Kendiniz Olabilmenizin Önündeki 8 Engel
İnsan kendini sevemediği sürece hiçbir sevgi onu tam manası ile tatmin etmeyecektir. Kendimizi sevmeye gelince oda oldukça zordur. Neden mi? Çünkü içimizde kimsenin bilmediği çoğu zaman kendimize bile itiraf edemeyip bastırdığımız öyle kusurlarımız vardır ki, kendimizi olduğumuz gibi sevebilmemizi neredeyse imkansız hale getirir.
Hep duyarız değil mi ? kendimizi sevmediğimiz taktirde ne başkalarını sevebilir nede başkaları bizi samimi bir şekilde sevebilir. Biz genelde kendimizi sevmeyi şartlara bağlıyoruz sonra hayatımıza giren insanlarında bizi sevmelerini yada bizim onları sevmemizi şartlara bağlıyoruz. Evet kendimizi sevmemiz için ilk önce önümüze koyduğumuz engelleri kaldırmamız lazım..
Nasıl Mı? işte bir kaç öneri;
1- Kendinize Yaptığınız Acımasız Eleştirileri Bırakın; Kendinize her ne olursa olsun ‘Her şey yolunda’ demeyi öğrendiğinizde, yaşamlarınızı kolayca değiştirebileceğinizi göreceksiniz. Her gün yeni bir gündür ve bir önceki güne nazaran işleri düzene sokma şansımız ve gücümüz vardır.
Özellikle yeterince sevgi alamadığınız bir çocukluk geçirdiyseniz, sürekli kendinizi acımasızca yargılamayı benimsemiş olabilirsiniz. Fakat geçmiş geçmişte kaldı ve artık bir yetişkinsiniz. Ve hayatınızın sorumluluğu size ait… Kendinize öz değer geliştirmeniz çok önemlidir. Mükemmel olmak zorunda da değilsiniz. Mükemmel gibi davranmamayı öğrenmelisiniz. Mükemmel gibi davranma bizim omuzlarımızda, olmadığımız insanın yüküdür. Bunun yerine farklılıklarımızı, bireyselliğimizi keşfedip, bizi başkalarından ayıran fakat bizi biz yapan özelliklerimizi taktir etmeliyiz. Unutmayın hepimizin bu dünyada oynayacağı eşsiz bir rolü var ve kendimize karşı acımasız eleştirilerle kendimizi engelleriz.
2- Kendiniz için En kötüsünü Beklemekten Vazgeçin; Son zamanlarda insanların kendi hayatını mahvettikleri en büyük silahlardan biri; Her şeyin en kötüsünü beklemektir. Kendimize bir korku senaryosu yazıp sonrada onu oynuyoruz. Küçücük sorunlarımızdan bile bir canavar oluşturabiliyoruz. Gece yatağa girince bir çoğumuzun yaptığı sorunun en kötü olasılıklarını aklımıza getirmek oluyor. Bu aynen yatağının altında canavar olduğunu hayal eden, sonrada buna inanıp korkan bir çocuğun durumuna benzer.
İlişkilerimizde de aynı durum geçerli. Biri bizi aramadığında hemen sevilmeyen biri olduğumuzu düşünürüz. Kendimizi terk edilmiş, dışlanmış hissediyoruz. Yada iş yerinde de kovulacağınızı düşünüyorsanız, bunu zihninizde geliştirir en kötüsünü düşünmeye devam ederseniz, olumsuz son ile muhakkak karşılaşırsınız.
Eğer olumsuz düşünce veya eylemi zihninizden sürekli geçiriyorsanız onun yerine olumlu bir imgeyi gözünüzde, zihninizde canlandırmaya çalışın. Bir çocuk gülüşü, bir çiçek, bir gün batımı her neyse size huzur veren. Bunu yapmaya devam ederseniz belli bir zaman sonra olumsuz düşünceler olumlulara dönecektir.
3- Kendinize Karşı Sabırlı Olun; Bir çoğumuz hemen tatmin olma duygumuzdan dolayı acı çekeriz. İstediğimiz her ne ise hemen elde etmeliyizdir, beklemek , için sabrımız yoktur. Aslında hayat adına sabırsızlık, hayatın bize öğretmeye çalıştığı dersi öğrenmeden cevaplara ulaşma çabasıdır. Zihniniz bir bahçe gibidir. Nasıl ki tarlamıza tohumlar ekeriz. Sabırla sular, bekler, çıkan zararlı otları tarlamızdan ayıklarız. Aynı öylede zihin tarlamıza ektiğimiz düşüncelerimizi de olumlu düşüncelerle besleyip, sabırla beklemeli, olumsuz düşünceler zihin tarlamızı sararsa hemen temizlemeliyiz. Ve istediğimiz gibi deneyimlerin yer aldığı bir bahçeyi oluşturmalıyız.
4- Kendinize Nazik Olun; Olumsuz düşünceleriniz olduğu yada hatalar yaptığınız için kendinizden nefret etmeyin. Olumsuz deneyimleriniz olmuş olabilir fakat kendinizi suçlayarak bu durumdan çıkamayacağınızda kesindir. Her deneyiminiz hayatı size öğreten birer öğretmendir. Kendine nazik olmak; Tüm suçları, tüm suçluluk duygusunu, tüm cezaları bir kenara atmak anlamına gelir. Geçmişte yaptığınız kendinizi suçladığınız durumları düşündüğünüzde göreceksiniz ki, o an için en doğru karar size o geldiği yada sorunlarınıza çözüm olduğunu düşündüğünüz için yapmışsınızdır. Fakat bugün üstünüze yüklenmek yerine, kendinizi affetmeyi ve bu günden sonra neler yapabilirime odaklanmayı denemek en sağlıklı olandır.
5- Kendinizi Övün; kendinize yaptığınız sürekli negatif eleştiri, sizi kendinizden uzaklaştırır. Kendinize övgü ise hem sizi kendinize yaklaştırır, hem de yapıcılığınızı arttırır.
Hepimiz yüce Yaratıcının ifadeleriyiz. Kendimizi yıpratıp aşağıladığımızda aslında bizi yaradan gücü aşağılamış oluruz. Kendimi övmekse aslında Yaratıcıyı övmektir. Kendinizi övmeye küçük şeylerle başlayın. Kendinize harika olduğunuzu söyleyin. Ve şükredin. Bunu bir kere değil sık sık tekrarlayın.
En iyiyi hak ettiğinize inanın yada inanmayın, fakat iyiyi kabul etmeye hazır ve istekli olun.
6- Kendiniz İçin Yardım İsteyin; İhtiyaçlarımız olduğunda birçoğumuz için yardım istemek zordur. Hayatta ilk öğrendiğimiz kendimize yetmektir. İhtiyacınız olduğunda yardım istemek sizi sandığınız gibi güçsüzleştirmez aksine güçlendirir. Egomuz yardım istememizi engeller. Her şeyi kendi başımıza yapmaya çalışmak ve başaramadığımızda buna kızmak yerine yardım istemeyi tercih etmeliyiz.
7- Hayatınızdaki olumlu şeylere odaklanın; Daha öncede dediğim gibi hepimiz yanlış seçimler yapıp yanlış kararlar vermişizdir fakat bunların alışkanlıklara dönüp hayatımızın bir parçası haline gelmesini istemiyorsak artık bunlar için söylenmekten vazgeçmeliyiz.
Sürekli olarak ‘işimden nefret ediyorum. Evimden nefret ediyorum. Hastalığımdan nefret ediyorum. Bu ilişkiden nefret ediyorum.’ gibi tekrarlar sizi sadece olumsuza yoğunlaştırır. Ne tür bir olumsuzluk içinde olursanız olun, muhakkak bir nedeni vardır aksi taktirde hayatınızda olmazdı. Sorununuz her neyse aslında onun oluşumuna katkıda bulunduğunuzu unutmayın. Ve tabi ki olumsuza katkıda bulunup arttırdığınız gibi bunu tam tersine çevirmek de sizin elinizde. Hayatınızdaki olumsuzlara söylenmek yerine olumlu olaylara yoğunlaşın.
8- Şimdi kendinizi Sevmeye Başlayın Ve Hayatınız Değişsin; Her şeyi düzeltene kadar beklemeyin. Kendinizden memnun olmak bir alışkanlıktır. Şimdi kendimizden memnun olabilirsek, şimdi kendimizi sevip onaylayabilirsek hayatımıza iyi şeyler geldiğinde tadına varabiliriz. Bir kez kendinizi her halinizle sevmeyi öğrendiğinizde başka insanları da sevmeyi kabul etmeyi öğrenebilirsiniz.
Başkalarını değiştiremediğiniz için onları rahat bırakabilir, onları farklı bir hale getirmek için boşuna enerji harcamazsınız. O enerjinin yarısını kendi üzerinizde kullansanız, bambaşka siz olup, kendinizi ayrı sever, ayrı değer verirdiniz. Siz değişirseniz sizinle olan herkes de değişmek zorunda kalacaktır.
Hayatı kimsenin yerine öğrenemezsiniz. Herkes kendi hayat dersini öğrenmek zorundadır. Yapabileceğiniz tek şey kendi adınıza öğrenmektir. Ve bunun ilk adımı kendinizi sevmekten geçer. Kendinizi sevmeyi başardığınızda başkalarının yıkıcı davranışları artık sizi etkilemez. Eğer çevrenizde sizin değişiminize rağmen size tavrını değiştirmeyen birileri varsa da onlardan uzaklaşmakta artık size zor gelmez. Ve siz hayat dersinizi alıp sevgiyle yolunuza devam edersiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıDünya İle Barışın İlk Şartı Kendinle Barış
İnsanlık tarihi boyunca işlenmiş aklınıza gelebilecek her türlü suçu düşünün. Affedilmez suçlar kanınızı donduran suçlar. Eğer bu acı zincirini durdurmak istiyorsak, bu suçların affedilmesi gerekiyor.
Eminim bu ifade karşısında pek çok kişi zorlanacak belki karşı çıkacaktır. Hemen her saniye dünyanın her noktasında suç işleniyor, başı sonu belli olmayan pek çok savaş, masum insanların ölmesi, yok etme, öç alma, katliamlar soykırımlar ve terör artık neredeyse alıştığımız kabul ettiğimiz şeyler haline geldi. Bunların daha ne kadar böyle süreceğini ve ne zaman bir son bulacağını merak etmemize rağmen, suçlamasının çok iyi biliyoruz ama pişmanlık duymaktan affetmekten ısrarla kaçıyoruz. Her zaman sebeplerimiz var.
Dünyada yaşanan gelişmeler aslında her birimizin iç dünyasındaki çatışmaların dışa yansımasından başka bir şey değil, başka bir ifadeyle mikro kozmos makro kozmosu yansıtıyor.
O zaman işe yine her zaman ki yerden yani kendimizde mi? başlamak lazım. İlk önce kendi yaptıklarımızdan samimi olarak pişman olmak kendimizi affetmek, sonra tüm dünyayı affedip affını dilemek işte bütün mesele bu…
Samimi Pişmanlık, Kendinizi Affetmenizi Sağlar
Pişmanlık suçluluk duymak değildir. Pişmanlık pek çoğumuzun sandığının aksine küçük düşmek ya da cezalandırmakta değildir. Pişmanlık yaptığınız şeylerden ve bunun doğurduğu sonuçtan samimi ve derin bir biçimde üzüntü duymaktır. Çoğu zaman bunu hissetmekten kaçınıyoruz
Kendimize affetmeden iyileşmemiş mümkün değildir. Kendini affetmek için kişinin yapması gereken ilk şey; yaptığı şeyi sahiplenmek ve bundan samimi bir pişmanlık duymaktır. Eğer acı çekmeden yaşayabilmek istiyorsunuz, yapacağınız en önemli şey kendinizi affetmek olacaktır. Kendini kurban olarak görüyor ve affedilecek hiçbir şeyiniz olmadığını düşünüyorsanız bile, iyileşmenin yolu yine de affetmekten geçmektedir. Çünkü aslında ne olmuş olursa olsun, öyle ya da böyle ilk önce kendimizi suçlarız. Her zaman için daha farklı ne yapabileceğimizi düşünür ve kafamızda farklı senaryolar kurarız. Huzur bulamadan yıllar hatta bir ömür geçebilirsiniz çünkü kendinizi suçlamanın, yermenin, suçlu hissetmenin ve cezalandırmanın, pişmanlık duymak ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Böyle yaparak pişmanlık duymaktan ve kendinize affetmekten kaçmaktan başka bir şey yapmazsınız.
Eğer davranışlarınızdan ötürü pişmanlık duymadan çekinirsiniz ne kadar başarılı olursanız olun ne kadar muhteşem işler başarmış olursanız olun kendinizi başarılı ve mutlu hissedemezsiniz ve aynı zamanda kendinize bir türlü kabul edemezsin. Gerçeğin ortaya çıkmasından korktuğunuz için her zaman maske takmak zorunda kalır ve bir şekilde herkesi kandırmayı becerdiğini sanırsınız pişmanlıktan kaçtınız için içinizde olan boşluğu bir türlü dolduramaz ve hiçbir şekilde tatmin olamazsınız. Sağlıklı bir ruh haline kavuşmak için pişmanlık duygusunu bastırmayın, acınızı üzüntümüzü ve kederinizi hissedin.
Yaptıklarınızı yüzleşin ruhumuzun bilmediğimiz yönleri olduğunu kabul edecek kadar alçak gönüllü olun. Pişmanlık duyup ve sürprizleri hazır olun. Hiçbir suç affedilmeyecek kadar kötü değildir.
Kendinizi Affettiğinizde, Dünyayı da Affedebilirsiniz
Kendinize affettiğiniz de dünyayı hoşgörü şefkat sunabilirsiniz. Dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şeyler bunlardır. Kendinize affettiğiniz de, affedilmeyi hak ettiğini düşünenlere anlayış ve şifa verebilirsiniz. Affettiğiniz de insan ruhunun en karanlık köşelerine iyilik, doğruluk ne güzellik getirebilirsiniz.
Dışarıda içeriden farklı hiçbir şey yok. Evde oturup sessiz sedasız, maneviyat ile ilgilenip acıyı kızgınlığı, öfkeyi ve pişmanlığı hissedip onlardan kurtularak iç huzuru bulmaktansa, savaş karşıtı gösteriye katılıp bütün gün bağırıp çağırmak daha kolay geliyor çoğumuza… Oysa hiç huzurunuzu bulduktan sonra isterseniz yine aynı gösteriye katılırsınız, ancak bu kez bütün açıklığınız ve kararlılığınızla orada yer alırsınız ve şiddetin son bulması çağrısında bulunursunuz. Siz sesinizi yükseltmeseniz bile sesiniz duyulur. Bir farklılık oluşturmuş ve hepimizin özlediği dünya barışına bir adım daha yaklaşmış olursunuz.
Dünyadaki her şeyi bizimle başlayıp, her şeyin bizimle bitiyor ve orada olanlara verdiğimiz tepkiler kişisel dünyamızda tam olarak nerede durduğumuzu gösteriyor. Aynı olay karşısında şefkat ve hüzün duyup daha iyi bir dünya oluşturmak için bileniyor muyuz? Yoksa haksızlığa uğramış olduğumuza inanıp bir öfke nöbetine mi tutuluyoruz? Etrafımızı suçlayıp, intikam yeminleri ediyoruz? yoksa acı ve kederle dolup yardıma mı koşuyoruz? Dünyada olup bitenleri ne kadar kızıp, öfkeleniyorsak içsel bir değişim ve şifaya o kadar ihtiyacımız var demektir.
Dünyayı iyileştirebilmek için önce kendimizi iyileştirmemiz gerekmektedir. Dünya barışını sağlayabilmek için en önce hiç huzurumuzu bulunmalıyız. Bir başkasını affederken olduğu gibi, kendimizi affetmeyi de başarabiliriz. Bize düşen kendi rolünü oynamaktadır. Pişmanlık duymak kendini affetmeyi istemektir. Daha sonrada pişmanlığın ve affetmenin mucizelerine bütün kapılarımızı sonuna kadar açmaktır. Unutmayın siz değişirseniz dünya değişir.
Sevinç Karakaya
DevamıYaşam Enerjinizi Ateşleyecek Birkaç Öneri
Yaşam enerjisi içimizi ve içimizden yayılarak dünyayı aydınlatmak isteyen enerjidir. Yaşam enerjimizi nasıl korumamıza geçmeden; İlk önce kendinize hali hazırdaki yaşamınızla ilgili bazı sorular yönelterek başlayalım.
Şimdiki soracağımız soruları eşinizi, ilişkinizi yada evliliğinizi, ilişkiniz yoksa hayatınızda sık görüştüğünüz insanları düşünerek cevaplayabilirsiniz.
Yaşam enerjimi görünmez olsa da bir karabasan gibi bastıran biri ile mi beraberim? Neden birilerine enerjimi kısıtlama imkanını veriyorum? Geçmişimden kalan alışkanlıklarımdan dolayımı? Enerjimi tüketen biri ile mi birlikteyim? Enerjimden haz alan ve onu ortaya koymamı yüreklendiren biri ile mi beraberim?
Soruları okurken eminim evet benimde böyle bir yakınım var demişsinizdir. Maalesef birçoğumuzun çevresinde onu kötü etkileyen, yaşam enerjisini düşüren birileri mevcut. Bir kısmını değiştirme lüksümüz varken bir kısmı ile de yaşamımıza devam etmek durumundayız. Peki yaşamımıza devam ederken enerji alanımızı nasıl koruyabilir? Yaşam enerjimizi kimseye kaptırmadan hayatımıza nasıl devam edebiliriz?
İşte yaşam enerjiniz düşmüşse onu tekrar ateşleyecek birkaç öneri;
Yaşam Enerjinizi Koruyun
1- Başkalarını Kontrolü Bırakın; Yaşam enerjinizi korumanın bir yolu kimsenin hayat alanına müdahale etmemektir. Başkalarını kontrol etmeyi bırakın. Başkalarını değiştirmek için harcadığınız enerji normal şartlarda harcadığınız yaşam enerjinizin iki katına mal olur. Her ne kadar kendimizi kötü şeylerden, öfke ve hayal kırıklığından korumak istediğimiz için kontrolü devamlı elimizde tutup, her şey istediğimiz gibi olsun desek de, bu durum enerjimizi daha fazla düşürüp ve kendi kendimizin bile duygularını kontrol edemez hale bizi getirir.
2- Kendinize İki Kat EVET Deyin; Kendinize zamanınızın yani yaşamınızın yüzde yüzünde ne istediğinizi sorun. Eğer ki yüzde yüz kendiniz ile uzlaştığınız bir hayat istiyorsanız, yaşamınızda kendi kendinize hayır dediğinizin iki katı ”EVET” deyin.
3- Kavga Yerine Uzlaşmayı Seçin; hayat prensibimiz her zaman kavgalar yerine affetmeler uzlaşmalar olmalıdır. Sizi kışkırtan, sizi kışkırtan ne olursa olsun asla kin gütmeyin ve şiddet kullanmayın. Başkalarının yersiz davranışlarını düzeltmek eğitim ve şefkat gerektirir, cezalandırma yada aynı ile karşılık değil. Kendinizi bu konuda kontrolde yetersiz görüyorsanız dışarıdan destek almaktan çekinmeyin.
4- Enerjinizi Düşürenlerle Yüzleşin; Sizin enerjinizi aşağıya çeken, sizi kontrol etmeye çalışan yada korkutan kişi, size ne kadar yakın olursa olsun, bu kişilerle yüzleşin ve ilişkilerinizi bitirin. İlla görüşmeniz gereken kişilerle de aranıza mesafe koyun.
5- Hayalleriniz İçin Adım Atın; Hayallerinizi beklemeye aldığınız raftan çıkarın. Hayalinizi kurduğunuz bir projeye başlayın. Ve kimsenin sizi olumsuz düşünceleri ile durdurmasına izin vermeyin. Belki ilk adımda başaramazsınız fakat bu sizi doğru yola götüren bir adım bir tecrübe olacaktır.
6- Mizahi Yanınızı Geliştirin; Hayatla küçük oyunlar oynamayı öğrenin. Gündelik olayların başkalarının mizahi yanını görerek mizah anlayışınızı geliştirin. Bu kendinizle küçük oyunu sürdürdükçe hayatta ne kadar çok gülecek şey varmış fark edeceksiniz.
7- Kendinizi İfade Etmekten çekinmeyin; Kendinize önce siz inanmayı öğrenin. Kendi kararlarınıza inanın ve arkasında durur. İfade şeklinizde rahat ve atılgan olun. ”En kötü ne olabilir ki” düşüncesi ile en kötüyü göze almak sizi daha cesur yapacaktır.
8- Hayatınızda Her Zaman Alternatifleriniz Olsun; Hayatta ”aşılmaz” gibi görünen sorunlarla karşılaştığınızda alternatifler üretin. Yaşam enerjisi sevinçtir. Ya öyle ya böyle durumu bulduğumuzda sevinç duyarız ve sevinç yaşam enerjinizi yükseltir.
9- Hayatınızda Sırlara Yer Vermeyin; Kişilerin enerjilerini düşüren en önemli şeylerden biride sırlarıdır. Tutmak için hayatınızı karmaşık hale getirdiğiniz sırlarınızı söyleyin. Belki size bazı şeyleri kaybettirecektir fakat yaşam enerjinizi kaybettirmekten daha büyük kayıp değildir bu durum.
10- ”Evet Ama” İfadesini bırakın; Bunları okurken aklınıza gelen ”Evet ama ” ifadelerini hemen bir yana bırakın. Bunun yerine ”Her zaman bir yol, bir çıkış vardır” cümlesi düsturunuz olsun.
Sevinç Karakaya
DevamıHayatınızdaki Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
Eminim hepimizin hayatında geçinmesi zor insanlar vardır. Sosyal çevremiz yada iş çevremizde olabileceği gibi, en kötüsü de aynı evin içinde yaşamamız gereken zor kişiliğe sahip insanlar olabilir. Uyumlu ve halden anlayan insanlarla geçinmek kolaydır. Fakat zararsız bir iletişim için zor insanlar ile geçinmenin de bir yolunu bulmak zorundayız.
Tabi ki her şey de olduğu gibi; insan ilişkilerini de sağlıklı ve başarılı yürütebilmek için kişi işe kendinden başlamalıdır. Önce kendini tanımalı, kendi sınırlarını belirleyip ona göre adım atmalıdır. Karşı taraf her ne kadar zor olursa olsun unutmayın ki size tavırları sizin onlara izin verdiğiniz kadarıyla sınırlıdır.
Zor insanların tavırlarının altında yatan asıl sebep ise; Ya canları başka şeye sıkılmıştır ve acısını sizden çıkarırlar yada haksız olduklarını bildikleri için üste çıkmaya çabalar. Zor kişiler kendileri çizgisini bozmak istemezler, bildikleri gibi hareket etmek isterler, sorun ise sizin o an onları idare edecek kadar enerjiye sahip olmadığınız.
Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
1- Soğuk Kanlılığınızı Korumaya Çalışın; Soğukkanlılığınız korumak size, karşınızdaki muhattab iletişim halindeyken kontrolünüzü sürdürmeyi sağlayacağı gibi, problemin içine sürüklenmenizi de önleyecektir.
Peki soğuk kanlılığınızı nasıl koruyacaksınız? Soğuk kanlılığınızı sürdürmek ve kontrolünüzü koruma adına yapacağınız ilk şey tepkisiz kalabilmeyi başarmaktır. Karşılaştığınız tavır belki sizi kızdıra bilir yada hayal kırıklığına uğrata bilir. Fakat sonradan pişman olacağınız şeyler söylememek için; Derin bir nefes alın ve içinizden ona kadar yavaşça sayın. Ona kadar saymanın sonunda biraz daha sakinleşmiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Böylece problemi tırmandırıp büyütmek yerine çözüm olacak yeni alternatifler üretebileceksiniz. Eğer ki ona kadar saydınız fakat halen sakinleşemediyseniz mümkünse durumun dışına çıkın ve sakinleştikten sonra tekrar konuya dönün.
2- Zamanınızın Kıymetini Bilin; Unutmayın ki zamanınız boştan yere harcamayacak kadar kıymetlidir. Buradaki kastım tartışmaya değmeyecek kişilere zaman harcamayın. Bu durum size daha rahat zihin kazandıracağı gibi, kırılma riskinizi de azaltacaktır.
Evet dediğim gibi, zamanınız kıymetlidir. O an belki daha önemli bir işiniz de olmaya bilir, fakat değişmemekte ısrar eden negatif bir insanları değiştirme çabasını girmemenizi tavsiye ederim. Bu kişiler enerjinizi tüketir ve sizin daha kaliteli işler ortaya çıkarmanızı engeller. Sadece kendi huzurunuz için, zor bir meslektaşınız yada sizi kızdıran bir akrabanızla karşılaştığınızda daha mesafeli olmaya çalışın. Bu tür kişilerle her zaman için araya sağlıklı bir mesafe koymak iyidir.
3- Tepkili Olmaktansa, Bakış Açınızı Değiştirin; Bu durum yanlış yorumlamanızı yada anlamanızı azaltır ve enerjini çözüme odaklamanızı sağlar. Karşınızdakine söylediklerinden ya da davranışlarından dolayı kırgın/kızgın hissederseniz, reaksiyon vermeden önce en az iki ihtimalide düşünmeye çalışın.
* Eğer başkalarının davranışını kişiselleştirmekten kaçınırsanız, onları daha objektif değerlendirebilirsiniz. Bakış açınızı ne kadar geniş tutarsanız, yanlış anlaşılmaları o kadar aza indirebilirsiniz. Örneğin, Eşiniz mesajlarınızı görmezden geldiğini düşünmeye hevesliyseniz bile, onun meşgul olabilme ihtimalini de gözden geçirebilirsiniz.
* Bir başka kişiselleştirmeyi azaltmanın yolu da, kendimizi o ‘zor’ karakterdeki kişinin içinde bulunduğu duruma bir an için koymaktır. Empati kurmaya çalışmaktır.
Örneğin, muhatap olduğunuz kişiyi göz önünde bulundurup: ‘Böyle olmasaydı…kolay olmazdı’ ile biten cümleler kurmaya çalışın.
‘Çocuğum çok direnç gösteriyor. Böyle olmasaydı okul ve sosyal baskılarla başa çıkması kolay olmazdı.’
‘Eşim duygusal olarak çok mesafeli. Böyle olmasaydı duygularını belli etmeyen bir ailede yaşamak onun için kolay olmazdı.’
Empatik ifadeler, yaptığı tavırları hoş görmez tabi ki. Asıl kaçırılmaması gereken nokta; kendinize, karşı tarafın bu olumsuz davranışlara kendi tecrübelerinin neden olduğunu ve sorunun pek de sizinle doğrudan ilgisi olmadığını hatırlatmaktır. Mantıklı ve makul olduğunuz sürece, başkalarının hoş olmayan tavırları onların söylediklerinden daha fazlasını söyler bize söylediğini göreceksiniz.
4- Mücadeleye Değer Mİ?; Bu durum sizin enerjinizi ve moralinizi korumaya yardım eder, gereksiz problemlerden kaçınmanızı sağlar. Karşılaştığınız zor insanlarla her zaman direk yüzleşmek zorunda değilsiniz. Örneğin telefonda çok da size yardımcı olma niyeti olan bir müşteri temsilcisiyle konuşuyorsunuz, bu kişi ile mücadele etmektense, telefonu kapatıp başka bir temsilciyle görüşme seçeneğiniz olduğunu hatırlayabilirsiniz.
Diğer bir durum ise; bir sonraki karşılaşma olacak ise, ve işinize yarayacak sonuçlar elde edecekseniz geri çekilebilirsiniz. Mesela sinirinizi bozan bir meslektaşınız varsa, ve çalıştığınız projede iyi bir uzmansa sabretmeye değer. Unutmayın ki, çoğu ‘zor’ insanın size kazandırdıkları olumlu nitelikler de vardır.
Her iki senaryoda da, zor durumun yüzleşecek kadar ciddi olup olmadığına siz karar vereceksiniz. İki kere düşünün ve eğer gerçekten mücadele etmeye değerse kolları sıvayın.
5- Konu İle Kişiyi Birbirinden Ayırın; Bunu maddeyi başarabilirseniz insan ilişkilerinde güçlü bir problem çözücü olmayı başarabilirsiniz. Daha fazla yakınlık, İş birliği ve saygı elde edersiniz.
Unutmayın her türlü iletişim durumunda iki unsur vardır. Biri o kişi ile aranızdaki ilişki, diğeri aranızdaki konudur. Etkili iletişim şartlarından biride kişiyi konudan ayırmaktır. Kişiye karşı yumuşak, konuya karşı ciddi ve net durabilmektir.
Örneğin; ‘Aklında olan konuyu seninle konuşmak istiyorum. Fakat sen bu şekilde bağırırsan bunu yapamam. Ya oturur ve sakince benimle konuşursun, ya da biraz vakit geçirirsin öğleden sonra konuşuruz.’
‘Bizimle gelmeni gerçekten çok istiyorum. Fakat son zamanlardaki gibi geç kalırsan maalesef sen olmadan gitmek zorunda kalırız.’
İnsanlara karşı daha yumuşak ve nazik olursak, insanlar söylediklerimize daha çok kulak verir. Konuda keskin ve net bir tablo çizersek kendimizi güçlü bir problem çözücü olarak göstermiş oluruz.
6- Sorular Sorarak, Topu Ona Atın; Aktif sorular yönelterek iletişimde güç unsurunu dengelersiniz. Böylece üzerinize kurulan baskılara baskı ile cevap vermiş olursunuz. Nasıl mı?
Zor insanların, özellikle agresif ve zor olanların genel tavırları şu şekildedir. Karşısındakine kendini yetersiz ve rahatsız hissettirerek dikkat çekmeye çalışır. Özellikle sizde yada yaptıklarınızda yanlış giden bir şeyler olduğunu ima eder. Problemi çözmek değil negatife yanlışa odaklanmaktır. Amaçları sorunu çözmek yerine, baskın olmaya çalışıp kontrolü kendi ellerinde tutmaya çalışmaktır. Böyle bir durumda eğer savunmaya geçerseniz, sizi tuzağına düşürmüş ve daha fazla güç sahibi olmuş demektir. Bu akışı değiştirmenin basit fakat güçlü yolu ise; Topu ona atın ve bunun en kolay yolu ona soru yöneltmektir.
Örneğin Eşiniz; ‘Senin yaptıklarına bak, senden istediğimin yanından bile geçmiyor’ diyorsa, bir soru ile yanıt verin. ‘Ne yapmak istediğinin sonuçlarını düşündün mü?’ Eşiniz; ‘Kes saçmalamayı’ dediğinde yine bir soru ile yanıtlayabilirsiniz. ‘Eğer saygısızla davranırsan seninle konuşmayacağım. İstediğin bu mu? Bileyim ona göre konuşmaya devam edelim yada kalkıp gideyim’
Yapıcı ve araştırıcı sorular sormaya devam edin. Topu ona atarak, üzerinizde bırakmaya çalıştığı aşırı etkiyi azaltabilirsiniz.
7- Mizahın İletişim Gücünü Kullanın; Mizah çok ciddi bir iletişim silahıdır. Doğru şekilde kullandığınızda mantıksız ve zor davranışları etkisiz hale getirirsiniz. Aynı zamanda mizah tepkili görünmenizi engeller, sizin tarafsız gösterir ve problemleri arkada bırakmanızı sağlar.
Yaşanmış bir olayı örnek vereyim; Çalışan bir bayan danışanım, eşiyle aynı zamanda eve geldiklerini ve hemen yemek hazırlığına giriştiğini anlattı. Eşi ise, ‘Yemek halen hazır değil mi? Açlıktan ölüyorum’ diye sinirli bir çıkış yaptığını belirtti. Kendisi ise onun gibi cevap vermiş olsaydım sanırım oda çok daha büyük tepkiyle yine karşılık verecekti. Bende ocakta dönen tavuklara döndüm; ‘Sizi gidi yaramaz tavuklar, halen kızarmadınız. Açlıktan öleceğiz’ dedim, elimde bende gülmeye başladık. Mizah soğuk rüzgârları bir anda yumuşak meltemlere döndürebilir.
Diyelim ki iş arkadaşına ‘merhaba, nasılsınız?’ dediniz, fakat karşı taraf selamlamanızı görmezden geldi savunmayı değil mizahın gücünü tercih etmeyi deneyin. Savunma yerine doğal ve biraz da alaycı bir şekilde gülümseyip: ‘Demek o kadar iyi, ha’ diyin. Bunun üzerine buzlar kırılır, ve karşı taraf gülümseyerek cevap verebilir ve ardından konuşmaya ustaca başlayabilirsiniz.
Gerektiği şekilde kullanıldığında mizah silahı ile gerçeği aydınlatabilir, zor davranışları etkisiz hale getirebilir ve sakinliğinizin üstünlüğünü gösterebilirsiniz.
8- Takip Etmektense, Yönlendirmeyi Seçin; Yönü istediğiniz gibi belirlemenizi ve iletişimi o şekilde devam etmenizi sağlar. Genelde iki kişi arasındaki iletişimde, biri her zaman yönlendirici diğeri ise takip edici olur. Sağlıklı bir iletişimde bu durum sırayla kişiler arasında yer değiştirir. Fakat bazı zor kişiler her zaman liderliği elinde tutmak ister ve negatif bir ses tonuyla aynı şeyi tekrar ve tekrar seslendirirler.
Bu davranışa konuyu değiştirerek basitçe son verebilirsiniz. Daha önceden bahsettiğimiz şekilde, konuşmayı yönlendirecek sorular sorabilirsiniz. Ya da ‘Bu arada..’ diye başlayarak yeni konular da açabilirsiniz. Bu şekilde konuşmanın liderliğini ele geçirmiş ve daha yapıcı bir ortamı oluşturabilme imkanına sahip olmuş olursunuz.
9- Zorbalarla Karşı Susmamak; Tabi ki iletişimde olduğumuz zor kişiler sadece yakın çevremizde olacak yada her zaman güvenli koşullarda geçmeye bilir. Size zorbalık yaparak iletişime geçmeye çalışan kişi ister yakın çevreniz isterse tanımadığınız biri olsun, sağlıklı ve size huzur veren iletişim için nasıl davranacağınız bilmeniz gerekir.
Güvenliğinizi tehlikeye sokmayacak şekilde karşılık vermek, zarar veren davranışları azaltır yada ortadan kaldırabilir. Kaba davranışlar sergileyen insanların genellikle, daha güçsüz olanlara sataşırlar, güçsüz ve hiçbir karşılık vermeyen tutumunuza devam etmeniz bu kişilerin hedefi olmaya devam etmenizi sağlar. Aslına bakarsanız saldırgan tavırlar sergileyen bu kişiler iç dünyalarında oldukça korkaklardır.
Zorbalık yaptıkları kişiler direnmeye ve ayakları üzerinde haklarını savunmaya başladığında geri adım atacaklardır. Bu durum okul ortamında da, sokakta ya da iş yerlerinde de aynı şekilde karşınıza çıkabilir.
Paramhansa Yogananda dediği gibi; ‘Bazı insanlar başkalarının başını keserek uzun görünmeye çalışırlar’ Zorbalarla karşılaştığınızda, kendinizi güvenli bir şekilde koruyabilecek bir konuma aldığınızdan emin olmalısınız. Karşınızda dimdik ayakta duruyorsa, uygun olmayan davranışlarına karşı diğer insanların tanık ve gerekirse destek verebilecekleri bir pozisyonda olmaya dikkat edin. Fiziksel, sözel, ya da duygusal istismar durumlarında, idari ve hukuksal konularda uzmanlara danışın. Onların karşısında ayakta durabilmek çok önemlidir ve bunu yalnız yapmak zorunda da değilsiniz.
10- Sonuçlar Ne Olacağını Gösterin; Ortaya çıkacak muhtemel sonuçları belirlemek ve ileri sürmek, zor insanlara geri adim attırabilecek en önemli etkenlerden biridir. Ektili bir şekilde telaffuz edilmiş sonuçlar zorlu bireyi durdurur ve tıkanık tavırlarının yerine iş birliğine mecbur hale getirebilir.
Diyebilirim ki; mantıksız ve zor insanlarla geçinebilmek gerçekten de iletişim sanatı icra etmektir. Bu becerileri kullanarak, daha az keder, daha fazla güven, daha iyi ilişkiler ve yüksek iletişim cesaretine sahip olabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıSağlıklı Tartışmanın Formülü
Hiç eşinizle yeni tanıştığınız yada nişanlılık dönemlerinizi özlediğiniz oluyor mu? ”Önceden her şey ne kadar güzel ve sevgi doluydu” diyor musunuz?. Biz nasıl oldu da böyle olduk diye içten içe geçiyor musunuz? Zaman zaman bir çok çift düşünüz bu soruları, fakat bir türlü konuşup, çözüm bulamaz yada konuşmaları tartışmalara dönüşür sorunları daha da çözümsüz bir hal alır.
Aslında erkelere göre evliliğinde çok büyük bir sorun yoktur. Kadınlara göre sorunları vardır ve bunları konuşamamaktan şikayet ederler. Şöyle cümleler tanıdık gelebilir. ”Problemlerimizin üzerini devamlı örtüyor, hiç sorunumuz yok gibi davranıyor. Eşim hiç sorunlarımızı konuşmak istemiyor. Çözemediğimiz her sorunun bir yerde patlamasından korkuyorum. Artık ona güvenemiyorum.” derken, Erkekler ise; ”Konuşmak çözüm olmuyor ki, Eşimle sorunlarımızı konuşmaya kalktığımızda, kavgayla bitiyor. Ben öfkeleniyorum o ağlama krizlerine kapılıyor. Bu duruma gelmektense konuşmamayı tercih ederim”
Çiftler birbirini sevdiğini söylemesine rağmen, her tartışmalarını kavgayla sonuçlandırmalarının nedeni nedir? Eşinizle birlikte gülüp eğlenirken iyi vakit geçirirken, neden iş kendi problemlerini konuşmaya geldiğinde sonu hep kavgayla biter?
Kavga İle Tartışma Birbirinden Aynımıdır?
Bilmemiz gereken ilk şey, tartışma ve kavgayı birbirinden doğru ayırmanız gerekmektedir. Tartışmanın enerjisi kötü olsa bile, tartışmak son derece sağlıklıdır. İki insanın fikir ayrılığı yaşamaması, her daim aynı kararda olması ne mümkün değildir. Zaman zaman kendimizle bile tartışıp, yaptığımız şeylerden ya da söylediklerimizden pişmanlık duymuyor muyuz?
Hiç tartışmayan bir çift; Ya geçmiş süreçte tartışmış ve sorunlarını çözmüşlerdir. Yani bugüne dair ilişkilerini etkileyen ve etkileyecek problemlerde fikir birliğine varmışlardır. Ya da, tartışmamak adına problemlerin üzerini kapatıyorlardır, ki bu çok tehlikeli. Sorunları görmezden gelmek, tartışmamak adına üzerini kapatmak, bir gün büyük bir patlama yaşanacağına delalettir.
Tartışma ve kavga etmenin arasındaki ayırımı, doğru yapmalısınız. Eşinizle aranızda fikir ayrılıkları olacaktır. Elbette bu fikir ayrılıkları tartışılırken, heyecanlanacaksınız, sinirleneceksiniz fakat sonuçta çözüme ulaşmanın iç huzuru yaşayacaksınız. Fakat tartışma kontrolden çıktığında, taraflar artık öfkesini kontrol edemez olduğunda ve incitici sözler fütursuzca telaffuz edilmeye başlandığında, artık tartışmaktan bahsedemeyiz. Kavga başlamış demektir ve hiçbir mesele, böyle kontrolsüz bir ortamda çözüme ulaşamaz.
Her sağlıklı ilişkinin temeli, doğru iletişimle başlar. Kavgadan kaçınmak ve doğru bir iletişimle sağlıklı tartışabilmek için, dikkat edilmesi ve ilişkide kabul edilmesi gereken bazı yollar vardır.
İşte Sağlıklı Tartışmanın Formülü;
1- Doğru Zamanlama; Sağlıklı tartışma için bilinmesi gereken en önemli kural tartışmanın doğru zamanda yapılmasıdır. Örneğin; Eşiniz heyecanlı bir şekilde maç izlerken ”Konuşmamız gerekiyor, hadi konuşalım” gibi talepler hiç de doğru değildir. Onun da kendini konuşmaya hazır hissediyor olması gerekir. Yine eşiniz aç, uykusuz, yorgun veya başka bir konu nedeniyle gerginken, stresli olacağından, tartışmanın kavgaya dönüşme ihtimali yüksektir. Öncelikle sorunu masaya yatırmak için, uygun bir zamanın önceden kararlaştırılması en sağlıklı olandır. Böylece, konuşma teklifi uygunsuz bir zamanda gelmez, taraflar kendi içinde meseleyi çözmeye hazırlanma fırsatı yakalarlar.
2- Tartışmaya Ara Verebilmek; Diyelim ki eşinizle tartışırken, bir yerinde tartışılan konunun bir noktasında gerilim arttı, sizin yada eşinizin öfkesinin mantığın üzerine çıktığını hissettiğinizde konuşmaya mutlaka ara verin. Böyle bir durumda tartışmayı sürdürmek siz çözüme ulaştırmayacağı gibi, muhtemelen kavgayla sonuçlanacaktır. Konuşmayı ertelemek, sakinleştikten sonra sorunları daha dikkatli ve çözüm odaklı şekilde tekrar ele almak, fayda getirecektir.
3- Çözüm Odaklı Olun; Tartışma esnasında, haklı çıkmak ihtiyacı veya eşinizin yanlışını bildirme gibi egosal tuzaklardan arınarak, tamamen çözüm odaklı olmalısınız. Konuşmanın amacının nasihat etmek veya had bildirmek değil, ilişkiyi daha huzurlu bir noktaya taşımak olduğu unutulmayın.
4- Tartıştığınız Kişinin Sevdiğiniz Olduğunu Unutmayın; Evet üzülebilirsiniz veya sinirlenebilirsiniz fakat unutmamanız gereken, karşınızdaki kişinin rakibiniz değil, sevdiğiniz insan, hayat arkadaşınız olduğudur. Şu anda kızgın olabilirsiniz ama o bir çok yönüyle beğendiğiniz, sevdiğiniz ve kendinize eş kabul ettiğiniz kişi olduğunu unutmayın.
5- Doğru İletişim Dilini Kullanın; Tartışmanın bütününde doğru iletişim dilini kullanmaya dikkat etmelisiniz. Aslında bu yazılı olmayan kurallar sadece eşiniz için geçerli değil iletişimde bulunduğunuz herkes için geçerlidir. Sevdiğimize yüklenmek ve nazımızın geçmesini beklemek, en kolayıdır. Oysa ayıp etmekten çekineceğimiz, kırılmasından korkacağımız ilk insan o olmalıdır.
6- İletişim Tıkayacak Davranışlardan Kaçının; Gözyaşlarını silah olarak kullanmak ya da küsmek veya ilişkiyi bitirmek ile tehdit ermek gibi iletişim kanalını kapatacak tutumlardan kaçınmalısınız. Her tartışmada ayrılık tehdidinin havada olması, samimiyeti engelleyecektir. Sizin söylemlerinizin ciddiyetini de düşürecektir.
7- Kişiye Değil Davranışlarına Odaklanın; Eşiniz ya da duygular değil, davranışları eleştirilmelisiniz. ”Böyle davranırsan ben devam edemem” tehdit ya da ”nasıl böyle düşünebilirsin” gibi eleştirilerden uzak durulmalı.
8- Tartışma Anında ben Dilini Doğru Kullanın; Tartışma boyunca ”Ben dili” kullanımına özen gösterilmelisiniz. Yani ”Sözümü kesip durma. Ne kadar saygısızsın” diyen yargılayıcı bir tutum yerine, ”Sözümün kesilmesinden hoşlanmıyorum. Ne söyleyeceğimi unutuyorum” demek gibi, ben diliyle kendinizin ne hissettiğini veya düşündüğünüzü aktarın.
9- Tartışma Anında Genellemelerden uzak Durun; Tartışma sürecinde genellemelerden kaçınılmalı ve o anda yaşanan soruna odaklanılmalısınız. ”Sen her zaman sorumsuzsun zaten” demek, o andaki sorunun çözümüne hitap etmez. Aksine sorunları daha da genişletir.
10- Kıyaslama Yapmayın; Tartışma sırasında eşinizi başkalarıyla kıyaslanmak, karşılaştırılmak veya etiketlemek, eşinizin sizi etkin dinlemesinin önüne geçer ve kendini savunma ihtiyacı hisseder. Hiç kimse başkasıyla karşılaştırılmak ve olumsuz yönlerinin yargısız bir biçimde etiketlenmesini istemez.
Tartışmalar elbette normaldir. Sağlıklı bir evliliğinde atalarımızın dediği gibi ”Tuzu, biberidir” Fakat tartışmanın tadı kaçmamalı ve kavgaya dönmemelidir. Tartışma süresince ne denli olumsuz duygular yaşarsanız yaşayın, saygı çerçevesinde davranmayı ve konuşmayı bırakmamalısınız. Eşyaların havada uçtuğu, incitici kelimelerin fütursuzca sarf edildiği bir tartışmanın ardından bir uzlaşma sağlanmış olsa bile, yaşanan tartışmanın bırakacağı yara kolay kolay kapanmayacaktır. Saygının olmadığı bir ilişkide, sevgi de uzun süre barınamayıp, uçup gidecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Olmak İçin Hayatınızda Nelerden Vazgeçmelisiniz?
Mutluluk hazır paket şeklinde size sunulan bir şey değildir. Mutluluk kişinin kendi merkezine, kendi kaynaklarına geri dönmesidir. İçindeki mutluluğu keşfedemeyen insan, hayatı boyunca mutluluk peşinde koşmuş olsa da, tamam şimdi oldu dediği her an mutluluğun kendinden uzaklaştığını görecektir. Peki içinizdeki mutluluğu nasıl keşfedeceksiniz? Nasıl farkına varacaksınız?
Yapmanız gereken mutluluğu kendi içinizde aramak ve doğru sandığınız yanlışlardan vazgeçmektir. Nedir mutlu olmamızın önünde olan doğru bildiğimiz yanlışlar?
Geçmişi Geçmişte Bırakamamak; Gelecekteki mutlu günlerinizi inşa edebilmek için geçmişi geçmişte bırakmanız gerekiyor. Evet geçmişte hatalar, yanlış seçimler yapmış olabilirsiniz fakat sizin şuan geçmişte olmuş ve artık değiştirmeniz imkansız olan sorunlara yoğunlaşmanız size mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Elbette Yaşadığınız durumları tamamen hafızanızdan silmeniz mümkün değil, her zaman bir köşede, içinden dersler çıkarılmış şekilde durmalıda… Fakat değiştirmenizin mümkün olmadığı durumlar, bugününüz tadını kaçırmasına izin vermemelisiniz.
Kendinize bir zaman çizgisi belirleyin ve hata yaptığını düşündüğünüz o zamana gidin, yanıldığınız yada hata olarak düşündüğünüz olayı yaşarken muhtemelen size o an için verdiğiniz karar en doğru karar olarak gelmiştir. O yüzden bugün kendinizi de suçlamanın bir anlamı yok. ”Evet o an için benim için en doğru karar oydu” deyin ve geçmişi bırakın. Geçmişteki yanlışlarınızın size güzel bir tecrübe olduğunu varsayın ve ”Bu günden sonra ne yapabilirim” deyin, yolunuza devam edin. Artık geleceğe bakmalı ve kendiniz için doğru adımları atmalısınız.
Yargılarınızla Hesaplaşmamak; Eğer ki hayatınızda mutsuzluklar devam ediyorsa, bakış açınızı gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum. Çevrenize yada kendinize peşin hükümlerle ve yargılarla bakmak hem onları hem de kendinizi sevmenizi engeller ve sizi huzursuz eder. İnsanları sınıflandırarak, etiketleyerek, yargılayarak hayat alanlarına müdahale etmeyin. Kişileri oldukları gibi kabul etmek, onların sevilmesi gereken yönlerini fark etmenizi sağlar ve size mutluluk getirir.
Kendinizi Affedememek; Zaman zaman sizde kafanızın içinde bir sesin sizi azarladığını fark ediyor musunuz? yada Kendi kendinize sinirlenip söyleniyor musunuz? Eğer cevabınız evet ise; huzurlu bir mutluluk için bu durumdan vazgeçmeniz gerekiyor. Öncelikle bilin ki herkes hata yapabilir. Hiç birimiz mükemmel değiliz. O yüzden kendinizi affetmeyi ve içinizdeki öfkeyi sağlıklı bir şekilde dışarıya çıkarmayı öğrenmelisiniz.
Öfkenin bir çok sebebi olabilir. Öfke dalgalı bir duygudur. Bazen küçük bir asabilik haliyken, kimi zaman saldırganlık derecesinde hararetli olabilir. Fakat bu duygumuz kontrol edildiği ve sağlıklı bir biçimde dışa aktırıldığı sürece kendimize olan özsaygımızın gelişmesinde önemli bir faktördür. Sağlıklı Öfkeyi dışa vurmak için bir kaç ip ucu;
* Sessizleşip tüm kızgınlık hislerini yüzeye çıkarmaya bırakın
*İçinizden hissettiğiniz öfkenin hakikatini duyumsayabildiğiniz, buna hazır olduğunuz için kendinizi taktir edin.
* Öfke hissinizi olabildiğince yakın zamanda ve dürüstçe doğru kendinize/kişiye/ kişilere ifade edin. (Öfkeniz kendinize yada ifade edemeyeceğiz birine ise; öfkeyi dışarı çıkaracak en iyi yöntem duygularınızı yazmaktır. Sanki karşınızda kendiniz yada öfkeniz kime ise o varda söylemek istediğiniz her ne ise bunları yazarak ifade edin.)
*İçten ve dolaysız olduğunuz için kendinizi tekrar taktir edin.
Her Zaman Haklı Olduğunuza İnanmak; Kimse her zaman haklı olmak zorunda değil, hatta olamazda. Kendinize yanılma payı verin ve her zaman haklı olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın. Her zaman haklı olmaya çalışmak kişiyi gereksiz yorar ve enerjisini düşürür. Unutmayın dünya bir imtihan meydanı zaman zaman yanılırız, bazen öğrenci oluruz, bazen de öğretmen…
Şikayet Etmekten Elinizde Olanlara Şükür Edememek; Eğer niyetimiz şikayet etmekse inanın hayatta her zaman şikayet edecek bir durum bulabiliriz. Hava, trafik, sağlığımız derken liste uzarda uzar. Fakat şikayet etmek bizim andaki mutlulukları yakalamamızı engeller ve genelde de hiç bir sorunu çözmez. Bu negatif döngüden kurtulmamızın yolu ise; Eksikliklerden yada olumsuzluklardan şikayet etmekten vazgeçip, elimizdekilere şükretmektir. Şükür ise huzurlu bir mutluluk getirir. Kendi elinizde olanları fark etmek için minik bir şükür defteri tutabilirsiniz. ( Aklınıza gelen sahip olduğunuz her şeyi yazın bu deftere… nefes alabildiğinizden görebildiğinize yada çocuğunuzun sizden bir şeyler isteyecek kadar sağlıklı olduğuna kadar her şeyi yazın) Zaman zaman açık okuyup şükretmeniz gereken ne kadar çok şeyiniz olduğunu hatırlamak emin olun sizi mutlu edecektir.
Başkalarının Sizden Beklediği Hayatı Yaşamaya çalışmak; Başkalarının hayallerini isteklerini beklentilerini yaşamak, kişiyi en mutsuz eden ve boşlukta bırakan durumdur. Başkaların ne istedikleri değil sizin ne istediğinizi önemseyin, başkalarına göre şekil alırsanız her daim şekil değiştirmek zorunda kalırsınız. Siz kendinize sorun; ”Ben nasıl bir hayat istiyorum?”, ”Nasıl bir yaşam beni mutlu eder”. Her zaman dediğim gibi; ”Kişi kendisi mutlu ve tam olmadığı sürece hiç kimseyi de mutlu etmeyi başaramaz”.
Değişim İle İlgili Düşüncelerinizi Değiştirememek; Elbette her değişim acı verir, emek ister. Bazı alışkanlıklarımızdan uzaklaşırken, hayatımızdaki yeni doğrularımıza da kapı açarız değişim yolculuğunda… Ne zaman değişime karar veririz? İçinde bulunduğumuz durum bize değişimin vereceği acıdan daha fazla acı veriyorsa değişime karar veririz. Artık değişip kendi kaynaklarımızı tekrar keşfedip, mutluluğu yakalamak isteriz. Daha özgür ve daha mutlu olmanın yolu duvarlarınızı yıkmaktır. Yargılamayı, etrafınıza duvar örmeyi, eleştirmeyi bırakın ve hayatın akışına göre hareket edin.
Mutluluk eğer halen size gelmedi ise; Demek ki bir şeyleri değiştirmeniz gerekiyor demektir. Değişimi siz başlatın, o zaman mutluluk size kendiliğinden gelecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıNeden Sürekli Mutsuzsunuz?
Ancak beden ve ruh sağlığı yerinde olan bir insan mutlu olabilir. Peki sağlıklı insan nasıl olur? Sağlıklı bir insandan söz edebilmek için, fiziksel olarak güçlü ve sağlıklı olduğunu söylemek yeterli değildir. Sağlıklı bir insan zihinsel olarak da güçlü davranmak ve o şekilde hissetmek zorundadır. Hayat bizim için, olaylara bakış açımız kadardır. Diyebiliriz ki; manevi yönden bizleri güçlü kılan tüm özelliklerimiz, aslında kafanızdaki düşüncelerimiz ve bakış açımızda bitiyor. Artık düşüncelerimizin dualaştığını ve hayatımızı değiştirdiğini fark ettikçe düşüncelerimizi değiştirerek daha iyi hissetmek istiyoruz. Özellikle zihinsel olarak güçlü olmak, iş hayatımıza da, meslek yaşamımıza da sosyal aktivitelerimize de ilişkilerimize de pozitif etkilemektedir.
Bazen farkında olmadan, zihinsel olarak sizi kötü etkileyen yanlış düşünce tarzlarının etkisinde kalabiliyoruz. Fakat bu yanlış durumları düzelterek zihninizi çok daha özgür ve güçlü kılabilirsiniz.
İşte size kendinizi kötü hissettiren düşünce tarzları… Bu düşüncelerden bilinçli bir şekilde uzaklaşmak size sağlıklı düşünce tarzını getirecektir.
1- Ya Hep Ya Hiç Israrlı Düşünce; En tehlikeli durumlardan birisi, ya hep ya hiç olarak olayları yorumlama şekli… Hayat her zaman siyah ve beyaz değildir. Dolayısıyla, olaylar bütünü ile iyi ya da bütünü ile kötü değildir. Bazen griyi fark etmek gerekir, orta yolu bularak daha iyi hissetmeniz mümkün olacaktır.
2- Genelleme Yapılarak Düşünme; Hayatımızın hangi alanında olursa olsun genellemeler yanlıştır. Burada ifade etmek istediğim asıl genelleme türü ise; bir konuda bir kere tökezleyip yada başarısız olmak, kafanızda bu konu ile ilgili kötü olduğunuza dair ön yargıların oluşmasının yanlış olduğudur. Örneğin, ticari bir girişimizin de kötü bir deneyim elde ettiyseniz, beyniniz hemen benzer girişimlerde sizin daha yeteneksiz ve daha başarısız olacağını düşünür. Buna izin vermeyin, kesinlikle genellemeler yapmayın. Yapmanız gereken bu yaşadığınız başarısızlığın sizi başarıya bir adım daha yaklaştırdığını düşünmektir.
3- Realist Olmamak Düşünceler; Yaptığımız düşünce hataların en önemlilerinden birisi de realist olmayan düşünce tarzlarıdır. On işten dokuzu güzel ve biri kötü ise, yalnızca kötüye odaklanmak yanlıştır. Kötü senaryolar yazmak sadece sizi mutsuz edecektir. Bütünü görmek ve olayları eğrisiyle, doğrusuyla değerlendirmek gerekir.
4- Akıl okuyarak Düşünce Oluşturma; Aslında kimsenin aklından geçenleri bilemeyiz, ancak maalesef ki niyet okuruz. Çünkü beynimiz buna yatkındır. Örneğin herhangi bir kimsenin, hakkımızda ne düşündüğünü bilemeyiz; ancak olumlu ya da olumsuz bir şekilde ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışırız ve bu durum bizi fazlası ile yorar. Emin olmadığınız düşüncelerin sizi ele geçirmesine ve mutsuzlaştırmasına izin vermeyin. Çoğu zaman karşınızdaki kişinin düşüncesi sizin hissettiğinizden çok farklıdır.
5- Kötümser Düşünmek; Aramızda mutlaka felaket tellallığı yapan arkadaşlarımız vardır. Kimi zaman bunu biz de yaparız. Aslında gerçekte o kadar da kötü olmayan durumları, bütünüyle çok kötüymüş gibi düşünüp boşu boşuna yıpranırız. Bu kadar kötümser olmak,zihinsel olarak güçlü olmayı güçlülüğü imkansızlaştırır. Olaylara iyi tarafından bakmayı, en olumsuz gibi görünen koşulların içinde bile bir olumlu yan olduğunu unutmayın. Ayrıca sizi olumsuz yada kötümser düşüncelere iten negatif insanlardan uzak durun.
6- Önyargılı Düşünceler; İnsanları ve olayları belli özellikleri nedeniyle etiketlemek, bir başka deyişle kategorize etmek bütünüyle yanlış ve zihnimizi gereksiz yere yıpratıcı bir durumdur. Ön yargılar bizim bir konu hakkında peşin hükümlerimizi gösterir. Sağlıklı olan ise her kişi ve olaya objektif ve eşit mesafede yaklaşmaktır.
7- Kişiselleştirme; Her olayı kişiselleştirmekse hem profesyonel hayatta ilişkileri zedeler hem de ruhsal dengenizi altüst eder. Olaylara kendi kişiliğimize yapılmış bir saldırı gibi algılanma eğiliminde olduğumuzda öncelikle kendimize zarar veriyoruz. Çünkü yaşananların kişiselleştirilmesi ve buna göre kararlar alınması, sağlıklı bir süreci getirmeyecektir. Aynı zamanda kişiyi de gereksiz yere yoracaktır. Kişiselleştirerek düşünmek ve yorum yapmak, yaşananlar karşısında sizi de iyi etkilemeyecektir. ”Arkadaşım ……… selam vermedi,bana kızgın herhalde” diye düşünerek kişiselleştirmeyin.Arkadaşınız o an çok meşgul olup size selam vermemiş olabilir. Bakış açınızı değiştirin her durum sizin gözlemlediğiniz yada hissettiğiniz gibi olmaya bilir.
Sevinç Karakaya
DevamıBaşarınızın Önündeki 11 Engel
Hiç hayatınızda bir şeyleri değiştirmek için adım atıp da devamını getiremediğiniz oldu mu? Peki sizi engelleyen neydi? Her zaman söylediğim gibi ”Sorunu görmek çoğu zaman çözümü kendiliğinden getirecektir” Değişiminizi duraklatan engelleri görmek ve tanımak da onların tuzağına düşmenizi engelleyecektir.
Sayacağım bu engelleri okurken, hangisinin sizin gelişimizi engellediğini fark edeceksiniz. Hemen tespit edemeseniz de biraz düşündüğünüzde hangisinin sizi etkilediğini fark edeceksiniz. Bizi değişim noktasında en çok durduran, aşılamazmış gibi görünen zihnimizde oluşturduğumuz engellerdir.
Şöyle düşünün yolda yürüyorsunuz ve karşınıza bir duvar çıktı. Eğer bu duvarı aşacağınıza inanıyorsanız muhakkak bir çözüm yolu bulur ve duvarı aşarsınız. Fakat duvarı aşamayacağımıza inanıyorsanız en ufak bir girişimde dahi bulunmazsınız. Bu durumda sizi durduran karşınıza çıkan duvar değil, duvarı aşamayacağımıza olan inancınızdır. Peki nedir bizi ”Değişim” noktasında durduran engeller;
1- Amaçlarımızın Net Olmaması; Hayatımızda yapmak istediğimiz değişiklik ihtiyacımızın önünde, net olmayan amaçlarımız vardır. Engel sadece bu ise yapmanız gereken basittir. Bize doyum verecek değişiklikleri yapmak, hangi değişikliğin hayatımıza renk katacağını denemeden bilemeyiz. Önemli olan ise hayatınızda yapacağınız değişikliğin başkalarının hayatını da olumlu etkilemesidir. Böyle bir değişim varlığımızı anlamlı kılacaktır.
2- Başaramama Korkusu; Başarısızlık korkusu da bizi durduran önemli bir etkendir. Altında kendimize duyduğumuz güvensizlik vardır. Bizi yeterli kılacak olan yetersizliğimizdir. Nasıl ki bilgisizliğimizin farkına varmadan bilgiye ihtiyaç duymayız aynen öylede yetersiz olduğumuzun farkına varmadan yeteneklerimizi geliştirmeyiz. Başarısızlık korkusu sadece o anki yetersizliğimizi gösterir fakat bunu aşamayacağımızı değil. Çözüm bakış açımızı değiştirmek ve sorumluluk almaktır. Çünkü bizi geliştirecek öz saygımızı yükseltecek üstleneceğimiz sorumluluktur.
3- Başarı Korkusu; Eğer başarı korkusu diye bir şey ilk kez duyduysanız büyük bir olasılıkla bu size çok saçma gelecektir. Aslında başarı korkusu da en az başarısız korkusu kadar yaygındır. Sizde ”Özen gösterdiğiniz halde hep randevularınıza geç kalıyorsanız”, ”İşlerinizi bir türlü bitiremeyip ertesi güne sarkıtıyorsanız”, Yakınlaşmak sizi ürkütüyorsa”, ”Mükemmeliyetçiyseniz”, ”Yaşamı erteliyorsanız” bilin ki siz başarıdan korkuyorsunuz. Başarısızlık korkusunun altında yetersizlik, başarı korkusunun altında ise değersizlik korkusu vardır. Her iki korkuyu da harekete geçerek aşabiliriz. Tek yapmanız korkularınıza rağmen adım atmaktır.
4- Değişim Yeteneğimize Güvenmemek; Bu inancı pekiştiren yeteneğin doğuştan olduğu ve kendimizde olmadığı inancıdır. Bu doğru değildir yetenek üzerinde çalışarak geliştirebileceğimiz bir özelliktir. Hayatınızı şöyle bir gözden geçirin, ne kadar çok şeyi değiştirebildiğinizi fark edeceksiniz. Eğer değişim yeteneğiniz olmasaydı bunları nasıl gerçekleştirebilirdiniz? Bir an önceki bizle bir saniye sonraki biz asla aynı biz değiliz biz her daim bütün hücrelerimizle değişiyoruz. Değişim yeteneğimiz her an iş başında, yapmamız gereken sadece kodlarımızda olan doğal yeteneğimizi farkında olmak ve onu kabul etmektir.
5- Bulunduğumuz Yerden Doyum İçinde Olduğumuzu sanmak; İnsanın bulunduğu konumdan tatmin olduğunu sanması eğer gelişimini etkiliyorsa sağlıklı değildir. Hiçbir konum yoktur ki, bize daha fazlasına ihtiyaç bırakmayacak yeni şeyler öğrenme isteğini ortadan kaldıracak kadar doyumlu olsun. Şöyle düşünün gün boyu hiçbir şey yemeyen birinin önüne konan yemek ne olursa olsun dünyanın en lezzetli yemeği gibi gelir. Karnı doyunca artık o yemek eskisi gibi çekici gelmez, ta ki yeniden acıkana kadar. Yaşamda tıpkı böyledir doyum ihtiyacı hiç bitmez.
6- Ne Tür Bir Değişime İhtiyacımız Olduğunu Bilmemek; Ne tür bir değişime ihtiyacımız olduğunu bilmemek kendimizi yeterince tanımadığımızın işaretidir. Şuan durumum ne? Eksiklerim neler? Marifetlerim neler? Bu güne kadar yapmak isteyip de yapamadıklarınızı saplayın. Eğer yoksa ”Yeni ne yapabilirim diye düşünün”. Neye özeniyorsanız, ihtiyaç duyduğunuz değişim ordadır.
7- Değişim İçin plan Yapmaktan Kaçmayın; Değişim için plan yapmıyorsak gerçekten değişim ihtiyacı hissetmiyoruz demektir. Plansız programsız yaptığımız değişimlerden sonuç alamamak motivasyonumuzu düşürür, yeni girişim için heyecan duymayız. Değişim için plan yapmak hem zamanı daha verimli kullanmamızı hem de yapacaklarımızı izleyeceğimiz basamakları net olarak görmemizi sağlar.
8- Değişim İçin Ödülün Yetersiz Olması; Bazen ödülleri yetersiz gördüğümüz için harekete geçmekte zorlanırız. Fakat çoğu kez yanılırız, alacağımız ödüllerin sadece maddi kısmına odaklanırız. Değişimin bize katacağı doyum hissini gözden kaçırırız.
9- Değişimle İlgili Geçmiş Deneyimlerimiz; Geçmiş başarısızlıkların üzerimizde etkisi kesindir. fakat bizi durduran, değişim hevesimizi alan başarısızlık değil, onu değerlendiriş biçimimizdir. Doğru ders çıkaramadığımız her değişim girişimi bizim kendimizi yeni girişimlere de kapatmamızı sağlar. Oysa bizi asıl geliştiren olumsuzluklardır. Bizi daha dikkatli olmaya teşvik eder. Nerede yanlış yaptığımızı düşündürür. Özetle bizi geliştirir. Unutmayın, suçlayan kendisini aciz kılar ve kaybeder. Sorumluluk alan ise kendini güçlü kılar ve kazanır. Başarısızlıklardan çıkarmanız gereken sonucu çıkarın ve yolunuza devam edin.
10- Değişim için Yeterli Çaba Harcamamak; Değişim için çaba harcamayan insan otuz yaşında ölüp doksan yaşında gömülen insandır. Değişim bir insanın temel ihtiyaçlarındandır. Her şeye sahip olsak bile hayatımızda bir değişim koysa sıkıntı vardır. Sağlığı için bile egzersiz yapmaya üşenen bir topluma ”Değişim için biraz çaba harca” demek çok karşılığı olmayacak gibi görünse de, ben bireysel gelişimine önem veren insanların hiç bir mazeretin arkasına gizlenmeyeceğine inanıyorum. Çaba harcamadan hiçbir güzel şey elde edilemez. Değişim içinde emek gerekir.
11- Başkalarının Değişiminize Verdiği Tepki; Bizi gelişim yolculuğumuzda en çok caydıran yakınlarımızın, çevremizin olumsuz tepkileridir. Gösterdiğimiz değişim bazılarının ilişkilerimizdeki çıkarlarına ters düşebilir.Daha doğrusu onların sizi istismar etmesine, sömürmesine son verdiği için rahatsız olabilirler. Elbette böyle bir durumda tepkileri sizi durdurma yönünde olacaktır. Kendinize rağmen başkalarının dediğini yapıp, onların hayatını yaşamak öz saygınızın yetersiz olduğunu gösterir. Yani değişime acil ihtiyacınız var demektir.
Olumlu bir değişim içinde olduğumuzu hissediyorsak, bu değişimi destekleyen olumlu tepkiler dışında tepkilere kulak asmamalısınız. Zaten olumsuz tepkiler verenler sizin gerçek dostunuz ise sizdeki olumlu değişimi görüp bir süre sonra sizi destekleyeceklerdir. Yok halen yıkıcı eleştirilerine devam ediyorlarsa, onların yanında fazla vakit kaybetmemekte fayda vardır. Annemiz babamız eşimiz dahi olsa sizi gerçekten seven insanlar sizi değişim noktasında destekler. Desteklemiyorsa, kendi çıkarları kendi bakış açısı sizinkilerden çok daha önemli olduğunu düşündüğü içindir.
”Ne çok bizi ”seven” insan kendisini ve çıkarlarını daha fazla seviyor.” Siz bu dünyaya sizi seven insanların boşluklarını doldurmak için gelmediniz. Gerçek ilişkiler boşluk doldurmak için değil, gelişmek ve geliştirmek üzerine kurulur. Sevilen insan boşluk dolduran değil gittiğinde boşluk oluşturan insandır.
Değişim için engelleri bahane etmeyi bırakın, ve harekete geçin. Değişim size, istediğiniz, hayal ettiğiniz hayatı getirir.
Sevinç Karakaya
DevamıÖz Güveninizi Nasıl Arttırırsınız?
Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Özgüven aynı zamanda kendimizi her hali ile kabul durumudur. Kendini her hali ile kabul eden kişi her hali ile sever. Özgüven insana sonradan eklenen bir özellik değildir. Kendini her haliyle sevmeyi başaran insan, içindeki zaten olan özgüveni tekrar aktifleştirebilir.
Gelin kısa bir öykü ile kendi özgüvenimizdeki etkimizi görmeye çalışalım.
Vakti zamanında bir bilge karşılaştığı her olaydan ve her varlıktan bir şeyler öğrenebileceği düşüncesi ile yıllarca yolculuk yapmış .Gerçekten de her gördüğü olaydan bir ibret dersi çıkararak yolculuğuna devam etmiş. Bir gün bir köpek çıkmış karşısına;
Bilge köpeğin bir su kenarında dilini sarkıtıp beklediğini fark etmiş ve çok susamasına rağmen suya yaklaşmayan köpeği izlemeye başlamış. Bilge, köpeğin niçin suya yaklaşmadığını düşünürken köpek suya yaklaşıp korku dolu gözler ile geri kaçmış. Bilge, köpeğin suda kendi yansımasını görüp kaçtığını ve bu yüzden de çok susamış olduğu halde su içemediğini fark etmiş. Köpek belki yüz kere suya yaklaştığı halde her seferinde gerisin geri kaçıyormuş. Ta ki kendi yansımasından korkmayı bırakıp kendini suyun içine atıncaya kadar.
Bilge, köpeğin kana kana su içtiğini gördükten sonra, rahat bir nefes alıp düşünmeye koyulmuş. ”Acaba, bu köpekten ne öğrendim?” diye kendine sorduğunda cevap; “Demek ki bir varlık kendi kendinden korkmayı bırakıp korkusunun üstüne giderse, hayatta başarılı olabilir. Bazen kişinin elini kolunu bağlayan, yalnızca kendi kuruntularıdır. Zaten insanın en büyük engeli, yine kendisidir.”
Sanırım bu öyküden hepimizin üzerinde düşünüp çıkaracağımız dersler var. Öncelikle biraz düşünmek için kendinize zaman ayırmanız ve sonrasında vermiş olduğum sizi özgüvenli bir insana dönüştürecek 4 maddeyi okumanızı tavsiye ediyorum.
1- Konfor alanınızdan Çıkın;
Elbette rahatımız ve konforumuz bizim için önemlidir. Fakat sizde taktir edersiniz ki bir şeyleri başarmak istiyorsak, ki özelliklede bu durum özgüvenimizi elde etmekse hayatımızdaki bazı şeylerin üstüne gitmek için konfor alanımızdan çıkmamız gerekiyor. İnsan ancak kendi konfor alanını terk ettiğinde yeni fikirlere ve davranışlara kendini açmış olur.
Konfor Alanı Nedir? Kişinin alıştığı, kanıksadığı çevre ve ortamdır. Her insanın kendi çevresinde rahat ettiğini ve bu rahatlığın rehaveti ile başka etkinlikler yapmak istemediğini biliriz. Fakat bu rahatlık, kişiyi durağan kılar ve gelişimine engel olur. Unutmayın ki duran her şey sabit kalmaz daha da geriye gider.
Özgüven kazanmak istiyorsanız? İlk önce Konfor alanını terk etmeyi göze alabilecek bir, cesarete sahip olmalısınız. Aksi takdirde özgüven sadece istediğiniz fakat elde edemediğiniz bir durumun ötesine gitmez.
2- Korkularınızdan Korkmayın;
Başta anlattığım öyküdeki köpek mecbur kaldığı için korkularının üzerine gitti ve nihayet başarıya ulaştı, değil mi? Peki aynı şeyi biz neden yapamayalım?
Hayatınızda özellikle tekrar tekrar yaşadığınız kısır döngüleriniz varsa, altında yatan muhakkak korkularınız da var demektir. Korkularınızın üstüne gitmedikçe bu döngülerden kurtulamayacağınız da kesindir. Hayatta risk almadan ve korktuğun şeylerin içinden geçmeden ilerlemen neredeyse imkansızdır.
Özgüven kazanmak ve bu hayatta ilerlemek istiyorsanız, risk almayı bilmeli ve korkularınızın üstüne gitmelisiniz. Tıpkı bir kaplumbağa gibi risk alıp kafanızı güvenli ortamınızdan çıkarmalı ve ilerlemelisiniz. Hayatınızda bir şeyleri değiştirmediğiniz sürece; Dününüz nasılsa, bu gününüz öyle, bugününüz nasılsa yarınınızda aynı bugün gibi olacaktır. Korkularınızın listesini çıkarın ve her birinin sırası ile içinden geçin.
3- Hayatındaki Gerçekten Doğrularınızı Savun;
Hep sorulan bir sorudur; Kendi istediğin hayatımı yaşıyorsun? yoksa birilerinin sana çizdiği hayatımı yaşıyorsun? Hayatta kendi gerçek doğruların yoksa, her zaman sana başkalarının çizdiği doğruları yaşarsın. Hatta çoğu zaman da doğru olduğunu düşünsen de, eleştirilmekten yada sevilmemekten korktuğun için kendi doğrularını savunamasın.
Özgüvenini elde etmek için; Kendi düşüncelerini savunmalısın. ”Hayır” demeyi öğrenmelisin. Fakat bunu yaparken, yeri geldiğinde kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu görüp fikrini değiştirmenin de bir özgüven belirtisi olduğunu da unutmamalısın.
İlişkilerimizde, başka kişilerle sürekli bir şekilde fikir alışverişi yaparız. Her zaman karşı tarafın düşüncesinin gerçekten de makul olmadığını fark edersiniz. İşte böyle bir durumda, özgüven kazanmak istiyorum diyen insanlara yakışan en güzel davranış biçimi, bu yanlış düşünce karşısında kendi düşüncelerini savunabilmektir. Yanlış olduğunu düşündüğün bir görüşü sırf ötekileştirilmemek yada sevilmemek, dışlanmak gibi korkulardan dolayı suskunlukla karşılamak önce kendinize olan saygınızı yok eder, sonra özgüveninizi bitirir. Siz kendinize ve doğrularınıza inanmadıkça kimsenin size inanmasını bekleyemezsiniz.
4- Kimseye Zarar Vermediğin Sürece Her İstediğini Yapabilirsin;
Hz. Aişe “Ne güzel Medine kadınlarının utanma duyguları, onların öğrenme arzularına engel olmuyor”
Elbette insanlar özgürce istediklerini yapabilmeli fakat başkalarına zarar verip rahatsız etmeyeceği sürece. İstediklerini öğrenebilmeli diledikleri gibi yaşabilmelidirler.
Genelde özgüven eksikliğimiz varsa, en küçük arzumuzu bile, başkalarına zarar vermeyecek kadar masum olmasalar da yapamayız. Burada kıstas başkalarının nazarında kötü olmamaya çalışmak değildir. Özgüven sahibi olmak isteyen kişi; bu dünyada başkalarının hakkına, hukukuna, tecavüz etmemek şartıyla istediği, her şeyi yapabileceğini kendi kendine telkin etmelidir.
Sevinç Karakaya
DevamıDaha kaliteli Bir Hayat İçin 11 Öneri
Gelecekle ilgili küçük büyük hepimizin hedefleri var. Eminim hepimizin isteği ise geleceğin bütün isteklerimizi, hedeflerimizi bize ulaştırması… Fakat hedeflerimize ulaşabilmek için ise, o hedefe giden yolda sağlam bir şekilde yürümemiz gerekir.
Eğer sizde hedeflerinize gerçekten ulaşmak istiyorsanız, Lütfen hemen şimdi birkaç dakikanızı ayırıp, hayallerinizi ve hedeflerinizi düşünün. Hangi alanlarda kendinizi geliştirmek istiyorsunuz? Sizin için gerçekten önemli olan nedir? Hangi zorluklarla başa çıkmak istiyorsunuz?
”Hayal etmek kolay peki bunları gerçekleştirmek için ne yapmalıyım ?” diyorsanız işte, size hedeflerinize götürecek 11 öneri;
1- Kendinize meydan Okuyun; Öncelikle başarılı olacağınız konusunda hiç şüphe duymayın evet bu güne kadar belki çok kere başarısız oldunuz fakat onlar sizin için değerli tecrübeler oldu. Kendinize meydan okuyun; artık başaracaksınız. Ne yapmak istediğiniz hakkında açık bir vizyona ve hedefe sahip olun; bu hedeflere ne kadar zaman içerisinde varmak istediğinizi makul ölçülerde belirleyin. Her zaman olabileceğinizin en iyisi olmaya kendinizi zorlayın. Başarmak istediğiniz konuyu gözünüzde canlandırın. Onu sanki olmuş gibi zihninizde görün. Hedeflerinizi yazın; kendinize bir hareket planı hazırlayın ve tekrarlıyorum, ”Başarılı olacağınızdan hiçbir zaman şüphe duymayın”.
2- Sizi Seven Sevdiğiniz Kişilerle Olun; Sevgi başarı için en güzel ilaçtır. Çevrenizde sevdiğiniz ve sizi seven, sizi destekleyen insanlar barındırın. Özellikle sizi ve hayallerinizi küçümseyen, dalga geçen sizin enerjinizi çalan kişilerden uzak durun. Yaşamınızdaki özel insanlara ilgi ve şefkat gösterin ve onların bu şefkatinizi görmelerini sağlayın. Bunlar size pozitif enerji olarak geri dönecektir.
3- Kaliteli Zaman Geçirin; Günler, aylar, yıllar o kadar hızlı geçiyor ki, ve hiç bir anın tekrarı yok şu hayatta… Yaşam çok kıymetli, her gününüzün tadını çıkarmaya bakın. Erken kalkın, kendi kendinize ve sevdiklerinizle birlikte kaliteli zaman geçirin. Yürüyüşe çıkın, egzersiz yapın, kitap okuyun. Yalnızca sevdiklerinizle geçirdiğiniz zamana değer vermekle kalmayın, yalnız geçirdiğiniz zamanın da kıymetini bilin. Kişisel gelişiminize önem verin. Bir gününüz bir gününüze eşit yada eksik olmasın her gün yaşamınıza yeni güzellikler katın.
4- Kendinizi Rahatsız Hissettiğiniz Zamanlar Olsun; Başarmak için rahat hareket etmek kadar, arada sırada kendinizi rahatsız etmekte önemlidir. Günde en az bir kez sizi rahatsız edecek bir şey yapın. Kendinizi zorlayın, ne kadar ileriye gidebildiğinize kendiniz de şaşıracaksınız. Unutmayın; korkunun diğer ucunda özgürlük vardır. Hareketsiz kalmak, büyümemektir. Potansiyelinizi tam olarak kullanabilmek için kaygılarınızı bir yana bırakın, hedeflerinizi yükseltin.
5- Hedefleriniz Tutkularınız Olsun; Ne yaparsanız yapın içine yüreğinizi koyun. Yaptığınız her şeyde tutkulu olun. Tutkunuzu vücut dilinizde, gülüşünüzde ve sesinizde gösterin. Gözleriniz parlasın. Tüm dünya coşkunuzu görsün ve duysun; tutkunuzu hissetsin. Tutkuyla ilerlenen her yolun sonu muhakkak güzel bir başarı olacaktır.
6- Başkalarına İçin Bir şeyler Yapın; Toplumun hayrına olan işlerde olmak ve istediğiniz hedeflerinizin bütünün hayrına olmasını istemek onlara daha çabuk ulaşmanızı sağlar. Topluluk içinde gönüllü olun ve hedeflerine ulaşmaları için başkalarına da yardım edin. Dünyanız, yeteneklerinizi paylaşmanız ve zamanınızı harcamanız için daha zengin ve iyi bir yer olacaktır.
7- Küçük Şeyleri Fazla Önemsemeyin; Her durumu kontrol edemezsiniz, sizin dışınızda gelişen küçük şeyleri bir yana bırakın. Kendinizi o kadar da ciddiye almayın. Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Yaşamın kusurlarının sizi üzmesine izin vermeyin. Rahatlayın, işler kötü gittiğinde komik tarafları görmeye çalışın, olan bitenden ders çıkarın. Hoşgörülü olun, gülümseyin. Enerjinizi küçük şeylere harcamayın, bu size hiç bir şey kazandırmayacaktır. Yapmanız gereken önemli hedefleriniz olduğunu hatırlayın.
8- Her Zaman Dürüst Yaşayın; Dürüst olmak önce kendinize sonra tüm çevrenize borcunuz. Her zaman dürüst olun. Dürüstlük size; Her kim olursanız olun kimliğiniz ve yaptıklarınızla övünme hakkı sağlar. Yaptıklarınızla gurur duymanızı sağlar. Aynı zamanda başkalarını da kusurları ile kabul etmenizi sağlar. Hayatta her zaman için çevrenize empati ve iyi niyet ile yaklaşın. Yaşamda belli bir amacınız olsun ve değerlerinizle gurur duyun.
9- Minnet Ve Şükür İçinde Olun; Unutmayın sahip olduklarınıza şükür onların hayatınızda çoğalmasını sağlayacaktır. Sahip olmadıklarınıza değil, sahip olduklarınıza odaklanın. Ve başta size bu kadar ”Nimeti veren Rabbinize minnettarlığınızı sık sık ifade edin”, daha sonra da size herhangi bir zamanda yardım etmiş insanlara minnettar olduğunuzu gösterin ve teşekkür edin. Bunu nasıl yapabilirim derseniz? Bir arkadaşınızı ya da sevdiğiniz bir kimseyi arayarak sizin için ne kadar önemli olduklarını hissettirebilirsiniz. Mesela işinde başarı gösteren bir meslektaşınızı ya da iş arkadaşınızı tebrik edin. İnsanlara onları takdir ettiğinizi ve onlarla yakından ilgilendiğinizi gösterin. Unutmayın; Nazik davranışların hiç maliyeti yoktur; ama büyük anlamı vardır.
10- Başarılarınızı Kutlayın Ve Kendinizi Ödüllendirin; Başarılarınızdan gurur duyun. Küçük başarılarda bile kendinizi ve başkalarını kutlamaya zaman ayırın. Kendinizi Ödüllendirin hatta şımartın. Tabi ki Öte yandan, alçak gönüllü ve onurlu olun, sizin kadar şanslı olmayan insanlara karşı duyarlı davranın.
11- Pozitif Olun; Olumlu düşünceye, pozitif bir tutuma sahip olmanın ve kendinize inanmanın başarınızda büyük önemi vardır. İyi niyetli olabilirsiniz, kararlı olabilirsiniz, fakat kendiniz ve yaşam hakkında pozitif tutuma sahip olmadan başarılı olamazsınız. Hayaller ölür, hedefler yok olur ve zihninizdeki ve kalbinizdeki berrak mavi gökyüzünün ve güneş ışığının yerine karamsarlık ve karanlık çöker.
Unutmayın; insanlar bazen onlara söylediklerinizi ve onlar için yaptıklarınızı unutabilirler; ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmazlar. Hedeflerinize ulaşmak için çaba harcamakla kalmayın, aynı hedefe ulaşmalarını istediğiniz diğer insanlara da yardımcı olacağınız konusunda kendinize söz verin. ”Bütünün hayrına attığınız her adım size fazlasıyla geri dönecektir. Siz sadece vazgeçmeyin yeter.”
Sevinç Karakaya
DevamıSağlıklı İlişkiler İçin; Doğru İletişim Kuralları
Zamani evliliklere bakıldığında; güzel umutlarla, hayat adına iyi ve kötü günlerde beraber olma adına verilen sözlerin tutulmadığını çiftlerin evlilik yolculuğunda yarı yolda yollarını ayırdıklarını görüyoruz. Evlenince çiftler ”Nasıl olsa artık evliyiz, her daim beraberiz, bu gün yıktığımızı yarın toplarız” düşüncesi hakim olmaktadır. Tabi ki o ilişkinin yıkılan değerleri de bir türlü tamir edilmemektedir. Oysaki bir ömür boyu mutlu olmak isteyen çiftlerin bu hayallerini gerçeğe dönüştürmek için ilişkilerini tıpkı bir çiçek gibi beslemesi ve özen göstermesi gerekmektedir.
Çiftler arasındaki ilişkiyi besleyen ya da zarar veren en önemli faktörlerden biri eşler arası iletişimdir. Fakat birçok çift, evlendikten sonra eşlerinin yaşamındaki ayrıntılara dikkat etmemeye başlar, birbirlerinin nelerden keyif aldıklarını, nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını, korkularını, streslerini, hangi durumlarda kendilerini değersiz hissettiklerini fark etmeyerek bu konulara yabancılaşmaktadırlar.
Aslına bakarsanız çözüm çokta zor değil… Çiftler aralarındaki iletişimde yeni ve ilginç paylaşımlar ortaya konabildiği sürece ilişkide canlılık ve heyecan sürecektir. Aranızdaki İletişim doğrudan ve net olduğunda evlilikte gerekli olan güven ve sevginin gelişebilmesi de mümkündür. Sevgi evliliği başlatan duygudur, devamlılığı ise, sevginin tıpkı saksıdaki narin bir çiçek gibi gelişmesi için beslenmesi ve özenle bakılması gerekmektedir. Her ilişkinin negatif ve pozitif yönleri vardır bunları keşfedip negatifleri pozitiflere çevirerek ilişkinizi güçlendirebilirsiz. Gelin daha yakından bakalım;”Negatif ve pozitif iletişim tekniklerine;
Evlilikte NEGATİF İletişim Hataları:
İlişkilere en çok zarar veren durumların başında, asıl konudan uzaklaşan, eşlerin birbirinin canını yakmaya çalıştığı tartışmalar geliyor. Çiftler arasında tartışmaların elbette olabilir, asıl önemli konunun bu tartışmaları yönetebilmektir. Tartışmaları yönetmeyi başarabilen çiftler evliliklerini yönetmekte de daha başarılı olmaktadırlar. Bu durumun tam tersi; Tartışmayı körükleyen olumsuz tavır ve davranışlar tartışmaların şiddetinin hızla artmasına, ilişkide ölümcül olabilecek duygusal ve fiziksel yaralanmaların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Nedir negatif İletişim Hataları?
Suçlama ve Eleştirme; Karşısındaki kişinin kişilik yapısına yönelik yaralayıcı ifadelerdir. Bu iletişim genellemeler üzerinedir. En sık kullanılan “Sen hep böyle geç kalırsın zaten, kendinden başka kimseyi umursamazsın” gibi cümlelerdir.
Karşındakini Küçümseme; Eşlerin birbirlerini iğnelemeleri, kuşku duymaları ile ilgili süreçte verdikleri tepkilerdir.Küçümseyici sıfatlar yakıştırma, göz devirme, dalga geçme gibi tavırları içerir. Küçük görme, tiksinme ve aşağılama ima ettiği için ilişkiyi zehirler. Bu tavır, çiftleri uzlaşma yerine daha fazla çatışmaya doğru götüren bir sebeptir.
Devamlı Savunma Halinde Olma; Suçlama ve küçük görme kişinin içindeki olumsuz düşünceleri harekete geçirir ve ateşi körükler bu da karşı tarafı savunmaya iter. Savunma davranışı çatışmayı arttırmaktadır. Eşler arasındaki savaşı kızıştırır. Eşler artık aynı tarafta değil birbirlerinin karşısında yer alırlar; birlik bozulur. Bu, işleri daha da çözümsüz hale getirir. Böyle durumlarda geçmişte yaşanan bütün olumsuz anıları birbirleri için cephane olarak kullanmaya başlarlar.
Eşinizle Aranızda Soğuk Duvar Oluşturma; İlişkide işler savaş haline gelince cepheler oluşur ve çiftler kendilerini yaralanmalardan korumak, zarar görmemek için aralarına duvar örer, iletişim kesilir. Bunu bazen çiftlerden biri bazen her ikisi de yapabilir. Çiftler soğuk duvar örerek yani aralarındaki bağlantıyı kopararak yalnızca tartışmadan değil evliliklerinden de kaçmaktadırlar. Birbirleri ile göz teması kesilir başka yönlere bakmaya başlarlar. İç dünyalarını birbirlerine karşı kapatırlar. Bu tür süreçler yaşandığında, ilişkide sevgi ve güven duyguları tehlike sinyalleri vermeye başlar. Oysa bir ilişkinin gelişebilmesi için en önemli ihtiyaç ”sevgi” ve ”güven”dir. Birbirleri ile bu duygularını paylaşmadıklarının farkına bile varmadan birbirlerine yabancılaşmaya, dostluklarını kaybetmeye başlarlar.
İlişkilerde POZİTİF İletişim Nasıl Oluşturlur:
Çiftler arasındaki ilişkilerin gelişmesi ve yürütülmesi sürecinde birtakım NEGATİF iletişim hataları olduğu gibi olduğu gibi, bu durumları tersine çevirecek POZİTİF iletişim teknikleri de vardır.
Eşinizi Suçlamaktan Vazgeçin; Suçlama hiçbir ilişkide kişiyi verimli bir sonuca götürmez. Eleştiri yerine ”Yakınma” iletişimde daha yapıcı bir kanal açar. Çünkü sadece karşıdaki kişinin başarısız olduğu belli bir davranış ile ilgili geri bildirimi içerir. Böylece birbirlerine karşı iletişim kanallarını açık tutmalarını sağlar. Fakat Yakınma alışkanlık haline getirilmemelidir. Fazlaca yakınma karşınızdakini o konu hakkında duyarsızlaştırabilir. Aynı zamanda İstek ve özlemlerimizi dile getirirken yıkıcı değil de yapıcı ifadeler kullanmak ilişkideki sevgi duygusunu tazeler. ”Artık bana hiç zaman ayırmıyorsun” yerine ”Birlikte ne güzel vakit geçirirdik, arada sırada yine dışarı çıksak” gibi ifadeler ilişkiyi daha sıcak ve yakın tutacaktır.
”SEN” Yerine ”BEN” Dilini Kullanın; Kullanılan sözcükler karşıdakini suçlamak yerine kişinin kendi duygularına odaklanmasını sağlar. İletişimde önemli olan ne hissettiğimizi yargılamadan iletmektir. Sen dili; duygu ve düşüncelerimizin sorumluluğunu başkalarına yüklediğimizi ifade eden anlamı içerir. İletişim kurarken ”BEN” dili suçlamayan, yargılamayan ve davranış hakkında sadece kişinin duygularının ne olduğunu gösteren bir ifade biçimidir ve sağlıklı iletişimde etkilidir. ”Beni mutlu etmedin” yerine ”Mutlu değilim” kullanmak ile başlayabilirsiniz.
Eşinizin Zihnini Okumayın; Eğer çiftler birbirlerine duygularını ve beklentilerini açıkça ifade etmek yerine karşıdakinin zihin okumalarını beklerlerse daha fazla hayal kırıklığı yaşar. Birbirlerinden zihin okumalarını beklemek, iletişimi kesmek, ilişkiyi çözümsüz hale getirebilir. Kişiler kendilerini anlaşılmamış ve değersiz hisseder. Bu yüzden birbirlerinize isteklerinizi nazik bir dille ifade etmek daha huzurlu bir ortam oluşturmanızı sağlayacaktır.
Sorunları Biriktirmeden Çözün; Bazen sorunları çözmek yerine onları görmezden gelmeyi çözümmüş gibi algılarız. Oysaki sorunları halının altına ittikçe bu bizi her an patlamaya hazır bir bomba haline getirir ve ufacık bir kıvılcım yıkıcı büyük bir patlama oluşturur. Olaylar kontrolden çıkar. Zihnimizde büyüttüğümüz sorunlar zehirli sarmaşık gibi güzelim çiçeğimizi boğar. Sorunları biriktirmeden önem sırasına göre çözmek gerekmektedir. Ayrıca Çiftlerin birbirlerinden gelen ilişkiyi onarma girişimlerini kaçırmamaları ve birbirlerini duymaları önemlidir. ”Çok gerildim bir ara verebilir miyiz?” gibi bir ifade aynı zamanda bir onarma girişimidir.
Kendinizi ve birbirinizi Sakinleştirmeyi öğrenin; Tartışma tırmanmaya başlayıp kavgaya dönme eğilimi ortaya çıktığında yani kızgınlık, öfke gibi daha yıkıcı duygular alevlenmeye başladığında vücudumuzda ortaya çıkan titreme, kalp çarpıntısı gibi fizyolojik tepkiler karşınızdakinin onarma davranışlarının algılanmasını engeller. Atılacak ilk adım, tartışmayı durdurmaktır. Bu ara en az yarım saat olmalıdır, çünkü bedenimizin sakinleşebilmesi için gerekli olan en az süre budur. Bu sürede tartışılan konu ile ilgili düşüncelerden uzaklaşmak, bedensel aktivite, müzik dinleme gibi alternatiflere odaklanarak kendimizi rahatlatmak amaçlanır.
Orta yolu Bulun; İlişkide yakın ve sevgi dolu kalabilmenin yolu uzlaşmadır. Yumuşak başlangıçlar yapabildiğimizde, onarma, yatıştırma davranışlarını gösterebildiğimizde mümkün olabilir. Bu adımların her biri çiftler arasında olumlu bir atmosfer yaratarak uzlaşmaya uygun bir ortam hazırlar. Çiftler, birbirlerinin söylediği ya da inandığı her şeyi kabul etmek zorunda değildir. Açık ve dürüst bir etkileşim içinde karşısındakini anlamaya yönelik dinleyebilmek önemlidir. Eşinize empati gösterebilmek onu anlamayı sağlar. Bir ilişkide anlaşılmak en önemli ihtiyaçlardan biridir. Etkiyi kabullenmek sadece bundan ibarettir.
Sevinç Karakaya
Devamı10 Adımda Korkularınızdan Korkmaktan Kurtulun
Korkularımızda aslına bakarsanız endişe ve stres gibi; doğru zamanda dengede olduğu taktir de bizim çok güçlü hayatta kalmamızı sağlayan bir duygudur. Fakat her duygunun aşırısının bize zarar verdiği gibi korkunun da ileri düzeyde olması; bizim daha tatmin edici yaşam sürmemizi engelleyebilir. Korku, içimizden bize seslenen ”Nasıl olsa senin başarman imkansız, o zaman neden deneyeceksin?” sözünü söyleyen kafamızdaki iç sesimizdir. Korku bizim bu sese kulak vermemizi ve daha başlamadan pes etmemizi sağlar.
Unutmamanız gereken şudur; Her neyden korkuyorsak bunları bastırma yada kaçmak bizi korktuğumuz olaylardan uzaklaştırmaz aksine korktuğumuz durumlara daha çok karşılaşmamızı sağlar. Bugün her türlü korkularınız ve endişelerinizle baş etmenin 10 kolay yolunu sizlerle paylaşacağım. ”Korkularınız üzerinde çalıştığınızda hayatınızda güzel gelişmelerin farkına varacaksınız sizi engelleyen korkularınızdır.”
Korkulardan Korkmamak İçin; Basit 10 Adım
- Korkularınızı Yazarak Yüzleşin; Yazmak sizi korkularınızla yüzleştirebilir. Şimdi korkularınızı ve hayatınızı nasıl etkilediğini bir kağıda yazın. Korkularınız ile ilgili olumlu değişiklikler gerçekleştiğinde hayatınızda olabilecek değişimleri düşünün. Yani ”Bu korkular sizin için sorun, engel olmasaydı siz nasıl biri olurdunuz”
- Korkularınıza Zaman Tanıyın; Diğer bir adım ise korkularınızın sıcağı sıcağına üstüne gitmeyin kendinize biraz zaman ayırın. Yani eğer korku ya da endişe ile dolduğunuz bir anda iseniz bu sizin mantıklı bir şekilde düşünmenizi engelleyecektir. Hızlı kalp atışları, avuç içi terleme ve panik hali adrenalin sonucudur. Böyle bir durumda yapmanız gereken ilk şey bir ara vermek ve fiziksel olarak sakinleşebilmektir. Çay içmek, banyo yapmak ya da 15 dakikalık bir yürüyüş iyi gelecektir. Fiziksel olarak sakinleşebilmek korkunuz ile baş edebilmenin en iyi yoluna karar vermenizi sağlayacaktır.
- En Kötü ne Olabileceğini Düşünün; Bazen olaylardaki belirsizlik içimizdeki korkunun gereğinden fazla büyümesine neden olabilir. Bu durumda en iyi yapılacak şey ”En kötü ne olabilir?” sorusunu sormaktır. Eğer bir konu hakkında endişeli iseniz; bu bir iş, bir sınav ya da bir ilişki hakkında olabilir. En kötü ne olabilir diye düşünmek size yardımcı olacaktır. En kötü olayı düşünmek ve yüzleşmek korkuyu genelde hafifletir. Bazen en kötü sonuç paniktir. Çok daha hızlı kalp atışı ya da terleme başladı ise, yapılabilecek en iyi şey bu durumla mücadele etmemektir. Olduğunuz yerde kalın ve avuç içinizi karnınıza yerleştirip yavaş ve derin nefes alıp vermek vücudunuzu yatıştırmanıza yardımcı olabilir. Bu durum 1 saat kadar sürebilir ama sonunda panik hali kendiliğinden gidecektir.
- Korkularınızla Karşılaşın Ve Üstüne Gidin; Kendinizi korkuya maruz bırakın. Korkulardan kaçınmak, onları daha da korkutucu hale getirir. Kontrollü bir şekilde gerekirse yardım alarak korkularınızın üstüne gitmekte korkularınızı hafifletir. Eğer bir gün asansöre bindiğinizde korku ya da kaygı yaşadıysanız ertesi gün tekrar asansöre binin mesela. Korkunuz her ne ise onunla yüzleştiğinizde solmaya başlayacaktır.
- Gerçekçi Düşünün; Gerçekçi ve mantıklı düşünmek için kendinizi zorlayın. Korkularınıza gerçeklik çerçevesinden baktığınızda giderek küçüldüğünü göreceksiniz. Unutmayın korkularınız gerçekte olduğundan size daha kötü gelebilir.Mesela saldırıya uğramış insanlar çoğunlukla karanlık bir sokakta yalnız yürürken tekrar saldırıya uğrayacaklarını düşünmeden edemezler. Ancak tekrardan saldırıya uğrama düşüncesi gerçekten çok düşüktür. Aynı şekilde bazen insanlar yüzleri kızardığında başarısız olduklarını hissederler. Ancak stresli durumlarda yüzünüzün kızarması normaldir. Gerçekler korktuğunuz gibi değildir.
- Mükemmel Olmadığınızı kabul Edin; Hep yapılan bir yanlış vardır. Bir çok korkunun kaynağı; Sanki mükemmel olmak zorundaymışsınız gibi düşünüp, mükemmel olmamaktan korkarsınız. ”Ben dünyanın en iyi annesi değilim. Ben başarısızım” gibi düşünceler gerçekçi olmayan ve endişelerimizi arttıran düşüncelerdir. Hayat streslerle doludur ve çoğumuz hayatımızın mükemmel olmasını hissetmek isteriz. Kötü günler ve aksilikler olur ve hayatın dağınık olabileceğini hatırlamak gerekir. ”Kimse mükemmel değil, SİZDE”
- Kendinizi Huzurlu Bir Ortamda Hayal edin; Gözlerinizi kapatın, sakin ve güvenli bir yer hayal etmek için bir dakikanızı ayırın. Çok güzel bir kumsalda yürüyüş resmi ya da çocukluğunuza ait mutlu bir an olabilir. Daha rahatlamış hissedene kadar olumlu duyguların sizi yatıştırmasına izin verin. Gerekirse bu durumlarda kullanmak için mutlu anılarını size hatırlatacak notla alın yada kendinize işaretler belirleyin.
- Korkularınızı Konuşarak Paylaşın; Korkularınızı paylaşmak, endişelerinizden ve korkularınızdan uzaklaşmanızı sağlayacaktır. Eğer bir arkadaşınız ya da aile üyesi ile konuşamıyorsanız, bir profesyonel ile konuşun. Ve eğer korkularınız ile baş edemiyorsanız ve korkularınız günlük hayatınızı engelliyorsa mutlaka profesyonel bir yardıma başvurmanızı tavsiye ederim.
- Korkularınıza Kendi İçinizde Basit Çözümler Geliştirin; İyi bir uyku, sağlıklı beslenme ya da yürüyüş genellikle endişeler için en iyi tedavi yöntemlerden biridir. Birçok kişi endişelerini ve korkularını yatıştırmak için alkol gibi zararlı alışkanlıkların maalesef işe yarayacağını düşünür. Fakat bu durum kişiyi kesinlikle daha da sinirli hale getirip durumu kötüleştirir. İyi beslenme sizi fiziksel ve zihinsel olarak daha iyi hissettirecektir.
- Ve Tabi ki Kendinizi ödüllendirin; Korkularınız ile ilgili küçük de olsa her başarılı hamlenizde kendinize ödül verin. Sinema, konser ya da bir yemek gibi her ne olursa olsun başarınızı pekiştirmek için size mutlu eden bir ödül verin kendinize ”Yani Korkularınızı küçümseye bildiğiniz başarınızı küçümsemeyin”
Sevinç Karakaya
DevamıStresle Başa Çıkma Yolları
Günümüz insanının en büyük ortak sıkıntısı stres… Stres, bunalma, endişe birçok insanın hayatında kimi zamanlarda yaşadığı, korkuya benzeyen yoğun bir duygudur. Elbette tehlike anlarında ya da endişe verici durumlarla karşılaştığımızda verdiğimiz tepkiler normaldir. Hatta böyle durumlarda biraz stresli olmak bizi ciddi sıkıntılara sokacak olaylardan uzak tutar.
Size de şu cümleler tanıdık geliyor mu?
”Yapmam gereken bir sürü işim var ve hiç birisini yetiştiremiyorum”, ”Kendime zaman ayırmalıyım ama hiçbir şeye vaktim bulamıyorum”, ”Hiç kimseye hayır diyemiyorum ama her şeye yetemiyorum kendimi gerçekten bitkin ve yetersiz hissediyorum”, “Sürekli kendimi hasta ve halsiz hissediyorum”, ”Devamlı bir şeyler kötüye gidecekmiş gibi geliyor”, ”Artık dayanacak gücüm kalmadı”
Evet bu sözler size tanıdık geliyorsa muhtemelen stres ve endişe ile baş etme konusunda sorun yaşıyor olabilirsiniz.
Günlük koşuşturmalar, İş hayatının verdiği gerginlik, evlilik ve ilişkiler yaşamımızı stres dolu bir hale getirebilir. Aslında bir durum hakkında nasıl düşündüğümüz bu durum ile ilgili olarak ne kadar stresli veya endişeli olduğumuzu belirler. Stres ve endişe ile ilgili düşüncelerinizi kontrol altına almayı başarırsanız endişenin çok ciddi ruhsal sıkıntı boyutuna erişmesini engelleyebilirsiniz. Kendi kendimize oluşturduğunuz stresin miktarını azaltacak yollar bulabilir, stresle daha iyi baş edebilecek yöntemler geliştirebilirsiniz.
Stresle Nasıl Başa Çıkabilirim?
İşte size stresle başa çıkmak için birkaç öneri;
1- Sizi Mutlu Edecek Uğraşlar Edinin; Kendinizi şımartmayı ihmal etmeyin. Öncelikle yapmaktan hoşlandığınız şeyler için vakit ayırın. Hayatta yapmaktan zevk aldığınız ve hoşunuza giden şeyleri ihmal ettiyseniz kendiniz için daha fazla bir şeyler yapmanızı tavsiye ederim. Ayrıca sizi rahatlatacak bir hobi edinmeyi de düşünebilirsiniz. Mesela daha önceden neler yapmak hoşunuza giderdi? Bunları yeniden hayatınıza almayı deneyebilirsiniz.
2- Düzenli Spor yapın; Spor yapmak sağlıklı ve güçlü hissetmenize yardımcı olacaktır. Fiziksel aktivite bedeni stres ile ilgili hormonlardan arındırır. Özellikle açık havada yapılacak yürüyüşler çok faydalıdır. Düzenli nefes alma ve gevşeme hareketleri de bedeninizde gerginlikten sizi uzaklaştıracaktır.
3- Uyku Düzeninize ve Verimine Dikkat Edin; Uyku en temel ihtiyaçlardan biridir ve uyku düzeniniz bozulduğunda strese, endişelenmeye ve depresyona daha yatkın olursunuz. İyi bir uyku alışkanlığına sahip olmak önemlidir.
4- Beslenmenize Dikkat Edin; Beslenme alışkanlıklarınızı düzenleyerek enerji düzeyini strese gösterdiğiniz tepkilerinizi ve genel sağlığınız üzerinde kontrolünüzü arttırabilirsiniz. Dengeli ve düzenli beslenme alışkanlığı kazanmaya ve bunu belli bir düzen içinde yapmaya çalışın.
5- En kötü ihtimali kabullenin; İşte size mucizevi bir formül; durumu tüm açıklığıyla ve korkusuzca analiz edin ve olabilecek en kötü senaryoyu belirleyin. Olması durumunda en kötü ihtimali kabullenin. Sonrada sakin olarak kabul ettiğiniz bu durumu nasıl iyileştirebileceğinizin yolunu belirlemeye çalışın.
6- Zamanınızı Planlayın; Zaman planlaması yapmazsanız, yapmanız gereken işler nedeni ile kendinizi stres altında hissetmeniz çok kolaydır. Kısa zaman içinde, yapılacak işler üst üste yığılmaya ve dağ gibi olmaya başlayacaktır. Yapmanız gereken büyük bir işi ilk olarak ufak işlere bölmektir. Bu ufak işleri önem sırasına göre sıraladıktan sonra ilk önce en önemli olanı halledin. Elinizdeki iş bitmeden bir sonraki işe geçmeyin. İşten işe atlamaktansa programlı bir şekilde ilerlemek sizi her zaman rahatlatacaktır.
7- Olumlu Düşünün; Canımızı sıkan olaylar üzerinde düşünmek genellikle endişenin daha fazla hissedilmesine ve stres altına girmeyi kolaylaştırır. Düşüncelerinizi olumsuz olaylara yoğunlaşmaktan uzaklaştırdığınızda, ruh halinizde daha iyiye doğru gitmeye başlayacaktır. Bütün çabanıza rağmen olumsuz düşünmeye devam ediyorsanız zihninizi oyalamanızı tavsiye ederim. Bunun için Kitap okumak, müzik dinlemek, bulmaca çözmek dikkatinizi daha olumlu şeylere yöneltmenize yardımcı olabilir.
8- Yüzde Yüz Anda Kalın; Anı yaşayın. Dünü ve yarını düşünmeyin. Bunlar için harcayacağınız enerji sizin bütün enerjinizi emecektir. Bugüne konsantre olun ve yapabildiğinizin en iyisini yapmaya çalışın.
Sevinç Karakaya
DevamıDüşünce Gücü İle Gelen Mutluluk
Düşüncelerimiz bizim tavırlarımıza dönüşür tavırlarımız ise hayatımızdan beklentilerimize yansır. Her düşüncemiz bir dua olur. Yüce Yaratıcının buyurduğu üzere: “Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muâmele ederim.” Güzel düşünmek, güzel beklentiler geliştirmek muhakkak güzel ve mutlu bir hayat getirecektir.
Pozitif düşünce ile hayata yaklaşmak bize her gün yeni mutluluklar getirir. Düşüncelerinizi kontrol altına alarak her yeni doğan günü sizin için daha enerjik ve mutlu hale dönüştürebilirsiniz. İşte size mutluluğu getirecek düşünce tarzını oluşturmak için bir kaç öneri…
1- Olumlu Düşünceler Edinin;
Düşündüğünüz sürece varsınız. Kafanızdaki bütün eskimiş, yorulmuş ve kullanılmayan düşünceleri atın. Onun yerine kafanızı, taze fikir sevgi ve iyilikle doldurun. Böyle yaparsanız gerçekten hayatınızı da değiştirirsiniz.
Eğer olumsuz şeyler düşünürseniz, olumsuz sonuçlar elde edersiniz. Buna karşılık olumlu şeyler düşünürseniz, olumlu sonuçlara ulaşırsınız. Bu çok önemli ve evrensel bir kuraldır. Başarıya ulaşıp mutlu olmak için uygulanması gereken önemli kuralı üç kelimeyle özetleyebiliriz: ” İnanırsan başarıya ulaşırsın”. Eğer bir şeyi çok isterseniz ve kafanızda canlandırıp devamlı canlı tutarsanız ve onun gerçekleşmesi için canla başla çalışırsanız, istediğiniz şeye muhakkak ulaşırsınız.
Bunun için yapacağınız şey zihninizi sakinleştirmektir. Daha iyi ve başarılı bir yaşamın sırrı, zihninizden eskimiş, bayatlamış ve ölmüş fikirleri atıp, yerine olumlu fikirleri koymaktır. Bu yeni fikirler, yaşamınızı tümüyle değiştirecektir.
Dua, büyük bir enerji kaynağıdır. Dua kişisel yeteneklerinizi geliştirmenizi sağlar. Dua içinizdeki gücü ortaya çıkararak kendinize daha güvenli hissetmenizde en büyük etkendir. Dua doğru hareket etmek için size yol gösterir. Bilinç altınızdaki derinliklerdeki saklı gücü ortaya çıkarır. Peki nasıl dua edilir; Ne istediğinizi belirleyin, sonra gözünüzde canlandırın, ve hayatınızda sorun olarak ne görüyorsanız üstesinden gelmeye çalışın ve her şey istediğiniz olacağına inanarak Allah’a teşekkür edin.
3- Mutluluğunuzu Kendiniz Oluşturun;
Abraham Lincoln, ”Bir insan mutlu olmayı isterse mutlu olur”der. Eğer mutsuz olmayı isterseniz, tabii ki mutsuz olursunuz. Bu tamamen size bağlıdır. İkisine de ulaşmak çok kolaydır. Kendinize sürekli olarak ”hiçbir şey iyi gitmiyor, hiçbir şey beni memnun etmiyor.” deyip durursanız, kolayca mutsuz bir insan olup çıkarsınız. Fakat kendinize ”Her şey iyi gidiyor, yaşamak çok güzel, ben mutluluğu seçtim” derseniz kesinlikle mutlu bir insan olursunuz.
Günlük olaylara hep iyimser gözle bakan ve her zaman mutlu olunacak bir taraf görmeyi başaran kişiler daha mutludur. Hepimizin kendi mutluluğumuzu oluşturma gücü vardır. Buna ilk önce kendimizi ve yaratılan her şeyi sevmekle başlayabiliriz. Eğer sabah kalktığımızda kafanıza yerleştirdiğiniz mutluluk düşüncelerini uygularken bunu sevinçle ve insanların iyiliğini düşünerek uygulamayı başarırsanız, kesinlikle mutlu olursunuz.
4- Gergin ve Tedirginlikten Uzaklaşın;
Bir çok insan gerginlik ve tedirginlik nedeniyle sahip olduğu gücü ve enerjiyi boşa harcar ve böylece gereksiz yere yaşamını güçleştirir. Gergin olmak, kaynamak, patlamak, alt üst olmak hırsından kudurmak anlamına gelir. Tedirgin olmakta bunun kadar yıkıcı bir ruh halini anlatır. Daha etkili bir yaşam için gerekli olan gücü elde etmek istiyorsanız, gergin ve tedirgin olmaya bir son vermeniz gerekir.
Rahatlığı sağlamamız için yapmamız gereken ilk şey, yaşam tempomuzu yavaşlatmaktır. Kişiler tempolarını tabiat şartlarına, beden ve ruh yapılarına ve doğanın temposuna uydurmalıdırlar. Kainatta hiçbir şey koşuşturma halinde değil, Her şey ahenk içinde yaşam amacını sürdürüyor. Gerginliği ve tedirginliği bırakıp, yavaş tempo ile çalışırsak,huzura ve mutluluğa kavuşuruz.
5- En İyiyi Bekleyin En İyisi Olsun;
En kötüsü yerine en iyisinin olacağını beklerseniz,her şey daha iyiye gitmeye başlar. Bir şeyin iyi olacağı konusunda içinizde duyduğunuz şüphe, ortadan kalkmış olur. Böylece kendinizi tamamen elde etmek istediğiniz şeye verebilirsiniz. Eğer insan, kendini bir şeye tam olarak verir onun üzerinde yoğunlaşırsa, karşısına çıkan bütün engelleri aşar.
En iyi şeyin olmasını beklemenin anlamı, beklediğiniz şeyin elde edilmesine bütün kalbimiz ve içtenliğimizle kendimizi adamaktır. Başarılı olmak için yaptığınız şeye yürekten inanmalısınız, başka bir deyişle başarılı olmayı bütün benliğinizle istemelisiniz. Ne yazık ki bir çok insan bu konuda başarısızdır. İçimizden çok azı işini yüreği ile yapar.İnsanların ne istediklerini iyi bilmeleri gerekir. Bu isteğinin iyi bir istek olup olmadığını, insanlara zarar verip vermediğini incelemeniz gerekir.
Gerçekten de bir insan kendisine güvenir ve olumlu düşünürse; içindeki güç ortaya çıkar ve onu istediği başarıya götürür. Bunun için her zaman en iyiyi bekleyin ve hiçbir zaman en kötüyü düşünmeyin. Hatta aklınıza bile getirmeyin. Aklınıza gelmişse hemen kafanızdan çıkartıp atmalısınız. Böyle yaparsanız en iyiyi düşünmeye başlar ve ona ulaşmak için gerekli şartları hazırlarsınız.
6- Her şeye Üzülmekten Vazgeçin;
Üzüntü zihnimizi kaplayan yıkıcı bir duygudur. İçimize bir defa yerleşti mi bütün zihnimiz artık onla meşgul olur. Üzülme, çağımızın en büyük hastalıklarındandır. Üzüntü alışkanlığından kurtulmak için atacağınız ilk adım, ”ben bu alışkanlıktan kurtulabilirim, bu alışkanlığı yenebilirim” diyebilme inancına sahip olmaktır. Bir şeyi yapabileceğinize inanırsanız o şeyi gerçekten yapabilmenizi engelleyen şeyleri bir şekilde aşarsınız.
Üzülme alışkanlığından vazgeçmek istiyorsanız. Hayatınızda olumsuz saydığınız her şeyin olumlu yönlerini düşünün ve konuşmalarınıza da bunları yansıtın. Olumsuz hiçbir konuşmaya katılmayın ve bütün konuşmalara olumlu bir hava vermeye çalışın. Kendinize iyimserlik aşılayan kitaplar okuyun. Bunları defalarca okuyup bilinçaltına yerleştirin. Sonra bilinçaltınız bunları size geri gönderip karamsar ve üzüntülü olmaktan kurtaracaktır. Umut dolu, ileriye neşe ve ümitle bakan insanlarla dostluk kurun. Bu atmosfer sizi neşe dolu ve ümitli bir insan yapacak, karamsarlığa düşmenizi engelleyecektir. Üzülme alışkanlığına yakalanmış insanlara yardım edin. Böylece, sizin üzülme alışkanlığınız da azalacak zamanla kaybolacaktır. Her gün yaşamınızda Yaratanın sizinle beraber olduğunu ve size yardım edeceğine inanın.
Sevinç Karakaya
Devamı