Hayat Size Acı Veriyor İse; Duygularınızı Yazın
HAYAT SİZE ACI VERİYOR İSE; DUYGULARINIZI YAZIN
Hepimiz derdimizi paylaşacak, bize yarenlik yapacak bir dost arkadaş isteriz. Fakat günümüz dünyasında yoğun çalışma temposu, herkesin kendi kişisel sorunları maalesef kişileri birbirinden uzaklaştırıyor yada kişiler kendi sorunlarına bile cevap bulmaz hale geliyor. Her insanın en doğal ihtiyacı olan dertleşmeyi unutur olduk.
Bazen de Kendine yorum yapacak akıl verecek birilerini değil de, kendinin göremediği perdenin arasında kalan kör düğümleri çözmek için , bir uzmandan yardım alabiliyor. Yeni dünya sisteminin dert ortakları, sizi destekleyen, ayağınız sürçtüğünde kolunuza giren, her daim hedeflerinize ve olmak istediğiniz kişiye odaklanmanız da yardımcı olan, olayların pozitif yönünü görmenizi sağlayan yol arkadaşlarınız oluyorlar, Yaşam koçunuz.
Fakat bazen de insan hiç konuşmak, anlatmak yada birileri bilsin istemiyor olabilir ; işte tam burada hayat size çok acı verdiğinde duygularınızı yazmayı deneyin. Söyleyemediklerinizi, sizi incitip acı veren şeyleri, suskunluğunuzun içinizde susturamadığınız sizi yazın . Hatta ne istiyorsunuz, hayat size ne getirmesini diliyorsanız onları da yazın. Bu emin olun sizi çok rahatlatacaktır.
Hayatınızda tam olarak sizi neler rahatsız ediyor?
Alın elinize kalemi ve yazın . Belki tam olarak sizi ne rahatsız mutsuz ediyor onu da bilmiyor olabilirsiniz, bu yöntem neyin rahatsız ettiğini bulmak için de size güzel bir pusula olabilir. İşin en güzel yanı da bu yöntem, kimseye söylemek, anlatmak zorunda kalmadan, gerçekte neler hissettiğinizi açığa çıkarmanıza yardımcı olur. Unutmayın duygularınızla başa çıkmanın en sağlıklı yollarından biri onları kağıda dökmektir. Neyin yanlış olduğunu anlamak, onu çözmenin ilk adımını atmak demektir. Ve siz yazmaya başladığınız da yanlışı da bulursunuz.
Alıcı adresi ”ÇÖP” olan bir mektup yazın;
Mutsuzsunuz, içiniz acıyor… Belki sevdiğiniz kırdı kalbinizi, Belki bir dost bir darbe vurdu, belki işleriniz istediğiniz gibi gitmiyor yada sebep çok başka ama sonuç olarak mutsuzsunuz diyelim ; Yapmanız gereken, probleminiz kim olursa olsun o kişiye yada yaşadığınız olaya bir mektup yazın. Mektubunuzda olabildiğiniz kadar açık sözlü olun ve hangi davranışlarının, hangi olayların sizi üzdüğünü, en ayrıntılı şekliyle yazın. Söylemek istediklerinizin hepsini kağıda döktükten sonra ise mektubu yırtıp atın, dilerseniz yakada bilirsiniz.. Böylece içinize attığınız duygularınızdan kurtulur ve sinirlenmeden sakin bir konuşma yapabilecek duruma gelirsiniz yada sorununuz artık her ne ise, sorunların altında ezilmek yerine üstünden bakabilirsiniz.
Sadece Dertlerinizi Değil Hedeflerinizi de yazın;
Her birimizin ille de çok büyük hedefleri olmak zorunda değil. Fakat şu da bir gerçektir herkes hayatta mutlu olmak ister, bunu içinde irili ufaklı hedeflere ihtiyacımız var. Hayatınızdan memnun olmadığınız şeyler varsa ve mutlu olabilmek için, neleri değiştirmeniz gerekiyor bunları bir kağıda yazın. Hedeflerinizi kağıda dökmekle, hedefinizin neresinde olduğunuzu fark eder; durumu nasıl değerlendirmeniz ve ne yapmanız gerektiği hakkında bir fikir sahibi olursunuz. Hedefleriniz büyükse gözünüzü korkutmasın, onları küçük bölümlere ayırın. Her gün kendinize yapacak bir görev edinirseniz ve bunu başarırsanız kendinizi daha iyi hisseder ve doğru yolda olduğunuza emin olursunuz.
Şu An Hayatınızda Sorun Olan Şeyler Sorun Olmasaydı…SİZ KİM OLURDUNUZ?
Evet şimdi hayal zamanı ; Hayatınız da sizin için, sorun olan şeyler, sorun olmaktan çıksa siz kim olurdunuz? Yani istediğiniz mükemmel bir hayata sahip olan bir kişi, oluşturun hayalinizde ve ona nasıl kişilik özellikleri verdiğinize dikkat edin. Sonrada bunları kağıda döküp netleştirin. Ve sizi o mükemmellikten alıkoyan neler var? Nelerden vazgeçmeli? neleri hayatınıza katmalısınız? En ince ayrıntısına kadar yazın ve gerçekten ”kim olabileceğinizi” fark edin. Olmak istediğiniz kişi için yoğunlaşmanız gereken hedeflere kilitlenin.
Doğru Adreslere De Yazın?
Kesinlikle iletişimin en iyi yolu karşılıklı konuşmaktır.Fakat kimi zaman mektup yazmak, Konuşmaktan daha iyi bir çözüm olabilir. Bazen karşımızda ki kişiler bize öyle duvarlar örerler ki konuşmak çok zor hatta imkansız hale gelir. Yada konuşmak istediğiniz kişi siz söyleyeceklerinizi söylerken, lafınızı kesip konuşmanıza izin vermeye bilir.Hatta size çok sinirlenecek bir yapıya sahipse, mektup yoluyla iletişime geçmek ikiniz için de daha sağlıklı bir iletişim yöntemi olabilir. Kalemi kağıdı elinize alın ve dürüst olabildiğiniz kadar dürüst ve samimi bir mektup yazın. Daha sonra bu mektubu okuyun ve daha yumuşak, alınganlığa neden olmayacak bir hale getirin. Bunun için gerekirse mektubu tekrar tekrar okuyun ve yazın.
Hayatınızdaki Güzelliklere Şükür İçin De Yazın;
Hep acıları hatırlıyoruz, ama hayatımızda şükredip, teşekkür edeceğimiz kim bilir ne kadar çok güzellik var. Şimdiye kadar başınıza gelen güzel dediğiniz sizi memnun eden şeyleri yazın. İyi ki var dediğiniz kişileri, Yada sahip olduğunuz imkanları, hatta aklımıza çok zor gelse de ne kadar sağlıklı olduğunuz yazın. Bu listeyi uzatmak herkesin kendi sahip olduğunun farkına varmasıyla orantılı ama yazdıkça daha iyi fark ettiğinizi ve ne kadar şanslı olduğunuzu hissedeceksiniz.Unutmayın hayat iniş ve çıkışlarla doludur.Siz her inişte çıkmak için; Mutsuz olduğunuz anlarda, en mutlu olduğunuz anılarınızı aklınıza getirin. Hayatınızda en mutlu olduğunuz anları bir kağıda yazın ve neden onların bu kadar güzel olduklarını da açıklayın ve hiç unutmayın. Güzel anları hatırlamak size hayatınızın ne kadar güzel olduğunu hatırlatacaktır. Halinizdeki memnuniyetiniz; gelecekte de sizi güzel günler getirecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıKendi Kalbimi Kırdım
KENDİ KALBİMİ KIRDIM
Hepimiz isteriz ki hep mutlu olalım. Fakat bazen olur ki bir şeyler ters gider, hayatın bize adil davranmadığını düşünebiliriz yada haksızlığa uğradığımızı mesela çok zaman bu ruh hali hepimizin başına gelmiştir. Hepimiz kalbimizi inciten hadiseler ve kişilerle karşılaşmışızdır. Acaba bunlara sebep kendimiz olabilir miyiz? yani kendimiz istemeden kendi kalbimizi kırmış olabilir miyiz? Yada Kalbimizin kırılmasına biz ortam hazırlamış olabilir miyiz?
Bu sorunun cevabını merak edenlere haberim var ; Evet sebep olmuş olabiliriz. Hayatta en acı kendi hatalı
davranışlarımızın ve tutumlarımız yüzünden kendi kalbimizi kendimizin kırmasıdır.
Şimdi şöyle dediğinizi duyar gibiyim; Ben neden kendi kalbimi kendim kırayım ki… Haklısınız kendi kalbimizi kendimiz kırmak istemeyiz ama bazen farkında olmadan kendimize en çok zararı kendimiz veririz. Gelin beraber bakalım acaba nerede hata yapıyoruz.
*Kimsenin sizi yargılamalarına ve yok saymalarına izin vermeyin
Hayatta her insan bir kitaptır ve aslında bir birbirine benzese de yaşadıkları ; yinede her deneyim kişiye özeldir. Bundandır hiç kimse sizi tam manasıyla anlayamaz, hissettiklerinizi tam olarak algılayamaz. Birey olarak kendi kişiliğinize en büyük sorumluluğunuz; kendi duygularınıza, ne hissettiğinize önem vermek ve çevremizdekilerin de önem vermesini sağlamaktır. Etrafınızdaki insanların sizi yok saymasına, yargılamasına ve kendinizi suçlu hissetmenize izin verdiğiniz sürece onlarda kalbinizi kırmaya devam edecektir. Sizi anlamayan, anlamaya çalışmayan ve hayatınıza saygı duymayan kişilerden uzak durmak belki de en iyi çözümdür. Onlara vereceğiniz en güzel cevapsa Mevlana‘ nın şu sözü olabilir:
”Benim hayatımı yargılamadan önce, Benim ayakkabılarımı giy ve Benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç,
benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve Aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin.. ”-HZ.MEVLANA-
*Sizi gerçekten sevenlere önem verin
Sevdiklerimiz yanımız da ve bizimleyse; çok fazla onların varlığında haberdar olmayız. Olsak da Genelde kişiler kendisini sevenlere ve değer verenlere karşı daha ilgisiz olma eğilimindedir, onları zaten beni seviyor diye düşünerek emek harcamamaya, sevgisini göstermemeye başlar. Sevdiklerine vermesi gereken sevgiyi, zamanı, kendisini başkalarına sevdirmek için harcayanlar kendi kalp kırıklıklarını maalesef kendileri hazırlarlar. Eğer ki yarın başımıza ne geleceğini bilmiyorsak size tavsiyem sizi sevmeyenlerin peşinde koşmaktansa, sizi sevenlerin kıymetini bilin. Her şey için çok geç olmadan. Sevgi emek ister. Sizi sevenlere sanki her saniyeniz son zamanlarınızmış gibi değer verin. Bu sizin kendi kırdığınız kalbinizin en güzel tamiridir.
*Egonuzu duygularınızın önüne geçirmeyin
Her zaman haklı olmak sizi eder mi? Doğru cevap ”HAYIR” bazen haklı olmak bizi mutlu yapmaz. bunu bildiğimiz halde belki kendimizde defalarca gözlemlememize rağmen oldukça sık yaptığımız bir hatada; sadece üstün olmak, haklı çıkmak için duygularımızı yok sayıp egomuza yenik düşmektir. Aslında hayat egolarımızdan kurtulduktan sonraki gerçek hislerimizdir ve yaşama bakış açımızdır. Sırf gurur, kibir ve üstünlük hissi yüzünden hayatta gerçek ilişkileri, dostlukları kaybeden ve kendi kalbini kendisi kıran birçok insan vardır. Her durumda, ego ile mi yoksa gerçek hislerinizle mi davrandığınızı bilin kendinizi dinleyin. Egodan sıyrıldıkça gerçek olan mutluluğa kavuşacağınıza emin olun. Karşınıza çıkan her negatif durumla mücadele ederek egonuzu güçlendirmek yerine, bazen duyguları dinleyerek seyirci kalmak size çok şey kazandıracaktır. Hayatla savaşmayı bırakım. Bazen en büyük çözüm hiç bir şey yapmadan hayatı izlemek ve olduğu gibi kabul etmektir.
*Negatif insanlardan uzak durun
Atalarımız ne güzel söylemiş ” Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”. Kişiliğiniz, yaşam şartlarınız, standartlarınız ne olursa olsun her insan çevresinden etkilenir. İlişki kurduğunuz, beraber hayat sürdüğünüz ve vakit geçirdiğiniz, insanları doğru seçmek bu yüzden çok önemlidir. Etrafınızdaki insanlar negatifse, kötü ilişkiler yaşıyorlarsa ve içlerinde mutluluk yerine mutsuzluk besliyorlarsa mutlaka size de yansıtacaklardır. Size iyi gelmeyen kişilerle ilişki kurmayı bırakın, bu kalp kırıklığını önlemenin en iyi yoludur. Sizi motive edip hayatta sizi destekleyen,hayat enerjinizi arttıran ve mutlu bir yaşama götüren pozitif kişilerle birlikte olun .
*Sevgileri acele harcamayın
İyi bir ilişki ve birlikte planlanan, iki tarafın birbirinin geçmişini kabul ettiği, birbirini desteklediği ve gelecekle ilgili cesaretlendirdiği ilişkidir. İşte bu yüzden sevgi de aşk da aceleye gelmez, her ilişki aşk olamaz ve her yaşananı aşk sanarak teslim olmak kalp kırıklığı yaratır. Hayatınızdaki ilişkilerin size ne kattığına önem vermelisiniz, aşk adına sıradan ilişkiler, duygusuz temaslar kurmamalı, kendimize ve geleceğimize zarar verecek daha fazla kalbimizi kırmamıza sebep olacak hatalara girmemeliyiz. Ve gerçek sevgiyi bulduğunuzda değerini bilmelisiniz.
*Hayatınızdan çıkmak isteyenleri zorlamayın
Elbette bitmesini istemediğinizi bir ilişkinin yada evliliğinizin boşanmayla bitişini kabullenmek ve sevdiğiniz insanı unutmak acı vericidir ama onu kalmaya ikna etmeye çalışmak, bitişe direnmek emin olun daha da acıdır. İlişkiler bitebilir, evet hiç istenen bir sonuç olmasa da evlilikler boşanmayla bitebilir ve insanların duyguları değişebilir. Bunu kabullenmek, acı da olsa asaletin ve olgunluğun gereğini yaparak bitmesine izin vermek gerekir. Ancak böyle kendinize olan saygınızı muhafaza edebilir ve yeni bir hayata şans verebilirsiniz. Bitirmemeye çalışmak hem gururunuzu hem de kalbini daha fazla kırar. Geçici çözümler çözüm değildir unutmamak lazım.
*Eleştirileri dinleyin olumsuz olsa bile
İnsanların sizi yok saymasını kabul etmek kadar tehlikeli bir durum insanlardan gelen eleştirileri yok saymaktır. Bazen bizi dışarıdan bakan insanlar daha net görebilir, bizim farkına bile varmadığınız kör noktaları karşıdan tarafsız bakan bir göz daha iyi analiz edebilir. İstisnai kötü niyetli durumlar dışında hakkınızda yapılan eleştirilerin mutlaka bir doğruluk payı vardır, hele de birden fazla kişi tarafından yapılıyorlarsa… Bu eleştirileri dikkate almamak, kendinize dönerek bir öz eleştiri süzgecinden geçirmemek hep aynı kalmanıza ve aynı hataları tekrar eden bir kısır döngü içerisinde tıkanmanıza neden olur. Kendi kalbinizi kırmamak için kendinizi pozitif yönde değiştirmeli, insanların sizinle ilgili gözlemlerine önem vererek kendinizi yenilemelisiniz. Eleştirilerin rahatsız ettiği noktada uzman birinden yardım almak da fayda vardır.
Sevinç Karakaya
Mutlu Bir Hayat İçin Kullandığınız Dili Değiştirin
MUTLU BİR HAYAT İÇİN KULLANDIĞINIZ DİLİ DEĞİŞTİRİN
Hiç düşündünüz mü? Hayatta ne kadar çok yakınıyoruz, başımıza gelenlerden. Acaba bu yakınmalar daha çok yakınacak şeyler çıkarıyor olabilir mi ? karşımıza. Will Bowen (A Complaint Free World ) ”Yakınmanın Olmadığı Bir Dünya” adlı kitabında şöyle bir çağrıda bulunuyor;
”Otuz gün boyunca hiç yakınmamak”
Bu hepimizin yapabileceği bir şey değil mi; Başta Kuran’ı Kerim’de ve bütün kutsal kitaplarda bahsedilen bütün dinlerin ortak noktası ”haline minnettarlık ”. İnsanın minnet duygusunu içinde hissede bilmesi için, düşünce sisteminin, nasıl bir gelişim süreci geçirdiğinin, farkındalık ve algılama düzeyinin hiç bir önemi yoktur.
Kullandığımız dili değiştirmekle minnetin aralarındaki ilişki nedir sizce? Minnettarlık yakınmayı terk etmektir. Elinde olanların fakına varmak bakış açını değiştirmek demektir. Evet biz yakındığımız şeyleri değiştirebiliriz. Bunun sırrı da ilk önce yakınmayı sağlayan dili değiştirmekte yatıyor. Bowen kitabında yakınmaya başladığımızda durmamızı öneriyor. Ve durduğunuz anda düşünmeye başlıyorsunuz aslında; yakındıklarınızın yanında, yakınmayı bırakıp, bunu değiştirecek güce sahip olduğunuzu fark ediyorsunuz.
*Yakınmaktan Vazgeçin
Yakındığınız her ne ise; size kötü davranan biri olabilir, eşinizle sorunlarınız olabilir, patronunuz yada hayatta hoşunuza gitmeyen herhangi bir şey olabilir, durun ve yakınmak üzere olduğunuzu fark edin. Bu durumu değiştirin, yakınmak yerine olayın farkına varın ve düzeltmek için ” Şikayetiniz yerine amacınızı dile getirin”. Şimdi düşüncelerinizin farkına varın tamda kendinizi ”mağdur” hissedip yakınmaya başlayacakken, Mağdurluktan kurtulabileceğinizi fark edin. Dilinizi kontrol altında tutmaya çalışın. Bunu nasıl başarabilirim diyorsanız; Bu gücü hissetmenin yolu, Dikkatini tam olarak ”ne söylemek istediğinize değil, Ne söylemek” üzere olduğunuza verin. Evet zihninizde bir düşünce belirmiştir ve siz bunu dile getirip yakınmak üzeresinizdir bundan vazgeçip çenenizi tutuyorsunuz. Ve kendinize şunu sorun: ”Ne yapsam ne desem daha iyi olur?”
Örneğin eşinizle aranızda sorunlar yaşıyorsunuz ” Ben evliliğimde hiç mutlu değilim, Artık bu ilişkiyi götürecek hiç gücüm yok” gibi yakınmak yerine amacınızı dile getirebilirsiniz. ” Evliliğimde mutlu ve huzurlu olmak istiyorum”
* Yakındığınız Dili Değiştirin
Hayatımızdaki mağduriyetleri bırakıp mutlu bir hayat sürmenin diğer yolu ise; Düşünürken yani yakınırken kullandığımız dilde değişiklik yapmaktır. Sorunlarımızı fırsatlar olarak görmeyi başarabilirsek hayat emin olun çok daha kolay olacaktır. Evet artık ”sorunlar ” yerine ”fırsatlar” diyelim, mesela. Kullandığımız dille gelin beraber oynayalım; ”zorunluyum”, ”Bunu çözmek zorundayım”, ”İşe gitmek zorundayım”, ”Evliliğimi devam ettirmek zorundayım”, ”Bunu yapmak zorundayım” bu cümleleri şöyle değiştirip biraz oynarsak olumlu hallerini olumsuzların yerine koyarsak nasıl olur dersiniz. Mesela ” çözmem gerek”, ”İşe gitmem gerek”, ”Bu evliliği devam ettirmem gerek”. Gereklilik olumlu bir cümledir. Oysaki zorunlu olmak dada çok yakınma hatırlatır, olumsuz bir hava taşır.
Kullandığınız dili değiştirerek, kendi gerçeğinizi denetiminiz altına alırsınız. Bu engeli dile getirmek ve kendini mağdur hissetmek yerine, bir çağrıda bulunmak sorununa çözüm aramaktır. Aynı şunun gibi aslında ” Bir düşmanım var” yerine ” bir dostum var” demek gibidir. Hayat bize her an bir şeyler öğretir siz hayata”Bir eziyet edinim var” yerine ” Bir hayat öğretmenim var” gözüyle bakabilirsiniz.
*Acılarınızı Dost Olarak Görün
Duyduğunuz acıya kulak verdiğinizde muhakkak bir şeyler öğrenirsiniz; Acı çektiğinizi söylemek yerine acıyı bir ” işaret” olarak görebilirsiniz. Gerçekte acı duyuyorsanız bu acı unutmayın ki size bir şey söylemeye çalışıyordur. Acının neyden kaynaklandığını fark ederseniz, onu sonsuza dek dindirebilirsiniz. Bu nedenle acınıza nazik ve sevecen olun; ”istiyorum” yerine ”isterdim” diyin mesela. Bir şikayetiniz olduğunu dile getirmek yerine ” Bir ricam var” diyebilirsiniz. Dertlerinizle, sıkıntılarınızla, eşinizle, işinizle, çocuğunuzla, savaş verdiğinizi söylemek yerine ” Bir şeyler öğrendiğim ve çözümler bulduğum bir yolculuğa çıktım” diyebilirsiniz. Yada bir mağdur havanızdan kurtulup, ”Buna sen sebep oldun” demek yerine ”Buna ben yol açtım” diyebilirsiniz.
Başta da söylediğim gibi, kullandığınız dili değiştirdiğinizde, Düşünceleriniz ve zihniniz üzerinde de çalışmaya başlarsınız. Düşünceleriniz ve zihniniz değiştikçe, hayatınız da yakınmalar yerine olumlu cümle kalıpları edindikçe, kendinize yakınacak olaylar yerine sizi mutlu ve huzurlu edecek bir hayatı çekersiniz.
Sorunlarınıza çözüm arıyor ve doğru çözümleri bulmakta zorluk çekiyorsanız çözüm için bize ulaşabilirsiniz.
Sevgiyle kalın…
Sevinç Karakaya
Güçlü Yanlarını Keşfetme Zamanı
GÜÇLÜ YANLARINI KEŞFETME ZAMANI
Öncelikle şuna karar vermek lazım ben bu hayatı gerçekten hakkıyla yaşamak istiyor muyum ? Cevabınız ‘‘evet” ise ; Kendinize güvenmek zorundasınız. Gelin hepimiz düşünelim kendimizi iyice incelediğimizde, sahip olduğumuz iyi, kötü ve çirkin yönlerimizi keşfedebiliriz. Bunun ne faydası olacak derseniz; Bu bizim iyi yanlarımıza odaklanmamızı sağlayacak. Evet olumlu ve iyi yanlarımıza odaklanıp güçlendirmeye çalıştığımızda, bu iyi yanlarımız istediğimiz hayatı bize getirecek.
Güçlü yanlarımızı nasıl keşfederiz?
Aslında şu şekilde bir başlangıç yapabilirsiniz. Sahip olduğumuz bütün güçlerinizi yani olumlu yanlarınızın bir listesini yapmakla başlayabilirsiniz. Bunlar kendinizi başarılı hissettiğiniz yada başkalarının sizi bu konularda başarılı olarak tarif ettiği yetenekleriniz olabilir. Bu listeye sonra dikkatlice baktığınızda, listedeki her bir maddenin ortak noktası ise oldukça ilgi çekicidir. Evet bu listenin ortak noktası; Her koşulda yapmayı çok sevmeniz, hatta karşılığını alıp almamayı dikkate bile almadığınız başarılarınız olmasıdır.
Bu her hangi bir şey olabilir ; Kimi için şarkı söylemek, kimi için müzik aleti çalmak, kimi için dil öğrenmek , kimi için güneşin altında bahçede çalışmaktır. Herhangi bir şey araba tamir etmek yada bir makale yazmak da olabilir. Her ne ise sizin için olumlu yanınız, becerileriniz ben bunda gerçekten iyiyim ve yaparken çok mutluyum dediğiniz, ona odaklanın. Bunları listelemek sizi bu olumlu yanlarınıza odaklayacaktır. Ve odaklandığınız oranda bunları geliştire bilir ve kendinizi odaklandığınız oranda sevebilirsiniz.
Eğer bunu daha profesyonel anlamda yapmak isterseniz; Güçlü yanlarınızın farkına varıp, olduğunuz ama sizi mutlu etmeyen hayattan, istediğiniz hayata gitmek için bir yaşam koçuyla çalışabilirsiniz. Ustaca sorulmuş soruların cevaplarını içinizdeki gücün fakındalığı ile bulabilirsiniz. Ve hayatınıza bir yön verebilir olmak istediğiniz kişiye olumlu yanlarınızı güçlendirmede yaşam koçunuzun rehberliğinde ilerleyip harika sonuçlar alabilirsiniz. Unutmayın bizim en büyük sermayemiz kendimiz ve içimizde ki güçtür.
”İçimizdeki güç bize istediğimiz hayatı getirecektir.Yeter ki değişime karar verelim.”
sevgiyle kalın…
Sevinç Karakaya
Düşünüp Hissettiğimiz Şeyleri Hayatımıza Çekeriz
DÜŞÜNÜP HİSSETTİĞİMİZ ŞEYLERİ HAYATIMIZA ÇEKERİZ
Kimileri buna inanmak istemez, ama ne hissediyorsanız onu yaşarsınız. Şöyle bir düşünsenize yakın geçmişe gidin öyle çok uzağa gitmeye de gerek yok ne hissettiğinize bir bakın nelerden çok korktunuz olmasından, başınıza gelmesinden, üzülmekten, nelerden çekindiniz ve bunların hayatınızda nasıl gerçek olduğuna bakın, acaba neleri kendinize çektiniz . İş böyleyse hissettiklerimizi kendimize çekiyorsak şöyle diyebiliriz; hissettiğiniz ve ne düşündüğünüzün hayati önemi vardır. Şimdi diyeceksiniz; madem hal böyle, Peki gün içinde yüzlerce kere aklımıza gelen negatif hisleri, başımıza gelen olaylardaki duygularımızı nasıl kontrol edebiliriz? Nasıl negatif bir ruh halinden çıkar ve duygularımızı, yaşadığımız olayları nasıl kontrol edebilir hale geliriz
Özetle biz nasıl pozitif düşünebiliriz?
* ”Duygularınızdan kaçmayın onları kabul edin ve kendi gerçeğinizle yüzleşin”
Belki de biz insanların yaptığı en büyük hata, duygularımızın farkında olmamamız veya uygularımızı reddetmemizdir.Şöyle bir gerçek vardır; hissedilen yada kaçılan her duyguyu, her olayı reddetmek onun etkisini iki katına çıkarır, yani kendimize daha hızlı çekeriz. Bir durumdan korkuyorsanız bu korkuyu değiştirmek için önce onu kabul etmelisiniz. Mesela terk edilmekten korkan birinin bu korkuyu reddederek, düzgün bir ilişki kurması imkansızdır. Önce korkuyu kabul ve tespit etmeli sonra nedenini bulmalı ve daha sonra değiştirmeye çalışmalıdır. Duyguların farkına varmak, bu duyguları olduğu gibi kabul etmek, yerine yeni ve pozitif olanları koyabilmek için olmazsa olmazdır.
Duygularınızı bastırma eğilimine direnin. Duyguları bastırmak ve geçmesini dilemek sorunu çözmez hatta üstünü örttüğünüz her dakika bunlar artarak bize doğru gelmeye hızla devam ederler.
* ”An’da yaşamak çok önemlidir”
Kurban rolünden kurtulmamız lazım. Artık kendinizi geçmişin kurbanı olarak görmeyin, sadece yaşadıklarınızdan ders alın ve size tecrübe olarak düşünün. Artık geçmiş geçmiş de kalmıştır, yaşadıklarınızın bıraktığı etkiyi artık değiştiremezsiniz. Oysa ki yaşadığınız ”Anın” etkilerini değiştirmek sizin elinizdedir. Unutmayın ”Anın içinde” ne düşünmek ve neye inanmak istediğinizi seçme hakkınız her zaman vardır. Eğer geçmişteki yaraları düşünmeyi seçerseniz, sadece kendinizi kötü hissetmeye devam edersiniz.
* ”Kendinize sorun; Peki ben neden negatif düşünüyorum”
Aslında duygular olaylardan bizim çıkardığımız anlamlardır. Boştan yere hissetmeyiz mutlaka bir amaca hizmet eder duygularımız. Her duygunun bir amacı bir de hedefi vardır. Sevgiliniz veya eşiniz sizi terk ettiğinde duyduğunuz üzüntü aslında bundan sonra da terk edilirim korkusu ya da ben sevilmeye değer biri değilim kaygısı olabilir. Tabi ki bu geçmişte yaşadığınız travmatik bir olayın peşimizi bırakmayan kalıntısı da olabilir. Bu noktayı keşfettiğinizde negatif duyguları kolayca pozitife çevirebileceğinizi göreceksiniz.Hatta bazen sadece nedeni keşfetmek, aslında tüm problemi çözmek olduğunu görebiliriz. Duygularınızın sizdeki daha önce yaşadığınız neyi hangi olayı hatırlattığını yada bu duygunun sebebi referansı ne? bunu keşfetmek çok önemlidir. Ancak nedenleri bilirsek, sonuçları değiştirebiliriz.
*” Her şeyin içinde duygu aramayın bazen hayata erkekler gibi bakmak lazım”
Hayatı o kadar da ciddiye almayın, yaşananların her zaman derin anlamları olmayabilir. Olaylara bakış açınız, onları nasıl anlamlandırdığınız pozitif bir ruh hali elde etmeniz için çok önemlidir. Sizi etkileyen olayların kendisi değil; tamamen sizin olayı nasıl gördüğünüzdür. Sizin onlara kattığınız korkular ya da mutluluklardır. Biri için terk edilmek sıradan bir olay olabilirken, bir diğeri için hayatının bir diğeri için hayatının atlatamayacağı bir travması haline gelip içinden çıkamayacağı depresyonlara sürükleyebilir. Aslında her iki durum içinde şu denebilir, biri bundan ne olacak bakar çok ciddiye almaz geleceğe öyle bakar,biri ise korkularla ile gelecek tahmini yapar ve geneller. Yaşanan olaylara mantık çerçevesinde ve pozitif bir mercekle bakmak duygu durumunu yükseltir.Korkumuzun üstüne çıkmak burada en önemli ayrıntıdır.
*” Değişim kendiliğinden gelmez bunun için çaba ve bir plan lazım”
Nasıl ki senin bir planın olmadan bir bina inşa edemezsin kendi kişisel gelişim binanı da plansız, projesiz değiştiremezsin. Değişim için de bir plan oluşturmak zorundayız.Sadece istemek olmaz ne istediğimizi bilip belli bir plan doğrultusunda adım adım ilerlemeliyiz.
Öncelikle kendimizi tanıyıp neleri nasıl düşündüğümüzü keşfetmemiz lazım.Mesela öneri olarak şöyle bir liste hazırlayabilirsiniz. Gün içinde sıklıkla aklınıza gelen negatif düşüncelerin listesini yapabilirsiniz. Ve bu düşünceler hangi korkunuzdan ya da endişenizden kaynaklanıyor? Düşünün ve bunları yazıya aktarın. Şimdi sakin ve sessiz bir yerde bu endişe ve korkularınız neden kaynaklanmış olabilir, hayatınızı gözden geçirin. Bu endişe ya da korkularınız gerçekten değiştirmeniz gereken bir özelliğiniz ya da davranış biçiminizden kaynaklanıyorsa hemen o davranış üzerinde çalışmaya başlamak lazım aslın da fark ettiğiniz anda yolun yarını kat etmişsiniz demektir. Bu endişe ya da korkularınız başınıza sizin kontrolünüz dışında gelmiş bir olaydan kaynaklanıyorsa bu mantıksız ve gerçek dışı korkudan kurtulun.Korkunun üstüne çıkın altında yatan asıl sebebi görmeye çalışın. Bu her neyse ve ne şekilde yaşanan korku ve endişeyse; bir kere olması bir daha olacağı anlamına gelmez. Şimdi o yazmış olduğunuz listedeki negatif düşüncelerin hemen yanlarına pozitif hallerini yazın ve en azından yirmibir gün sabah akşam pozitif hallerini yüksek sesle, acele etmeden ağır ağır okuyun. Negatif düşünce ve duygular hissettiğinizde hemen yerine pozitiflerini koyarak yer değiştirin ve düşünün, bir süre sonra otomatik olarak böyle yapacaksınız.
Değişim kolay değildir elbette ama sonrasında gelen huzur için her şeye değer…
Sevinç Karakaya
Muhafazakar Kadın da Artık Yaşam Koçu Tercih Ediyor
MUHAFAZAKAR KADIN DA ARTIK YAŞAM KOÇU TERCİH EDİYOR
Muhafazakar Kadın da; Hızla gelişen modern dünyada , sorunlarına çözümler getirmekte, Yaşam koçu tercih ediyor. Başına hangi ön eki getirirseniz getirin kadın; unutulmamalıdır ki her zaman kadındır. Hangi kültürde hangi şekilde olursa olsun kadının benzer ihtiyaçları vardır. Zaman değişirken ihtiyaçları da değişir. Bir dönem terapistte gitmek utanç vericiydi; fakat şartlar değişti. Belki de zaman içinde insanların dertleşmeye ayıracak vaktinin azalması sonucu, artık utanılacak bir durum değil aksine insanların birbirine tavsiye ettikleri, bir hal almıştır. Bu değişen zaman yeni kavramlar yeni ihtiyaçlar ortaya çıkardı.
Amerika’dan ülkemize gelen; Kimimizin çok yakından takip ettiği, bazılarımızın ise hakkında çok fazla şey bilmediği fakat son günlerde çok fazla gündemde olan Yaşam Koçu kavramı Muhafazakar kadın için de bir tercih oldu. Dilerseniz yaşam koçu kavramına biraz yakından bakalım.
Yaşam koçu ne yapar?
Bazen hayat bizi öyle bir noktaya getirir ki; gerek iş gerekse günlük yaşamımızda nerede olduğumuz, ne istediğimiz, hedeflerimize ulaşmak için hangi yolları takip etmemiz konusunda karar veremeyiz.
İşte böyle zamanlarda kendimize hedefler belirleyip onlara ulaşmak için bize eşlik edecek birine ihtiyaç duyarız. Hayallerimize, isteklerimize, hedeflerimize giden yolculuğumuzda Yaşam Koçumuz en iyi yol arkadaşımız olur. Olmak istediğiniz yere en sağlıklı, en etkin ve hızlı şekilde ulaşmanızı sağlar.”Biri olsa da bize yol gösterse” deriz.
Doğru soruları sorarak ,etkin bir şekilde dinleyerek,sağlıklı gözlemleyip,yönlendirme yapmadan, sınırlamalar getirmeden, sizin kendi yolunuz da ilerlemeniz ve kendi potansiyelinizi ortaya çıkararak hedeflerinize ulaşmanızda destek olur. Şöyle bir sahne hayal edin; Karşınızda sadece size odaklanmış bir kişi var.Gerek iş gerekse günlük yaşamınızla ilgili nerede olmak istediğiniz ve nasıl oraya gideceğiniz ile ilgili sorularınıza yanıt bulmak için yanınızda size eşlik ediyor. Anlattıklarınızı sadece duymakla kalmayıp, arkasında yatan anlamları keşfetmeye çalışıyor, hatta kelimeleriniz arasındaki boşlukları ve sessizlikleri bile dinleyen birisi.
En önemlisi de bunu yapan kişinin sizi yargılamadığını bilerek duygularınızı rahatlıkla ifade ediyorsunuz. Yaşam koçunuz verdiğiniz her tepkiye duyarlı. Size tavsiyede bulunmaz, size herhangi düşünceyi, eylemi, empoze etmez. Görüşmek ve çalışmak istediğiniz konuda hedeflerinizi ortaya çıkarıp sonuca ulaşmak, ihtiyacınız olan inancı sunmak için yaşam koçunuz oradadır. Koçluk programı sırasında kişi kendisine en uygun olanı kendisini en mutlu ve huzurlu hissettirecek durumu kendisi bulur.
Kısaca şunu hayal edin karşınızdaki insanın sizi sıra dışı destekle, çevrenizdeki hiç kimseye benzemeyen bir yaklaşımla sizi dinlediğini ve sorunlarınıza cevaplar bulduğunuz bir ilişki hayal edin. Ve gerçek olsun… kim istemez ki değil mi…
Mükemmelliği arayan Muhafazakar kadın için yaşam koçluğu doğru adrestir. Yaşam koçu psikolog yada psikiyatrist değildir, ilaç vermez tanı koymaz. Yaşam koçu sizin geçmişinizle ilgilenmez. O şuanda bulunduğunuz kişiden, mutlu olmak istediğiniz kişiye sizi taşır. Yaşam kalitenizi yükseltir. Yaşam koçunu tercih eden kişiler hasta yada rahatsız değildir. Aksine mükemmel kişilerdir.Algıları sonuna kadar açık hayatı iyi analiz ederler. Çünkü hayatların da yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındadırlar ve buna çözüm arayışında, birçok yöntem denemiş, çözüm bulamamış ve yaşam koçluğunda çözüme ulaşacağını bilen kişilerdir.
Evet yaşam Koçu Gerçek bir yol arkadaşıdır. Fakat ..! Hüsrana uğramamak için; Çok iyi araştırılıp incelenmesi gerekir.
Muhafazakar kadın için de herkes gibi mahremiyet çok önemlidir. Bunun için seçicidir. İnançlarına saygı duyulsun, yaşam tarzı gözetilerek, ailevi ve ahlaki yapısına uygun hizmet almak istiyor. Yaşam koçunun Muhafazakar kadının isteklerine bu doğrultuda hizmet sunması çok önemli. Hizmet sunduğu sektörün mahremiyet gerektirdiği bilincinde ve duyarlı olmalı. Mahremiyet muhafazakar kadın için neyi ifade ediyorsa Yaşam Koçu içinde onu ifade etsin istiyor.
Dünyanın bir çok ülkesinde bu hizmet % 70 oranında interaktif olarak verilmektedir.Buda size kendi ortamınızın rahatlığında hizmet alma kalitesini sunuyor. Muhafazakar kadın yeni dünya düzenindeki bilişim hizmetlerinin ilerlemelerini yakından takip ediyor, mahremiyet sınırlarını kendisi belirlemek istiyor. Yaşam koçundan alacağı hizmeti de telefonda, yada modern çağın getirisi internet ortamında almak istiyor.
Muhafazakar kadın Sadece özlük haklarının değil, inançlarının da muhafaza altında olmasını istiyor. Yaşam koçu seçiminde de daha seçici davranıyor. Sonuç olarak Muhafazakar kadın Gerek iş, gerekse özel hayatında Yaşam kalitesini yükseltmek için değişen, zamanın değişen ihtiyaçlarına yabancı kalmıyor.
Sevinç Karakaya
Hayat Olduğu Gibidir… Ne Kolay, Ne Zor…
HAYAT OLDUĞU GİBİDİR … NE KOLAY, NE ZOR…
Hayat size de çok mu karmaşık geliyor?
Aslında bir çok şey karmaşık değildir,Ama bazen hayat bizi ortada bırakır. Duygularımız katı düşüncelerle karıştığında bize hayat çok karışık gibi gözükür.Bu aynı gözlerinizde sanki gerçeği görmenizi engelleyen bir perde varmış gibidir. Bir zamanlar birinin dediği gibi; ”Allah yalındır, onun dışındaki her şey karmaşıktır” Allah’la ne kadar uyum içinde olursan, hayatın o kadar sadeleşir ve güzelleşir.
O zaman mesele bumudur? Sorunlara biraz sadelik getirebilmek midir? Hayatta insan her şeyle karşılaşabilir; işi bozulabilir, sevdiklerini kaybedebilir, Çocuklarını yetiştirmekte zorlanabilir, ailesini bir arada tutup uyumu sağlamakta yetersiz kalabilir, hayatında huzur ahenk ve mutluluk için savaşırken bunlar elinden kayabilir.Ve düşünürsünüz ben nerede yanlış yaptım hayatımı nasıl mahvettim, hayatta başıma gelen her şeyi nasıl oldu da hak ettim, yok hayır dersiniz Hayat zor; galibiyet güçlü ve cesur olandan yana hayatta kalmak için savaşmalıyım dersiniz
Kendinize haksızlık etmeyin,Siz hiç bir şeyi mahvetmediniz, hatta bu ŞARTLAR ALTINDA çok güzel idare ettiniz. Sadece merak ettiğim ve sormadan geçemeyeceğim bir soru var.
PEKİ BU ŞARTLARIN ALTINDA NE İŞİNİZ VARDI Kİ? ONLARIN ÜSTÜNDE OLMANIZ GEREKİRDİ ALTINDA DEĞİL…
Kaldı ki hayat kolay yada zor değildir. Hayat sadece olduğu gibidir ve onu nasıl karşılayacağın sana bağlıdır. HAYATTA HİÇ İYİ ZAMANINIZ OLMADIMI? iyi zamanlarınızın olduğunu düşünüyor musunuz ?
Tabi ki iyi zamanlarınız olmuştur ve yine olacaktır. Bunu söylemek bana kolay geldiğini belki düşünüyorsunuz, herkes sorunlar yaşar. Fakat herkes sorunları çözmek için elindeki araçları kullanmaz işte asıl sorun belki de budur.Çok sevdiğim bir söz var ”Ben bir ortamda yaşamam , bulunduğum ortam benim içimde yaşar” Sorunların içinde herkesin kullana bileceği zekasının araç gereçleri var tabi; kendimizi dinginleştirip bunları farkına vardığımız zaman. İşin sırrı herhangi bir sonuçla karşılaşmadan bu araçları kullanabilmek. Korkularımıza etkin bir şekilde meydan okuyabilmek endişelerimizle yüzleşebilmek.
Evet hiç bir şey basit değildir hiç bir şey de karmaşık değildir.Bir sorunun ne derece zor yada kolay olduğunu bizim ona bakışımız belirler. Bizde stres yaratan şey aslında sorunun kendisi değildir, sorun hakkında ne düşündüğümüzdür. Bakış açımız , düşüncelerimiz, sorun olduğuna dair inaçlarımız değişirse sorunlar da değişmek zorunda kalır.
Sevinç Karakaya
Topraklama: Negatif Enerjiyi Atma
TOPRAKLAMA: NEGATİF ENERJİYİ ATMA
Bugün bir arkadaşımla paylaştığım ve işe yarayan bir yöntemden bahsetmek istiyorum. İlgimi çekti ve işe yarıyor günlük sıkıntı ve streslerinden arınmak için birebir. Ve bunu iş yeriniz de evinizde kendinize 5-10 dakika ayırabileceğiniz rahat hissettiğiniz herhangi bir mekanda uygulayabilirsiniz.
Topraklama yeryüzünün sakinleştirici ve yavaş enerjisi ile uyumlu bir bağlantı kurmak demektir. Toprak enerjisi özellikle şu aralar yaşadığımız değişim sürecinde, enerjilerin bizi yerden yere vurduğu günlerde sağlam durabilmemiz için son derece pratik ve kolay bir metot.
Topraklama stres, panik, telaş, depresyon, sinirlilik halinde çok işimize yarar. vücudunuz size topraklamaya ya da ayaklarınızın sağlam basmaya ihtiyacınız olduğunu şu şekillerde belli edebilir.
*Hafif baş dönmesi ya da şaşkınlık benzeri hal
*Sakarlık,
*Dalgınlık, aklı havada olmak, unutkanlık
*Hafif mide bulantısı
*Düşük enerji, yorgunluk
*Alışılanın dışında kendini keyifsiz, morali bozuk hissetmek
*Sebepsiz yere sinirli, kızgın ve ya aşırı tepki verecek şekilde olmak
Farklı şekillerle yapılsa da topraklama niyet şu olmalıdır önce negatif elektriğinizi toprağa vermeyi niyet edin ve sonrasında teşekkür etmeyi unutmayın.
Doğada yürüyüş ya da yürüyüş meditasyonu, çıplak ayakla toprakta yürümek
Bahçede çalışmak ve ellerinizin toprakla haşır neşir olmasına izin vermek
Gülmeyin ama ağaçlara sarılmak, dokunmak. Bunu deli gibi görünmeden de yapabilirsiniz. Ağacın dibine oturmak gibi.
Topraklama
Topraklama Meditasyonunu günümüzde şirketlerin çalışanlarına rahatlama tekniği adı altında öğretmelerini sık sık duymaya başladık. Eğer bir toplantıya, eğitime ya da sunuma hazırlanıyorsanız bu teknik yapacağınız işten hemen önce çok işinize yarayacaktır. Ve yukarıdaki tüm rahatsızlıklara da birebir gelir. Bu meditasyonu her sabah 5 dakikanızı ayırarak yapmanızı tavsiye ederim. Hayatınızın yükünün biraz daha hafiflediğini, günü daha iyi geçirdiğinizi fark edeceksiniz.
Bu tekniğin amacı, hayat enerjisini sistemimize davet edip fizik ve enerji bedeni arındırmak, enerji alanımızı güçlendirmektir. Bu teknik zihni ve enerji alanını güçlendirir. Her yerde uygulanabilir ve uygulayanı meditatif bilinç haline sokar. Özellikle şifa uygulamalarından önce meditatif bilinç haline geçmek aktarılacak tesirin gücünü artırmak bakımından oldukça önemlidir. Aşağıdaki uygulama bütününü günde 3 veya 4 kez tekrarlayabilirsiniz.
1. Ayakta durup bacaklarınızı hafifçe aralayın, gözlerinizi kapatın
2. Burundan nefes alırken dörde kadar sayın, ağızdan nefes verirken sekize kadar sayın (yani nefesinizi aldığınızın iki katı sürede verin) ve bunu üç dört kez tekrarlayın
3. Ellerinizi avuç içleri birbirine yapışık olarak göğüs hizasında birleştirin
4. Kollarınızı yukarı doğru kaldırıp V harfi gibi açın, avuç içlerinizi gökyüzüne dönük tutun
5. Hayat enerjisinin tüm auranıza ve ellerinize aktığını imgeleyin. Avuç içlerinizde bu titreşimi hissetmeye çalışın, bu pozisyonda on – on beş saniye kalın
6. Parmak uçlarınızı birbirine değdirip bedeninize değmeden ellerinizi aşağı doğru indirin, yere doğru eğilip auranızdaki tüm gereksiz frekansları toprağa gönderdiğinizi imgeleyerek ellerinizi açın
7. Ellerinizi birleştirip avuçlarınıza aldığınız enerjiyi, avuçlarınız fizik bedeninize dönük olacak şekilde auranızdan geçirerek doğrulup kollarınızı gökyüzüne açın
Sevinç Karakaya
Bayramlar Yeniden Sevmek İçin Bir Fırsattır
Bayramlar yeniden sevmek için bir fırsattır
Bayrama sayılı günler kala bayramı bayramlaştıran bir noktaya değinmek istiyorum. Başta kişisel olmak üzere toplumsal değerlerin muhafazası, güçlendirilmesi, kalitesinin artırılmasının yolu güçlü sosyal ilişkiler oluşturmaktan geçiyor. Bu ilişkilerin oluşması ise; dinamik sosyal ilişkilere bağlıdır. Sosyal ilişkileri gözden geçirme, eksiklikleri tespit etme , önümüzdeki dönemi taraflar arasında birlikte planlama için bayramlar mükemmel düşünülmüş vakitlerdir.
Bayramlar ilişkilerimiz de dargınları barıştıracak, sevenleri bir araya getirecek adeta bir köprü vazifesi görür. Dostluğun, kardeşliğin, sevginin, saygının, birlik ve beraberliğin koşulsuzca yaşandığı bayramlar ortaklık bilincinin yükseldiği kutsal günlerdir.
Bayramı bir fırsata çevirmeye ne dersiniz? İçimizdeki sevgi kaynağını ortaya çıkarmayı istemez misiniz? Peki ilişkilerimizi sağlıklı bir biçimde oluşmasını sağlayan sevgi nedir? ve tam olarak nerededir?
Sevgi kainatın, yaratılışın özüdür. Yaratılan her şeyin özünde, esasında sevgi vardır. Her şey gibi bizim özümüzde, içimizde sevgidir. Bunu fark etmek için bunu deneyimlemek gerekir. Deneyimlemek için de; düşüncelerimizin ve kalbimizin sevgiyi yaşamaya açık olması ve sevginin içimizde yayılmasına izin vermeniz gerekir. Sevginin içimizden akışına ne kadar çok izin verirsek, onu ne kadar çok yayarsak, hayatımız da o kadar çok sevgi olur. Ve ilişkilerimiz sevgi atmosferinde sürer gider.
Sevginin kaynağı içinizdedir. Dış Dünya sadece içimizdeki sevgiyi bize yansıtır. Sevgiyi çevremizdekilere ve kendinize yansıtmak için onu önce kendi içinizde hissetmelisiniz. Bunun içinde öncelikle kendinizi sevmeli ve kendimizi olduğunuz gibi kabul edebilmeliyiz.
Kendinizi gerçekten sevene ve olduğunuz gibi kabul edene kadar, başkalarının verdiği sevgiyi kabul etmekte zorlana biliriz, belki de sevginin gerçek bir sevgi olmadığına dair şüpheleriniz mevcut olur. Bunu nasıl aşabilirim diye düşünüyorsanız, İşte bunun için, önce kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak güzel şeyler düşünmeniz lazım. Bunun için belli olumlama cümlelerini sık sık tekrarlaya bilirsiniz. Ve böylece bilinç altındaki kendi hakkımızda ki olumsuz düşünceler yerlerini olumlu düşüncelere çevirebilir.
Kendi kendinize “kendimden hoşlanıyorum”, “ben sevilebilir bir insanım”, “Kendimi çok seviyorum”, “kendimi olduğum halimle onaylıyor ve kabul ediyorum” herkesin kendisinin de üretebileceği; olumlamalarınızı tekrarlaya bilirsiniz. Kendinizi buna ikna etmeniz gerekir. Bu duyguları gerçekten hissetmeye çalışın. Belki sessiz bir ortamda kendinizle baş başa kalıp, sevginin kalbinizden tüm vücudunuza yayıldığını; aklınıza, kalbinize, tüm hücrelerinize, atomlarınıza kadar dolduğunu hissetmelisiniz.
Hepimizin gölgeli, karanlık ve çok gurur duymayacağımız, farklı olmasını dileyeceğimiz bir parçamız vardır. Tıpkı bir paranın iki yüzü olduğu gibi… Evet bu yanlarınızı da koşulsuzca sevmeyi deneyin. Güneşini düşünün onun her şeyin üzerine doğduğunu, tüm insanlara eşit yayıldığını düşünün. Nasıl ki güneş asla, şunu veya bunu yaparsan sana parlayacağım demez. Sizi olduğunuz gibi kabul eder ve ne olursa olsun size parıldar, çünkü onun bildiği budur! Sıcaklığını ve ışığını herkese eşit olarak yaymaktır. Birtakım kazançlar elde etmek için değil, gerçek doğasını özgürce yansıtmak için. Güneş herkesin üzerine doğar.
Şimdi içinizde iyi hissetmediğiniz konular hakkında düşünün. Onları belki bugüne kadar yok saydınız. Ancak çözüm bu değil. Bunların da sizin bir parçanız olduğu ve sevilebilir olduğu gerçeği ile artık yüzleşme vakti. Şimdi kendinize “Tüm zayıflıklarımla ve eksikliklerimle seviliyorum, kendimi seviyorum” diye tekrarlayın. Tıpkı güneş gibi sevginizi vücudumuzun tüm kısımlarınıza yansıtın.
Şimdi, Tamamen yaratıcının merhametiyle insanı sevdiği gibi; karşılıksız olarak sevdiğiniz birini veya bir şeyi düşünün. Bu bir kişi, bir hayvan, bir bebek veya bir çiçek olabilir, belki içinde tatlı bir his oluşturan birini veya bir şeyi düşünebilirsin… Şimdi hayalinde bu şeyi imgele ve bağrına bas… Sana kendini çok iyi hissettirdiği için bu şeyin veya varlığın var olduğundan dolayı derin bir minnettarlık duygusu ile söyleyin “seni seviyorum”, “seni seviyorum”. Yada Yunus Emre‘nin dediği gibi ” Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü.” sevmeyi deneyin .
Bu teknik sevilmeyen olarak düşündüğün kişi ve durumlarda bile bakış açını sevilen hale çevirmek için sana yardımcı olan güçlü bir araç, bir tekniktir. Eğer koşulsuz sevdiğinizin yüzünü, yolunuza çıkan her yüzde görmüş olursanız doğal bir sevgi yanıtını hissederdiniz ve yolunuzdan geçenler, sizden gördüğü sevgiyi size geri yansıtırlardı.
Şimdi, karşılıksız sevgi hissettiğiniz bir anı düşünün. Sadece doğru, güzel bir şeyler yaptığınız için değil, yaşadığınız ve tam olarak olduğunuz gibi kabul edildiğiniz. Sizin için sevgi ne ifade ediyorsa onu deneyimleyin. Sizin için sevgi Güneşin cildinize ılık ılık okşaması olabilir, yada hoş bir rüzgar esinti saçlarınızı uçurması olabilir… veya tatlı, arındırıcı bir yağmur üstünüze yağıyor olabilir. Yada ihtiyacınız olan ve bildiğiniz sevgi daha büyük bir güç tarafından; bir Yaratan tarafından; korunup gözetiliyor olduğunu hissetmek olabilir. Şimdi bu karşılıksız size sunulan sevgiyi hissedin.
Şimdi sessizce tekrarlayın “Fazlasıyla seviliyorum. Fazlasıyla seviliyorum. Fazlasıyla seviliyorum”… ve gerçek karşılıksız sevginin nasıl olduğunu hissedin. Şimdi sevginin her tarafınızda olduğunun farkında olun. Sevgi, daima mevcuttur, her nefesinizde sevgi vardır.
Sevgi Kainatın, Yaratılışın özüdür,canlı cansız her şeyin içinde bulunur. Günlük hayatınızda bu şeylerde sevginin varlığını çok düşünmesek de Sevgi; ayakta durduğunuz yeryüzünde, oturduğunuz sandalyede, uyuduğunuz yatakta, giyindiğiniz elbiselerde, yediğiniz yiyeceklerde, yıkandığınız suda mevcuttur.
Fazlasıyla seviliyorsunuz, fazlasıyla seviliyorsunuz. fazlasıyla.
Bayramlar; bu özel günler içinizdeki sevgi titreşiminin yükselmesi için büyük bir fırsattır.Yaratıcı tarafından ”Fazlasıyla sevildiğinizi” unutmayın. sizde çevrenizdeki önce kendinizi sonra herkesi ”fazlasıyla sevin”
Sevdiklerinizle Sevgi Dolu Bayram Geçirmenizi Dilerim. İyi bayramlar.
Sevinç Karakaya
Olumlama Ne Demektir?
OLUMLAMA NE DEMEKTİR?
Olumlama dua etmektir. Evet dinlerde dua dediğimiz yakarış budur. Olumlama bir şeyi düzenli olarak istemektir. İslamiyet de namaz kıldıktan sonra tesbih çekilir ve aynı şey tekrar edilir 33 kez. Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.
Peki olumlamayı nasıl ve ne şekilde yapmalıyım derseniz?
Sizi kimsenin rahatsız etmeyeceği bir zaman dilimini öncelikler seçin. Birkaç dakikalığına sessizce oturun. Derin ve düzenli, acele etmeden nefesler alarak bütün vücudunuzu gevşetin ve zihninizi boşaltın düşüncelerinizi durdurmak yada en aza indirmeye gayret edin. Daha sonrada olumlamaları kendi sesinizi duyabileceğiniz bir tonla ve ağır ağır tekrarlayın. Dilerseniz olumlamalar için yazılı olan bir metinden yardım alacağınız gibi dilerseniz de kendi olumlamanızı kendiniz oluşturabilirsiniz.
Fakat bu olumları oluştururken muhakkak dikkat etmeniz gereken hususlar var;
1- Olumlama cümleniz olumlu olsun! Mesela ”Hasta olmak istemiyorum” yerine ”Sağlıklıyım” gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın
2- İstiyorum ifadesinden kullanmayın. ”Mutlu bir hayat istiyorum” demek yerine ”Mutlu bir hayata sahibim” deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.
3- Cümleler de ne istediğinizi net ifade edin.Mesela ”Zayıflıyorum” gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak ”55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun” deyin.
4- Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.
5- Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman olarak kurun. ”Çok mutlu olacağım” demek yerine ”Çok mutluyum” deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.
6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. ”Bana saygı göstersin” demek yerine, ”saygı görmeyi hak ediyorum” deyin.
7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. ”Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum” şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri ”kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum”, ”kabul etmeyi öğreniyorum” şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirin
8-Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün “zenginim” diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihninizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.
9- Bilinçaltının yapısını göz önüne aldığımızda gerçekçi düşünceler ile oluşturulmuş olumlamalar, 21 gün boyunca özellikle sabah ve akşam hissederek ve imgeleyerek yapıldığında etkili sonuçlar vermektedir.
Bu süreçte bir Yaşam koçundan da destek alabilirsiniz.
Huzurlu ve mutlu günler…
”BEN” Olmak İçin Çok Mu Geç?
”BEN” OLMAK İÇİN ÇOK MU GEÇ ?
Yaşantımızdaki her şey yolunda gibidir yada Yolunda gitmeyen şeylerin sadece biz farkındayızdır. İçimizdeki endişelerimiz, sonu gelmeyen arayışlarımız, neyi beklediğimizi bilmeden beklediklerimizin; sadece biz farkındayızdır.
Bir şeyler eksiktir, mutluluklar yarım kalmıştır. Bir yanımızda hayat bizi kendine sıkı sıkı bağlar gibi durur; Bir yanımızda boşluklar, korkular, manasızlıklar ve bunların yalnız biz farkındayızdır. Çevremizdeki herkes için, her şey yolunda gibidir. Herkes bir şeyler anlatmaya çalışır. Herkes bir şeyler bekler. Bize çizdikleri hayatı yaşamamızı isterler.
Peki size ait hayat hangisi ?
Kalabalığın içindeki yalnızlık mı…
Belki de tüm derdimiz anlaşılmaktır. Belki de başkalarının çizdiği hayatı değil, olmak istediğimiz kişiyi çizmek istiyoruzdur.
Hiç aynaya bakıp da, bu kim diye şaşırdığınız oldu mu? Aynada bambaşka siz gördünüz mü?
Bazen insanın kendisiyle yüzleşmesi gerekir. Tüm rolleri arkasında bırakıp ”BEN” ile yüzleşmelidir. Yıllardır susturduğu ”BEN’i” konuşturmalıdır. Yıllardır içinde çırpınan ve görmek istediği ”BEN” ile karşı karşıya kalmalıdır.Kendisi olarak yaşamayı öğrenmeli insan. Aradığı her şeyin içinde saklı olduğunu görmeli insan.
Belki bazen severek yaşadık, bize sunulan hayatı çoğu zamansa uzak kaldık, yabancı olduk önümüze sunulan hayata… İşte kendine ait olmayan hayat yaşadığını fark etmeli insan. Kendisiyle buluşmalı, kendinin ne istediğini görmeli, kendi yaşamının yönetmen koltuğuna oturmalı insan.
BEN OLMAK İÇİN ÇOK MU GEÇ? PEKİ…
‘‘BEN” olmak için hiç bir zaman geç değildir. ŞİMDİ SIRA SENDE !
Hiç bir şeyin arkasına sığınmadan, kaçmadan, korkmadan değişimi isteyerek sen olacaksın… Sana verilen başkalarının hayatının kopyasını değil, söylenenleri değil. Senin gerçekten ne olduğunun, ne istediğinin izini süreceksin. Senin içinde var olanla, gerçeklerle yüzleşme zamanı. Kendinle kucaklaşma zamanı…
Evet Kendimizle, içimizdeki ”BEN” ile mutlu olmak için asla geç değil. Sadece doğru bakmayı öğrenelim.
Sevgi dolu günler.
Sevinç Karakaya
Sorun Dolu Bir Kulak Mı? Huzur Dolu Bir Kafa Mı?
SORUN DOLU BİR KULAK MI? HUZUR DOLU BİR KAFA MI ?
SORUN DOLU BİR KULAK; Zaman zaman çoğumuz yaşadığımız olayların gerçek zamanlarından ayrılsak bile, sanki birisi kulağımızın içinde o sorunları bize tekrar tekrar hatırlatmaya devam eder. Bedenimiz sorunlardan uzaklaşır ama kulaklarımız halen, sorunlarla yaşamaya devam eder.
Gece yastığa başınızı koyarsınız ama kulaklarınızda ki sorunlar bir türlü uykuya dalmanıza müsaade etmez. Yatağınıza sorun dolu kulaklarla değil de, Huzur dolu bir kafayla girmek istemez misiniz? Eminim kim ”istemez olur muyum” diyorsunuzdur. İşin sırrına gelince…
Aslına bakarsanız işin sırrı hem çok zor, hem çok kolaydır. İşin sırrı kafanın değişmesinde yatıyor. Kişi bambaşka bir düşünce tarzını öğrenmeli ve düşüncelerini değiştirmelidir. Fakat düşüncelerini değiştirmek ciddi çaba gerektirir. Sonunda size huzur getireceği ise muhakkaktır.
Huzursuz yaşamak hiç kolay değildir. Gergin hayat zordur. Ahenkli ve stressiz olan huzurlu bir hayat en kolay yaşam biçimidir.İç huzuru kazanabilmek için; başlıca mücadele, rahatlamış bir tutumla, Allahın bize vermiş olduğu huzur hediyesini , kabul ederek ; Düşüncelerimizi olumsuzluklardan temizleyip, yeniden düşünce yapımızı inşa etmek için çaba göstermektir. Bunun herkes için farklı yöntemleri vardır. Her kişinin düşüncelerini boşaltacağı, huzura ulaşacağı kendi inanç değerlerine göre metotları vardır.
İstanbul da bir seminerim sırasında; Seminere çok az kalmıştı, Seminerin son hazırlığını yaparken, birisi dikkatimi çekti. Halinden sıkıntılı olduğu ve konuşma ihtiyacı olduğu belli oluyordu. Yanıma yaklaştı, kişisel problemi olduğunu ve bunu paylaşmak istediğini söyledi. Seminer başlamak üzere olduğu için o an konuşamadım ve beklemesini istedim. Seminer devam ederken, salondaki hal ve tavırlarından gergin ve stresli olduğu anlaşılıyordu. Ve daha fazla yerinde duramadı ki, salonu terk etti. Fakat çıkarken bir kart bırakmış üzerinde muhakkak arayın yazıyordu. Geç olmasına rağmen telefonunu çevirdiğimde, Karşımdaki kişi ;
”Konuşmak istedim, birlikte dua edelim istemiştim” dedi. ”Beraber Konuşup, dua edersek biraz huzur bulurum diye düşündüm’‘diye ekledi. Danışanlarım benimle konuşup kendi çözümlerini bulmak da onları desteklememi her zaman isterler fakat bu kişi kendi yöntemini bulmuş; o kafasını dua ederek boşaltıyor ama bunun için yanında onun elini tutacak bu haklı isteğine bir destek istiyordu. Başlamak için belki de ilk adıma ihtiyacı vardı. Devam edin dediğimde; ağlamalarla ve bir kaç doğru soru ile tamamen kafasındaki düşünceleri boşalttı. ”Bu deneyimi daima hatırlayacağım, aylardan sonra ilk defa içimi temiz, mutlu ve huzurlu hissediyorum” diyen sesi elbette bende unutmuyorum.
Bu kişi huzurlu bir akla sahip olabilmek için basit bir teknik uyguladı. Zihnini boşaltmış ve Allahın hediyesi olan huzura kavuştu. Bu teknik herkese göre değişir. Herkesin aklını bir yenileme yöntemi vardır. İç huzurun yöntemi zihni boşaltmayı bilmektir. Kimi için dua etmektir, kimi için meditasyon, kimi için mutlu olacağı bir ortam, kimi için bir dost, kimi içinde danışabileceği yargısız kendisini dinleyecek bir uzman; kişi bunu her ne şekilde yaparsa yapsın muhakkak düşüncelerini temizlemeyi, zihnini boşaltmayı öğrenmelidir.
HUZUR DOLU BİR KAFA; Olumsuzluklardan boşalttığımız aklımız, korkulardan, nefretlerden, güvensizliklerden, pişmanlıklardan ve suçluluklardan arınır. Kalbinizde sizi rahatsız eden bu düşünceleri birine açtığınız da, rahatladığınız hiç olmadı mı? İnsanların gerçekten güvenebilecekleri ve içlerine sıkıntı veren her şeyi , rahatlıkla anlatabilecekleri birine sahip olmanın, ne kadar önemli olduğunu sık sık gözlemliyorum. İster Dua, ister bunu anlatacağınız biri olsun yada başka teknikle diyelim ki, Bu aşamayı geçtiniz, Fakat;
”Zihni boşaltmak yeterlimidir ?”
Tabi ki zihni boşaltmak yeterli değil, Zihin boşaltıldığında boş kalan zihin yeniden dolmak ister. Uzun süre boş kalmayacaktır. Eski kovduğumuz, bizi mutsuz eden düşüncelerin zihnimize tekrar dolmaması içinde, Aklımızı sağlıklı, olumlu düşüncelerle doldurmalıyız ki, Eski düşünceler, endişeler, nefretler tekrar aklımıza gelmeye çalıştığında, Aklımızın kapısında ”DOLUDUR” yazsın.
Gün boyu ara ara seçilmiş bir dizi düşünceyi dile getirirsek, kendimizi huzurlu hissettiğimiz anları resmedip, gün içinde aklımızdan geçirmeye gayret edersek ve bilinç altının daha net dolması içinde bunu kendi sesimizle de sık sık tekrarlarsak; kafamız bizi huzura götürecek düşüncelerle dolar. Kelimelerin derin bir şifa gücü vardır. Bu gücü hayatımıza taşırsak;
” Kulaklarımız da ki sorunlar yerine, Kafamızdaki Huzurla başımızı yastığımıza koyarız.”
Sevinç Karakaya
Aradığın Enerji Çok Yakınında
ARADIĞIN ENERJİ ÇOK YAKININDA
Hayatı yaşamak için ne kadar enerjiniz var ?
Kimimiz bir çırpıda belki cevapladı, kimimiz bunu nasıl bilebilirim dedi, belki de bu soruya. Soruyu biraz kolaylaştıralım o zaman bana bir den beş’e kadar bir numara verin desem hayatı ne kadar enerjiyle yaşadığınızı söyleye bilir misiniz? Bunun için beş tam puan, bir ise acil durum diyelim … Genelde şaşırtıcıdır ki beş pek olmaz. Hatta cevap bir yada ikidir.
O zaman akla gelen sorular şu oluyor. Hayatı yaşamak için ihtiyacımız olan enerji nerede? Nerede kaybettik hayat enerjimizi? Bizi durduran neydi? Hangi yanlışımız enerjimizle bizi ayrı düşürdü? Neden bu kadar yorgun ve bitkiniz? Hatta bu günlerde çok gündemde olan; Neden kendimi üzerimizde çok yük varmış gibi tükenmiş hissediyoruz?
Peki enerjimizi bu kadar düşüren , bizi tüketecek noktaya getiren sebep ne? Bunun cevabını elbette biliyoruz. Bunu yapan kendimizden başkası değil, fakat bir insan bunu kendine niye yapar. İçimizde ki bir şey neden bizim hayat enerjimizi bizden alıyor.
Farkında olmamız gereken şey; Başarılı olmak için sahip olmamız gereken her şeye sahip olduğumuzdur. Belki farkında değiliz yada kendimizi geç kalmış zannede de biliriz fakat unutulmamalıdır ki, biz bizde olanı kaybetmemişizdir. Sadece içimizdeki yetenekler, kabiliyetler kullanılmayı unutulmuş belki de derin bir uykuya dalmışlardır. Bu Hayat enerjimizi geri alabiliriz.
” Eğer istediğiniz başarılı olmaksa, Hayat enerjimizin, sevincimizin ve hayatı yeniden keşfetme arzumuzun tüm performansına ihtiyacımız vardır.”
Yeter ki kendi farkındalığımızın farkına varalım. Durduralım dünyayı, ihtiyacımız olan sessizliktir. susmaya kendini dinlemeye , kendinin nasıl göründüğüne bakmalı insan. Gürültünün içince anlamayız; herkes bir şey söyler, en uzağından en yakınına. Susun diyebilmek , bana sessizliği verin demek gerekir. Kendi Farkındalığına ancak böyle varabilir ve tekrar kendi kaynaklarına dönüp içindeki uyuyan enerjisini ancak böyle bulabilir insan.
Her insan farklıdır, farklı bir dünyadır. Diyor ki Jostein Gaarder;
“Joker küçük bir delidir. Herkesten farklıdır o. Ne sinektir ne karo, ne kupa ne de maça. Sekiz veya dokuz, papaz veya bacak değildir. Her şeyin dışındadır, ötekilerle aynı yere ait değildir. ”
Biz Jokeriz, Herkesten farklıyız,her şeyin dışında; İnsan önce bunu farkına varmalı aradığı enerji kendi kaynaklarında unutulmamalı ki ” Her insan ayrı bir alemdir.” Başka hayatların kopyasında aramamalı enerjisini kendinde aramalı kaybettiği sandığı enerjisini…
ARADIĞIN ENERJİ ÇOK YAKININDA; ARADIĞIN ENERJİ ”SEN’de”
Sevinç Karakaya
Küçük Filler Büyüdü Artık… Başarabilirsiniz, Kırın Zincirlerinizi
KÜÇÜK FİLLER BÜYÜDÜ ARTIK
BAŞARABİLİRSİNİZ KIRIN ZİNCİRLERİNİZİ
Başarılı olmak için ihtiyacımız olanı biliriz aslında; Disiplinli çalışmak, iradeli olmak, yeni fikirler üretebilmek, önce kendimizi sonra çevremizi ikna etmek, girişimlerimizde cesur davranmak ve en önemlisi başaracağımıza inanmak yani kendimize güvenmek gerekir.
Diyebilirsiniz peki ben böyle değilsem. Kendi fikirlerime inanamıyorsam ve kendime yeterince güvenmiyorsam ne yapacağım?
Bu güne kadar başarılı olamadıysak, bir şeyleri yanlış yapıyoruz demektir ve muhakkak bir sebebi vardır. Fakat ya biz bunu göremiyoruzdur, yada yeterince yakından sebeplere bakamıyoruzdur. Eğer bu sebebi ve sebebin altında yatanı bulabilirsek; Başarının önündeki engellerde kendiliğinden kalkacaktır. Önce yanlışı düzeltip, sonra doğrularla yeniden inşa etmek lazım.
Hayvanat bahçesini ziyarete gittiyseniz. Orada koca koca fillerin incecik iplerle bağlı olduğunu görmüşsünüzdür. Bunların hikayesini bilir misiniz? Eski zamanlarda; Hindistanlılar filleri kendi işlerinde kullana bilmek için, daha yavruyken onları eğitirlermiş. Yavru fillerin kaçmamaları için bir kazığa zincirlerlermiş filleri, zincirin ipi ne kadar uzarsa ancak o kadar uzağa gidebilirlermiş. Yeterince güçlü olamadıkları için, zincirlerini kıramazlarmış. Ayaklarına bağlı zincir özgürlüklerini kısıtlarmış. Küçük filler böylece kaçmanın çok kolay olmadığını öğrenmişler.
Büyüdüklerinde ise zincirlerini kırmak onlar için çok kolay olsa da, yine de bunu yapamazlarmış. Çünkü kafalarına, zincirden kurtulamayacakları iyice kazınmıştır. Büyümüş olsalar da, zincirin kendilerinden daha güçlü olduğuna inanmışlardır. Bu inançları, fillerde o kadar güçlüymüş ki o kocaman fillerin kaçmamasına, artık incecik ip bile yeterli oluyormuş. Küçük fillerin edindiği tecrübe, onlara zincire karşı gelmenin faydası olmadığını öğretmiş. Aslında o küçük fil büyümüş ve şuan değil ipleri zincirleri bile kırabilecek durumdadır. Küçükken edindiği tecrübenin artık gerçekle ilgisi yoktur. Ayağındaki incecik ip sadece bir simge bir oyundur aslında, bu kadar güçlü hayvan için sadece bir hamledir o ip koparmak, tabi bunu bilebilseydi. Fakat bunun işe yaramayacağını öğrenmiş. Bunu başaramayacağına inanmış. İpini koparıp kaçmayı denemiyor bile.
”İpini koparamayacağına inancı o kadar güçlü ki, artık gerçeği göremiyor.”
Sizinde hayatınızda hiçbir zaman başaramam dediğiniz şeyler var mı? Sadece başaramayacağınıza inandığınız denemediğiniz bile şeyler var mı? Gerçekleşmesini çok isteseniz de, bilinç altınızda tıpkı küçük fil gibi, tecrübeleriniz var mı gerçekle ilgisi bile olmayan ? Bunlara engel olan sizin de eski inançlarınızın incecik ipleridir kim bilir. Bizimde göremediğimiz acaba küçük bir fil değil de, artık güçlü ve büyük olduğumuz mudur? Belki ipi biraz çeksek yapabildiklerimize biz bile şaşıracağız.
Başta da dediğimiz gibi bu güne kadar başaramadıysak, bu tamamen bizim başaramayacağımıza inanmamızdandır. Şöyle bir düşünün bizim ayağımıza kim bağladı, bu başaramayacağım inancını. Belki bizde küçük fil gibi gerçekleri görmeyi unuttuk. Belki de şu durumumuzdan daha fazlasını başaracak durumdayızdır. Fakat çocukluğumuzdan kalan kalıplar, inançlar bizi incecik ip ile bağlamaktadır. Başarmamızı, ilerlememizi engelleyen sebepler kafamızdaki başaramayacağımıza olan inanç kalıplarıdır. Bende yok diyorsanız; şu cümleler size de tanıdık geliyor mu? Yeterince güçlü değilim, kimse beni istemiyor, ne kadar çalışırsam çalışıyım yine kaybediyorum, hep yanlış insanlar beni buluyor…v.s hatırlar gibi oldunuz sanırım.
Düşünsenize acaba bu kalıplardan kurtulsaydık yani artık başarabilecek güçte olsaydık, neler neler yapmazdık değil mi? O incecik iple eski inançlarımıza bağlılığımız. o bağları koparmayı başarırsak düşündüğümüz her şeyi yapabiliriz. Her şey gerçekleri kabul etmemizle ilgilidir. Biz o ipi kalın ağır bir zincir zannediyor olabiliriz.
Belki de artık her şeyin mümkün olduğu yerdesindir, kim bilir? Belki de çoktan içinizde ki potansiyeli yaşabileceğimiz yere gelmişizdir kim bilir?
Fakat çocukluğumuzun yada gençliğimizin ağır zincirleri bizi bağlı tutmaktadır. Bizim cesaretimizi kırıp ileriye bir adım bile attırmıyordur, yerimiz de saydırıyordur. Başka kapı, başka ihtimal olacak diye aklımıza bile gelmiyordur. Tıpkı fillerinde iplerini koparmayı denemedikleri gibi…
Şimdi sıra sizde; Tüm sizi bağlayan zincirlerinizi bulun. Bu kimi zaman kabuğundan çıkma korkusu, kimi zaman sevilmeme korkusu, bazen başaramama korkusu yada her şeyi kaybetme korkusu olabilir. Bunlar her neyse keşfedin ve o zincirleri teker teker koparın..
KOPARALIM ZİNCİRLERİMİZİ Kİ İSTEDİĞİMİZ BİZ OLABİLELİM .
Sevgiyle kalın.
Sevinç Karakaya