Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek
Her ilişki yada evlilik gözün görmediği çukurlarla doludur. İlişkinin başında aşk sizi öyle uçurur ki, bu çukurlara düşseniz bile kolayca çıkabilirsiniz. Çünkü aşk ve sevgi çok güçlü duygulardır, devam etmek için size yeterli enerjiyi, gücü ve motivasyonu sağlar. Fakat ilişki ilerledikçe ve bir eşe sevgiliye sahip olma hissi yerleştikçe ilişkiniz artık sizin için bir armağan değil de, sıradan sahip olduğunuz bir eşya yerine geçtikçe sorunlar başlar.
Genel olarak ilişkiler sevilmediğini düşünen insanlar tarafından sonlandırılır. Aslında burada dikkat edilmesi gereken; İlişkiler sevilmeyen kişiler tarafından değil, sevilmediğini düşünen kişiler tarafından sonlandırılıyor. Sonlandırma bariz bir ayrılık ile yollarını ayırma ve veda etme şeklinde olabileceği gibi, aynı çatı altında farklı hayatlar yaşayarak da gerçekleşebiliyor. Gerçekte ise, her iki ilişkide bitmiştir ve tekrar başlayabilmesi için tekrar denenmesi, tekrar emek ve sevgi verilmesi gerekmektedir.
Bir çok kişi yaşadığı bu olumsuz tecrübeden sonra, hayal kırıklığı ile kendilerini yalnızlığa mahkum eder. Çünkü hiç kimse ile yürüyemeyeceklerine, hep yanlış kişilere rastlayacaklarına, tekrar canlarının yanacağına ve üstesinden gelemeyeceklerine inanmışlardır.
Öyle yada böyle bir ilişki içinde ya da ilişkisiz, kendini yalnızlığa mahkum etmiş insanları bu bataktan çıkaracak tek bir yol vardır. ”Yeniden denemek ve yeniden sevmek” İster kurtulmayı bekleyen evlilik için, isterse hayatınıza yeni başlangıçları almak için kendinize yeniden denemek ve sevmek için şans vermelisiniz.
Yeniden sevmeye çalışan yeniden deneyen kişilerle mutluluk arasında duran duvarı yıkacak ise, doğru sevgi ve doğru emektir.
Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek Vermek
Her birimiz kendimizi nasıl seviliyor hissediyorsak, sevgiyi nasıl gördük ve sevildiğimizi anladıysak karşı tarafında aynı şekilde algılayacağını düşünüyoruz. Kimimiz için gözlerimizin içine bakılıp sevdiğimizin yanında olmakken, Kimimize göre onunla ne kadar gurur duyduğumuzu tekrar tekrar vurgulamak, kimimiz ise sevdiğimizin arkasını toplarız sürekli, Kimimiz hediyelere boğarız sevdiğimizi fakat her birimiz tek şey söylemeye çalışıyoruzdur. ”Seni Seviyorum”
Peki sizce; Hediyelere boğulduğu, eşi tarafından sürekli öpülüp koklandığı halde, eşinden şikayet eden ve sevilmediğini düşünen insanlar neden var o zaman? Söz konusu aşk ise sevgi sevilen kişinin anlayabileceği şekilde ifade edilmelidir. Eşinizin yada sevgilinizin kendisini seviliyor hissetmesi için yapmanız gereken ilk şey, sizden ve ilişkinizden en çok şikayet ettiği noktaları saplamaktır. İkincisi ise size sevgisini nasıl gösteriyor buna dikkat etmektir.
Eşiniz size genellikle sevilmediğini hissettiği konudan en çok şikayet edecek yada sevildiğini hissettiği yoldan size sevgisini aktarmaya çalışacaktır.
Nasıl Olsa Eşim Sevildiğini Biliyor TUZAĞI
”Eşim kendisini sevdiğimi biliyor” biliyor tuzağına düşmeyin.Aşkta bilmek değil hissetmek gerekir. Hissettirmek için ise eşinizin sevildiğini hissettiği yolu takip etmelisiniz. Bazen size bu yol çok cazip gelmeyebilir. Bir ilişki içinde kendinizi mutlu bulmanın yolu mutlu bir eşe sahip olmaktır. Yani siz kendi mutluluğunuza yatırım yapmaktasınız. Eşinizi mutlu edemeden mutlu bir hayat yaşamak sadece bir hayaldir.
Peki bana bunun dönüşü ne olacak? Ben de hissettiğim gibi sevilmeyi hak etmiyor muyum? diyebilirsiniz. Sevildiğini hisseden bir kişi, karşısındaki kişiyi sevmeye daha meyillidir. Daha hoşgörülü, daha toleranslı, daha özverili olur ve bu yönde davranır. Sevildiğini hissetme ihtiyacı tüm diğer duygulardan daha önde gelen bir ihtiyaçtır. özellikle bu sevgi eşten geliyorsa, Kişinin kendisine olan sevgi ve özgüvenini daha da güçlendirir. Bu sevgi kişiyi tüm dünya onu seviyormuş gibi hissettirir.
Gereksiz Emek Değil, Doğru Emek
Karşınızdaki kişinin ihtiyacınıza açın kendinizi, gereksiz emek harcamayın, çünkü arzu ettiğiniz fark edilme duygusunu yaşayamayacaksınız. İlişkisinde problem yaşayan kiminle konuşsanız, o kişinin içinde bulunduğu ilişkiye ne kadar emek verdiğinden bahsettiğini fark edersiniz. Herkes yaptıklarını anlatır. Peki herkes elinden geleni hatta bazen elinden gelenin fazlasını yaptığı halde neden iyi sonuçlara ulaşamaz?
Doğru emek vermek demek eşinize kendi ihtiyacınızı değil, onun ihtiyacını vermektir. Herkes karşısındaki kişiye kendi ihtiyacını verebilir. Oysa eşinizin sizinle aynı ihtiyaca sahip olmaya bilir. Siz dokunulmak ihtiyacı içindeyken karşınızdaki konuşulma ihtiyacı içinde olabilir. İşte emek vermekle doğru emek vermek arasındaki fark budur. Karşınızdaki kişinin gerçek ihtiyacını belirleyip, o kişiye o ihtiyacını sunmadığınız sürece çok üzücüdür fakat verdiğiniz emekler çok da değerli değildir. Bu aşamada kırılganlık göstermemek ve karşı tarafın ihtiyacını belirlemek çok önemlidir. Bir insanın öz ihtiyacı karşılanmadığı sürece o kişi karşılanan ikinci üçüncü derece ihtiyaçlarına çok da minnet duymayacaktır.
Ne Yapmalısınız?
Eşinizin ihtiyacı olan sevgiyi, sizden talep ettiği veya bir türlü talep edemediği sevgiyi bulun. ”Eşinizin Sevgi Dilini Keşfedin” yazımı tekrar okuyarak eşinizin sevgi dilini tespit edin. Bunu birlikte yapmanız gerekebilir. Eşinizin değerlerine kendiniz karar vermeniz sizi yanılta bilir. Eşinizin sizin yaptığı güzellikleri hoş davranışları not alın. çok büyük bir ihtimalle eşinizde kendi ihtiyacını bir sevgi gösterisi olarak size sunmaya çalışıyordur. Eşinizin ihtiyacına kulak tıkamayın.
Doğru emeği vermeyi öğrenemediğiniz sürece, kendinizi eşiniz tarafından hiç taktir edilmiyor hissetmeye devam edersiniz.
İlişki bir çiçek gibidir. Her gün ona emek vermek zorundasınız. Ve her ilişkinin ihtiyacı farklıdır. Doğal olarak bunu hemen bilemezsiniz. Deneyimler, gözlemler, iyi niyet ve sabırla ihtiyaç duyulan emeği öğrenmeniz gerekecektir. İlişkinin emek vermeden büyüyeceğini ve göz kamaştırıcı bir ilişkiye dönüşeceğini düşünenler, maalesef hayal görmektedir. Doğru emek yolunu bulup daha az çaba ile daha kaliteli ve sevgi dolu bir ilişkiye kavuşmanız hiçte uzakta değil…
Sevinç Karakaya
DevamıEşler Arası Doğru İletişim Teknikleri Nelerdir?
Günümüz evliliklerinde yaşanan sorunlar listesinde, sıralamanın ilk sırasına tırmanmış bir sorunda iletişim problemleridir. Her ilişkide olduğu gibi evlilik ilişkisinde de, iletişim problemleri yaşamamak ve kendilerinizi mümkün olan en doğru şekilde ifade edebilmek için, öncelikle doğru ifadeler kurmaya ve doğru zamanda iletişim kurmaya özen göstermeniz gerekmektedir.
İletişim problemleri yaşayan çiftler için, birbirlerini sevmedikleri yada ayrı dünyaların insanları oldukları elbette iddia edilemez. Hatta çiftler çoğu zaman iyi anlaşmalarına ve pek çok ortak noktada buluşabiliyor olmalarına rağmen, iletişim ile alakalı belli başlı tekniklere dikkat etmemeleri nedeniyle ilişkilerini iletişim açısından çıkmaza sokabiliyorlar.
Eşler Arası Doğru İletişim Teknikleri Nelerdir?
1- İlgili Konudan Uzaklaşmadan Konuşmak;
İlişkinizde önce konuşmayı öğrenmelisiniz. Konuşmayı bilmiyor muyuz? diyebilirsiniz. İletişim için ”Doğru” konuşmak çok önemlidir. Aslına bakarsanız bir çok kişi için kendini doğru ifade etmek çok kolay bir durum değildir. Kendimizi, ifade etmek istediğiniz meselenizi, anlatmaya çalışırken konunun dağıldığını, uzadığını, amacından farklı yerlere gittiğini ve sorunun konuşmaya çalışırken daha da büyüdüğünü fark etmek hepimizin başına gelmiştir.
Konudan uzaklaşmamak adına, benim tavsiyem konuşmak istediğiniz konuyu önce kafanızda netleştirmek, daha sonra ifade etmektir. Bunun için uygulayacağınız bir yöntemde düşüncelerinizi, eşinize söylemek istediklerinizi yazmaktır. Yazmak sizin hem düşüncelerinizi netleştirmek hem de ne kadar tutarlı olduğunu görmeniz açısından harika bir yöntemdir ve sonrasında doğru zamanı bulup, eşinizle bunları paylaşabilirsiniz.
2- İletişimde Doğru Zaman Çok Önemlidir;
Bir çok çifttin yakındıkları ortak konu ise iletişim kurarken karşısındakinin kendisine karşılık vermemesidir. Mesela ”Onunla konuşmak istiyorum, ama o anda benimle iletişim kurmuyor.” gibi cümlelerle eşinin kendisine karşı iletişim yollarını kapattığını ifade bulduğu ilişkiler oldukça fazladır. Bu sorunun altında, aslında eşinizin sizinle iletişim kurmayı engellediğinden çok yanlış zamanlama problemi yatmaktadır. Eşinizin gergin ve sıkıntılı olduğu bir zamanda kendisi ile konuşmaya çalışmak, her iki tarafında daha huzursuz ve sıkıntılı olmasına neden olacaktır.
Bu gibi durumlarda birlikte karar almak önemlidir. Mutlaka konuşulması gereken, iletişimde sorun oluşturan durumları konuşmak için o anı değil; daha önceden aldığınız bir kararla ne zaman sorunun konuşulacağı birlikte belirlenmelisiniz. Unutulmamalıdır ki, kimse öfkeli ve gergin olduğunda güzel şeyler paylaşamaz ve sorun çözemez.
3- İletişimde Konuşmalarınız Kısa Ve Net Olmalıdır;
Eşiniz size bir şeyler anlatırken sorularına seri cevap vermek yerine, karşısındakinin ne söylediğini anladığını ve cevaplardan tatmin olunduğunun gözleriyle belli etmelidir. Özellikle erkek ve kadın farklılıkları da göz önünde bulundurularak , eşinize bir konu üzerinde anlatmak istediklerinizi mümkün olduğunca kısa tutulmalısınız. Bu durum, az kelime ile konuşulması anlamına elbette gelmiyor. Ancak cümleleri uzatmak, konunun dağılmasına ve ayrıntıya girilerek, eşinizin ”Yine her şey karışacak ve ben haklılığımı nasıl olsa anlatamayacağım.” düşüncesine kapılmasını sağlar ve konuşmadan uzaklaşmasına neden olur. Siz de çok çaba gösterip, her şeyi ayrıntılı anlattığınızı düşünürken, çok ciddi bir hata yapmış olacaksınız. Bu nedenle, bu gibi tutumlardan kaçınılmalı ve konuşma anlatabileceğiniz en kısa sürede sonlandırmalısınız.
4- Anlattıklarınızın Sorumluluklarını Alın;
Evliliklerde rastladığımız en önemli iletişim problemlerinden biride, kendi fikrinin üçüncü şahıslar tarafından da desteklendiğini belirtme çabasıdır. Eşlerin iletişim kurarken, bir tarafın olay ve kendisi hakkında açıklama yaparken ”Zaten bu durumu arkadaşım da onaylamıyor, annem de benim haklı olduğumu söyledi.” gibi eşlerin kendilerinin dışındaki insanların yorumlarını ilişkiye dâhil etmek, karşınızdaki kişinin konuşanı hiç dinlememesine ve konuşmadan uzaklaşmasına sebep olacaktır.
Eşler arası iletişimde, sadece iki kişinin karşılıklı konuştuğu bir diyalog ortamı kurulmalıdır. Bu yüzden hangi konuda konuşuyorsanız, konuşmanızın sorumluluğunu üstüne almalı ve sadece kendi inandığınız düşünceleri kendiniz arkasında durarak eşinize iletmelisiniz. İlişki kurmak, iletişim içinde olmak ve ilişkiyi doğru bir şekilde devam ettirmek emek ister. İyi bir ilişki ancak bu emekle mümkün olabilir.
Sevinç Karakaya
DevamıHayatınızdaki Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
Eminim hepimizin hayatında geçinmesi zor insanlar vardır. Sosyal çevremiz yada iş çevremizde olabileceği gibi, en kötüsü de aynı evin içinde yaşamamız gereken zor kişiliğe sahip insanlar olabilir. Uyumlu ve halden anlayan insanlarla geçinmek kolaydır. Fakat zararsız bir iletişim için zor insanlar ile geçinmenin de bir yolunu bulmak zorundayız.
Tabi ki her şey de olduğu gibi; insan ilişkilerini de sağlıklı ve başarılı yürütebilmek için kişi işe kendinden başlamalıdır. Önce kendini tanımalı, kendi sınırlarını belirleyip ona göre adım atmalıdır. Karşı taraf her ne kadar zor olursa olsun unutmayın ki size tavırları sizin onlara izin verdiğiniz kadarıyla sınırlıdır.
Zor insanların tavırlarının altında yatan asıl sebep ise; Ya canları başka şeye sıkılmıştır ve acısını sizden çıkarırlar yada haksız olduklarını bildikleri için üste çıkmaya çabalar. Zor kişiler kendileri çizgisini bozmak istemezler, bildikleri gibi hareket etmek isterler, sorun ise sizin o an onları idare edecek kadar enerjiye sahip olmadığınız.
Zor İnsanlarla Baş Etme Yolları
1- Soğuk Kanlılığınızı Korumaya Çalışın; Soğukkanlılığınız korumak size, karşınızdaki muhattab iletişim halindeyken kontrolünüzü sürdürmeyi sağlayacağı gibi, problemin içine sürüklenmenizi de önleyecektir.
Peki soğuk kanlılığınızı nasıl koruyacaksınız? Soğuk kanlılığınızı sürdürmek ve kontrolünüzü koruma adına yapacağınız ilk şey tepkisiz kalabilmeyi başarmaktır. Karşılaştığınız tavır belki sizi kızdıra bilir yada hayal kırıklığına uğrata bilir. Fakat sonradan pişman olacağınız şeyler söylememek için; Derin bir nefes alın ve içinizden ona kadar yavaşça sayın. Ona kadar saymanın sonunda biraz daha sakinleşmiş olduğunuzu fark edeceksiniz. Böylece problemi tırmandırıp büyütmek yerine çözüm olacak yeni alternatifler üretebileceksiniz. Eğer ki ona kadar saydınız fakat halen sakinleşemediyseniz mümkünse durumun dışına çıkın ve sakinleştikten sonra tekrar konuya dönün.
2- Zamanınızın Kıymetini Bilin; Unutmayın ki zamanınız boştan yere harcamayacak kadar kıymetlidir. Buradaki kastım tartışmaya değmeyecek kişilere zaman harcamayın. Bu durum size daha rahat zihin kazandıracağı gibi, kırılma riskinizi de azaltacaktır.
Evet dediğim gibi, zamanınız kıymetlidir. O an belki daha önemli bir işiniz de olmaya bilir, fakat değişmemekte ısrar eden negatif bir insanları değiştirme çabasını girmemenizi tavsiye ederim. Bu kişiler enerjinizi tüketir ve sizin daha kaliteli işler ortaya çıkarmanızı engeller. Sadece kendi huzurunuz için, zor bir meslektaşınız yada sizi kızdıran bir akrabanızla karşılaştığınızda daha mesafeli olmaya çalışın. Bu tür kişilerle her zaman için araya sağlıklı bir mesafe koymak iyidir.
3- Tepkili Olmaktansa, Bakış Açınızı Değiştirin; Bu durum yanlış yorumlamanızı yada anlamanızı azaltır ve enerjini çözüme odaklamanızı sağlar. Karşınızdakine söylediklerinden ya da davranışlarından dolayı kırgın/kızgın hissederseniz, reaksiyon vermeden önce en az iki ihtimalide düşünmeye çalışın.
* Eğer başkalarının davranışını kişiselleştirmekten kaçınırsanız, onları daha objektif değerlendirebilirsiniz. Bakış açınızı ne kadar geniş tutarsanız, yanlış anlaşılmaları o kadar aza indirebilirsiniz. Örneğin, Eşiniz mesajlarınızı görmezden geldiğini düşünmeye hevesliyseniz bile, onun meşgul olabilme ihtimalini de gözden geçirebilirsiniz.
* Bir başka kişiselleştirmeyi azaltmanın yolu da, kendimizi o ‘zor’ karakterdeki kişinin içinde bulunduğu duruma bir an için koymaktır. Empati kurmaya çalışmaktır.
Örneğin, muhatap olduğunuz kişiyi göz önünde bulundurup: ‘Böyle olmasaydı…kolay olmazdı’ ile biten cümleler kurmaya çalışın.
‘Çocuğum çok direnç gösteriyor. Böyle olmasaydı okul ve sosyal baskılarla başa çıkması kolay olmazdı.’
‘Eşim duygusal olarak çok mesafeli. Böyle olmasaydı duygularını belli etmeyen bir ailede yaşamak onun için kolay olmazdı.’
Empatik ifadeler, yaptığı tavırları hoş görmez tabi ki. Asıl kaçırılmaması gereken nokta; kendinize, karşı tarafın bu olumsuz davranışlara kendi tecrübelerinin neden olduğunu ve sorunun pek de sizinle doğrudan ilgisi olmadığını hatırlatmaktır. Mantıklı ve makul olduğunuz sürece, başkalarının hoş olmayan tavırları onların söylediklerinden daha fazlasını söyler bize söylediğini göreceksiniz.
4- Mücadeleye Değer Mİ?; Bu durum sizin enerjinizi ve moralinizi korumaya yardım eder, gereksiz problemlerden kaçınmanızı sağlar. Karşılaştığınız zor insanlarla her zaman direk yüzleşmek zorunda değilsiniz. Örneğin telefonda çok da size yardımcı olma niyeti olan bir müşteri temsilcisiyle konuşuyorsunuz, bu kişi ile mücadele etmektense, telefonu kapatıp başka bir temsilciyle görüşme seçeneğiniz olduğunu hatırlayabilirsiniz.
Diğer bir durum ise; bir sonraki karşılaşma olacak ise, ve işinize yarayacak sonuçlar elde edecekseniz geri çekilebilirsiniz. Mesela sinirinizi bozan bir meslektaşınız varsa, ve çalıştığınız projede iyi bir uzmansa sabretmeye değer. Unutmayın ki, çoğu ‘zor’ insanın size kazandırdıkları olumlu nitelikler de vardır.
Her iki senaryoda da, zor durumun yüzleşecek kadar ciddi olup olmadığına siz karar vereceksiniz. İki kere düşünün ve eğer gerçekten mücadele etmeye değerse kolları sıvayın.
5- Konu İle Kişiyi Birbirinden Ayırın; Bunu maddeyi başarabilirseniz insan ilişkilerinde güçlü bir problem çözücü olmayı başarabilirsiniz. Daha fazla yakınlık, İş birliği ve saygı elde edersiniz.
Unutmayın her türlü iletişim durumunda iki unsur vardır. Biri o kişi ile aranızdaki ilişki, diğeri aranızdaki konudur. Etkili iletişim şartlarından biride kişiyi konudan ayırmaktır. Kişiye karşı yumuşak, konuya karşı ciddi ve net durabilmektir.
Örneğin; ‘Aklında olan konuyu seninle konuşmak istiyorum. Fakat sen bu şekilde bağırırsan bunu yapamam. Ya oturur ve sakince benimle konuşursun, ya da biraz vakit geçirirsin öğleden sonra konuşuruz.’
‘Bizimle gelmeni gerçekten çok istiyorum. Fakat son zamanlardaki gibi geç kalırsan maalesef sen olmadan gitmek zorunda kalırız.’
İnsanlara karşı daha yumuşak ve nazik olursak, insanlar söylediklerimize daha çok kulak verir. Konuda keskin ve net bir tablo çizersek kendimizi güçlü bir problem çözücü olarak göstermiş oluruz.
6- Sorular Sorarak, Topu Ona Atın; Aktif sorular yönelterek iletişimde güç unsurunu dengelersiniz. Böylece üzerinize kurulan baskılara baskı ile cevap vermiş olursunuz. Nasıl mı?
Zor insanların, özellikle agresif ve zor olanların genel tavırları şu şekildedir. Karşısındakine kendini yetersiz ve rahatsız hissettirerek dikkat çekmeye çalışır. Özellikle sizde yada yaptıklarınızda yanlış giden bir şeyler olduğunu ima eder. Problemi çözmek değil negatife yanlışa odaklanmaktır. Amaçları sorunu çözmek yerine, baskın olmaya çalışıp kontrolü kendi ellerinde tutmaya çalışmaktır. Böyle bir durumda eğer savunmaya geçerseniz, sizi tuzağına düşürmüş ve daha fazla güç sahibi olmuş demektir. Bu akışı değiştirmenin basit fakat güçlü yolu ise; Topu ona atın ve bunun en kolay yolu ona soru yöneltmektir.
Örneğin Eşiniz; ‘Senin yaptıklarına bak, senden istediğimin yanından bile geçmiyor’ diyorsa, bir soru ile yanıt verin. ‘Ne yapmak istediğinin sonuçlarını düşündün mü?’ Eşiniz; ‘Kes saçmalamayı’ dediğinde yine bir soru ile yanıtlayabilirsiniz. ‘Eğer saygısızla davranırsan seninle konuşmayacağım. İstediğin bu mu? Bileyim ona göre konuşmaya devam edelim yada kalkıp gideyim’
Yapıcı ve araştırıcı sorular sormaya devam edin. Topu ona atarak, üzerinizde bırakmaya çalıştığı aşırı etkiyi azaltabilirsiniz.
7- Mizahın İletişim Gücünü Kullanın; Mizah çok ciddi bir iletişim silahıdır. Doğru şekilde kullandığınızda mantıksız ve zor davranışları etkisiz hale getirirsiniz. Aynı zamanda mizah tepkili görünmenizi engeller, sizin tarafsız gösterir ve problemleri arkada bırakmanızı sağlar.
Yaşanmış bir olayı örnek vereyim; Çalışan bir bayan danışanım, eşiyle aynı zamanda eve geldiklerini ve hemen yemek hazırlığına giriştiğini anlattı. Eşi ise, ‘Yemek halen hazır değil mi? Açlıktan ölüyorum’ diye sinirli bir çıkış yaptığını belirtti. Kendisi ise onun gibi cevap vermiş olsaydım sanırım oda çok daha büyük tepkiyle yine karşılık verecekti. Bende ocakta dönen tavuklara döndüm; ‘Sizi gidi yaramaz tavuklar, halen kızarmadınız. Açlıktan öleceğiz’ dedim, elimde bende gülmeye başladık. Mizah soğuk rüzgârları bir anda yumuşak meltemlere döndürebilir.
Diyelim ki iş arkadaşına ‘merhaba, nasılsınız?’ dediniz, fakat karşı taraf selamlamanızı görmezden geldi savunmayı değil mizahın gücünü tercih etmeyi deneyin. Savunma yerine doğal ve biraz da alaycı bir şekilde gülümseyip: ‘Demek o kadar iyi, ha’ diyin. Bunun üzerine buzlar kırılır, ve karşı taraf gülümseyerek cevap verebilir ve ardından konuşmaya ustaca başlayabilirsiniz.
Gerektiği şekilde kullanıldığında mizah silahı ile gerçeği aydınlatabilir, zor davranışları etkisiz hale getirebilir ve sakinliğinizin üstünlüğünü gösterebilirsiniz.
8- Takip Etmektense, Yönlendirmeyi Seçin; Yönü istediğiniz gibi belirlemenizi ve iletişimi o şekilde devam etmenizi sağlar. Genelde iki kişi arasındaki iletişimde, biri her zaman yönlendirici diğeri ise takip edici olur. Sağlıklı bir iletişimde bu durum sırayla kişiler arasında yer değiştirir. Fakat bazı zor kişiler her zaman liderliği elinde tutmak ister ve negatif bir ses tonuyla aynı şeyi tekrar ve tekrar seslendirirler.
Bu davranışa konuyu değiştirerek basitçe son verebilirsiniz. Daha önceden bahsettiğimiz şekilde, konuşmayı yönlendirecek sorular sorabilirsiniz. Ya da ‘Bu arada..’ diye başlayarak yeni konular da açabilirsiniz. Bu şekilde konuşmanın liderliğini ele geçirmiş ve daha yapıcı bir ortamı oluşturabilme imkanına sahip olmuş olursunuz.
9- Zorbalarla Karşı Susmamak; Tabi ki iletişimde olduğumuz zor kişiler sadece yakın çevremizde olacak yada her zaman güvenli koşullarda geçmeye bilir. Size zorbalık yaparak iletişime geçmeye çalışan kişi ister yakın çevreniz isterse tanımadığınız biri olsun, sağlıklı ve size huzur veren iletişim için nasıl davranacağınız bilmeniz gerekir.
Güvenliğinizi tehlikeye sokmayacak şekilde karşılık vermek, zarar veren davranışları azaltır yada ortadan kaldırabilir. Kaba davranışlar sergileyen insanların genellikle, daha güçsüz olanlara sataşırlar, güçsüz ve hiçbir karşılık vermeyen tutumunuza devam etmeniz bu kişilerin hedefi olmaya devam etmenizi sağlar. Aslına bakarsanız saldırgan tavırlar sergileyen bu kişiler iç dünyalarında oldukça korkaklardır.
Zorbalık yaptıkları kişiler direnmeye ve ayakları üzerinde haklarını savunmaya başladığında geri adım atacaklardır. Bu durum okul ortamında da, sokakta ya da iş yerlerinde de aynı şekilde karşınıza çıkabilir.
Paramhansa Yogananda dediği gibi; ‘Bazı insanlar başkalarının başını keserek uzun görünmeye çalışırlar’ Zorbalarla karşılaştığınızda, kendinizi güvenli bir şekilde koruyabilecek bir konuma aldığınızdan emin olmalısınız. Karşınızda dimdik ayakta duruyorsa, uygun olmayan davranışlarına karşı diğer insanların tanık ve gerekirse destek verebilecekleri bir pozisyonda olmaya dikkat edin. Fiziksel, sözel, ya da duygusal istismar durumlarında, idari ve hukuksal konularda uzmanlara danışın. Onların karşısında ayakta durabilmek çok önemlidir ve bunu yalnız yapmak zorunda da değilsiniz.
10- Sonuçlar Ne Olacağını Gösterin; Ortaya çıkacak muhtemel sonuçları belirlemek ve ileri sürmek, zor insanlara geri adim attırabilecek en önemli etkenlerden biridir. Ektili bir şekilde telaffuz edilmiş sonuçlar zorlu bireyi durdurur ve tıkanık tavırlarının yerine iş birliğine mecbur hale getirebilir.
Diyebilirim ki; mantıksız ve zor insanlarla geçinebilmek gerçekten de iletişim sanatı icra etmektir. Bu becerileri kullanarak, daha az keder, daha fazla güven, daha iyi ilişkiler ve yüksek iletişim cesaretine sahip olabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıEşinizi Eve Bağlamanın 3 Yolu
Bir erkek bağlı ise eşi kendisini mutlu ediyor demektir. Bir erkeğin gerçek yeri evidir. Eğer ki ‘bir kadının yeri evidir’ söylemini çok duyduysanız bu size ilginç gelebilir fakat bir erkekte en az kadın kadar bir eve gereksinim duyar. Dışarıda herkes onun patronu olabilir fakat evin içinde sert bir tavır içine girmeden de otorite kurabilir, hak ettiği saygıyı bulabilir. O yüzden diyebiliriz ki her sağlıklı erkeğin bir yuvaya ihtiyacı vardır.
Eşiniz ona ihtiyaç duyduğunuzu, saygı gördüğünü hissetmek ister. Başkaları ile ilgilenmektense kendisini tatmin etmeye odaklandığınızda eşinizde ev merkezli bir hayatı tercih eder. Orayı güçlendirmek için her şeyi yapar çünkü orası onun en önemli dünyasıdır. Akşam yemeğinde evde olabilmek için iş yerindeki saygınlığından ödün vermeyi çok önemsemez. İşindeki yoğunluğuna rağmen çocukları ile etkinliklere katılır. Evdeki onarım tamirleri yapmaksa hiç zor gelmez çünkü sağlıklı bir ev ve evlilik onun içinde en az sizin için olduğu kadar önemlidir.
Eşiniz evine bağlı değil mi ? onu suçlamaktan önce kendinize şu soruları sorun;
1- Evi; içinde bulunması heyecan verici bir yer haline getiriyor musunuz?
2- Eşiniz kendini evde; ihtiyaç duyulan, saygı gösterilen ve sizin ihtiyaçlarınızı giderdiğini biri olarak kendini görüyor mu?
Eşiniz Evine Bağlanması İçin Harekete Geçin;
1- Eşinize onun en sevdiğiniz yanlarını söyleyin. Çocuklarını varsa bunu onların duyacağı şekilde yapın.
2- Haftanın bir gecesini sadece ikinize ayırın. Bunu takviminize yazın, programınıza alın ve ne olursa olsun değiştirmeyin.
3- Evrak dosyasına yada e- postasına onun hayatınızda ne kadar önemli olduğunu vurgulayan notlar bırakın.
Harekete Geçmek yeterli değil ise; Eşiniz daha büyük ihtiyaç içindeyse ne yapmalısınız?
1- Hayatınızı Çok Doldurmayın; Yoğun iş programınız varsa yada çok sosyal bir insansanız, sisteminizi bir çok şey ile birden ilgilenmek üzerine kurulmuşsa unutmamanız gereken hayatınızdaki kişinin de sizinle zaman geçirmeye ihtiyacı var.
Mesela programınız bir kız arkadaşınızla birlikte olmak için değiştiriyorsanız aynı şeyi eşiniz için de yapmanız çok hoşuna gidebilir. Hatta eşinize programını gösterip ‘Hayatım programım dolu fakat seninle vakit geçirmek ve ulaşılabilir olmak istiyorum, nereyi değiştirmemi istersin?’sorusunu sorun. Şimdi burayı okurken birçoğunu neden böyle birşey yapalım. Neden kendimi uygun ve ulaşılabilir kılayım ki? diyorsunuzdur.
O zaman size derim ki çevrenize bakın, ne görüyorsunuz? derim. Şu anda mahallenizde, yada yakınlarınızdan kaç kişi boşanıyor? ‘Mesele sizde bitiyor’. Ortalama evliliğin 5-6 yıl sürdüğünü hatırlatmak isterim. O zaman sizi o ayrılanlardan farklı kılacak ne?
Karşılıklı paylaşım düşüncesini kavramış bir eşe sahipseniz onu ön hayatınızda öncelikli sıraya koymak hiç zor olmaz. Ardında kadın olmayı seçin, çünkü eşiniz sizin davranışlarınızı dikkatle izler ve inanın eşinizi ön plana almanız, evdeki diğer işlerden daha önemlidir.
Hayatınız eğer ki eşinizi ihmal edecek kadar dolu ise yada onu onemse miyorsanız? kendi yüreğinizin ve evliliğinizin koruyucusu olmanız gerek. Hayatınızda eşinize hak ettiği zamanı verin sizde özlemini çektiğiniz eşe kavuşun.
2- Eşinize Çocuklarınızdan Fazla Öncelik Tanıyın; Hayatınız bekar olduğunuz zamanki gibi değil. Eşinizin kendinizden sonra birinci önceliğiniz olduğunu kabul ettiniz. Bir de çocuklarınız varsa sorumluluk daha da arttı demektir. Eşinizin daha evine bağlı, çocuklarını ve sizi daha fazla önemsemesi için bilmeniz gereken kaç çocuğunuz olursa olsun eşinizin önem sırasını değiştirmemektir.
Bir çok kadının yaptığı en büyük hata, anne olduktan sonra eş olduklarını unutmalıdır. Kendini çocuklarına adayıp eşini unuttuğunda, ister istemez kendini önemsiz hisseden eşde evden uzaklaşmaktadır. Onu önemsediğinizi özellikle de çocuklarınızın yanında gösterin.
Örneğin eşiniz dışarıda ve size telefon etti, sadece 5 dakikası var ve belli sizinle konuşmaya ihtiyacı var. Bu kısa konuşmanız çocuklarınız tarafından en az beş kere kesiliyor. Sonunda bundan usanıyor ve sizinle paylaşması gereken şeyi paylaşamadan görüşürüz deyip teli kapatıyor. Çocuklarınızın eşinizle olan zamanınızı kesintiye uğratmasına izin verdiğiniz zaman, ona başkalarının ihtiyaçlarının onunkinden daha önemli olduğu mesajı verirsiniz. Sizden beklediği ‘Çocuklar şimdi olmaz, babanızla konuşuyorum’ demenizdir. Bu söylediğinizle önemsediğiniz kanıtlanır ve çocuklara karşı tavrınızda aynı noktada buluşursunuz. Bu aynı zamanda eşinizin ‘oğlan çocuğu’ kalbine de seslenir. ‘Ben sadece bir dert yada gün içinde arada sırada kontrol edilmesi gereken bir şey değilim. Bana ben olduğum için değer veriyor.’ mesajını iletir. Ve böyle bir erkek hem size hemde çocuklarına çok daha içten ve samimi bağlanır.
3- Önce Rahatlamasına İzin Verin, Sonra Yardım İsteyin; Bir kadın çalışıyorsa ve küçük çocuklara da sahipse; sadece eve maddi katkı da bulunmakla kalmaz. Bunun yanında bir milyonlarca şeylede ilgilenir. Ve tabi eşi kapıdan girince rahatlamak isteyip işleri paylaşmak, bazı işleri ona devretmek düşüncesi de normaldir.
Fakat çoğu erkek işin yarattığı baskıyı üzerinden atmak için zamana ihtiyaç duyar ve böyle talebi çok iyi karşılamaz. İlk önce günü yorgunluğunu üstünden atmak ister. Hatta sizden de bu durumunu fark edip çocuklara da ‘Babanızla oynamak istediğinizi biliyorum ama onun önce biraz gevşemeye ihtiyacı var çocuklar’ demenizi bekler. Bunu başara birir, onu bu şekilde onurladırırsanız ve bir şeylerin parçası olduğunu gösterebilirseniz, yapabileceklerine siz bile inanamazsınız. Erkekler kadınlar gibi değiller, önce kendine gelmesi için zaman tanıyın sonra yardım isteyin.
Sevinç Karakaya
DevamıSağlıklı Tartışmanın Formülü
Hiç eşinizle yeni tanıştığınız yada nişanlılık dönemlerinizi özlediğiniz oluyor mu? ”Önceden her şey ne kadar güzel ve sevgi doluydu” diyor musunuz?. Biz nasıl oldu da böyle olduk diye içten içe geçiyor musunuz? Zaman zaman bir çok çift düşünüz bu soruları, fakat bir türlü konuşup, çözüm bulamaz yada konuşmaları tartışmalara dönüşür sorunları daha da çözümsüz bir hal alır.
Aslında erkelere göre evliliğinde çok büyük bir sorun yoktur. Kadınlara göre sorunları vardır ve bunları konuşamamaktan şikayet ederler. Şöyle cümleler tanıdık gelebilir. ”Problemlerimizin üzerini devamlı örtüyor, hiç sorunumuz yok gibi davranıyor. Eşim hiç sorunlarımızı konuşmak istemiyor. Çözemediğimiz her sorunun bir yerde patlamasından korkuyorum. Artık ona güvenemiyorum.” derken, Erkekler ise; ”Konuşmak çözüm olmuyor ki, Eşimle sorunlarımızı konuşmaya kalktığımızda, kavgayla bitiyor. Ben öfkeleniyorum o ağlama krizlerine kapılıyor. Bu duruma gelmektense konuşmamayı tercih ederim”
Çiftler birbirini sevdiğini söylemesine rağmen, her tartışmalarını kavgayla sonuçlandırmalarının nedeni nedir? Eşinizle birlikte gülüp eğlenirken iyi vakit geçirirken, neden iş kendi problemlerini konuşmaya geldiğinde sonu hep kavgayla biter?
Kavga İle Tartışma Birbirinden Aynımıdır?
Bilmemiz gereken ilk şey, tartışma ve kavgayı birbirinden doğru ayırmanız gerekmektedir. Tartışmanın enerjisi kötü olsa bile, tartışmak son derece sağlıklıdır. İki insanın fikir ayrılığı yaşamaması, her daim aynı kararda olması ne mümkün değildir. Zaman zaman kendimizle bile tartışıp, yaptığımız şeylerden ya da söylediklerimizden pişmanlık duymuyor muyuz?
Hiç tartışmayan bir çift; Ya geçmiş süreçte tartışmış ve sorunlarını çözmüşlerdir. Yani bugüne dair ilişkilerini etkileyen ve etkileyecek problemlerde fikir birliğine varmışlardır. Ya da, tartışmamak adına problemlerin üzerini kapatıyorlardır, ki bu çok tehlikeli. Sorunları görmezden gelmek, tartışmamak adına üzerini kapatmak, bir gün büyük bir patlama yaşanacağına delalettir.
Tartışma ve kavga etmenin arasındaki ayırımı, doğru yapmalısınız. Eşinizle aranızda fikir ayrılıkları olacaktır. Elbette bu fikir ayrılıkları tartışılırken, heyecanlanacaksınız, sinirleneceksiniz fakat sonuçta çözüme ulaşmanın iç huzuru yaşayacaksınız. Fakat tartışma kontrolden çıktığında, taraflar artık öfkesini kontrol edemez olduğunda ve incitici sözler fütursuzca telaffuz edilmeye başlandığında, artık tartışmaktan bahsedemeyiz. Kavga başlamış demektir ve hiçbir mesele, böyle kontrolsüz bir ortamda çözüme ulaşamaz.
Her sağlıklı ilişkinin temeli, doğru iletişimle başlar. Kavgadan kaçınmak ve doğru bir iletişimle sağlıklı tartışabilmek için, dikkat edilmesi ve ilişkide kabul edilmesi gereken bazı yollar vardır.
İşte Sağlıklı Tartışmanın Formülü;
1- Doğru Zamanlama; Sağlıklı tartışma için bilinmesi gereken en önemli kural tartışmanın doğru zamanda yapılmasıdır. Örneğin; Eşiniz heyecanlı bir şekilde maç izlerken ”Konuşmamız gerekiyor, hadi konuşalım” gibi talepler hiç de doğru değildir. Onun da kendini konuşmaya hazır hissediyor olması gerekir. Yine eşiniz aç, uykusuz, yorgun veya başka bir konu nedeniyle gerginken, stresli olacağından, tartışmanın kavgaya dönüşme ihtimali yüksektir. Öncelikle sorunu masaya yatırmak için, uygun bir zamanın önceden kararlaştırılması en sağlıklı olandır. Böylece, konuşma teklifi uygunsuz bir zamanda gelmez, taraflar kendi içinde meseleyi çözmeye hazırlanma fırsatı yakalarlar.
2- Tartışmaya Ara Verebilmek; Diyelim ki eşinizle tartışırken, bir yerinde tartışılan konunun bir noktasında gerilim arttı, sizin yada eşinizin öfkesinin mantığın üzerine çıktığını hissettiğinizde konuşmaya mutlaka ara verin. Böyle bir durumda tartışmayı sürdürmek siz çözüme ulaştırmayacağı gibi, muhtemelen kavgayla sonuçlanacaktır. Konuşmayı ertelemek, sakinleştikten sonra sorunları daha dikkatli ve çözüm odaklı şekilde tekrar ele almak, fayda getirecektir.
3- Çözüm Odaklı Olun; Tartışma esnasında, haklı çıkmak ihtiyacı veya eşinizin yanlışını bildirme gibi egosal tuzaklardan arınarak, tamamen çözüm odaklı olmalısınız. Konuşmanın amacının nasihat etmek veya had bildirmek değil, ilişkiyi daha huzurlu bir noktaya taşımak olduğu unutulmayın.
4- Tartıştığınız Kişinin Sevdiğiniz Olduğunu Unutmayın; Evet üzülebilirsiniz veya sinirlenebilirsiniz fakat unutmamanız gereken, karşınızdaki kişinin rakibiniz değil, sevdiğiniz insan, hayat arkadaşınız olduğudur. Şu anda kızgın olabilirsiniz ama o bir çok yönüyle beğendiğiniz, sevdiğiniz ve kendinize eş kabul ettiğiniz kişi olduğunu unutmayın.
5- Doğru İletişim Dilini Kullanın; Tartışmanın bütününde doğru iletişim dilini kullanmaya dikkat etmelisiniz. Aslında bu yazılı olmayan kurallar sadece eşiniz için geçerli değil iletişimde bulunduğunuz herkes için geçerlidir. Sevdiğimize yüklenmek ve nazımızın geçmesini beklemek, en kolayıdır. Oysa ayıp etmekten çekineceğimiz, kırılmasından korkacağımız ilk insan o olmalıdır.
6- İletişim Tıkayacak Davranışlardan Kaçının; Gözyaşlarını silah olarak kullanmak ya da küsmek veya ilişkiyi bitirmek ile tehdit ermek gibi iletişim kanalını kapatacak tutumlardan kaçınmalısınız. Her tartışmada ayrılık tehdidinin havada olması, samimiyeti engelleyecektir. Sizin söylemlerinizin ciddiyetini de düşürecektir.
7- Kişiye Değil Davranışlarına Odaklanın; Eşiniz ya da duygular değil, davranışları eleştirilmelisiniz. ”Böyle davranırsan ben devam edemem” tehdit ya da ”nasıl böyle düşünebilirsin” gibi eleştirilerden uzak durulmalı.
8- Tartışma Anında ben Dilini Doğru Kullanın; Tartışma boyunca ”Ben dili” kullanımına özen gösterilmelisiniz. Yani ”Sözümü kesip durma. Ne kadar saygısızsın” diyen yargılayıcı bir tutum yerine, ”Sözümün kesilmesinden hoşlanmıyorum. Ne söyleyeceğimi unutuyorum” demek gibi, ben diliyle kendinizin ne hissettiğini veya düşündüğünüzü aktarın.
9- Tartışma Anında Genellemelerden uzak Durun; Tartışma sürecinde genellemelerden kaçınılmalı ve o anda yaşanan soruna odaklanılmalısınız. ”Sen her zaman sorumsuzsun zaten” demek, o andaki sorunun çözümüne hitap etmez. Aksine sorunları daha da genişletir.
10- Kıyaslama Yapmayın; Tartışma sırasında eşinizi başkalarıyla kıyaslanmak, karşılaştırılmak veya etiketlemek, eşinizin sizi etkin dinlemesinin önüne geçer ve kendini savunma ihtiyacı hisseder. Hiç kimse başkasıyla karşılaştırılmak ve olumsuz yönlerinin yargısız bir biçimde etiketlenmesini istemez.
Tartışmalar elbette normaldir. Sağlıklı bir evliliğinde atalarımızın dediği gibi ”Tuzu, biberidir” Fakat tartışmanın tadı kaçmamalı ve kavgaya dönmemelidir. Tartışma süresince ne denli olumsuz duygular yaşarsanız yaşayın, saygı çerçevesinde davranmayı ve konuşmayı bırakmamalısınız. Eşyaların havada uçtuğu, incitici kelimelerin fütursuzca sarf edildiği bir tartışmanın ardından bir uzlaşma sağlanmış olsa bile, yaşanan tartışmanın bırakacağı yara kolay kolay kapanmayacaktır. Saygının olmadığı bir ilişkide, sevgi de uzun süre barınamayıp, uçup gidecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıKıyaslama Yaparak İlişkinizin Tükenmesine İzin Vermeyin
Evlilikleri boşanmaya götüren sebeplerin başında, toplumumuzun gayri ahlaki davranış şekli olarak algıladığı aldatma, halen evliliği bitiren en baştaki sebepler arasında… Elbette hiç bir evliliğe çiftler aldatmak ya da aldatılmak için başlamıyor, fakat maalesef sorunlu evliliklere bakıldığında bir çoğunun aldatmalarla yara aldığını görüyoruz.
Peki aldatmanın sebebi sadece başka birinden fiziksel beklentiler midir? Tabi ki bir ilişkide aldatma ne dinimizce nede ahlaki olarak kabul edilecek bir durum değildir. Fakat aldatmanın kaynağı incelendiğinde sadece fiziksel bir beğeniden yada istekten de kaynaklanmadığı ortadadır.
En Büyük Aldatma Sebebi Kıyaslamalar;
Eşlerini aldatan kişiler üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki; eşini aldatan kişilerin yüzde kırk beşinin aldatma sebeplerinin sadece fiziksel çekim değil, duygusal ihtiyaçlardan kaynaklandığını ve yüzde yetmişi ise eşinin kendisini bir başkasıyla kıyasladıklarını söylüyor. Sonuçlara göre diyebiliriz ki, aldatmalara teşvik eden sebeplerin başında negatif kıyaslamalar yatmaktadır.
Negatif kıyaslama bir kısır döngüdür, çiftler kıyasladıkça daha fazla negatif kıyaslama yapar ve ilişkilerinin güçsüzleşip, yara almasına sebep olurlar. Şöyle düşünün nasıl ki, yeterli beslenememe durumunda, yoğun stres dönemlerinde, metabolizmanız zayıf kalıp, kolay bir şekilde mikrop kapıyorsunuz, aynı o şekilde; kavga, küslük, iletişimsizlik, cinsel sorunlar, senin ailen, benim ailem meseleleri, ekonomik sorunlar, güç ve iktidar mücadelesi gibi ilişkinin bağışıklık sistemini zorlayan herhangi bir durumda aldatma belirtileri ortaya çıkabiliyor, ilişki yıprandıkça yeni biri aldatmaya neden olabiliyor.
Eşlerin birinin elini uzattığı ama ötekinin tutmadığı zor zamanlarda, yalnızlık, hayal kırıklığı, öfke ve kırgınlık tüm benliği kaplayarak, zamanla kaçınma ve uzaklaşmaya, sorunlarını konuşarak çözme yerine, sorunların etrafından dolaşılmasına veya halının altına süpürülmesine, kırgınlığın ele alınmamasına ve asla onarılmamasına yol açarak aldatmayı derinleştirebiliyor. Birbirinin duygularını yok saymak, dikkate almamak, sevgi ve değer göstermemek kötü bir alışkanlık haline geldiğinde, güven azalıyor ve bazı ihtiyaçların dışarıdan karşılanmasını çok yanlış bir şekilde meşrulaştırabiliyor.
Eşlerin birbirlerini başkalarıyla kıyaslaması ise, evliliği bitiren noktalardan ve birçok evliliğin temeline dinamit koyan şeylerden biridir. ‘Onların çok güzel bir evi ve son model bir arabası var, Ali bey çok başarılı bir adam ama sen başarısızsın’ diye başlayan bir cümle, telafisi imkansız yaralara yol açabiliyor.
Aldatmayı önlemek ve var olan ilişkinizi korumak için ise; eşinize olan negatif kıyaslamanın önüne geçmeniz gerekir. Yapmanız gereken negatif kıyaslamadan uzaklaşırken, bir yandan da eşinizle empati kurup, onun içinde bulunduğu bu olumsuz durum karşısında yaşadığı zorlukları fark edip duygularını anlayabilmektir.
Evliliğin Başlarındaki Pozitif Kıyaslama Evliliği Sağlamlaştır;
Evlilik de eşlerin ilişkileri ilk zamanlarda, yapılan pozitif kıyaslamalarla sağlamlaşabilir. Mesela ‘Kerem çok zor bir adam, eşine karşı çok katı ve düşüncesiz. Benim eşim ise, komik ve çok ince biri onunla evli olduğum için çok şanslıyım. Başka biriyle evli olmayı hayal bile edemezdim’ gibi pozitif yani olumlu kıyaslamalar, ilişkinizdeki olumlu yönlere yoğunlaşmanızı sağlar.
Peki Pozitif Kıyaslamanın Evliliğinize Başka Ne katkıları Var?
- Evliliğinizin doğru evlilik ve eşinizin de sizin için en doğru eş olduğunu pekiştirmenizi,
- Eşinizle birbirinize her geçen gün daha çok değer vermenizi,
- Birbirinizin olumlu yönleriyle gurur duymanızı,
- Eşinizle ‘sen’ yerine ‘biz’ düşüncesini geliştirmenize,
- İlişkinize olan bağlılığınızı arttırmanızı,
- Eşinizle duygusal ihtiyaçlarınızı daha kolay karşılayabilmenizi,
- Evliliğinize daha olumlu ve umutlu düşüncelerle bakmanızı,
- Eşinizle birbirinizin olumsuz yönlerini daha az fark etmenize,
- Birbirini kaybetmekten korkarsınız, bu düşünceyi bile aklınıza getirmemenizi, birbirinizin hayatında olduğunuz için şükretmenizi,
- Ve zor zamanlarınızı kolaylıkla atlanmanızı sağlar…
Kıyaslamalar Evlilikleri Bitiriyor;
Çoğu çift farkına bile varmadan, eşine yada kendisine bile itiraf etmeden negatif kıyaslamalar yapmaktadır. Çift birbirine sırt çevirdiğinde, sağlıklı iletişim kuramadığında ve birbirlerinin duygularını yok saydığında, olumlu kıyaslamaların aksine negatif yani olumsuz kıyaslamalar evliliği yıkıma doğru götürür. Eşinizin yerine başkası koyma yada kıyaslama, ‘o kişi ile evli olsaydım daha mutlu olabilirdim’ düşüncesi evliliğinizi yıkacak bir darbe hükmündedir.
Negatif Kıyaslamanın Evliliğinize Verdiği Zararlar;
- Eşinizle birbirinize olan bağlılığınızı azaltır ve ilişkinizi zehirler,
- Birbirinizin kusurlarınıza odaklanmanızı sağlar
- Eşlerin birbiriyle her konuyu konuşamamalarına ve birbirlerinden gizli şeylerinin olmasını sağlar,
- İlişkileri noktasında güvensizlik, hep kaygıları olasına neden olur,
- Tartışmaların şiddetinin, mutsuzluğun artmasına ve ilişkileri adına umutlarının yitimini perçinler,
- Keşkelerin, diğer seçeneklerin daha fazla düşünülmesini sebep olur,
- Aldığı üründen memnun olmayan, kandırıldığını düşünen bir müşteri gibi düşünürler,
- Eşlerin kendilerini birbirlerine adamalarını engeller ve daha bencil bir tavır sergilemelerini sağlar
- Eşlerin birbirini koşullu sevgi ve evliliklerini şartlara bağlamasını sağlar,
- Sonuçta gerçek ya da hayali başka biriyle eşini negatif kıyaslama aldatmaya zemin hazırlıyor. Kıyaslama durumunda kişi anlaşılmadığı duygusuna kapılıyor ve kendisini yalnız hissediyor. Anlaşılmama duygusu o andaki ruh haline bağlı olarak kızgınlığa, öfkeye ve küskünlüğe yol açabiliyor. Kıyaslanma sonucunda rekabet duygusunun aşırı hale gelmesi, kişinin gücünün üstünde gayret göstermesine sebep olabiliyor.
Evliliğinizi boşanma gibi dönüşü olmayan, olsa bile asla eskisi gibi olmayacak, bir yola sürüklememek için negatif kıyaslamalara değil, eşinizin olumlu, sahip olduğunuz için şükrettiğiniz özelliklerinize yoğunlaşın.
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Olmak İçin Hayatınızda Nelerden Vazgeçmelisiniz?
Mutluluk hazır paket şeklinde size sunulan bir şey değildir. Mutluluk kişinin kendi merkezine, kendi kaynaklarına geri dönmesidir. İçindeki mutluluğu keşfedemeyen insan, hayatı boyunca mutluluk peşinde koşmuş olsa da, tamam şimdi oldu dediği her an mutluluğun kendinden uzaklaştığını görecektir. Peki içinizdeki mutluluğu nasıl keşfedeceksiniz? Nasıl farkına varacaksınız?
Yapmanız gereken mutluluğu kendi içinizde aramak ve doğru sandığınız yanlışlardan vazgeçmektir. Nedir mutlu olmamızın önünde olan doğru bildiğimiz yanlışlar?
Geçmişi Geçmişte Bırakamamak; Gelecekteki mutlu günlerinizi inşa edebilmek için geçmişi geçmişte bırakmanız gerekiyor. Evet geçmişte hatalar, yanlış seçimler yapmış olabilirsiniz fakat sizin şuan geçmişte olmuş ve artık değiştirmeniz imkansız olan sorunlara yoğunlaşmanız size mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Elbette Yaşadığınız durumları tamamen hafızanızdan silmeniz mümkün değil, her zaman bir köşede, içinden dersler çıkarılmış şekilde durmalıda… Fakat değiştirmenizin mümkün olmadığı durumlar, bugününüz tadını kaçırmasına izin vermemelisiniz.
Kendinize bir zaman çizgisi belirleyin ve hata yaptığını düşündüğünüz o zamana gidin, yanıldığınız yada hata olarak düşündüğünüz olayı yaşarken muhtemelen size o an için verdiğiniz karar en doğru karar olarak gelmiştir. O yüzden bugün kendinizi de suçlamanın bir anlamı yok. ”Evet o an için benim için en doğru karar oydu” deyin ve geçmişi bırakın. Geçmişteki yanlışlarınızın size güzel bir tecrübe olduğunu varsayın ve ”Bu günden sonra ne yapabilirim” deyin, yolunuza devam edin. Artık geleceğe bakmalı ve kendiniz için doğru adımları atmalısınız.
Yargılarınızla Hesaplaşmamak; Eğer ki hayatınızda mutsuzluklar devam ediyorsa, bakış açınızı gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum. Çevrenize yada kendinize peşin hükümlerle ve yargılarla bakmak hem onları hem de kendinizi sevmenizi engeller ve sizi huzursuz eder. İnsanları sınıflandırarak, etiketleyerek, yargılayarak hayat alanlarına müdahale etmeyin. Kişileri oldukları gibi kabul etmek, onların sevilmesi gereken yönlerini fark etmenizi sağlar ve size mutluluk getirir.
Kendinizi Affedememek; Zaman zaman sizde kafanızın içinde bir sesin sizi azarladığını fark ediyor musunuz? yada Kendi kendinize sinirlenip söyleniyor musunuz? Eğer cevabınız evet ise; huzurlu bir mutluluk için bu durumdan vazgeçmeniz gerekiyor. Öncelikle bilin ki herkes hata yapabilir. Hiç birimiz mükemmel değiliz. O yüzden kendinizi affetmeyi ve içinizdeki öfkeyi sağlıklı bir şekilde dışarıya çıkarmayı öğrenmelisiniz.
Öfkenin bir çok sebebi olabilir. Öfke dalgalı bir duygudur. Bazen küçük bir asabilik haliyken, kimi zaman saldırganlık derecesinde hararetli olabilir. Fakat bu duygumuz kontrol edildiği ve sağlıklı bir biçimde dışa aktırıldığı sürece kendimize olan özsaygımızın gelişmesinde önemli bir faktördür. Sağlıklı Öfkeyi dışa vurmak için bir kaç ip ucu;
* Sessizleşip tüm kızgınlık hislerini yüzeye çıkarmaya bırakın
*İçinizden hissettiğiniz öfkenin hakikatini duyumsayabildiğiniz, buna hazır olduğunuz için kendinizi taktir edin.
* Öfke hissinizi olabildiğince yakın zamanda ve dürüstçe doğru kendinize/kişiye/ kişilere ifade edin. (Öfkeniz kendinize yada ifade edemeyeceğiz birine ise; öfkeyi dışarı çıkaracak en iyi yöntem duygularınızı yazmaktır. Sanki karşınızda kendiniz yada öfkeniz kime ise o varda söylemek istediğiniz her ne ise bunları yazarak ifade edin.)
*İçten ve dolaysız olduğunuz için kendinizi tekrar taktir edin.
Her Zaman Haklı Olduğunuza İnanmak; Kimse her zaman haklı olmak zorunda değil, hatta olamazda. Kendinize yanılma payı verin ve her zaman haklı olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın. Her zaman haklı olmaya çalışmak kişiyi gereksiz yorar ve enerjisini düşürür. Unutmayın dünya bir imtihan meydanı zaman zaman yanılırız, bazen öğrenci oluruz, bazen de öğretmen…
Şikayet Etmekten Elinizde Olanlara Şükür Edememek; Eğer niyetimiz şikayet etmekse inanın hayatta her zaman şikayet edecek bir durum bulabiliriz. Hava, trafik, sağlığımız derken liste uzarda uzar. Fakat şikayet etmek bizim andaki mutlulukları yakalamamızı engeller ve genelde de hiç bir sorunu çözmez. Bu negatif döngüden kurtulmamızın yolu ise; Eksikliklerden yada olumsuzluklardan şikayet etmekten vazgeçip, elimizdekilere şükretmektir. Şükür ise huzurlu bir mutluluk getirir. Kendi elinizde olanları fark etmek için minik bir şükür defteri tutabilirsiniz. ( Aklınıza gelen sahip olduğunuz her şeyi yazın bu deftere… nefes alabildiğinizden görebildiğinize yada çocuğunuzun sizden bir şeyler isteyecek kadar sağlıklı olduğuna kadar her şeyi yazın) Zaman zaman açık okuyup şükretmeniz gereken ne kadar çok şeyiniz olduğunu hatırlamak emin olun sizi mutlu edecektir.
Başkalarının Sizden Beklediği Hayatı Yaşamaya çalışmak; Başkalarının hayallerini isteklerini beklentilerini yaşamak, kişiyi en mutsuz eden ve boşlukta bırakan durumdur. Başkaların ne istedikleri değil sizin ne istediğinizi önemseyin, başkalarına göre şekil alırsanız her daim şekil değiştirmek zorunda kalırsınız. Siz kendinize sorun; ”Ben nasıl bir hayat istiyorum?”, ”Nasıl bir yaşam beni mutlu eder”. Her zaman dediğim gibi; ”Kişi kendisi mutlu ve tam olmadığı sürece hiç kimseyi de mutlu etmeyi başaramaz”.
Değişim İle İlgili Düşüncelerinizi Değiştirememek; Elbette her değişim acı verir, emek ister. Bazı alışkanlıklarımızdan uzaklaşırken, hayatımızdaki yeni doğrularımıza da kapı açarız değişim yolculuğunda… Ne zaman değişime karar veririz? İçinde bulunduğumuz durum bize değişimin vereceği acıdan daha fazla acı veriyorsa değişime karar veririz. Artık değişip kendi kaynaklarımızı tekrar keşfedip, mutluluğu yakalamak isteriz. Daha özgür ve daha mutlu olmanın yolu duvarlarınızı yıkmaktır. Yargılamayı, etrafınıza duvar örmeyi, eleştirmeyi bırakın ve hayatın akışına göre hareket edin.
Mutluluk eğer halen size gelmedi ise; Demek ki bir şeyleri değiştirmeniz gerekiyor demektir. Değişimi siz başlatın, o zaman mutluluk size kendiliğinden gelecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıKocanızın Hayatındaki Diğer Kadın Kim?
Eşinizin hayatında başka bir kadın daha olduğunu ve daima da olacağını biliyor musunuz? Eşiniz çoğu davranışında hayatındaki diğer kadından yani annesinden etkilenir. Bir çok erkeğin annesinin kişiliği sayesinde bugün ki kişiliğine dönüştüğüne inanırım.
Her ne kadar erkeklerin babalarından etkilendiği söylense de, durum hiç de böyle değildir. Kız çocuklarının hayatında ön önemli fark oluşturan baba iken, erkek çocuklarının annedir.
Bir erkeğin gelişme çağında, genellikle kız arkadaşlarından tutun bir çok ilişki ve yaşamının da ki değişiklikleri konuştuğu kişi anneleridir. Başkaları ne derse desin anneleri onlar için her zaman kendilerine güvenen kişidir. Eşinizin hayatındaki ‘diğer kadın’ yetişkinliğindeki tüm kişisel farklarının oluşmasını sağlayan faktördür.
Boğucu mu? Disiplinli mi? yoksa Yönlendirici mi? Bilge kadın olmanın yolu, eşinizin gelişimini tıpkı annesi gibi yani hayatının en az on sekiz yılını onunla geçiren ‘diğer kadın’ gibi dikkate almaktan geçtiğini unutmayın.
Bu yazımı, ilerde aile kuracak bir erkek evlat yetiştiren annelerin ve eşini dikkate almak ve anlamak isteyen kadınların okumasını tavsiye ediyorum. Sizin eşinizin annesi nasıl bir anneydi? yada siz nasıl bir annesiniz?
Boğucu annelere aslında aşırı koruyucu annede diyebiliriz. Bu anneler örneğin; oğlunun spor oyunlarına katılmalarına izin vermezler çünkü çocuk sakatlanabilir, acı çekebilir. Ağaca tırmanmasına izin vermez düşebilir. Bisiklete binmesine izin vermez araba çarpabilir. Kısacası erkek çocuklarının en sevdiği rekabet etme, fethetme, kazanma güdülerinden kaynaklanan faaliyetleri yapmasına izin vermezler.
Evet bu tür anneler bakıldığında çocuklarını fiziksel olarak daha güven içinde tutarlar. Fakat daha ciddi bir tehlike vardır. Bir erkek çocuğunu en az on sekiz yıl boyunca sağlıklı şeyler yapmaktan alıkoyarsanız, fırsat bulduğu anda hepten isyan etmesine sebep olursunuz. Bu isyan sağlıklı bir şekilde çocuğuyla futbol oynamak gibi zararsız şeyler yaparak patlak vermez. Hayatının hesabını tabiki dönüp annesinden sormaz. Daha da kötüsü baskı altındaki hayatının acısını eşinden çıkarır.
Boğucu anneler aynı zamanda çocuklarının yaptığı bir çok hatayı görmezden gelirler. Evdeki sorumluluklarını yerine getirmemesine, ödevleri yapmamasına yada okula gitmemek için bahane uydurmasına. Bu tür anneler çocuklarının korumak için, gerçekleri bile değiştirebilir. Çocuklarının hatalarını kabul etmezler. Fakat bu tür hareketlerle oğullarının karakterini kendi elleri ile mahvederler.
Eşinizin neden hatalarının sizin tarafınızdan örtüleceğini yada görmezden gelmeniz gerektiğini düşünmesinin nedenini hiç merak ettiniz mi? Onu utançtan kurtardığınızda neden sizin onun gözünde büyüdüğünüzü hiç düşündünüz mü? O zaman annesine bakın. Boğucu bir anne miydi? Kabahatlerini örten bir anne miydi? Unutmayın bir anne oğlu için yalan söylemeyi reddediyorsa, bu davranışı ile oğluna kadınların kullanılmak için olmadığını öğretir. Eşinizin annesi zayıf bir kadınsa, muhtemelen eşiniz bütün kadınların zayıf olduklarını düşünür. Hayatının erken evresinde annesini kullanmayı öğrendiyse, sizi de kontrol edeceğini düşünür.
Evliliğiniz böyle bir durumda ise, ne yapabilirsiniz? Eşiniz gençken annesi tarafından her zaman karşılayamayacağı standartlar istendiyse, sizin düzeltme çabalarınıza patlayıcı şiddetle karşılık verecektir. Eşinizin kişiliğini geliştirmenin iki yolu vardır bunlar bir gün içinde sonuç vermez elbette ama inanın denemeye değer.
1- Eşinizi sadece yaptıkları ile değil kişiliği ile de hem kendisine hem başkalarına alenen övün.Annesinin gözden kaçırdığı karakter niteliklerini minnetle karşıladığınızı ve bazı yetersizliklerine rağmen, ona sahip olmaktan mutlu olduğunuzu anlamasını sağlayın. Tabi bunu yaparken en az 18 yıllık bir eğitimle mücadele ettiğinizi unutmayın ve sabırlı olun.
2- Eşinize olan eleştirilerinize biraz tatlandırıcı katın. Örneğin bir astığı bir tablonun eğri olduğunu düşünüyorsanız; ‘Harika olmuş tatlım. Tabloyu tam istediğim yere asmışsın. Çok teşekkürler. Fakat acaba biraz eğrimi duruyor? sende bir baksana, yoksa bana mı öyle geliyor? diyebilirsiniz.
Eşinizin annesi disiplin zaafı olan bir anne ise, oğlu ne zaman kötü yada saygısız bir şey yapsa, ‘Baban eve gelene kadar bekle o zaman görüşeceğiz’ diyen yada oğlunun kabahatlerine sorumluluklarını almasına izin vermeyen bir kadın olmuşsa, hayatınızda uğraşmanızı gerektirecek bir durum var demektir. Eşiniz taleplerinizi ciddiye alınacak şeylerden ziyade, üzerinde pazarlık edilecek şeyler olarak bakıyor olabilir.
Eve gelirken para çekmesini istediğinizde, iş çıkışı arkadaşları ile maça gitmeyi planladıysa sizi sert bir şekilde ‘tamam tamam’ diye tersleyip ve eve parayı çekmeden dönerse bunun hesabını muhakkak sorun hatta bir yerde birikmiş paranız olsa bile. Yada arkadaşları ile birlikte olduğu için bir yerlere geciktiyse bahaneler uydurmaya kalkar ona kesinlikle yardımcı olmayın. Onun sorununu kendi sorununuz haline getirmeyin. Sorumsuzluklarını kendi sorumluluğunuz olarak kabul etmeyin. Randevularını tekrar ayarlamak için birilerini ve bir yerleri aramayın. Randevu onunsa bunu kedi takip etmelidir.
Üst üste size mutfak masrafını bırakmayı unuttuysa ertesi sabah, sofraya çay koymayın. Sorduğunda da en sakin halinizle ‘param kalmadığı için alamadım fakat bunun için para ayırırsan yarın sen çocuklara bakarken alabilirim’ diyebilirsiniz.
Ses tonunuz alçak ve suçlayıcılıktan uzak olmasına dikkat edin. Gerçekleri ve onların doğurduğu sonuçları ifade etmekle yetinin. Bunu bir kaç kez tekrarlamanız gerekebilir fakat bir süre sonra sizin onun annesi olmadığınızı anlayacaktır. Sizde onun sorumsuzluklarını fırlatıp attığı yerden toplamak zorunda kalmazsınız.
Eşiniz neden devamlı çalışma ihtiyacı duyuyor? Neden bu kadar iş kolik? Neden sürekli hareket halinde? Eğlenceyi bile neden iş mantığı ile yapıyor? O zaman siz bir ip ucu vereyim. Bunun nedeni annesinin onu sürekli yöneten her daim dolu olmasını sağlayan bir anne olmasıdır. Çocuğunu devamlı meşgul tutan anne, böylece oğlunun başını derde sokmayacağını düşünür.
Eşiniz doğuştan buna yatkın ve çocukken böyle programlandı ise, Üzgünüm fakat onu yavaşlatmak için hayat boyu bir savaş vereceksiniz. Hatta bu savaş sonunda elde edeceğiniz başarı eşinizi belli bir miktar yavaşlatacaktır.
Eğer eşiniz yönlendirici bir anne tarafından büyümüşse, Onu kendisinden kurtarmanız gerekir. İzin verirseniz sizi, kendisini ilişkinizi yıpratacaktır. Frene basmalısınız ve enerjisini başka yöne çevirmesine yardımcı olmalısınız. Hayatındaki gerçekten önemli olan şeylere mesela ilişkinizin önemli olduğuna odaklanmasına yardımcı olmalısınız.
Elbette bir annenin çocuğunu yetiştirme tarzı ile rekabet edemezsiniz, fakat o tarz üzerinde çalışabilirsiniz. Evlilik denkleminde daha ilişkisel olan taraf her zaman kadındır. Sağlıklı mutlu bir yuvayı ayakta tutmakta kadının çabasına bağlıdır. Ve siz ilişkiniz için çabalamaya devam ederseniz kısa vadede sorunlar yaşasanız bile uzun vadede kazancınız daha mutlu, daha sağlıklı bir aile hayatı ile yaşamınızı paylaştığınız bir yol arkadaşınız olacaktır.
Sevinç Karakaya
Devamıİkinci Evlilikte Mutluluğu Yakalamak Mümkün Mü?
Evlilikler başlarken hiç kimsenin ayrılmak aklına gelmediği gibi büyük umutlarla ile sonsuza kadar süreceği düşünülür. Fakat planlar istenildiği gitmez ve evlilikler hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Fakat ilk evliliğiniz bitip de ikinci evliliği yapmaya karar verdiğinizde, aynı duygu ile başlamanız neredeyse olanaksızdır ayrılık aklınızın bir köşesinde mutlaka olacaktır.
Peki gerçekten de böyle mi? İkinci evliliklerin bitme ihtimali daha mı fazla?
Amerika’da yapılan bir araştırma ikinci evliliklerin ilk beş senede sona erme oranının ilk evliliklere göre çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak İlk beş seneden sonra ikinci evliliklerde daha az boşanma oranı olduğu görülüyor. İkinci evliliklerinde ilk beş seneyi atlatıp, evliliğini mutlu bir şekilde sürdüren çiftlerde; Önemli konularda fikir birliği içinde oldukları, aile ve arkadaşlarından ilişkileri konusunda desteklendiği ve maddi olarak daha ileriyi görebildikleri gözlenmektedir.
İkinci Evliliğinde mutsuz olan çiftlere bakıldığında, en çok şu sıkıntıları yaşadıklarını görüyoruz. Çocuklu çiftlerde üvey anne- baba olma sorunları, eski eşi ile yeni eşini kıyaslama ve ekonomik sebepler gelmektedir.
İlk evlilikleri boşanma ile sonuçlanan kişiler kendilerini başarısız olarak nitelendirip ikinci evliliklerinde de başarısız olmaktan korktuğu gibi, ikinci evliliklerinin şansa bağlı olduğunu ve işler yolunda giderse mutlu bir evlilik sürdüreceğini düşünenler yada bu sefer doğru insanı buldum diyenlerde oldukça fazladır. Yine de benim ikinci evliliklerini yapmak isteyenlere yada şuan ikinci evliliklerini sürdürmeye çalışan kişilere evliliklerini şansa bırakmamalarını ve nasıl daha kaliteli ve huzurlu yaşayabilirler bunların yollarını araştırmalarını tavsiye ederim.
İkinci evliliği nasıl daha mutlu ve sonsuza kadar sürecek bir huzur içinde yaşayabilirsiniz?
İlk Evliliğinizin Neden Sonlandığını İyi Analiz Edin;
Her zaman söylediğim gibi bazı davranışlar vardır, siz onları değiştirmediğiniz sürece; kişiler, olaylar zamanlar değişebilir fakat sizin yaşadıklarınız farklı sahnelerde aynı oyunu oynayarak devam eder. İkinci evlilikler için de diyebilirim ki siz bazı davranışlardan vazgeçmezseniz ilişkiyi mutlaka o hazin sona sürükleyeceğini gösteriyor.
İlk eşinize karşı ‘Eşinizle doğru iletişimin altın kuralları’ yazımda bahsetmiş olduğum, suçlama ve eleştirme, karşındakini küçümseme, devamlı savunma halinde olma, eşinizle aranızda soğuk duvar oluşturma gibi davranışsal iletişim hatalarınız var ise, bunları nasıl değiştireceğiniz ve yeni ilişkinizde kendinizi nasıl ifade edeceğinizi öğrenmeniz gerekiyor.
Aynı zamanda eşinizi ne kadar tanıdığınız, ona ne kadar ilgi gösterdiğiniz, onu dinleyip dinlemediğiniz, ondan gelen her türlü farklı fikre veya görüşe karşı açık mı yoksa tamamen kapalı mı olduğunuzun farkına varmanız da gerekiyor. Bunun yanı sıra ikinci ilişkiye başlamadan önce ikinci eşinizle yaşayacağınız problemlerin yüzde ellisinden fazlası çözümsüz olacağını ve bazı çatışmaları çözmek yerine yönetmeye ihtiyacınız olacağını bilmeniz gerekiyor. Yine önceki evliğinizin sonlanmasından tamamen karşı tarafı sorumlu tutuyor iseniz bunu bir kenara bırakıp sizin neleri hatalı yapmış olabileceğinizi düşünmenizi tavsiye ederim. Liste biraz uzun gibi görünse de hem kendinizi tanımak hem de ilişki becerilerini öğrenerek ikinci evlilikte mutluluğu yakalama olasılığınızı arttırıyor. Böylece işinizi şansa bırakmamış olursunuz. Evliliklerin iyi gitmesi sadece karşınıza iyi bir insanın çıkması ile alakalı değildir. İlk evliliğinizde yaşadığınız aynı olayları tekrarlamamak için sizden kayaklı sorunları iyi analiz etmeli ve değiştirmelisiniz. Ayrıca evliliğe her zaman ilgi ve emek vermelisiniz.
İkinci Evliliğinizi Yaparken Acele Etmeyin;
İkinci evliliklerde tanışıklıkları bir seneden daha kısa süren çiftlerin boşanma olasılıklarının daha fazla olduğunu gösteriyor. Evlilik kişilerin aynı zamanda bir düzenli bir hayat arayışıdır. Fakat evliliğin sağladığı alışılmış olan konfora yani düzen olarak tanımladığınız şeye bir an önce kavuşmak için erkenden bu adımı atabilirsiniz. Ancak ikinci kez evlenen biri olarak birbirinizi daha iyi tanımanız gerektiğini, ilişkiye dair kaygı duyduğunuz alanları eş adayınızla paylaşmayı önemsemeniz sizin için faydalı olacaktır. Bunun yanı sıra ikinci evlilik sizin dışınızda başka kişileri de etkileyecek olabilir. Mesela eşinizin ve sizin önceki eşlerinizden çocuklarınız olabilir. Çocuklarla ilişkiler nasıl olacak? Önceki eşlerle nasıl sağlıklı bir iletişim sürecek? gibi başka kişileri de etkileyeceğini düşündüğünüz konulara mutlaka bir açıklık getirin. Diyebilirim ki her konuyu açık açık konuşmalısınız ve kafanıza yatmayan yada çözemediğiniz konuların kesinlikle üstünü nasıl olsa hallolur diye kapatmayın. Mutlaka bu görmezden geldiğiniz konular ilerde size sorun olarak geri dönecektir. Ayrıca ikinci evlilikler, önceki evliliğinizden çocuklarınız varsa ya da eski eşle bu evliliği etkileyen bir çatışma yaşanıyorsa profesyonel destek de almanız gereken uzun bir süreç olabilir.
İkinci Evlilik Öncesi Koçluk Alın;
İkinci evlilik birincisine göre öğrenilmiş ve yaşanmış bir başarısızlıkla başladığından, yardım almak için sorun yaşamayı beklemeyin. Çiftler ilk evliliklerde bir sorun yaşadıktan, ortalama altı sene sonra bir uzmanla çalışmaya karar veriyorlar. Problemler altı sene içinde çok daha kemikleşmiş ve işin içinden çıkılmaz bir hale gelmiş olabiliyor. Bugünkü araştırmaların ışığında daha ilişkinin başlarında bile hangi alanlarda sorun yaşayabileceğinizi, sorun çözme becerilerinizi anlayabilir ve önleminizi baştan alabilirsiniz. Her zaman söylediğimiz gibi; hiç fikir ayrılığı ve sorun yaşamayacağınız bir eş veya bir ruh ikizine sahip olmak pek mümkün değil. Kaldı ki böyle olsaydı hayat biraz sıkıcı olabilirdi. Bunun yerine evliliğini mutlu bir şekilde yürütmeyi gerçekten isteyen ve bunun için çaba sarf eden eşler olmak mutlu bir ilişkiye sahip olmak için yeterlidir. İkinci evlilikte yardım ve destek almak yada kararlarınızın doğruluğundan emin olmak için bir uzmanla çalışmakta daha hassas olun. Amacınız sadece duygusal boşluklarınızı doldurmak olmamalı. Kendiniz doyum içinde tam olup sizin gibi tam biriyle hayatınızı birleştirmeyi düşünmelisiniz
Sevinç Karakaya
DevamıNeden Sürekli Mutsuzsunuz?
Ancak beden ve ruh sağlığı yerinde olan bir insan mutlu olabilir. Peki sağlıklı insan nasıl olur? Sağlıklı bir insandan söz edebilmek için, fiziksel olarak güçlü ve sağlıklı olduğunu söylemek yeterli değildir. Sağlıklı bir insan zihinsel olarak da güçlü davranmak ve o şekilde hissetmek zorundadır. Hayat bizim için, olaylara bakış açımız kadardır. Diyebiliriz ki; manevi yönden bizleri güçlü kılan tüm özelliklerimiz, aslında kafanızdaki düşüncelerimiz ve bakış açımızda bitiyor. Artık düşüncelerimizin dualaştığını ve hayatımızı değiştirdiğini fark ettikçe düşüncelerimizi değiştirerek daha iyi hissetmek istiyoruz. Özellikle zihinsel olarak güçlü olmak, iş hayatımıza da, meslek yaşamımıza da sosyal aktivitelerimize de ilişkilerimize de pozitif etkilemektedir.
Bazen farkında olmadan, zihinsel olarak sizi kötü etkileyen yanlış düşünce tarzlarının etkisinde kalabiliyoruz. Fakat bu yanlış durumları düzelterek zihninizi çok daha özgür ve güçlü kılabilirsiniz.
İşte size kendinizi kötü hissettiren düşünce tarzları… Bu düşüncelerden bilinçli bir şekilde uzaklaşmak size sağlıklı düşünce tarzını getirecektir.
1- Ya Hep Ya Hiç Israrlı Düşünce; En tehlikeli durumlardan birisi, ya hep ya hiç olarak olayları yorumlama şekli… Hayat her zaman siyah ve beyaz değildir. Dolayısıyla, olaylar bütünü ile iyi ya da bütünü ile kötü değildir. Bazen griyi fark etmek gerekir, orta yolu bularak daha iyi hissetmeniz mümkün olacaktır.
2- Genelleme Yapılarak Düşünme; Hayatımızın hangi alanında olursa olsun genellemeler yanlıştır. Burada ifade etmek istediğim asıl genelleme türü ise; bir konuda bir kere tökezleyip yada başarısız olmak, kafanızda bu konu ile ilgili kötü olduğunuza dair ön yargıların oluşmasının yanlış olduğudur. Örneğin, ticari bir girişimizin de kötü bir deneyim elde ettiyseniz, beyniniz hemen benzer girişimlerde sizin daha yeteneksiz ve daha başarısız olacağını düşünür. Buna izin vermeyin, kesinlikle genellemeler yapmayın. Yapmanız gereken bu yaşadığınız başarısızlığın sizi başarıya bir adım daha yaklaştırdığını düşünmektir.
3- Realist Olmamak Düşünceler; Yaptığımız düşünce hataların en önemlilerinden birisi de realist olmayan düşünce tarzlarıdır. On işten dokuzu güzel ve biri kötü ise, yalnızca kötüye odaklanmak yanlıştır. Kötü senaryolar yazmak sadece sizi mutsuz edecektir. Bütünü görmek ve olayları eğrisiyle, doğrusuyla değerlendirmek gerekir.
4- Akıl okuyarak Düşünce Oluşturma; Aslında kimsenin aklından geçenleri bilemeyiz, ancak maalesef ki niyet okuruz. Çünkü beynimiz buna yatkındır. Örneğin herhangi bir kimsenin, hakkımızda ne düşündüğünü bilemeyiz; ancak olumlu ya da olumsuz bir şekilde ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışırız ve bu durum bizi fazlası ile yorar. Emin olmadığınız düşüncelerin sizi ele geçirmesine ve mutsuzlaştırmasına izin vermeyin. Çoğu zaman karşınızdaki kişinin düşüncesi sizin hissettiğinizden çok farklıdır.
5- Kötümser Düşünmek; Aramızda mutlaka felaket tellallığı yapan arkadaşlarımız vardır. Kimi zaman bunu biz de yaparız. Aslında gerçekte o kadar da kötü olmayan durumları, bütünüyle çok kötüymüş gibi düşünüp boşu boşuna yıpranırız. Bu kadar kötümser olmak,zihinsel olarak güçlü olmayı güçlülüğü imkansızlaştırır. Olaylara iyi tarafından bakmayı, en olumsuz gibi görünen koşulların içinde bile bir olumlu yan olduğunu unutmayın. Ayrıca sizi olumsuz yada kötümser düşüncelere iten negatif insanlardan uzak durun.
6- Önyargılı Düşünceler; İnsanları ve olayları belli özellikleri nedeniyle etiketlemek, bir başka deyişle kategorize etmek bütünüyle yanlış ve zihnimizi gereksiz yere yıpratıcı bir durumdur. Ön yargılar bizim bir konu hakkında peşin hükümlerimizi gösterir. Sağlıklı olan ise her kişi ve olaya objektif ve eşit mesafede yaklaşmaktır.
7- Kişiselleştirme; Her olayı kişiselleştirmekse hem profesyonel hayatta ilişkileri zedeler hem de ruhsal dengenizi altüst eder. Olaylara kendi kişiliğimize yapılmış bir saldırı gibi algılanma eğiliminde olduğumuzda öncelikle kendimize zarar veriyoruz. Çünkü yaşananların kişiselleştirilmesi ve buna göre kararlar alınması, sağlıklı bir süreci getirmeyecektir. Aynı zamanda kişiyi de gereksiz yere yoracaktır. Kişiselleştirerek düşünmek ve yorum yapmak, yaşananlar karşısında sizi de iyi etkilemeyecektir. ”Arkadaşım ……… selam vermedi,bana kızgın herhalde” diye düşünerek kişiselleştirmeyin.Arkadaşınız o an çok meşgul olup size selam vermemiş olabilir. Bakış açınızı değiştirin her durum sizin gözlemlediğiniz yada hissettiğiniz gibi olmaya bilir.
Sevinç Karakaya
DevamıBaşarınızın Önündeki 11 Engel
Hiç hayatınızda bir şeyleri değiştirmek için adım atıp da devamını getiremediğiniz oldu mu? Peki sizi engelleyen neydi? Her zaman söylediğim gibi ”Sorunu görmek çoğu zaman çözümü kendiliğinden getirecektir” Değişiminizi duraklatan engelleri görmek ve tanımak da onların tuzağına düşmenizi engelleyecektir.
Sayacağım bu engelleri okurken, hangisinin sizin gelişimizi engellediğini fark edeceksiniz. Hemen tespit edemeseniz de biraz düşündüğünüzde hangisinin sizi etkilediğini fark edeceksiniz. Bizi değişim noktasında en çok durduran, aşılamazmış gibi görünen zihnimizde oluşturduğumuz engellerdir.
Şöyle düşünün yolda yürüyorsunuz ve karşınıza bir duvar çıktı. Eğer bu duvarı aşacağınıza inanıyorsanız muhakkak bir çözüm yolu bulur ve duvarı aşarsınız. Fakat duvarı aşamayacağımıza inanıyorsanız en ufak bir girişimde dahi bulunmazsınız. Bu durumda sizi durduran karşınıza çıkan duvar değil, duvarı aşamayacağımıza olan inancınızdır. Peki nedir bizi ”Değişim” noktasında durduran engeller;
1- Amaçlarımızın Net Olmaması; Hayatımızda yapmak istediğimiz değişiklik ihtiyacımızın önünde, net olmayan amaçlarımız vardır. Engel sadece bu ise yapmanız gereken basittir. Bize doyum verecek değişiklikleri yapmak, hangi değişikliğin hayatımıza renk katacağını denemeden bilemeyiz. Önemli olan ise hayatınızda yapacağınız değişikliğin başkalarının hayatını da olumlu etkilemesidir. Böyle bir değişim varlığımızı anlamlı kılacaktır.
2- Başaramama Korkusu; Başarısızlık korkusu da bizi durduran önemli bir etkendir. Altında kendimize duyduğumuz güvensizlik vardır. Bizi yeterli kılacak olan yetersizliğimizdir. Nasıl ki bilgisizliğimizin farkına varmadan bilgiye ihtiyaç duymayız aynen öylede yetersiz olduğumuzun farkına varmadan yeteneklerimizi geliştirmeyiz. Başarısızlık korkusu sadece o anki yetersizliğimizi gösterir fakat bunu aşamayacağımızı değil. Çözüm bakış açımızı değiştirmek ve sorumluluk almaktır. Çünkü bizi geliştirecek öz saygımızı yükseltecek üstleneceğimiz sorumluluktur.
3- Başarı Korkusu; Eğer başarı korkusu diye bir şey ilk kez duyduysanız büyük bir olasılıkla bu size çok saçma gelecektir. Aslında başarı korkusu da en az başarısız korkusu kadar yaygındır. Sizde ”Özen gösterdiğiniz halde hep randevularınıza geç kalıyorsanız”, ”İşlerinizi bir türlü bitiremeyip ertesi güne sarkıtıyorsanız”, Yakınlaşmak sizi ürkütüyorsa”, ”Mükemmeliyetçiyseniz”, ”Yaşamı erteliyorsanız” bilin ki siz başarıdan korkuyorsunuz. Başarısızlık korkusunun altında yetersizlik, başarı korkusunun altında ise değersizlik korkusu vardır. Her iki korkuyu da harekete geçerek aşabiliriz. Tek yapmanız korkularınıza rağmen adım atmaktır.
4- Değişim Yeteneğimize Güvenmemek; Bu inancı pekiştiren yeteneğin doğuştan olduğu ve kendimizde olmadığı inancıdır. Bu doğru değildir yetenek üzerinde çalışarak geliştirebileceğimiz bir özelliktir. Hayatınızı şöyle bir gözden geçirin, ne kadar çok şeyi değiştirebildiğinizi fark edeceksiniz. Eğer değişim yeteneğiniz olmasaydı bunları nasıl gerçekleştirebilirdiniz? Bir an önceki bizle bir saniye sonraki biz asla aynı biz değiliz biz her daim bütün hücrelerimizle değişiyoruz. Değişim yeteneğimiz her an iş başında, yapmamız gereken sadece kodlarımızda olan doğal yeteneğimizi farkında olmak ve onu kabul etmektir.
5- Bulunduğumuz Yerden Doyum İçinde Olduğumuzu sanmak; İnsanın bulunduğu konumdan tatmin olduğunu sanması eğer gelişimini etkiliyorsa sağlıklı değildir. Hiçbir konum yoktur ki, bize daha fazlasına ihtiyaç bırakmayacak yeni şeyler öğrenme isteğini ortadan kaldıracak kadar doyumlu olsun. Şöyle düşünün gün boyu hiçbir şey yemeyen birinin önüne konan yemek ne olursa olsun dünyanın en lezzetli yemeği gibi gelir. Karnı doyunca artık o yemek eskisi gibi çekici gelmez, ta ki yeniden acıkana kadar. Yaşamda tıpkı böyledir doyum ihtiyacı hiç bitmez.
6- Ne Tür Bir Değişime İhtiyacımız Olduğunu Bilmemek; Ne tür bir değişime ihtiyacımız olduğunu bilmemek kendimizi yeterince tanımadığımızın işaretidir. Şuan durumum ne? Eksiklerim neler? Marifetlerim neler? Bu güne kadar yapmak isteyip de yapamadıklarınızı saplayın. Eğer yoksa ”Yeni ne yapabilirim diye düşünün”. Neye özeniyorsanız, ihtiyaç duyduğunuz değişim ordadır.
7- Değişim İçin plan Yapmaktan Kaçmayın; Değişim için plan yapmıyorsak gerçekten değişim ihtiyacı hissetmiyoruz demektir. Plansız programsız yaptığımız değişimlerden sonuç alamamak motivasyonumuzu düşürür, yeni girişim için heyecan duymayız. Değişim için plan yapmak hem zamanı daha verimli kullanmamızı hem de yapacaklarımızı izleyeceğimiz basamakları net olarak görmemizi sağlar.
8- Değişim İçin Ödülün Yetersiz Olması; Bazen ödülleri yetersiz gördüğümüz için harekete geçmekte zorlanırız. Fakat çoğu kez yanılırız, alacağımız ödüllerin sadece maddi kısmına odaklanırız. Değişimin bize katacağı doyum hissini gözden kaçırırız.
9- Değişimle İlgili Geçmiş Deneyimlerimiz; Geçmiş başarısızlıkların üzerimizde etkisi kesindir. fakat bizi durduran, değişim hevesimizi alan başarısızlık değil, onu değerlendiriş biçimimizdir. Doğru ders çıkaramadığımız her değişim girişimi bizim kendimizi yeni girişimlere de kapatmamızı sağlar. Oysa bizi asıl geliştiren olumsuzluklardır. Bizi daha dikkatli olmaya teşvik eder. Nerede yanlış yaptığımızı düşündürür. Özetle bizi geliştirir. Unutmayın, suçlayan kendisini aciz kılar ve kaybeder. Sorumluluk alan ise kendini güçlü kılar ve kazanır. Başarısızlıklardan çıkarmanız gereken sonucu çıkarın ve yolunuza devam edin.
10- Değişim için Yeterli Çaba Harcamamak; Değişim için çaba harcamayan insan otuz yaşında ölüp doksan yaşında gömülen insandır. Değişim bir insanın temel ihtiyaçlarındandır. Her şeye sahip olsak bile hayatımızda bir değişim koysa sıkıntı vardır. Sağlığı için bile egzersiz yapmaya üşenen bir topluma ”Değişim için biraz çaba harca” demek çok karşılığı olmayacak gibi görünse de, ben bireysel gelişimine önem veren insanların hiç bir mazeretin arkasına gizlenmeyeceğine inanıyorum. Çaba harcamadan hiçbir güzel şey elde edilemez. Değişim içinde emek gerekir.
11- Başkalarının Değişiminize Verdiği Tepki; Bizi gelişim yolculuğumuzda en çok caydıran yakınlarımızın, çevremizin olumsuz tepkileridir. Gösterdiğimiz değişim bazılarının ilişkilerimizdeki çıkarlarına ters düşebilir.Daha doğrusu onların sizi istismar etmesine, sömürmesine son verdiği için rahatsız olabilirler. Elbette böyle bir durumda tepkileri sizi durdurma yönünde olacaktır. Kendinize rağmen başkalarının dediğini yapıp, onların hayatını yaşamak öz saygınızın yetersiz olduğunu gösterir. Yani değişime acil ihtiyacınız var demektir.
Olumlu bir değişim içinde olduğumuzu hissediyorsak, bu değişimi destekleyen olumlu tepkiler dışında tepkilere kulak asmamalısınız. Zaten olumsuz tepkiler verenler sizin gerçek dostunuz ise sizdeki olumlu değişimi görüp bir süre sonra sizi destekleyeceklerdir. Yok halen yıkıcı eleştirilerine devam ediyorlarsa, onların yanında fazla vakit kaybetmemekte fayda vardır. Annemiz babamız eşimiz dahi olsa sizi gerçekten seven insanlar sizi değişim noktasında destekler. Desteklemiyorsa, kendi çıkarları kendi bakış açısı sizinkilerden çok daha önemli olduğunu düşündüğü içindir.
”Ne çok bizi ”seven” insan kendisini ve çıkarlarını daha fazla seviyor.” Siz bu dünyaya sizi seven insanların boşluklarını doldurmak için gelmediniz. Gerçek ilişkiler boşluk doldurmak için değil, gelişmek ve geliştirmek üzerine kurulur. Sevilen insan boşluk dolduran değil gittiğinde boşluk oluşturan insandır.
Değişim için engelleri bahane etmeyi bırakın, ve harekete geçin. Değişim size, istediğiniz, hayal ettiğiniz hayatı getirir.
Sevinç Karakaya
DevamıBoşanmadan Dönülebilir Mi?
Günümüzde sosyal hayatın hızla değişimi, beraberinde bir çok aileyi boşanma noktasına getirmiştir. Hatta bu değişimler kişilerin, ilişkileri ile ilgili almak istediği yardımın dahi şeklini değiştirmiştir. Çiftler artık sağlıklı bir evlilik yada ilişkinin yollarından daha fazla, sancısız boşanmayı nasıl gerçekleştirebilir onu araştırmaya başladılar.
Çoğu sorunlu ve boşanma aşamasına gelmiş aileye bakıldığında, değişen sosyal hayatın aile hayatını bütünüyle etkilediğini görmekteyiz. Aile fertleri birbirinden uzaklaşıp, o eskiden yapılan aile içi eğlenceler, tatiller neredeyse kaybolup, onun yerine bireysel yaşantılar almaya başladı. Boşanma aşamasına gelen ailelerde, fertler birbiri ile hiç konuşmuyor hatta pek çok ev, aile fertlerinin yemek ve uyku için kullandıkları mekanlara dönüşmüş durumda… Öncelerde aile birliğinden söz edilen evliliklerde şimdi ”Herkes kendi işine baksın, herkes kendi hayatını kursun.” şeklinde düşünce yapısı yerleşmeye başladı. Ve tabi ki böyle bir ortamda evlilikler olumsuz yönde etkileniyor.
Evliliklerin Bir Çoğu Bencilce İhtiyaçlara Dayalı;
”Bir evlilikte doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten çok daha önemlidir.” Doğru insanlardan oluşan sağlıklı bir aile, aile üyelerinin hepsinin ihtiyaçlarını karşılar. Böyle evliliklerde fertler daima bir gelişim içindedirler. Hem kendi içlerinde hem de ailelerinde tamdırlar. Mutludurlar ve mutluluklarını sevgi ile paylaşırlar.
Fakat bugün evliliklerin bir çoğu kişilerin ruhunun ihtiyaçlarına değil, bencilce duygulara dayanıyor. Sorunlu fakat evliliği devam eden çiftleri bir arada tutan artık sevgi, bağlılık, sadakat gibi sebepler değil de, yaşam şartlarıdır. Bazı insanlar çocuğu babasız kalmasın diye, bazıları ekonomik sebeplerle, bazıları da yalnızlıktan korktukları için evliliklerini sürdürüyor. Maalesef egolarının bencilce ihtiyaçlarıyla yaşayan kişiler sevgiyi de tadamıyor. Hayatlarına sevgiyi katamayan çiftler boşluktan kurtulamıyor ve daima bir arayış içinde oluyorlar. Evlilikleri bencillik üzerine kurulu yada devam eden çiftler, Sevgilerini birleştirip yepyeni bir sevgi enerjisi üretemiyorlar. Hayatlarına daha önce yaşadıklarından daha fazla zenginlik katamıyorlar. Böyle bir sürecin devamında en küçük sorunlarına bile çözüm getiremez hale geliyor ve hatta artık çözüm dahi bulmak istemeyip bu evliliği en zararsız nasıl devam ettiririm yada sonlandırırım diye düşünüyorlar.
Unutmayın ki her sorunun bir çözümü vardır. Her insan hata yapabilir. Kimse kusursuzda değildir tıpkı sizinde olmadığınız gibi… Her şeyin bir sonu vardır, ağlayan insan ömrünün sonuna kadar elbette ağlamayacaktır, her türlü acı geçer. İnanın bu inanç bile sorunlarınızın çözümünde size büyük güç sağlayacaktır. En sağlıklı kişi herhangi bir davranış konusunda en fazla seçeneği olan kişidir. Ellerinde bir seçenek listesi olan kimseler çok güçlü evlilik kurabilir ve sürdürebilirler. Evliliğimizi sürdürmek için bencilce ihtiyaçlara değil sevgi ve karşılıklı paylaşımlar üzerene inşa etmeliyiz.
Boşanmamak İçin; Evlilik Değerleri Geliştirilmeli;
Evliliklerdeki tartışmalarda eşlerden her biri hem haklı hem haksız olabilir. Çünkü eşlerin değerleri ve ihtiyaçları farklı olabilir. Değer; Neyin önemli neyin önemsiz olduğunu gösteren kişiye ait inançlardır. Değer kişilerin hangi yöne gideceklerini gösteren bir pusula gibidir.
Değerler her zaman evliliklerde büyük kavgalara sebep olmuştur. İşte bu sebepten eşlerin kendilerini kavga tuzağından korumaları ve yanlış çözüm yöntemlerine başvurmamaları için karşılıklı olarak neye önem verdiklerini bilmeleri gerekir. Eşlerin değerleri birbirinden ne kadar farklı ise o kadar birbirlerinden rahatsızlık duyar ve birbirlerine şüpheci davranırlar.
Oysaki, Evliliğin ana gaye ve hedefini Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor;
”İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir” (Rum/21)
Bu ayete göre evliliğin gayesi, eşlerin birbirinde karşılıklı sevgi huzur ve güven bulabilecekleri bir ortam hazırlamaktır. Bunun için ise eşler kendi iç dünyalarında ve evliliklerinde sürekli gelişme halinde olmalıdırlar. Yani hem kendi değerlerini doğru bir şekilde eşine aktarmalı hem de onun değerlerini iyi okumalıdırlar. Ve zamanla evliliklerine ait ortak değerler edinmelidirler.
Boşanma Kararından Geri Dönülebilir Mi?
Unutulmayın ki, ”Bir kimsenin mutluluğu eşinin onun için yapabildiklerine değil, onun eşi için yapabildiklerine bağlı olarak artar”. Bu sebeple arzu eden herkes kendi çabasıyla boşanma aşamasından geri dönebilir. Altından kalkamadıklarında ise bir uzmandan yardım alabilirler.
Evlilikte eşlerden yalnızca birinin mutlu olması mümkün değildir. Her zaman ya iki tarafta mutlu yada iki tarafta mutsuzdur. Bunun için eşlerin güçlü evliliğin nasıl kurulacağını ve yaşatılacağını bilmesi gerekir. Çiftler bu konuda devamlı eğitim ve gelişme içinde olmalıdır.
Evlilikte ne zaman sorun çıkacağını baştan anlamak mümkündür. Eşler birbirine saygı duymuyorlarsa, uzlaşmayı bilmiyorlarsa ve aralarında olup biteni açık açık konuşmuyorlarsa bir sorunla karşılaşacaklardır. En önemlisi aralarında ortak bir değerler gurubu yoksa mutlaka sorunlarla karşılaşacaklardır. Ayrıca bu değer yargılarını ve düşünce tarzını her eşin kendi seçmelidir. Bir başka kişinin yada çevrenin seçtiği değerler evlilikte esas alınamaz. Sağlıklı evlilik için eşlerin değerlerinin benzer olması gerekmektedir.
Boşanmanın önüne geçmek için eşlerin; ”Evlilikte en önemli ortak değerin, evliliğin önemine inanmak.” olduğunu unutmaması gerekir. Sonradan pişman olmamak için, evliliğinizi zamanında önemseyin. Boşanmayı sorunsuz nasıl gerçekleştirmekten önce, sağlıklı ilişkiler nasıl kurarız? nasıl evliliğimizi ilk günkü heyecanına taşırız? İletişim problemlerimizi nasıl çözeriz? gibi sorulara yönelmeli ve kendi değerlerinize uygun çözümler üreterek boşanmanın önüne geçmek için bir başlangıç yapabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
İşte Size Eşler Arası Çatışmanın Çözüm Noktası
Çatışmanın çözümünde dinlemenin rolü elbette büyüktür. Başkaları tarafından dinlenilme her insan için ihtiyaçtır. Kavga eden çiftleri dinlediğinizde size sık sık muhataplarının kendisini dinlemediğinden duygularını anlamadığından dert yanar.
Eşler ancak birbirlerini etkili ve empatik bir şekilde dinlemeyi ve birbirlerini rahatlatıcı sorular sorabilmeyi başardıklarında aralarındaki sorunlar en aza inebilir. Ve ancak böyle bir evlilikte eşler birbirine güvenir, sever, sayar.
Bu günkü evliliklerin bir numaralı problemi eşlerin birbirini dinlememesidir. Elbette doğru şekilde anlaşılamayan mesajın karşılığı da doğru şekilde verilemeyecektir. Mutlu bir evlilik kurup yaşatmak için, eşler birbirlerinin duygularını dinlemeli ve anlamalıdırlar. Çoğu zaman eşler birbirlerini dinlerken, konudan uzaklaşıp başka konulara kendileri ile ilgili meselelere kaçarlar. Oysa eşler birbirlerini bir parça dinleyebilmiş olsalar, sorunlarının yarısından fazlası kendiliğinden hallolmuş olacaktır. Peki bizi konudan uzaklaştırıp aradaki iletişim problemlerini iyice çıkmaza sokan, dinlerken yaptığımız hatalar ne olabilir?
Çiftlerin Yaptığı Dinleme Hataları
1- Sözünü Kesmek; En önemli dinleme hatası karşı tarafın sözünü bitirip bitirmediğine bakmadan, sözüne keserek konuşmadır. Konuşmanın güzelliği dinleyiciye bağlıdır. Dinleyici ilgisiz olursa, dinleyen kişi duygu ve düşüncelerini ifade edemediği için duygusal olarak gerilir. Boşanmanın eşiğindeki çiftlere baktığımızda birbirlerine karşı, ”Beni hiç dinlemiyorsun” haykırışlarını duyarız. Bırakın eşiniz sözünü tamamlasın. Eşinizin sözünü tamamlamaya kalkmak iletişimi kesmenin en kestirme yoludur.
2- Konuyu Değiştirmek; Diğer bir dinleme hatası ise, dinleyicinin araya girip konuyu değiştirmesidir. Eşinizin sözünü kesmeniz gerginlik ve can sıkıntısı oluşturacaktır. Konuyu değiştirmek için sözünün bitmesini bekleyin. Eğer mutlaka değiştirmeniz gerekliyse, yine aynı konuya dönebileceğinizi açıkça belirtin.
3- İlgisiz Cevap Verme; Konuşan kişi duygularını anlatırken, anlatılanlara ilgisiz cevap vermekte bir dinleme hatasıdır. Mesela çocuğunun mezuniyetini hatırlayan bir eş ” Mezuniyet başarısı aklıma geldi ve için sevinçle doldu” dediğinde buna karşılık eşi ”Evet bende çok mutlu olmuştum” bu cevap duygularının hatırlanmasıdır. Fakat ”Ben o sevinci halen hissediyorum” derse bu cevap eşlerin duygularının paralelliğini gösterir ve eşleri birbirine sıkıca bağlar.
4- Duygusuz Cevap Verme; Konuşanın duygu yüklü konuşmasına, duygusuzca cevap bir dinleme hatasıdır. Mesela konuşan eş düğünlerinden, güzelliğinden gelenlerinde ne kadar beğendiğinden taktir ve tebrik ettiklerinden bahsederken diğerinin masraflardan bahsetmesi gerginlik oluşturur. Ve bu tarz durumlar eşleri önce sözlü sonrada fiziksel olarak uzaklaştırabilir.
Eşler dinleme hatası yapmamak için şu maddelere dikkat etmelidir;
1- Eşler birbirini dinlemeye başlamadan önce zihinlerini iyice boşaltmalıdırlar. Zihinleri yeterince boşalır ve dinginliklerini sağlarlarsa, birbirlerinin sözlerini kesmez, cümlelerini bitirmeye kalkışmazlar.
2- Ortamdaki sesleri en aza indirmelidirler. Bunun için konuşma ortamında çok sesli bir tv yada ağlayan bir çocuğun olmamasına dikkat edip sessizliği sağladıktan sonra konuşmaya başlamalıdırlar.
3- Tüm dikkatini eşine vermeli, vereceği cevabı yada tepkiyi sonrasına bırakmalıdırlar.
4- Dinlerken dinlediğini belirtmek için, sözel olmayan olumlu mesajlar kullanmalıdırlar. Başını sallama, gülümseme,göz teması, ilgili yüz ifadesi gibi…
5- Konuşmanın önemli söz ve kelimelerini tekrarlamalıdırlar. Ayrıca ”Bunu hiç düşünmemiştim” Gibi vurgularda yapılabilir. Başka şeylerle ilgilenmemeye ve sık sık saate bakmamaya da dikkat edilmelidir.
6– Eşler birbirini dinlerken birbirlerine zaman tanımalıdır. Bu boşlukta dinleyici eş konuşanın söylediklerini özetleyebilir. ”Anladığıma göre şunu söylemek istiyorsun” gibi ara cümlelerle dinleyici etkili dinlediğini gösterip özet çıkarabilir.
Bu hususlara dikkat edilirse dinleyici eş, konuşan eşin görüşleri, fikirleri ve duyguları üzerinde yoğunlaşabilir. Ve bu etkin dinleme ile iki yönlü iletişim kurulabilir. Eşler birbirinin sözlerini işittiklerini ve anladıklarını karşılıklı olarak birbirlerine iletebilirlerse, bir çok çatışmanın önüne geçilebilir ve anlaşılabilmenin keyfini yaşayabilirler. Les Gıblın’ın dediği gibi ”Birini sabırla dinlemek, ona sen dinlemeye değersin demek anlamına gelir.” Onu ilgi ve sabırla ile dinlemek eşinize dinlemeye değer biri olduğunu göstermek demektir.
Sevinç Karakaya
DevamıÖz Güveninizi Nasıl Arttırırsınız?
Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Özgüven aynı zamanda kendimizi her hali ile kabul durumudur. Kendini her hali ile kabul eden kişi her hali ile sever. Özgüven insana sonradan eklenen bir özellik değildir. Kendini her haliyle sevmeyi başaran insan, içindeki zaten olan özgüveni tekrar aktifleştirebilir.
Gelin kısa bir öykü ile kendi özgüvenimizdeki etkimizi görmeye çalışalım.
Vakti zamanında bir bilge karşılaştığı her olaydan ve her varlıktan bir şeyler öğrenebileceği düşüncesi ile yıllarca yolculuk yapmış .Gerçekten de her gördüğü olaydan bir ibret dersi çıkararak yolculuğuna devam etmiş. Bir gün bir köpek çıkmış karşısına;
Bilge köpeğin bir su kenarında dilini sarkıtıp beklediğini fark etmiş ve çok susamasına rağmen suya yaklaşmayan köpeği izlemeye başlamış. Bilge, köpeğin niçin suya yaklaşmadığını düşünürken köpek suya yaklaşıp korku dolu gözler ile geri kaçmış. Bilge, köpeğin suda kendi yansımasını görüp kaçtığını ve bu yüzden de çok susamış olduğu halde su içemediğini fark etmiş. Köpek belki yüz kere suya yaklaştığı halde her seferinde gerisin geri kaçıyormuş. Ta ki kendi yansımasından korkmayı bırakıp kendini suyun içine atıncaya kadar.
Bilge, köpeğin kana kana su içtiğini gördükten sonra, rahat bir nefes alıp düşünmeye koyulmuş. ”Acaba, bu köpekten ne öğrendim?” diye kendine sorduğunda cevap; “Demek ki bir varlık kendi kendinden korkmayı bırakıp korkusunun üstüne giderse, hayatta başarılı olabilir. Bazen kişinin elini kolunu bağlayan, yalnızca kendi kuruntularıdır. Zaten insanın en büyük engeli, yine kendisidir.”
Sanırım bu öyküden hepimizin üzerinde düşünüp çıkaracağımız dersler var. Öncelikle biraz düşünmek için kendinize zaman ayırmanız ve sonrasında vermiş olduğum sizi özgüvenli bir insana dönüştürecek 4 maddeyi okumanızı tavsiye ediyorum.
1- Konfor alanınızdan Çıkın;
Elbette rahatımız ve konforumuz bizim için önemlidir. Fakat sizde taktir edersiniz ki bir şeyleri başarmak istiyorsak, ki özelliklede bu durum özgüvenimizi elde etmekse hayatımızdaki bazı şeylerin üstüne gitmek için konfor alanımızdan çıkmamız gerekiyor. İnsan ancak kendi konfor alanını terk ettiğinde yeni fikirlere ve davranışlara kendini açmış olur.
Konfor Alanı Nedir? Kişinin alıştığı, kanıksadığı çevre ve ortamdır. Her insanın kendi çevresinde rahat ettiğini ve bu rahatlığın rehaveti ile başka etkinlikler yapmak istemediğini biliriz. Fakat bu rahatlık, kişiyi durağan kılar ve gelişimine engel olur. Unutmayın ki duran her şey sabit kalmaz daha da geriye gider.
Özgüven kazanmak istiyorsanız? İlk önce Konfor alanını terk etmeyi göze alabilecek bir, cesarete sahip olmalısınız. Aksi takdirde özgüven sadece istediğiniz fakat elde edemediğiniz bir durumun ötesine gitmez.
2- Korkularınızdan Korkmayın;
Başta anlattığım öyküdeki köpek mecbur kaldığı için korkularının üzerine gitti ve nihayet başarıya ulaştı, değil mi? Peki aynı şeyi biz neden yapamayalım?
Hayatınızda özellikle tekrar tekrar yaşadığınız kısır döngüleriniz varsa, altında yatan muhakkak korkularınız da var demektir. Korkularınızın üstüne gitmedikçe bu döngülerden kurtulamayacağınız da kesindir. Hayatta risk almadan ve korktuğun şeylerin içinden geçmeden ilerlemen neredeyse imkansızdır.
Özgüven kazanmak ve bu hayatta ilerlemek istiyorsanız, risk almayı bilmeli ve korkularınızın üstüne gitmelisiniz. Tıpkı bir kaplumbağa gibi risk alıp kafanızı güvenli ortamınızdan çıkarmalı ve ilerlemelisiniz. Hayatınızda bir şeyleri değiştirmediğiniz sürece; Dününüz nasılsa, bu gününüz öyle, bugününüz nasılsa yarınınızda aynı bugün gibi olacaktır. Korkularınızın listesini çıkarın ve her birinin sırası ile içinden geçin.
3- Hayatındaki Gerçekten Doğrularınızı Savun;
Hep sorulan bir sorudur; Kendi istediğin hayatımı yaşıyorsun? yoksa birilerinin sana çizdiği hayatımı yaşıyorsun? Hayatta kendi gerçek doğruların yoksa, her zaman sana başkalarının çizdiği doğruları yaşarsın. Hatta çoğu zaman da doğru olduğunu düşünsen de, eleştirilmekten yada sevilmemekten korktuğun için kendi doğrularını savunamasın.
Özgüvenini elde etmek için; Kendi düşüncelerini savunmalısın. ”Hayır” demeyi öğrenmelisin. Fakat bunu yaparken, yeri geldiğinde kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu görüp fikrini değiştirmenin de bir özgüven belirtisi olduğunu da unutmamalısın.
İlişkilerimizde, başka kişilerle sürekli bir şekilde fikir alışverişi yaparız. Her zaman karşı tarafın düşüncesinin gerçekten de makul olmadığını fark edersiniz. İşte böyle bir durumda, özgüven kazanmak istiyorum diyen insanlara yakışan en güzel davranış biçimi, bu yanlış düşünce karşısında kendi düşüncelerini savunabilmektir. Yanlış olduğunu düşündüğün bir görüşü sırf ötekileştirilmemek yada sevilmemek, dışlanmak gibi korkulardan dolayı suskunlukla karşılamak önce kendinize olan saygınızı yok eder, sonra özgüveninizi bitirir. Siz kendinize ve doğrularınıza inanmadıkça kimsenin size inanmasını bekleyemezsiniz.
4- Kimseye Zarar Vermediğin Sürece Her İstediğini Yapabilirsin;
Hz. Aişe “Ne güzel Medine kadınlarının utanma duyguları, onların öğrenme arzularına engel olmuyor”
Elbette insanlar özgürce istediklerini yapabilmeli fakat başkalarına zarar verip rahatsız etmeyeceği sürece. İstediklerini öğrenebilmeli diledikleri gibi yaşabilmelidirler.
Genelde özgüven eksikliğimiz varsa, en küçük arzumuzu bile, başkalarına zarar vermeyecek kadar masum olmasalar da yapamayız. Burada kıstas başkalarının nazarında kötü olmamaya çalışmak değildir. Özgüven sahibi olmak isteyen kişi; bu dünyada başkalarının hakkına, hukukuna, tecavüz etmemek şartıyla istediği, her şeyi yapabileceğini kendi kendine telkin etmelidir.
Sevinç Karakaya
Devamı