İlişkilerde Yakınlık Nasıl Olmalı?
“Korunacak kadar yakın, İncitmeyecek kadar uzak”
Eski bir hikaye …
Eski zamanların dondurucu bir kışından tüm hayvanları çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler, ama en çok garanti veren kirpilermiş. Yokmuş, kürklü tutmalar zor olan dikenleri varmış. Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış. Tartışa tartışması, nihayet geceye tümüyle bir araya toplanıp toplanın, bir sonraki kararın verilmiş olduğu karardır. İlk deneyimlerinde işe yaralıyoruz. Ama yine de bir problem çıkmışsınız, üşüyen kirpiler içeren fazladır. Daha sonra gece boyunca korkusundan bağımsızlaşıyorlar ama bu seferde donmalar meydana geliyorlar. Ne var ki, gece kâh uzaklaşa, kâh yakınlaşa, deneye yanıla, soğuk hava korunacak kadar yakın,
Bu hikaye yetişkinler arasında ki ilişkilere benziyor mu?
Biz de daha doğarken başlarız çevremizle ilişki kurmaya, büyüdükçe seçimler yapmayı öğreniriz. Hangisi doğru, derken uzun dikenleri saklamayı, bu dikenlerle kimseye zarar vermeden yaşamayı, kimi zaman bu dikenlerle kendimizi tasarruf edip, korumayı ya da dikenlere karşı kendimizi nasıl kabul ettireceğimizi öğreniriz.
Başkalarının dikenlerine karşı tedbirler. Birisi dikenleri üzerimize salarsa yaptıklarımda başa çıkacağız, sevdiklerinin dikenlerine katlanmanın bir erdem olduğu, yaralayan dikenlerin uzaklığını duydukunda mesafe koymayı ve en zoru dalığını her zaman dikenler olarak öğreniriz.
İşte çevremizde aile, dost, arkadaş, iş ortamı insan doğası gereği iletişim ve bir ilişki içinde olmak olduğudır. Küçük türler ateşe tutulduğumuzu ortaya çıkarmak için durmak gerekir, bizde insani davranışlarda ateşle dokunmaktan korktuğumuz gibi yaşayarak mesafe koymayı, tedbirli davranmayı, kime nasıl bir tavır almayı döndür öğreniriz. Her şey deneyerek öğrenmemiz hem çok hızlı, hem de bu deneme yanılma kimi zaman başımıza değişir sorun açabilir. Ne zamanemizin öğrenmemize tahammülle sabrı, ne de bizim öğrenirken bu kırılıp zarar görecek gücümüz var.
O açıdan biz çevremizdekilerle ilişkilerimizdeki çözümlerimizle doğru ve en kalıcı yol bulma yarışı ihtiyacımız olabilir.
Alacağınız aile veya ilişki terapi / danışmanlık, kendinizle olan amaçlı ele dışarıdan bakmanızı, tekrar tanımanızı sağlar. Daha sağlıklı, daha mutlu, daha başarılı ve uyumlu ilişkiler sürmenizi sağlar.
GÜNÜMÜZ de hızla Yaşanan ilişki tüketiminin hatalarla harcanacak lüksü yoktur, aşığım deneme yanılma yöntemlerinden Ziyade doğru ilişkiler ettik İletişim İçin Destek almak tr iyi tercihtir.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hepinizi öğrenmesi dileğiyle …
Sevinç Karakaya
Beklediğiniz Sevgi Nasıl Size Gelir?
Bir danışanım bu soruma; ” Sevgi istiyorum. Ruhumun istediği adamı bulmak, ruh eşimi tanımak ve onunla beraber olmak istiyorum” cevabını verdi. Her birimizin istediğinin özeti sevgi. Fakat farkına varmadığımız, kendimizin bir sevgi memuru olduğumuzu unutup, halen sevgiyi dışarıdan istediğimizdir. Sevginin önünü kesen barikatları yıkın. Arzu ettiğiniz sevginin tamamı içinizde.
Ruhumuz daima bizi kendi iyiliğimize doğru yöneltir. ilahi güzellikler bizim için her zaman ihtimaller halinde mevcuttur ve biz ruhumuzda taşıdığımız çirkinlikleri yoldan çekmeye istekli olmazsak, sonsuza kadar birer ihtimal olarak kalırlar. Bu yüzden dışarı ile uğraşmayı bırakıp kendimizle çalışmaya başlamalıyız.
Kendi Üzerinde Çalışmak Ne Demek?
Bir süre önce genç bir kadın bana “kendi üzerimizde çalışmak ne demek?, bunu derken ne demek istiyorsunuz?, kendi üzerimde çalışacağım şeyler, de ne?” diye sormuştu.
Aslında tam anlatmaya çalıştığım şey içimizde, temizlenmesi gereken çöplüğümüzü temizlemek. Her birimizin hayatında olmak istediği insana dönüşmesini engelleyen geçmişten kalan çöplerimiz var. Yapmamız gereken ise artık dışarıda bir suçlu aramaktansa, sorumluluğun kendimize ait olduğunu fark edip, kendi içimizi geçmiş çöplerden temizlemektir. Bu her şey olabilir; annenize duyduğunuz kinden tutun, herhangi bir içgüdüsel davranışınıza, kontrol edici ya da yönetici tutumunuza, incinmiş bir çocuk gibi davranmanıza, erkeklerin, devletin, kültürün kurbanı olduğunuz inancına kadar bir çok olumsuz davranışı kapsar. Bunları bulup, üzerinde çalışmanız gerekir.
Bir İlişkide Neyin Eksikliğinden Şikayet Ediyorsanız, Onu vermeyen Taraf Genelde Sizsinizdir;
Herhangi bir durumda eksikliğini hissettiğimiz aslında bizim vermeyi reddedip, kendimize sakladığımızdır. Bu şimdi ne demek diyebilirsiniz. Bir ilişkide sevgi, anlayış, bağışlayıcılık ve duyarlılık eksikliği duyuyorsanız, bilin ki asıl sevgisini, anlayışını, bağışlayıcılığını ve duyarlılığını vermeyen taraf sizsinizdir.
Bu konuda istisnalar yoktur. Kendi ilişkimizde böyle bir şeyin söz konusu olmayacağını, istisnalar olabileceğine inanırız. Kabul etsek de reddetsek de gerçek budur.
Hangi Duygu Üzerine Çalışmalıyım?
Kendinizde neyin üzerinde çalışmanızı, anlayacak sağduyuyu kazanmak için, hatalarınızı derinlemesine incelemelisiniz. İşte bunu başarmanız için bir kaç öneri:
Olumsuz ve işe yaramaz İnançlarınıza Daha Dikkatli Bakın; Hayatımızdaki sonuçlar aslında nedenlerdir. Her birini tek tek bir kağıda yazın ve gerçek “nedene” ulaşmak için hepsini tekrar tekrar gözden geçirin. Şu anda yaşadığınız sonuçları doğuran nedeni fark etmeye çalışın. Unutmayın neden içinizde yatıyor. Düşünce ve inanç sisteminizde gizlenmiş olabilir. Eğer kendinize karşı dürüst olursanız, sevgiyi bloke eden ve varlığınız üzerindeki etkiyi yok eden kışkırtıcı nedeni bulabilirsiniz.
Benim adına burada Işıl diyeceğim genç bir bayan; tanıştığımızda bir şirkette üst düzey bir yöneticiydi, kendini kötü hissediyordu, iki yetişkin oğlu vardı onlara artık tahammül edemiyor, iş arkadaşlarından rahatsız oluyor ve ihtiyaçlarını önemsemeyen patronundan haksızlık gördüğüne inanıyordu. Üstelik son yaşadığı romantik ilişkiyi onaylamadığı için, annesi ve kız kardeşi ile de arası bozulmuştu. Bu ilişkinin de ötekiler gibi başarısızlığa uğradığını kafasına kakıp duruyorlardı.
Kız kardeşi ile arasında geçen korkunç tartışmadan sonra, kimsenin kendisine saygı duymadığına inanmaya başladı. Kimsenin zor günler geçirdiğinin farkında olmadığını düşünüyordu. Ona göre çevresindekiler sanki kendisi dışında herkes doğru cevapları biliyor gibi davranıyordu.
Ve çaresizlik içindeyken çözüme ulaşabilmek adına bana geldi. O anlatıyordu, ben de ona yaşadığı her deneyimin içinde arıtılması gereken bir parçayı ortaya çıkardığını kabul ettirmeye çalışıyordum. İnsanlarla yaşadığı sorunların kaynağını dışarıda bulacağından kesinlikle emindi, ama yine de, eğer içinde gömülü bir şeyler varsa keşfetmeye hazırdı. Sakin bir şekilde oturup son bir kaç ayda yaşadığı yıkımları incelemeye başladı. Bakın ne kadar da tanıdık şeyler;
1- Ailesi ve iş arkadaşları sadece kendileri ile ilgileniyorlardı.
2- İnsanlar son zamanlarda davranışlarını yanlış değerlendiriyorlardı.
3- Son zamanlarda özellikle kadınların öfkesini üstüne çekiyordu.
4- Duygusal açıdan yetersiz erkelere ilgi duymaya ve hayatına almaya yeniden başlamıştı.
Işıl artık bu huzursuzluk içinde yaşamak istemiyordu. Eski ilişki modellerini tekrar hayatına almak istemiyordu. Listeyi hazırladı ve düşünmek için kendine bir kaç gün zaman tanıdı. Sonra listesindeki olası nedenleri bulabilmek için “Kendi üzerinde” çalışmaya başladı. Benzer şeyleri yaşıyorsanız, muhtemel sizde benzer şeylere takılıyor olabilirsiniz. Kendi üzerinizde çalıştığınızda olası sonuçlar şunlar;
1- İnsanların yaptıklarını fazla önemsiyordu; Kendine, kendi isteklerine, kendi tercihlerine, insanların onun için ne yaptıklarına veya ne yapmadıklarına fazla önem veriyordu, enerjisini bunlara harcıyordu. Kendine karşı acımasızca dürüst oldu ve kendisinde en az o yargıladığı insanlar kadar kendine yönelik olduğunu kabul etti.
2- Neden Yanlış Anlaşıldığını Çözdü; Kendisinin davranışlarını yanlış değerlendirenlere gelince, bura da ” tabi ki yanlık anlarlar” cevabını verdi. Kendisi bile kendisinden emin değildi. Kendisi üzerine çalışacağına insanların hatalarını yakalamaya çalışıyordu.
3- Kendini Öfkelendiren Kadınlar ise Birer İşaretti; Kendi içinde farkında olmadan sakladığı birikmiş bir öfke olmalıydı. Bu fikir hiç hoşuna gitmedi. Ama onu bulup onu düzeltmeye ve ondan kurtulmaya kararlıydı.
4- Eski ilişkilerine Benzer Neden Hayatına Çekiyor; Eski ilişki modellerini terk etmesinin taşıdığı aciliyeti kavradı ve sürdürmekte olduğu ilişkisini hemen bitirdi. Geçmişteki insanları ve kendisini affedebilmek için çeşitli teknikler uyguladık.
Evet Işıl’ın yaptığı bu çalışmanın benzerini kendinizde uygulayabilirsiniz. Bu çalışma hayatınızda istemediğiniz sonuçları incelemenize ve nedenleri daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. Devamlı başınıza gelen olaylara bakın ve dürüstçe kendinize sorun; “Hayatımda tekrarladığım kısır döngüler neler?” listenizi yapın. Sonra “insanların bana nasıl davrandığını düşünüyorum?” diye sorun ve cevaplarını yine listenize yazın. Bu listeyi okuduğunuzda çok şey öğreneceksiniz. Kendi üzerinizde çalışmanız gereken neler olduğunu anlayacaksınız.
Ruh eşinizle aynı frekansta buluşabilmek için, gereksiz yüklerden, iyileştiremediğiniz bütün olumsuz özelliklerden kurtulmalısınız. Daha öncede söyledim bunu başarmak kolay değil, ama her şeye değer.
DevamıDuygularınızı Değiştirin, Hayatınızın Şekli Değişsin
Gün içinde kendinizi ve hislerinizi takip ettiğimizde göreceksiniz ki hissettiğiniz şeyleri hayatınıza çekiyorsunuz ve ne hissediyorsanız onu yaşar halde buluyorsunuz. Bu gerçeğe inanıp inanmanız hiç önemli değil, önemli olan ne hissettiğiniz.
Tabi ki hissettiğimiz şeyler yaşamımızın gerçeği haline geldikçe hislerimiz ve düşüncelerimiz bizim için hayati önem taşıyor. Şöyle bir düşündüğünüzde gün içinde defalarca aklımıza gelen olumsuz hisleri, başımıza gelen olaylardaki duygularımızı kontrol edebiliyor muyuz? İçimizde konuşan bizi negatif hissettiren o sesi susturup, duygularımızı etki alanımıza alabiliyor muyuz?
Bu o kadar kolay değil… dediğinizi duyar gibiyim. Fakat hislerimizi ve ruh halimizdeki olumsuzlukları olumlu hale taşıyamadığımız sürece, hayatımızdaki olumsuzluklar kendini göstermeye devam edecektir. Peki Olumlu hissetmeyi nasıl başara bilir? diyorsanız. İşte size bir kaç öneri…
1- Duygularınızı Ve Kendi Gerçeğinizi İnkar Etmekten Vazgeçin;
Çoğu zaman sorunumuzun duygularımızın farkına varmak, neden kaynaklandığını bulmak çözümü kendiliğinden getirecektir. Kişinin kendi duygularının farkına varamayacağı durumlar olacağı gibi, sıklıkla yapılan hata ise; duygularınızı yok saymak, reddetmek yada bastırmaya çalışmaktır. Halbuki hissedilen bir şeyi reddetmek onun etkisini iki katına çıkarır. Yapmanız gereken korkuyorsanız bu korkuyu değiştirmek için, önce onu kabul etmelisiniz. Örneğin terk edilmekten korkan birinin bu korkuyu reddederek, düzgün bir ilişki kurması imkansızdır. Önce korkuyu kabul ve tespit etmeli sonra nedenini bulmalı ve daha sonra değiştirmeye çalışmalıdır. Duyguların farkına varmak, bu duyguları olduğu gibi kabul etmek, yerine yeni ve olumlu olanları koyabilmek için olmazsa olmazdır.
Duygularınızı bastırma eğilimine direnin. Bastırmak ve geçmesini dilemek sorunu çözmez hatta üstünü örttüğünüz her dakika için katbekat artar. İçinizdeki korkan yanınıza bir çocuğa yaklaşır gibi yaklaşın ve o duygu sizle konuşmaya başladığında, sizde ona bu duygunun değişebileceğini mantıklı ve gerçekçi bir şekilde anlatın.
2- Geçmişte Yaşamayı Bırakın, Anı Yaşamayı Öğrenin;
Bir çoğumuzun olumsuz duygularının kaynağı, geçmişte yaşadığımız olaylarının sonlanması fakat duygusal olarak halende geçmişte takılı kalmamızdır. Kendinizi asla geçmişin kurbanı olarak görmeyin, geçmiş ile olan tek bağınız yaşadıklarınızdan almanız gereken dersler olmalıdır. Geçmiş deneyimlerin geçmişte bıraktığı etkileri değiştiremeseniz de, şu anki etkilerini değiştirmek sizin elinizde bunu unutmayın. Ne düşünmek ve neye inanmak istediğinizi seçme hakkınız var.
Geçmişteki yaralarınızı düşünmektense derslerinizi almış şekilde bugünü yani yaşamak en doğru durumdur. Bunun için yapmanız gereken geçmişteki anılarla vedalaşmak, helalleşmek ve affetmektir.
3- Olumsuz Duygularınızın Neden kaynaklandığını Tespit Edin;
Neden biz bir olaya çok fazla tepki verirken, eşimiz yada başka bir arkadaşımız aynı tepkiyi vermez? Hiç düşündünüz mü? Nedeni bizim yaşanan olaya bakış açımız, ne kadar anlam kattığımız ve ne hissettiğimizdir. Duygular olaylara kattığımız anlamlardır. Ve yaşadığımız bu duygular boş değildir, mutlaka bir amaca hizmet eder. Her duygunun bir amacı bir de hedefi vardır. Sevgiliniz sizi terk ettiğinde duyduğunuz üzüntü aslında bundan sonra da terk edilirim korkusu ya da ben sevilmeye değer biri değilim kaygısı olabilir. Ve bu geçmişte yaşadığınız fakat etkisinden kurtulamadığınız bir olayın kalıntısı olabilir. Bu noktayı keşfettiğinizde olumsuz duyguları kolayca olumluya çevirebileceğinizi göreceksiniz. Bazen sadece nedeni keşfetmek tüm problemi çözmektir. Duygularınızın sizdeki referanslarını keşfetmek çok önemlidir. Nedenleri bilirsek, sonuçları değiştirebiliriz.
4- Yaşanan Her Olaya Büyük Anlamlar Yüklemeyin;
Yaşadığımız her olayın illa büyük bir anlamı olmak zorunda değil. Olaylara bakış açınız, onları nasıl anlamlandırdığınız olumlu bir ruh hali için çok önemlidir. Sizi etkileyen olayların kendisi değil, sizin onlara kattığınız korkular ya da mutluluklardır. Daha öncede söylediğim gibi, örneğin; terk edilmek arkadaşınız için sıradan bir olay olayken, sizin için hayatınızı alt üst eden, size nefes aldırmayan bir durum haline gelebilir. Bunun nedeni yaşadığınız korkularınızdır. Ve korku referanslarınızla geleceği tahmin etmek ve genellemekten kaynaklanır.
Hayatınızdaki olumsuz değil, olumlu yönlere yönlenin. Yaşanan olaylara mantık çerçevesinde ve olumlu bir mercekle bakmak ruh halini iyileştirir.
5- Kendi Değişiminizi Planlayın;
Hayatımızdaki her hangi bir projeyi, nasıl ki belli bir plana, programa ve sisteme oturtmadan başaramıyoruz, aynen öylede değişim için de bir plana ihtiyacımız var. Tabi ki değişim noktasında size yol arkadaşlığı yapacak bir uzmandan yardım almak olumlu sonuç verecektir. Kişisel gelişim yolculuğunuza ister bir uzmanla yada kendi başınıza çıkın elinizde bir planınız muhakkak olmalı. Duygu ve düşüncelerimi değiştirmek için nasıl plan hazırlamalıyım ?
Duygu Ve Düşüncelerimizde Olumlu Değişim Planı;
* Aklınıza gün boyunca gelen olumsuz düşüncelerinizin listesini yapın
* Düşüncelerinize sebep olan hangi korkularınız ve endişeleriniz. (Düşünün ve yazın)
* Düşünce ve endişelerinizin kaynağı ne olabilir. Hayatınızı gözden geçirin.
* Korkunuz ve endişeniz gerçekten değiştirmeniz gereken bir özelliğiniz ya da davranış biçimiz den kaynaklanıyorsa hemen o davranış üzerinde çalışmaya başlayın. Fark etmek bile çözümün yarısına sizi taşımaktadır.
* Korkunuz ve endişeniz başınıza sizin kontrolünüz dışında gelmiş bir olaydan kaynaklanıyorsa bu mantıksız ve gerçekdışı korkudan kurtulun. Bir şeyin bir kere olması bir daha olacağı anlamına gelmez.
* Olumsuz düşüncelerin hemen yanlarına pozitif hallerini yazın ve en azından yirmibir gün sabah akşam pozitif hallerini yüksek sesle okuyun.
* Aynı zamanda olumsuz cümleler her aklınıza geldiğinde, olumlu hallerini sesli bir şekilde tekrarlayın. Bir süre sonra olumlu düşünmeye kendiliğinden başlayacaksınız.
Sevinç Karakaya
DevamıTerk Edilme Endişenizi Nasıl Terk Edersiniz?
İlişkim yada evliliğim eninde sonunda bitecek, düşüncesiyle anı yaşamaktan uzaklaşıp, daha ayrılık yaşamadan, ayrılık acısını yaşıyor musunuz? ya da Tek edilme, bırakılma korkusu ilişkinizi huzurlu ve mutlu şekilde yaşamanıza mani oluyor mu? Sevdiklerinizi, ailenizi her hangi bir sebepten kaybedeceğinize dair endişeleriniz var mı? Bir çoğumuzun yanıtı sanırım ”EVET”
Terk edilme endişemiz bir çoğumuzun maalesef ilişkilerine bir sıfır yenik başlamasına sebep oluyor. Kaynağı için, ister tecrübelerinizden doğan ön yargılarınızı tekrar tekrar hayatınıza çekmek deyin, ister engel olamadığınız korkularınız deyin yada ille de ulaşmak, sahip olmak istediklerinizin, takıntı haline gelmesinden dolayı, kaderinizin sizden kaçması deyin, bir çoğumuz hayatta kendi içsel deneyimlerimizden kaynaklı ”Terk edilme endişesi” yaşıyoruz.
İçselleştirdiğiniz Terk Edilme Endişeniz, Dua Olup Size Geri Geliyor;
Hissettiğimiz her terk edilme endişesini, bizi adeta hayat deneyimimizi yaşamadan yaşar hale getiriyor. İlişkilerinizin kaderini endişelerinizle bir dua olup size gelmesini sağlıyorsunuz. Aslında neye yoğunlaşırsanız bir nevi onu çoğaltıyor ve kaderiniz olarak karşınıza gelmesini sağlıyorsunuz. Terk edilmek elbette üzücüdür, kimse böyle bir deneyimi yaşamayı tercih etmez, fakat gerçek işaretler yokken ya da işaretleri yanlış yorumlayarak, hayatı, asılsız bir varsayım ve korkular üzerine tedirgin yaşamak da elbette normal değildir.
Neden Terk Edilme Biri İçin Sadece Hayatın Zorluğu İken, Bir Başkası İçin Hayatın Sonudur?
Terk edilme endişesini yoğun yaşayan kişilere bakıldığında, geçmişlerinde, çocukluklarında güven, huzur, kabul edilme, sevilme ve sevme, hayatı paylaşmak gibi, temel gereksinimleri yeterli şekilde giderememiş olduğu görülmektedir. Çocukluğunda anne-babası ile tam bir sevgi alışverişi yaşayamamış, ya da çocukluk anılarında bırakılmak ciddi tecrübeler yaşayan kişiler, şu anki ilişkilerinde de aynı beklentiyi devam ettirirler. ”Bir gün terk edileceğim”, ”sevilmeyeceğim”, ”sevdiklerim yanımda kalmayacak” gibi endişeleri geçmişteki tecrübelerinden bugüne taşırlar. Ve adete bu günün gerçeği olması ve haklı çıkmak adına terk edilmek için ellerinden geleni yaparlar.
Terk Edilme Endişesini Tetiklemek?
Terk edilme endişesinin altında geleceği önceden, gerçekçi olmayan bir şekilde, olumsuz olarak görmek ve kafasında oluşturduğu bu negatif resme, senaryoya inanmak vardır. Bu tip kişiler genelde negatif ve karamsar olma eğilimindedirler. Bu olumsuz bakış ve bekleyiş zamanla ”kendini gerçekleştiren kehanet” dönüşür. Düşündüğünüz her şey dualaşıp artık size geri gelmiş gibidir. Tabi ki haklı çıkıldı, kişinin korktuğu başına geldi, kişi ”Ben demiştim”, ”Ben biliyordum”, ”Yine aynı şey oldu” diye düşünür. Kişi aslında hiçbir şey bilmiyordur. Sadece farkında olmadan ilişkisini karamsarlığına ve negatif beklentilerine uygun şekilde yaşamış ve kendi endişelerini gerçeğe dönüştürmüştür. Örneğin; zaten günün birinde terk edileceğine inanan birisi ilişkisinde aşırı kıskanç davranır ve sonunda eşi yada sevgilisi bunalıp ondan uzaklaşabilir ya da kişi evli birisiyle birlikte yada hiçbir zaman olmayacak imkansız bir serüvene girebilir. Birinci durumda kişi korktuğu sonu hazırlamış, ikinci durumda ise zaten olumsuz sonuçlanması garanti bir yola girmiştir ki korkularında haklı çıksın. Yani korktuğu başına gelmemiştir, korktuğu sonu hazırlayan durumları kendisi oluşturmuş ve şekillendirmiştir.
Terk Endişesinin İlişkiye Yansımaları Nelerdir?
Sizin için terk edilme hayat adına bir zorluk mu? Yoksa başa çıkamadığınız bir durum mu? Fark edebilmek için kendinizi takip edin. Terk edilmekten endişe eden kişiler genelde yakın ilişki kurmaktan kaçarlar, ilişkilerinde kendilerini tamamen ilişkiye adamaktan çekinirler. Bunun altında, ”Bir gün zaten bitecek” olan ilişkinin hayal kırıklığı ve acısından uzak durma çabası yatabilir. Yakınlık kurmadığı için elbette ki yakınlıkla karşılık görmez. Kıskançlık ve aşırı sahiplenmecilik duygularını çok yoğun yaşarlar ve genelde sevdikleri kişiyi baskılarıyla bunaltırlar ve tabii ki kendilerinden uzaklaştırırlar.
Terk edilme korkusu, endişesi yaşayan bazı kişiler ise; terk edilmemek için karşı tarafı bunaltacak kadar ”iyi” davranabilirler; gereğinden fazla ”fedakarlık” eder, gereğinden fazla karşı sevdiğinin üstüne düşebilirler. Takıntı halinde sürekli birlikte olmak isteyebilir ve ilişkilerinde karşı tarafa yaşam alanı bırakmazlar ki, bu davranışlarda bir ilişkiyi bitirmenin emin yollarındandır.
Belki ilginç gelebilir size ama bu endişeye sahip kişiler ayrılma ve terk edilmeye karşı aşırı hassas olmalarına karşın, güven verici, dingin, huzurlu insanlardan ziyade ”her an elinden uçup gidecekmiş” gibi duran, soğuk, mesafeli ve güvenilmez insanlara karşı ilgi duyarlar. Bu durum bilinçaltınızdaki korkunun sizi haklı çabasından başka bir şey değildir. Şayet birlikte oldukları insanlar terk edici özeliklere sahip değilseler de kişiler, sevdiklerini aşırı sahiplenerek, sorgulayarak, sıkıştırarak onları kendilerinden uzaklaştırabilirler.
Terk Edilme Endişesini terk Etmenin Yolu?
Terk edilme endişesini terk etmenin yolu ise; korkuyu tetikleyen davranışları anlamak ve derhal son vermektir. Aslında amaç terk edilme durumuna yol açan davranışların ortadan kaldırılmasıdır. Mesela aşırı kıskanç kişinin, eşini takip etme, sıkıştırma ve baskı uygulama gibi davranışlarını her fark ettiğinde durdurarak yerine yeni makul davranışları koyması ve bir süre farkındalıkla devam etmesi gerekir. Tutarlı ve güvenilir eşler seçmeye özen göstermek de korkuyu yok etmenin yollarındandır.
Tabi değiştirmeye, asıl değiştirmeniz gereken yerden başlamalısınız yani, terk edileceğinize dair aslı ve gerçekliliği olmayan inançlarınızdan. Hedefiniz ne geçmişe odaklanıp artık değiştiremeyeceğiniz konularda halen endişe duymak, nede henüz başınıza gelmemiş kendi kafanızda kurguladığınız endişeleriniz değil, olması gereken ”an” da kalıp, doğdu iletişim ve davranışlarla sevilebilme, bir yerlere birine ait olma hali, beğenilme, eğlenme, gibi temel insani ihtiyaçları tatmin etmek ve mutlu ilişkiler yaşamak olmalıdır.
Sevinç Karakaya
DevamıHayatınızdaki Enerji Hırsızlarını Tanıyın
Neden bazı insanları ilk görüşte, sanki çok yakınımız gibi severken, bazılarına da anlam veremediğimiz bir sebepten içimiz ısınmaz?
İnsan sosyal bir varlıktır. Girdiği her ortamda, hayatının her alanında değişik insanlar tanır. Kimilerini daha ilk görüşte beraber olmaktan keyif alır, severiz. Onlarla beraberken içimizde anlam veremediğiniz bir rahatlık ve tanıdıklık hissi yaşarız. Yanlarında huzur buluruz.
Birde bize iyi gelmeyen, enerjimizi kaptırdıklarımız vardır. Bu kişiler ne yaparlarsa yapsınlar onlarla beraberken huzursuz oluruz, başkası için seve seve yapabileceğim şeyleri bu kişiler için yaptığımızda kendimizi kötü hissederiz. Bu kişilerle vakit geçirdikten sonra kendimizi yorgun, çaresiz ve değersiz hissedebiliriz. İltifatlarından, eleştirilerine kadar hep bir gizli mesaj vardır ve bu gizli mesajın altında ”ne kadar değersiz” olduğumuz yatmaktadır.
Bu satırları okurken aklınıza böyle birileri gelmiyorsa, oldukça şanslısınız demektir. Fakat bir çoğumuz günlük yaşamımızda bu tarz insanlarla karşılaşırız. Kimi zaman bir arkadaş, bazen ailemizden biri bazen de eş/sevgili olarak karşımıza çıkarlar. Maalesef yaşamın olduğu her yerde olumsuz insanlar olabilir.
Enerji Hırsızlarından Nasıl Korunursuz?
Peki bu tip duygusal enerji hırsızlarından nasıl korunuruz? Daha önceki yazılarımdan ”10 Adımda Yaşam Enerjinizi Yükseltin” yazımı tekrar okuyarak, günlük yaşamınızda düşen enerjinizi yükseltip ve kendinizi nasıl koruma altına alabilir detaylı inceleyebilirsiniz. Fakat istisnai durumlar dışında bu tip insanlarla sınırlı iletişim içinde olmak en faydalı yoldur. Yapmanız gereken onları tanımak ve sonra ilişkimizi kesebileceklerimizle kesmek yakın çevre ve aile için ise mesafeli bir ilişki sergilemelisiniz.
Enerji Hırsızlarını Nasıl tanırsınız? İşte Size tipik özellikleri;
Her Zaman Mağdur Tipler; Bu tipteki kişilere tüm dünyanın kendilerine karşı olduğunu düşünürler. Onlara göre, arkadaşları ve sevgilileri hayatlarında karşılaştıkları herkes kendilerine kötülük yapmaya çalışıyordur. Devamlı mutsuz, şikayet eden, çözüm önerilerini asla kabul etmeyen ve mutsuzluk yayarak beslenen tiplerdir. Onların mutsuzluklarını usanmadan dinlerseniz dostu olabilirsiniz, ama çözüm önerdiğinizde sizinle ilgilerini keseceklerdir. Çünkü istedikleri çözüm değil sorundur, sorunla beslenirler. Bu tiplerin hayatınıza katkısı; onlarla olan paylaşımlarınızdan sonra halsiz, yorgun hasta ve çaresiz hissedersiniz. Adeta hayat enerjinizi emerler.
Her Durumda Acıların Kraliçesi Tipler; Bu tipteki kişiler en küçük olaydan bile drama bir eser sahneye koyabilirler. Ortamda ilgi odağı olabilmek en büyük motivasyon kaynaklarıdır. İlgi çekmek için her türlü abartı ve çarpıtmayı kullanırlar. Onlar her olumsuz olayın en acı çeken kraliçeleridir. Sadece acı değil tabi; her eğlencenin en aşırısını onlar yaşamışlardır muhakkak… Onları bu aşırılı, abartılı halleri konusunda uyarmanıza imkan yoktur, sizi duygusuzluk ve empati yoksunu olmakla bile suçlayabilirler. Genelde kötü gün dostlarıdır, kötü gününüzde tam zamanlı yanınızda bulunarak felaket tellallığı yapıp, acınızı iki katına çıkarırlar. Elbette bunu sizin acınızı paylaşıyormuş maskesi altında yaparlar. Acınıza acı katarlar. Onlar acı çekmekten olduğu kadar, başkasının acısından da beslenirler.
Her Zaman, Herkesi Kontrol Altına Almak İsteyen Tipler; Bu tipteki kişiler hayatlarındaki insanları, yakınlarını kontrol etmek ve onlar adına planlar yapmak üzerine bir hayat inşa ederler. Muhakkak her konu hakkında bir bilgileri, her duruma müdahale etme güçleri vardır. Öncelikle hayatınızdaki kontrolünü elde tutmak için, sizi yanlış ve kendiniz için sağlıklı düşünemediğinize inandırarak başlarlar. Sizin fikir ve isteklerinizi geçersiz, yersiz kılar ve onun fikirleri ile hareket etmenizi sağlamak isterler. Bu kişilerin gösterdiği yoldan gitmezseniz, sizden kötüsü yoktur, onun yolundan gitmeyerek ,yaşadığınız tüm negatiflikleri hak ettiğinize inandırmaya çalışır. Bu tiplerle muhabbet danışman ve danışan edasında geçer ve sonunda kendinizi hükmedilmiş, küçültülmüş ve değersizleştirilmiş hissedersiniz. Zamanla kendinize olan saygınızı kaybetmenize ve içinizde negatif bir öfke birikmesine sebep olurlar.
Her Zaman Dünyanın Merkezi Olan Tipler; Dünya bir yana onlar bir yanadır. Empatiden yoksun ve sevgiden uzak tiplerdir. Abartılı kendini beğenmişlikleri vardır. Her şey onların istediği gibi olmalıdır yoksa soğuk, kırıcı ve cezalandırıcı olurlar. Her şeyin en iyisini onlar yapar, en büyük acıları onlar çeker ve tabii ki her şeyi onlar bilirler. Kendilerine ve egolarına hizmet etmeyen kimseyle arkadaş, eş ,dost sevgili olamazlar. Etraflarında kendilerine itaat eden her zaman küçük bir grup mutlaka bulundururlar. Ne acınızı, ne mutluluğunuzu paylaşma imkanı bulamayacağınız bu tipler sizi ne dinler ne de önemserler.
Çok Konuşan Tipler; Bu tipteki kişiler kimseyi dinlemezler, tek motivasyonları konuşmaktır. Sizin hisleriniz veya anlatmak istediklerinizi fark etmezler bile, sadece kendi anlatacakları ile ilgilenirler. Konuşmaya dahil olabilmek için ne yaparsanız yapın araya girmeniz imkansızdır. Sıkıldığınızı belli ettiğinizde ya da dinlemediğinizi fark ettiklerinde sizi rahatlıkla bencillikle suçlayabilirler. Siz hayatınızın en kötü gününü yaşıyor olsanız bile çok kısa bir süre sonra anlattıklarınıza olan ilgisini kaybeder ve sizinkiyle benzer ve tabi ki daha önemli olan kendi hikayesini anlatmaya başlar.
Acımasız Derecede Gerçekçi Tipler; Bu tipteki kişiler dürüst olduklarını iddia eden acımasızlardır. İstedikleri tüm eleştirileri, yerli yersiz patavatsızca söyler bir de üstüne ”dost acı söyler” derler. Bütün tiplerin en yorucu ve tehlikeli olanıdır. Hakim rolü ile önüne geleni eleştirir, her durumda hakem rolü ona aittir. Sizin fikrini sormasanız da fikrini acımasızca dile getirir, itiraz ederseniz eleştirisini bir doz yükselterek yineler. Hayatta olan kızgınlığını insanları utandırarak, küçük düşürerek ortaya çıkaran bu tipler gerçekten kontrolsüz olurlar. Onlarla birlikte geçirdiğiniz zamanlarda hep diken üstünde şimdi ne gaf yapacak diye beklersiniz. Bu tipler sizi yıpratır olabildiğince uzak durmanız gerekir.
Hizmetçi Ruhlu Tip; Bu tipler siz istemeseniz de sizin için, bir şeyler yapar ve hayatınıza bir şekilde dahil olmak isterler. Hayatta var olma şekilleri birileri için istenmeyen fedakarlıklar yapmak ve karşı tarafı borçlu hissettirmektir. Her zaman mağdur tipler gibi, hizmetçi ruhlu tipler de etrafını ”değer bilmezlik” ve ”vefasızlıkla” suçlarlar. Diğer tipler kadar zararlı olmasalar da insanın üstünde olmaması gereken vicdani bir yük olurlar. Onlarla birlikte olduktan sonra hep bir şeyleri eksik yapmış yada haksızlık yapıyormuş gibi hissedersiniz. Böylece asıl haksızlığı kendinize fark etmeden kendinize yapmış olabilirsiniz.
Bu saydığımız tiplerde çevrenizde birileri varsa kişileri, değiştirmeye çalışmayın, değiştiremezsiniz. Kendiniz için yapacağınız en iyi şey uzak yada mesafeli durmaktır. Eğer ki bu tiplerden birine kendinizin zaman zaman saplandığınızı hissediyorsanız. Lütfen bu konuda hem farkındalığınızı arttırmak hem de davranışlarınızı dengelemek için destek alın. Aksi taktirde bir gün tavırlarınızdan dolayı yalnız kalabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıKırılma Ve Kırma
Sizce neden insanlar bizi yanlış anlıyor? Kendi hayatımızdan biz sorumluysak, acaba kendimizi de anlatmaktan biz sorumlu olabilir miyiz? Yanlış anlaşılmıyor olabilir miyiz? Anlaşılmadığımızı düşünüp kırılıyor muyuz? yada kırıyor muyuz?
Herkes Bizi Yanlış Anlayabilir Mi?
Elbette herkes bizi doğru anlayacak diye bir durum yok, bazı insanlar gerçekten bizi yanlış anlıyor olabilir. Fakat biz sürekli yanlış anlaşıldığımızı düşünüyorsak, o zaman dönüp bakmamız gereken kişinin kendisidir. Evet anlaşılmamak normal fakat birden çok kişinin bir araya geldiğini ve bizi sürekli yanlış anlamak için anlaştığını düşünmek, sağlıklı bir durum değildir.
Çevremizdeki kişiler oy birliği ile bizi yanlış bulmaya karar vermeyeceğine göre, bizim kendimizi gözden geçirmeye, kendimize eleştirel gözle yaklaşmaya ihtiyacım var demektir.
Hep Aynı Şeyi Yapıp, Farklı Sonuç Bekleme Hatası;
Genelde; devamlı yanlış anlaşıldığını düşünen kişiler, aynı şeyleri yapar ve bu sefer doğru anlaşılmayı bekler. Oysa ki hep aynı şeyi yapıp, farklı bir sonuç bekleyemeyiz. Projektörü kendimize çevirip, kendimizi gözlemlemeye başladığımızda, insanlarla olan ilişkilerimiz de nasıl hatalar yaptığımızın farkına varabiliriz. Sorunu görmek, farkına varmak kendimizde çözüme ulaşmamızı da sağlar.
İletişimlerimizde farklı tepkiler vermeye başlarız, değişik yöntemlerle kendimizi ifade etmeye başlarız. Böylece de iletişim halinde olduğumuz kişilerde bizi doğru anlayacaktır.
Aynı yöntemlere ve iletim yanlışlarına devam ettiğimiz taktirde; Yanlış anlaşıldığımızı düşünüp kırılacağız yada kıracağızdır?
En Çok Kırılanlar ”Duygusallar”
Sağlıklı bireylerin bir insanı bile isteye kırması, elbette doğal olarak beklenen ve istenen bir durum değildir. Fakat bazen öyle insanlarla karşılaşıyoruz ki bu insanlar fazlası ile alınganlardır. Ve her şeye kırılırlar. Kendilerine saygıları olmayan kişiler, genelde aşırı alınganlıklar gösterirler.
Kendilerine öz saygısı olmayan kişiler çok çabuk kırılıyorlar. Bu insanların karşılarından beklentileri çok fazladır. ve beklediklerini bulamayın, karşılarında iletişim halinde oldukları kişiler onlara istedikleri gibi davranmadığında kırılırlar. Çünkü onlara göre, bu kişiler onları sevmiyordur, değer vermiyordur ve alınırlar, kırılırlar. Alıngan ve kırılgan kişilerin savunması ise; ”Ben duygusalım” dır. Şimdi bir kısmınız diyebilir, Duygusal olmanın nesi kötü? Duyguları olması bir insanın kötü olan değil, kötü olan ”ben duygusalım” deyip, duygularının esareti altına girmektedir.
”Ben duygusalım” altında ben duygularımı değil, duygularım beni yönetiyor vardır. Ayrıca ben duygusalım ve sadece kendi duygularıma karşı duyarlıyım, çevremdekiler beni kırmamak için, çok hassas dolaşmalı ”dünyanın merkezi ben olmalıyım” vardır. Bir çoğumuzun hayatında duygusallığın altına saklanmış aşırı alıngan insanlar vardır. Peki şimdi şöyle bir düşünün hangimiz bu insanlarla olmaktan keyif alıyoruz? ”Hayır” değil mi? çünkü bu kişilerle beraber olmak oldukça yorucudur. Her an ”aman kırılacak mı?” ”aman darılacak mı?” stresi altında temkinli olmaya çalışmak, ilişkinizi normal olmaktan çıkarır ve çok zordur.
Bazı İnsanlar Neden Gerçekten Kırıcı Olurlar?
Hemen hepimizde zaman zaman şu hal olmuştur. Birini kırarız, o an içindir bu sonra kendimize geldiğimizde, üzülürüz neden kırdım diye, ”Ben istemeden yaptım” deriz. Belli ki bu insanlar bizim kırmak istediğimiz insanlar değildir, sevdiğimiz insanlardır. Öyleyse biz neden kırarız insanları? yada bazı insanlar neden kırarlar başkalarınız?
Aslında kendinizi özellikle bu durumların sonralarında incelediğinizde; birilerini istemeden de kırdığınız zamanlarda çok stresli olduğumuzu görürüz. Stres bilinç altımızda ölüm tehdididir. Böyle bir ölüm tehdidinin altında, panik olan bilinçaltı sağlıklı tepkiler veremez. Bilinçli düşünen kısmımız devre dışı kalır, sağlıklı değerlendirme yapamaz hale geliriz. Ve bu halde kendini koruma iç güdüsü ile bizi saldırganlaştırır.
Elbette bilinçli olarak olayın farkındayızdır, biz sevdiğimiz bir insanla bir konuyu tartışıyoruzdur. Fakat bilinç altımızın algısı bu değildir. Bu sohbet esnasında, bizim bilinç altımızda bizi suçlu hissettirecek, suçluluk duygumuza temas eden bir şey varsa bizi saldırganlaştırıyor. Bilinç altımız kendini yetersiz , değersiz, kabul vermediğini, dışlandığını hissediyor. Ve bu tüm yetersiz, değersiz, kabul görmeme, dışlanma,reddedilme gibi duygular bilinç altında ”ölüm korkusunu” tetikler. ”Ben değersizim tek başınayım ve yok olacağım, zarar göreceğim öleceğim” olarak algılanır bilinç altı tarafından.
Bu durumda yaşadığımız stres bizim bilinçli düşünmemizi engeller. Ve bizim bilinç altı kayıtlarımızdaki en ufak bir şeye bile dokunulması, bizi strese sokar, saldırganlaşırız ve kırıcı oluruz. Olay biter sakinleşiriz. Ve ”ben nasıl kırdım” diyebiliriz.
Kırıcı Olmamak İçin Stresimizi Nasıl Kontrol Altına Alabiliriz?
Bu bilgiler sahip biri stres altında bu davranışları kontrol edemese de, Kişi stere girme aşamasında bunu hisseder ve biliriz. Yapılacak şey ya o ortamı terk etmek, ya bir tartışma anı ise mola istemek, derin nefesler almak şeklinde kendimizi olayın başında kontrol altına alıp kendimizi sakinleştirmeye odaklanabiliriz. Zaten düşüncelerimizi farklılaştırırsak buna uygun duygularda düşüncelerimizi takip eder. Unutulmaması gereken; ”Düşüncelerimiz duygularımızı oluşturur.” Düşüncelerinizi kontrol etmeyi öğrenin… Hayatınızdaki hiç kimse için; önce kırıp, sonra yapıştırıp sonrada her şeyin eskisi gibi, olmasını bekleyemezsiniz.
Sevinç Karakaya
Devamı20 Adımda Mucizeleri Hayatınıza Çekin
1. Erken uyan…
2. Hoşgörülü ol…
3. Kendi yolunu çiz…
Kendini, kendin için ara. Başkalarının senin için yol çizmelerine izin verme. Bu senin ve yalnız senin yolun. Başkaları seninle beraber yürüyebilir ama senin için yürüyemez.
4. Düşünceli ve kibar ol…
5. Yeryüzüne saygı duy…
Bu yeryüzünde var olan her şeye saygı duy. Bu bir insan bir hayvan veya bitki olabilir.
6. Senin olmayanı sahiplenme..!
Senin olmayan bir şeyi alma.
7. İfade özgürlüğü tanı…
Başka insanların düşüncelerine, dileklerine ve sözlerine değer ver. Sözünü kesme, dalga geçme veya taklit etme. Her kesin kendini istediği gibi ifade etmesine izin ver.
8. Dedikodu yapma…
Başkaları hakkında kötü konuşma. Evrene bıraktığın olumsuz enerjiler, bir kaç kat artarak seni yine bulur.
9. Affet…
Herkes hata yapar ve her hata affedilebilir.
10. Olumlu düşün…
Kötü düşünceler aklın, bedenin ve ruhun hastalanmasına yol açar. Olumlu düşünce egzersizleri yap.
11. Doğanın parçası ol..
Doğa bizim için var olmaz, bizim bir parçamızdır ve bizde onun parçasıyız hayvanları sev ve koru.
12. Çocuklara sevgi ver…
Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Kalplerinde sevgiyi yeşert, onları erdemle ve hayat dersleriyle sula. Büyüdüklerinde, yeterince gelişebilmeleri için onlara alan tanı.
13. Kalp kırma…
Başkalarının kalbini kırmaktan kaçın. Yarattığın acının zehri bir gün sana geri döner.
14. Dürüst ol…
Her zaman gerçekten yana ol. Dürüstlük evrenimizde insan iradesinin bir sınavıdır.
15. Sağlığına özen göster…
Kendini dengede tut.Zihnini güçlendirmek için vücudunu da güçlendir.
16. Sorumluluk al…
17. Kişisel alanlara saygı suy…
İnsanların kişisel alanlarına ve gizlilik taleplerine saygı duy. Kimsenin kişisel eşyasına dokunma.
18. Kendine adil davran…
Kendine adil davran. Kendini besleyemezsen, başkalarını da besleyemezsin. Önce kendine yardım et.
19. Başka inançlara saygı duy… Herkesin inancına ve inanışına saygı duy.
20. İyiliği paylaş…
Kaderinin güzelliklerini başkalarıyla da paylaş. Gönüllü olarak iyilik yap.ozaman mücizelerle dolu bir hayatın olur.
alıntı
DevamıKendinizi Sevmenizi Sağlayacak 12 Söz
Siz kendinizi gerçekten sevmedikçe kimse sizi istediğiniz gibi sevmeyecek ve siz güçlü olmadıkça dışarıdan bir güç size hazır sunulmayacak…
1. Hayat size; aynı anda hem bir başyapıt hem de ilerleme kaydedici bir eser olmanız için izin verir.
2. Kendi hikayemizin sahibi olmak ve bu süreç boyunca kendimizi sevmek, şimdiye kadar yaptığımız en cesur şeydir.
3. Kendinizle gurur duyun ve başkasının sizi nasıl gördüğünden utanmayın.
4. Kendin ol. Orijinallik, bir kopyadan çok daha iyidir.
5. Hayatınızı değiştirecek bir kişiyi arıyorsanız; aynaya bir göz atın.
6. Kendinizi hafife almayı bırakın.
7. Kendini sevmek bencillik değildir; kendinizi nasıl seveceğinizi öğrenene kadar bir başkasını gerçekten sevemezsiniz.
8. Kendinizi her geçen gün yapılacak işler listesinin en üstüne koyun ve gerisi yerinde olacaktır.
9. Başkalarına ilham vermek için mükemmel olmanız gerekmez. Başkalarının, kusurlarınızla nasıl baş ettiğinizden esinlenmesine izin verin.
10. Kimsenin olmadığı zamanda kendinize inanmanız gerekir. Bu sizi bir kazanan yapar.
11. Gerçek zorluk, kendiniz hakkında nasıl düşündüğünüzün üstesinden gelmektir.
12. Başkasının beni nasıl hissettiğine bakmaksızın, bugün kendimi sevmeyi seçeceğim.
DevamıDişil Gücün Çekiciliğini Nasıl Elde Edersiniz?
Ruh eşinizle aynı frekansta buluşabilmek için, gereksiz yüklerden, iyileştiremediğiniz bütün olumsuz duygularınızdan kurtulmalısınız. Bunu başarmak kolay değildir fakat her şeye değer. Sözcüklerle ifade edilemeyen saf sevgiye dokunduğunuzda, hayatınıza yepyeni bir tat gelecektir. Yaşam mucizelerle dolu, yıldızlar bile sizin için yer değiştirebilir. Gölgede bıraktığınız “dişil” yönünüzü aydınlığa çıkardıkça, sizi bekleyen hayatın ihtişamını göreceksiniz.
İçinizdeki Dişil özünüze kavuştuğunuzda, duygusal aydınlığınızı bulacak, ruhsal sorunlarınızın üzerinde çalışıp, boşluklarınızı doldurup ve sonunda kendinizi sevmeyi de başaracaksınız. Böylece sevgi enerjisini çeken bir mıknatıs haline geleceksiniz. Kendinizi sevmelisiniz ki sizden yayılan çekim ve ışığın, diğer insanlar tarafından algılanmasına izin verecek kadar kendinizi iyi hissedebilesiniz. Dişil enerjinizi eski yaralarınızın, acılarınızın ve üzüntülerinizin karanlığında gizli tutmayın.
Siz sağlıklı bir kadınsınız; içinizden gelen ışığı gizlemeyin. Kendinizle ilgili güzel duygular besleyerek, ışığınızın önüne ördüğünüz duvarı yıkabilirsiniz. Ve sizde tüm ihtişamınızla hayatın parçası olabilirsiniz.
Çekici Olabilmek İçin; Önce Siz Dişil Özünüzü Sevin;
Çekici olabilmek sevilmeye hazır olduğunuzu gösterebilmek için, önce içinizdeki “dişil özü” sevmelisiniz. Fakat egodan etkilenmeden, kendinizi yarım bir hayat yaşamaya mahkum etmeden, ilahi bir sevgi ile sevmeyi öğrenmelisiniz.
Bir cenaze çelengi kadar hüzünlüyken, olumsuzluklardan arınıp, bir nilüfer çiçeği kadar güzelleşen insanlar tanıyorum. Kendini seven insanın yüzünden ve gözlerinden yansıyan mutsuzluk silinir, çatık kaşları gevşer, bezgin vücudu dikleşir. Kamburu düzelir, omuzları dik geniş durur. Sağlığı düzelir, küçük yaralanmalar, kesikler, çizikler ve çürükler yavaş yavaş yok olur. Bunu deneyin kendinize karşı eleştirel bir tutum içindeyken durmadan koltuklara, dolaplara, kapılara çarparsınız, devamlı ayağınız bir yerlere takılır. Hatta düşersiniz. Bir arkadaşım vardı; mutfakta devamlı elinin yanmasının erkek arkadaşının davranışları için sıkça kullandığı “yüreğimi yakıyor” deyişi ile ilişkisi olduğunu keşfetti. Bir anda arkadaşımın zihni aydınlandı ve o adamdan ayrıldı. Kendisine karşı çok daha nazik olmaya başladı ve artık kendisini minik yanıklarla cezalandırma gereği duymuyor. İçinizdeki “dişi özü” sevmeyi öğrendikçe, büyük küçük birçok şaşırtıcı değişim yaşarsınız.
Çocukluğu boyunca üvey babası tarafından cinsel tacize uğrayan bir danışanım; yıllar süren çalışmalarının sonucunda acılarından ve sorunlarından kurtulmayı başardığında, hüzünlü kahverengi gözlerinin, parlak ışık saçan bir yeşile döndüğünü gördü. Dişil özü ile barışan bu kadın; “Artık sevginin bana bağışladığı mutluluğu, iliklerimde, içimde hissediyorum” diyor. Bir çok kişi böyle şeyler hissettiklerini söylüyor. İçindeki canlılığı, “kor gibi” diyerek ifade eden bir kadın hatırlıyorum. Dişil özümüzü seversek, kendimizi iyi hissederiz ve böylece içimizdeki güzellikleri başkalarınızda görmelerine izin veririz.
Güzellik Hangi Kadınlara Aittir?
Çekici Olmayan Kadın Yoktur, Sadece Kendine Çekici Olma Hakkı Tanımayan Kadın Vardır; Hepimiz doğal bir güzelliğe sahibiz. Güzellik sadece seçilmiş bir kaç kadına bahşedilmiş bir özellik değildir. Güzellik, çekici olmayı hak ettiğine inanan ve içindeki ruhsal güzelliği dışa vurabilen tüm kadınlara bahşedilmiştir. Tabi ki ben şu sonradan kazanılan süslü ve sahte güzellikten bahsetmiyorum. Benim dediğim güzellik, Her kadının içinden dışına yansıyan doğal güzelliktir.
Çekiciliğin Mıknatıs Etkisi
İçimizdeki dişil özümüzün ruhunu yakalayabildiğimizde otomatikman kendimizi çekici bulmaya başlarız ve diğer insanlara da son derece çekici görünürüz. Onlarda bizde bazı özel “şeylerin” olduğunu fark eder, bu özel şeylerin ne olduğunu tam olarak anlayamasalar da, etrafımızda olmaktan hoşlanırlar. Çekiciliğiniz adeta bir “mıknatıs etkisi” oluşturur.
Zihninizin zindanlarında hapsolmuş kadını özgür bıraktığınızda, fiziksel görüntünüz tipiniz tamamen değişir. İçinizde ezelden beri bulunan, ama bastırmaya çalıştığınız yumuşaklığın dışarı çıkmasına izin verin. Bu yumuşaklık sizi zayıf karakterli bir yapmaz, tam tersine çekici ve ruhsal olarak daha kuvvetli bir kadın yapar.
Kendinizi kutsal ilişkilere hazırlamak için yapacağınız çok şey var, ama kendinize hak ettiğiniz sevgi ve saygıyı vermek, doğru yolda atacağınız en büyük adımdır. Kendinizi sevebilmek için ise; önce kendi “doğal dişi özünüzle” bir ilişkiye girmeniz gerekir. İçinizde ve ruhunuzda var olan güzelliklerin farkına varmalısınız. İyileşme için gereken çabayı göstermelisiniz. Ve dişi özünüzde sakladığınız “güzel kadını” serbest bırakmayı arzu etmelisiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıAnlaşılmayı Mı Bekliyorsunuz?
Her ilişkide karşı taraftaki kişiden beklentiye girmek elbette normaldir. İlişkiler, evlilikler karşılıklı beklentiler üzerine kurulur. Evlilikte beklentiyi sorun haline getiren ise, çiftlerin birbirinden beklediği davranışların bir çoğunun, gerçekte kendi kişisel olarak eksikliklerini, karşı tarafın kapatmasını beklemeleridir. Yani sorun beklentinin kendisi değil, kişinin kendi eksikliklerini karşı taraftan talep etmesidir. Kişiler böyle durumda normalde göstermeyecekleri tepkiler gösterirler. Bu durum ise, karşı tarafı olumsuz etkilediği gibi ilişkiyi de yıpratır.
Evlilikte beklentileri sorunlara ve çatışmalara iten, en önemli etken ”Anlaşılma beklentisidir”. ”Eşim beni anlamıyor”. yada ”Beni anlamıyorsun” söylemleri yanlış anlaşılmaya çok açıktır. Özellikle kadınların sık sık yaşadıkları bir durum olan; Beni anlamıyorsun derken aslında söylediklerimi anlamıyorsun değil, söylemek istediklerimi, cümlelerimin altında yazan altyazıları anlamıyorsun demektir. Ancak karşı taraf ”söylediklerimi algılamadın mı?” diye anlayıp, algıladığını düşünür.
Eşimizin bizi anladığını fakat bizim anlaşılamadığımızı düşündüğümüz de, sanki eşler arasına bir duvar örülmüş de, birbirlerine seslerini duyuramadıkları ”Sağır iletişim” oluşur. Eşler arasında aslında bir konuşma meydana gelmez. Ortada ki sorun her ne ise aslında o soruna ait hiç şey konuşulmamıştır. Ve eşler bu duruma devam ettiği sürece anlaşmasını beklemek; aynı odaya kapatılan, farklı diller konuşan, iki insanın konuşarak anlaşmasını beklemek kadar imkansızdır. Konuşma ne kadar devam ederse etsin, ne söylenirse söylensin durumda olumlu bir değişiklik olmayacaktır.
Anlaşılma Beklentisinin Altında Yatan Sebepler Nedir?
Her zaman söylediğim gibi; sorunun farkına varmak bize çözümü getirebilir. Sizce anlaşılmadığını düşünen biri bu konuyu açıp, ayrıntılarıyla ne düşündüğünü, hissettiğini söylemek yerine, neden her seferinde aynı yolu izler ve ısrarla anlaşılmayı bekler? İşte şimdi sorunun farkına varmak adına problem oluşturan, anlaşılma beklentimizin altında yatan sebeplere bakalım, muhtemelen farkına varmak bizi çözüme ulaştıracaktır.
1- Yargılanma Ve Suçlanmaktan Çekinme; Sorunun bizden kaynaklanan anlaşılmayı beklemenin altında suçlanma, eleştirme, yargılanma korkusu vardır. Aslında beni anlamayacağını düşündüğüm yada hissettiğimden dolayı, kendimi sana açamıyorum demektir. Siz gerçek hislerinizi, korkularınızı anlatmadıkça karşı taraf sizin söylediğiniz kadarını anlayacaktır. Çünkü duyuyordur, işitiyordur, anlıyordur. Fakat ne hissettiğinizi bilmiyor olacaktır.
Yapmanız gereken kendi içindeki korkularınızın kaynağına inip, bunlarla yüzleşmek ve çözüme kavuşturmaktır. Daha sonrasında da korkusuz bir şekilde kendinizi olduğu gibi, hissettiğiniz gibi ifade etmektir.
2- Onaylanma İhtiyacı; Bazen de anlaşılmak bize göre onaylanmaktır. Sanki karşı tarafın bizi anlaması için, bizim her fikrimize onay vermesi gerektiğini düşünürüz. ”Haklı olan sensin ” demesine ihtiyaç duyarız. Bu beklentide olan biri eşi tarafından onaylanmadığında, kendisinin anlaşılmadığını düşünür. Sorun aslında anlaşılma değil, onaylanmamadır.
Eşimiz yada çevremizde iletişim halinde olduğumuz diğer kişiler bizim her söylediğimizi onaylamak zorunda değildirler. Onaylanmamayı anlaşılmama olarak algılamak bizim iletişim kanallarımızı kapatır, eşimizin bizi önemsemediği, değer vermediği hissine kapılmamıza ve ilişkide yalnızlaşmamıza sebep olur. Bu karşımızdakinden değil kendi içimizden kaynaklanan bir sorundur. Burada bulmanız gereken ”Neden onaylanmaya ihtiyaç duyuyorum?” sorusunun cevabıdır.
3- Bize Hak Vermesini Beklemek; Onaylamanın bir ötesi ise özellikle kendimi suçlu hissettiğimiz durumlarda karşımızdakinin bize hak vermesini beklemeyi, anlaşılmakla karıştırırız. Aslında böyle bir durumda beklenilen, karşımızdakinin olaylara dışarıdan göründüğü gibi değil de, bizin merkezinizden yani ”benmerkezci” bakmasını istememizdir. Bu bir iletişim değildir. Farkında olmasanız da kendi kendinize konuşmanızdır, kendinizi aldatmanız ve siz nasıl konuşuyorsanız karşı tarafında aynısını tekrarlamasını beklemenizdir. Ve haksız olduğunuz da dahi size hak verilmesini beklemek anlaşılmak değildir. Bu tutumunuzdaki ısrarınız ise çok daha büyük problemlere yol açar, ilişkiniz zedelenir.
İlişkilerimizde haklı olma beklentisiyle iletişim kurmak yerine, bize geri bildirimler sunan kendimizi geliştirme imkanı sağlayan karşılıklı fikir alış verişleri merkezinde bir iletişim tercih etmeliyiz.
4- Taleplerimizin Karşılanmasını beklemek; ”Beni anlamıyorsun” cümlesini kimi zamanda dediğimi yapmıyorsun, o zaman demek ki beni anlamıyorsun, anlasan dediğimi yapardın olarak kullanırız. Karşımızdakinin bizi anlıyor olması bizim taleplerimizi yerine getirmesini yada rahatsız olduğumuz davranışlardan vazgeçmesini beklemek değildir. Taleplerimizi yerine getirmediğinde karşımızdakinin bizi anlamadığını düşünmek oldukça bencil bir davranıştır. ”Anlıyorsan, yapmalısın” algısı oldukça benmerkezci bir algıdır. Taleplerin karşılanmamasını anlaşılmamak olarak nitelendirmek eşinizin sizinle iletişimden soğumasına, bencil davrandığınızın farkına varıp, kendini değersiz hissetmesine sebep olur. Aranızdaki iletişimi çıkmaza sokar.
Karşı tarafında ne düşündüğüne ve sebeplerine dikkat edip iletişime açık olmanız gerekmektedir. Aksi halde kendinize hak gördüğünüz fakat kendi içinizdeki tamamlamanız gereken eksikliklerden kaynaklı beklentileriniz ilişkinizi çıkmaza sokabilir.
Sevinç Karakaya
DevamıDaha Mutlu Olmak Hiçte Zor Değil
Her insanın hayatta yürüteceği en önemli ilişkisi kendisi ile olan ilişkisidir. Kişinin kendisi ile ilişkisi ne kadar iyi, güvenli, sağlam, sevgi dolu ve barış içende ise, çevresi ile de o kadar iyidir. Yaşamı boyunca elini bırakmadı tek ilişkide kendisi ile olandır.
Peki bu kendimizle kurduğumuz ebedi ilişkiden ne kadar memnunuz? Nasıl bir ilişkimiz var kendimizle? Her sabah uyandığımızda kendimizle olmaktan ne kadar memnunuz? Birlikte olmak istediğimiz gibi bir kişi miyiz? Kendi düşüncelerimizi beğeniyor muyuz? Aynada kendinize hiç gülümsüyor musunuz? Vücudunuzu seviyor musunuz?…
Evet bu soruların ve daha fazlasının cevabı sizin için tatmin edici değilse üzerinde çalışmanız gereken şeyler vardır diyebilirim. Çünkü hiç kimse kendisi ile ilişkilerini yürütemediği taktirde çevresi ile ilişkilerini yürütemez. Kendisinden memnun olmadıkça hayattan ve çevresinden memnun olmaz. Belki hep arayış içinde oluruz, bizi tamamlayacak, rüyalarımızı, hayallerimizi bize getirecek birinin peşinde oluruz, fakat unutmayın biz tam olmazsak hayatımıza tam birini çekemeyiz. Hayat boyu içimizdeki mutluluğu dışarıda arar ve peşinden koşar dururuz.
İnsanların hayatlarına, sürekli kısır bir döngü halinde giren başarısız ilişkiler yumağı kişilerin ”muhtaç” olma durumlarından kaynaklanır. Hayatınıza aldığınız diğer kişinin sizi tamamlamasını, onarmasını beklerseniz yani buna muhtaç olursanız sonuç sadece başarısızlık olacaktır. Sağlıklı bir ilişkiye girmek için ilk önce olduğunuz kişi ile mutlu olmanız gerekir. Öyle ki mutlu olmak için bir ilişki yaşamaya ihtiyaç duymadan, mutlu olmayı başarabilmek gerekir.
Durum sizin için olduğu gibi, ilişki yaşadığınız kişiler içinde geçerlidir. Eğer kendini sevmeyen biri ile bir ilişkiniz varsa o kişiyi gerçekten memnun etmek imkansızdır. Unutmayın, endişeli, umutsuz, kıskanç ve kendisinden nefret eden birini siz asla yeterince iyi olmayacaksınız. Bir çok insan kendini yeterince ve olduğu gibi sevemeyip, karşısındakinden sevgiyi nasıl alması ve vermesi gerektiğini bilemeyen, kişileri memnun etmek için kendilerini harap etmekle yaşamlarını geçiyorlar.
Hayatımıza çektiğimiz ilişkiler her zaman sahip olduğumuz nitelikler veya kendimize ve ilişkimize dair taşıdığımız inançlarımızdır. Diğerlerinin bizim için hissettiği ise kendi yaşam algılarıdır. Doğru ilişki için hayatın bizi her zaman koşulsuz olarak sevdiğini anlamamızdan geçer.
Aldatıldığımız ve Bizi Değersizleştiren İlişkileri Neden Çekeriz?
Kıskanç kişilere baktığımızda; bu kişiler ilişkilerinde her zaman endişelidirler. Asasında kendilerine değer vermez ve değerli olduklarına inanmazlar. Aslında kıskançlık ile biz farkına varmadan, bilinç altımızda, eşimize ve kendimize verdiğimiz mesaj şudur. ”Yeterince iyi değilim, sevilmeyi hak etmiyorum, bu nedenle eşim beni aldatacak, ve beni başkası için terk edecek ” Bu durum öfke ve suçlama doğurur. Bu talebiniz yüce yaratıcının katında dua olur. ”Kulum beni nasıl biliyorsa ben öyleyim” buyurur. Size beklediğiniz şeyi verir.
Eğer kıskanç bir insanla beraberseniz ise bu durumda sevgiye dayalı bir ilişkiyi hak etmediğinizi söylediğiniz anlamına gelir. Yapmanız gereken kendi içinizdeki duygularla yüzleşmek, kendinizi değiştirim daha sağlıklı ilişkileri çekmek yada hali hazırdaki ilişkinizi kendinizi değiştirerek şifalandırmaktır.
Evliliğini Suistimal Eden İlişkiler;
Bu tarz insanlar için durum aynıdır. Esasta kendine olan sevgi eksikliğidir. Muhtemelen, suistimale açık bir ailede büyür ve bu öğrendikleri alışkanlık kalışlarını sürdürürler. Kendilerine değer vermedikleri için dünyayı ve eşlerini suçlarlar. Bu tarz insanların kesinlik bir uzmandan yardım almaları şarttır. Bu kişiler derinlerde anne ve babalarına fazlasıyla kızgındırlar. Kişisel davranış kalıplarını anlamalı ve değiştirmek için ısrarlı olunmalıdır.
Bir ilişkiyi saran derinlerdeki korkuları çözmek için, çocukluğunuzda babanız yada annenizle kurduğunuz ilişkiye, yeniden uzanmanız gerekebilir. Kendinize şu soruyu sorun bir ilişkiyi sürdürmek için nelerden vazgeçmek zorundayım? Bir ilişkiyi yürütürken kendimi nasıl elden yitiriyorum? İlişkilerin acı verdiği inancını çocukluğumdaki hangi mesajdan alıyorum?
Kendiniz İçin Duyduğunuz Sevgiyi İfade Edin;
İnsanların sizden faydalandığını, size sınırlı zamanlarda yada mekanlarda vakit ayırdığını düşünüyorsanız; Çevrenize şu mesajı veriyor olabilirsiniz. ”Kendime değer vermiyorum, saygı duymuyorum. Beni suistimal etmenizde, benden faydalanmanız da bir sorun yok”
Fakat artık bu sizin kaderiniz olmak zorunda değil. Bugün kendinize duyduğunuz sevgi ve saygıyı ifade etmeye başlayın. Unutmayın siz kendinize hak ettiğiniz sevgi ve saygıyı göstermedikçe, kimse size hak ettiğiniz sevgi ve saygıyı vermeyecektir.
Şimdi bir aynaya bakın ve kendinize sık sık ”Seni seviyorum” Bu basit göründüğü kadar, güçlü bir iyileşme yoludur. Kendinize duyduğunuz sevgi büyüdükçe, ilişkinize bu sevgi ve saygıyı da yansıtacaktır. Yaptığımız en önemli iş kendimizle ilgilidir. Kendinizle iyi ilişki içinde olmak ancak karşınıza iyi ilişkiler çıkaracaktır.
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Bir Yaşam İçin; Vazgeçmeniz Gereken 10 Cümle
Her insanın ilişkilerini yönettiği kendi kalıplaşmış inançları vardır. Hayata tutunmak, huzurlu yaşamak, istediğimiz başarılara ve saygıdeğerliğe ulaşmak için ilişkilerimizi yönetme arzusu hissederiz.
Fakat ilişkilerimize karşı inançlarımız bazen, hayat adına seçeneklerimizi ve çözümlerimizi azaltabilir. Pek çoğumuz bizi strese sokan, davranışlarımızı kısıtlayan ve enerjimizi çabuk tüketmemizi sağlayan ilişki kalıplarına sahibiz. Yapmamız gereken ise kuralları belirlemek, sonuçları sorgulamak ve zararlı inançları ayıklamaktır. Gelin Zararlı inanç kalıplarımızı biraz daha detaylı inceleyelim.
1- Ben herkesi mutlu etmek zorundayım; Herkes hayatta kendi hayat imtihanını yaşar. Ve mutlu olmak istemeyen bir insanı siz mutlu edemezsiniz. Doğrusu herkesi mutlu etmek değildir. Dürüst adil ve sorumlu davranmaktır. Yani sizin hayattaki rolünüzün size yüklediği kadarı ile karşılık vermelisiniz.
2- Herkese İyilik Edemezsem Değerli de Olamam; Böyle bir düşünce sizi tüketmekten başka bir işe yaramaz. Bizi doğru insan yapan şeylerden biride, elbette çevremize iyilik yapan biri olabilmektir. Fakat bunu değerli olmak için değil, Doğru olan tercih olduğu, adil olan bu olduğu için, beklentisiz yapmak önemlidir. Değersizlik duygusunu size neyin yaşattığını, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? bu soruların cevabını bulup, sizin bir şarta bağlı olmadan da değerli olduğunuz inancını kazanmanız gerekir.
3-Biri Bana Kızarsa, Suçlu Muhakkak Benim; Biz en çok kendimizi suçlamayı severiz. Ve en zor affedebildiğimiz kişide aslında kendimizdir. Her suçlanan suçludur diye bir durum yok. Hata, sizde de sizi suçlayan kişide de olabilir. Kendinizi her seferinde suçlamaktan vazgeçin. Ben gerçekten doğru olanı mı yaptım ? Olması gereken bu muydu? bunu sorgulayın. Karşı tarafın hoşuna gitmese de yaptığınız şey doğru ise arkasında durun.
4- Ben Saygılı Davranıyorsam Muhakkak Karşımdaki de Saygılı Davranmak Zorundadır; Bu bir beklentidir. Her insan kendi davranışlarından sorumludur. Karşıdan aynı saygıyı bekleyip, bulamamak sizde zamanla ”ben demek ki saygıyı hak etmiyorum” duygusu oluşturabilir. Fakat ”ben kendime olan saygımdan, olması gerektiği gibi davranmayı tercih ediyorum” demek ilişkini senin kontrolüne taşır.
5- Eşim Beni sevmiyorsa, İyi Bir Eş değilim; Eşinize de, hayatınızdaki herkese de kendinizi zorla sevdiremezsiniz. Karşınızdaki sizi sevmemeyi tercih ettiyse bu onun tercihi, kendinizi suçlamayın. Fakat hayatta evrensel kanunları da bir kenara atamazsınız; Siz kendinizi hak ettiğiniz gibi sevip değer vermedikçe, hayatınıza giren hiç kimsede sizi istediğiniz gibi sevip değer vermez. Burada sormanız gereken ”Ben kendimi seviyor ve değer veriyor muyum” Kendinizi sevmek için adım attığınızda, çevrenizdekilerde ya sizi sevmek için adım atacak yada hayatınızdan zararsızca uzaklaşacaktır.
6- Ben Her Şeye Layıksam O benim Olmalıdır; Bu en sık karşılaştığım durumlardan biri diyebilirim. Kendini sevip, sevgiyi hak ettiğini düşünüyor ve sonuç; ben her şeye layıksam o benim olmalıdır, düşüncesi… Bunun altında hırs vardır, beklenti vardır, rekabet vardır, bencillik vardır. Bize düşen tevekküldür. Yani yaptığınız her şeyin, en iyisini yapıp, gerisini ”İlahi akışa” bırakmaktır. Akış sana hakkında en hayırlısını verecektir. ”Bizler hayatımızda bizim için, iyi olup olmadığını bilmediğimiz, fakat kendimiz için iyi olacağını düşünüp, ısrar ettiğimiz pek çok şey yüzünden, kendi hayatımızı erteliyoruz”. O yüzden İlahi akışa güvenin o size layık olduğunuzun en iyisini verecektir.
7- İşimi Eksik Yaparsam, Rezil Olurum; Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hata yapmak biz insanlar içindir. Kendi hayat oyununda hatalar yapabilirsin. Fakat hayat bir deneyimler yumağıdır, hatandan alman gereken dersleri alıp kendini bağışlamayı bilip, yoluna devam etmelisin. Hataların olması seni küçültmeyeceği gibi, insan olmanın en büyük göstergesidir. İnsan kalabilmek için ise, hatalarda ısrar etmemek de bir erdemdir.
8- Zayıflıklarımı Belli Edersem Küçük Düşerim; Her zaman söylediğim gibi neye yoğunlaşırsanız onu hayatınızda büyütürsünüz. Zayıflıklarınız içinde aynı şey geçerlidir. Fakat unutmayalım deminde söylediğim gibi bizler mükemmel değiliz, her birimizin zayıflıkları olabilir. Bunları aşabilmek için; ilk yapmanız gereken bunları bastırmaya çalışmak yerine, kabul etmeyi tercih etmektir. Enerjinizi olmadığınız biri gibi görünmektense, ”zayıf yanlarımı nasıl güçlendirebilirim” üzerinde kullanmalısınız. Ben buyum ve ben bu yaşama zayıflıklarımdan, hatalarımdan ders alıp kendimi bulmak için geldim deyin ve yolunuza devam edin.
9- Yalnızlaşırsam Mutsuz Olurum; Hepimiz sevdiğimiz kişilerle olmaktan mutlu oluruz. Fakat kişinin kendini bulması, Neden burada olduğunun, Ne yaparsa daha mutlu olur?, Hayatta gerçekten istediği ne? sorularının yanıtlarını, bulması için bazen yalnız kalması gerekir. Siz kendi içinizde mutluluğu bulduğunuzda zaten, bu enerji sizinle mutlu olmak isteyenleri yanınıza getirecektir.
10- Eleştirilmek Beni Mahveder, Herkes Benim Kurallarıma Uymalıdır; Kendimize güvenmez ve değersiz olduğumuzu düşünürsek, eleştirilmekten korkar ve herkesin bizim gibi düşünmesini isteriz. Unutmayın karşınızdaki kişiler sizin enerjinizi, düşürüp aşağılamıyor, küçük düşürmeye çalışmıyor ve gayet yapıcı eleştiriler yapıyorsa, bu sizi mahvetmez aksine bir adım ileriye taşır. Ki zaten sizin enerjinizi çalmaya çalışan eleştirilerden uzak durun. Herkesin sizin kurallarınıza uymasını beklemek ise; insanların hayat alanlarına müdahaledir. Biz kendi hayatımızdan ve kurallarımızdan sorumluyuz. Biz doğru bildiğimiz yolu gösteririz fakat oradan gidip gitmemek herkesin kendi tercihidir. Herkes kendi hayat imtihanını yaşar.
Burada yazdıklarım, sadece belli başlı yanlış yaptığımız, inanç kalıplarımız muhakkak her kişi, özelde bir çok kalıp daha ekleyebilir. Fakat sonuç bu kalıpları ne kadar çok kırarsak o kadar sağlıklı ilişkiler kuracağımızdır.
Sevinç Karakaya
DevamıEtkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Biliyoruz ki; artık modern dünyada beyinlerimizle fiziksel görüntülerimizi birleştirdiğimiz taktirde hem aile hayatımızda, hem iş hayatımızda çok başarılı olabiliyoruz. Son zamanlarda fiziksel görüntüsüne dikkat etmeyen kişi ise, neredeyse yok gibi…
Bu konuya biraz daha yakından bakıp imajımızı olumlu hale nasıl getirebiliriz? Olumlu İmaj ilişkilerimize nasıl yansır? Olumlu imaj neden bu kadar önemlidir? cevaplarını bulmaya çalışalım. İlk olarak;
1- Etkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Etkili bir imajın oluşması için kişinin, ne istediğini bilmesi ve bu isteği gerçekleştirebilecek özelliklere sahip mi bunları tanıması gerekir.
Ne istediğinizi bilin; Bir çok kişi kendi hedefleri ile çelişki içindeler.Kendini, aile ilişkilerini iyi analiz edemeyen, ahlaki standartlarını oturtamayan kişiler, kendilerine olan saygılarını kaybederler. Kendine saygısı azalan bir kişinin ise, hayat adına endişeleri artar. Başarı kişiyi hayata bağlar. Fakat başarıya giderken seçtiğimiz hedefleri iyi belirlemeliyiz.
Olduğum kişi ile olmak istediğimiz kişi arasındaki fark yada çelişkiler bizi strese sokar. Bu nedenle her şeyden önce kendi kendimizle barış içinde olmalıyız. Bunun için ise kesin bir hayat felsefesi, bir ahlak sistemi ve açık olarak belirlenmiş hedeflerimiz olmalıdır.
Hedeflerini iyi tespit edip, etmediğinizi anlamak için; ”Hayatımın amacı ne?”, ”Çocuklarıma aktarmak istediğim davranışlar ve değerler nelerdir?”, ”Hangi hedeflere ulaşmak istiyorum”, ”İnsanların beni nasıl görmesini istiyorum?” Bu soruların cevabını bulduğunuzda kim olduğunuz ve hayatta ki hedefiniz noktasında bir sonuca varırsınız. İster iş, ister aile hayatında olsun nereye gittiğini bilmeyen kişi hiç bir yere de varamaz.
Kendinizi Tanıyın; Her insanın hayatı aslında kendini keşif yolculuğudur. Bu yüzden kişi önce kendini tanımalıdır. Güçlü yanlarını, zayıf yanlarını, amaçlarını, yeteneklerini, kaynaklarını duygu ve düşüncelerini iyi bilmelidir.
Her insanın yetenekleri vardır. İdeal olan ise kişinin gücünü sonuna kadar kullanması ve zayıf noktalarının ise farkında olmasıdır. Olumsuz yönlerini farkına varan kişi onları düzeltebilir yada uzaklaştırabilir. İyi ve olumlu yönlerine ise yoğunlaşabilir. Olumsuz özelliklerden kurtulmanın yolu samimi olarak kabul edebilmekten geçer. Kendini olduğu gibi gösteren kişi için hayat daha kolaydır.
2- Hayata Karşı Şükür Size Olumlu Bir İmaj Getirir; İmaj ile şükrün ne ilgisi var? diyebilirsiniz, fakat son yüzyılda ortadadır ki imajı bozan en etkili duygulardan biri şükür bilmemektir. Bir çok insan halinden kazancından şikayet halinde, ya geçmişten şikayet ediyorlar ya geleceğe kaygı duyarak yaşamaktalar. Şimdi ve burada olmayı, anda kalmayı unutuyorlar. Şöyle derin bir nefes alıp ”Çok şükür Allah’ım” diyemiyorlar.
Şükretmek Allahın nimetlerine karşı kendimizi uyarmaktır. Şükretmek kişiye doyum verir. Onu daha mutlu, daha sevimli, daha az stresli, daha çok seven ve daha çok gülümseyen olumlu imajlı bir insana dönüştürür. Şükrünü bilmeyen kişiler ise, her hangi bir şeye bağımlı bir hayat tarzı seçiyorlar. Buda onları geçimsiz ve imajı bozuk bir hale sokuyor.
Mariala Sartorius dediği gibi; ”Her hangi bir şeye, aşırı ihtiyaç duyan veya bağımlı olan kişi, gerek görünüşü gerekse ruh hali ile iticidir.”
3- Kendinizi Olumlu Şekle Programlayın; Olumlu imaj oluşturabilmek için, kendinizi olumlu şekilde programlamalısınız. Her insanın hem olumlu hem olumsuz özellikleri vardır. Elbette kimse mükemmel değildir. Her insanın güçlü ve zayıf yanları vardır dedik. Olumlu yanlarda sürekli değildir. Şartlar değiştikçe değişebilir.
Olumlu imaj oluşturmak isteyen kişi, hatalarını doğrularla değiştirecek bir bakış acısı kazanmalı ve başına gelen iyi şeylere odaklanmalıdır.
”Mutlu insanlar dünyaya çok daha güzel görünür.” Oysa burada kişinin belki tipi değişmez sadece bakış açısı değişir. Mutluluk uyum sorunudur. Uyum ise sadece olumlu imaj oluşturarak elde edilir.
Mutlu kişiler kendilerine güvenir. Bu öz güvenle kişi, bakımına da önem verir, özel günler için özel kıyafetler seçer. Bir ceket yada güzel bir takı kişinin iyi görünmesini sağlayabilir. Bir şal yada fular kişiye fazladan enerjik bir hava verebilir. Bunları takmak belki de kişiye kılıç kuşanmak gibi bir güç oluşturur. İşte bu durum ”olumlu imaj” oluşturmadır. Bu şekilde oluşan kendini iyi hissetme hali, iletişimde olduğunuz her kişinin de hatasını kabul edip hoş görmenizi sağlar. Bu durum küçümsenmemelidir. Moralinizi yüksek tutan bir aksesuar sizin bir çok iletişiminizi rahatlatabilir. Kendini olumlu şekle programlayıp, toplumda olumlu imaj oluşturan kişiler anlaşılması en kolay kişilerdir.
4- Diyalog Ve Yaklaşımlarda Olumlu İmaj ; Günlük hayatımızda bile karşı taraftan olumsuz bir imaj almak istiyorsanız onun söylediklerine aykırı ve zıt cevaplar verin, bir süre sonra karşı tarafın size nefretle baktığını fark edebilirsiniz. Elbette ben herkesle aynı fikirde olmanızı savunmuyorum. Fakat sohbet ve yakınlaşmalarımızda olumsuz izlenim bırakmak isteyen farklılıklara, olumlu izlenim bırakmak isteyen ise, benzerliklere vurgu yapmalıdır diyorum. Karşısındaki kişinin fikir ve görüşlerinde boşluklar arayan o kişinin uzaklaşmasına, aynı fikir ve görüşlerde geliştirici yorumlar arayan ise o kişinin yaklaşmasına sebep olur. Aynı fikirde olunan noktanın sebepleriyle beraber, açık olarak söylenmesi karşımızdakinin, kendini değerli hissetmesine sebep olur. Karşımızdaki kişiye hak vermesek bile, onu anladığımızı ve kendi bakış açısı ile konuyu yorumladığını onayladığımızı söylemek bile ilişkiyi olumlu yönde etkilemiş oluruz. Çünkü insanların en büyük ihtiyacı anlaşılmaktır.
İlişkisini geliştirmek isteyen, eleştirmeden, yargılamadan ve insanları değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi kabul etmelidir. İnsanlar kendine sıkıntı verenlerden uzaklaşıyor, hoş duygular yaşatanlara yaklaşıyor. Herkes anlaşılmak ve önemsenmek istiyor. Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen kişi bu gerçeği görmezden gelemez. ”Etkili iletişimin temeli uyumdur. Uyumu ahengi yeniden kurmanın yolu ise benzer olmaktır.”
Olumlu ilişkiler için önce olumlu imaj takınmak gerekiyor…
Sevinç Karakaya
DevamıBağlanma Korkusu
Bir ilişkide bağlılık kişinin özgür iradesi ile karşısındakini sevmesi ve kalben bağlı olmasıdır. Hiç bir şart, kural olmadan kişinin duygularını olduğu gibi yaşaması, kendini bağlı hissetmesidir. Bağlanmanın altında ayrılık korkusu yada karşı tarafın kendisini zorla ilişkide tutması değil, kendi özgür tercihleri vardır.
Aslına bakarsanız bir insanın yaşamını sürdürebilesi için, onu hayata bağlayacak bir şeylere bağlanması şarttır. Aksi taktirde hiç bir şey hissetmediğimiz bir hayatın içinde kendimizi buluruz . Hayata bağlanmak, içindekilere bağlanmayı getirir. Annemize, babamıza, ailemize, dostlarımıza, şehrimize,ülkemize…
Ve bütün bu bağlanmaların arasında, karşı cinse bağlanmak ayrı bir yer tutar. Hatta belli bir yaştan sonra en önemli bağlanma alanıdır. Özellikle karşı cinse bağlanma bu kadar önemliyken ve bizi hayatta bağlarken, Neden bağlanmaya karşı korku duyarız?
Bağlanmaya Karşı Neden Korku Duyarız?
Hayatta bağlanma gereklidir dedik fakat bağlanma beraberinde korkuları da getirir. Çünkü bir şeyin varlığı ne kadar hayatımıza renk ve mana katıyorsa, olmama ihtimali yada kaybetme korkusu da o kadar acı vermektedir. Yani kaybetmekten çok sonraki yaşanacak acı ile yüzleşmekten korkarız ve geri çekiliriz.
Bağlanma korkusu olan kişi ”üzüleceğim” diye, belki hayatına kimseyi almadan yada evlenmeden yaşamayı tercih etmeye bilir fakat bağlanma korkusunu hayatında bir olsa da, ilişkisinde sorunlu davranışlar ile kendini gösterebilir. Hatta kişiler genel itibariyle sergiledikleri davranışların bağlanma korkusundan kaynaklandığın farkında bile değildirler. Ayrıldıktan sonra acı çekerim korkusuyla bir ilişki yaşar fakat kendisi olamadıkları bir ilişki…
Son zamanlarda evlilikten, uzun süren bir ilişkiden kişilerin kaçması, sonu gelmeyen bahaneler üretmesinin altında ”Bağlanma Korkusu” olabilir mi? Gelin bakalım bağlanma korkusu bir ilişkiyi nasıl etkiler.
Bağlanma korkusu ilişkilere nasıl yansır?
1- Bağlı değilmiş gibi davranırlar; Karşı cinsle olan ilişkilerde bağlanma korkusu duygu ve davranışlarda ortaya çıkabilir. Kişi bağlanma korkusu olduğunun çok farkında değildir. Kendince bahaneleri vardır. Savunma halindedir, karşı tarafın yetersizliği, ondan emin olamaması yada daha iyi biri çıkabilir bahanelerini, çok da bağlanma korkusu olarak tanımlayamayabilir. Bağlanma korkusunu öyle bastırmıştır ki, onun yerini sanki kendini üstün görme duygusu almış gibi görünür.
Kendinden daha iyisini bulduğunu düşündüğünde de ilişkiye başlayamaz. Bu seferde yetersiz görülmekten, ortada bırakılmaktan, terk edilmekten, aldatılmaktan korkar. Aslında bu korkular perde olsa da, asıl korktuğu bağlanma korkusudur. Böyle bir ilişkiye hiç tutunamaz. Yine kendine aşık olan, kendinden daha düşük gördüğü birini tercih eder fakat her zaman temkinlidir. Her an gidecek gibi bir türlü gerçek kendisi gibi olamaz. Nasıl ki kendini seven birine bağlanamıyorsa, aynı zamanda kendinin sevdiği kişiye de bağlanamaz.
Bu kişiler bağımlı olmaya en yatkın guruptur. İlişki başlamadan ne kadar bağlanmaktan uzak durduysa ilişki başladıktan sonrada o kadar fazla bağlı olabilirler. Kendilerini tamamen unutup, karşı tarafı boğucu olacak kadar, hayatlarının merkezine onları getirerek ”Bağımlı” olurlar.
2- Kendisine Bağlanılmayı Engeller; Bağlanma korkusu kişiyi o kadar sarmıştır ki ilişkinin her yerinde yaşar. Karşısındaki kişiye, eşine değer verdiğini saklamaya çalışır. Ona ait olduğunu karşı taraf bilsin istemez. Ona ihtiyacı yokmuş gibi davranır, o hayatında olmasa da yaşama devam edebilir izlenimi vermeye çalışır. Burada yanlış anlaşılmasın, elbette hayatınızda kimse olmasa da yaşamaya devam edebilirsiniz. Fakat bir ilişkide, evlilikte hayatınızda biri olduğu halde onu önemsemiyor havası oluşturmak için kasten yapılan tavırdan bahsediyorum.
Bazı bağlanma korkularında kişi kendisinin göründüğü kadar ilişkiye bağlı olmadığını göstererek bir nevi kendini korumaya alır. Sanki kendisi çok bağlı görünürse kaşı taraf; onu zayıf algılar ve ne yaparsa yapsın ilişkiyi bırakamayacağını, düşünmesini istemez. Eşine yada sevgilisine ayrılıkla ilgili kelimeleri sık sık kullanarak bundan korkmadığı her şeyi göze aldığı göstermeye çalışır. ilişkiden istediği zaman gidebilmek için, sık sık ayrılık, boşanmayı dile getirir ki ayrıldıklarında suçluluk hissetmesin ve karşı tarafın bağlanmasını da engellesin.
Bunun yanında çocuk istemez, yüzük takmaz, erkeğin soyadını almak istemez. Sebep olarak duygularının çok yoğun olmadığını söylese de durum faklıdır. Bu tarz bağlanma korkusu yaşayan kişiler kendilerine bile itiraf edemeseler de karşı tarafa çok yoğun duygu hissederler. Asıl sorun bağlanma korkusudur. Terk edileceği yada acı çekeceklerinden korktukları için bu kişiyi kendilerinden uzak tutup, her an bu ilişki veya evlilik bitecek gibi davranırlar.
3- Çok Bağlı Gibi Yapmak; Bağlanma korkusunun en derininden yaşananı ise, Kişinin yeterince paylaşımı olmadığı halde karşı tarafa çok bağlıymış, çok seviyormuş gibi davranmasıdır. Genelde bu davranış en çok erkeklerde rastlansa da artık kadınlarda da oldukça fazla görülmektedir. Çok fazla şey hissediyor gibi davranıp, asıl amaç ise karşı tarafı ilişkiye bağlamaktır. Onun sevgisini kazanmak ve kendine bağlamaktır. Sonrasında ise artık eskisi kadar yoğun duygular hissetmez uzaklaşır. Karşı taraf bağlandığında artık eskisi gibi beklentilerden, rahatsızlıklardan, duygulardan söz etmez, çünkü karşı tarafa bağlanmaktan korkar. Bağlandığı anlaşılırsa bunun kötüye kullanılacağını düşünür. İstediğini almıştır, artık kendini korumalıdır. Bağlanma korkusu karşı tarafı kendine bağlanmaya dönmüştür.
Bağlanma zordur ve kişiyi savunmasız bırakır. Çok sevdiğini düşünen pek çok kişide yaşanan duygu durumu budur. Kişiler Bir ilişkiye başladığınızda eğer duygu yoğunluğunun meydana geleceği, kadar uzun zaman ve hatırı sayılır paylaşımlar yoksa, sevgi, emek, değer, çaba görmemişse kişi, fakat buna rağmen çok yoğun duygular hissediyorsa, bu duygu karşı tarafa duyulan bir duygu değil, onun kendisine bağlanmasını arzulamaktır. Bağlanma korkusu olan kişi karşı tarafı kendine bağlamaya çalışır. Kendi bağlanmaktan korkmuyor gibi davranır. Fakat karşı taraf ilişkiye bağlandığı anda duygu yoğunluğu gider, ilişkiden geri çekilir. Bunlar bağlanma korkusunun açık kanıtıdır. Karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmış, başka bir yüzünü göstermiş, aldatmış ve büyük bir çaresizlikle baş başa bırakmıştır.
Sanırım bu durumlar hayatın içine sık sık örneklerini gördüğümüz kesitler. En azından kendimizde var mı? bunları test edebiliriz. Unutmayın böyle biri hayatınıza girdiğinde, belki kendi duygularını anlayamayan iyi biridir. Fakat siz onun psikologu değilsiniz. Bağlanma korkusu bir sorundur fakat bunun için kendi bir uzmandan yardım almalıdır. Sizinse hayatınızda ilk önce düşünmeniz gereken kendinizsiniz bunun adı bencillik değil. kendi hayat alanızı yaşamaktır.
Sevinç Karakaya
Devamı