Gelin Sevgiyi Hatırlayalım
GELİN SEVGİYİ HATIRLAYALIM
Samimiyet bir ilişkinin nasıl olduğunu ve ilişkinin gidişatını belirleyen en önemli duygulardandır. Tabi burada cinsel bir yakınlık ve samimiyetten bahsetmiyorum. Elbette cinsellik bir ilişki için çok büyük önem taşımaktadır, fakat samimiyet olmadan, cinsel samimiyet ilişkinin yürümesi için yeterli değildir. Cinsellik başka şeyler ile desteklenmediğinde bırakın ilişkiyi kendi kendinin dahi devamlılığını sağlayamaz. Belki başlangıçta her şey çok heyecanlı iken zamanla sönükleşecektir. O yüzden cinselliğin birleştiriciliğinden değil, herkesin aradığı fakat çok az kişiye nasip olan gerçek bir samimiyetten bahsediyorum.
Diyeceksiniz bu samimiyet neden bu kadar zor bulunuyor? Zor bulunmasının sebebi, ilişkilerdeki iletişim eksiklikleri, çevremize ördüğümüz görünmez duvarlar, bir söylemeden karşımızdakinin bizi anlamasını beklemek seçenekler uzaya bilir. Peki samimi sevgiyi nasıl anlayacağız? Ne zaman kendini gösterecek?
Şöyle düşünün; İlişkinizde işler ters gidiyor diyelim. Kavganın tam ortasında, en hararetli yerinde, haklılığınızdan eminsiniz ve haksız olanı cezalandırmak için önlenemez bir istek duyuyorsunuz; O an durup mola verebilir misiniz? Evet bu oldukça zor bir durum fakat bunu yapabiliyorsanız, orada ”samimi bir sevgi” var demektir.
Sevgiyi Hatırlayın
Böyle bir kavga anında sevgiyi hatırlayın; etrafı kırıp dökmeden, ilerde pişman olacağımız şeyler söylemeden, durun ve derin bir nefes alın… Evet sevgiyi hatırlayın.
Karşınızda kavga ettiğiniz kişi sevdiğiniz kişinin tam kendisi, eğer farklı bir odaya geçip bunu hatırlayabilirseniz, emin olun enerjiniz yüzde yüz değişecektir. Aslına bakarsanız ilişkilerde bir çok kavganın çok da büyük sebebi yoktur hatta daha sonra sebebi dahi hatırlayamazsınız.
Peki kendinize yine sorun sizin için hangisi daha önemli? ”paylaştığınız sevgimi, bir kez daha haklı çıkmak mı?” yada hangisini istersiniz? ”Sabah kalktığınızda başucunuzda; sevdiğiniz kişimi yoksa çok kıymetli haklılığınız mı?” olsun istersiniz.
Evet samimi sevgiyi düşündüğünüzde bir çok şey önemini yitirir. Belki az önce sizin için çok önemliydi ama bir de bakmışsınız, sevginiz geldiğinizde aklınızda her şey önemini yitirivermiş. Hatta öfkeniz birden bire pişmanlığa yerini bırakmış durumdadır. Ve artık affetmek, konuşmak ve bir çözüm bulmak çok daha kolaydır.
Küçük Şeyleri; Büyük Şeylere Dönüştürmeyin
Hani bazı şeyler vardır; sevmediğiniz yada herhangi sizin için bir önemi olmayan birisi yaptığında tahammül edemediğiniz fakat sevdiğiniz biri yaptığında aynı şeyi görmezden geldiğiniz hatta bazen hoşunuza dahi gidebilen davranışlar vardır. Bunun gibi; Eğer benim için en önemli şey sizseniz, size karşı duyduğum sevgi ise küçük şeyleri kolaylıkla göz ardı edebilirim.
Fakat iki tarafta haklılıklarını karşı tarafa kabul ettirmeye çalışıyorsa, kavganın ortasında görmezden gelinecek o küçük şeyler koca devasa boyutlara ulaşabilir. Bunun sebebi insanın öfke anında gözü hiç bir şeyi görmez. ne siz, ne sizin mutluluğunuz ne karşı tarafın size duyduğu sevgi anda hiç birinin hükmü değeri kalmaz.
Karşınızdakinin her hareketinde bir şeyler aramaya başlarsınız. Mesela” Ev işlerinde bana neden yardım etmediğini anladım, çünkü bana hiç mi hiç değer vermiyor, madem öyle o zaman beraber olmamızın da bir anlamı yok en iyisi ayrılalım.” Gördüğünüz gibi küçük şeyler büyüyünce olayın boyutu da birden bire anlam verilmemiş bir hal alıveriyor.
Sevgi Öfkenin Kontrolden Çıkmasını Engelleyen Tek Etkendir
Öfkenizi kontrolden çıkmış başı boş bir yangın olduğunu varsayın. Öfkenizi kendi haline bırakmak onu tehlikeli ve yıkıcı bir güç haline dönüşmesine izin vermektir. Bir yangını engellemek için bazen sadece su ile müdahale edilirken, bazen yangın o kadar şiddetlidir ki, durdurmanın tek yolu kontrol altına almaktan geçer. Bunun için yangın yerinin etrafına çukurlar açılır, ve içleri su ile doldurulur. Daha fazla ilerleyemeyen yangın bir süre sonra kendiliğinden söner.
SEVGİYİ HATIRLAYIN…
Sevgi ateşin kontrolden çıkmasını engelleyen sudur. Yıkımı engelleyecek olan sevgidir. Bu duyguyu yaşamak için kendinize izin verin. Çünkü böylece bir kavganın orta yerindeyken, ne kadar sinirlenmiş olursanız olun, yada kırıcı yaralayıcı şeyler söylemek size ne kadar çekici gelirse gelsin sonradan pişman olacağınız bir şey yapmazsınız. ”Sevginiz size engel olur”
Sevgiyle Kalın…
Eşinizi Ne Kadar Tanıyorsunuz?
EŞİNİZİ NE KADAR TANIYORSUNUZ?
Evliliğe karar verme noktasına gelinmiş ise; Çiftler birbirini çok iyi tanıdıklarını düşünürler. Fakat evlilik de aradan yıllar geçtikçe, şunlar dökülmeye başlar ağzınızdan ” Sanki yıllardır tanıdığım eşim değil, başka biri var karşımda”,”İnsan aynı yastığa baş koyduğu kişiyi bile tanıyamıyor”, ”Her gün yeni bir huyunu öğreniyorum” Yabancı gelmedi demi? Özellikle mutsuz evlilikleri olan çiftler de yapılan araştırmalarda, mutsuzluklarının önemli nedenlerinden biri, eşlerin birbirini yeterince tanımadıklarından kaynaklanmaktadır. Bu durumun da temelinde eşlerin birbirlerinin yaşamındaki ayrıntılara dikkat etmemeleri vardır. Erkek karısının, kadın da kocasının nelerden hoşlandığı, hedefleri, korkuları, sıkıntıları, umutları hakkında çok az bir bilgiye sahiptir. Aslında bu da eşlerin aynı pencereden değil farklı pencerelerden bakıp farklı hayallere daldıklarının göstergesidir.
Eşinizi Ayrıntılarıyla Tanıyor Musunuz?
Sorulduğunda herkes eşini çok iyi tanıyordur. Hatta ”Onu benden iyi hiç kimse tanıyamaz” bile diyenler vardır. Fakat gerçekten böyle midir? Eşinizi herkesin tanıdığı yüzeyselliğinden biraz daha derin, fakat ayrıntılı bir şekilde tanımıyor olabilir misiniz?
Kadın sinemaya gitmekten hoşlanıyor bunu eşi bilir, fakat karısının hangi sanatçıları en çok beğendiğini bilemez. Kadın da Kocasının patronunun ismini, en iyi anlaştığı iş arkadaşlarının isimlerini hatırlayamaz. Oysa mutlu evliliklerde, çiftler, birbirlerinin dünyasıyla çok yakından ilgilidirler. Birbirlerine ait bilgi depolarını geliştirmişlerdir ve bilgilerini de sürekli güncelleştirirler. Böyle çiftler, birbirlerinin geçmişlerindeki önemli olayları, kişileri hatırladıkları gibi, geçen zamanla birlikte eşlerinin dünyalarındaki olaylar, duygular değiştikçe bilgilerini güncellemeyi sürdürürler. Hayatı sadece beraber geçirmemiş aynı zamanda beraber paylaşmışlardır.
Belki bize gereksiz ayrıntılar gibi gelse de bunlar çok önemli detaylardır. Evliliğinizde mutluluk kaynağı da işte bu küçük ama büyük bağlılıklar oluşturan detaylarda saklıdır. Dışarıda yenen bir akşam yemeğinde, erkek eşinin diyetinde kırmızı et yemediğini, eşinin o gün iş yerinde çok önemli ve gergin bir toplantısı olduğunu bilir. Kadın eve işden geç gelen eşinin o gün hangi tv programlarını sevdiğini bildiği için kaydeder,eşinin son zamanlarda ölümden daha çok korktuğunu da bilir. Bunlar ayrıntı gibi görünse de hayatı beraber paylaştığının, birbirinin gerçekten yol arkadaşı olduğunun ispatı gibidir.
”İnsan bildiğini tanıdığını sever. Bilmediğinin ise düşmanı olur.” Bu ve benzeri bilgilere sahip değilseniz, eşinizi tam olarak tanıyamazsınız. Yeterince tanımadığınız birini gerçek anlamda nasıl sevebildiğinizi söyleyebilir misiniz?
Evlenmeden Önce Tanımaya Başlayalım
Başta da dediğim gibi evlenmeden önce çok iyi tanıdığımızı söyleriz oysaki , bu tanıma sadece yüzeyseldir. Evlenmeden önce çiftler, birbirlerinin hobi, spor,neyden hoşlanır, nerelere gider, ne okumuş… sadece yaşamlarını değil, birbirlerinin hayata dair en derin özlemlerini, inançlarını, endişelerini ve korkularını da öğrenip, evlendikten sonra da eşlerine ait bilgilerini de beraber yaşarken her daim güncellemelidirler. Kendini geliştiren çiftler arasında sadece sevgi güçlenmez, stresli olaylar veya evlilikte çıkabilecek diğer çatışmalarla baş etme güçleri de artar.Eşler birbirlerini ne kadar iyi tanır ve anlarlarsa, bazen fırtınalar yaşanan evliliklerinde birbirlerine tutunup hayatla ve birbirleriyle bağlantılarını koparmadan sevgiyle yollarına devam edebilirler.
Eşinizle İlgili Bilgileri Güncel Tutun
Zaman akıp gidiyor. Eski bilgilerimiz ile hayatımızın hiç bir alanına devam edemiyoruz. Bilgisayarımız, telefonumuz bize kullandığımız programın bir üst sürümü çıktığında uyarıyor güncelleyin diye, ”Peki ya birbirinizin hayatınızdaki yeniliklerle alakalı güncellemeleri yapıyor musunuz?” yoksa yabancılaşıyor musunuz? Evet hayat yoğun , fakat aile huzurunuz için, ne kadar meşgul olursanız olun, birbirinize öncelik tanıyın. Bugüne kadar belki birbirinizi daha iyi tanıyabilmek için gereken zaman elinize geçmemiş olabilir, ama bugünden itibaren mutlaka haftada en az iki gün baş başa sohbet edebilmek için birbirinize vakit ayırın, günlük yaşantılarınız, umutlarınız, hayalleriniz, hedefleriniz, sıkıntılarınız, korkularınızla ilgili her türlü duygu ve düşüncenizi birbirinizle paylaşmayı öğrenin. Göreceksiniz ilişkiniz daha güçlenecek, aranızda çıkabilecek çatışmalarla baş edebilme donanımlarınız artacak ve en önemlisi aranızdaki sevgi daha da büyüyecektir. ”İnsan birbirini tanıyıp ortak noktalarını güçlendirdikçe sevgide hayatınızın her alanına hakim olacaktır.”
Sevgiyle Kalın…
Eşine Karşı Cinsel Tutkuyu Kaybedenler
Teknoloji hayatımıza güzellikler, yenilikler getirirken, bir yandan da maalesef evlilik hayatını öldüre biliyor. 70 yıllara dönüp bakıldığında; Sinemada aşk, sevgi gibi çok derin bir kavram içerirken, şuan evimize giren dizilerde ; Esas adam sevgilisine deli gibi aşık olup, kısacık zamanda aşkı bitip, başkasına aşık olabiliyor. Sevmedikleri halde seviyorum demeler, yada biriyle beraberken başka kişiye aşık olup, eşinden kaybolan tutkuyu onda yaşama arzusu… Ne kadar da normalleşmiş gibi değil mi?
Evet gerek çabuk tüketme diyelim, gerekse böyle dış çevreden etkilenme, fakat şurası kesin ki evlilikler günümüzde çok çabuk bitiriliyor. Sadece anlaşmazlıklar çekişme ve tartışmalarla kalmıyor. Hatta bazen siz dışarıdan baktığınızda bir aile görürsünüz, ama içeride ya ayrı odalarda yatan eşler, yada birbirine dokunamayan karı kocalar görebilirsiniz. Önceden eşler ne kadar kavga etse de, yatağa küs girmeme gibi, bir anlayış vardı. İnsanlar eşine küs girdiğinde yatağına, büyünün bozulacağına inanır, ne olursa olsun yatmadan önce barışılırdı. Şimdi ise tartışmalar yatağa taşınıyor. Zamanla eşleri birbirinden soğutup aralarındaki cinsel arzuyu bitiyor. Ve bunlar sadece cinsel sorunlar olarak değil, aileyi kökten sarsacak sorunlar halini alıyor. Eşler birbirine tutkuyu kaybederken, Başkalarına tutkuyla bakabiliyorlar. ”Cinsel soğukluğun”daha üzücü noktalara taşınmaması için, eşler tekrar aralarındaki bu bağı yakalaya çalışmalı bunun için emek harcamalıdırlar.
Cinsel tutkunun eşler arasında azalması gibi, sorunların arkasında; aslına bakarsanız biyolojik sorunlardan ziyade, bu duruma getiren ruhsal sorunların etkisi vardır. Özellikle kişinin bilinç dışı tepkileriyle buluşan içtenlik, bağımlılık, reddedilme, değersiz görülme, gebelik korkusu gibi faktörlerin birleşmesi, Cinsel tutkuyu yok etmektedir.
”Cinsel tutkunun kaybolması” halinde tutku duyulmayan ve arzulanmayan kişinin, eşine yaklaşımında değişiklikler yapması işe yarayan bir yöntemdir. Mesela kadın eşini arzulamıyor diyelim; Burada kadının eşine karşı cinsel tutkusunu kaybetme sürecine bakmak lazım. Eşinin; Kadına tavırlarında ve davranışlarında, eşini ondan soğutup rahatsız eden, en temel huy neyse bunda yapılacak düzeltmeler, kadının eşine karşı cinsel tutkusunu oluşturabilir.
Cinsel tutkuyu kaybettiren, eşlerin birbirine yaptığı en temel davranışlar nedir? Gelin buna hep beraber bakalım evliliğinde özellikle ”Cinsel tutkusunu kaybetmiş” çiftlerin önemsemelerini dilerim.
Eşinizi iğrenmesine neden olacak kadar zorlamak;
Unutmayın ki; Her kişinin kendine göre belirli seviyede tutku ve arzu sınırı vardır. Eşinizle aranızda bu arzu sınırı farklı olabilir.Ve eşinizi gereğinden fazla zorlanıyorsanız, iğrenme ve tiksinme duyguları yaşayabilir. Bu iğrenme duyguları zamanla eşinizin ”Cinsel tutkusunu” kaybetmesine neden olur.Mesela ; Erkek kadını sürekli aşağılıyor, kötü davranıyor. Bu durumda zamanla kadın eşine karşı cinsel tutkusunu kaybediyor . Hatta bir adım daha ilerisi; Eşi tarafından beceriksizlikle suçlanıp, değişmeye zorlanan kişiler ise, zaman içinde eşlerinden iyice nefret edip uzaklaşıyorlar. Mesela; Diyelim ki evin erkeği sizsiniz. Kadın baskın karakter ve sürekli kendi dediği olsun istiyor. Sizi pısırık erkek olmakla suçluyor. Kadınının gözünde hiçlik duygusuna kapılan erkek, zamanla eşine karşı arzu eksikliği yaşamaya başlıyor. Bu tarz davranışlardan uzak durmak ve cinsel hayatta da normal ailevi hayatta da karşı tarafın neyi ne kadar istediğine ve saygıyı kaybetmemeye önem vermek gerekir.
Sizi eşinizden soğutan panik halini terk edin;
Bazı kişiler sizden yada normalden fazla heyecanlı, hassas, kırılgan, titiz olabiliyorlar. Aynı zamanda öz güven eksikliğinin de vermiş olduğu şu sonuçlar ortaya çıkıyor. Eşlerinin kendilerini beğenip beğenmeyeceği, eşine yetip yetmeyeceği konusundaki sürekli panik yaşıyorlar. Evlenmişler, aradan yıllar geçmiş, hala eşine kendisini ispat etme derdinde yaşıyor. Panik halleri hiç bitmediği için, ilişkiden soğumaya başlıyor ve zaman içinde cinsel tutkusunu kaybediyorlar . Cinsellik önce kendi mutluluğunu için yapılan bir eylemdir. Ne eşini ne kendini gereksiz evhamlara mahkum etmeyin.
Aşırı arzulu eş de cinsel tutkuyu bitirebilir;
Eşlerden birinin aşırı arzulu olması, zaman içinde diğer kişiyi ilişkiden uzaklaştırıyor. Zorlamalar artarsa cinsel tutkusunu kaybedilir ve isteksizliğe dönüyor. Karşınızdaki kişi her zaman sizin gibi hissetmek zorunda değildir. Onunda ne istediğini iyi takip edip nerede durması gerektiğini ayarlaması gereke bilir. Yoksa ilerisi için daha büyük kayıplar yaşayabilirsiniz.
Cinsel arzu duygusal meselelerin önüne geçmemeli;
Unutulmamalı ki ; Evlilikler iyi gün ve kötü günlerde birbirini desteklemek ve paylaşmak da kurulumu için sebeplerdendir. Evlilik hayatı boyunca iyisiyle kötüsüyle nice zaman geçiyor. Hastalıklar, ölümler, iflaslar, uzun yolculuklar, yorucu günler… işte tüm bu döngü içinde eşlerin cinsel ilişkilerine ara vermeleri, cinsel ilişki seviyelerini düşürmeleri gerekebiliyor.Karşı tarafın duygusal durumu paylaşılmalı.
Oysa ilişkinin hiç düşmemesi, çiftlerden birisinin hep aynı seviyede tutmaya çalışması, diğerinin ona uymada güçlük çekmesi, zaman içinde cinsel tutkuyu kaybetmesine sebep olur. Ne garip değil mi? Evlilikte yaşanan doğal durumların, arzu seviyenize inişli çıkışlı yansıması gerekiyor. Bu iniş çıkış ilişkiye hiç yansımadan hep aynı çizgide devam ederse zamanla cinsel tutkusunu kaybedilir. Mesela Kadının diyelim annesi vefat etti. Ve annesini toprağa verdiği günün akşamı eşi, onula cinsel ilişki yaşamak istedi ve kadını buna zorunda bırakmış. Böyle bir durumda; Aradan yıllar geçse bile kadın bu nedenle kocasından nefret edebilir. Hatta eşiyle aynı odada bile uyumak istemeyebilir.Tabi oda ayırmanın; altında yatan nedenlerden belki bir çok şey olabilir ama buda oldukça güçlü bir neden olabilir. Eğer ki acı gün kötü gün deniyorsa, hastalıkta sağlıkta deniyorsa, eşimizin duyguları paylaşmayı öğrenmeliyiz.
İki tarafta arzuyu kaybettiyse;
Çiftlerden birisinin değil de her ikisinin birden düşük arzuyla yoğrulmuş olması, kendiliğinde oluşmuş bir eş arzulamama durumudur ki en vahim olan tablo budur. Bu tip ilişkiyi toparlamak inanılmaz zordur. Ekstra emek ve bir uzmandan yardım almak gerekir. Yoksa evlilik istenmeyen sona doğru sürüklenir.
İçinizde sakladığınız Öfke ;
Eşlerden birisinin eşine karşı olumsuz duyguları veya kızgınlıkları varsa, bu durumu eşine anlatıp açıklayabiliyorsa yani sorununu onunla paylaşabiliyorsa, toparlanabilir bir cinsel isteksizlik sorunu yaşıyordur. Ama eşe kızgınlık var, yani cinsel isteksizliğinin önünde belirli bir engel var, üstelik bu durumu eşiyle konuşup çözümleyemiyorsa, cinsel tutkusunu kaybedilir. Ve telafisi çok zor olur. Engelini bilerek eşine yakın davranması ve onu arzulaması mümkün değildir.
Cinsel tutkusunu kaybı ciddi bir sorundur. Evliliklerin sonunu hazırlayan bir sorun. Maddelerde de belirttiğim gibi bu konu biyolojik değil tamamen ruhsal ve bilinç altı problem olabilir. Çözülmediği taktirde ayrılık kaçınılmazdır. İlişkilerinizi düzeltme yolunda bir ilişki koçundan yardım almanızı tavsiye ederim .
Cinsel İşlev Bozuklukları Hakkında Tüm Merak Ettikleriniz İçin Web Sitemizi Ziyaret Edebilirsiniz
www.cinseltherapist.com Tel: 0507 116 11 00
İlişkilerde Eşler Arasına Giren Soğukluk Nedenleri
Evlilikte ilişkiler yıllar geçtikçe sıradanlaşır. Zamanla birbirine alışan çiftler ilişki için artık emek harcamamaya başlar, ilişkideki tutkuyu ateşleyen her şey zorunlu bir görev haline gelir. Ve tabi ki zorundalıklar sevilmez. Hele bir de çocukların olması ve bu telaşların girmesiyle araya eşlerin ilgileri farklı alanlara kayar. Bu da ilişkinizi durağan ve tehlikeli bir dönem içine sokar. Çiftlerin bu umursamaz, özensiz tavırları heyecanlarını kaybetmelerine, cinsel soğukluğa ve beraberinde birbirlerinden soğumalarına yol açabilir. Bu soğukluğa neler sebep oluyor gelin beraber bakalım.
Kişisel Bakımınız ve Fiziğiniz Çok Önemli;
Her ne kadar zamanla eşler karşılıklı her halleriyle kabul edildiklerini düşünüp kendilerini salma durumuna geçerler; Yapılan araştırmalar, ilişkilerin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra bireylerin fiziksel görünüşlerine önem vermediğini hatta ilk zamanlara kıyasla olumsuz yönde belirgin bir değişime uğradıklarını kanıtlıyor. Fazla kilo almak, temizlik ve hijyene dikkat etmemek, kıyafetlerde ve görünüşte özensizlik çiftlerin birbirlerinden soğumalarına ve uzaklaşmasına yol açan en önemli sebep oluyor. Aslında, bir ilişki içinde olun ya da olmayın kendiniz ve öz saygınız için olabileceğinizin en iyisi olmaya çalışmalısınız. Beden ve ruh birlikte çalışır, bakımsız bir bedenin getirisi sağlıksız bir ruh halidir. İlişkilerde kendini bırakmanın tam aksine fiziksel olarak kendine yeni şeyler katan, değişen ve yenilenen çiftlerin ilişkilerinin daha sağlıklı ve tutkulu olduğu göz ardı edilmez bir gerçektir. Bugün kendinize fiziksel gelişim ve yenilenme hedefleri belirleyin. Hem kendinizi sevmeniz hem de eşinizin sizi sevmesi için, bu sevgiyi hak ettiğinize inanmalı ve bunun için çaba harcamalısınız. Bedeninizi sevmek, tutkunuzu canlı tutmanız ve sağlıklı devam eden bir cinsel hayata sahip olmanız için en önemli sebeptir.
”Hep benim dediğim olsun” demekten vazgeçin;
Ayrılan çiftler için, şu tabirler kullanılır ”İkisi de baskın karakterlerdi”. Bu son git gide negatif bir moda akımı oldu. Çiftler ilişkilerinde baskın karakter rolünü oynamayı seviyor. Bir iktidar savaşı başlayıp her iki tarafta ”İpleri eline” almaya çalışıyor. Oysa ki ilişkiler de çiftlerin birbirlerini itici bulmalarının önemli bir nedeni de, baskın kişilik özellikleri ile birbirlerini rahatsız etmeleridir. Baskın karakter aşk ve sevgi enerjisini ortadan kaldırır, onun yerine; ebeveyn, öğretmen ya da iş veren enerjisi yaymanıza neden olur. Oysa ki aşk, sevgi, tutku enerjisi yumuşak, şefkatli ve uyumludur. Sabrı kaybetmek, tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük bu baskın tavırlardır. Bu durum sadece evlilik yada duygusal ilişkilerimiz için geçerli olmayıp, sosyal ilişkilerde de göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Haklı olduğunuz konularda bile baskıcı, üst perdeden konuşan, hükmeden, eleştirel ve suçlayıcı olmayın. Bu enerji sizi birbirinizden soğutmakla kalmaz uzun vadede gizli bir nefret oluşmasına da neden olur. İlişkinizin ilk günlerindeki hallerinizi hatırlayın, birbirinize aşık olma nedenlerinizi hatırlatın. Çözüm odaklı olun ve sevgi ile hareket edin. Suçlamalar ve sorunlar üzerinde durmaktansa çözüm üzerinde vakit harcayın.
Samimiyet umursamazlığı getirmemelidir;
Zamanla elbette çiftler birbiriyle daha samimi olur, birbirini daha iyi anlar, huyunu suyunu daha iyi bilir bir duruma geçebilir. Fakat bu samimiyet farklı tutumlara yol açmamalıdır. İlişkilerde ki ilk günkü ilgi ve özen, birbirini tanımanın verdiği rahatlık ve huzur ile yer değiştirecektir ama bunu ilgisizlik ve umursamazlıkla asla karıştırmamak gerekir. Çiftlerin birbirlerinden soğumaların da bu ilgi kaybının ve önemsememenin büyük rolü vardır. Bir süre sonra birbiri ile ilgisi olmayan, ayrı hayatlarda mutlu olup birbirleriyle tatmin olmayan bireyler haline gelirler. hatta bunu ilerlemesi daha acı sonuçlara sebep olabilir. Bu zamanı gelince patlayacak bir saatli bombaya benzer. İhtiyacı olan ilgi sevgiyi göremeyen bir ilişki zamanla kendi kendini yok eder. Eskisi kadar birbiriyle ilgilenmeseler de olur diye düşünen, çiftlerin aslında bu düşünenin aksine birbirleriyle ilgilendikçe daha çok yakınlaşıp, ilişkilerinde daha derin ve manalı bir hal içine gireceklerini unutmamalıdırlar. İlişkiler hayatımızdaki en önemli diplomasi sahasıdır, çiftler birbirlerine olan sevgi ve ilgilerini göstermek için belirli rutinler oluşturmalı ve uygulamalıdır. Aynen sulanmayan bir çiçek gibi emek harcanmayan bir ilişki de solmaya mahkumdur.
Hep bana ”fedakarlık yap” bencilliğine girmeyin;
Başlarda fedakarlık yapmak çok zor gelmeye bilir. Uzun vadede ilişki için yapılan tek taraflı fedakarlıklar ve karşılık görememek de ilişkiden ümidi kesmeye neden olur. Tek tarafın sadece kendisini düşünmesi, “biz” fikrine alışmaması ve diğer tarafın emekleri ile ilişkinin yürüyor oluşu birçok ilişkinin bitişinin nedenidir. Karşı tarafın istek ve beklentilerini umursamadan, kendi arzularına yönlenen kişilerin ilişikleri hem sorunlu, hem de yıpratıcı olur. Hiç bir zaman tek taraklı fedakarlıkla bir ilişki sonsuza kadar gitmez ya da gitse de ortada ilişki denecek bir şey kalmamış olabilir. İlişkiler karşılıklılık ilkesine göre yaşanmalıdır. Ortak hayat ve paylaşımların oluşumu için ortak sorumluluk hissetmek gerekir. Sevgi karşı tarafa kendin kadar önem vermek ve mutlu etmek istemektir. Ayrıca gerçek mutluluk birini mutlu ettiğinizde yaşanabilecek bir duygudur. İlişkilerin uzun ömürlü ve keyifli olması için çiftler birbirlerinin mutlulukları için uğraşmalıdır.
Cinsel ilişkileri monoton ve fanteziden yoksun ise, çiftler zamanla birbirinden uzaklaşmaya başlıyor. Bir çok ilişkide aldatmaların ve mutluluğun dışarıda aranmasının nedeni cinsel hayatın monotonluğu ve bazen tamamen bitişidir. Cinsellik tek başına bir ilişkiyi devam ettirmeye yetmiyor olsa da cinsel hayatın olmaması bir ilişkinin bitmesi için önemli bir neden olmaya devam ediyor.Çiftler eski heyecanlarını tekrar yakalamak için çaba sarf etmelidir. Cinsellik rahat oldukça, çiftler birbirini tanıdıkça daha keyifli bir hale gelir, bu konu ile ilgili istekler ve sorunlar açıkça konuşulmalıdır. Cinsel hayatı renklendirmek için küçük heyecanlar, romantik buluşmalar ihmal edilmemelidir. Cinsellik, ruh, beden ve zihin üçgeninde yaşanılan bir süreçtir, cinsel yaşamlarında dokunuş, sevgi ve güven duygularının paylaşımı çiftleri daha çok birbirine yaklaştırabilir
Eleştirirken öldürmeyin;
Yıpratıcı, yıkıcı eleştiri de ilişkilerini bitirmeye kadar götürecek sebeplerdendir. İlişkilerdeki en yıpratıcı davranışlardan biri de çiftlerin birbirlerini acımasızca eleştirmeleri ve küçümsemeleridir. Zamanla kişilerin birbirleri ile ilgili sürekli hatırladıkları bu acı sözler ve hakaretler olur ve artık geçmiş daha sık yad edilmeye başlar. Bu tür eleştiriler bir kavga halinde söylense bile kişilerin aklının bir köşesinde acıtan bir gerçek olarak kazınır ve bir süre sonra kişilerin birbirlerinden soğumalarına, uzaklaşmalarına neden olur. Özellikle fiziksel kusurlarla ilgili söylenenler cinsel hayatın son bulmasına kadar yol açabilir.Konu ne olursa bir eleştiri kişiye ve kişisel özelliklere değil davranışa ve duruma yapılmalıdır. İlişkilerde kişileri birbirine bağlayan en önemli bağ saygıdır. Derin travmalara yol açacak eleştiriler, hakaretler etmemeli, seviyeli bir tartışma modeli benimsenmelidir. Her konu bir şekilde halledilebilir ama söylenen sözler, aşağılamalar unutulmaz. ”Söz ağızdan çıkana kadar sizin esirinizdir, ancak çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz…” Pişman olmamak için çokça düşünün söylemek istediklerinizi…
Uzun süredir devam eden bir ilişkiniz varsa ve bazı davranış hataları yüzünden sona ermesini istemiyorsanız işlediğimiz kusurlu hareketlerden uzak durmanızı öneririm. sevgiyle kalın…
Sevinç Karakaya