarımız yoksa bizi önemsemeyen insanlardan uzaklaşmak isteriz. Önemsemeyen eş ise sizi evliliğinizden uzaklaştırır. Aynı şey karşı taraf için de geçerlidir. Eşiniz ile iletiminizin her anı onu önemsediğinizi göstermelidir. Onu özenle karşılamalı, dikkatle dinlemelisiniz. Görüşlerini alın sorularını cevaplandırın, saygılı bir üslupla konuşmayı ihmal etmeyin.
Özellikle evlilikten sonra bayanlarda kendini salma, erkeklerde kişisel bakımına yeterince önem göstermeme olabiliyor. Fakat evliliğinizin üstünden yıllar geçmiş olsa bile, bakımlı ve temiz olmak, bir birinize ve ilişkinize verdiğiniz önemin göstergesidir.
4- Güvenmek; Güvensiz bir evliliğin yürümesi mümkün değildir. Eşinize yeterince güveniyor ve güvenilir olduğunu hissediyor musunuz? Elbette aldatmaya, ihanete, uygunsuz işlere karşı duyarlı olmalısınız. Fakat gereksiz önyargı, yarım yamalak bilgi, her an bu evliliğin başına kötü bir şey gelme düşüncesi gibi vesveseler evliliği yok eder.
Hiçbir haklı sebebiniz yokken, eşinizi güvensiz bir konuma sokmak evlilik bağlarınızı zedeler. Hiç bir sebep yokken eşinin çantasını, telini karıştıran, sıklıkla mesajlarını kontrol eden, nereye gittiğini izleyen eşin ya ruhsal problemleri vardır yada eşine güvenini çoktan kaybetmiştir. Aşırı öfke, şiddet, eve geç gelmek, bazen gelmemek, gizemli harcamalar, sorumsuzluk, kötü alışkanlıklar eşlerin birbirine güvenini yok eder. Güven yoksa evlilikte huzurda yoktur. Her zaman tedirginlik vardır.
Güvenmemek kadar güvendiğinizi göstermekte bir sorundur. Siz eşinize ona güvendiğinizi gösteriyor musunuz? Eşinizin sadakatine, bağlılığına, vefasına, yeteneklerine inandığınızı hissediyor musunuz?
Eşinize güveninizi ona fikrini danışarak, düşüncesini dinleyerek gösterebilirsiniz. O sizin yol arkadaşınız hayat ortağınızdır. Evliliğinizle hatta kendinizle ilgili kararlarınız onu da ilgilendirir. İzni gerekmese de fikrini almalısınız. Eşinize güveninizi hissettirmediğinizde onu güveneceği başkalarına itersiniz. Güven vermez ve güvenmezseniz unutmayın sevdiklerinizi kaybedersiniz.
Sevinç Karakaya
Devamı
Mutlu Bir Yaşam İçin; Vazgeçmeniz Gereken 10 Cümle
Her insanın ilişkilerini yönettiği kendi kalıplaşmış inançları vardır. Hayata tutunmak, huzurlu yaşamak, istediğimiz başarılara ve saygıdeğerliğe ulaşmak için ilişkilerimizi yönetme arzusu hissederiz.
Fakat ilişkilerimize karşı inançlarımız bazen, hayat adına seçeneklerimizi ve çözümlerimizi azaltabilir. Pek çoğumuz bizi strese sokan, davranışlarımızı kısıtlayan ve enerjimizi çabuk tüketmemizi sağlayan ilişki kalıplarına sahibiz. Yapmamız gereken ise kuralları belirlemek, sonuçları sorgulamak ve zararlı inançları ayıklamaktır. Gelin Zararlı inanç kalıplarımızı biraz daha detaylı inceleyelim.
1- Ben herkesi mutlu etmek zorundayım; Herkes hayatta kendi hayat imtihanını yaşar. Ve mutlu olmak istemeyen bir insanı siz mutlu edemezsiniz. Doğrusu herkesi mutlu etmek değildir. Dürüst adil ve sorumlu davranmaktır. Yani sizin hayattaki rolünüzün size yüklediği kadarı ile karşılık vermelisiniz.
2- Herkese İyilik Edemezsem Değerli de Olamam; Böyle bir düşünce sizi tüketmekten başka bir işe yaramaz. Bizi doğru insan yapan şeylerden biride, elbette çevremize iyilik yapan biri olabilmektir. Fakat bunu değerli olmak için değil, Doğru olan tercih olduğu, adil olan bu olduğu için, beklentisiz yapmak önemlidir. Değersizlik duygusunu size neyin yaşattığını, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? bu soruların cevabını bulup, sizin bir şarta bağlı olmadan da değerli olduğunuz inancını kazanmanız gerekir.
3-Biri Bana Kızarsa, Suçlu Muhakkak Benim; Biz en çok kendimizi suçlamayı severiz. Ve en zor affedebildiğimiz kişide aslında kendimizdir. Her suçlanan suçludur diye bir durum yok. Hata, sizde de sizi suçlayan kişide de olabilir. Kendinizi her seferinde suçlamaktan vazgeçin. Ben gerçekten doğru olanı mı yaptım ? Olması gereken bu muydu? bunu sorgulayın. Karşı tarafın hoşuna gitmese de yaptığınız şey doğru ise arkasında durun.
4- Ben Saygılı Davranıyorsam Muhakkak Karşımdaki de Saygılı Davranmak Zorundadır; Bu bir beklentidir. Her insan kendi davranışlarından sorumludur. Karşıdan aynı saygıyı bekleyip, bulamamak sizde zamanla ”ben demek ki saygıyı hak etmiyorum” duygusu oluşturabilir. Fakat ”ben kendime olan saygımdan, olması gerektiği gibi davranmayı tercih ediyorum” demek ilişkini senin kontrolüne taşır.
5- Eşim Beni sevmiyorsa, İyi Bir Eş değilim; Eşinize de, hayatınızdaki herkese de kendinizi zorla sevdiremezsiniz. Karşınızdaki sizi sevmemeyi tercih ettiyse bu onun tercihi, kendinizi suçlamayın. Fakat hayatta evrensel kanunları da bir kenara atamazsınız; Siz kendinizi hak ettiğiniz gibi sevip değer vermedikçe, hayatınıza giren hiç kimsede sizi istediğiniz gibi sevip değer vermez. Burada sormanız gereken ”Ben kendimi seviyor ve değer veriyor muyum” Kendinizi sevmek için adım attığınızda, çevrenizdekilerde ya sizi sevmek için adım atacak yada hayatınızdan zararsızca uzaklaşacaktır.
6- Ben Her Şeye Layıksam O benim Olmalıdır; Bu en sık karşılaştığım durumlardan biri diyebilirim. Kendini sevip, sevgiyi hak ettiğini düşünüyor ve sonuç; ben her şeye layıksam o benim olmalıdır, düşüncesi… Bunun altında hırs vardır, beklenti vardır, rekabet vardır, bencillik vardır. Bize düşen tevekküldür. Yani yaptığınız her şeyin, en iyisini yapıp, gerisini ”İlahi akışa” bırakmaktır. Akış sana hakkında en hayırlısını verecektir. ”Bizler hayatımızda bizim için, iyi olup olmadığını bilmediğimiz, fakat kendimiz için iyi olacağını düşünüp, ısrar ettiğimiz pek çok şey yüzünden, kendi hayatımızı erteliyoruz”. O yüzden İlahi akışa güvenin o size layık olduğunuzun en iyisini verecektir.
7- İşimi Eksik Yaparsam, Rezil Olurum; Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hata yapmak biz insanlar içindir. Kendi hayat oyununda hatalar yapabilirsin. Fakat hayat bir deneyimler yumağıdır, hatandan alman gereken dersleri alıp kendini bağışlamayı bilip, yoluna devam etmelisin. Hataların olması seni küçültmeyeceği gibi, insan olmanın en büyük göstergesidir. İnsan kalabilmek için ise, hatalarda ısrar etmemek de bir erdemdir.
8- Zayıflıklarımı Belli Edersem Küçük Düşerim; Her zaman söylediğim gibi neye yoğunlaşırsanız onu hayatınızda büyütürsünüz. Zayıflıklarınız içinde aynı şey geçerlidir. Fakat unutmayalım deminde söylediğim gibi bizler mükemmel değiliz, her birimizin zayıflıkları olabilir. Bunları aşabilmek için; ilk yapmanız gereken bunları bastırmaya çalışmak yerine, kabul etmeyi tercih etmektir. Enerjinizi olmadığınız biri gibi görünmektense, ”zayıf yanlarımı nasıl güçlendirebilirim” üzerinde kullanmalısınız. Ben buyum ve ben bu yaşama zayıflıklarımdan, hatalarımdan ders alıp kendimi bulmak için geldim deyin ve yolunuza devam edin.
9- Yalnızlaşırsam Mutsuz Olurum; Hepimiz sevdiğimiz kişilerle olmaktan mutlu oluruz. Fakat kişinin kendini bulması, Neden burada olduğunun, Ne yaparsa daha mutlu olur?, Hayatta gerçekten istediği ne? sorularının yanıtlarını, bulması için bazen yalnız kalması gerekir. Siz kendi içinizde mutluluğu bulduğunuzda zaten, bu enerji sizinle mutlu olmak isteyenleri yanınıza getirecektir.
10- Eleştirilmek Beni Mahveder, Herkes Benim Kurallarıma Uymalıdır; Kendimize güvenmez ve değersiz olduğumuzu düşünürsek, eleştirilmekten korkar ve herkesin bizim gibi düşünmesini isteriz. Unutmayın karşınızdaki kişiler sizin enerjinizi, düşürüp aşağılamıyor, küçük düşürmeye çalışmıyor ve gayet yapıcı eleştiriler yapıyorsa, bu sizi mahvetmez aksine bir adım ileriye taşır. Ki zaten sizin enerjinizi çalmaya çalışan eleştirilerden uzak durun. Herkesin sizin kurallarınıza uymasını beklemek ise; insanların hayat alanlarına müdahaledir. Biz kendi hayatımızdan ve kurallarımızdan sorumluyuz. Biz doğru bildiğimiz yolu gösteririz fakat oradan gidip gitmemek herkesin kendi tercihidir. Herkes kendi hayat imtihanını yaşar.
Burada yazdıklarım, sadece belli başlı yanlış yaptığımız, inanç kalıplarımız muhakkak her kişi, özelde bir çok kalıp daha ekleyebilir. Fakat sonuç bu kalıpları ne kadar çok kırarsak o kadar sağlıklı ilişkiler kuracağımızdır.
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşinizle Dostça İlişkiler Kurun
İnsan güvendiği saygı duyduğu ve sevdiği kişilerle iletişim içindedir. Aynı şekilde evlilikte de eşler arası güven, saygı ve sevgi üçlüsü buluştuğunda birliktelikler kurulabilir.
Eşinizi Olduğu Gibi Kabul Edin;
Maalesef zamanımızda evlilikler çok kolay yıkılıp, çok kolay boşanma kararları alınabiliyor. Oysaki bu güven ve sevgi ortamı tekrar oluşturulabilse belki de, boşanma fikri bile aklınıza gelmeyecek. Genelde kişiler boşanmaya, ileride daha iyi bir seçim yapabileceğini düşünerek, en küçük sorunları bile çözmektense boşanmayı dile getirebiliyor. Bu da karşı tarafa çok güven vermeyen bir mesaj iletiyor. İstatistikler en iyi eş seçimini ilk evliliklerde yaptığımızı ortaya çıkarıyor. Demek ki biz kendimize değiştirmedikçe eş seçiminde işler iyiye değil kötüye gidecek. O halde her tartışma da, boşanmayı ilk sırada düşünmek yerine, ilişkilerinizi düzeltmenin ve beraberliği kusursuz bir şekilde sürdürmenin yollarını aramalısınız.
Uzun yıllar süren evlilikler üzerinde yapılan araştırmalar, eşlerin birbirlerini iyi yada kötü huyları ile değil, birbirlerini oldukları gibi kabul ettiğini gösteriyor. Uzun yıllar evli kalmayı başaran çiftler birbirlerinde mükemmeli aramanın yada karşılarındaki kişiyi değiştirmeye çalışmanın kendilerine ve ilişkilerine zarar getireceğinin farkındadırlar. Çözüm karşınızdakini olduğu gibi kabul edebilmeyi öğrenmekte yatar.
Eşinize Güven Verin;
Evliliğinizde her sorun yaşadığınızda karşı tarafı suçlarsanız, birbirinize ve ilişkinize güveniniz kalmaz. Fakat eşinize güven vermek istiyorsanız, işe kendinizi değiştirmekle başlamalısınız. Eşler işe kendini değiştirme ile başlarsa, aralarındaki iletişim yollarını sonuna kadar açmış olurlar. Böyle bir uğraş boşanmanın eşiğine gelmiş evlilikleri bile kurtarabilir. İlişkinizin iyi olması, iyiye gitmesi için ilk önce ilişkinizin iyileşeceğine inanmalısınız.
Eşine değer veren, ona güvenen ve onu küçümsemeyen kimse daha iyi bir eşle hayatını sürdürebilir. Bu daha iyi bir evliliğin en önemli anahtarıdır.
Birbirinizle Bir Hayat Anlaşmanız Olsun;
İlk fırsatta sırtınızı dönüp birbirinizden uzaklaşmanız ve ayrılığı düşünmeniz kolay olandır. Fakat neticeleri her iki taraf için de zordur. Uzlaşmayı, çözüm üretmeyi ve güvenmeyi öğrenmek belki başlarda biraz zahmetlidir fakat netice güzeldir. İşinizi kolaylaştırmak için eşinizle hayatınız adına bir anlaşma yapın ve her ne kadar ilişkinizi yıpratan sorunlar olsa da anlaşmaya sadık kalmaya çalışın.
Birbirinize güven vermek için aranızda şöyle bir anlaşma yapabilirsiniz; ” Biz evliliğimizin başarılı, mutlu ve kalıcı olmasını istiyoruz. Bu hedefe ulaşmak için, birbirimize saygı göstereceğimize, birbirimizi teşvik edip destekleyeceğimize yemin ederiz. Bu verdiğimiz sözleri tutarak evliliğimizi başarılı, mutlu ve sürekli kılmaya çalışacağımızı kabul ediyoruz. Bazen evliliğimiz ve ilişkimiz sarsılıp zor günler yaşayacağımızın bilincindeyiz. Allah’ın yardımıyla evliliğimizi her zaman güçlendirip bunu herkese göstermeye söz veriyoruz.” Bu tür anlaşmaları sık sık tekrarlamak evliliğinizi besleyip güçlendirecektir.
Eşinizle Dostça İlişkiler Kurun;
Dostça ilişkiler kurmayı başaran çiftler, birbirlerinin davranışları, kendilerine ters gelse bile geçerliliklerini kabul ederler. Dostça ilişki bir evliliğin temellerini oluşturan parçalardır. Bu yolla eşler birbirleri üzerindeki etkilerini çıkarcılığa kaçmadan arttırabilirler. Aynı görüşü paylaşmasalar bile, eşleri ile ilişkilerini rahat bir şekilde sürdürebilirler. Eşine güven vererek kendisine açılmasını, daha fazla şeyini paylaşıp rahatlamalarını sağlayabilirler.
Bir evlilikte güven eksikliğinin giderilmesinin en kestirme yolu, dostça ilişkiler kurmayı öğrenebilmektir.
Dostça ilişkileri kurmak için Modelleme en pratik yoldur. Eşinize benzemek. Onun gibi konuşmak, onun duruşunu ve jestlerini taklit etmek, onu dinlemek güzel bir yoldur. Birbirine benzemeye çalışmak içinde saygıyı barındırır. Birbirine benzemeye çalışmak eşinizle bağlantıya geçmenin güçlü bir yoludur.
Dostluk çabası olan kişi, karşısındakinin nasıl olduğunu samimi bir şekilde sorar. Tutarlı bir şekilde güven oluşturur. Eşi için önemli olan bir şeyi hatırlar. Olumlu bir ruh hali takınmakta oldukça önemlidir. Eşinizle dost olabilmek için öncelikle ona uygun bir ruh hali içinde olmalısınız.
Sevinç Karakaya
Devamı
Etkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Biliyoruz ki; artık modern dünyada beyinlerimizle fiziksel görüntülerimizi birleştirdiğimiz taktirde hem aile hayatımızda, hem iş hayatımızda çok başarılı olabiliyoruz. Son zamanlarda fiziksel görüntüsüne dikkat etmeyen kişi ise, neredeyse yok gibi…
Bu konuya biraz daha yakından bakıp imajımızı olumlu hale nasıl getirebiliriz? Olumlu İmaj ilişkilerimize nasıl yansır? Olumlu imaj neden bu kadar önemlidir? cevaplarını bulmaya çalışalım. İlk olarak;
1- Etkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Etkili bir imajın oluşması için kişinin, ne istediğini bilmesi ve bu isteği gerçekleştirebilecek özelliklere sahip mi bunları tanıması gerekir.
Ne istediğinizi bilin; Bir çok kişi kendi hedefleri ile çelişki içindeler.Kendini, aile ilişkilerini iyi analiz edemeyen, ahlaki standartlarını oturtamayan kişiler, kendilerine olan saygılarını kaybederler. Kendine saygısı azalan bir kişinin ise, hayat adına endişeleri artar. Başarı kişiyi hayata bağlar. Fakat başarıya giderken seçtiğimiz hedefleri iyi belirlemeliyiz.
Olduğum kişi ile olmak istediğimiz kişi arasındaki fark yada çelişkiler bizi strese sokar. Bu nedenle her şeyden önce kendi kendimizle barış içinde olmalıyız. Bunun için ise kesin bir hayat felsefesi, bir ahlak sistemi ve açık olarak belirlenmiş hedeflerimiz olmalıdır.
Hedeflerini iyi tespit edip, etmediğinizi anlamak için; ”Hayatımın amacı ne?”, ”Çocuklarıma aktarmak istediğim davranışlar ve değerler nelerdir?”, ”Hangi hedeflere ulaşmak istiyorum”, ”İnsanların beni nasıl görmesini istiyorum?” Bu soruların cevabını bulduğunuzda kim olduğunuz ve hayatta ki hedefiniz noktasında bir sonuca varırsınız. İster iş, ister aile hayatında olsun nereye gittiğini bilmeyen kişi hiç bir yere de varamaz.
Kendinizi Tanıyın; Her insanın hayatı aslında kendini keşif yolculuğudur. Bu yüzden kişi önce kendini tanımalıdır. Güçlü yanlarını, zayıf yanlarını, amaçlarını, yeteneklerini, kaynaklarını duygu ve düşüncelerini iyi bilmelidir.
Her insanın yetenekleri vardır. İdeal olan ise kişinin gücünü sonuna kadar kullanması ve zayıf noktalarının ise farkında olmasıdır. Olumsuz yönlerini farkına varan kişi onları düzeltebilir yada uzaklaştırabilir. İyi ve olumlu yönlerine ise yoğunlaşabilir. Olumsuz özelliklerden kurtulmanın yolu samimi olarak kabul edebilmekten geçer. Kendini olduğu gibi gösteren kişi için hayat daha kolaydır.
2- Hayata Karşı Şükür Size Olumlu Bir İmaj Getirir; İmaj ile şükrün ne ilgisi var? diyebilirsiniz, fakat son yüzyılda ortadadır ki imajı bozan en etkili duygulardan biri şükür bilmemektir. Bir çok insan halinden kazancından şikayet halinde, ya geçmişten şikayet ediyorlar ya geleceğe kaygı duyarak yaşamaktalar. Şimdi ve burada olmayı, anda kalmayı unutuyorlar. Şöyle derin bir nefes alıp ”Çok şükür Allah’ım” diyemiyorlar.
Şükretmek Allahın nimetlerine karşı kendimizi uyarmaktır. Şükretmek kişiye doyum verir. Onu daha mutlu, daha sevimli, daha az stresli, daha çok seven ve daha çok gülümseyen olumlu imajlı bir insana dönüştürür. Şükrünü bilmeyen kişiler ise, her hangi bir şeye bağımlı bir hayat tarzı seçiyorlar. Buda onları geçimsiz ve imajı bozuk bir hale sokuyor.
Mariala Sartorius dediği gibi; ”Her hangi bir şeye, aşırı ihtiyaç duyan veya bağımlı olan kişi, gerek görünüşü gerekse ruh hali ile iticidir.”
3- Kendinizi Olumlu Şekle Programlayın; Olumlu imaj oluşturabilmek için, kendinizi olumlu şekilde programlamalısınız. Her insanın hem olumlu hem olumsuz özellikleri vardır. Elbette kimse mükemmel değildir. Her insanın güçlü ve zayıf yanları vardır dedik. Olumlu yanlarda sürekli değildir. Şartlar değiştikçe değişebilir.
Olumlu imaj oluşturmak isteyen kişi, hatalarını doğrularla değiştirecek bir bakış acısı kazanmalı ve başına gelen iyi şeylere odaklanmalıdır.
”Mutlu insanlar dünyaya çok daha güzel görünür.” Oysa burada kişinin belki tipi değişmez sadece bakış açısı değişir. Mutluluk uyum sorunudur. Uyum ise sadece olumlu imaj oluşturarak elde edilir.
Mutlu kişiler kendilerine güvenir. Bu öz güvenle kişi, bakımına da önem verir, özel günler için özel kıyafetler seçer. Bir ceket yada güzel bir takı kişinin iyi görünmesini sağlayabilir. Bir şal yada fular kişiye fazladan enerjik bir hava verebilir. Bunları takmak belki de kişiye kılıç kuşanmak gibi bir güç oluşturur. İşte bu durum ”olumlu imaj” oluşturmadır. Bu şekilde oluşan kendini iyi hissetme hali, iletişimde olduğunuz her kişinin de hatasını kabul edip hoş görmenizi sağlar. Bu durum küçümsenmemelidir. Moralinizi yüksek tutan bir aksesuar sizin bir çok iletişiminizi rahatlatabilir. Kendini olumlu şekle programlayıp, toplumda olumlu imaj oluşturan kişiler anlaşılması en kolay kişilerdir.
4- Diyalog Ve Yaklaşımlarda Olumlu İmaj ; Günlük hayatımızda bile karşı taraftan olumsuz bir imaj almak istiyorsanız onun söylediklerine aykırı ve zıt cevaplar verin, bir süre sonra karşı tarafın size nefretle baktığını fark edebilirsiniz. Elbette ben herkesle aynı fikirde olmanızı savunmuyorum. Fakat sohbet ve yakınlaşmalarımızda olumsuz izlenim bırakmak isteyen farklılıklara, olumlu izlenim bırakmak isteyen ise, benzerliklere vurgu yapmalıdır diyorum. Karşısındaki kişinin fikir ve görüşlerinde boşluklar arayan o kişinin uzaklaşmasına, aynı fikir ve görüşlerde geliştirici yorumlar arayan ise o kişinin yaklaşmasına sebep olur. Aynı fikirde olunan noktanın sebepleriyle beraber, açık olarak söylenmesi karşımızdakinin, kendini değerli hissetmesine sebep olur. Karşımızdaki kişiye hak vermesek bile, onu anladığımızı ve kendi bakış açısı ile konuyu yorumladığını onayladığımızı söylemek bile ilişkiyi olumlu yönde etkilemiş oluruz. Çünkü insanların en büyük ihtiyacı anlaşılmaktır.
İlişkisini geliştirmek isteyen, eleştirmeden, yargılamadan ve insanları değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi kabul etmelidir. İnsanlar kendine sıkıntı verenlerden uzaklaşıyor, hoş duygular yaşatanlara yaklaşıyor. Herkes anlaşılmak ve önemsenmek istiyor. Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen kişi bu gerçeği görmezden gelemez. ”Etkili iletişimin temeli uyumdur. Uyumu ahengi yeniden kurmanın yolu ise benzer olmaktır.”
Olumlu ilişkiler için önce olumlu imaj takınmak gerekiyor…
Sevinç Karakaya
Devamı
Eşinizle Sorunlarınızı Çözmek İçin 3 Basit Yol
Evliliklerdeki anlaşmazlıklar eşleri seçim yapmak zorunda bırakır. Anlaşmazlıkları çözme de ise her eş diğerinin üzerinde güç kurmaya çalışır. Fakat bu güç savaşlarında kim kimi yenerse yensin, eşler birbirine karşı olduğu zaman evliliklerinde sahip oldukları ortak güçlerini yitirirler. Sonuç olarak anlaşmazlıklar eşlerin birbirinin hayatını zenginleştirmesine değil, birbirlerini yaralamaya hizmet eder.
Mutlu ve sağlıklı bir evlilik için anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak şarttır. Eşler tartışmaya başlar başlamaz ara vermeli ve sorun çözme yöntemlerini kullanmalıdırlar. Peki nedir sorun çözme yöntemleri;
1- İyimser Bir Ruh Hali Takının; Kişiler iyimser bir ruha hali içinde olduğunda, anlaşmazlıklarda daha esnek bakıp, daha sağlıklı çözümler üretebiliyorlar. Eşler arası çelişki ne kadar fazla ise iki tarafında memnun kalacağı, ortak bir çözüm bulma olasılığı da o kadar azalıyor.
Eşler yorgun, aç yada sinirli iseler veya acele işleri varsa normal ruh hallerine göre anlaşamamaları daha yüksek ihtimaldir. Böyle bir ruh halindeyken konuşmayı deneseler bile çözümler yetersiz olacaktır. BU sebeple eşler ruh halleri düzeldiği zaman sorunlarına çözüm aramaya başlamalıdır. Peki bu iyimser ruh halini nasıl kazanabilirler?
İyimser Ruh Hali Nasıl Oluşur?
Bir evlilikte eşlerin iyi ruh hali içinde, olmalarının yolu birbirleri ile ”açık iletişim” içinde bulunmalarıdır. Açık iletişim eşler arasında samimi ve net bir anlaşmayı sağlar. Aralarında sanki yazılı olmayan gizli bir anlaşma var gibidir. Bu anlaşma sayesinde eşler, eşit ve özgürdür. Kadın erkek ayrı kişi olarak kendilerinin dışında bir dünya ile iletişim kurabilir. Birbirlerinin gelişimine katkı sağlayabilir ve her geçen gün aralarındaki sevgi, saygıyı güçlendirebilirler.
son zamanlarda çok rastladığım ”Kapalı iletişim” hakim olan evliliklerde ise; eşler birbiri ile devamlı birlikte olduklarında sorunlarını çözebileceğini düşünüyorlar. Oysa ki kapalı İletişimli bir evlilikte eşler birbirinin iç dünyasından bir haberlerdir. Karı koca içlerinden geldiği gibi değil beklentilere uygun şekilde rollerini oynarlar. Böyle bir evlilikte sorunlarına çözüm bulmak çok zordur. Bu evlilikler soğuktur, can sıkıntısı çoktur ve eşler git gide birbirinden uzaklaşırlar. Beraber fakat ayrı dünyalarda yaşarlar.
Bu problemin çözümü ve iyimser bir ruh halini kazanmanın yolu; Eşlerin birbirlerine bağlılık, canlılık ve dengeli faaliyetlerinin sayısını artırmaktan geçer. Eşler kesintiye uğramadan bir araya gelip kaliteli vakit geçirme zamanlarını düzenlemelidirler.
2- Kendinizi Ve İlişkinizi Konuşabileceğiniz Toplantılar Düzenleyin; Size sorsam… Sürtüşmeler yaşamadan sağlıklı bir ilişki kurmanın en kestirme yolu nedir? zamanla eşiniz ile aranızda oluşan mesafeyi ve birbirinize karşı kayıtsız kalmayı nasıl ortadan kaldırabilirsiniz? Çoğumuz kendi ilişkilerimize gelince tıkanıp kalıyoruz cevap veremiyoruz değil mi? şimdi bunun için size pratik bir çözüm öneriyorum. Sorularınızın cevabını bulacağınız, kendinizi ve ilişkinizi konuşup tartışabileceğiniz toplantılar düzenleyin.
Genelde benim sık sık eşlere tavsiye ettiğim, bu yöntemi biraz açalım… Eşinizle kendinize ait, çocuklar yada yakınlar olmadan, on iki saat hiç ayrılmadan ve uyumadan bir odada beraber bu zamanı geçireceksiniz. Dikkat dağıtan televizyon, telefon görüşmeleri de olmayacak. Hatta yemek yapmaya da zaman ayırmamak için en sağlıklı olan otel odasıdır tabi ki olmuyorsa ev ortamında şartlarınızı kendiniz ayarlayabilirsiniz. Birbirlerinize her şeyi söyleyebilmeli fakat fiziksel şiddet uygulanmamalıdır. Birlikte olmak şartıyla sessiz kalabilirsiniz. on iki saat boyunca her ikinizde kişisel olmak şartıyla, aranızdaki ilişkiden ve kendinizden konuşabilirsiniz. İşle ve çocuklarla alakalı konulara girilmeyecek. Sadece kendiniz üzerine yoğunlaşın.
Bütün kaçış yolları kapandığı zaman eşler birbiri ile sağlıklı iletişim kurabilir. Saatler geçtikçe birbirlerine iç dünyalarını açabilir. Evet size on iki saat uzun gelebilir fakat unutmayın evlilik bir ömür boyu süren beraberliktir.
İlk anda biraz çekingen ve acemlik çekebilirsiniz, fakat bir süre sonra bir müddet tartışır bir müddet barışırsınız. İnanın bu süreçte kendinizi birbirinize daha yakın hissedersiniz. Tartışmalardan, yemekten ve birbirinize yakınlaşmalardan sonra konuşmaya başlarsınız. Zaman bol olduğu ve kimse sizi rahatsız etmeyeceği için en derinde kalan duygularınızı birbirinizle paylaşmanızda mümkündür. Aslında eşler bu konuşmalar sonunda ”Birbirlerini kaybetmekten ne kadar çok korktuklarının” farkına varırlar. Birbirinizin neyden incindiğini, net bir şekilde görebilirsiniz. Belki ağlayabilir, birbirinize sarılabilirsiniz. Birbirinize iç dünyanızı açma cesaretini keşfettiğinizde daha önce paylaşamadığınız mutluluk ve mutsuzluk duygularınızdan da bahsetmenin keyfini yaşayabilirsiniz.
Bu uygulamayı iki ayda bir gerçekleştirmek ilişkinizi iyileştirmekte çok faydalı olacaktır. Hatta sadece sorunlu değil, normal giden evliliklerde de zaman zaman yapmanızı tavsiye ederim.
3- Evliliğinizi Değerlendirmek İçin Yardım Alın; Özellikle boşanmayı düşünen eşlerin, hayat boyu suçluluk ve pişmanlık duymamaları için doğru kararı verdiklerinden emin olmaları gerekir. Eşler evliliklerini değerlendirmek için yardım almalıdırlar.
Evliliklerinin sorunlarının çözmek isteyen eşler her zaman, şu sorunun cevabını aramalıdır. Acaba attığım her adım, söylediğim her söz, yaptığım her iş evliliğimi zenginleştiriyor mu? Bu sorunun cevabını sağlıklı bir şekilde bulabilmek için, kişi gururunu, egosunu bir kenara bırakmalı, bağışlama yolunu aramalı, bağışlama sunmalı ve kendi kusurlu yanlarının farkında olmalıdır. Ve bu her zaman kendi başımıza çözeceğimiz bir sorun değildir. Dışarıdan tarafsız bakan, size yol arkadaşlığı yapacak bir uzmanla çalışmak her zaman çok daha sağlıklıdır.
Leo Buscaglia’nın da ifade ettiği gibi, ”Boşanma, kavga, tartışma sorunlarınızı kesinlikle çözmez. Daha iyisi anlayışlı, sıcakkanlı ve esnek olmaktır.”
Eşler evliliğe gözleri açık gitmeli fakat evlilik süresince gözlerini yarı kapamalıdırlar. Birbirlerinin iyi özelliklerine ve her türlü şefkat, sevgi gösterilerine karşı gözlerini açmalı, kusurlarına ve tuhaflıklarına gözlerini yarı kapamalıdırlar. Ancak o zaman istediğimiz ömürlük bir beraberliği elde edebiliriz.
Sevinç Karakaya
Devamı
Bağlanma Korkusu
Bir ilişkide bağlılık kişinin özgür iradesi ile karşısındakini sevmesi ve kalben bağlı olmasıdır. Hiç bir şart, kural olmadan kişinin duygularını olduğu gibi yaşaması, kendini bağlı hissetmesidir. Bağlanmanın altında ayrılık korkusu yada karşı tarafın kendisini zorla ilişkide tutması değil, kendi özgür tercihleri vardır.
Aslına bakarsanız bir insanın yaşamını sürdürebilesi için, onu hayata bağlayacak bir şeylere bağlanması şarttır. Aksi taktirde hiç bir şey hissetmediğimiz bir hayatın içinde kendimizi buluruz . Hayata bağlanmak, içindekilere bağlanmayı getirir. Annemize, babamıza, ailemize, dostlarımıza, şehrimize,ülkemize…
Ve bütün bu bağlanmaların arasında, karşı cinse bağlanmak ayrı bir yer tutar. Hatta belli bir yaştan sonra en önemli bağlanma alanıdır. Özellikle karşı cinse bağlanma bu kadar önemliyken ve bizi hayatta bağlarken, Neden bağlanmaya karşı korku duyarız?
Bağlanmaya Karşı Neden Korku Duyarız?
Hayatta bağlanma gereklidir dedik fakat bağlanma beraberinde korkuları da getirir. Çünkü bir şeyin varlığı ne kadar hayatımıza renk ve mana katıyorsa, olmama ihtimali yada kaybetme korkusu da o kadar acı vermektedir. Yani kaybetmekten çok sonraki yaşanacak acı ile yüzleşmekten korkarız ve geri çekiliriz.
Bağlanma korkusu olan kişi ”üzüleceğim” diye, belki hayatına kimseyi almadan yada evlenmeden yaşamayı tercih etmeye bilir fakat bağlanma korkusunu hayatında bir olsa da, ilişkisinde sorunlu davranışlar ile kendini gösterebilir. Hatta kişiler genel itibariyle sergiledikleri davranışların bağlanma korkusundan kaynaklandığın farkında bile değildirler. Ayrıldıktan sonra acı çekerim korkusuyla bir ilişki yaşar fakat kendisi olamadıkları bir ilişki…
Son zamanlarda evlilikten, uzun süren bir ilişkiden kişilerin kaçması, sonu gelmeyen bahaneler üretmesinin altında ”Bağlanma Korkusu” olabilir mi? Gelin bakalım bağlanma korkusu bir ilişkiyi nasıl etkiler.
Bağlanma korkusu ilişkilere nasıl yansır?
1- Bağlı değilmiş gibi davranırlar; Karşı cinsle olan ilişkilerde bağlanma korkusu duygu ve davranışlarda ortaya çıkabilir. Kişi bağlanma korkusu olduğunun çok farkında değildir. Kendince bahaneleri vardır. Savunma halindedir, karşı tarafın yetersizliği, ondan emin olamaması yada daha iyi biri çıkabilir bahanelerini, çok da bağlanma korkusu olarak tanımlayamayabilir. Bağlanma korkusunu öyle bastırmıştır ki, onun yerini sanki kendini üstün görme duygusu almış gibi görünür.
Kendinden daha iyisini bulduğunu düşündüğünde de ilişkiye başlayamaz. Bu seferde yetersiz görülmekten, ortada bırakılmaktan, terk edilmekten, aldatılmaktan korkar. Aslında bu korkular perde olsa da, asıl korktuğu bağlanma korkusudur. Böyle bir ilişkiye hiç tutunamaz. Yine kendine aşık olan, kendinden daha düşük gördüğü birini tercih eder fakat her zaman temkinlidir. Her an gidecek gibi bir türlü gerçek kendisi gibi olamaz. Nasıl ki kendini seven birine bağlanamıyorsa, aynı zamanda kendinin sevdiği kişiye de bağlanamaz.
Bu kişiler bağımlı olmaya en yatkın guruptur. İlişki başlamadan ne kadar bağlanmaktan uzak durduysa ilişki başladıktan sonrada o kadar fazla bağlı olabilirler. Kendilerini tamamen unutup, karşı tarafı boğucu olacak kadar, hayatlarının merkezine onları getirerek ”Bağımlı” olurlar.
2- Kendisine Bağlanılmayı Engeller; Bağlanma korkusu kişiyi o kadar sarmıştır ki ilişkinin her yerinde yaşar. Karşısındaki kişiye, eşine değer verdiğini saklamaya çalışır. Ona ait olduğunu karşı taraf bilsin istemez. Ona ihtiyacı yokmuş gibi davranır, o hayatında olmasa da yaşama devam edebilir izlenimi vermeye çalışır. Burada yanlış anlaşılmasın, elbette hayatınızda kimse olmasa da yaşamaya devam edebilirsiniz. Fakat bir ilişkide, evlilikte hayatınızda biri olduğu halde onu önemsemiyor havası oluşturmak için kasten yapılan tavırdan bahsediyorum.
Bazı bağlanma korkularında kişi kendisinin göründüğü kadar ilişkiye bağlı olmadığını göstererek bir nevi kendini korumaya alır. Sanki kendisi çok bağlı görünürse kaşı taraf; onu zayıf algılar ve ne yaparsa yapsın ilişkiyi bırakamayacağını, düşünmesini istemez. Eşine yada sevgilisine ayrılıkla ilgili kelimeleri sık sık kullanarak bundan korkmadığı her şeyi göze aldığı göstermeye çalışır. ilişkiden istediği zaman gidebilmek için, sık sık ayrılık, boşanmayı dile getirir ki ayrıldıklarında suçluluk hissetmesin ve karşı tarafın bağlanmasını da engellesin.
Bunun yanında çocuk istemez, yüzük takmaz, erkeğin soyadını almak istemez. Sebep olarak duygularının çok yoğun olmadığını söylese de durum faklıdır. Bu tarz bağlanma korkusu yaşayan kişiler kendilerine bile itiraf edemeseler de karşı tarafa çok yoğun duygu hissederler. Asıl sorun bağlanma korkusudur. Terk edileceği yada acı çekeceklerinden korktukları için bu kişiyi kendilerinden uzak tutup, her an bu ilişki veya evlilik bitecek gibi davranırlar.
3- Çok Bağlı Gibi Yapmak; Bağlanma korkusunun en derininden yaşananı ise, Kişinin yeterince paylaşımı olmadığı halde karşı tarafa çok bağlıymış, çok seviyormuş gibi davranmasıdır. Genelde bu davranış en çok erkeklerde rastlansa da artık kadınlarda da oldukça fazla görülmektedir. Çok fazla şey hissediyor gibi davranıp, asıl amaç ise karşı tarafı ilişkiye bağlamaktır. Onun sevgisini kazanmak ve kendine bağlamaktır. Sonrasında ise artık eskisi kadar yoğun duygular hissetmez uzaklaşır. Karşı taraf bağlandığında artık eskisi gibi beklentilerden, rahatsızlıklardan, duygulardan söz etmez, çünkü karşı tarafa bağlanmaktan korkar. Bağlandığı anlaşılırsa bunun kötüye kullanılacağını düşünür. İstediğini almıştır, artık kendini korumalıdır. Bağlanma korkusu karşı tarafı kendine bağlanmaya dönmüştür.
Bağlanma zordur ve kişiyi savunmasız bırakır. Çok sevdiğini düşünen pek çok kişide yaşanan duygu durumu budur. Kişiler Bir ilişkiye başladığınızda eğer duygu yoğunluğunun meydana geleceği, kadar uzun zaman ve hatırı sayılır paylaşımlar yoksa, sevgi, emek, değer, çaba görmemişse kişi, fakat buna rağmen çok yoğun duygular hissediyorsa, bu duygu karşı tarafa duyulan bir duygu değil, onun kendisine bağlanmasını arzulamaktır. Bağlanma korkusu olan kişi karşı tarafı kendine bağlamaya çalışır. Kendi bağlanmaktan korkmuyor gibi davranır. Fakat karşı taraf ilişkiye bağlandığı anda duygu yoğunluğu gider, ilişkiden geri çekilir. Bunlar bağlanma korkusunun açık kanıtıdır. Karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmış, başka bir yüzünü göstermiş, aldatmış ve büyük bir çaresizlikle baş başa bırakmıştır.
Sanırım bu durumlar hayatın içine sık sık örneklerini gördüğümüz kesitler. En azından kendimizde var mı? bunları test edebiliriz. Unutmayın böyle biri hayatınıza girdiğinde, belki kendi duygularını anlayamayan iyi biridir. Fakat siz onun psikologu değilsiniz. Bağlanma korkusu bir sorundur fakat bunun için kendi bir uzmandan yardım almalıdır. Sizinse hayatınızda ilk önce düşünmeniz gereken kendinizsiniz bunun adı bencillik değil. kendi hayat alanızı yaşamaktır.
Sevinç Karakaya
Devamı
Kendiniz Olabilmenizin Önündeki 8 Engel
İnsan kendini sevemediği sürece hiçbir sevgi onu tam manası ile tatmin etmeyecektir. Kendimizi sevmeye gelince oda oldukça zordur. Neden mi? Çünkü içimizde kimsenin bilmediği çoğu zaman kendimize bile itiraf edemeyip bastırdığımız öyle kusurlarımız vardır ki, kendimizi olduğumuz gibi sevebilmemizi neredeyse imkansız hale getirir.
Hep duyarız değil mi ? kendimizi sevmediğimiz taktirde ne başkalarını sevebilir nede başkaları bizi samimi bir şekilde sevebilir. Biz genelde kendimizi sevmeyi şartlara bağlıyoruz sonra hayatımıza giren insanlarında bizi sevmelerini yada bizim onları sevmemizi şartlara bağlıyoruz. Evet kendimizi sevmemiz için ilk önce önümüze koyduğumuz engelleri kaldırmamız lazım..
Nasıl Mı? işte bir kaç öneri;
1- Kendinize Yaptığınız Acımasız Eleştirileri Bırakın; Kendinize her ne olursa olsun ‘Her şey yolunda’ demeyi öğrendiğinizde, yaşamlarınızı kolayca değiştirebileceğinizi göreceksiniz. Her gün yeni bir gündür ve bir önceki güne nazaran işleri düzene sokma şansımız ve gücümüz vardır.
Özellikle yeterince sevgi alamadığınız bir çocukluk geçirdiyseniz, sürekli kendinizi acımasızca yargılamayı benimsemiş olabilirsiniz. Fakat geçmiş geçmişte kaldı ve artık bir yetişkinsiniz. Ve hayatınızın sorumluluğu size ait… Kendinize öz değer geliştirmeniz çok önemlidir. Mükemmel olmak zorunda da değilsiniz. Mükemmel gibi davranmamayı öğrenmelisiniz. Mükemmel gibi davranma bizim omuzlarımızda, olmadığımız insanın yüküdür. Bunun yerine farklılıklarımızı, bireyselliğimizi keşfedip, bizi başkalarından ayıran fakat bizi biz yapan özelliklerimizi taktir etmeliyiz. Unutmayın hepimizin bu dünyada oynayacağı eşsiz bir rolü var ve kendimize karşı acımasız eleştirilerle kendimizi engelleriz.
2- Kendiniz için En kötüsünü Beklemekten Vazgeçin; Son zamanlarda insanların kendi hayatını mahvettikleri en büyük silahlardan biri; Her şeyin en kötüsünü beklemektir. Kendimize bir korku senaryosu yazıp sonrada onu oynuyoruz. Küçücük sorunlarımızdan bile bir canavar oluşturabiliyoruz. Gece yatağa girince bir çoğumuzun yaptığı sorunun en kötü olasılıklarını aklımıza getirmek oluyor. Bu aynen yatağının altında canavar olduğunu hayal eden, sonrada buna inanıp korkan bir çocuğun durumuna benzer.
İlişkilerimizde de aynı durum geçerli. Biri bizi aramadığında hemen sevilmeyen biri olduğumuzu düşünürüz. Kendimizi terk edilmiş, dışlanmış hissediyoruz. Yada iş yerinde de kovulacağınızı düşünüyorsanız, bunu zihninizde geliştirir en kötüsünü düşünmeye devam ederseniz, olumsuz son ile muhakkak karşılaşırsınız.
Eğer olumsuz düşünce veya eylemi zihninizden sürekli geçiriyorsanız onun yerine olumlu bir imgeyi gözünüzde, zihninizde canlandırmaya çalışın. Bir çocuk gülüşü, bir çiçek, bir gün batımı her neyse size huzur veren. Bunu yapmaya devam ederseniz belli bir zaman sonra olumsuz düşünceler olumlulara dönecektir.
3- Kendinize Karşı Sabırlı Olun; Bir çoğumuz hemen tatmin olma duygumuzdan dolayı acı çekeriz. İstediğimiz her ne ise hemen elde etmeliyizdir, beklemek , için sabrımız yoktur. Aslında hayat adına sabırsızlık, hayatın bize öğretmeye çalıştığı dersi öğrenmeden cevaplara ulaşma çabasıdır. Zihniniz bir bahçe gibidir. Nasıl ki tarlamıza tohumlar ekeriz. Sabırla sular, bekler, çıkan zararlı otları tarlamızdan ayıklarız. Aynı öylede zihin tarlamıza ektiğimiz düşüncelerimizi de olumlu düşüncelerle besleyip, sabırla beklemeli, olumsuz düşünceler zihin tarlamızı sararsa hemen temizlemeliyiz. Ve istediğimiz gibi deneyimlerin yer aldığı bir bahçeyi oluşturmalıyız.
4- Kendinize Nazik Olun; Olumsuz düşünceleriniz olduğu yada hatalar yaptığınız için kendinizden nefret etmeyin. Olumsuz deneyimleriniz olmuş olabilir fakat kendinizi suçlayarak bu durumdan çıkamayacağınızda kesindir. Her deneyiminiz hayatı size öğreten birer öğretmendir. Kendine nazik olmak; Tüm suçları, tüm suçluluk duygusunu, tüm cezaları bir kenara atmak anlamına gelir. Geçmişte yaptığınız kendinizi suçladığınız durumları düşündüğünüzde göreceksiniz ki, o an için en doğru karar size o geldiği yada sorunlarınıza çözüm olduğunu düşündüğünüz için yapmışsınızdır. Fakat bugün üstünüze yüklenmek yerine, kendinizi affetmeyi ve bu günden sonra neler yapabilirime odaklanmayı denemek en sağlıklı olandır.
5- Kendinizi Övün; kendinize yaptığınız sürekli negatif eleştiri, sizi kendinizden uzaklaştırır. Kendinize övgü ise hem sizi kendinize yaklaştırır, hem de yapıcılığınızı arttırır.
Hepimiz yüce Yaratıcının ifadeleriyiz. Kendimizi yıpratıp aşağıladığımızda aslında bizi yaradan gücü aşağılamış oluruz. Kendimi övmekse aslında Yaratıcıyı övmektir. Kendinizi övmeye küçük şeylerle başlayın. Kendinize harika olduğunuzu söyleyin. Ve şükredin. Bunu bir kere değil sık sık tekrarlayın.
En iyiyi hak ettiğinize inanın yada inanmayın, fakat iyiyi kabul etmeye hazır ve istekli olun.
6- Kendiniz İçin Yardım İsteyin; İhtiyaçlarımız olduğunda birçoğumuz için yardım istemek zordur. Hayatta ilk öğrendiğimiz kendimize yetmektir. İhtiyacınız olduğunda yardım istemek sizi sandığınız gibi güçsüzleştirmez aksine güçlendirir. Egomuz yardım istememizi engeller. Her şeyi kendi başımıza yapmaya çalışmak ve başaramadığımızda buna kızmak yerine yardım istemeyi tercih etmeliyiz.
7- Hayatınızdaki olumlu şeylere odaklanın; Daha öncede dediğim gibi hepimiz yanlış seçimler yapıp yanlış kararlar vermişizdir fakat bunların alışkanlıklara dönüp hayatımızın bir parçası haline gelmesini istemiyorsak artık bunlar için söylenmekten vazgeçmeliyiz.
Sürekli olarak ‘işimden nefret ediyorum. Evimden nefret ediyorum. Hastalığımdan nefret ediyorum. Bu ilişkiden nefret ediyorum.’ gibi tekrarlar sizi sadece olumsuza yoğunlaştırır. Ne tür bir olumsuzluk içinde olursanız olun, muhakkak bir nedeni vardır aksi taktirde hayatınızda olmazdı. Sorununuz her neyse aslında onun oluşumuna katkıda bulunduğunuzu unutmayın. Ve tabi ki olumsuza katkıda bulunup arttırdığınız gibi bunu tam tersine çevirmek de sizin elinizde. Hayatınızdaki olumsuzlara söylenmek yerine olumlu olaylara yoğunlaşın.
8- Şimdi kendinizi Sevmeye Başlayın Ve Hayatınız Değişsin; Her şeyi düzeltene kadar beklemeyin. Kendinizden memnun olmak bir alışkanlıktır. Şimdi kendimizden memnun olabilirsek, şimdi kendimizi sevip onaylayabilirsek hayatımıza iyi şeyler geldiğinde tadına varabiliriz. Bir kez kendinizi her halinizle sevmeyi öğrendiğinizde başka insanları da sevmeyi kabul etmeyi öğrenebilirsiniz.
Başkalarını değiştiremediğiniz için onları rahat bırakabilir, onları farklı bir hale getirmek için boşuna enerji harcamazsınız. O enerjinin yarısını kendi üzerinizde kullansanız, bambaşka siz olup, kendinizi ayrı sever, ayrı değer verirdiniz. Siz değişirseniz sizinle olan herkes de değişmek zorunda kalacaktır.
Hayatı kimsenin yerine öğrenemezsiniz. Herkes kendi hayat dersini öğrenmek zorundadır. Yapabileceğiniz tek şey kendi adınıza öğrenmektir. Ve bunun ilk adımı kendinizi sevmekten geçer. Kendinizi sevmeyi başardığınızda başkalarının yıkıcı davranışları artık sizi etkilemez. Eğer çevrenizde sizin değişiminize rağmen size tavrını değiştirmeyen birileri varsa da onlardan uzaklaşmakta artık size zor gelmez. Ve siz hayat dersinizi alıp sevgiyle yolunuza devam edersiniz.
Sevinç Karakaya
Devamı