Sevgiden Korkmak
SEVGİDEN KORKMAK
Sevgi kelimesinin kendisi bile çok harika bir güç barındırır. Fakat o kadar kötü ve yanlış kullanılmıştır ki, bu muazzam kelime toplumumuzda çok üzücü bir hal almıştır. Peki sevgiden kişileri kaçar hale getiren sebepler nelerdir dersiniz?
Sevgiye artık kişiler neden güvenmiyor? Neden birisi seviyorum diye o harika kelimeyi duyunca tekrar tekrar düşünmeleri gerekiyor? Bu konularda ki sorunlara daha yakından bakarsak; kişilerin kafasına yerleşmiş sevgi hakkında yanlış inanışlar vardır. ‘Sevmek acı çekmektir’, ‘Seversen incinirsin’, ‘Gerçekten çok seversen karşındaki kişi bundan faydalanır’, ‘Sevmek çok zor bir iş’, ‘sevmek adamı öldürür’, ‘Sevgi diye bir şey yok’. Buna benzer önyargılar, bilinç altında sakladığınız yanlış öğretiler, ya da tecrübelerden dolayı sevgiye mesafeli durulduğu görülmektedir.
Sevgi sanki acı çekmekle eşdeğer bir durum haline gelmiştir. Evet herkesin geçmişinde canını acıtan, hatta yıkan tecrübeler olmuş olabilir ve bunlar size bir daha aynı acıları kimsenin yaşatmamaları noktasında yeminler etmiş olabilirsiniz. Muhtemelen sevgiyi iki türlü de yaşamışsınızdır. ‘Aşırı sevildiğiniz’ ya da ‘istediğiniz gibi sevilemeyip sevgi görmemiş ‘ olmak sevgiye olan inancınızı ve güveninizi kaybettirmiştir.
Siz sevgi ile ilgili yaralarınızı saramadan her gün bir yenisi eklenir durur. Her çektiğiniz acı ile sevgiye ve sevilmeye olan korkunuz ile tekrar yüzleşmek zorunda kalırsınız. Fakat ne ilginçtir ki ‘Tüm acılara rağmen sevgiye olan özlem ise hiç bitmez’. Çünkü kaçmak yada bastırmak çözüm olmayacaktır. İnsan için sevgi hayatında, hava su kadar gereklidir. Eğer sevgi olmazsa kişiler ölmeye mahkumdur. Belki bedenen yaşarsınız ama ruhen günden güne ölürsünüz. Sevgi olmazsa insanın yaşamaya dair hiçbir sebebi kalmaz. Belki sevgi duyduğumuz farklı farklı şeyler olabilir. Kimi için sevgili, kimi için para, kimi için aile, kimi için kariyer…vs liste uzar. Her ne olursa olsun insanı hayata bağlayan sebeptir sevgi.
Sevgi Öğrenilebilir mi?
Sevgi öğrenilir. Belki okullarda kendini sevme ve kendini sevdikçe başkalarını da sevme üzerine dersler dahi verilebilir. Fakat maalesef biz büyürken nasıl sevileceği çok öğretilmiyor. Çevrenize bakıp öğrenmekte çok doğru örnekler olmadığı için işe yaramaya biliyor. Bu yüzden hayatımızın akışını değiştirecek sevgiyi el yordamı öğreniyoruz. Sevgiyi öğrenmeyi bisiklete binmeyi öğrenmeye benzete bilirsiniz belki kırılıyoruz inciniyoruz düşe kalka öğreniyoruz. Hatta insan için şunu diyebiliriz, ‘’Sevgiyi öğrenmek yaşam amacımızdır’ Kişi hayatın boyunca sevgide ne kadar başarılıyım sorusuna en iyi cevabı almaya çalışıyoruz.
Yapılması gereken ise; Sevgi öğrenilebilir artık bunu biliyoruz. İlk önce bilinç altımızdaki olumsuz kalıpları yıkmak yerlerini de olumlular ile doldurmak gerekiyor. Şöyle bir düşünün ne kadar çok sevgi hakkında olumsuz düşünüyorsunuz olumlular ise o kadar sayılı ki işte olumsuzların sayısını azaltıp olumluları arttırmak ile sevgi hakkında düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Bunu küçümsemeyin bilinç altımıza bilinçli olarak yüklediğimiz sevgi ile olumlu düşünceler bize istediğimiz sevgileri getirecektir.
‘’UNUTMAYIN BU GÜNE KADAR SEVGİ HAKKINDA DÜŞÜNDÜKLERİNİZ YAŞADIĞINIZ ACI DOLU SEVGİLERİ SİZE GETİRDİ BUGÜNDEN SONRA SEVGİ İLE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ OLUMLU DÜŞÜNCELERDE İSTEDİĞİNİZ SEVGİYİ SİZE GETİRECEKTİR.’’
Evliliklerde Tehlikeli 2 Yıl
EVLİLİK DE TEHLİKELİ 2 YIL
Yapılan araştırmalarda sadece ülkemizde değil, Dünyanın bir çok ülkesinde özellikle evliliğin ilk 2 yılı çok önemlidir. Eşlerin aynı evi paylaşmaya başladığı, belki de şimdiye kadar bilmedikleri özelliklerini ilk fark etmeye başladıkları süreç ilk 2 yıldır. Genel itibariyle evliliklerin ”Tamam mı? Devam mı?” durumunu bu 2 yıl belirler. Bu süre içinde eşlerin yaşadıkları olumsuzluklar aşılabilirse, evlilikler ömre yayılabilir. Eşlerin birbirlerine karşı anlayışsız ve tahammül edememeleri evlilikleri yıkım noktasına getirebilir. Evliliğin ilk 2 yılında başlıca dikkat edilecek hususları sıralarsak söyle diyebiliriz;
Evlilikten Öncesi Gibi Özgürlük İsteme:
Evlilik de ilk yıllarda karşılaştığı bir sorunu, eşler yaşarken çözümü yokmuş gibi gelebiliyor, hatta kısıtlamalar, eski bekar hayatının özlemi, tek başına bir şeyler yapma isteği, evliliği bitme noktasına getirebiliyor. Fakat bu sanıldığı gibi çözümsüz değildir. Evet çift çoğu, evlendikleri günden itibaren özgürlüklerinin kısıtlanmasını kabullenemiyor. Tabi ki evliliğin, yaşamış olduğunuz bekar hayatınızdan farklı sorumlulukları olduğu için belli ölçülerde sizi kısıtlamaktadır. Fakat evlilikler, farklı özgürlüklere de fırsat vermektedir. Evlilik de eşler, bu durumu karşılıklı diyalogla aşma yoluna gitmeli birbirlerine nefes alacak zamanlar ayırıp, bekarken görüştükleri arkadaşlarıyla evlilik sınırlarını aşmayacak şekilde, ortak zaman geçirme isteğine anlayışla bakmalıdırlar.
İnatlaşmalar:
Evlilik de kişiler, ”Ben haklıyım” inatlaşmasını bir kenara bırakmalıdır Bu inatlaşmalar, birbirini çok severek evlenen çiftleri dahi ayrılık noktasına getirebiliyor. Yeni evli çiftler, maalesef günümüzde konuşmak yerine tavırla problemlere çözüm aramaktalar. Her konuyu en ince ayrıntısına kadar konuşmak en sağlıklı çözümdür. Mutlaka ortak bir nokta bulacaksınızdır. Ve bir konuda anlaşma sağladıysanız o konuyu bir daha açmamak, aynı tartışmaları tekrarlama demektir.
İş Stresi:
iş stresi dünyada asrın hastalığı denilebilir. Çalışıp da stres den uzak durabilen hemen hemen yok gibidir. Evliliğin ilk yıllarında, hem evlilik hayatına alışılması, hem de iş stresi kişilerin eşini, stres topu olarak görmesine neden oluyor. İşte geçirilen uzun vakitler, eve kavga sebebi olarak geri dönebiliyor. Burada eşlerin birbirine vereceği tepki çok önemlidir. ”Yıkıcı değil, yapıcı olmak” gerekir. Çiftler bazı duygularını frenlemelidir. Şöyle bir düşünün zaten; işlerinizin yoğunluğu nedeniyle az görüşüyorsunuz. Görüştüğünüz zamanların da her dakikasını, neden dertlerinizi ve sevinçlerinizi paylaşarak geçirseniz daha iyi olmaz mı? Emin olup bu düşünceyi bir kere hayatınıza oturtabilirseniz, bu düşünce birçok evliliği kurtaracaktır. Tabii çiftler, birbirlerine gerçekten değer verirse bu ancak gerçeğe dönüşür.
Duygusal Uyum:
Diğer maddelerde olduğu gibi duygusallıkta da , evliliğin ilk 2 yıl çok önemlidir. Hassas bir süreç olup eşlerin birbirlerinden beklentilerin en üst seviyede olduğu dönemlerdir. Yapılan bir araştırmada dünyanın farklı ülkelerinden toplam 156 çift üzerinde, ”Evlilik” araştırması yapılıyor, araştırmanın sonucuna göre, eşlerin birbirlerine karşı net kararı 24 ay sonunda verdiği ortaya çıkmıştır.
Bundan dolayı çiftler; Evliliklerin ilk 2 yılında duygusal birlikteliğinden, uyum ve sevgiden ödün vermeyen çiftler , bir ömür boyu birlikte olma ihtimali çok daha yüksek görünüyor. Eşinizi ilk tanıdığınız sevdiğiniz haliyle hatırlamalı, yaşanan olumsuzluklarda, olumlu yönler öne çıkarılmalıdır.
Unutmayın ; Evliliğe başlarken ”iyi günde kötü günde, hastalıkta, sağlıkta…” diye başlayan niyetlerle başlıyoruz. Evliliklerin ömrünün uzun olması için, iyi olan her şey de olduğu gibi evlilik de ”emek” ister. Genel itibariyle insan oğlu elindekinin değerini genelde kaybedince anlar, fakat evlilik üzerinde risk alınmayacak kadar hassas bir kurumdur. Gelin eşinizin kıymetini kaybetmeden anlayın.
Huzurlu ve dingin yuvalar dilerim. Sevgiyle kalın
İlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (1. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (1. Bölüm )
Aslına bakarsanız; tüm insanların sorunlarını çözmek için bu temel ihtiyaçlarının doyuma ulaşması şarttır. Kişilerin birbirinden çok farklı sorunları vardır fakat bunun temeline inildiğinde altı temel ihtiyaçta toparlanır. Bunun için nerede yaşadığınızın, hangi ülkede olduğunuzun, ekonomik durumunuzun, hangi çağda yaşadığınızın, hangi dini inanca sahip olduğunuzun, kırsal bir köy hayatı sürdürmenizin yada metropol’ün tam merkezinde olmanızın hiç önemi yoktur bütün insanların bu altı temel ihtiyaca hayatlarında doyuma ulaşmak için ihtiyacı vardır. Tüm insanların temel duygu ihtiyaçları aynıdır.
İlişkilerimizde de bu temel ihtiyaçları karşılamadan karşılıklı doyuma ulaşmamız mümkün değildir. İlişkilerimizde temel ihtiyaçlarımız doyuma ulaştığı oranda mutluyuzdur. Kişiler ilişkilerinde bazen kendini iyi hissetmedikleri durumlar yaşar da bir türlü sebebini bulamazlar. Görünüşte bir sorun yok gibidir, her şey yolunda gibidir, ama bir şeyler huzursuz eder. İçiniz de adını koyamadığınız anlam veremediğiniz, garip bir duygu vardır işte bu kişilerin temel ihtiyacındaki doyum eksikliğinden kaynaklanır.
İlişkinizdeki genel kalite nasıl merak ediyor musunuz? Gelin bu cümleleri sesli bir şekilde tekrarlayalım. Ve dürüstçe kendimize soralım, ben ilişkimde kendimi hangisi gibi hissediyorum …
”İlişkimde Çok mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuz sayılırım”, ” İlişkimde mutsuz değilim, ama mutluda değilim”, ” İlişkimde mutlu sayılırım”, ” İlişkimde mutluyum”, ” İlişkimde çok mutluyum”, ” İlişkimde çok mutlu ve doyumluyum ve buna şükrediyorum”
Size İlişkinizde hangi duyguya kendinizi daha yakın hissettiniz. Tabi ki bir ilişkide istek ve arzularımızın hepsi doyuma ulaşmaya bilir. Fakat ihtiyaçlarımız doyuma ulaşmak zorundadır. Eğer ki bir ilişkide temel ihtiyaçlar sağlıklı ve etik yollarla doyuma ulaşmazsa; Sağlıksız ve etik olmayan yollarla ihtiyaçlarına ulaşma yollarına gider. ” Dikkat edin! Arzu veya istek demiyorum, Temel ihtiyaçlardan bahsediyoruz” Nasıl ki haftalarca aç kalan birinin, sağlıklı yiyecek yemeliyim diye bir arayışı olmaz önüne ne gelirse açlık ihtiyacını karşılamak için yer. Öylede duyguları aç kalan kişilerde sağlıklı yollardan kayma gösterebilirler. Fakat; ”Yetişkin bireylerin hayatlarının her alanında olduğu gibi ilişkilerinde de duygusal temel ihtiyaçlarını bilip bunları kendileri ve eşleriyle çözmeleri gerekir.”
Peki nedir bu İlişkilerde bizi Mutluluğa götürecek temel ihtiyaçlar?
İlişkilerde Güven ihtiyacı:
İnsanların temel ihtiyaçlarından biride güven ihtiyacı. Aynı şekilde ilişkimizde de güven duymak isteriz. Güvenmediğimiz de ne olacağını bilemediğimizden güvenecek bir kişiye ihtiyaç duyarız.
Herkes ilişkisinde güven arar yokluğunu hissettiğinde ise eşine karşı kontrol etme isteği artar. Çünkü bunu kontrol kendinde olursa, eşinin tepkilerini belirleyebileceğini düşünür. Ve böylece kendini güvende hisseder. İlişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacı varsa burada emin olmadığımız şeyler vardır demektir. Güven duygumuzu doyuma eriştirmek için kontrol etme ihtiyacı duyarız. Evlilik Kurumu; insanların emin olma ihtiyaçlarını, doyuma yöneliktir. İnsanların bir çoğu değişmekten korkar, Mevsimler değişebilir her şey değişebilir ama bir değişmemeliyiz diye düşünürler. Rahatlık veren durumun hiç değişmemesini isterler. Bazen de kötü giden evliliklerde yada ilişkilerde sonunu nasıl olacağını bilememek, bitirilmesi gereken bir evliliği sırf alışılmış olanın verdiği eminlik yüzünden kişiler bitiremez. Güven ilişkilerde önemlidir sağlıklı yollarla gelmediği zamanlarda insanlar bunu sağlıksız yollarla baskı , kontrol, gibi yollarla elde etmeye çalışırlar çünkü güven bir ihtiyaçtır.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkinizde siz güvenlik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” Bunu yetişkin insanlarda olması gereken gibi karşılıklı dürüstlük ve diyalog ile çözmeye çalışıyorsanız, problem yok. Fakat sağlıksız yollara gidiyorsanız hem kendinizi hem eşinizi gereksiz yere yoruyorsunuz demektir.
İlişkilerde emin olmama ihtiyacı:
Belki bu biraz şaşırttı.Güven ve emin olma ihtiyacından bahsetmiştik. Emin olmama da ne şimdi diyebilirsiniz. Emin olunca kendimizi huzurlu hissederiz. Stressiz, her şey tanıdık bildik, eşiniz belli ilişkiniz de ne nasıl gidecek çok iyi biliyorsunuz. Eşinizden alacağınız tepki belli vereceğiniz tepki belli. Yani her şeyden eminsiniz sonra ne olur dersiniz? Sanırım bildiniz Sıkıntı ”Can sıkıntısı” işte bu noktada emin olmama ihtiyacı devreye girer. Değişiklik ihtiyacı, Heyecan ihtiyacı, risk alma ihtiyacı.
Evliliklerde her şey bilinir hale geldiğinde, eşler otomatiğe bağlanmış gibi hep bilinir tepkiler verdiğinde ”can sıkıntısı” başlar. Heyecanın bittiği yerde depresyon başlar. Heyecan yoksa mutsuz oluruz. İşte tam bu noktada heyecan arayışı başlar. İlişkimizde farklı bir şeyler isteriz. Mücadele edeceğimiz şeyler,heyecan isteriz.
İlişkinin başında emin olmak isteriz, beni sevmeli güvenilir olmalı deriz. Fakat eşimiz bir süre sonra bizi sevse ve güven verse de ilişkide uyarılmaya, heyecana ihtiyaç duyarız. Çiftler bu ihtiyaca uygun davranmadıklarında ise sağlıksız ve etik olmayan yollardan heyecan arayışı başlar. Erkekler gül gibi eşlerinin üstüne gül koklarken, kadınlar kendini yemeğe, aşırı spora yada boş işlere verebiliyorlar. Heyecan arama yolları sıralanmayacak kadar uzundur.
İlişkilerde gündelik yaşam aynı şekilde gittiğinde ilişki can sıkıcı hal alır. Ve çiftler nedenli nedensiz kavgalara başlarlar. Belki garip ama çoğu çift bu kavgalardan hoşnut olurlar. Kavga, küsme ve barışma süreci ilişkilere heyecan ve belirsizlik getirir. Mesela; Küsme ne kadar sürecek?, İlk adımı kim atacak?, Barışma nasıl kutlanacak? Tabi küslük süresince eşler birbirine özlem hissetmeleri de durumun ayrı bir heyecanı denebilir. Hatta farkında olmasalar da; sırf bu heyecan için kavga eden küsen ve barışan çift sayısı oldukça fazladır. Bazı çiftler kavga etmemelerinden övünseler de ; kavga etmemek aslında o ilişkide daha sessiz ve derinden ilerleyen ciddi bir sorun var demektir.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde emin olmama yani değişiklik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” İlişkilerde değişiklik ihtiyacını gidermek için eşler değişik hobiler ortak, sosyal paylaşımlar,yada ilişkilerine renk katacak farklı şeyler bulmalıdır ki evlilikleri sağlıksız yollara sapmasın.
Diğer; Duygularımızdaki Temel İhtiyaçlarımızı öğrenmek için lütfen yazının ikinci bölümünü okuyunuz.İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
Sevinç Karakaya
Devamı