Birkaç Soru, Birkaç Çözüm (2)
BİRKAÇ SORU, BİRKAÇ ÇÖZÜM (2)
Merhabalar; Yeni ilişkilere başlamayı düşünen, fakat yuva kurmak, evlenmek için atım atma cesaretini bulamayan yada geçmiş tecrübelerinden dolayı, yeni ilişkilere başlangıçlara kapılarını kapatanlara çözüm bulmaya çalışacağız. Çünkü sevmek ve sevilmek hayatta en doğal ihtiyaç, hayata sıkı sıkı bağlayan en sağlam güçtür. Kapılarınızı kapalı tuttuğunuz ilişki için adımlar atma cesaretini bulamadığınız taktirde, kendinizi sevme ve sevilebilme imkanından mahrum bırakmış olacaksınız. Gelin beraber birkaç bir kaç soruyu inceleyelim.
Soru: Kimseye güvenemiyorum,kendimi çok yalnız hissediyorum, hayatta gelecek adına adımlar atmaya, bir ilişki yaşamaya korkuyorum. Kendime duvarlar örüyorum ve aşamıyorum. Ne yapabilirim? Bu durumu nasıl aşabilirim?
Çözüm: Hayatta ne düşünürsek, onu kendimize çekeriz. Bundan dolayı ilk önce olumsuz düşüncelerden kurtulmamız lazım. Elbette herkesin hayatında biri olmak zorunda değil. Fakat hayatı paylaşılan bir yol arkadaşı, seveceğiniz bir eş, hayatınıza lezzet katacaktır. Öncelikle rahatlayın. Yeni ilişkilere korkarak bakmanız, muhtemelen geçmişte yaşadığınız ilişkilerin, tatsız deneyimlerin izlerini taşıyor olmalı. Unutmayın; Geçmiş deneyimleri, yaşadığınız üzüntüleri düşündüğünüz sürece, gelecek ile ilgili olumlu adımlar atamazsınız. Herkes hayatında zaman zaman olumsuzluklar yaşayabilir. Fakat geçmişte yaşadığınız tatsız olaylardan almanız gereken sadece derslerdir. Geçmiş geçmişte kalmıştır ve tekrar aynı olayları yaşamak korkusu sadece kendinizin oluşturduğu, henüz gerçekle ilgisi olmayan gerçek dışı bir endişedir. Hayat her an yenilenmektedir. Kendinize yeni bir sayfa açmak ve temiz başlangıçlar yapmak için şans vermelisiniz. Olumlu olaylara odaklanın. Duygu durumunuzu negatiften pozitife çevirin. Ve hayatınıza pozitif kişileri çekin.Emin olun hayatınızda gerçekleşecek değişikliklere siz de hayret edeceksiniz. Hayatta kötü deneyimler yaşamanız, her zaman kötü deneyimlerle karşılaşacağınız anlamına gelmez. Bu yüzden duvarlarınızı kırın ve sadece geçmiş deneyimlerinizden aldığınız ders ile yolunuza devam edin.
Soru: Ben aslında kendimin dürüst ve iyi birisi olduğuma inanıyorum. Bazen arkadaşların, bazense ailemin tanıştırması ile evlilik için adım atacağım adaylar çıkıyor karşıma. Fakat fark ettim ki ben beğendiğim kişilerle iletişim kuramıyorum. Kendim gibi doğal davranamıyorum. Karşı tarafın beğenmemesinden endişe ediyorum. Öylede oluyor. Ne yapmam lazım?
Çözüm: Beğenmek yada beğenmemek aslında şekille alakalı bir şey değildir. Kişilerin kendine olan öz-güveni ile alakalıdır. Elbette herkesin hayatında beğendiği insanlar tarafından beğenilmediği dönemler olabilir. Bu durum sizin bir eksikliğiniz den ya da sizden kaynaklanan bir sorun nedeniyle olmayabilir. Bu durumu kendi içinizde büyütmeyin ve kendinize güvensizliğe dönüştürmeyin. Rahat ve kendiniz gibi olmaya gayret edin. Doğallık ve samimiyetten uzaklaşmayın. Takıntı halinde ısrarcı olmamak, biraz kendinize dönerek, fiziksel ve kişisel gelişiminize odaklanmak içsel olarak güç toplamanıza yardımcı olabilir. Eğer kendinizde hissettiğiniz bariz bir eksiklik varsa bunu telafi etmeye çalışabilirsiniz. Kişi kendini tam ve bütün hissederse, kendine olan güveni dışına da yansıyacaktır. Kişisel gelişiminiz için bir uzmandan yardım alabilirsiniz ve iletişim problemlerini çözmek için daha sistemli bir yol izleyebilirsiniz. Ve önemlisi ilahi akışa güvenin… Sevgiyle kalın…
Kimler ilişki koçu Tercih etmeli?
İLİŞKİ KOÇLUĞU
İnsan doğumuyla beraber hayatını sürdürmek için bir ilişkiler yumağı içene girer. Sosyal bir varlık olan insanın hayatını sürdürmesi için bu kaçınılmazdır. İnsanın çevresi ile olan ilişkisi onun psikolojisini, hayatından aldığı zevki ve tatmini belirler. Bu yüzden sağlıklı ilişkiler kurmak kişilerin hayat kalitesini arttırmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek adına oldukça önemlidir.
İlişki koçluğu; Yaşam koçluğunun dallarından olup, hayatın her alanına hitap eder. Doğu ilişkiler kurabilme adına, yeni ve çözüm odaklı yöntemlerle ilişkilerinize bakış açınızı değiştirir. İlk öncelikle kişilerin kendi hayatlarına ayna tutmasını sağlayıp, kendileriyle olan ilişkisini ve bu ilişkinin dışarı yansıyan durumunu görmelerine ve değerlendirmelerine çalışır. Bu şekilde ilişki koçuyla çalışan Danışanlar; Özel ve iş yaşamlarında kendi ilişki tarzlarına dışarıdan bakıp, ilişki koçlarının desteği ile ilişkilerinde sağlıklı değişimler yapabilirler. Burada amaç ilişkileri dengede tutmak ve ilişkilerin istenilen biçimde sürdürülmesini sağlamaktır.
İlişki Koçu; Danışanın güçlü yanlarının dengelenmesi ve zayıf yanlarının tespit edilip geliştirilmesi noktasında, yeni bakış açılarının farkına varmasında destekleyici süreç uygular. Danışanının kendisine dışarıdan bakması sağlanıp iletişim kurduğu kişi ve kurumlarca daha iyi anlaşılabileceği iletişim ve davranış teknikleri bulmasını sağlanır.Böylece kişi daha az enerji harcarken zamanı en iyi şekilde kullanıp daha sağlıklı ilişkiler kurabilir.
İLİŞKİ KOÇLUĞU HANGİ KONULARI İÇİNE ALIR
İlişki koçluğu bir çok konuyu içine alır.Özellikle duygusal ilişkiler kişilerin hayatındaki diğer ilişkilerini olumlu ve olumsuz yönde çok ciddi etkiler. Bu yüzden başta kişiyi duygusal yönden etkileyen ilişkiler olmak üzere,sosyal ilişkiler , iş hayatındaki ilişkiler, aile içi ilişkiler olarak ele alına bilir.
DUYGUSAL İLİŞKİLER:
Duygusal ilişkiler de koçluk şu sorunları çözüme ulaştırmaya çalışır.
Bekarsanız: İlişki koçu; Evlilik kararı vermeden önce hazır olup olmadığımızdan emin olmak, Kendimizi iyi değerlendirmek ve açıkça ifade edebilmek, Sorun olacağını düşündüğünüz yönleri ortaya koymak, Karşı taraftan ne beklediğimizi net olarak bilmek ve tabi karşı tarafın sizden ne beklediğinden emin olmanızda size yardımcı olur. İlişkinizi sağlam ve emin adımlarla evliliğe dönüştürme yolunda ilişki koçunuz yol arkadaşlığı yapacaktır.
Evlilik sürecine gelmeden; Bu kez farklı olacak diye başladığınız ilişkilerinizin sonu hep hüsran mı oluyor? İlişkilerinde problemler yaşayıp sağlam ilişkiler kuramıyorsanız, Karşı cinsle iletişim kurmakta güçlük çekiyorsanız, Kadınları/erkekleri anlayamıyorsanız, Kadınlar/erkekler konusunda şanssız olduğunuzu düşünüyorsanız, Geçmiş ilişkilerinizi tekrar tekrar farklı kişilerle yaşıyorsanız, aşkı, tutkuyu, alışkanlığı sevgiyi birbirinden ayıramıyorsanız yada sorunlu bir ilişkiniz var ve bunu sağlıklı bir şekilde sonlandırmak istiyorsunuz, ilişki koçu ile çalıştığınız da bu sorunlar artık sizin için sorun olmaktan çıkacaktır.
Evli iseniz: İlişki Koçu; Eşinizle benzer ve farklı yönlerinizi belirlemeniz de, evlilikten beklentilerinizi açık ve net olarak dile getirme noktasında, evliliğinizde yada beraberliğinizde sorunun gerçek sebebini görebilme noktasında, cinsel olarak yaşadığınız sorunları, eşinizle çözüm yolları aramanızda, kadın ve erkek olarak beklentilerinizin farklı olabileceğini anlamanızda ilişki koçu karanlık noktalara ışık tutarak ilişkinizi aydınlatmanızı sağlayacaktır.
Eşiniz tarafından anlaşılmadığınızı mı düşünüyorsunuz? İlişkilerin ilerleyen yıllarında, Eşinizle birlikteliğiniz tekdüze hale gerdiğini düşünüyor olabilirsiniz, ve artık ”Mutlu aşk yoktur” sözüne inanıyor olabilirsiniz,yada Evlilik içinde yalnızlık duyuyorsunuzdur, İlişkinizde dengeyi sağlamak ve huzuru yakalamak adına kendi ve Eşinizin farkındalığının arttırmasını istiyor olabilirsiniz. İlişki Koçu; Bu ve benzeri duygusal sorunlarınıza, çözüm getirebilmek ve bakış açınızı değiştirme de size destek sağlayacaktır. Ve gelecek adına daha emin ve sizi mutlu eden beraberliği yakalamanızda size destek olacaktır.
AİLE İÇİ İLİŞKİLER
Sağlıklı aile ilişkileri sağlamak da , aile içi iletişim sorunların çözümün de, aile bireylerinin bireysel becerilerinin gelişmesinde, Yaşamdan alınan manevi tatminin kalitesini arttırmak da, çocuk-anne -baba ilişki üçgeninde ilişkileri dengelemede ve ailenin çevresi ile olan iletişimini olumlu yönde geliştirmede ilişki koçu aktif rol alır.
SOSYAL İLİŞKİLER
İlişki koçu; Kendinize dürüstçe bakabilmenizi, karşılaştığınız sorunları abartmadan gözünüzde büyütmeden çözümleyebilmenizi sağlar. Arzu ettiğiniz şekilde fakat dengeli bir hayat tarzı için ilişkilerinizin sorumluluğunu almanız ve daha etkin iletişim kurma noktasında sizi destekler.Kendine uygun sosyal çevre ve arkadaşları seçmede kişilerin kriter ve değerlerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olur. İlişki Koçu ile çalışma kişilere arkadaş çevresinde daha girişken ve kendini iyi ifade etme yeteneğini geliştirir. Sosyal paylaşımları arttırır. Uzun vadeli doğru ve sağlıklı dostluklar kurmayı sağlar.
İŞ HAYATINDA İLİŞKİLER
İlişki Koçu; İş hayatında sizin kendinizi daha iyi anlatmanız, karşınızdaki kişileri daha net anlamanız, hem bire bir hem ekip çalışmalarında anlaşmak ve anlaşılmanızı sağlar. Kuracağınız sağlıklı iletişim ile iş hayatınızdaki ilişkilerinize değer katmanızı sağlar. İlişki koçu, iş hayatınızda size iyi dinlemek, daha dinlemek, ve çok daha iyi dinlemek noktasında yardımcı olur. Hedeflerinize giden yolda kendi bireysel kaynaklarınızın farkına varmanızı sağlar. Daha keyifli ve sorunlarınıza çözümler bulan bir süreç ilişki koçu ile mümkündür.
Evliliği Sürdürmenin 7 Yolu
EVLİLİĞİ SÜRDÜRMENİN YEDİ YOLU
1. Eşinizle İlgili Olumlu Bilgilerinizi Arttırın;
Gottman, beyninizde eşinizle ilgili bilgileri depoladığınız yeri aşk haritası olarak tanımlıyor. Eşinizle ilgili olumlu bilgileri çoğalttıkça bilinç altınız da daha olumlu mesajlar vermeye başlayacaktır. Bu her zaman esastır aslına bakarsanız, nasıl ki sorunlara değil çözümlere odaklanıyoruz ve odaklandığımız şeyleri hayatımıza çekiyoruz eşimizle alakalı olumlu düşüncelere ve eşimizin sevdiğimiz özelliklerine odaklanmamız bizi o durumlara yaklaştıracaktır. Bunun dışında eşinizin, gelecekle ilgili ortak hayallerini, ilgi alanlarını ve umutlarını bilmeniz aşk haritanızı genişletmenizi sağlar.
2. Eşinizi Şefkatle Sevin Ve Ona Olan Hayranlığınız Koruyun;
Şefkat aşk gibi değildir. Aşk’ da kişi karşılığını bekler çok dolu, yoğun tutkular yaşar. Fakat karşılığını bulamazsa; çoğu zaman nefrete dönüşme olasılığı büyüktür. Aşk karşılık bekler.Ama şefkat karşılıksız beklentisiz sevmektir. Ne olursa olsun her haliyle kabul etmektir. Hayranlıksa sevgiyi pekiştirecek bir özelliktir. Eşinizin olumsuzlukları yerine ilk tanıştığınızda ki gibi hayran olduğunuz özelliklerini anımsayın. Kişi hayran olduğu ve saygı duyduğu kişiyi ömür boyu bıkmadan sevebilir.
3. Birbirinize Sırtınızı Değil, Yüzünüzü Dönün;
Büyüklerimizden duyduğumuz, bir öğüt vardır ; Eşinizle ne kadar tartışsanız bile, kızsanız öfkelenseniz, yinede gece birbirinize sırtınızı dönmeyin, barışmadan uyumayın derler. Gerçekten de zaman zaman çözüm için biraz süre de gerekse, bu öğüt doğrudur. Bu konuyu biraz genel düşündüğümüzde yaşadıkları olumsuzluklar karşısında eşler, birbirine sırtını dönmektense, yüzünü dönmeli diyalog yoluyla sorunlarını halletmelidir. ”Böylece sizin dışındaki yaşadığınız olumsuzlukta bile eşinizle, Sırtlarını sadece, karşılaştığınız sorunlarda, beraber ayakta durmak için birbirinize sırtlarınızı dayarken dönün..”
4. Eşinizin size bir şeyler öğretmesine izin verin;
Tabi ki bir ilişkide kendi kimliğinizi korumak önemlidir fakat eşinizin de size bir şeyler öğrenmesine izin verip, esnek olabilmek de önemlidir. Karşılıklı birbirine bir şeyler öğretebilen eşler, daha verimli ve doyumlu ilişkiler yaşayabilirsiniz.
5. Çözülebilir sorunları çözün;
Çözebileceğiniz meseleler üzerinde uzlaşmak çok önemlidir. Yalnız uzlaşma kadar uzlaşmaya sizi götürecek yolda önelidir. Bunun için yumuşak bir başlangıç yapın ses tonunuz ve konuya girişiniz önemli, hata sizdeyse tamir ve telafi girişimlerinde bulunmaktan çekinmeyin ve tabi karşı tarafında hatalarını düzeltmek için yapmış olduğu, girişimleri kabul etmeyi öğrenin, kendinizi ve eşinizi teselli edin, özveride bulunun ve birbirinizin hatalarına sabır gösterin. ”Böylece uzlaşma yolunda en sağlıklı şekilde ilerler ve sorunlarınızı sorunsuz, çözüme ulaştırmış olursunuz.”
6. İnatlaşmadan Uzak Durun, İlişkilerin Önündeki Tıkanıklığı açın;
Sorunların çözülememesinin nedeni, her iki tarafın birbirinden çok farklı fikirlerinde inat etmesidir. Bu iletişimin önünü keser. Uzlaşamasanız bile, eşinizle empati kurmaya çalışın. Bazen olaylarda haklı yada haksız olmaya bilir. Her iki kişide kendi penceresinden baktığında haklı olduğunu düşünebilir. O yüzden eşlerin birbirinin penceresinden bakmaları önemlidir. her iki tarafın inatlaşması ve fikrinde ısrarı çözüm yollarını kapamaktan başka işe yaramayacaktır.
7. Ortak Paylaşım Alanı Oluşturun;
Hayatınızdaki her alanı değerlendirip, Fikirlerinizin, geleneklerinizin, hayattaki rollerinizin veya sizin için önemli olan ne varsa, bunlar üzerinden ikinizin de paylaştığı bir değerler sistemi oluşturun. Bu ortak vakitler ve paylaşımlar sizi birbirinize yakınlaştıracaktır. Ne kadar çok şey paylaşırsanız, o kadar birbirinize bağlılığınız artar.
Hepinize mutlu ve sorunsuz ilişkiler dilerim. Sevgiyle kalın…
Birkaç Soru, Birkaç Çözüm (1)
BİRKAÇ SORU, BİRKAÇ ÇÖZÜM (1)
Hayat hepimiz için inişli çıkışlı. Belki de yaşadığını insan, bu inişler çıkışlar ile anlıyor. Tabi ki her hayat farklı, kimsenin sorunu bir başkasına benzemiyor. Fakat bazen çevremiz de, yaşanılan yada dinlediğimiz olaylardan içimizi acıtan, bir şeyler olduğunu fark ediyoruz. İşte tam burada olayın bütünü değil belki ama acıttığı, bizi etkilediği yerde, benzer bir hikayemiz yada anımız olduğunu fark ediyoruz. Oraya ışık tutup çözüme ulaştırdığımız da, arkasının kendiliğinden aydınlandığını hissedebiliriz.
Bundan böyle bize yazan ve problemlerine çözüm arayan kişiler için ve bir nebzede belki kendi hayatlarında benzerlikleri görüp buradan çözüm üretmek isteyenler için, hafta da bir günümü, yeni başlattığımız ”Birkaç soru, birkaç çözüm” köşemizde makalelerimle ışık tutmaya çalışacağım. Öncelikle hatırlatmam gereken konu elbette, burada ki cevaplar, hepinizin sorunlarına tam cevap vermeye bilir. Hayatımız da sorun olarak gördüğümüz bazı olaylar, sistemli ve disiplinli şekilde bir uzmanla çalışmayı gerektirebilir. Burada belki sadece sorununuzun belki adını daha net koyacağınız benzerlikler bulabilirsiniz. Soruları soran, kişilerin kimlikleri kesinlikle gizli tutulmaktadır. Ve buraya kendi seçtiğimiz, sorular yazılacaktır. Umarım bir çok kişiye çözüm getirir ve daha dingin huzurlu bir hayat sürmemize birazcık olsa da faydası dokunur.
Soru: 1,5 yıldır nişanlıyım ve 3 ay sonra evlilik için nikah günü aldık. Fakat kafama takılan, çok kavga ediyoruz. İşlerim yoğun diyerek benimle hiç ilgilenmiyor, nasıl davranmalıyım?
Çözüm: Her ne kadar evlenecekleri kişileri bireyler kendi seçse ve tanıdığını düşünse de, asıl nişanlılık dönemi, evliliğe giden yolda birbirini tanıma dönemidir.Ayrıca evlilikle sonuçlanacağı garanti kabul edildiğinden ve ilişkiye artık aileler de dahil olduğundan, ilişkiye fazladan stres yükleyebilir. Birçok çift ile yapılan araştırmaların sonucu çiftlerin en çok nişanlılık dönemlerinde gerginlik yaşadıklarını ve kavga ettiklerini göstermektedir. Size önerim bu dönemde birbirinizi bunaltmak ve fazla sorumluluk yüklemek yerine rahatlatarak huzurlu bir ilişki temeli oluşturmayı sağlamanızdır. Bu dönemde birbirinizi yıpratmaya aranızdaki saygı duvarlarını yıkarsanız, evliliğinizde daha büyük sorunlar ve iletişim problemleri yaşarsınız. Hatta birçok çift vardır yıllar geçer fakat nişanlılık sorunlarını dillendirmeye ve yeni tartışma konuları bulmaya devam eden. Nişanlınızın işleri yoğun olabilir, sizinle zaten evleneceği ve bir ömrü birlikte geçireceğiniz fikri ile nişanlınız bir rahatlama yaşamış olabilir. Gerginlik çıkarmak ve kavga etmek yerine, kendinizi daha düzgün yollarla, hislerinizden bahsederek ifade etmeye çalışmak en iyi yoldur. Mesela ”Neden beni aramıyorsun?”, ”Beni sevmiyor musun?” sızlanmalarıyla bunaltmak yerine ”Seni görmek bana iyi geliyor”, ”Seni özledim” gibi ifadelerle kendi hislerinizi anlatın.
Soru: Eşimi çok kıskanıyorum. Benim dışımda hiçbir şey yapmasını istemiyorum. Her an başka biri onun aklını çelebilir ve beni terk eder gibi hissediyorum. Beni çok sevdiğini söylemesine rağmen hep bir şüphe içindeyim. Onu da çok bunaltıyorum. Ne yapmalıyım?
Çözüm: Öncelikle kıskançlık dozunda ve ayarında olduğu taktirde eşlerin birbirine ilgisini ifade eder. Fakat burada anlattıklarınız kesinlikle sağlıksız bir ruh halini göstermiyor. Bütün bu baskıları uygulayarak sevgilinizi elinizde tutmak yerine ancak hızlıca kaçmasını sağlarsınız. Bir evlilikte güven yoksa uzun vadede mutluluk olması mümkün değildir. Eğer eşiniz gerçekten sizi kıskandıracak hareketler içindeyse, sizi aldattıysa ya da buna meyilli olduğunu anladığınız sağlam kanıtlarınız varsa zaten kıskançlık yapmak yerine bu ilişkiyi bitirme yönünde adımlar atmak sağlıklı bir birey için daha doğrudur. Ama sadece kendi güvensizliğiniz ve aslı olmayan kuruntularınız yüzünden böyle davranıyorsanız, hemen kendinizi toparlayın. Eşiniz de olsa kimseyi kontrol edemeyeceğinizi, iki insanı birbirine bağlayan tek şeyin sevgi olduğunu hatırlamak önemlidir. Karşı tarafı serbest bırakmayı ve kendi korkularınızı ona yüklememeyi öğrenmeniz gerekiyor. Korkularınız ve iç konuşmalarınız yerine eşinizi gerçekten samimi bir şekilde karşılıksız olduğu gibi sevmeyi deneyin. Bir müddet bu şekilde kendinize telkinler verebilirsiniz, eğer hala aynı endişeler devam ediyorsa bir uzmanla görüşmenizi öneririm.
”Sorunlar içimizi kemiren yaralar gibidir. Çözüm bulunmazsa zamanla başka şekillere bürünürler. Sağlıklı ilişkiler için sorunlarınıza değil çözümlere odaklanın. burada dikkat edilmesi gereken şey ise kişi bazı sorunlarını kendi hallede bilirken, bazılarına dışarıdan müdahale gereke bilir. Bu aynı şuna benzer; Kolunuzda bir yara varsa siz bunu pansuman yapabilirsiniz, fakat içinizde yada ulaşamayacağınız bir yerdeki yarayı kendiniz tedavi edemezsiniz. ”
Sorularınıza Çözüm olmak için buradayım…Sevgiyle Kalın…
Aldatılan Kadınların Yaptığı 3 Yanlış
ALDATILAN KADINLARIN YAPTIĞI 3 YANLIŞ
Elbette aldatılma çok ağır ve kolay kolay hazmedilemeyecek bir şey. Yıllarca kendine sadakatle bağlı kaldığını düşündüğü eşinin, sadakatsizliğiyle yüzleşmek kadını hem bir depresyona sürüklerken hem de eşine karşı güven duygusunu kaybetmesine neden olur. Aldatılan kadın bazen de ne yapacağını bilemez; ”Kızmalı mı?” , ”Öfkelenmeli mi?”, ”Çekip gitmeli mi?, ”Eşinin yaptığını görmezden gelip aklının çelindiğini mi düşünmeli?”, ”Eşine nasıl bir tepki vermeli?”, ”En doğru tepki ne olur?”bu sorular arasında bir çıkmaza girip, ne yapacağını bilememenin verdiği panikle yada içindeki öfkeyi nereye akıtacağını bilememenin kararsızlık ile kadın bazı yanlışlar yapabilir. İşte ”Aldatılan Kadınların” başlıca yaptığı yanlışlar…
1-Dedektiflik Yapma
Aslında kadınların en büyük özelliklerimden erkeklere göre hislerinin daha isabetli olmasıdır. Kadın aldatıldığından şüpheleniyorsa, kadının psikolojik bir rahatsızlığı olmadığı sürece bu şüphe genelde doğrudur. Fakat kadının aldatıldıktan sonra yaptığı en büyük yanlışlardan biri işte tam burada başlar.Kadınlar eşlerinin kendilerini aldattığından şüphelendiğin de,dedektif gibi işin peşine düşerler. Gizli gizli adeta casus gibi, etrafı aramaya, eşlerini sorgulamaya bütün enerjilerini verirler. Kadının bu kanıt toplama çabası, ilişkilerini tamamen kopma noktasına taşır. Çünkü erkeklerin doğasında çok belirgin bir özellik vardır; yüzleşene kadar inkarı tercih ederler bu inkar aslında, ”Hatamı anladım, bana izin ver, su yüzüne çıkarma, pişmanım her şeyi toparlayayım.” Erkek bir kere kabul ettim mi kadına iki seçenek verir ya ayrılmak yada kabullenmek.
Kesinlikle dedektiflik yanlış bir tercihtir. Çoğu kadın bunu yaparken aslında niyetleri ayrılmakta değildir, ”Bak ben biliyorum, kendini toparla, ben evliliğimi bitirmek istemiyorum” demek ister ama yaptığı dedektiflikle, her şeyi ortaya sermek, planında olmadığı gibi evliliğini bitirir. Bazı kadınlar ise kanıtlayıp vicdanı rahat bir şekilde ayrılmak ister. kadın vicdanını rahatlatmaktan çok sonu erteler sadece… Oysaki bir kadının aldatıldığını anlaması için kanıta ihtiyacı yoktur. Eğer sizi gerçekten aldatıyorsa ya da siz, onun aldattığından paranoyaklık derecesinde şüpheleniyorsanız, kanıtlar, ilişkinizde bir şeylerin değişmek zorunda olduğunu bilmeniz için gerekli değildir. Onu tam da aldatma eylemini yaparken yakalamaya çalışmak, size aradığınız huzuru bulmaktan ziyade yorgunluk, üzüntü ve kızgınlık getirir. Şartları olduğu gibi kabullenip bundan sonra ne yapabilirim diye düşünmek en doğrusudur.
2-Kocasını Masum, Diğer Kadını Günah Keçisi Yapma
Aldatma ne, diğer kadını masum yapar, nede aldatılan kadının eşini masum yapar. Fakat burada aldatılan kadının başka kadını suçlamadan önce kendisine şu soruyu sorması daha doğru olur. ”Sizinle güzel bir ilişkiye başlayan, size güvence veren, sizi hiç aldatmayacağına dair söz veren ve sonra da sizi aldatan kim?”,”Bir erkek aldattığında, vahşi cazibeli şeytan kadın, tarafından ayartılmış oluyor, öyle mi?” yada ”Yuvanızı yıkan eşiniz değil başka bir kadın mı olduğunu düşünüyorsunuz?”. Kendinizi kandırmayın. Burada kimse diğer kadına hatasız diyemez ama yuvanızı her şeyi kaybetme pahasına da olsa tehlikeye sokan sizce kim? Aldatma asla tek taraflı değildir. Diğer kadına kızmaktan vazgeçin. Bunun yerine eşinizin ilişkinizi nasıl kirlettiğine odaklanın. Hem şöyle düşünün; bu aldatma eğer o kadınla olmasaydı bir başkasıyla olacaktı. Sadakatsizler aldatır. Sorun o kadında değil, eşinizde ne yazık ki… Burada kendinize, ”Ben eşimin sadakatsizlik yaptığının farkındayım, Bunu bilerek bu evliliğe devam edebilir miyim? yoksa bitirmeli miyim?”
3-Aldatan Eşten Ayrılamama
Kadınlar aldatıldığını öğrenirler. Burada belki de her şeyden önce üzerinde durulacak mesele, eğer eşiniz sizi aldatmışsa, isteyeceğiniz son şey, onu hayatınızda tutmaya devam etmek olmalıdır. Tabi ki pişman olan kişiler yok değil, fakat aldatma, defalarca verilen sözlere, defalarca af dilemelerine rağmen devam eden bir davranış kalıbıdır genelde. Eğer sizi aldattıysa, onu kendinizden mahrum bırakarak cezalandırabilirsiniz. Aslın da cezalandırma da demeyelim, kendinize böyle iyilik yapmış olursunuz. Ne demiştik? Sadakatsizler aldatır.
Unutmayın siz hiçbir zaman onu aldatmaya mecbur etmediniz. Eşiniz sizi aldatıyorsa bu sizin değersiz olduğunuzun değil, onun bir ilişkinin sorumluluklarını yürütmedeki yeteneksizliğinin göstergesidir. O, bir yetişkinin sahip olması gereken yeteneklerden yoksun demektir.
Kendinizi suçlamaktan vazgeçin; çünkü onun aldatmasına neden olan siz değildiniz ve sadakatsiz birini sadık hale getirmek için sizin yapabileceğiniz bir şey yok. ”Daha zayıf, daha güzel ve yatakta daha iyi olsaydım aldatılmazdım” düşüncesini kafanızdan atın. Emin olun, sizi aldatırken, sizin yeteneklerinizi ya da sahip olduklarınızı hiçbir zaman düşünmüyordur.
”Konu elbette hassas; fakat şunu bilmek gerekir eşlerin kendisine olan ve karşılarındaki kişiye olan saygıları, yetişkin bir bireyde aldatmaya izin veremez. Boşanmak son çaredir diyoruz hep, fakat sadakatsiz bir evliliği yürütmekten, hem kendini hem karşısındakini aldatmaktansa en sağlıklı olan ayrılıktır. Güvenin olmadığı bir evlilik eninde sonun da bitmeye mahkumdur.”
”Evdeki Huzur Mutluluk Budur” Hepinize evlerinde, ailelerinizle; huzurlu ve mutlu günler dilerim.
Yarıyıl Tatilinde Çocuğunuzla Sağlıklı İletişim
YARIYIL TATİLİNDE ÇOCUĞUNUZLA
SAĞLIKLI İLETİŞİM
Bir yarı yıl tatili daha geldi. Karnesini alan çocukların büyük çoğunluğu, sanki bir bayram havasıyla evlerinin yolunu tutarken, bazıları da minicik yüreklerinde ”Ne diyeceğim?”, ”Çok kızarlar mı?”, ”Acaba beni bu karneyle sevmezler mi?”, hatta ”Hiç eve gitmesem mi?” düşünceler sıralanmış evlerine doğru bir adım öne iki adım geri ilerliyorlar. İşte iki durum için de ailenin duruşu çok önemlidir. İyi ve taktirlik karneyi gereği kadar onurlandırıp, abartıya kaçmamak ve kırıkları olan karneye ise dünyanın sonu gibi, davranmayıp dengeli bir şekilde kırıkların altında ki, asıl sebeplere inebilmelidir. Yani diyebilirim ki; ”Karneyi alana kadar çocuklar sınav verdi, fakat ikinci yarı yıl için de anne-baba bu 15 gün boyunca sınav verecek.” Evet yarı yıl tatilinde karnelere vereceğimiz, tepkilerden, bu zamanı nasıl geçirilmesi gerektiğine kadar hassas bir süreç anne babayı bekliyor.
Çocuğun Başarısında Anne Baba Rolü
Okul biter, tatil başlar. Tabi ki tatilde çocuğumuza, gerekli dinlenme zamanları verdikten sonra, tatili tamamen yatarak geçirmesi de çok uygun bir hareket olmaz. Burada anne-baba çocuğuyla beraber, bir planlama yapıp, karnede geri kaldığı düşünülen derslere, çalışmasında çocuğuna destek verebilir. Fakat sorun bazen anne babanın kendini fazlaca kaptırması sonucu, çocuğa dinleneceği ve eğleneceği zaman tanımamalarıdır. Maalesef bazı anne babalar tatili bir hırs savaşına çevirebiliyor. Adeta tatili sadece çocuğunun, okul başarısını artırabilecek fırsat olduğunu düşünüp, ”oğlum yada kızım tatili ders çalışarak geçireceksin” gibi yanlış bir tutuma girebiliyorlar. Yada tam tersi karnesi iyi gelen çocuğu tamamen kendi haline bırakabiliyorlar.Tatilinin bilgisayar oyunları başında geçirmesine seyirci kalıyorlar. Elbette yapılacak tatil programı da eğlence ve ders çalışma zamanları dengeli bir şekilde dağıtılmalıdır.
Tabi aynı zaman da anne-babanın unutmaması gereken; ”Karne her ne kadar çocuğa ait olsa da çocuğunuz o karneyi tek başına elbette almadı.” Anne babanın bu karnede çok önemli rolü vardır. Anne-baba öz eleştiri yapmalıdır. Sonuç olarak o karne eve gelene kadar koca bir dönem geçti. Anne -babanın kendine sorması gereken; ”Dönem boyunca çocuğumun dersleriyle ilgilendim mi?”, ”Çocuğunun eksiklerini tespit etmeye çalıştım mı?”, ”Veli toplantılarına düzenli katılıp; okulda bir problem var mı, her şey yolunda gidiyor mu, kontrol ettim mi?” Bu soruları kendinize sormalısınız, sonrasında tekrarlamak gerekirse; ”Karneyi alana kadar çocuklar sınav verdi, fakat ikinci yarı yıl için de anne-baba bu 15 gün boyunca sınav verecek.”
Ailem Beni Her Şeye Rağmen Seviyor
Çocuklarınız her şeyden önemlisi karnesinin notu her ne olursa, olsun sizin tarafınızdan koşulsuz sevileceklerini hissetmelidirler. Anne babanın görevi, eğitim hayatı boyunca çocuğuna destek vermek başarı yada başarısızlığında olumlu yol izleyebilmektir. Çocuk; ”Başarılı olursam annem, babam beni sever, başarısız olursam ailemin yanında hiç bir değerim yok”, diye düşünmemelidir. Bunun yerine ”Annem babam beni her şeye rağmen her halimle sever”, diye düşünmelidir. Anne-baba çocuğa bu hissi verirken bir yandan da düşük dersleri varsa bunları nasıl halledebilecekleri üzerinde çocuğuyla konuşmayı denemelidir. Bu şekilde sevildiği hissi verilirken, bir taraftan da çocuğunuzun öz-güveninin gelişmesini sağlayabilirsiniz. Özgüvenin gelişimi ise başarılı olma olasılığını çok ciddi etkileyecektir. Bunun tam tersi olur ve ” Okulda başarısızsa hayatta da başarısızdır” etiketini çocuğuna yapıştırırsa, öz-güveni düşük, ders çalışmak istemeyen, ”Zaten başaramayacağım”, düşüncesiyle başarısızlığı daha baştan kabul eden bir çocuğa dönüşür.
Anne baba olarak çocuğunuzu, önce sizin çocuğunuz olduğu için koşulsuz sevdiğinizi gösterin. Sevginizin koşulunun başarısı olmadığı, izlenimini vermelisiniz. Belki de bu yarı yıl tatilin de; Okul konusunu bir kenara bırakmalı, çocuğunuzun yeteneklerini ve becerilerini ön plana çıkararak onunla gurur duyduğunuz gösterebilirsiniz. Çocuğunuzun bir yeteneğini keşfetmediyseniz, yeteneklerini keşfetmek için, çeşitli hobi kurslarına gönderebilirsiniz. Bu hem çocuğun sosyalleşmesine, hem de öz güvenini yükselmesine yardımcı olacaktır.
Çocuğumla Sağlıklı İletişim
Aslında anlattıklarımızdan sonra nasıl davranmak gerektiği net, ama tekrarlamak gerekirse; Aslında karneyi anne babalar alır. Çocuğunuz karnesi kötüyse çocuğunuzu korkutmayın. Zaten utanarak karnesini size getiren çocuğu, birde siz aşağılarsanız, başarısızlığı kabullenir ve derslerini düzeltmek için hiçbir çaba harcamaz. Bu nedenle çocuğunuz karnesini getirdiğinde ders notları düşükte olsa, çocuğunuza sevgiyle sarılın, öpün ve ne olursa olsun sizin küçük kızınız, biricik oğlunuz olduğunu hissettirin. Notları düşük olduğu dersleri gülümsemeyle anlatın ve ”artık ikinci dönem biraz daha fazla çalışarak düzeltirsin” diyerek moral vermelisiniz. ” Ben sana güveniyorum”, ”İkinci dönem daha güzel olacak, daha başarılı olacaksın” gibi sözlerle yüreklendirip ve inandığınızı gösterebilirsiniz. Eğer özel desteğe ihtiyacı varsa tatil süresince fazla sıkmadan, bir özel öğretmenden destek alabilirsiniz.
Çocuk dinlendikten sonra uygun bir zaman dilimde geride kaldığı ders konuları tekrarlaması noktasında bir program hazırlana bilir. Fakat çocuk sıkıldığında ısrar edilmemeli, başka zamana devam edilmeli ve olabildiğince eğlenerek konuları öğretmeye gayret edilmeli.
Bu arada bırakın çocuklar gönüllerince eğlensinler, dinlensinler. Okulla gittiği günlerde yapamadıklarını ne varsa yapsınlar: Mesela uykusu gelene kadar TV izleyebilirler, yorulana kadar bilgisayar oyunlarında vakit geçirebilirler, arkadaşında istediği kadar oynayabilirler, geç yatmak, geç kalmak çocuğa tatilde olduğunu hissettirir. İnanın okulu, dersleri on beş gün gibi kısa bir süre için unutması okulu özlemesine sebep olacaktır. Bunun yanında beraber hafta sonları, akşamları gezmeye gidebilirsiniz. Müzeleri gezebilirsiniz. Çocukların yaşayarak öğrenmesi en sağlıklı öğrenme şeklidir. Okulda yeterince kitap okuyor, ödev yapıyorlar. Tatilde kitap oku, şu alıştırma kitabını çöz gibi çocuğunuzun yapması gereken şeylere siz karar vermeyin. Yoğun programdan sonra çocuğunuzun bu tatili hak ettiğini unutmayın. Çocuklar tatilin tadını çıkarmalı. Ailesiyle, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla, kimle isterlerse onlarla zaman geçirmeli.
Anne-Baba olarak çocuğunuz ile her dönem ilgili olun ve okuldaki başarısını sevginizin, ilginizin ölçütü olarak görmesine izin vermeyin. Okul hayatında ki başarısını çocuğun kişiliği ve hayat başarısı gibi görerek, çocuğa okul başarısı için sürekli baskı uygulamayın. İlgili bir anne baba olursanız yarıyıl tatilinde çocuğunuza ders çalış diye baskı uygulamanıza gerek kalmayacak ve çocuklar tatilin tadını çıkaracaktır. Ve yeni yarı yıla bomba gibi başlayacaklardır.
Bütün Çocuklarına ve ailelerine güzel, mutlu, sağlıklı ve bol eğlenceli; Yarıyıl tatili dilerim .Sevgiyle Kalın…
Sevginin Beş Niteliği
SEVGİNİN BEŞ NİTELİĞİ
Sevgi bizden çok öte bir şeydir, aslında… Sevginin coşkusu, acısı; tek evet ile içine sizi alan gizemli bir serüvendir. Eğer sevginin tanımını sorarsanız; Zannediyorum Yaratılmış her zerresi kadar tarifi vardır. Herkes için bambaşka bir histir sevgi. Fakat bunun yanında çok önemli bir gerçek vardır ki; Dünyadaki bütün sevgiler toplansa, ne mutlu olmamıza, nede bir ilişkiyi sürdürmemize yetmez. Sevgi aslında bir beceri işidir, ve beceride sonradan öğrenebilir. O zaman denebilir ki bir ilişki de; sevme gerekli çaba ve uygulamalarla öğrenilebilir. Dediğim gibi herkesin sevgi tanımı birbirinden farklıdır, Çünkü her birimizin sevgi tecrübesi birbirinden farklıdır. Fakat sevginin beş yönü vardır ki bunlar hemen hemen herkeste öne çıkar. İlgi, kabul, taktir, şefkat ve kendimiz olmaya hoşgörü.
İlişkilerde; Her yetişkin en doğru eşi seçme arayışındadır. Önce kendi anne babamızda bulduğumuz iyi ve eksik yönleri harmanlayıp bunların benzerlerini bulmaya çalıştığımız, bir taklit ararız. Yani hem kontrol eden, hem de sadık biri. Kişiliğimiz oturup olgunlaşmaya başladıkça; sadece olumlu yönlere odaklaşırız. Yani kontrol eden insanları değil, bize biz olabilme imkanı veren sadık birilerini ararız. Tamamen olgunlaştığımız da ise, kusursuzun olmadığını keşfeder, artık kusursuzluk peşinde koşmaktansa, gerçekleri görürüz. İçimizde bizi biz eden kaynaklara döneriz; eşimiz artık ihtiyaçtan çok bir armağandır.
İşte bu beş nitelik; Önce anne-babanın, sonra eşlerimizin karşılaması gereken ihtiyaçlar gibi görünse de zamanla bizim başkalarına ve dünyaya sunacağımız armağana dönüşür. Bu beş nitelik denilebilir ki; ”Bir ilişkiyi sürdürmenin değil, hayatın amacı olan bütünlüğümüzü sağlayan sevginin, uygulamasının anahtarlarını bize sunar.” Bu beş niteliği uygulaya bilirsek hayatımız da çok şey kazanırız. Her ne kadar görünürde başkalarına sunuluyor gibi olsa da, sundukça bizi daha da sevilebilir kılan niteliklerdir. Sevgiyi içinde oluşturma yöntemidir.
İLGİ
İlgilenmek; Sesin farkına varmak,söylenenleri dinlemek, hissetmek ve tecrübe etmek demektir. Aslında burada bahsettiğimiz ilgiye uyum da diyebiliriz. Uyum iki kişinin birbirlerine karşılıklı ilgilerinin yansımasıdır. Gerçek ilgi; gördüğümüz de, hareketimizle veya söylediklerimizle tam anlamıyla anlaşıldığımızı yani aslında uyum içinde olduğumuzu hissetmektir.Tabi ki karşımızdaki kişiyi de tam manasıyla anlayabildiğimizi hissettirmektir. J.D Salinger’in bir roman kahramanının dediği gibi; ”Babam, hayatı boyunca sorumu duymak için bekliyormuşçasına bana döndü” simdi kendinize sorun; İşte siz ve eşiniz Birbirinizi hiç bu kadar dikkatle dinlediniz mi? Birbiriniz için bu kadar önemli misiniz? İlişkiler bu önemle şekillenir. Eşler arasındaki uyumlu ilgi; durmaksızın genişleyen güven ve güvenlik alanı oluşturur. Bizim gerçeğimize gösterilen ilginin arkasındaki gerçek, onu bize sunandan gelir. Bize gerçek bildiğini söyleyeceğine güveniriz ve eşimize güvenin kaynağı budur.
İlişkiye ilgi ne getirir; İlgiye duyulan arzu dinlenmek istemektir, çoğu zaman yanlış anlaşıldığı gibi hep sahnenin önünde olmak değil. Bir ilişki de ilgi var ise; karşılıklı odaklanma vardır, horlanma yada alaya alınma endişesi yoktur. Karşılıklı ilgi duyan eşler birbirlerinin sezgilerine önem verir. Birbirlerini ciddiye alır, itibar gösterirler. Kişilerin duyguları eşleri için o kadar önemlidir ki, korktukları duyguları da bilirler, kendileriyle paylaşmalarını isterler. Elbette karşılıklı hoşnutsuzluklarda vardır fakat bu ilgideki uyumu yakalamış çiftler iletişim kanallarını açık tutmak adına karşılıklı saygılı ve istekli bir şekilde hoşnutsuzluğu, konuşarak çözerler.
KABUL GÖRMEK
Kabul Görmek; Bir ilişkide, bütün duygularımızın, seçimlerimizin ve tabi ki kişisel özelliklerimizin saygı görmesi desteklenmesi anlamına gelir.İlişkimizde bu durum, eşimizi tanımak ve ona kendimizi açmak için bize güven ortamı oluşturur. Kendimizi eşimizin yanında ne kadar güvende hissedersek ona o kadar yakınlık hissedebiliriz. Beş niteliğin hepsinde olduğu gibi kabul görmek ve kabul etmek için hiçbir zaman geç değildir. Kendi içinizin farkındalığına dönmenizi gerektirir. Kendi kaynaklarınızın ve değerinizin farkına varmak için, yaşam koçu ile çalışmak oldukça etkilidir. Kendi değerimizi ruhumuzun derinliklerine oturtmayı öğreniriz. Bu sayede kendimize güvenimizi geliştirmekle kalmayız, eşimizi ve başkalarını da oldukları gibi kabul etmek kolaylaşır. Bir beklentimiz olmadığından karşımızdakini olduğu gibi kabul ve taktir ederiz. Kabul etmek koşulsuzdur; karşımızdakini seçimlerini hayat tarzını hem fikir olmasak ta onaylamaktır.
İlişkiye Kabul görmek ne getirir; Bir ilişkide, kişiler kabul gördüklerinden, kim olduklarına dair hislerinden ve kendi oluşturdukları değerler sisteminden ne kadar eminlerse; karşılıklı sevgilerinde, gereksiz reddedilme korkularından ve aşağılanma hislerinden de o kadar uzaktırlar. Birbirlerine sevgilerini güvenle ve etkili biçimde sunarlar.
TAKTİR GÖRMEK
Taktir Görmek; Bir ilişkide kabul görmeye derinlik katar. Bu ”Sana hayranım, seninle olmaktan zevk alıyorum, sana değer veriyorum, sana saygı duyuyorum,senin eşsizliğini taktir ediyorum, demektir. İlişkilerde eşini taktir etmek çok önemlidir. Taktir bize bağışlanan lütuf ve armağanlara şükür duymayı da içerir.Şükür olmayan ilişkilerde bir şeyler içten içe eksiktir. Bu ille de teşekkür bekleme isteği değildir. Bu şükür karşındaki kişiyle etkileşiminin sağlıklı olup olmadığını yerini iletilip iletilmediğini gösteren bir teşekkürdür.
İlişkiye Taktir görmek ne getirir; İlişkinizin ve kişisel değerlerinize sahip olmak ve kendine güvenmek için, ihtiyacınız olan tek şey cesaretlenmektir. Bu da ancak eşlerin karşılıklı birbirlerini taktirle olur. Washington Üniversitesi psikologlarından John M. Gottman’ göre ”İlişkilerini yürüten çiftlere bakıldığında taktir ekmenin oranı şikayete oranı beşe birdir”. Karşılıklı taktir, uzun ve huzurlu ilişkiler getirir.
ŞEFKAT
Şefkat; ilişkilerde Karşılık beklemeden sevmek. Sevmek ve sevilmek elbette temel ihtiyacımızdır. İlişkilerde eşlerin birbirini gerçekten severek kucaklaması, sevginin bedene işleyerek ruhu okşamasıdır. Hayatta korkularımız ne kadar büyük e derin bile olsa tek bir sevgi dokunuşuyla yok olur gider. Şefkat hem fiziksel hem de duygusal düzeyde bir yakınlık ister. Oluğumuz gibi seviliyorsunuzdur. Şefkat ihtiyacınız her zaman koşulsuzca sevilmeniz , çoğu zaman ise samimi olarak sizden hoşlanılmasıyla karşılanır. tek parmak bütün elimizi temsil etmez şefkatte sevgini gösterilme niteliklerinden biridir sadece. Sizi kucaklayan fakat size suçlamadan özgürce seçimler yapabilme hakkı vermeyen bir ilişkide bir süre sonra yersizlik ve güvensizlik hissi uyarır.
İlişkiye Şefkat ne getirir; Şefkat ilişkilerde romantik alanında başka çatışmada başka kendini gösterir. Romantik aşamasında genellikle cinsel yakınlık olarak kendini gösterir yani denilebilir ki kişilerin cinsel yaşamlarındaki mutlulukta şefkat oldukça önemlidir. Çatışma anında ise; şefkat karşılıklı meseleler üzerinde sabırla ve ortaklaşa çalışma yapmayı sağlayan hoşgörüyü getirir.
KENDİN OLMA HOŞGÖRÜSÜ
Kendin olma hoşgörüsü; İlişkinizde en derin ihtiyaç ve dileklerinizin neler olduğunu, bilip gösterebiliyorsanız. kendiniz olmanın güvenini içinizde taşırsınız. Kendimiz olmak bize güvenli gelmediğinde ise; yetenek ve erdemlerimizi saklamak için, maskeler takarız. Olmadığımız gibi görünür belki de kendimizle kalında kendimizi bir sahtekar gibi bile hissediyor olabiliriz. Ve kendimizi Eşimizin dilek ve isteklerine göre yaşamaya mecbur hissedebiliriz. Fakat kişilerin kendi gibi olma özgürlüğü izin vermeyen ilişkiler muhakkak bir yerden patlak vermektedir. Ve bir kez sağlıklı bir şekilde kontrolü ele alan kişi başkasına boyun bükerek yaşamak istemez. ”Kendim olmama izin vermiyor” gibi cümlelerle kendini göstermeye başlar. Budan dolayı ilişkilerde kişilerin kendi olma özgürlüğüne saygı göstermek gerekir. Maalesef çok yapılan bir gerçek ilişki başladıktan sonra birbirini karşılıklı değiştirme isteği. Bu istek kişilerin içinde her an patlamaya hazır bir öfke ve isyan bombası olarak çıkabilir.
İlişkiye Kendin Olma Hoşgörüsü ne getirir; İlişkilerde kişiler birbirlerine kendileri olma noktasında hoşgörü gösterdikçe içsel olarak birbirlerine tam manasıyla güvene bilir ve tam manasıyla gerçek eşini tanıyıp sevebilme şansını kendilerine verebilir. ”Evlilik ben merkezci bir anlayışla gitmez ben değil biz olmayı eşlerin seçmesi gerekir.”
Karşılıklı ilgi uyumunu yakaladığınız, kendinizi ve eşinizi olduğu gibi kabul edip taktir edebildiğiniz, şefkatle ilişkinize mutluluklar ve sorunlarınıza çözümler ürettiğiniz, tabi ki, karşılıklı kendiniz olma hoşgörüsünü, yakaladığınız birliktelikler dilerim SEVGİYLE KALIN…
Cinsellik ve Öz Güven
CİNSELLİK VE ÖZ GÜVEN
Cinsellik günümüz de halen konuşulmaktan çekinilen, bırakın sorunlarını bir uzmana söylemek, eşlerin birbirlerine dahi itiraf edemedikleri aşılamayan bir engel olmaya devam etmektedir. Gerek erkekleri gerekse kadınları çekici ve alımlı gösteren kaynağa inildiğinde; Eşler, arasında cinselliği bir engel olarak görmekten vazgeçen, günah, ayıp, yasak geleneksel söylemlerden uzaklaşabilen ve tabi ki eşler arasında cinselliğin, yerine getirilmesi gereken bir vazife değil de karşılıklı haz alma ve verebilme ilişkisi, olduğunu kabul etmelerinde yattığı görülmektedir.
Dış Görünüşle Cinsel Öz güveni Yakalama
Eşler; Kendilerine hayatın diğer alanlarında olduğu gibi cinsellik noktasında da öz güven kazandırmalıdır. Cinsellikte kendine öz güven aslında kişileri daha çekici yapandır. Bir kadının ne kadar güzel olmasından yada bir erkeğin ne kadar yakışıklı olmasından ise seksapalitesi yüksek ve cinsellik noktasında kendine bir güveni olması çok daha önemlidir. Bunun için ise eşlerin Kendi öz bakımlarında, giyim stillerinde, bakışlarında, ifade ve davranış biçimlerinde, hatta ses tonlarında belli değişiklikler yapmaları gerekebilir. erkeklerde olan ”erkeklik enerjisi” yada kadınlarla olan ”dişilik enerjisinin” bir şekilde karşılıklı açığa çıkması gerekir. Eşlerin sadece yatakta değil, sosyal ve günlük yaşamlarında, is hayatlarında, markete bile giderken, kadınların kadın gibi erkeklerin erkek gibi giyinip önce, kadın/erkek kendileri hissetmeleri gerekir. Özellikle bu durum maalesef kadınlarda kendini çok göstermektedir. Farklı ortamlardaki ciddiyetten sonra spor kıyafetlerinin verdiği rahatlığa kendilerini kaptırabilirler. Fakat unutmamak gerekir ki spor kıyafetleri sadece spor yaparken giyilir.
Cinsel Öz güven
Tabi ki hayatınız da Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için çok güzel bir manken olmanız yada çok yakışıklı bir aktör olmanız gerekmez, cinsel öz güveniniz olması yeterli. Cinsel Öz güven; Kişinin kendisi ve yetenekleri hakkında, bedeni ve kendi beden fonksiyonları hakkında olumlu yani pozitif ve aynı zamanda tabi gerçekçi bir anlayışa sahip olması ve kendini iyi etmesi demektir.Özetle kişi kendi olmaktan memnundur. Kendisi ve çevresiyle barışıktır. Kendini sevilebilir hisseder. Bir kadın/erkek çekici kılan en önemli etken öz güvendir. Çünkü öz güven kişiye cinsel güç verir, cinsel enerjisini arttırır. Hem kendisi hem eşi için daha fazla çaba göstermesini sağlar. Öz güvenleri yerinde olan çiftler kendilerinin ve birbirlerinin ne istediklerini bilirler. Kendilerinin cinsel yaşamlarında nelerden hoşlandığını bilir ve bunu eşinden talep edebilirler. Bunu talep ederken de utanma duygusuna kapılmazlar.
Cinsel Etkileşim İçin Öz güven
Kadın/ Erkek ilişkilerinde kendilerine güvenmeleri, cinsel hayatlarında da daha başarılı olmalarını sağlar. Eşler eğer cinsel öz güvene sahipler ise mutlu olacaklarına inanırlar. Aynı zamanda cinsel öz-güveni olan kişiler cinsel hayatların da sorun yaşamayacaklarına yada herhangi bir sorun ile karşılaştıklarında da kendi çözebilecekleri bir sorunsa bunu halledebileceklerine çözemeyecekleri sorunlarda da ise bir uzmandan yardım almaları bilincinde ve bunun rahatlığını yaşamaktadırlar. Aynı zaman da Kadın/ Erkek eşinin cinsel anlamda kendine güven içinde olduğunu görmesi, Eşine olan cinsel tahriki de arttırmaktadır.
DevamıStressiz Yaşam İçin Hayır Demeyi Öğrenin
STRESSİZ YAŞAM İÇİN HAYIR DEMEYİ ÖĞRENİN
”Hayır’‘ yerine evet diyen kişiler hayatlarında, üzerine aldıkları sorumluluğu yerine getire bilmek yada altında ezilmemek adına, ciddi strese maruz kalmaktadırlar. Bazen duyulan suçluluk duygusu, bazen ne yapacağımız noktasında kararsızlık yada gerçekten yapabileceğine inanma kişilere ”hayır” yerine evet dedirtiyor. Kişilerin kendine yapacakları en iyi şeylerden biri ”HAYIR” demeyi öğrenmektir. Kişiler hayır demeyi öğrendiklerinde karşı karşıya kaldıkları stres en aza inmektedir. Böylece hayatında kendi için önemli olan şeyleri ve kendine vakit ayırabilmeyi tercih edebileceklerdir. Aslında kişilerin etkilendiği yada hayır diyememe sebepleri; karşılarındaki kişilerin onları bencil, umursamaz yada zor günlerinde sanki yanlarında olmayı istemeyecek kadar kötü, olarak algılamalarından korkmalarıdır. İlave olarak; beğenilmemek, hoşlanılmamak, eleştirilmek, reddedilmek, dışlanmak ve bir arkadaşlığı kaybetmek korkusu da hayır diyememek için bir sebeptir. Temeline bakıldığın da; başkası için yaşama çabası yada başkalarının hakkında ne düşündüklerini fazlaca önemsemelerinden kaynaklıdır.
Öz Güven Eksikliği Olanlar Daha Zor Hayır Diyor
Hayır diyebilme becerisi öz-güven ile yakın bir ilişki içinde bulunuyor. Öz-güven ve öz-saygısı düşük olan kişiler sıklıkla başkalarına karşı çıkma konusunda sıkıntı duyuyor ve başkalarının gereksinimlerini kendisinin gereksinimlerinin önüne geçiriyorlar. Kişi başkaları için yaşayan birisine dönüştüğün de, hayatında ki kişiler için bir şeyler yaptığın da; onlar için değerli olacağını , kendini de ancak onların gözünde değerli olursa, kendini değerli hissedeceği yanılgısına kapılır. Hayır diyememe kişi üzerinde yorgunluk, baskı altında hissetme ve asabi tavırlarla kendini gösterebilir.
Hayır Stresi Azaltıyor
Hayır demek, evet demeye göre daha sağlıklı bir seçimdir. Kişinin evet demeye devam etmesi karşılaştığı kişilerdeki taleplerin sayısının artmasına, tabi bu talep artışı da stres düzeyinin daha da yükselmesine ve kişinin önem verdiği şeylere zaman ayıramamasına neden olabilir. Hayır demek elbette çok kolay bir yol değildir. Fakat kişi hayır diyebildiğin de; kişinin stresi azalmakta, sorumluklarını daha iyi yerine getirebilmekte, yeni ilgi alanları edinebilmektedir. Aşırı yük ve fazla stres altında kalmak ve bunlardan evet diyerek kurtulacağını düşünmek, kişinin kendisini hasta ve tükenmiş hissetmesine neden olmaktadır.
Hep Mi Hayır Demeliyim?
Her zaman Evet demek kadar her zaman hayır demek de elbette sağlıklı bir tercih değildir. Kişi ne için vakit ve enerji harcaması gerektiğine karar veremeyebilirler. Buna karar verebilmek için şunlara dikkat edilebilir.
*Sizin için hayatınızda o an en önemli olanı bulup, üzerine odaklanın. Yeni bir söz vermeden önce yükümlülük ve önceliklerinizi gözden geçirin. Sizin için çok önemli olduğunu hissediyorsanız, gerçekleştirin; yoksa HAYIR diyin.
* Evet demek stres oranını artırır. Vereceğiniz yeni söz, size kısa vadeli, anlık bir yük mü getiriyor, yoksa sizi aylar sürecek ek bir stres altına mı sokuyor? Sizi aylar sürecek ek bir stres altına sokuyor ise, evet demek yerine başka ne seçenekler olduğunu tekrar gözden geçirin.Gerekiyorsa ”HAYIR” diyin. Kişilerin anlık yüklere kısa vadeli girmesi ise hayatta gayet normaldir ve ”evet” demek sosyal ilişkiler için daha uygundur.
*Kararınız ne olursa olsun, suçluluk duygusundan arının.
*Hemen karar vermeyin. Değerlendirdiğiniz konunun üzerine düşünün. Yanıt vermeden önce kendinize zaman tanıyın.
Hayır Demeyi Nasıl Öğreneceğim?
Öncelikle ”Hayır” derken kısa ve öz olmaya özen gösterilmeli ve gereksiz suçluluk belirten cümlelerden uzak durulmalıdır. Reddetme nedeni ile ilgili uzun açıklamalar yapmaktan ve kendinizi haklı göstermeye çabalamaktan uzak durmak önemlidir. Dürüst, saygılı ve kararlı duruş karşıdaki kişinin yanıtı kabullenmesi açısından oldukça önem taşımaktadır. ”Hayır” uygun olmayan görevleri üstlenmemenizi sağlayacak olan basit, tek ve güçlü bir sözcüktür. Tabi ki her zaman durum bu kadar basit olmayabilir. Ama unutulmamalı ki ”hayır” sözcüğü kesindir, kullanmaktan korkulmaması gerekir. Onun yerine; emin değilim, yapabileceğimi sanmıyorum, gibi önü açık ifadeler ileride evet diyebileceğiniz şeklinde yorumlanabilir. Karşı taraftaki kişinin üzerinize gelmesini sağlayacak açık kapı bırakabilir. Buda sizi süre gelen stresli bir evet demeye iter. Elbette sosyal hayatta evet demeye alışan bireyler için hayır demek o kadar kolay da olmayabiliyor. HAYIR demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırır ve stresi azaltır.
İlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (2. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
İlişkilerde Farklı Olma İhtiyacı:
Özgün yani farklı olma ihtiyacı insan yaşamında insanı tetikleyen bir güçtür. Yaşamda hiç bir şey bire bir aynı değildir. Yaşam kendini tekrar etmeyecek kadar zengin yaratılmıştır. Bir kar tanesi bir başka kar tanesine benzemez. Kişilerde birbirinden farklıdır. İlişkilerinde bu farklılığı görmek isterler. ”Ben herkesten farklıyım”,” Benim herkesten farklı bir özelliğim var”, ”Ben onun gözünde en önemliyim yada en önemli olmalıyım”, ”O bensiz yapamaz”, ”Ben diğer erkekler gibi değilim”, ”Ben senin bildiğin kadınlardan değilim” gibi sözlerle bunun vurgulandığı zamanlar da olur kimi zaman.
Evet her kişi farklı insanlık tarihinden beri bir kişi tıpa tıp aynı var olmadı. Yaşanan her ilişkide farklı, kimsenin yaşadığı bir diğerine benzemez. Hiç bir evlilikte yada ilişki de ne sorunlar ne mutluluklar bire bir benzemez. Kişilerde onların içinde bulundukları ilişkilerde birbirinden farklıdır.
ilişkilerde, Önemli olduğunu hissetmenin yaygın yollarından biri, İhtiyaç duyulma ihtiyacıyla kendini ortaya çıkarabilir. Özellikle kadınlar; İhtiyaç duyulma yolunu kullanarak çocukları, eşi, hatta anne babaları için kendini paralamak için gerçekleştirir. Burada amaç kendini vazgeçilmez kılarak, önemli olma farklı olma ihtiyacını karşılamaktır. Hatta eşi için farklı olabilmek sadece çocuğunun annesi olma farklılığını hissetmek için çocuk sahibi olmak için uğraşan kadın sayısı inanılmaz şekilde çoktur.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz yaşamda ve ilişkiniz de farklı, özgün, önemli olmak için hangi yolları kullanıyorsunuz?” İlişkilerin sağlıklı olarak devam etmesi için farkındalıkları fark etmek lazım. Kişilerin kendi farklılıklarını ve karşısındaki bireyin farklılıklarını fark edip bunları belli etmesi; sağlıksız önemli ve vazgeçilmeme arayışının önüne geçebilir. İlişkilerinde; Kişiler üretken bir amaca yönelip kalıcı şeyler yapma yolunu seçip birbirlerini hayat amaçlarında desteklediklerinde farklılığı yakalayabilirler.
İlişkilerde Benzer Olma İhtiyacı:
Diyelim ki bir ilişkide birbirinizden çok farklısınız. Siz benzersizsiniz. O zaman ne olur. O zamanda birine ait olma ihtiyacı hissedersiniz. Birbirinizde benzer yerlerin olmaması da sizi rahatsız eder. Evet insanlar farklı olmak isterler Fakat bu aynı şunun gibidir ilişkilerde karanlığı bilmeden aydınlık anlaşılabilir mi ? Farklılıklar bunun için vardır ama kişiler ilişkilerinde sevgi ve ait olma karşısındakine benzeme sanki onun bir parçası olmayı hissetmek de isterler. Sizi birbirinize çeken birbirinize benzediğiniz yanlarınızdır. Ortak noktalarınızdır; ortak yerde buluşturan.
İlişkilerimiz de bazen kendimizi önemli hissetmeyiz. Bu noktada önemli ve özel olmayı talep ettiğimiz de, farkında olmadan eşimizi kendimizden iteriz. Ona ” Sevilmek istiyorum” talebinde bulundukça tam tersi olur. Sevilme isteğini sevme arzusuyla karıştırabiliriz. Eşimiz tarafından sevme arzumuz karşılanmadığında ise kendimizi özel hissetmeyiz. Bu kez de istediğimiz sevgiyi alabilmek için onu sevgi gösterileriyle boğarız. Ve bizden daha da uzaklaşır. Kaçan sevgilinin, eşin arkasından incinmişlik duygusu yaşarız. onu suçlar sevmekten korktu kaçtı deriz onun korktuğu sevginizden değildir, bitmek bilmeyen sevgi dilenciliğinizdir. ”Aşk ve sevgi denilen şey iki insanın birbirine ait olma duygusudur” Aşk ve sevgide kendimizi hem özel hem birine ait hissederiz. Yani benzerimizin yanında hissederiz.
Eğer benzerlik yoksa kişiler bu açığı gidermek için fedakarlığa baş vururlar. Sevdiği kişinin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi ihtiyaçlarından vazgeçer yada erteler. Burada önemli olan şu; Verdiğiniz sevgiyi karşılığı faizi ile ödenmesini bekleyip bir borca dönüştürdüğünüzde kendinizi sevilmeye muhtaç konuma getirdiğinizde kaybetmeniz kaçınılmazdır.Sevgide en önemli kural ihtiyacımız olanı eşimize vermektir. Sevilmeye ihtiyacınız varsa sevin. İnsanlar sevmeyi, sevildikleri kişilerle gerçekleştirir.
Kadın erkek ilişkilerinde en kötü durum seven birinin terk edilmesi değildir bunda canınız acır bir süre ama geçer. En kötü durum ait olma ihtiyacınızın az buçuk karşılandığı sonucu değişimi göze alamamaktır. ”Ne terk edecek kadar kötü, ne kalacak kadar iyi durumu”. Bu tarz çiftlerin durumu ise şudur; Değişim için bedel ödemeyi göze alamazlar; kendini doyum ve mutluluk vermeyen ilişkiye devam ettirmenin getirdiği, öfke, kırgınlık, kızgınlık ve yalnızlık duygusunu yaşarlar. Tam bir çaresizlik ve acizlik hali.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde karşınızdaki kişi ile benzer misiniz ait olma ihtiyacınızı gideriyor musunuz?” Benzer benzeri çeker ve birbirinize ait seneniz ne sevmekte ne sevilmekte zorlanmazsınız. İstediğiniz sevilmekse samimi bir şekilde sevin karşılığında samimi sevgi bulursunuz.
İlişkilerde Gelişme İhtiyacı:
İlişkimizde her şeye sahip olabiliriz ama her gün yeni bir şeyler katıp, her iki taraf da gelişime açık olmazsa ilişki çürür. Gelişimde hayat vardır. ya gelişiriz yada ölürüz. Duygusal, zihinsel ve ruhsal gelişim için kişilerin zaman ayırmaları gerekir. Gelişmek, öğrenmek, bir seçim değil, bir lüks değil, bir ihtiyaçtır. Aynı yemek içmek kadar ihtiyaç.
Bunun için eşlerin birbirlerine gelişimlerine ayıracak vakit ve imkanlar için özgür bırakmalılar. Özgür bireyler gerçekten sever ve gelişir. Gelişen bireyler iyi anne baba olup sağlıklı bireyler yetiştirebilir. Gelişim insanların nefes almasını sağlar kendinize nefes alacak alanlar bırakın.
Cevaplamanız gereken soru; ”Her gün yeni bir şey öğreniyor musunuz? Ayda kaç kitap okuyorsunuz? En son hangi konuda ilişkinizin ve kendinizin gelişimi için bir şeyler yaptınız?” Gelişmek lüks değil ihtiyaçtır. Kendiniz ve ilişkiniz için sizi geliştirecek yollar arayın yoksa gelişmeyen her şey gibi ilişkilerde yok olmaya mahkumdur.
İlişkilerde Katkıda Bulunma İhtiyacı:
Kendimizin dışına çıkarak başkalarına katkıda bulunma ihtiyaçtır. Varlığımızın başkalarına yardımcı olduğumuzu bilmesi; işe yarar insan olduğumuzu hissetme ihtiyacı. Her konumda olduğu gibi ilişkimizde de karşımızdakine yararımız olduğunu hissetmediğimiz sürece mutlu olamayız. Bu Yaşamın her alanında olduğu gibi ilişkilerde de çok önemli bir ihtiyaçtır,eğer yararlı olduğumuzu hissetmezsek, ihtiyaç duyulmaya ihtiyaç duyarız. Eğer eşimizin bize ihtiyacı olmadığını hissedersek farkında olmadan, çocuğumuzun gelişimi pahasına da olsa bize ihtiyaç duyarak büyümesini sağlarız. Çevremizde ne kadar çok vardır değil mi büyüyüp evlendikleri halde halen annelerine ihtiyaç duyan kişiler. kendi kararlarını kendileri veremeyenler. kendileri aile olamayanlar.
Evet eşimizin”iyi ki varsın” demesi onun yaşamına katkımız dokunduğunun kanıtıdır. Ve bu insanı çok mutlu eder.Tabi ki bu katkıyı eşinize verirken bir teşekkür bile beklemeden katkı da bulunmaktan bahsediyorum, Vermenin doğal hazzını aldığınız katkıdan.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkim de katkıda bulunma ihtiyacımı karşılıyor muyum?” Vermeyi bilmeden almak bencilliktir, verilmeyi bilmeden vermek enayiliktir, verilmek ve vermek birlikte olduğunda dayanışmadır,almak ve vermek alışveriş, Verilmeye de layık olduğunu bilerek ve verilmeyi beklemeden vermek katkıda bulunmaktır.
Bu altı ihtiyacı ne kadar doyum içinde yaşarsak ilişkilerimizde o kadar mutlu oluruz. Eksik ihtiyacınızı tespit edip çözüm yolları bulduğunuzda emin olun hayat daha güzel olacaktır. Çözümlerde kimi zaman zorlanmak oldukça doğaldır böyle durum da bir uzmanla çalışmak en doğru karardır.
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (1. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (1. Bölüm )
Aslına bakarsanız; tüm insanların sorunlarını çözmek için bu temel ihtiyaçlarının doyuma ulaşması şarttır. Kişilerin birbirinden çok farklı sorunları vardır fakat bunun temeline inildiğinde altı temel ihtiyaçta toparlanır. Bunun için nerede yaşadığınızın, hangi ülkede olduğunuzun, ekonomik durumunuzun, hangi çağda yaşadığınızın, hangi dini inanca sahip olduğunuzun, kırsal bir köy hayatı sürdürmenizin yada metropol’ün tam merkezinde olmanızın hiç önemi yoktur bütün insanların bu altı temel ihtiyaca hayatlarında doyuma ulaşmak için ihtiyacı vardır. Tüm insanların temel duygu ihtiyaçları aynıdır.
İlişkilerimizde de bu temel ihtiyaçları karşılamadan karşılıklı doyuma ulaşmamız mümkün değildir. İlişkilerimizde temel ihtiyaçlarımız doyuma ulaştığı oranda mutluyuzdur. Kişiler ilişkilerinde bazen kendini iyi hissetmedikleri durumlar yaşar da bir türlü sebebini bulamazlar. Görünüşte bir sorun yok gibidir, her şey yolunda gibidir, ama bir şeyler huzursuz eder. İçiniz de adını koyamadığınız anlam veremediğiniz, garip bir duygu vardır işte bu kişilerin temel ihtiyacındaki doyum eksikliğinden kaynaklanır.
İlişkinizdeki genel kalite nasıl merak ediyor musunuz? Gelin bu cümleleri sesli bir şekilde tekrarlayalım. Ve dürüstçe kendimize soralım, ben ilişkimde kendimi hangisi gibi hissediyorum …
”İlişkimde Çok mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuz sayılırım”, ” İlişkimde mutsuz değilim, ama mutluda değilim”, ” İlişkimde mutlu sayılırım”, ” İlişkimde mutluyum”, ” İlişkimde çok mutluyum”, ” İlişkimde çok mutlu ve doyumluyum ve buna şükrediyorum”
Size İlişkinizde hangi duyguya kendinizi daha yakın hissettiniz. Tabi ki bir ilişkide istek ve arzularımızın hepsi doyuma ulaşmaya bilir. Fakat ihtiyaçlarımız doyuma ulaşmak zorundadır. Eğer ki bir ilişkide temel ihtiyaçlar sağlıklı ve etik yollarla doyuma ulaşmazsa; Sağlıksız ve etik olmayan yollarla ihtiyaçlarına ulaşma yollarına gider. ” Dikkat edin! Arzu veya istek demiyorum, Temel ihtiyaçlardan bahsediyoruz” Nasıl ki haftalarca aç kalan birinin, sağlıklı yiyecek yemeliyim diye bir arayışı olmaz önüne ne gelirse açlık ihtiyacını karşılamak için yer. Öylede duyguları aç kalan kişilerde sağlıklı yollardan kayma gösterebilirler. Fakat; ”Yetişkin bireylerin hayatlarının her alanında olduğu gibi ilişkilerinde de duygusal temel ihtiyaçlarını bilip bunları kendileri ve eşleriyle çözmeleri gerekir.”
Peki nedir bu İlişkilerde bizi Mutluluğa götürecek temel ihtiyaçlar?
İlişkilerde Güven ihtiyacı:
İnsanların temel ihtiyaçlarından biride güven ihtiyacı. Aynı şekilde ilişkimizde de güven duymak isteriz. Güvenmediğimiz de ne olacağını bilemediğimizden güvenecek bir kişiye ihtiyaç duyarız.
Herkes ilişkisinde güven arar yokluğunu hissettiğinde ise eşine karşı kontrol etme isteği artar. Çünkü bunu kontrol kendinde olursa, eşinin tepkilerini belirleyebileceğini düşünür. Ve böylece kendini güvende hisseder. İlişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacı varsa burada emin olmadığımız şeyler vardır demektir. Güven duygumuzu doyuma eriştirmek için kontrol etme ihtiyacı duyarız. Evlilik Kurumu; insanların emin olma ihtiyaçlarını, doyuma yöneliktir. İnsanların bir çoğu değişmekten korkar, Mevsimler değişebilir her şey değişebilir ama bir değişmemeliyiz diye düşünürler. Rahatlık veren durumun hiç değişmemesini isterler. Bazen de kötü giden evliliklerde yada ilişkilerde sonunu nasıl olacağını bilememek, bitirilmesi gereken bir evliliği sırf alışılmış olanın verdiği eminlik yüzünden kişiler bitiremez. Güven ilişkilerde önemlidir sağlıklı yollarla gelmediği zamanlarda insanlar bunu sağlıksız yollarla baskı , kontrol, gibi yollarla elde etmeye çalışırlar çünkü güven bir ihtiyaçtır.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkinizde siz güvenlik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” Bunu yetişkin insanlarda olması gereken gibi karşılıklı dürüstlük ve diyalog ile çözmeye çalışıyorsanız, problem yok. Fakat sağlıksız yollara gidiyorsanız hem kendinizi hem eşinizi gereksiz yere yoruyorsunuz demektir.
İlişkilerde emin olmama ihtiyacı:
Belki bu biraz şaşırttı.Güven ve emin olma ihtiyacından bahsetmiştik. Emin olmama da ne şimdi diyebilirsiniz. Emin olunca kendimizi huzurlu hissederiz. Stressiz, her şey tanıdık bildik, eşiniz belli ilişkiniz de ne nasıl gidecek çok iyi biliyorsunuz. Eşinizden alacağınız tepki belli vereceğiniz tepki belli. Yani her şeyden eminsiniz sonra ne olur dersiniz? Sanırım bildiniz Sıkıntı ”Can sıkıntısı” işte bu noktada emin olmama ihtiyacı devreye girer. Değişiklik ihtiyacı, Heyecan ihtiyacı, risk alma ihtiyacı.
Evliliklerde her şey bilinir hale geldiğinde, eşler otomatiğe bağlanmış gibi hep bilinir tepkiler verdiğinde ”can sıkıntısı” başlar. Heyecanın bittiği yerde depresyon başlar. Heyecan yoksa mutsuz oluruz. İşte tam bu noktada heyecan arayışı başlar. İlişkimizde farklı bir şeyler isteriz. Mücadele edeceğimiz şeyler,heyecan isteriz.
İlişkinin başında emin olmak isteriz, beni sevmeli güvenilir olmalı deriz. Fakat eşimiz bir süre sonra bizi sevse ve güven verse de ilişkide uyarılmaya, heyecana ihtiyaç duyarız. Çiftler bu ihtiyaca uygun davranmadıklarında ise sağlıksız ve etik olmayan yollardan heyecan arayışı başlar. Erkekler gül gibi eşlerinin üstüne gül koklarken, kadınlar kendini yemeğe, aşırı spora yada boş işlere verebiliyorlar. Heyecan arama yolları sıralanmayacak kadar uzundur.
İlişkilerde gündelik yaşam aynı şekilde gittiğinde ilişki can sıkıcı hal alır. Ve çiftler nedenli nedensiz kavgalara başlarlar. Belki garip ama çoğu çift bu kavgalardan hoşnut olurlar. Kavga, küsme ve barışma süreci ilişkilere heyecan ve belirsizlik getirir. Mesela; Küsme ne kadar sürecek?, İlk adımı kim atacak?, Barışma nasıl kutlanacak? Tabi küslük süresince eşler birbirine özlem hissetmeleri de durumun ayrı bir heyecanı denebilir. Hatta farkında olmasalar da; sırf bu heyecan için kavga eden küsen ve barışan çift sayısı oldukça fazladır. Bazı çiftler kavga etmemelerinden övünseler de ; kavga etmemek aslında o ilişkide daha sessiz ve derinden ilerleyen ciddi bir sorun var demektir.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde emin olmama yani değişiklik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” İlişkilerde değişiklik ihtiyacını gidermek için eşler değişik hobiler ortak, sosyal paylaşımlar,yada ilişkilerine renk katacak farklı şeyler bulmalıdır ki evlilikleri sağlıksız yollara sapmasın.
Diğer; Duygularımızdaki Temel İhtiyaçlarımızı öğrenmek için lütfen yazının ikinci bölümünü okuyunuz.İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
Sevinç Karakaya
DevamıHedeflerimizi Belirlerken Nelere Dikkat Etmeliyiz
HEDEFİMİZİ BELİRLERKEN
NELERE DİKKAT ETMELİYİZ
Hayatımız hakkında kararla alırız. Belirli şeyleri hedefler hatta saplantı haline getirebiliriz. İçimizden harekete geçmek geldiği halde bir türlü harekete geçemeyiz. Hatta başarısız başlangıçlar yapıp başladığımız noktalardan bile geriye gidebiliriz. Bunun sebebine bakıldığında hedeflerimizle alakalı isabetsiz tercihler yapmamızdan kaynaklanabilir. Hedefimizi gerçekleştirmek için; Çok iyi bir niyetimiz, nedenimiz,arzumuz ve kararlılığımız olabilir, Fakat Hedefe bizi götürecek yol sistemli bir şekilde izlenmediği sürece sonuç alınamayabilir.
O zaman hedefimizde ilerlerken nelere dikkat etmeliyiz?
Hedefimiz Net Olmalı;
Hedefimizi belirlerken şöyle bir cümle kurduğunuzda; ”Daha iyi bir iş istiyorum” Bu çok belirleyici ve net bir hedef değildir. Çünkü burada ” daha iyi” derken neyi ifade ettiğini tam olarak bilemeyiz. Ne yapacağız da daha iyi bir işe sahip olacağız? Daha iyi bir işe sahip olmak için neler yapmalıyım? bu soruları sormaya ihtiyaç duyarız. Soruların cevaplarına net cevap verip, onları kendimize hedef olarak belirlemeliyiz. ”Hedeflerimize ulaşmak için önce hedeflerimizin net olması şarttır”
Hedefimizin Gerçekçi Olmasına Dikkat Etmeliyiz;
Öncelikle hedeflerimizi belirlerken kendimizi tanımamız önemlidir. Hedefimiz bizim potansiyelimize ve kendi içi kaynaklarımıza uygun olmalıdır. Böylece hedeflerimizde başarılı olmamız daha yakınlaşır. Örneğin kilo vermek isteyen bir kişi ”Bir ayda 30 kilo vereceğim” diye, bir hedef belirlerseniz bu pek gerçekçi olmaz, fakat ”ayda 1 kilo vereceğim” gibi bir hedefte bizi ne motive edebilir, nede gerçekçi bir hedef olabilir. Gerçekçi olan ayda 3-4 kilo vermeyi hedeflemektir.
Hedeflerimiz Biz İle İlgili Olmalıdır;
Hedeflerimiz bizden başka birilerini ilgilendiriyorsa, yani kendimizin gerçekleştireceği bir şey değilse, kendi üzerimize düşeni yapsak bile bu hedefin gerçekleşmesi için yeterli değildir. Burada dikkat edilmesi gereken; Eğer hedefimizin içinde çocuğumuz eşimiz yada başka bir yakınım da varsa onlarında bu hedef için çaba göstermeleri gerekir. Ki böyle bir hedef de, bizim kendi hedefimiz değil ortak hedef olur. Kendimiz için belirlediğimiz hedeflerin içinde sadece biz olmalıyız.
Hedeflerimizdeki İlerlemeyi Takip Edebilmeliyiz;
Hedefler belirleyebiliriz. Fakat bunları bir şekilde ölçüp değerlendirmezsek ne kadar ilerlediğimizi göremeyiz. Hedeflerimizde netlik olması gerektiği gibi onların net bir şekilde de ilerlemeyi göstermesi gerekir. Örneğin; Kilo vermek gibi bir hedefiniz var ama tartılmaktan korkuyorsanız. Kaç kilo ile başladığınızı, ne kadar verdiğinizi takip etmediğiniz sürece sadece kendinizi kandırmış olursunuz.
Hedefimizin İçinde Eylem Planı Olmalıdır;
Arzuladığımız ve gitmek istediğimiz bir yer vardır. Burada eylemleri planlamak harekete geçmek için vazgeçilmez bir başarı anahtarıdır. Eylem planı nicelikteki değişiklikleri ölçe bilmemiz de, hedefimize doğru ilerlememizde emin adımlarla ilerlemek için çok önemlidir. Eğer nasıl ilerleyeceğimiz noktasında plan yapmazsak, ertelemenin yada kaçışın kapısını aralamamızı sağlar. Ayrıca doğru plan ne, nerede, ne zaman, nasıl sorularına yanıt bulmalıdır.
Hedeflerimize Varmak İçin Kendimize Söz Vermeliyiz;
Hedeflerimize ulaşacağımıza ilk önce kendimiz inanmalıyız ve ilk önce kendimize, hedeflerimize varacağımız noktasında söz vermeliyiz. Kendimize verdiğimiz samimi sözler, bilinç altımıza, bu hedefi çok istediğimize dair verdiğimiz bir mesajdır. Başkalarına vereceğiniz sözler sizi hedefinizin bitiş noktasına götürmeye bilir, ama kendinize verdiğiniz sözler bizi yolun sonuna taşır.
Hedeflerinize neden ulaşamadığınızı düşünüyorsanız; Tekrar hedeflerinizi gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Daha gerçekçi ve kendimizin verdiği, eylem planını içinde barındıran ve ölçüp değerlendirebileceğimiz, net hedefler bizi başarıya taşıyacaktır.
Sevinç Karakaya
Devamıİlk Hedefin Evlenmek
İLK HEDEFİN EVLENMEK
Hemen hemen bütün genç kızların hayalidir; Beyaz atlı prensini bulmak. Hele ki düğün sezonunun açıldığı şu günlerde daha da pembe hayaller kurma zamanıdır. Eğer ki sizin böyle bir hedefiniz yoksa yada böyle bir hayali o zaman da sizin yerinize bu hayali kuranlar vardır. Bazen annelerin yerine koyduğumuzda kendimizi bir noktada, eğitim hayatını noktalamış, çalışma hayatı da olmayan genç kızlarının bir an önce mürvetlerini görmek istemesini bir nebze de olsa anlıyorum. Kızları için koyabilecekleri tek hedef evlilik olabiliyor. Fakat aynı telaşı kızları yüksek lisans yapmış, iyi bir şirkette yönetici olan annelerde de görmek beni itiraf ediyorum şaşırtıyor.
Anneler Çocuklarına Evlilik Hedefi Koyuyor
Şimdi diyeceksiniz Sevinç hanım, böyle bir hedef vermiyoruz. Tabi ki bu direk ”İlk hedefin evlenmek” gibi bir durum komik olurdu. Fakat annelerimiz, evlilik gerek hal, gerekse verdikleri evlilik örnekleri ile çocuklarına bilinçli yada bilinçsiz verdikleri bir hedef haline geliyor. Tamam, dünya gözüyle çocuklarına karşı görevlerini tamamlasınlar istiyorlar, evladı yuvasını kursun mutlu olsun istiyorlar, hepsi çok güzel de, evlenince de bitmiyor ki baskılar. Daha düğünün ertesi günü torun siparişleri, hadi ilk torunu verdiniz kucaklarına, sonrasında toruna kardeş gerek baskıları, yani evlilik hedefi ile de sonlanmıyor. Bunu okurken eminim bir çoğunuza tanıdık gelmiştir.
Kısacası özellikle kız çocukları evlenmek üzere şartlandırılmış büyütülüyor. Erkek anneleri biraz daha rahat bu konuda. Önce aman bir kıza kendini kaptırıp okuluna mani olmasın diye gözlerinin içine bakıyorlar oğullarının. Ne zaman oğullarının yaşı ilerliyor, o zamana kadar kızlardan korumaya çalıştıkları oğullarına sülalece kız bakmaya başlıyorlar, eyvah bu çocuk ne zaman evlenecek diyenin telaşına düşüyorlar. Erkekler kızlara göre biraz daha şanslılar.
Erkelerle Kızların Masalları Bile Farklı
Tamam annelere bu kadar yüklenmeyelim, başka neler suçlu olabilir? Diğer suçlu masallar mı? Küçücükken kızlara ve erkeklere anlatılan masallar bile farklı değil mi? Erkek çocuklara kurşun askerler anlatılırken kız çocuklarına anlattığımız masallara bakın Pamuk Prenses, Cindrella, Uyuyan Güzel … hepsinin ortak noktası, hepsinde prenses yakışıklı prensle evlenir ve ömür boyu mutlu yaşarlar. Evet masallarda bile mutluluğun tek şartı evlilik ve evlenince hep mutlu son oluyor gibidir değil mi? Ne ilginçtir,bir tane de masal yok evlenince başlayan, yakışıklı prensin evlendikten sonra prenslikle alakası olmadığını keşfeden ve mutluluğun evliliğe endeksli olmadığını anlatan tek masal yoktur değil mi?
Beni yanlış anlamayın, elbette evliliğe e karşı değilim. Karşı olduğum çocukların, gençlerin evliliğe şartlı ve mutluluğun evliliğe bağlı yetiştirilmesinedir. Özellikle kızların evlilik eşittir başarı olarak görmesine sebebiyet veren yetiştirme şekline karşıyım. Şu kesinlikle doğrudur, evlilik, doğru insanı bulabildiyseniz çok güzel, çok huzurlu ve dünyadayken size cenneti yaşatacak bir birliktelik olabilir. Fakat tahmin edemeyeceğiniz kadar çok kadın kendini evlenemediği için son derece yetersiz hisseden ve özgüvenini kaybeden, ya da sırf evlenebilmek için yanlış kişi olduğunu bile bile nikah masasına oturan ve yine o kadar çok kadın vardır ki, prense dönüşecek kurbağayı arayan, bu aşamada da bir sürü yanlış ve kendine göre tamamlanmamış ilişkiler sonucunda depresyon yaşayan yada mutsuz olduğu halde, evli kalmak uğruna bin türlü eziyete katlanan bir çok kadın vardır.
Çocuklarınıza Mutluluğun Tek Yolu Evlilikmiş Gibi Anlatmayın
Şunu ailelerin özelliklede annelerin bilmesi gerekir ve çocuklarının mutluluğu için evlilik şart değildir. Unutulmaması gereken hayatta, mutluluğunuz bir başkasına ya da evliliğe bağlı değildir. Biz kendi içimizde mutlu olmayı bilmezsek, hiçbir evlilik bizi mutlu etmeyecektir. John Lennon annesinin ona öğrettiği gibi ; Hayatın anahtarının mutlu olmayı öğrenmek gerektirdiğini çocuklarımıza öğretelim.
“5 yaşındayken annem mutlu olmanın hayatın anahtarı olduğunu söyledi,
okula gittiğimde bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordular ben de
“mutlu” yazdım ve bana soruyu anlamadığımı söylediler
ben de onlara asıl onların hayatı anlamadığını söyledim.
*John Lennon*
Evlilik pembe masallardaki gibi değildir. Mutlu evlilik için sadece yakışıklı prensler yeterli değildir. Biz kendimize prensesler gibi bakmadıkça, karşımıza çıkacak insan da prens değildir. Yani yine her şey bizle başlıyor. Biz mutlu olmayı kendi içimizde özümüzde başarabilirsek mutluyuzdur. Mutluluğunuz evliliğe yada bir başkasına bağlıysa, çok ciddi sorununuz vardır. Çünkü yokluluklarında mutsuzluğa kendinizi ömür boyu mahkum edersiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıKendimizi Tanımak
KENDİMİZİ TANIMAK
Hepimiz bazen deriz hiç büyümeseydik de keşke hep çocuk kalsaydık. Bir çocuğa bakınca onda neler görürsünüz?, Haz mı?, Merak mı?, Hayatı heyecanla yaşayacak ve keyif aldığı coşku mu? o çocuk da ne görüyorsunuz?
Bizde aynen onun gibiydik hayatı merak eden, Bizde yargılanmak umurumuzda olmadan hayatımızın merkezinde duygularımızı istediğimiz gibi ifade edecek özgürlüğe sahiptik. Ağlamak istersek ağlardık, gülmek istersek güler ve aynı zamanda etraftan keyif alır, keyif verirdik. kendimizi olduğumuz gibi ifade etmek en doğal hakkımızdı. Biz büyüdük ve ne değişti?
Sevmeyi mi unuttuk ?
Kendini sevmek çok önemlidir. Çünkü kendini sevmek hayatı, başkalarını sevmektir. Bir insan canlı, cansız hayatın içindeki varlıklara ne kadar saygı duyuyorsanız, aslında bu sizin kendinize, olan saygınızı gösterir. Kendinizi de o kadar sever ve sayarsınız. Kendinize olan saygınız; ne kadar yüksekse kendinizi de o kadar iyi hissedersiniz. Hayatınızın kontrolü eliniz de olur. Hatta hayatta güçlükler de yaşasanız, bu güçlüklerle mücadele size enerji verir. Çözüme odaklanırsınız, istediklerinizi gerçekleştirme planları yaparsınız. Bu sadece çocuklukta mıydı acaba ya şimdi? durum nasıl.
Sanki Çocukluk dönemi geçince; rüya bitmiş de gerçek sandığımız yalana dönmüş gibi hissederiz. Kendimizi ”korumak” için çevremizde bir duvar oluştururuz. Kendimiz gibi görünerek, kendi benliğimizle onay, kabul ve sevgi görmediğimizi anladığımızda, ihtiyaç duyduğumuz sevgi, onay ve kabulü görmek için, maskeler takar olmadığımız kişi gibi davranırız. Adeta içimiz deki BEN’i kaybederiz. Kendimize güvenimizi kaybettikçe başkalarına olan güvenimizi de kaybederiz. Tabi aynı zamanda kendimize olan sevgi ve saygımızı da kaybederiz.
İçimizde bizi etkileyen negatif bir egomuz vardır; O devamlı sadece haklı olmak ister, haklı olmak uğruna düşünceleri hisleri saptırır. Halbuki sağlıklı her bireyin geliştirmesi gereken; pozitif egosunu geliştirmektir. Pozitif ego; İçimizde ki kaynakları keşfetmemizi kendimizi sevmeyi, doğru düşünmeyi, doğru hissetmeyi ve davranmayı sağlar yani bizi sağlıklı birey olma yolunda ilerletir.
Pozitif egoyu düşüncelerimizi, hislerimizi dinleyerek anlaya biliriz. Pozitif ego tek başına, olabildiği anlardan haz alır yalnızlığı sever, bunlar kendini keşfedip yeni şeyler oluşturmak için çok önemli fırsatlardır, pozitif ego için. Negatif ego ise yalnızlıktan korkar. Pozitif ego Ben’e hizmet ederken, negatif ego içinizdeki ben’in kontrolünü ele geçirmeye çalışır.
Maalesef insanların bazıların da kendisine olan saygıları o kadar düşüktür ki, Adeta kendilerini yok etmeye odaklanmış gibidirler. Birçoğumuz neyse ki; iniş çıkışlar yaşasak da, hayatta karşılaştığımız onca umutsuzluğa rağmen hayata halen sıkı sıkı tutunmaya devam ediyoruz. Bazen belki kendimizi çok iyi hissediyoruz, bu zamanlarda kendimize olan saygımız yüksekken, bazen problemlerle karşılaşıp kendimize olan saygımız düştüğünde kendimizi kötü hissediyoruz. Bilmemiz gereken şey ise tüm kişisel sorunlarımızın altın da kendimize düşük bir saygı vardır. Daha kaliteli ve bizi mutlu eden bir hayat için; demek ki yapmamız gereken ilk olarak kendimize olan saygımız yükseltmektir.
Kendimize olan Saygımızı geliştirmek için; onu eğitmek gerekir. Bireysel gelişimin, en etkili, gerçek terapisi, kişinin iç dünyasındaki BEN ile tekrar bağlantıya geçmesi ile olur. Ben ile bağlantıya geçme; Kendini tekrar, tanıma yeteneklerinin farkına varma ile olur. Hayatta eğitim süreci bir kere başladığında hayat boyu sürer. Hayatın keyfini en hızlı arttıran şey kişinin öğrenmeye duyduğu açlık ve bu açlığın doyurulmasıyla olur. Hayat sürekli öğrenilen bir okuldur.Ve öğrendiğimiz şey ise BEN’ dir yani kendimiz.
Kendimizi tanıdığımız ölçü de kendimizi severiz. Kendimizi sevdiğimiz ölçüde de hayatı ve başkalarını severiz. Oyunun kuralı bu. Kendine verecek sevgisi olamayanın başkalarına verecek sevgisi de olmaz. Var olduğunu söylüyorsa muhtemelen yalandır. Kişinin belki kendinin bile farkında olmadığı, içindeki duygusal ihtiyaçlarını doyurma gösterisidir bu sevgi sadece…
Kendimizi sevmek için tanımamız gerekir. kendimizi tanımak için ise kişinin ”Kendimi tanıyor muyum?” sorusuna cevap bulması gerekiyor. Gelişmiş insanlar kendilerini tanırlar. Kendini tanımak demek kendimizi gizli, açık, kendimizin farkında olmadığımız kör noktalarımızla, ve kendi içimizdeki potansiyelimizi tanıyarak olur. Bunları tanıyıp, bunlarla barışıp, kabullenmek ve geliştirmemiz gereken yönleri bulup geliştirerek ancak olur.
Kendini tanıyan insan ancak kendini sever. Kişi tanımadığının düşmanı olur kendinizi sevmek için kendinizi her halinizle tanıyın…
Sevinç Karakaya
Devamı