Evlilik Sevgiyi Öldürüyor Mu?
EVLİLİK SEVGİYİ ÖLDÜRÜYOR MU?
Çoğu kişinin evlenmeden başlama şekline bakarsak; Fiziksel ve kişisel olarak eteklerin de aşk zillerini çaldıran, kendini heyecanlandıran, aşkı kendisine sunan biriyle evliliğe doğru yelken açmak şeklinde olur. Her evliliğin başlangıcında aşk olması hemen hemen her uzmanın ortak fikridir. Tabi bunun getirisi olarak da; mutlu evlilik hayalleri, ”Birlikte çok mutlu olacağız, başkaları kavga edebilir, tartışabilirler biz asla onlar gibi olmayacağız, çünkü biz birbirimizi gerçekten çok seviyoruz.” elbette bunlara çok körü körüne de inanmazlar ” Evet bizde tartışabiliriz fakat açıkça konuşup, sorunlarımıza hemen çözüm bulabiliriz.” derler. Zamanla bunlar unutulur, tartışmalara diyalog ile çözüm bulmayı bırakın, iletişim kurmaktan bile uzaklaşılır. Aynı evde sanki iki yabancı olursunuz. ”Evlenince sevgiye ne oluyor?” sorusunu sorarken kendinizi buluverirsiniz.
Evliliği Kurtarma Çabaları Boşa mı Çıkıyor?
Evlenince sevgiye ne olur? Her evlilik de benzer sorunlar olur mu yoksa sadece biz miyiz?, Boşanma sebebi sevginin bitmesi mi? Boşanmayan insanlar ne yapıyorlar? Onlar bütün huzursuzluğa rağmen evliliklerine devam mı ediyorlar? Yoksa evliliklerinde sevgiyi canlı tutmayı başarıyorlar mı? Başarıyorlarsa bunu nasıl yapıyorlar? Bu sorular evliliğinde sorunlar yaşayan kişiler için eminim hiç yabancı değildir. Çünkü bugün evlenip boşanan binlerce insanın; bazen kendi kendine, bazen bir uzmana, bazen bir din adamına sordukları sorulardır.
Evlilik de romantizme olan ihtiyaç çok doğaldır. Gerçek şu ki, evlilik de sevgiyi korumak çok önemlidir. Eşler evliliklerindeki sevgi problemini çözmek için, kitaplar, dergiler, uygulamalı destek programları alırlar fakat yine de çözüm getiremezler. Maalesef evlendik den sonra sevgilerini koruyan çiftlerin sayısı günümüz de oldukça azdır. Eşler aralarında iletişim kurmak ve arttırmak adına; Atölye çalışmalarına, seminerlere, katılıp tekrar aynı heyecana kapıldıkları halde, evlerine döndüklerin de eski tarzlarına geri dönebiliyorlar. Yada onlarca kitap da mutluğu ifade eden uygulamaları okuyup, iki gün uygulayıp bırakabiliyorlar. Hatta çoğu zaman tek taraflı yapılan çabaları eşleri tarafından fark dahi edilmeye biliyor. Peki sizce neden? Çünkü her insanın sevgi dili birbirinden farklıdır.
Nedir? Sevgi Dili
Dil deyince hemen aklımızca kullandığımız ana dilimiz ve yabancı diller geliyor. Her birimiz kendi anne babamızın bize öğrettiği dili konuşuyor ve kendimizi daha iyi ifade edebiliyoruz. Ana dilimizi konuşurken son derece rahatızdır, hiç düşünmeye bile gerek kalmadan rahatlıkla konuşabiliriz. Başka dillerde ise kendimizi rahatlıkla ifade etmek için ustalaşmamız gerekebiliyor ve ne kadar ustalaşırsak o kadar iyi anlıyor ve kendimizi de o kadar iyi ifade edebilir hale geliyoruz.
Konu sevgi dili için de aynıdır aslına bakarsanız, Kendi sevgi dilinizle eşinizin sevgi dili arasında Türkçe ile Çince kadar farklılıklar olabilir. Sevginizi Türkçe ne kadar anlatırsanız anlatın eşiniz Çince biliyorsa sizi hiçbir zaman anlamayacaktır. Belki eşinize sık sık onu ne kadar çok sevdiğinizi, onun eşi olmak dan gurur duyduğunuzu, onu çok yakışıklı bulduğunuzu söyleyerek, eşinizle ”Onaylayıcı Kelimeler” ile iletişe geçmeye çalışır olabilirsiniz. Eminim bu hislerinizde de oldukça samimisinizdir de, fakat belki de eşiniz sevgiyi, karısının hareketlerin de arıyor ve oda sizin sevginizi göremiyor olabilir. İçten olmak yetmez, eşinizin baskın sevgi dili neyse onu keşfedip o şekilde davranmanız gerekir.
Sevmiyor Değil, Sadece Aynı Dille Sevmiyordur
Çoğu zaman yapılan hata, eşimizin sevmediğini düşünmek yada sevginin bittiğini düşünmektir. Oysaki biten ne sevgidir nede sorun eşinizin sizi sevmemesidir. Siz kendi sevgi dilinizle sevilmeyi beklersiniz fakat eşiniz kendi sevgi diliyle sizi çılgın gibi sevdiğini gösteriyordur.
Baskın sevgi dili ilk öğrenilmiş sevgidir. Çocukluk dönemin de, size sunulan sevgidir. Aileniz yada yakınlarınız tarafından sevildiğinizi hissettiğiniz tanıdık olduğunuz sevgi dilidir. Örneğin belki siz sevgiyi aileniz tarafından sözle ifade edilerek sizi sevildiği vurgulandığında hissetmişsinizdir ve evet ”Beni seviyorlar” demişsinizdir. İstersiniz ki eşiniz de size bunları güzel sözlerle ifade etsin, eğer etmezse sevmiyordur, diye düşünürsünüz. Eşinizde ilk sevgiyi belki de, Eve ekmek getiren babasında görmüştür, ve benim ihtiyaçlarımızı karşılıyor, beni düşünüyor yani ”Beni seviyor” demiş olabilir ve sevgisini bugün size ihtiyaçlarınızı karşılayarak, sizi belki süslü sözlerle değil ama düşünerek gösteriyor olabilir. Sevgi dilleri özel bir çalışma gerektirir. ”Eşimin Sevgi Dili” Atölye çalışmaları ile; eşler birbirlerine, anladıkları sevgi dilleriyle, yaklaşmayı öğrendikleri gibi, eşinin farklı yönlerinin olmasını da hayatlarını renklendirme adına memnuniyetle karşılamayı öğreniyorlar.
Burada bilinmesi gereken konu ”Sevgi evlenince bitmez” sadece daha fazla paylaşım olduğundan beklentiler artar. Ve kişiler ne kadar sevildiklerinin farkına varamazlar. Bitmeyen sevginizi gereksiz sorgular ve yaptırımlar ile bitirmek yerine, nasıl sevildiğinizi ve eşinizi nasıl sevdiğinizi ortak bir dil ile gösterin…
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Mutlu Olmak İçin 4 Adım
İLİŞKİLERDE MUTLU OLMAK İÇİN 4 ADIM
Öncelikle her ilişkinin düzelme şansı vardır. Çiftlerin öncelikle unutulan güzel anıları canlandırması, telafi edilebilecek olumsuzluklarda mutlu olunan zamanlardaki gibi davranmayı denemesi gerekiyor.
Üzerinden yıllar geçtikçe ve evliliğin sıradanlaşmasını da eklediğimizde eşler evliliklerinde mutsuz ve huzursuzluklar yaşayabilir. Yapılması gereken ise biraz nostalji ile geriye dönüp bakmak. Unutulup kalanları yenileyip canlandırmak, mucizeleri gerçekleştirecek adımları atmak, var olanı görebilmek, sevgi kapasitenizi kullanmak için öncelikle harekete geçmeniz ve bunları istemeniz gerekmektedir.
Aslında 4 adımda çiftler ilişkileriyle ilgili beklentilerinin ne olduğunu ve neler hissettiklerini sorgulayarak mutluluğu yakalayabilirler.
Eşler Şu Soruları Kendilerine Sormalılar:
”Eşim tarafından sevildiğimi hissedebilmem için ne yapması gerekiyor?”,
”Bana nasıl davranırsa kendimi özel ve değerli hissederim?”,
”Birlikte neler yaparsak eğleniyorum derim?”,
”Aynı zamanda biz iyi arkadaşız diyebilmem için nelere gereksinimim var?”
Geçmişe Gitme Zamanı
Adımlarda ilerlerken; Geçmişteki sizi mutlu eden anılarınızı düşünmekte fayda vardır.
Birinci adım: Bu soruların net bir şekilde yanıtlanması için çiftlerin birbirlerinin sadece davranışlarını tanımlamaları gerekir. ”Beni sabahları öperek uyandırırsa kendimi değerli hissederim” cevabı somut, net ve anlaşılır bir cevap oysa ”çok fazla bir şey yapmasına gerek yok, bana biraz yardımcı olsun yeter”, genel ve yorumu açık ifade. Bu yüzden bu tür cevaplar çözüm için yardımcı olmayacaktır. Çözüm için ne istediğinizi iyi tespit edin, ve o durumu ifade etmeye çalışın.
İkinci adım: Eşinizle sanki bir zaman tüneline girdiğinizi varsaymalı ve geriye doğru anılarınızı hatırlamalısınız. Zaman yolculuğunuzda bir hafta öncesine ya da birkaç yıl öncesine hatta ilişkinizin başlangıcına gidebilirsiniz. İlk adımda sorduğunuz soruların cevaplarını aradığınız duyguları hissettiğiniz anıları hatırlayın ve eşiniz ne yaptığında sevildiğinizi hissetmiştiniz, değerli, özel, önemsenmiş olarak algılamıştınız diye bir düşünün. O zamanlara gidin, ne yapmıştı, nasıl davranmıştı, siz nasıl karşılık vermiştiniz bir hatırlayın.
Bazen eşinin değiştiğinden şikayetçi olan kişiler bu çalışmayla kendisinin de ne kadar çok değiştiğini görebiliyorlar. Geçmiş eski günleri tekrar hayatınıza geçirmeye çalışın.
Üçüncü adım: Çiftler eşlerine yönelmeli. Eşinizin kendini değerli, güvende hissettiği zamanları araştırın ve aynı sorulara eşiniz için de cevap arayın. Sizinle eğlendiği, arkadaşlık yapabildiği, dost olarak konuşabildiği anılarını öğrenin. Sizin ve eşinizin sorulara verdiği cevapların da aynı olmasını beklemeyin. Fakat siz de artık eskisi gibi değil misiniz bu evlilik için bir şeyler yapmalı mısınız? bunu fark etmeye çalışın.
Dördüncü adım: Birlikte zaman yolculuğuna çıktığınızda ikiniz için de geçerli olan ”en mutlu”, ”en heyecan verici”, ”en huzurlu” ve ”en keyifli” anılarınızı hatırlamaya çalışın. Bu zaman yolculuğunda hem bireysel hem de birlikte bulduğunuz anıları toplayın ve bugüne gelin. Bu anılarını düşünerek günümüzde hangilerini hala yaşadığınızı, hangilerini canlı tuttuğunuzu düşünün. Geçmişin köşesinde unuttuklarınız için sakın sorumlu aramayın ve ikinizin de katkısı olduğunu unutmayın. Ve bugün düzeltmek için neler yapabilir diye düşünün.
Hep söylediğim bir cümleyi tekrar ederek bitirmek istiyorum. ”Soruna değil çözüme yapıcı adımlarla yaklaşın.”
Sevgiyle Kalın…
İlişkinizi Yenilemek İçin Öneriler
İLİŞKİNİZİ YENİLEMEK İÇİN ÖNERİLER
Evlilik törenlerinin ardı arkasına devam ettiği şu hareketli günlerde, Kişilerin başkalarının mutluluklarını gördükçe kendi ilişkilerinin de tekrar gözden geçirme, hatta eski o heyecanlı günlere dönme noktasında yenilikler yapmalarını öneririm. Yeni evlenenler için ise evliliklerini ve ilişkilerini neden güncel tutmalılar bunun üstünde durmalarında fayda vardır. Çünkü iyi bir ilişki bize sadece duygusal huzur değil aynı zamanda bedenen huzur ve sağlıklı getirebilir.
Evet yanlış duymadınız iyi bir ilişki size sağlıklı bir beden getirecektir. Tüm ilişkiler ve özellikle duygular ilişkilerimiz bizim bütün hayatsal fonksiyonlarımızı etkiler. İyi bir ilişki sayesinde beden sağlığınızı da koruyabilirsiniz. Evli veya sağlıklı bir ilişkiye sahip çiftler bekarlara göre daha uzun yaşarken karşılaştıkları zorluklarla da daha kolay baş edebiliyor. Sağlıksız evliliklerde ve ilişkilerde ise çiftlerin kronik hastalıklara yakalanması riski daha yüksektir. iyi bir ilişki ve sağlıklı bir yaşam için, ilişkinizde bazı düzenlemeler yapmanızla mümkündür.
İyi bir ilişkin için ön koşulu çiftlerin bireysel olarak iyi hissetmeleridir. Bu genelde anlaşılması zor bir durum oluyor. Kişiler ”İlişkiler iki kişiliktir o iyi olunca ancak bende iyi olabilirim” gibi savunmaya geçseler de; Unutulmaması gereken biz bireysel olarak iyi ve tam olmadığımız sürece karşı tarafla da iyi olamıyoruz. O yüzden ilk ve değişmez madde:
Önce Kendinize Sonra İlişkinize Bakım Yapın
Kişisel bakım çift yönlüdür beden sağlığı ve Duygusal sağlığınız. Biz nasıl ki hasta ve mutsuz insanlar ile olmak istemeyiz; Kimse de kronikleşmiş hastalıkları olan ve mutsuz insanlar ile birliktelik istemez. Beden sağlığınız için ; vücut temizliğinize ve hijyene dikkat edin, dengeli beslenin ve egzersiz yapmanızı tavsiye ederim. Duygusal sağlığınız için ise keyif aldığınız etkinlikleri yapın, size iyi gelen insanlarla görüşün. Sizin fikirlerinize yada yaptıklarınızı devamlı yıkıcı eleştiriler yapan kişilerden uzak durur. Kendi iyi yanlarınızı tekrar keşfedin bunlara odaklanın, ve aynı zamanda sahip olduğunuz şeylere veya özelliklere şükrünüzü sıkça tekrarlayın. Bunlar yaşam enerjinizi arttıracaktır. Buda sizin daha sağlıklı bir yaşama taşıyacaktır.
Nasılsanız Öyle Görünün
Duygularınızı ve düşüncelerinizi açık, net bir şekilde eşinizle paylaşın. İçinizden geliyorsa eşinize yaklaşmaktan, sarılmaktan ve dokunmaktan çekinmeyin. Bunu bir görev olarak yada zoraki bir şekilde yapmayın. Eğer bunu bir görev gibi değerlendiriyorsanız ilişkinizle ilgili tehlike sinyalleri ortaya çıkabilir. Çoğu ilişki dışarıdan bakınca her şey yolunda gibi görünür fakat çok büyük sebebe gerek olmaz yıkılması için bazen küçük sarsıntılar o ilişkiyi yıkabilir. Bunun sebebi her şey yolunda gibi yapıp zoraki yapılan hareketlerdir. Bir yerde muhakkak patlak verir. Zoraki davranışlar yerine kendiniz olun emin olun samimiyetin getirdiği iyi enerji ilişkinizi daha zevk alacağınız bir duruma taşıyacaktır.
Birlikte Zevk Aldığınız Etkinliklere Katılın
Birlikte eğlenebileceğiniz keyifli etkinliklere katılın. Sinemaya, tiyatroya, konsere veya alışverişe gidin, eşiniz için kıyafetler seçin. ”Bu sana çok yakışıyor”, ”Sende bunu görmek istiyorum” gibi yorumlar yapmaktan çekinmeyin. Bayan yada erkek ilişkide eşinin odağında olmaktan hoşlanır.
Birbirinizi Yaşamaktan Vazgeçmeyin
Hangi yaşta olursanız olun, kendi kişisel bakımınıza önem verin. Evliliğin getirdiği nasıl olsa evliyiz rahatlığıyla hareket etmeyin. Hafta sonu evdeyken bile en güzel kıyafetlerinizi giymeye önem gösterin. Birbirinize güzelliklerinizi ve güzel taraflarınız gösterin. Fiziksel, duygusal ve cinsel yakınlığınızın tadını çıkarın. Yakınlık çiftlerin ilişki doyumunu artırır. Evlenince coşkunun biteceğini düşünmeyin. Coşkunuz eksildiyse ilişkinizi bir uzmanla birlikte değerlendirmekten çekinmeyin. Hiç bir zaman birbirinizi yaşamaktan vazgeçmeyin.
Kendinize ve Eşinize Kişisel Zamanlar Ayırın
Çiftlerin belirli ölçüde birlikte belirli ölçüde de bireysel olabilmesi hem benliklerini korumalarını hem de birlikteliklerini beslemelerini sağlar. Bireysel olarak kendinize özel olan ve ilişkinizin ortak alanlarını birbirinden ayırın. İyi bir ilişki bireylerin hem tek başına hem de bir arada olma ihtiyaçlarını tatmin eder. Bireylerin özel yaşamlarının olmadığı, her şeyin birlikte yapıldığı ilişkilerde yıllar geçtikten sonra bireylerin ilişkiden önce nasıl biri olduklarını, kimlerle görüştüklerini, ilişki yokken nasıl zaman geçirdiklerini unutma tehlikesi ortaya çıkabilir. Tamamen bireysel hareketler ise çiftlerin birbirlerinden kopuk yaşamasına neden olabilir. Bu noktada çiftlerin birlikte keyifli etkinlikler yaparken aralarında belirli bir mesafe bırakmaları, birbirlerini özlemelerine fırsat vermeleri ilişkileri besler. Bazı etkinliklere partnerinizle katılmak, bazen arkadaşlarınızla yalnız görüşmek çözüm olabilir.
Sorumluluklarınızı Paylaşın
Evi eşinizle paylaşırken ev içindeki işlerle ilgili sorumluluk paylaşımı yapmanız gerektiğini unutmayın. Kadın/erkek işi diye ayırdığınız işleri gözden geçirin ve bir ev arkadaşıyla yaşıyor olsaydınız görevleri nasıl paylaşırdınız, payınıza neler düşerdi, onu düşünerek harekete geçmenizi tavsiye ederim.
Tartışmaktan kaçmayın
Tartışmak kavga etmek değil; fikirlerin, beklentilerin farklı olması, birbirine uymaması ve bunların konuşulabiliyor olmasıdır. Tartışabilmeniz kendinizi, eşinizi ve ilişkinizi önemsediğiniz, ilişkinizi canlı tuttuğunuz anlamına gelir. Tartışırken birbirinizi suçlamayın ve karşılıklı olarak birbirinizin niyetiyle ilgili peşin hükümlü olmayın. Bunlar yerine karşılıklı bir şekilde ne hissettiğinizi, ne istediğinizi anlamaya çalışın. Çiftlerin problemlerini çözebilmesi ilişkilerinden aldıkları doyumu artırırken, geri çekilmeleri ve problemlerle ilgili konuşmaktan kaçınmaları doyumu azaltıyor.
Sevgiyle Kalın…
Sevinç Karakaya
Olumlama Ne Demektir?
OLUMLAMA NE DEMEKTİR?
Olumlama dua etmektir. Evet dinlerde dua dediğimiz yakarış budur. Olumlama bir şeyi düzenli olarak istemektir. İslamiyet de namaz kıldıktan sonra tesbih çekilir ve aynı şey tekrar edilir 33 kez. Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.
Peki olumlamayı nasıl ve ne şekilde yapmalıyım derseniz?
Sizi kimsenin rahatsız etmeyeceği bir zaman dilimini öncelikler seçin. Birkaç dakikalığına sessizce oturun. Derin ve düzenli, acele etmeden nefesler alarak bütün vücudunuzu gevşetin ve zihninizi boşaltın düşüncelerinizi durdurmak yada en aza indirmeye gayret edin. Daha sonrada olumlamaları kendi sesinizi duyabileceğiniz bir tonla ve ağır ağır tekrarlayın. Dilerseniz olumlamalar için yazılı olan bir metinden yardım alacağınız gibi dilerseniz de kendi olumlamanızı kendiniz oluşturabilirsiniz.
Fakat bu olumları oluştururken muhakkak dikkat etmeniz gereken hususlar var;
1- Olumlama cümleniz olumlu olsun! Mesela ”Hasta olmak istemiyorum” yerine ”Sağlıklıyım” gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın
2- İstiyorum ifadesinden kullanmayın. ”Mutlu bir hayat istiyorum” demek yerine ”Mutlu bir hayata sahibim” deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.
3- Cümleler de ne istediğinizi net ifade edin.Mesela ”Zayıflıyorum” gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak ”55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun” deyin.
4- Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.
5- Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman olarak kurun. ”Çok mutlu olacağım” demek yerine ”Çok mutluyum” deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.
6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. ”Bana saygı göstersin” demek yerine, ”saygı görmeyi hak ediyorum” deyin.
7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. ”Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum” şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri ”kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum”, ”kabul etmeyi öğreniyorum” şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirin
8-Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün “zenginim” diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihninizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.
9- Bilinçaltının yapısını göz önüne aldığımızda gerçekçi düşünceler ile oluşturulmuş olumlamalar, 21 gün boyunca özellikle sabah ve akşam hissederek ve imgeleyerek yapıldığında etkili sonuçlar vermektedir.
Bu süreçte bir Yaşam koçundan da destek alabilirsiniz.
Huzurlu ve mutlu günler…
Sorun Dolu Bir Kulak Mı? Huzur Dolu Bir Kafa Mı?
SORUN DOLU BİR KULAK MI? HUZUR DOLU BİR KAFA MI ?
SORUN DOLU BİR KULAK; Zaman zaman çoğumuz yaşadığımız olayların gerçek zamanlarından ayrılsak bile, sanki birisi kulağımızın içinde o sorunları bize tekrar tekrar hatırlatmaya devam eder. Bedenimiz sorunlardan uzaklaşır ama kulaklarımız halen, sorunlarla yaşamaya devam eder.
Gece yastığa başınızı koyarsınız ama kulaklarınızda ki sorunlar bir türlü uykuya dalmanıza müsaade etmez. Yatağınıza sorun dolu kulaklarla değil de, Huzur dolu bir kafayla girmek istemez misiniz? Eminim kim ”istemez olur muyum” diyorsunuzdur. İşin sırrına gelince…
Aslına bakarsanız işin sırrı hem çok zor, hem çok kolaydır. İşin sırrı kafanın değişmesinde yatıyor. Kişi bambaşka bir düşünce tarzını öğrenmeli ve düşüncelerini değiştirmelidir. Fakat düşüncelerini değiştirmek ciddi çaba gerektirir. Sonunda size huzur getireceği ise muhakkaktır.
Huzursuz yaşamak hiç kolay değildir. Gergin hayat zordur. Ahenkli ve stressiz olan huzurlu bir hayat en kolay yaşam biçimidir.İç huzuru kazanabilmek için; başlıca mücadele, rahatlamış bir tutumla, Allahın bize vermiş olduğu huzur hediyesini , kabul ederek ; Düşüncelerimizi olumsuzluklardan temizleyip, yeniden düşünce yapımızı inşa etmek için çaba göstermektir. Bunun herkes için farklı yöntemleri vardır. Her kişinin düşüncelerini boşaltacağı, huzura ulaşacağı kendi inanç değerlerine göre metotları vardır.
İstanbul da bir seminerim sırasında; Seminere çok az kalmıştı, Seminerin son hazırlığını yaparken, birisi dikkatimi çekti. Halinden sıkıntılı olduğu ve konuşma ihtiyacı olduğu belli oluyordu. Yanıma yaklaştı, kişisel problemi olduğunu ve bunu paylaşmak istediğini söyledi. Seminer başlamak üzere olduğu için o an konuşamadım ve beklemesini istedim. Seminer devam ederken, salondaki hal ve tavırlarından gergin ve stresli olduğu anlaşılıyordu. Ve daha fazla yerinde duramadı ki, salonu terk etti. Fakat çıkarken bir kart bırakmış üzerinde muhakkak arayın yazıyordu. Geç olmasına rağmen telefonunu çevirdiğimde, Karşımdaki kişi ;
”Konuşmak istedim, birlikte dua edelim istemiştim” dedi. ”Beraber Konuşup, dua edersek biraz huzur bulurum diye düşündüm’‘diye ekledi. Danışanlarım benimle konuşup kendi çözümlerini bulmak da onları desteklememi her zaman isterler fakat bu kişi kendi yöntemini bulmuş; o kafasını dua ederek boşaltıyor ama bunun için yanında onun elini tutacak bu haklı isteğine bir destek istiyordu. Başlamak için belki de ilk adıma ihtiyacı vardı. Devam edin dediğimde; ağlamalarla ve bir kaç doğru soru ile tamamen kafasındaki düşünceleri boşalttı. ”Bu deneyimi daima hatırlayacağım, aylardan sonra ilk defa içimi temiz, mutlu ve huzurlu hissediyorum” diyen sesi elbette bende unutmuyorum.
Bu kişi huzurlu bir akla sahip olabilmek için basit bir teknik uyguladı. Zihnini boşaltmış ve Allahın hediyesi olan huzura kavuştu. Bu teknik herkese göre değişir. Herkesin aklını bir yenileme yöntemi vardır. İç huzurun yöntemi zihni boşaltmayı bilmektir. Kimi için dua etmektir, kimi için meditasyon, kimi için mutlu olacağı bir ortam, kimi için bir dost, kimi içinde danışabileceği yargısız kendisini dinleyecek bir uzman; kişi bunu her ne şekilde yaparsa yapsın muhakkak düşüncelerini temizlemeyi, zihnini boşaltmayı öğrenmelidir.
HUZUR DOLU BİR KAFA; Olumsuzluklardan boşalttığımız aklımız, korkulardan, nefretlerden, güvensizliklerden, pişmanlıklardan ve suçluluklardan arınır. Kalbinizde sizi rahatsız eden bu düşünceleri birine açtığınız da, rahatladığınız hiç olmadı mı? İnsanların gerçekten güvenebilecekleri ve içlerine sıkıntı veren her şeyi , rahatlıkla anlatabilecekleri birine sahip olmanın, ne kadar önemli olduğunu sık sık gözlemliyorum. İster Dua, ister bunu anlatacağınız biri olsun yada başka teknikle diyelim ki, Bu aşamayı geçtiniz, Fakat;
”Zihni boşaltmak yeterlimidir ?”
Tabi ki zihni boşaltmak yeterli değil, Zihin boşaltıldığında boş kalan zihin yeniden dolmak ister. Uzun süre boş kalmayacaktır. Eski kovduğumuz, bizi mutsuz eden düşüncelerin zihnimize tekrar dolmaması içinde, Aklımızı sağlıklı, olumlu düşüncelerle doldurmalıyız ki, Eski düşünceler, endişeler, nefretler tekrar aklımıza gelmeye çalıştığında, Aklımızın kapısında ”DOLUDUR” yazsın.
Gün boyu ara ara seçilmiş bir dizi düşünceyi dile getirirsek, kendimizi huzurlu hissettiğimiz anları resmedip, gün içinde aklımızdan geçirmeye gayret edersek ve bilinç altının daha net dolması içinde bunu kendi sesimizle de sık sık tekrarlarsak; kafamız bizi huzura götürecek düşüncelerle dolar. Kelimelerin derin bir şifa gücü vardır. Bu gücü hayatımıza taşırsak;
” Kulaklarımız da ki sorunlar yerine, Kafamızdaki Huzurla başımızı yastığımıza koyarız.”
Sevinç Karakaya
Kendine İnanmalısın…
KENDİNE İNANMALISIN…
Kendi kaynaklarına inanmalı insan. Kendi gücüne biraz mütevazi olmalı ama aynı zamanda güvenmeli de kendine, aksi taktirde hayatta başarılı yada mutlu olmayı bekleyemez. Ama kendine gerçekten inanırsa başaramayacağı hiç bir şey yoktur insanın. Kendine inanma; Kendini kanıtlamayı sağlar, başarıyı getirir, içinizdeki gücü açığa çıkarmanıza yardımcı olur.
Kendime güven duygusunu nasıl kazanabilirim? Diyorsanız.
Kendinize olan inancınızı kaybettiyseniz, kendimize inancınızı yeniden inşa edebilirsiniz. Bunun için yapılacak adımlar var. Öncelikle üzerinizdeki acizlik hissinin nedenini anlamaya çalışmanız lazım.
İlk adım Olarak vereceğim yöntemleri uygulayabilirsiniz.
Bu yöntemleri dikkatle uygularsanız,ne kadar güçlü olursa olsun,acizlik duygusunun kaybolup yerine kendine güven duygusunu kazandığınızı göreceksiniz. Bu yöntemleri uygularken içinizde acizlik duygusundan kurtulma inancının bulunması çok önemlidir. Bu inanç yoksa yöntemleri uygulamanız o kadar faydalı olmayabilir.Diğer bir önemli nokta da,her gün kendine güvenen bir insan olma fikrini kendi kendinize tekrar etmenizdir. Günlük yaşamdaki bir sürü işiniz arasında kendinize güvenme fikrini bilincinizde devamlı canlı tutmanız gerekir. Diyebilirim ki kendine güven duygusunu kazanmak için vereceğim yöntemleri tekrarlamanız işe yarayacaktır.
Kendine İnanmalısın… En önemlisi kendine güven duygusunu niçin kaybetmiş olduğunuzu bulup çıkartmak. İçince bulunduğumuz acizlik halinin birçok nedenleri vardır, bunları bulmak için üzerinde belli bir vakit ve sıkı bir analiz yapmak gerektirir. Duygusal olarak bizi rahatsız eden içinde bulunduğumuz duruma tıpkı fiziksel problemleri çözen bir doktor edasıyla yaklaşmalıyız.
”Norman Vincent Peale” Kendine güven duygusunu kazanmanız için uymanız gereken yöntemlerini sizlerle paylaşmak istiyorum
REÇETEMİZ İŞTE GELİYOR…
1. Başarılı olduğunuzu simgeleyen bir resmi zihninize iyice kazıyın. Bu resmi zihninizden hiç çıkarmayın. Solup rengini kaybetmesine izin vermeyin. Başarısız olmayı asla düşünmeyin.
2. Kendinize güven duygunuzu zedeleyen olumsuz düşünceler gelince onları aklınızdan kovun ve hemen olumlu düşünceler üretin.
3. Hayallerinizin önüne engeller çıkarmayın. her engelin ne olduğunu iyice belirleyin . Onları en aza indirmeye çalışın.
4. Diğer insanlardan etkilenmeyin, onları taklit etmeyin. Hiç kimse sizin kadar kendiniz olamaz.
5. Yanlış ve kendine güvensiz hareketlerinizin nedenlerini anlamanızda yardımcı olacak bir uzmana danışın. Çoğunun kökü çocukluğa dayanan aşağılık duygusu ile kendinizden şüphelenme duygusunun kaynağını bulun. Kendinizi tanırsanız, bu yanlış duyguları tedavi etmeniz kolaylaşır.
6. Yeteneklerinizi gerçekçi bir şekilde belirleyin, sonra bunu yüzde on artırın. Benim yeteneğim budur deyin. Bencil olmayın, fakat kendinize saygı duyun. Kendinizdeki güçlerin farkına varın ve onlara güvenin.
Tabi ki bu durum birden bire düzelmez. Kısa konuşmalarla, anlık çözümlerle başarılamayacağı hatırlanmalı ve bu inancı tekrar oluşturmanın, takip edilmesi gereken bir süreç olduğu unutulmamalıdır.
Sevinç Karakaya
Kadınlar Güçlerini Eline Almalı…Parçaları Toplama Zamanı
KADINLAR GÜÇLERİNİ ELİNE ALMALI?
PARÇALARI TOPLAMA ZAMANI
Okuduğum bir makaleden bahsetmek istiyorum size bugün; Konu İlişkiler Yazar Seda Diker Her Ayrıldığım Erkekte Bir Parçam Kaldı diye atmış başlığı evet özellikle bayanlar ama birilerinde parçası kaldığını düşünen beyler de; gelin beraber bakalım kimlerde hangi parçalarımız kaldı ve neden kaldı …
-Aşk acısı çekiyorum.?
-”Neden? Biraz anlatmak ister misiniz?” diye soruyor yazar
-Evet. Hayatımda son 6 aydır bir adam vardı. Çok aşıktım. İşte bu adamla evlenebilirim diyordum. Ama ne yazık ki beni terk etti. Artık onsuz nefes bile alamadığımı keşfettim. Lütfen bana yardım edin. Onu unutamıyorum.?
-”Bu ilişkide seni bu kadar etkileyen ne ?”diye soruyor tekrar yazar. Danışan sesini alçaltarak cevap veriyor.
-Ben bu adamda dişiliğimi, kadınlığımı keşfettim. 37 yaşıma kadar erkekler beni beğense bile bir türlü bunu gerçek bir ilişkiye dönüştüremiyordum. İlk kez bu adam benimle ilgilendi. Beğendi. İnanın ki ben bir kadın olduğumu bilmiyordum. Kendimi onunla keşfettim.?
Biliyor musunuz? Pek çok kadın ruhunun bir parçasını, ilişki kurduğu erkekte bırakıyor ayrılırken. O yüzden de, fiziksel olarak görüşmeyi bitirse bile hiç birini aklından tam olarak silemiyor. Oturup kalkıyor, cep telefonuna mesaj atıp atmadığını, arayıp aramadığını, kendisinden sonra hangi kadınlarla birlikte olduğunu düşünüyor.
Çünkü aslında o erkekte bir parçası kaldı. Yarım kalan bir şey vardı… İşte o yarım kalan şey, pek çoğumuz için farklı bir anlam taşıyor. Öfke, kıskançlık, değersizlik, Saygı duyulmamak gibi duygular yada aşk sevilmek ,güven, mutluluk doyum gibi duyguların birdenbire yarıda kesilmesi manyetik alanlarımızı öyle etkiliyor ki pozitif parçalarımız erkeğin yaşam alanına kayıyor ve negatif olanlar bizde toplanıyor.Bu ilişkilere nasıl yansıyor dersiniz . Kimi kadın bir erkekle beraberken dişiliğini keşfediyor.
İlişki bittiğinde, dişiliğini o adamla birlikte kaybettiğini düşünüyor. Oysa bu kocaman bir yalan.
Ayrılık acısı çekenler… Artık dişiliğiniz size aittir. Alın o parçanızı, sahip olduğunuzu bilin ve cesaretle yürüyüp gidin.
Her şeyini kaybettiğini düşünenler; aşkı arıyor ve hayatına giren erkeğe ?Bana gerçek aşkı o tattırdı? diyerek tutunmaya çalışıyor. Çünkü ayrılırsa, ruhunun bir parçası o adamda kalacakmış gibi hissediyor. Oysa tek yapması gereken: ?
”Ben aşık olunacak bir kadınım”
Bundan sonra benim hayatıma ancak karşılıklı aşk yaşayabileceğim erkekler girebilir? diyerek yürüyüp gitmelidir.
Yaşadığımız her ilişki, bize ayna tutmak, kendimizi keşfetmek içindir. Ayrılık zamanı gelip çattığında bilin ki artık o kişiden alıp vereceğiniz bir şey kalmamıştır. Bazı kadınlar her ilişkide kendilerinden bir parçayı bırakıp giderler. O erkekten sonra artık asla aşkı bulamayacağını, ya da kadınlığının kimse tarafından beğenilmeyeceğini düşünürler. Bunlar takıntı ve kimlik bölünmesi, yaratır. Olması gereken ise; her ilişkide kendine ait bir parça bulup onu alıp ardına bakmadan yürümesini bilmektir.
şimdi kendimize dönelim tekrar ve şunu soralım :
”Ben nasıl? her ilişkide kendine ait bir parça bulup onu alıp ardına bakmadan yürümesini öğreneceğim?”
Biten bir ilişkide öfke, utanç, pişmanlıklarımız varsa yada halen özlem duyuyorsak bir şeyleri tam anlamıyla bitirmemişiz demektir.Derinlerdeki belki kaybetmişlik yada değersizlik korkularının gel-gitlerini yaşarız. Belki bir yandan bize geri dönsün diye beklerken, diğer yandan gittiğini ve bize artık geri dönmeyeceğini düşünürüz. Aynı zamanda kendimizi ondan çok daha üstün yukarıda hissederken birde bakarsınız hiç olduğunuzu ve yok olduğunuzu fark edersiniz. işte bu korkular olumlu duygulardan daha kuvvetlidir.ve çok yorar yaşam enerjimizi bizden alıp götürür.
Bununla başa çıkmayı öğrenmek çok haklısınız şarttır; Bunun için önce kendi değerimizin farkına varmayı hayattan gerçekten ne istediğimiz ve bizim biz oluğumuz için kıymetli olduğumuzu çok iyi anlamamız lazım.
Ve artık bunlar bizim hayatımızda bir sorun olmasaydı yani biri parçamızı almasaydı giderken yada biz buna izin vermemeyi öğrenseydik hayatımız nasıl olurdu ona bakmak lazım .Ve gerçekten nasıl biri olmayı istiyorsak o kişiye dönüşüp, o nasıl davranıyorsa hayatımızı olmak istediğimiz kişiye göre tekrar şekillendirmeliyiz.
Bu gerçekten zor bir süreç fakat doğru yolda ilerlersek gereken destek sürecinde yardım alıp bunlara kulak verirsek, bu sürecin sonu hayatımızda mucizeler yaratacak kadar da sıra dışı olacaktır.
Şunu unutmamak lazım ;Kadınlar güçlerini ellerine aldıklarında, toplumumuza sağlıklı ve akıllı erkekler yetiştirecekler. Sevgilerimle
Sevinç Karakaya
Sen Kimsin?
SEN KİMSİN?
Çoğumuz galiba bu çok mühim soru için pek kafa yormuyoruz. Belki de hayatta bu kendimize en çok sormamız gereken sorudur ne dersiniz?
Kim olduğunuzu bilmiyorsanız; yaşamdan gerçekten neler beklediğinizi, hayatta neler arzuladığınızı ve bunların gerçekleşmesi sizin için ne ifade eder , nereden bileceksin? Acaba gerçekten hayattan bekledikleriniz, arzuladıklarınız, sizin seçimleriniz mi yoksa başkalarının seçimlerini mi yaşıyorsunuz, nereden bileceksiniz ?
Kendimizi tanıdığımızda ancak, kendi yolumuzu bulabiliriz, aksi taktirde, başkalarının bize çizdiği yolda ilerleriz. O zaman içimizde uyuyan, kendi kaynaklarımızın farkına varıp, kullanılmayı bekleyen yeteneklerimizi ortaya çıkarabiliriz.
Sen gerçekten kim olduğunu biliyorsan; Başkalarını senin üzerinde kim olduğuna dair olan etiketleri önemini yitirecektir.Aslında bu hep olmaktadır, şöyle bir düşünün etrafımızda ne çok insan var bize kim olduğumuzu anlatan yada bizim kim olduğumuzu bildiğini zanneden .
işin en garip yanı ise kim olduğumuza dair en ufak fikrimiz dahi olmadığında, gerçekten başkalarına inanmaya başlarız.Hem de bizim hakkımda söylenenlerin doğru olup olmadığına dönüm
”BEN KİMİM”
diye kendimize bakmadan.Çünkü gerçekten kim olduğunu bilmiyorsan başkalarına inanmaya başlarsın…
Hep böyle olmadı mı hayatımızın bir döneminde başka insanların doğrularını kabul etmeye başlayıp kendimizi zamanla tamamen unuttuk.Aslında şaşılacak şey değil mi insanın kendi kim olduğunu bulmakta biraz zahmetten kaçıp, başka insanların yollarını ve yol ayrımlarını izlemesi.Sonrada o yollarda tükenene kadar, yürüyüp yürüyüp yürümesi…Nefesiniz kesilir ,memnuniyetsizliğiniz artar ve artık o yolda ne kadar güç harcarsanız harcayın daha fazlası gerekir.Varış noktasına ulaşmak istersiniz; Fakat oda ne SADECE GİTTİKÇE KENDİNİZDEN UZAKLAŞIRSINIZ. Ve bir an gelir başlangıçta kim olduğunuzu bile hatırlamazsınız.
Ne dersiniz ; Belki sizin de hayatınız şimdiye kadar böyle geçmiştir.Belki sizde kendinizden vazgeçene kadar hayatla savaşmış, zahmet çekmiş hatta ve hatta dişinizi tırnağınıza takıp çalışmışsınızdır ama hiç bir şey, hiçbir zaman yeterli olmamıştır.Belki sizde kendinizi öylesine yorgun ve tükenmiş hissetmişsinizdir. Belki de kullanıldığınızı düşünmüş, yaptıklarınızın anlamsız olduğunu farketmişsinizdir.
Sizde bugün eskisine göre daha mı az gülüyorsunuz? Hayal kırıklığı yaşıyor da olabilirsiniz. Ve bunu özellikle hayatın şimdiye kadar sizi mutlu edecek şekilde gitmediğini farkettiğiniz de oluryor değil mi?
Asıl hayat yolumuzdan kim olduğumuzu unuttuğumuzda uzaklaşmışızdır.Yolumuzu kaybetmişizdir. Kendimizi kaybolmuş hem mesleki hem özel hayatımızda yersiz yurtsuz hissederiz.
Fakat bu yersiz yurtsuz olduğumuz anlamına gelmez sığınacağımız her zaman bir yurt vardır.Sizce neresidir dersiniz ?
ARADIĞIMIZ YURDUMUZ DAİMA KENDİ İÇİMİZDEDİR.
Gelin kendi iç kaynaklarımızla tekrar bağlantıya geçelim .Ve kendimizi , ne istediğimiz ve istediğim ben nasıl olabilir sorularına
”SEN KİMSİN?”
sorusuyla başlayalım …
Kendimizle sevgi dolu günler dilerim …
Sevinç Karakaya
Devamı
Hayat Bir Duygular Çemberi
HAYAT BİR DUYGULAR ÇEMBERİ
Duygularımızla çağlamak yerine niye sünger olmayı seçeriz ki ? Olumsuzlukları emip, onları en gizli yerlerimizde saklamayı neden tercih ederiz ki ?
Duygular çok önemlidir; Duygular ruhun gözleridir.Bazen renkli ve parlaktır.Bazen flu veya siyah beyazdır. Kimi zaman film şeridi gibi geçer gözünün önünden kimi zaman bir resim olur takılır aklının bir yerine.Bakmışsın çığlık olurlar kulaklarını tırmalarlar, bakmışsın sessiz ve derin bir köşede otururlar yada bazen cıvıl cıvıl kulağına melodiler söylerler.Aslında çok daha içeridedir duygular bazen gerçekten anlarsınız bazen sadece düşünürsünüz. Fakat onu hatırlatan her yerde muhakkak görürsünüz.
Ünlü ressam William Homan Hunt’ın tablosunda olduğu gibi;
19.yy büyük ressamlarından William Homan Hunt’ın bir bahçeden eve girişini anlatan ”Evrenin ışığı” adlı tablosu şöyledir. Ayakları çıplak filozof görünüşlü bir adam resimde bulunmaktadır.Adam bir elini kapalı kapının kanadına dayamış, diğer elinin parmağıyla da sanki içeriden bir yanıt bekliyormuş gibi kapıya vuruyordur.Fakat resim de ilgi çeken yan ; Adamın vurduğu kapının dışarıdan hiç açılmayacak gibi ne tokmağı ne kilit yeri vardır .Bakılınca ilginç ama içine girince adam sıradan bir kapıya vurmuyordur. Bu kapı ”insanın duygusal kalbini simgeler, Sadece içeriden açılabilir o yüzden dışarıda kol olması doğasına aykırıdır” der William Homan Hunt.
Çok çarpıcı değil mi?Duygunun bir resimle ifade edildiği çok çarpıcı bir örnek.Sadece içeriden açılan insanın derinliklerinde açılan bir duygu bu.Unutulmaması gerekir ki duygular sandığımızdan daha derindir. Derinliktir. Karmaşıktır. Kendisi de bir duygu olan hassaslık gibi hassastır.Kontrolü zordur kontrolsüzlüğü çok daha zordur…
Gayet derinlerimizdedir. İçtenlik ve güdünün en güçlü kaynağı olarak çalışır, içimizdeki enerjinin en güçlü kaynağıdır DUYGULAR .
Aslında sadece saf tek bir duygudan da bahsedemeyiz.İnsanlar gerçekten kendini oluşturan, kişiliğini meydana getiren temel duyguları ve onları mekanlara, insanlara, olaylara göre değiştirdikleri yan duygular karışımıyla hareket ederler.Bazen olumlu, bazen olumsuz olurlar. Nasıl olursa olsunlar tümünün varlığı muhakkak gereklidir. En olumsuzları dahi bir bakmışsınız sizin için çok ciddi bir savunma mekanizması oluşturup, bir can yeleği halini alıverir. Duyguları anlamaya çalışmak, onları mümkün olduğunca analiz etmek,İnsanların duygularla ilişkisini çalışması gerekir
İNSANI VE İNSANIN KENDİSİNİ ANLAMAKTA ÇOK ÖNEMLİ BİR KISTASTIR.
Kişilere gündelik hayatlarında mutlaka duygular eşlik eder. Duygular eğitilebilir. Yaratıcı düşünceyi ateşler. Kalpten gelir. Sizin en derinlerinizde tam içinize bir rehber olurlar. Sezgisel bilgeliğinizin kaynağıdırlar.Güvenilir ilişkiler oluşturmakta baş roldedirler. Kişiliğimizin oluşumunda en önemli faktördür duygular. Ve aynı parmak izi gibidir her insanda farklılaşırlar, insanların onları yorumlama biçimi değişir.
Aslında şunu diyebiliriz gerek günlük hayatımızda, gerekse ruhsal hayatımızda hem karşımızdaki kişilerin hem de kendi içimizdeki duygularımızı anlamak bizim ilişkilerimizde,iletişimlerimizde doğru etkiyi bırakmak ve doğru anlamak için çok önemli bir kaynaktır…
Duygularımızı daha iyi anlayıp etkili bir iletişim ve daha sağlıklı ilişkiler dilerim…
Sevinç Karakaya
Devamı
İnsan ve Lotus Çiçeği
İNSAN VE LOTUS ÇİÇEĞİ
Bir çoğunuz Lotus çiçeği ile insanı birleştiren özellik nedir diye düşüne bilirsiniz; Gelin Lotus çiçeğine bunun için daha yakından bakalım.
Lotus çiçeği; Işık ve oksijenin olmadığı bir bitkinin asla yetişemeyeceği düşünülen bir ortamda bataklığın içinde filizlenir. Düşünün su, hava, ışık bu üç elementle de ölümüne mücadele eder. Yaşamak için, Hayatta kalabilmek için. Tek amacı Yaşaya bilmesi için gerekli olan ışığa ve oksijene kavuşmaktır.O suyun dibinde zifiri karanlık da kendiliğinden köklenir; Işığın son demetiyle olgunlaşır. Ve amacına ulaşır o koyu katran sudan başını çıkararak havayla buluşur.Suyun yüzeyinde artık büyümesi sonlanmıştır. Bundan sonra dikenli tomurcuklar doğurmaya başlar Bu tomurcukların bir kaç saat gibi kısa sürede yeterli su ve besinle boyları bir metreye çapları üç metreye ulaşan dev yapraklara dönüşür. Fotosentez yapabilmek, yani yine yaşayabilmeleri için .
Lotus çiçeği nazik görünümlüdür. Onlar “gerçek nazik çiçekler” olarak ifade edilir. Aynı zamanda çok sağlam karakterli bir çiçektir. Bu büyük yapraklarında insanları bile üstünde taşıyacak kadar güçlüdür. Lotus çiçekleri çamur içinde büyümelerine rağmen saf ve kirlenmeden açar. Her zamanda temiz kalırlar. Çünkü bitki yapraklarına gelen en küçük toz zerresini bile orada tutmaz. Bu pisliklerin kendine zarar vereceğini bilir. Silkinir ve onlardan kurtulur.Hemen ardından yaprağına düşen Yağmur damlalarını, tozları süpürmek için kullanır. Lotus çiçeği; birçok kültürde güneşi, doğumu ve aydınlanmayı temsil ettiğine inanılır.
SİZ HALEN DİYORSUNUZ Kİ İNSANLA ALAKASI NE? NEDEN İNSAN VE LOTUS ÇİÇEĞİ ?
Lotus Çiçeği İnsan oğlunun durmak bilmeyen ”MÜCADELESİ” ile özdeşleştirilir. O yaşama devamlılığının, yaşama kararlılığının sembolüdür.Her türlü zorluğa rağmen yine yeniden ayakta kalabileceğinin ifadesidir.Ayrıca mücadele ne kadar çetin olursa olsun temiz olarak ayakta kalmanın bir yolu olduğunu gösterir.
Lotus çiçeğinin ortasındaki ” berrak öz ” Değerli olan İNSAN DOĞASINA benzetilir. Lotus tohumları bir insanın iç dünyası kadar derin ve sınırsızdır.
Lotus çiçeği bütünüyle bir karakterdir.İnsanın karakterini sembolize eder. Yaşamaya henüz başlamış küçük bir tohum , ne o suyun bir bitiş noktası olduğundan, ne güneşten, ne oksijenden, ne de ışıktan haberdardır. SADECE YAŞAMASI GEREKTİĞİNİ BİLİR. Bilmesi gerekende sadece budur. Bu içindeki güçtür. O güç, Lotus çiçeğini tüm yaşam süreci boyunca ayakta tutacak karakterdir.
TIPKI HAYATI BOYUNCA İNSANI AYAKTA TUTACAK İÇİNDEKİ KARAKTER, YANİ GÜÇ GİBİDİR.
İNSAN; Her şeyden habersiz dünyaya gelir yaşamaya yeni başlamış bir birey olarak ne dünyanın sonundan , ne güneşten ,ne oksijenden , nede ışıktan haberi vardır. BİLDİĞİ TEK GERÇEK YAŞAMASI GEREKTİĞİDİR.Ve bilmesi gerekende sadece budur.Buda onun içine yerleştirilmiş GÜÇ’ tür.
GÜÇ; Yani karakter. Hayat sürecinde insanı ayakta tutan güç.
EVET LOTUS ÇİÇEĞİ VE İNSAN NE KADARDA BENZER DEĞİL Mİ;
Ama alınacak ”EN BÜYÜK DERS ” sanırım Bu zorlu hayat sürecin de ayakta durabilmek ve yaşama devam etmek için; içince ki gücün farkına varmak .
GELİN KENDİ KAYNAKLARINIZIN FARKINA VARIN … İHTİYACINIZ OLAN GÜÇ BELKİDE BU GÜNE KADAR HİÇ BAKMADIĞINIZ YERDE TAM MERKEZİNİZ DE YANİ SİZDE …
İçinizdeki gücün farkına varmanız dileğiyle …
Sevinç Karakaya
İlişkileri Öğrenmek
İLİŞKİLERİ ÖĞRENMEK
Sevdiğim bir hikaye var…
Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş. Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yokmuş, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri varmış.Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş. İlk deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama başka bir problem çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla , soğuk havadan korunacak kadar yakın , bir birlerini incitmeyecek kadar da uzak olan , mesafeyi bulmayı öğrenmişler.
Bu hikaye insanlar arasında ki ilişkilere ne kadar benziyor değil mi ?
Bizde daha doğarken başlarız çevremizle ilişki kurmaya… Büyüdükçe seçimler yapmayı öğreniriz. Hangisi doğru, hangisi yanlış derken uzun dikenlerimizi saklamayı, bu dikenlerle kimseye zarar vermeden yaşamayı,kimi zaman bu dikenlerle kendimizi nasıl muhafaza edip koruyacağımızı yada dikenlerimiz ile kendimizi nasıl kabul ettireceğimizi öğreniriz .
Bazen de başkalarının dikenlerine karşı tedbirler alırız. Birisi dikenleri üzerimize salarsa bununla nasıl başa çıkacağımızı, sevdiklerinin dikenlerine katlanmanın bir erdem olduğunu, yaralayan dikenlerin acısını her duyduğunda mesafe koymayı ve en zoru hayatta her zaman dikenler olduğunu öğreniriz.
İşte çevremizde gerek aile gerek dost, arkadaş, gerekse iş ortamımızda insan doğası gereği iletişim ve bir ilişki içinde olmak zorundadır. Bazen bir küçük çocuğun ateşe ellediğinde yanacağını ateşten uzak durması gerektiğini anladığı gibi bizde insani ilişkilerimizde ateşe dokunur gibi yaşayarak mesafe koymayı, tedbirli davranmayı kime nasıl bir tavır almamız gerektiğini öğreniriz. Fakat hayatımızın her anında özel ve iş yaşamımızda her şeyi deneyerek öğrenmemiz hem çok güç hem de bu deneme yanılma kimi zaman başımıza değişik sorunlar açabilir. ne çevremizin öğrenmemize tahammül edecek sabrı nede bizim öğrenirken bundan kırılıp zarar görmeyecek gücümüz vardır.
O yüzden bizim çevremizdekilerle ilişkilerimizdeki iletişim eksiklerini çözmede en doğru ve en kalıcı yolu bulmada yardıma ihtiyacımız olabilir.
Günümüzde artık her kişinin sıkça duyduğu İLİŞKİ KOÇU tamda buna çareler aramaktadır. Kişinin Hem kendiyle olan ilişkisine dışarıdan bakmasına yardımcı olup kendisini tekrar tanımasını sağlar. Hem de kişinin gerek özel gerekse iş hayatında daha sağlıklı ,daha mutlu, daha başarılı ve uyumlu ilişkiler sürmesini sağlar.
Günümüzde hızla yaşanan İLİŞKİ TÜKETİMİNİN hatalarla harcanacak lüksü yoktur, bu sebeple deneme yanılma yöntemlerinden ziyade doğru ilişkiler ve iletişim için İLİŞKİ KOÇU en iyi adrestir.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı , hepimizin öğrenmesi dileğiyle…
Sevinç Karakaya
Kendine İyi Bak …
KENDİNE İYİ BAK…
Dilime takıldı yine şu mısralar Candan Erçetin ne güzelde seslendirmiş…
Kendine iyi bak deme denmez saçma ,
Kendime bakarım elbet sen hiç korkma ,
Kendine kalıyor insan eninde sonunda .
Kendimize en iyi bakacak kendimizken başkalarına teslim ediyoruz hayatımızı; Bizim adımıza kararlar almalarına, bizim adımıza hayaller kurmalarına, bizim adımıza hedefler belirleyip olmamız gereken yeri başkalarının seçmesine izin veriyoruz. Sonra ne oluyor kendine kalıyor insan ;olmak istemediği halde olduğu kendiyle, seçmek istemediği halde seçtiği hayatla.
Şöyle bir düşünün ne kadar çok kişi ya doğrudan bizim için karar veriyor yada biz kendimize iyi bakmayı unutup, onlara iyi bakıcağız diye, birilerinin mutluluğu için, kendi mutluluğumuzdan, kendi yapmak istediklerimizden, kendi olmak istediğimiz; huzuru ,dinginliği, başarıyı bize getirecek BİZ ‘den yine biz kendimizi unutup vazgeçiyoruz.
Bunun ne zaman farkına varıyoruz dersiniz ?
Hayat mücadelemiz sürerken ,her şey üstümüze gelip hayat bize kötü anıları tekrar tekrar bir kısır döngü gibi yaşatırken; birden ” Hayır her şey bu kadar zor olmamalı, peki bunu zorlaştıran ne?” sorusu takılıyor aklımıza… Sahi neydi hayatı bu kadar zor yapan?
İnsan kendi seçimlerinin peşinden giderse , kendi gerçekten olmak istediği kişiyi kendi seçerse; Hangi güç ona engel olabilir ki… Hangi mücadele onu yorabilir ki… Hangi engel onu yıldırabilir ki… o zaman sorun tam da burda mı dersiniz .
Evet hayatta kendi seçimlerimizi kendimiz yapıyorsak, hayat bize zor gelmez ve hiç bir zamanda kendi seçimlerimiz için geç kalmış değiliz. Yeter ki yaşadığımız kısır döngünün farkına varalım ve o döngüden çıkmaya karar verip bir adım atalım . Ve tekrar en başa dönüp ”KENDİNE İYİ BAK ” diyelim. Şu hayatın pişmanlıklar için kısa olduğunu hatırlayıp; Kendi olmak istediğimiz kişiyi seçelim. Ve şunu sık sık tekrarlayalım.
”KENDİME İYİ BAKARIM ELBET ”
ÇÜNKÜ İNSAN KENDİNE EN İYİ KENDİ SEÇİMİNİ KENDİ YAPMAKLA BAKABİLİR.
PEKİ SİZ KİM OLMAK İSTİYORSUNUZ ?
Sevinç Karakaya
DevamıSahi BOŞANMAYA Sebep Neydi?
Boşanma kelimesi ne kadar da itici geliyor değil mi ;
Mutlu bir evlilik hayal ederek girilen bir beraberlik yolun da; boşanmayla yol ayrımına gelmek ne büyük hayal kırıklığı. Bu itici kelime bazen çiftleri yanlış bir yere sürüklerken, bazen ise kişinin kendini bulması ve yeniden var olması için seçilmesi gereken tek yol haline gelebiliyor. Boşanma eylemini düşününce sebeplerin biraz daha derinine inmek lazım. Doğru soru şu olabilir mi? NEDEN EVLENDİM? Belki boşanma sebebi burada saklıdır. Ne dersiniz? Boşanma sebebine farklı bir açıdan bakalım. Boşanmayı düşünüyorsak, kötü giden bir evliliğimiz varsa, boşanmak için adım atanlardan biriysek yada evliliği yeni düşünüyorsak sebeplerimize bir de böyle bakalım.
Boşanmaya Götüren Evlilik Kararları?
Çok Aşığım; Aşık olan kişi, aşkın mantıklı ve makul bir çok açıklamasını bulabilir. Sormanız gereken soru, şu an ki heyecanınız evlilik denen uzun yol arkadaşlığında da, bu şekilde her şeyi göze alarak devam edip etmeyeceğidir. Size tavsiyem çok aşıksanız aşkınızı yaşayın ama sadece aşık olduğunuz için evlenmeyin. A.B.D ‘de yapılan bir araştırma da en uzun ömürlü aşkın bir kaç sene sürdüğü sonucuna varılmış. Yani bir süre sonra bitiyor. Bir bakın bakalım; o aşk yerini çok sevmeye, muhakkak yanında olmak istemeye, iyi anlaşmaya, arkadaşlığa bırakıyor mu? Aşıksanız evlenme kararı için aşkın bitmesini bekleyin.
Yalnızlıktan Sıkıldım; Yapınızda sıkılan bir insan gizliyse, yalnızlıktan sıkıldığınız gibi büyük bir ihtimalle bir gün birlikte olmaktan da sıkılacaksınız. Üstelik birliktelikten daha da çabuk sıkılacaksınız. Çünkü yalnızlık sonuçta sizin kontrolünüzde. Tek başına hayatınızdaki tüm kararları kendi başınıza alabilirsiniz. İstediğinizde bir yere gidebilir, istediğinizde televizyon da istediğiniz diziyi takip eder yada gönlünüzce yapmak istediğiniz herhangi bir şeyi yapabilirsiniz. Fakat bir birliktelik hiç bir zaman tamamen sizin kontrolünüzde değildir. Kaldı ki halinden sıkılan bir insansanız, biriyle yaşamaktan yalnızlıktan sıkıldığınız gibi hatta daha hızlı bir şekilde sıkılacaksınız. Ve tabi ki aynı evde yaşamaktan da sıkılacaksınız. Evlenmek için yalnızlıktan sıkılmak da iyi bir sebep değil.
Çocuk İstiyorum; Çatırdayan bir evliliği kurtarmanın en büyük yanlışı nedir? “Evliliği hayatta tutmak adına ÇOÇUK yapmak” Bu amaçla yapılan bir çocuk; aynı ölmüş birine makyaj yapmaya benzer; ne yaparsan yap canlı gibi de görünse ölmüştür o. Bir de en baştan çocuk sahibi olmak için bir evlilik yapıyorsan, işte burada çok ciddi bir yanlış var demektir. Ve bu yanlışın sonuçları en çok da maalesef o çok istediğin çocuğun hayatını mahvedeceği ise garanti gibidir.
Peki sıralama ne olmalı :
a-Çocuk istemek b-Evlenecek birini bulmak c-Evlenmek d-Çocuk Yapmak
Doğru cevap; b-c-a-d
Aile Baskısı; Yaşınız ilerledi, çevrenizde devamlı evlen baskıları var ya da bir süredir sevgiliniz var ve deşifre oldunuz. Artık hem ailenizin haberi var, hem de baskılar, gelenekler var diyelim. Bu durumda sadece daha fazla aile baskısı yaşamamak için, tam da emin olmadığınız halde sevgilinize de evliliği ima ediyorsunuz ve bir şekilde evliliği kabul ettiriyorsunuz. Oysa sevgililik sevgililik, evli olma durumu bambaşka bir şeydir, Ve gerçekten buna hazır olup tamamen sorumluluklarını üstüne almadan biriyle aynı evi, aynı hayatı paylaşma çok riskli ve kimse için zoraki alınacak bir karar olmamalıdır. Hele ki bu kararı biraz da erken yaşta vermişseniz, yaşınız ilerledikçe istekleriniz, beklentileriniz değişecektir. Olgunlaştıkça ne istediğinizi daha iyi bileceksiniz ve seçtiğiniz hayatla, istediğiniz, beklediğiniz hayat çok farklı olma olasılığı büyüktür. Sırf babanız, anneniz öyle istiyor diye, bir insanla mesela 50 sene aynı evde yaşama anlaşması yapmak, ne kadar bağlayıcı bir sözleşmedir bunu iyi düşünmek lazım.
Zor Dönemlerimden Çıkmamda Bana Yardımcı Oldu; Zor dönemden çıkarken size yardımcı olan kişilere dost, akraba yada Danışman/Terapist diyebilirsiniz. Bu özellikler, sonradan bir insanın sizin eşiniz olmasında yeterli şart ve yakınlık değildir. O zor dönem bittikten sonra sizinle evlenmek isteyen kişi ya da bunu ima eden kişi, zaten bu durumdan önce bunu kafasına koymuş demektir. Yani yardımı desteği size karşılıksız vermemiştir. Hadi iyi niyetli düşünmekten vazgeçmeyelim , desteği size karşılıksız olarak vermiş olsa bile bir insanın yardımsever, iyi ve kötü gün dostu olması onunla aynı evi ve en özel hayatınızı paylaşabileceğiniz anlamına gelmez. o iyi bir insandır; İşte o kadar …
Maddi Durumu İyi; Para hiçbir mutluluğun anahtarı değildir, olamaz. Bir insanla paylaşılacak mutluluk, sadece iyi bir otomobil ve restoranlar da yaşanıyorsa ona mutluluk denmez. Tüketim denir. Sizin ve kendisinin rahatça, düşünmeden tüketmenizi sağlayan kişiye de dense dense sponsor denir. Eş denemez.
Mutluluklar, iyi anlaşmak, birlikte bir şeylerden keyif almak; paranın gücüyle oluşturulabilecek şey değildir. Para sadece alternatifleri arttırır. Ama Olmayan bir şeyin yerine geçemez. Zaman zaman geçtiği düşündürecek kadar aldatıcı olabilir. Ama sonra ”Her şeyim var; ben niye mutlu değilim? ” diye düşündürür. Böyle düşünmemek için en baştan doğru düşünmek gerekir.
Artık Kendime Ait Bir Evim Olsun istiyorum; Baskıcı aileler de yetişen özellikle kızların hatta zaman zaman erkeklerin de, arzu ettikleri gibi yaşamalarına izin verilmez. Ve bu şekilde yetişen kişiler kendilerine ait bir dünyayı özgürce yaşamak isterler. Ve bu dünyayı kurmanın yolunun ”evlenmek ” olduğuna karar verirler. Kısıtlı ve kendi ailesinin yanın da mutsuz bir hayat yaşamak zor. Yine de ne olursa olsun kendinize ait bir hayata kavuşmanın yolu nikah masasından geçmez. Yani sadece bu düşünceyle evlenilmez. Unutmayın o hayatta yalnızca size ait olmayacak. Özgürlüğünüzün çok daha kısıtlı olduğu, özel hayatınızın çok daha az olduğu bir süreçtir, evlilik hayatı. Doğru insanla yapılmadığı sürece de kesinlikle baba evini aratır. Evliliği kendi evim olsun diye düşünenler bunu bir kez daha gözden geçirmeli.
Evliliği bu sebepten yapanlar hayatlarını belki bir kez daha gözden geçirip doğru soruya, doğru cevabı bulmaya çalışabilir. Henüz evliliğe adım atmayanların da bunları bir kez daha irdelemesinde fayda var derim.
Sevinç Karakaya
Psikoterapist / Aile ve Evlilik Danışmanı ve Cinsel Terapist
NLP Nedir? NLP ile Yaşam Koçluğu Bize Ne Kazandırır?
NLP NEDİR? NLP ile YAŞAM KOÇLUĞU BİZE NE KAZANDIRIR?
Türkçesi İnsanı bir bilgisayara benzetirsek NLP, bu bilgisayarı nasıl kullanacağımızı öğreten bir teknolojidir. Her bireyin sahip olduğu potansiyelin nasıl daha etkin kullanılacağını gösteren modellerden ve stratejilerden oluşur.
Sinir Dili Programlaması olarak çevrilen NLP, bireyin istediklerini elde etmesine imkân veren bir düşünce, uygulama ve davranış biçimidir.
NLP Kişinin Kendisiyle ve Diğer İnsanlarla İletişimidir…
NLP ile Yaşam Koçluğu Size Bir Davranış Biçimi Kazandırır… Merak, macera hissi, neyin öğrenmeye değer olduğunu ve iletişimde neyin insanları etkilediğini öğrenme arzusu ile yaşama, kaçırılmaz bir öğrenme fırsatı olarak bakmayı öğrenirsiniz.
NLP ile yaşam koçluğu Bir Yöntemdir… Her davranışın uyduğu bir yapı vardır. NLP ile Yaşam Koçluğu programında Bu yapıyı öğrenebilir, değiştirebilir ve modelleyebilir hale gelirsiniz. Duyularımızla da hangi davranışın yararlı ve etkili olduğunu anlayabilmenizi sağlar.
NLP kendimizin ve başkalarının dünyayı nasıl anladığını açıklar. Şu an dünyada kişisel gelişim alanındaki en gelişmiş teknolojidir.
NLP ile Yaşam Koçluğu programına katılan bir kişi algılarını ve bilgilerini bir zamanlar imkânsız gibi görünen sonuçlara ulaşmak için organize edebilmeyi öğrenir.
NLP ile Yaşam Koçluğunda sorulan şudur; NASIL YAPILIR?
Yapabilenler ile yapamayanlar arasındaki fark nedir?
Neden bazıları hayallerini yaşarken, bazıları sürekli ideallerine ulaşabilmek için kıvranıp duruyor?
NLP ile Yaşam Koçu Programı; önce insanın doğal olarak neler yaptığına bakar, bunu tanımlar, nasıl yaptığını ortaya çıkarır ve sonra yaşamının her alanında yapabileceği tercihleri ona sunar. Bir bakıma onun yaşama sahasını genişletir.
Davranışlarınızdaki kalıpları ve alışkanlıkları tanımaya başladığımızda, yaşamınıza nelerin yardımcı ola
cağını, nelerin olamayacağını görmeye başlarsınız. NLP ile Yaşam Koçluğu sizin bir nehir gibi
NLP ile Yaşam koçluğu Programının amacı, etkili iletişim kurmak ve sürekli gelişmektir. NLP ile Yaşam Koçluğubüyük okyanuslara akabilmenizi sağlar.
NLP ile Yaşam koçluğu programını alan kişi etkili iletişim kurmak için gerekli malzemelerin farkına varır. Her davranışın uyduğu bir yapı olduğu görüşüyle yola çıkar. Bu yapı; öğrenilebilir, değiştirilebilir ve modellenebilir. Hangi davranışların faydalı ve etkili olduğunu anlamak, algılama kabiliyetimize bağlıdır.
Mükemmel performans ile ortalama performans arasındaki farkı oluşturan nedir?
NLP, 1970’li yılların başında matematikçi Richard Bandler ve dilbilimci John Grinder’ ın belirli becerilere sahip olan insanlar ile bu becerilerde ustalaşmış insanlar arasındaki farklılıkları ortaya koyma çalışmalarıyla Kaliforniya’da doğmuştur.
Bandler ve Grinder, mükemmel performansa sahip insanları modellemiş, aynı mükemmelliğe diğer insanların da ulaşabilmeleri için gerekli teknikleri oluşturmuşlardır.
İş dünyasında ağırlıklı olarak Robert Dilts ve John La Valle öncülüğünde ilerleyen NLP, şirket çalışanlarının performanslarını artırmalarına önemli ölçüde destek verdiğinden şirketler tarafından tercih edilmektedir.
NLP, mükemmelliği ve niteliği inceler. Göze çarpan kişi ve organizasyonların bu göz alıcı sonuçları ne şekilde ettiklerini araştırır. Bu yöntemleri diğer insanlar da aynı ya da benzer sonuçlara ulaşmak için kullanabilirler. Bu sürece modelleme denilir.
NLP, modelleme yapmak için öznel deneyimlerimizi nasıl yapılandırdığımızı, değerlerimiz ve inançlarımızın neler olduğunu ve duygularımızı nasıl kullandığımızı araştırır. Deneyimlerimizin sonucunda iç dünyamızı nasıl şekillendirdiğimizi ve ona nasıl anlamlar yüklediğimizi inceler. Hiçbir olay kendi başına bir anlam taşımaz, ona anlamı veren bizlerizdir. Farklı insanlar da aynı olaya farklı anlamlar yükleyebilirler. NLP, bizim yüklediğimiz anlamları araştırır.
NLP en iyi iletişimcileri incelemiş ve insan iletişimindeki sistemsel yapıyı oluşturmuştur. Mükemmel insanları modelleme yolu ile pratik araç ve yöntemler geliştirmiştir. Bu araçlar iş dünyasında; işe alma, eğitim, satış, müzakere ve yönetimde; iş dünyası dışında ise eğitim, hukuk ve spor alanlarında uygulanmaktadır. Bununla birlikte NLP sadece teknik bilgiden ve araçlardan ibaret olmak yerine; merak, keşif ve eğlence üçgeni üzerine kurulu bir düşünme şeklidir.
Değişim, yaşamımızın akışını değiştireceğinden cesaret ister. Şu ana kadar yaptıklarımızdan vazgeçerek yeni ufuklara yelken açmak ancak gözü pek insanların işidir.
Eğer gerçekten değişmek istiyorsak ben olmaktan vazgeçip başka birisi olmaya hazır olmalıyız. Bu güne kadar yaptığımız şeyleri yaparsak aynı sonuçları alırız, farklı sonuçlar almak istiyorsak farklı şeyler yapmalıyız. Bu da şu an olduğumuzdan farklı birisi olmamızı gerektirir.
“Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekleyen sadece delilerdir.”
Einstein
NLP kişisel mükemmelliği yakalamanın hem sanatı hem bilimidir. NLP bir sanattır; çünkü herkesin öznel düşünme ve davranma biçimleri vardır ve bunlar – özellikle duygular, tutumlar ve inançlar – tanımlanmaya çalışıldığında oldukça öznel sonuçlar ortaya çıkacaktır. NLP bir bilimdir; çünkü başarılı davranış yöntemlerinden destek alır. Birikimli bir şekilde ilerler.
Şimdi NLP’ nin açılımını yaparak her harfin neyi temsil ettiğine bir bakalım:
Neuro:
Tecrübelerimizin sinir sistemimiz sayesinde 5 duyumuzla algılanması ve işlenmesidir. Yani yaşadıklarımızı zihnimizde nasıl canlandırdığımızdır. Kısacası sinir sistemine yaptığımız bir göndermelerden oluşur.
Linguistic:
Sinirsel temsillerin kodlandığı, sıralandığı, anlama kavuştuğu dil ve iletişim sistemidir. Yani hayata bakışımızı, olaylara verdiğimiz tepkileri sözcüklerle nasıl anlattığımızla ilgilenir.
Programming:
Belirlenmiş hedeflere ulaşmak için iletişimimizi ve sinir sistemimizi organize etme eylemidir. Yani istenilen sonuçlara ulaşmak için düşünceleri düzenler ve değiştirilmesi gereken inançlarla ilgilenir.
İşte uzmanların dilinden NLP:
“NLP, çoğaltabilmek amacıyla, mükemmeli modelleme yöntemidir. “
(Dr. Wyatt Woodsmall)”
“NLP, işe yarayan bir şeydir.”
(Robert Dilts)
“NLP, dilin zihnimiz ve onu izleyen davranışlarımız üzerindeki etkisidir.”
”NLP, insanlar arası iletişimin sistemli bir çalışmasıdır.”
(Alix Von Uhde)
“NLP, kişisel deneyimler yapısının incelemesidir.”
”NLP, dünyadaki kalıpların saptanması ve kullanımı için hızlandırılmış bir öğrenim stratejisidir.”
(John Grinder)
”NLP, ardında bir dizi teknik bırakan bir tutum ve bir metodolojidir.”
(Richard Bandler)
Sevinç Karakaya
Devamı