Kalıcı Bir İlişki Yaşamak Neden Bu Kadar Zor?
Kalıcı Bir İlişki Yaşamak Neden Bu Kadar Zor?
Bir çoğumuzun özel hayatımızda kafasını karıştıran bir sorunun yanıtını bulmaya çalışacağız.
Bazı kadınlar çiftin bütünleşme süreci olan birinci evrede takılı kalırlar. Hiç bir zaman ulaşılamayacak o muhteşem çift yanılsamasını korumak için, düşlerine uygun ideal erkeği asla bulamadan bir partnerden diğerine koşarlar. İşin ilginci de bu partnerler nerede ise birbirinin aynıdır.
İlişkilerde genellikle bir iki yıl sonra tutkunun yerini daha ılımlı duygulara bırakmasıyla düşlerin dağıldığı an gelip çatar. Bu “ya hep ya hiç” kuralıdır. “Seni seviyorum ama aşık değilim.” kadınlar bazı hayal kırıklarına katlanmak ve bu zorlukla çatışma dönemini aşmak yerine gerçekle karşılaşmayı reddederler.
Kalıcı Bir İlişkiyi Bulmak Çok mu Zor?
Yapılan araştırmalar göre; günümüzde, yaşam süresinin uzamasından, tanışma kolaylıklarından, tabuların azalmasından, cinsel özgürlükten hatta cinsel tüketim düşüncesinden dolayı insanlar kalıcı bir ilişki kurmanın çok zor olduğunu düşündükleri yönündedir.
Sosyolojik araştırmalar göstermektedir ki, artık birden fazla evlilik yapmak sıradanlaşmıştır. ve her birinin de başlama ve bitiş sebepleri farklılaşmıştır.
Buz kırıcı evlilikler; Kişilerin yaşadığı ilk evliliktir. Evliliklerin deneme ve merak halini aldığı, kaçınılmaz olarak hayal kırıklığı ile sonlanan evliliktir.
Ebeveyn evlilikler; Genel olarak ikinci evlilikler bu türe gider. Anne baba olmak ve çocuk yetiştirmek amacı ile yapılan evliliklerdir.
Yalnız evlilikler; Kendini gerçekleştirmek ve keyif almak için yapılan 3. evliliklerdir.
Ruh İkizi Evlilikleri; Ruhsal ortaklığın ve eşitlikçi paylaşımın yaşandığı 4. evliliklerdir.
Dünyanın bir çok yerinde artık kişiler ikinci hatta üçüncü evliliklerini yapmaktalar. Yine de bu durum bize şunu düşündürmemeli, yegane çiftin arasındaki aşkın sönmesi gerektiği ve özellikle bir çok yılın ardından paylaşacak hiçbir şeyin olmamasının ve arzunun azalmasının mantıklı olduğu sonucuna vardırmamalıdır.
İlişkiyi Bir Arada Tutan Güçlü Sebepler Yok mudur?
Arzunun olması için yenilenmenin ve yeni bir birlikteliğe başlamanın gerektiğini düşünenler tüketici bir yaklaşım içindedir. Tüketimin duyguları öldürdüğü doğrudur. Buna karşın ilişki paylaşılan ortaklığın, iki kişilik düşlerin, anlatılan öykülerin, bir miktar hoşgörünün, hatta sıkıntıları kabullenmenin üzerine kurulmuşsa, yani birlikte olmak için güçlü sebepleri varsa, geçici ilgi ve libido azalması halinde bağlar kopmayacaktır. Tüm bunlar eylemden çok düşünceyi gerektirir. Paylaşılan duygu bambaşka bir biçimde var olmayı sağlar. Çift üstü kapalı olarak küçük farklılıkları, engelleri, iniş ve çıkışları kısacası zaman içinde olacağını kabullenir. Böylece ilişkilerde uzun soluklu, kalıcı ilişkiler devam edebilir.
Sevinç Karakaya
DevamıYeter ki geçinmeye niyetin olsun/Özel Röportaj: Takip Medya
Yeter ki geçinmeye niyetin olsun
Günümüzde Evli Çiftler Kısa Sürede Boşanma Arifesine Geliyor…
Günümüz evliliklerin çoğu ilk beş yılını tamamlayamadan boşanma ile sonuçlanıyor. Nedenlerine bakıldığında, evlilik kurumu da çağın hızlı değişimine olumsuz da olsa, ayak uydurmuş durumda. Evliliklere bakış açısı öncelerde ”Bir yastıkta yaşlanma”, ”iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, ölüm bizi ayırıncaya kadar” düşüncesiyle hayatlarını birleştiren çiftler, şimdilerde ”deneyelim, sürdüğü yere kadar”, ”olmazsa boşanırız” düşünceleriyle evliliğe başlıyorlar. Evlilikte de bir sorun ile karşılaştığında da, çözüme odaklanmak yerine evliliğin sonu olarak algılıyorlar.
“Evlilik çaba ister, emek ister”… Peki Çiftler Geçinmeye Niyet Etmiyor mu?
Kişiler mutlu evliliği şans olarak görüyorlar. Mutsuz evlilikte ise; kendini cezalandırılmış ya da bu evliliğin kendinin imtihanı olduğunu ve katlanmaları, sabretmeleri gerektiğini düşünürler. Fakat düzeltmek için hiç bir şey yapmazlar. Oysa mutluluk şans ya da imtihanım deyip katlanacakları bir durumda değildir. Evlilik çaba ister, emek ister . En önemlisi de mutluluğunuzun sorumluluğunu üstünüze almanız gerekir.
Hani evlilik uzun bir yolculuk denir. Bu yola çıkarken mizaç olarak daha neşeli, keyifli, eğlenceli karakteri mi tercih etmek gerekir?
Evlilik yüksek bir dağa çıkarken yanınızda sevdiğiniz kişi ile yolculuk yapmak gibidir. Evet yolculuk zordur, fakat etrafta görülmeye değer çiçekler ve güzellikler vardır. Evlilik yolculuğunda kişi iki türlü davranır. Eğlenmeyi bilen kişi, ne kadar yorulursa yorulsun, güzelliklere odaklanır ve mutluluğunu yanındaki kişi ile paylaşır. Eğlenmeyi bilmeyen kişi ise, yol boyunca sızlanır, asabi davranışlar sergiler ve mutsuzluğunun kaynağını da yanındaki kişi de arar. Unutmamanız gereken evliliği eğlenceli bir yolculuğa dönüştürmek sizin elinizdedir. Kötü giden evlilikler kaderiniz olmak zorunda değil, yeterince emek ve sevgi ile her evlilik düzelir.
Evliliklerin Sonlanmasında En önemli Sebep Nedir?
Evlilikleri sona doğru yaklaştıran en önemli sebepler; iletişim sorunları ve karşılıklı beklentileridir.
Genelde mutsuz bir evliliğe sahip çiftler konuşamamaktan yakınır. İletişimsiz bir evlilik aynı evi paylaşan, farklı dillerle kendini ifade etmeye çalışan, fakat karşısındakine sesini duyuramayan kendisini ifade edemeyen iki yabancıya benzer. Eşinizle doğru iletişim kurmayı başaramadan sizi tam manasıyla tatmin eden bir ilişki yaşamayı bekleyemezsiniz. Evliliğinizde doğru iletişim kurabilmek, ilişkinin ömrünü belirler. Bir sorunla yüz yüze gelindiğinde, herkesin kendi fikrini dile getirme hakkı olduğunu kabul etmeli ve farklı görüşleri, farklı yaklaşımları anlamaya çalışmalısınız. Eşinizi sizden farklı düşündüğü için suçlamamalı, yargılamamalısınız. Bir denge kurmak için, ortak bir çözümde buluşabilmek için iletişim kurmalısınız.
Evliliklerde çiftlerin beklentilerine bakıldığında ise, çokta gerçekçi olmadığını görüyoruz. Çiftler evliliklerinde aşk, arkadaşlık, cinsel tatmin, rahat ve konforlu yaşam bekliyorlar. Fakat kadın ve erkek bu beklentilerinde aşırıya kaçtıklarında, duygusal, ruhsal ve maddi kapasitelerini aşmasıyla, evlilik stresi ve hayal kırıklığı giderek artmaya ve kısa süreli ilişkilere ya da boşanmalara sebep olmaktadır.
İletişim Problemleri Yaşayan Çiftlere Önerileriniz?
İletişim bir sanattır ve bu sanat zamanla öğrenilebilir. Evlilik, ilişkisini sürdürebilmek için bazı özel bilgi ve becerilere de sahip olmak gerekiyor. Bir sorun karşısında çatışmalar yaşıyorsanız, eşinizle empati kurmayı öğrenin. ”Ben aynı durumda nasıl davranılmasını isterdim?” sorusu onu daha iyi anlamanızı sağlayabilir. Karşılıklı diyaloglarda hiçbir zaman nezaketinizi ve saygınızı yitirmemeye dikkat edin. Nezaket ve karşılıklı saygı mutlu evliliğin temel ilkeleridir. ”Duygularımı sakin ve saygılı bir şekilde nasıl anlatırım?” sorusu size ışık tutacaktır. Ve her zaman sorunlara değil, çözüme odaklanın. Kendinize ”Çözüm için ne yapmalıyım?” sorusunu yöneltin.
Evlilikte sorunlara Erkekler mi Kadınlar mı En çok Çözüm Arıyor?
Evliliğin de problemler yaşayıp sorunlarının farkında olup, kesin çözüm aradığı için yollarımız kesişen danışanlarımın bir çoğu kadın. Bireysel olarak da kadınlar çözümleri daha çabuk kabul ediyor ve hayatlarına daha kolay uygulayabiliyorlar. Bir ilişki koçu olarak şunu diyebilirim çoğu zaman ilk başvuru kadından geliyor. Kadın kabul ettikten sonra kendisi nasıl biri olacağına ve nasıl bir ilişki istediğini belirleyip o amaçta ilerliyor. ”Kadınlar kendileri değişirse her şeyi değiştirebileceğinin çok daha farkında?”
Erkekler ise; Zaten her şeyi bildiklerini düşünüyorlar ya da sorun olduğunu kabul etmiyorlar. Fakat evlilik tek kişilik bir ilişki değildir.
Şu an da bu röportajımızı ön yargı ile okuyup, ”aslında ailesinde mutsuz olan” yazıları da hikaye olarak okuyan özellikle erkek okuyuculara neler söylemek istersiniz?
Sorunların farkına varmak bazen çözümü kendiliğinden getirir. Sorunlarınızı bastırmak yerine eşinizde paylaşın. Sorunları birde eşiniz açısından nasıl göründüğünü anlamaya çalışın. Unutmayın dinleyen erkek karısını mutlu eden erkektir. Çözüm üretmek zorunda değilsiniz. Dinleyin. Eşinizi kaliteli bir şekilde, göz göze temas, ten tene temas ve gönül gönüle temasla yarım saat dinleyin ve eşinizi sevdiğinizi belli edin. Çözüm kendiliğinden gelecektir. Kadınlar en çok dinlenilmek ve sevilmek isterler.
Özel Röportaj: Takip Medya
Sevinç Karakaya
DevamıSıkıcı Evliliklere Son!
SIKICI EVLİLİKLERE SON!
Konu ilişkiler olduğunda, hemen hemen bir çok çifttin ortak sorunu zaman geçtikçe birbirine karşı o eski aşkın, tutkunun kalmadığı gibi, ilişkilerin sıradanlaştığı tek düze bir hal almasıdır. Kişiler birbirlerine çok aşık olup, gözleri birbirinden başka bir şey görmese bile, hatta evlenene kadar aile ve maddi faktörler başta olmak üzere bir çok sıkıntıya beraber göğüs germiş olsalar bile, ilişkiye yeteri kadar önem ve çaba harcanmaması sonucu ilişkide monotonluğun olması çok doğaldır. Danışanlarımdan şunu duyarım ”İlişkimiz için her şeyi yapıyoruz, hep birlikteyiz ” İşte bazen de yapılan şeyler yanlış yada gereğinden fazla olduğunda da ilişkiye zarar verip kişileri birbirinden sıkılacak duruma getirebiliyor. Peki ama nasıl buna çözüm bulacağız diyorsanız gelin bir kaç maddeyi beraber değerlendirelim.
Evlide Olsanız Kendi Şahsi Hayatınıza Sahip Çıkın
Maalesef uzun ilişkilerde ve evliliklerde kişiler, daha öncesinde bir hayatları olduğunu unutur ve hep birbirlerine odaklanabilirler. Fakat unutmamak gerekir ki dışarıda eşinizin dışında sizin ve onun da bir hayatı var ve bu hayatta hızla devam etmekte. Bir çok çift aslına bakarsanız bunu çok bilinçli yapmakta, sanki normal olan buymuş gibi davrana bilmektedir. Karıştırılmaması gereken evet evlilik hayatı kişilerin bekar hayatlarından uzaklaşıp, birbirlerine evliliğin gerektiği paylaşımları ve saygıyı getirse de, dışarıdaki sosyal hayatları devam etmektedir. Kısıtlamalar getirmek aynen şuna benzer; bir odada pencere açmadan oturduğunuzu ve zamanla oksijenin azaldığı için nefes almadığınızı hissedip boğulmak gibi, hem sizi hem eşinizi artık bu ilişki boğmaya başlar. Eşinizden önce arkadaşlarınızla birlikte olurdunuz, ailenize daha fazla zaman ayırırdınız, iş yerinizde daha fazla vakit geçirirdiniz ya da kendinizi geliştirmek için kurslara giderdiniz. Şimdiyse hayatınızın tek merkezi ilişkiniz ve eşinizse orada ciddi sıkıntı var demektir. Monotonluktan uzaklaşmak için kendinize ve eşinize nefes alacak zamanlar ayırın ve hayatınıza sahip çıkın.
Hayatınıza Yeni İnsanlar Alın
Evlenen çiftlerde evli kişilerle görüşme, yeni kişilerle tanışmaktansa birbirlerine kalmayı tercih edebiliyorlar. Buda yine eşlerin ortak hareket etme takıntılarından kaynaklı başka bir sorundur. ”Biz çiftiz ve çiftlerle görüşmek zorundayız” düşüncesi çiftlerin bekar hayatlarında ki arkadaşlarından uzaklaşmaya yada yeni arkadaşlıklar edinmemeye itmektedir. Unutmaması gereken hayatımıza giren her kişi, bize bir şeyler öğrete bilir. Ve yeni insanlar ile yeni şeylerin hayatımıza girmesi ilişkimize de muhakkak yeni paylaşımlar katacaktır. Buda ilişkinizi monotonluktan uzaklaştıracaktır.
Eşinizin Sevdiği Kişilere saygılı Olun
Hayatta sadece eşiniz değil, kim olsa sevdiklerini kötüleyen ve sevdiklerine saygı duymayan kişiler ile görüşmek istemediği gibi araya bir mesafe koymak ister. Evliliklerde ise eşlerin birbirlerinin ailesine saygı göstermemesi ilişkileri gerer. Oysaki aile ile ortak paylaşımlar bulmak, ilişkileri daha samimi ve daha güçlü kılacaktır. Elbette eşinizin ailesini çok sevmek zorunda değilsiniz, Fakat sevdiğiniz kişiyi yetiştiren ve varlığına sebep olan kişiler olduğunu unutmayın. Muhakkak eşinizi daha çok sevmenizi ve onun hakkında daha çok bilgi edinmenizi sağlayacak hikayelere sahiptirler.
Tartışma Yönteminde de Monotonlaşmayın
İlişkilerde zamanla kavgalar bile monotonlaşıyor. Önce küsülüyor sonra bir taraf, barışmaya çalışıyor, sonra barışma ve tekrar benzer kavgalar… Zamanla ilişkilerde tartışmanın dahi öneminin kaybedilmesine sebep oluyor. Kişiler bu küs/barış ve kaç/kovala ilişkilerinden başta hoş gelse de bir süre sonra bunalabiliyorlar. Kavgalarınızda daha ılımlı olmalı ve kendinizi iyi ifade etmeye çalışmalısınız. Ancak çözüm odaklı olursanız sorunları aşabilirsiniz.
Sevgiyle Kalın…
Sevinç Karakaya
Evdeki Huzurun Sırrı
EVDEKİ HUZURUN SIRRI
Yazılarımda genel olarak, aile içi huzura bizi neler götürebilir yada daha huzurlu hayat için nelerden uzak durmalıyız bunlar üzerinde durmaya çalışıyorum. Bana gelen danışanlarımın bir çoğunun hayatında sıkıntı olarak gördüğü şeylerin başında; ilişkilerinde yaşadıkları problemlerden kaynaklanması bu konulara ağırlık vermeye beni itiyor.
Huzur Size Hediye Edilmez Onu Siz Elde Edeceksiniz;
Hayatta bir insanın, her şeyi tam olsa da, ilişkilerinde yada aile içinde yaşadığı huzursuzluk tüm hayatını çok ciddi etkileyen bir faktördür. Siz istediğiniz kadar “mutluyum, yaşıyorum, sıhhatliyim,” diyebilirsiniz. Huzurunuz yoksa bunların tadını çıkaramazsınız. Bir ilişkide huzur var ise çevresinde ki tüm negatifliğe bir nevi katalizörlük yapabilir. Huzurun hakim olduğu bir ilişki, kişileri cennetten bir köşeye götüre bilir. Fakat huzur size dışarıdan bir hediye olarak sunulmaz, ilişkilerde huzur bizzat kendi çabanız ile kazanılması gereken bir durumdur.
Bulunduğunuz yere sığabilmek; zevk alabilmek; tadını çıkarabilmek için huzurlu bir ruha sahip olmak çok önemlidir. Şöyle düşünün ; ”Herhangi bir ruhsal sorununuzun olmadığını ve eşinizle çok önemli bir problem yaşamadığınızı varsayalım nasıl hissederdiniz?” . Biraz düşünün lütfen ”Size huzur veren şeyler nelerdir?” ” Evlilikte huzur nedir ya da huzuru sağlayan şey nedir?” Elbette huzur vazgeçilmezdir.
Huzur Kendi Tepkinizde Saklıdır;
Tekrar etmek gerekir ise; Huzurunuzu yalnızca kendiniz sağlayabilirsiniz. Fakat evli ya da nişanlıysanız veya bir sevgiliniz varsa ve karşınızdaki size huzur vermiyorsa, bunu sorun elbette yapabilirsiniz. Unutulmaması gereken ise; O istediği kadar huzursuzluk yapsın, esas olan kendinizdir. Önemli olan hareketleriniz, sözleriniz ve davranışlarınızla kullandığınız vücut diliniz ve ses tonunuzdur. Bu şekilde size atılan okların hedefi olmaktan çıkabilirsiniz. Karşımızdaki kişi ne yaparsa yapsın durum sizi etkilemez hale gelirsiniz.
Şimdi diyeceksiniz, Bunu yapabilmek kolay mı? Haklısınız hiç kolay değil. Fakat Şöyle bir film düşünüm; kocanız geliyor ve başlıyor bağırmaya, Şimdi dışarıdan bakalım ve olayı film seyreder gibi izleyelim. ”Bağıran mı kabahatli yoksa, bağırtan mı?” Diyeceksiniz ki “Ben ne yaptım ki? Durmadan bağıran kişi o”.
Görünüş olarak evet hiçbir şey yapmadınız, ama gerçekten bir şey yapmadınız mı? Acaba içimizde bizim bile çok fark etmediğimiz korkularımız, nefretlerimiz yada tepkilerimiz bu durumu çağırmış olabilir mi? Ve buna sebep olan duygu yada davranışın değişmesi acaba durumu düzeltir mi? Daha öncede bahsettiğim gibi hayatta hiç kimse kendinden başkasını değiştiremez, siz de eşinizde… Fakat olaylara bakış açınızı, sizin için önemini yada olaylar karşınızdaki duruşunuzu değiştirebilirsiniz. Yani siz kendinizi değiştirdikçe karşıdaki kişi ya değişmek ve istediğiniz yani sizin tepkilerinize göre biri olmak zorundadır yada sizden uzaklaşacaktır. Fakat sonu ne olursa olsun sizin için en mutlu ve kaliteli hayat şartlarını yakalamış olacaksınızdır.
Peki Neler Yapacağız Yada Yapmalıyız?
Öncelikle unutmayın mutlu bir evlilik sizin elinizde. Bunun için şunlara dikkat etmekle Başlayabilirsiniz.
Tatlı Dilli Olun; Elbette eşlerin arasında bazı anlaşmazlıklar olabilir. Ancak önemli olan, kişilerin aynı zamanlarda çok sinirli hareket etmemeleri. Eğer eşiniz sinirli ise siz alttan alın. Bazen haklı olsanız bile yanlış zamanda söylenmiş bir sözle haksız taraf oluverirsiniz. Haklı olsanız bile ortamın sakinleşmesini bekleyin. Hem böylece istediklerinizi yaptırma şansınız da artacaktır. Unutmayın ki ”Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkartır”
Birbirinizle Yüksek Sesle Tartışmaya Girmeyin; Bir tartışma esnasında o sesini yükseltti diye siz de sakın bağırmaya başlamayın. Bağırmak hiçbir şeyi çözmeyecektir. Hiçbir koşulda, eşinize karşı sesinizi yükseltmeyin. Sevgiden önce aranızdaki saygıyı koruyabilirseniz, uzun yıllar süren mutlu bir evliliğiniz olur.
Eleştirileriniz Yumuşak Olsun; Tabii ki eşinizin birtakım hareketlerini beğenmeyebilirsiniz. Bu konudaki düşüncelerinizi dile getirmekte de özgürsünüz. Ancak önemli olan, bunu nasıl yaptığınızdır. ”Şu hareketinden nefret ediyorum” yerine, ”Hayatım bence böyle davranmak sana hiç yakışmıyor” diyebilirsiniz.
Güç Savaşlarına Girmeyin; Eğer tartışmayı mutlaka birinin kazanması gerekiyorsa, bırakın eşiniz kazansın. Aşkın bir güç yada iktidar savaşı olmadığını bilerek hareket edin. Evlilik bu durumu daha da hassaslaştırır. Tartışmayı kimin kazandığı ya da kaybettiği ne kadar önemli sizin için?
Geçmişi Tekrar Tekrar Masaya Yatırmaktan Vazgeçin; Hiçbir zaman geçmişte yapılan hataları eşinize hatırlatmayın. Bir tartışmada, birdenbire konuyla ilgili ya da ilgisiz, eşinizin eskiden yaptığı bir hatayı gündeme taşımayın.
Eşinizi İhmal etmeyin; Birbirinizden farklı hayatlarınız olabilir, eşiniz maça giderken siz de eski kız arkadaşlarınızla dışarı çıkabilirsiniz. Ama bir plan yaparken eşinizin fikrini almıyorsanız, yanlış yoldasınız. Eşinizi her şeyden önde tutmalısınız.
Yatağınıza Girmeden Muhakkak Barışın, Küs Yatmayın; Şiddetli bir kavga etmiş olsanız da yatak odanıza, dolayısıyla yatağa asla dargın girmeyin. Yatmadan önce mutlaka tüm sorunlarınızı halledin. Yatak odanız, sizin için özel bir dünya. O odaya sorunlarınızı taşımayın.
Eşinize İltifat Edin; Gün içinde en azından bir kere hayat arkadaşınıza güzel bir söz söyleyin. Onun için önemli olan sizin ne düşündüğünüzdür. Özür dilemeyi bilin Eğer yanlış bir şey yaptıysanız, bunu itiraf edin ve özür dileyin. Ancak tabii ki bunu alışkanlık haline getirmeyin. “Nasılsa özür diliyorum, konu kapanıyor” diye düşünmeyin.
Olumsuzlukları Çağıran Korkularınızdan Kurtulun; Olumsuz düşünmek olumsuzluklarını hayatınıza çeker, genelde kişiler evliliğinde başlarına gelmesinden korktuğu şeyleri tecrübe ederler. Korkularınızla yüzleşip vedalaşın.
Hayatta çözümü olmayan bir şey yoktur. Siz yeter ki sorunun değil çözümün bir parçası olmayı deneyimleyin.
Sevgiyle Kalın…
Sevinç Karakaya
Eşinizle Aranızdaki Her Şeyi Ailenize Anlatmayın
EŞİNİZLE ARANIZDAKİ HER ŞEYİ AİLENİZE ANLATMAYIN
Eşler arasındaki sıkıntılar ne kadar ailelere yansıtılmalı?, Aileye yansıtmak sorunu arttırır mı? yoksa Çözümü kolaylaştırır mı?… Eşlerin sorunlar yaşadıklarında bunu kendi ailelerine yansıtmalarını sıklıkla görüyoruz. Hatta konu artık sadece eşler arasında değil, aileler arası bir sorun haline yada çözülmesi gereken bir mesele halini alabiliyor. Aslında hep duyduğumuz bir söz var sanırım burada çok yerinde olacak; ”Kol kırılır yel içinde kalır”. Yani bazı şeyler sadece iki kişiyi ilgilendiren ve yeri geldiğinde bir sır gibi saklanması gereken olaylardır.
Belki ailenizle aranız çok iyi ve hayatınızda bir çok konuyu paylaşabiliyor olabilirsiniz. Hatta her ne kadar yetişkin olsanız bile küçüklüğünüzden beri ne zaman başınız sıkışsa, güvenli bir liman arasanız onların kanatları altına girmeyi bir alışkanlık haline getirmiş olabilirsiniz. tecrübelerinden yararlanmayı, bir çok konuda fikirlerini alarak yaptığınız işlerde daha huzurlu ve kendinize gösterilen şefkatle kendinizi daha da güvende hissetmeniz de çok doğaldır. Fakat bu hayatta aileniz ile paylaşmamanız gereken tek şey belki de eşinizle yaşadığınız problemlerdir.
Neden Ailemle Eşimle Aramdaki Sorunları Paylaşmamalıyım
Şöyle düşünelim; Ailenize eşinizle yaşadığınız bir problemi ağlayarak, üzüntülü bir şekilde aktarıyorsunuz bu durumda sizce aile problemler karşısında objektif kalabilir mi? yada yansız, yargılayıcı olmadan size akıl vermesi ve hatta sizi sadece dinlemesini bekleyebilir misiniz? Siz kaç yaşınıza gelmiş olursanız olun, ailenizin biricik, bir tane kızısınızdır/oğlusunuzdur. Ne kadar büyüyüp bir yetişkinde olsanız onlar halen sizin üzüntülerinizle dertlenir ve tabi ki bu yaşadıklarınıza kayıtsız kalmaları mümkün değildir. Kayıtsız kalmadığı gibi kendi çocuğunu üzen kişi onun eşi de olsa, bu olayları tepki vermeden, sinirlenmeden dinlemeleri çok zordur.
Her ne kadar iyiliğimizi de isteseler, bizi korumak amacında da olsalar, objektif olmayan tutumlar özellikle yaşadığımız sorun nedeniyle, içinde bulunduğumuz duygusal süreçte zarar verici olabilir ve bu daha büyük sorunlar oluşturabilir. İki kişiye bırakılsa çözülecek bir sorun içinden çıkılmaz bir hal alabilir maalesef.
Ailenize gidip “eşim bana şunları yaptı” dediğinizi düşünelim. Tabi bu aktarımlarda yaşadığınız olayları, haklı olduğunu düşündüğünüz için, kendi penceresinden tek taraflı ve yanlı olarak anlatmamanız mümkün değildir. Zaten ailelerde karşınızda üzgün olarak gördükleri evlatlarının anlattıklarının arkasını sorgulamaz; bu noktaya gelene kadar olan olaylar, eşinizin neden bu şekilde davrandığı aileniz için hiç önemli değildir. Onlar için sonuç önemlidir ve nihayetinde gelinleri ya da damatları, çocuklarına bu şekilde davranmış veya üzecek sözü söylemiştir. Fakat olaya biraz daha derin bakıldığında; sözün bir cümle gerisinde, siz eşinizin damarına basacak bir şey söylemiş ve onu kışkırtmış olabilirsiniz. Ya da hareketlerinizle eşinizi çileden çıkartmış ve istemeden sizi kırmasına sebebiyet vermiş olabilirsiniz. Hatta onun hareketi, tamamen kendini savunmadan kaynaklanmış bile olabilir. Ama aileler genelde sizin onlara aktardığımız, eşinizin tek başına kabahatli olduğunu kanıtlayan son harekete ve son cümleye takılırlar. Ve bunun üzerinden mahkeme salonuna gitmeden daha mahkemeler kurulur, anne baba birer savcı hakim oluverir ve aslında çözümü belki de çok kolay olan bu ilişkiyi orada çok rahat o sinirle bitirebilirler.
Hiç Bir Aile Çocuğunun Yuvası Yıkılsın İstemez
Tabi ki hiçbir aile, çocuğunun yuvasının yıkılmasını, hele pire için yorgan yakmasını hiç istemezler. o sinir hali geçip, koruma güdüsüyle ilk tepkiler verilse bile, bir süre sonra sakinleşen aileler hayat tecrübeleri ile aklıselimliği ele alır ve yapıcı davranmaya çalışırlar. Burada en azından birçok aile demeliyim, çünkü bir hareket ya da tek cümle yüzünden çocuğunu istemediği halde eşinden ayırmaya zorlayan çok aile de gördüm maalesef. Bu ailelerde aslında artık çocuklarının derdini bırakıp kendi egolarını tatmin etmek isteyen ve doğrularını benimsetmeye çalışan aileler oluyor. Çocuğuna sevgisinden ziyade ”Benim çocuğuma bunu nasıl yapar” düşüncesiyle adımlar atmaya çocuğunu zorlayıp istenmeyen boşanmalara sebep olabiliyorlar.
Sakinleşince Eşler Birbirini Kolay Affeder
Büyük bir ihtimalle, artık bu bardağın taşma noktası değilse, siz sakinleşir ve eşinizle barışmaya karar verirsiniz. Çektiğiniz üzüntüden sonra barışmanın heyecanı ve tazelenmesiyle, eşinizi çoktan affetmişsinizdir. Hoş zaten sakin sakin düşününce, siz de hatalarınızın farkına varıp, bende ”Çok sinirlendirmişim, çok üstüne gitmişim” çok büyük bir ihtimaldir. Belki de o anda o sinirle sizin de ettiğiniz lafın yenilir yutulur tarafı yoktur ve nereye gideceğini ettiğiniz lafın farkında olmayıp sizde eşinize çok zarar vermiş olabilirsiniz. Netice itibariyle bunun için yuva mı yıkılır?demiş; Siz onu affetmişsinizdir, o da sizi. Artık her şey yolundadır. İki eş için arada bir sorun kalmamıştır. Peki ya aileler için sorun bitmiş midir?
Aileler Gelinini/ Damadını Asla Affetmezler
Anne baba konuyu affetmiş gibi, görünse de asla affetmezler. Hiçbir anne baba, çocuğunun üzülmesine kıyamaz ve çocuğunu üzen insan onun eşi bile olsa, affetmez. Belki çocuğunun hatırına, ya da çocuğunun hayatında ek bir sorun çıkartmamak adına susar veya durumdan habersizmiş ya da olayı unutmuş gibi davranır. Ama bu olay hep akıllarında kalacaktır ve su yüzüne çıkamasa da en azından duydukları saygı ve sevgi azalacaktır. Bu da bir şekilde davranışlarına yansıyacak, sizin ve eşinizin üzerinde yeni bir sorun bulutu olarak zaman zaman gölgesi üzerinize vuracaktır.
Sonuç olarak; Eşler birbirleri arasında yakınlaşmalar ve jestler olduğunda, özelliklede o sinir halinin kalkması ile, sorunu çözebilirler. Fakat ailelerin şahit olduğu yada duyurulduğu sorunlar, hem ömür boyu size hatırlatılabilir, hem de siz unutsanız da onlar içinde yaşamaya devam eder ve gelini/damadı artık gözlerinde eskisi gibi hiç olmaz. Şu güzel sözü hayatınıza geçirmekte fayda vardır.”Kol kırılır, yel içinde kalır.”
Sevgiyle Kalın…
Sevinç Karakaya
Erken Boşalma Sorunu
Off yine mi? Erkeklerde erken boşalma sorunu!… Aslında bütün sorun “yine mi?” demekle başlıyor ve daha ilginç olanı siz “yine mi?” dedikçe o sorunla “yine” karşılaşırsınız…
Bu sorun son yıllarda çok sık rastlanan bir sorun haline geldi ve maalesef ki bu sorun artık yaşa bağlı değil… Her yaşta karşılaşılması olağan bir durum…
Peki bu sorunun çözümü nedir? Neler yapılmalı? Aslında çok ta zor bir durumda değilsiniz… Yani bu sorunun aşılması kolay ama biraz zaman ve sabır gerektirmektedir…
Doktora gitmeye çekinmeyin… Öncelikle bir ürolog’a görünmekte yarar var ve aslında ilk yapılması gereken de budur. Eğer doktorunuz bu durumunuzun psikolojik olduğu kanaatine varır ise işte o zaman bu durum zaman ve sabır gerektiren bir hal alacaktır….
Kadınların bu aşamada sabır göstermesi gerekiyor! Bir kadın için çok zor bir durum elbette… her cinsel birleşmenin hüsranla sonuçlanması kolay kabul edilebilecek bir durum değildir belkide ama erkeğinizin bu durumdan kurulmasının tek yolu sizin sabır ve anlayışınız olacaktır….
Erkeğinizi motive etmeniz gerekiyor. Erkekte erken boşalma sorunu varsa zaten yatağa 3-0 mağlup girer bu durum erkek için zaten kabul edilebilir bir durum değilken kadınların bu durumu “yine mi!!!” diyerek erkeğin bir dahaki sefere de aynı şekilde erken boşalmasına davetiye niteliğinde olacaktır….
Kadınların bu durumda “yine mi” yerine “olsun… sen rahatladın ya ben yine mutlu oldum” gibi kelimeler üretmesi erkeğin bu durumdan kurtulmasına katkı sağlayacaktır… Kesinlikle orgazm olmuş gibi rol yapmayın bu durum erkeğinizin daha çok üzülmesine neden olacaktır.
Erkek erken boşalmaktan kesinlikle korkmamalı “olsun, bi daha yaparım” diyebilmeli ve hatta demelidir. Erken Boşalma sorunu yaşayan erkeğin “nasıl uzatabilirim” demek yerine “daha fazla nasıl zevk alabilirim” şeklinde bir yol izler ve artık bunu kabul ederek yola çıkarsa zamanla kendindeki değişikliğin farkına varacaktır.
Destek olarak satılan ilaçların (doktor tavsiyesi olanlar hariç) yararlı olacaklarına çok inanmayın bu işi kendi kafanızda çözebilirsiniz… Ancak yine de istisna durumlarda ve tabiki doktor tavsiyesiyle heyecanı bastırmak amacıyla ilaç kullanılabilir…
Mutlu bir cinsel hayat dileklerimle….
Mert Acar
Devamıİki Tam; Bir Çift Olun
İKİ TAM; BİR ÇİFT OLUN
O kadar çok insan var ki; eşine aşık olarak evlenen ama daha sonra artık aşık olduğu kişinin o olmadığını düşünen. Sanki bir şey oldu da aradaki o tılsım bozuldu. Evet artık karşınızdaki eşiniz değil de en büyük çocuğunuz gibi hissetmeye başlar ve ”Kendimi eşimin annesi gibi hissediyorum” diye itiraf ediverirsiniz. Bir danışanım aynen şöyle diyor; ” Kendimi onun annesi gibi hissediyorum. Evde bütün sorumluluk bende, birde bana erkeklik taslıyor. Artık tahammül edemiyorum. Onu nasıl değiştirebilirim.” Aslında burada düşünülmesi gereken ne oldu da bu noktaya geldik diyebilmektir. Unutulmaması gereken ise biz kendimizden başka hiç kimseyi onlar değişmek istemedikçe değiştiremeyiz.
Yetişkin Çocuklar;
Önce şunu sorun kendinize ”Siz eşinizi seviyor musunuz?” Sevgiyi aslında biz olgunlaştıkça anlıyoruz. Bir çok yetişkin vardır; dışarıdan bakınca bir yetişkin kimliğini taşırlar, fakat içerde, büyümemiş, çocuk kalmışlardır. Kişiler ancak tam bir yetişkin olduklarında yani iç ve dış alemleri tam bir yetişkin olduğunda; yetişkin gibi sevmeyi de öğrenebilirler. Yetişkin olup da içinde bir çocuk olan kişiler; elbette içindeki sevgi ihtiyacını kendisine güvenle verecek, tıpkı annesinin yanında gibi güven hissedeceği birinden almak isterler.
Sevgi Güneş Gibidir;
Gerçek sevgi Güneş gibidir. Onu aydınlatayım, bunu aydınlatmayım demeden, etrafındaki herkesi aydınlatır. Adeta etrafındaki her şeye ışığını yayar ve herkes nasibini alır. Koşulsuz sevmek güneş gibi sevmektir. Güneşin kaynağı ışıktır. Yani özü ışık ve güneş kendinde olanı dışına yansıtır. İnsanın özü de sevgidir. İçinde sevgi varsa oda ayrım yapmadan onu seviyim bunu sevmeyim demeden herkesi o içindeki öz sevgiyle sever. Yani sevgi dışarıda aranarak bulunacak bir şey değildir.
Mutsuzluğun Faturasını kendi Beklentilerinize Kesin;
Yetişkin bir bireyin bedenine, sahip olan çocuk kişiler; Sevginin dışarıda olduğunu sanıp sevgiyi başkalarından talep ederler. Aşk ilişkileri için de yanlış düşünülen; sevgiyi hep sanki karşı taraftaki kişiden beklemeleridir. Sevgi onda aranır, ondan beklentiye girilir. Adeta iki taraf da sevgi dilencisi , sevgi arsızı olur. Tabi ki beklenen son gerçekleşir. İki taraf da beklentilerinin karşılığını bulamaz ve hayal kırıklığına uğrarlar. Ve aynı evde iki kişinin hayal kırıklığı iki kişilik yalnızlığı oluşturur. Bu yalnızlık tek taraflı yalnızlıktan çok daha zordur; çünkü tek başına yalnızlık içindeyken bir gün sevgiyi bulacağına inanır insan. Fakat iki taraflı yalnızlıkta bireyler mutsuzluklarının faturasını karşısındakine yüklerler. Üzgünüm mutsuzluğunuzu başkalarına yükleseniz de hiç bir şey mutsuzluğunuzun sebebinin siz olduğu gerçeğini değiştiremez.
Bizim en büyük hatamız hep eksik yarımızı aramak ama iki yarım maalesef bir tam etmiyor. Siz tam olmadığınız sürece karşınıza tam biri çıkmasını beklemeyin . İki yarım insan yada iki büyümemiş yetişkin; Karşılıklı içlerinde ki sevgi boşluğunu doldurmaya çalıştıkların da talepler çatışmaya başlar, adeta iki taraf da tükendiğini hisseder. Oysaki iki taraf da sevgi almak ve eksiğini tamamlamak için birlikteydiler. Fakat hesaplar tutmamış. Kadın kendini kandırılmış, erkek aldatılmış hisseder. Ona sevginizi vermeyi, ona canınızı feda etmeyi niyet ederek çıkmıştınız yola, ama içiniz deki sizin niyeti; sevgi alarak içindeki boşluğu doldurmaktı. İki yarım insan birbiri ile çarpışa çarpışa tükenirler. Ve artık sevgi yerini; öfke, kızgınlık, nefrete bırakmıştır.
Artık Uyanın;
İstediğiniz; Eşiniz sizi sevsin, sizi olduğumuz gibi kabul etsin, Size ihtiyacınız olan sevgiyi vermek için kendini adasın, yani beyaz atlı prens yada prensesleriniz olsun istiyorsunuz. Ama lütfen artık uyanın böyle bir şey yok. Sorunun eşinizde değil; kendinizi halen bunlara inandırmakta, yattığını görün. Bunu fark etmektense karşı tarafı suçlamak her zaman daha kolay olandır. Tekrarlıyorum; Siz değişmediğiniz sürece aynı sonuçları başka birileri ile de olsanız yaşamaya devam edeceksiniz. Başkalarını değiştirmeye çalışarak değişemeyiz bu mümkün olan bir şey değildir. Ancak biz değiştiğimiz de hayatımıza çektiğimiz insanlar değişir. Üzerinize ne giyerseniz giyin içinizde bedeniniz aynı kaldıktan sonra bir şey değişmez. Gerçek değişim; Dış kıyafetini değil içini değiştirmek, çıplakken değişimi başarmaktır.
Uyanın ve sevgi dilenciliğinden vazgeçin!.. İçinizdeki sevgiyi keşfedin. Ancak böyle içinizdeki çocuk büyür ve gelişir. İçimizdeki sevgiyi buldukça ve bunu çevremize de yansıttıkça ayakta durmaya yeterlilik kazanırız. Birbirine yaslanarak giden ilişkiler, bir yerde devirir ve iki tarafın da canı yanar. o yüzden aşkın pembeliği geçince insanın canı çok acır. Aşkın pembeliği geçmeden siz birbirinize eş olmayı tercih edin.
İKİ TAM; BİR EŞ OLUN
Unutmayın herkes ilişkilerde kendi dengini bulur. Duygusal olgunluk yaşına göre çocuk çocukla, yetişkin yetişkinle ilişkiyi tercih eder. Çocuklar yetişkin insanlara aşık olduğunu sanabilir. Küçükken Öğretmenine aşık olduğunu sana çoktur değil mi; Fakat yetişkin biri yedi yaşında bir çocuğa aşık olduğunu düşünmez. Bunun olmayacağını çok iyi bilir. Olgun bir birey eşinin çocuk bakıcısı olmayı seçmez. Olgun bir birey eşitliğe ve özgürlüğe dayalı bir ilişki ister. Sevgi olgunlaştırır ve içinde ifade edebildiği sürece dışına da yansır. ”Sevgi verir, sevgi çoğaltır, sevgi özgürlük verir”. Yetişkin insanlarda sevgi almaya değil vermeye odaklıdır. Sevgi vermekten haz duyarlar, sevgi verdikçe özgürleştiklerini hissederler. Sevgi ancak özgürlük ortamında gelişir büyür ve bunu yetişkin bireyler fark eder.
Birbirlerinin özgürlüğünü kısıtlamak sevgi değildir. Aşktır tutkudur. Oda gelip geçicidir. Yetişkin insan içindeki sevgi eksikliğini, başkasıyla değil, içindeki sevgiyi inkişaf ettirerek tamamlayan, kendini bütün hale getiren insandır. içinizde ki sevgiyle kendinizi sevin ve birbirinize bunu yansıtın. Siz değişime başlayın eşinizin de değiştiğini göreceksiniz. Birbirinize anne ,baba yada bakıcı olmayın eş olun. Fakat ”iki tam, bir eş” olun.
Sevinç Karakaya
Devamı