Stressiz Yaşam İçin Hayır Demeyi Öğrenin
STRESSİZ YAŞAM İÇİN HAYIR DEMEYİ ÖĞRENİN
”Hayır’‘ yerine evet diyen kişiler hayatlarında, üzerine aldıkları sorumluluğu yerine getire bilmek yada altında ezilmemek adına, ciddi strese maruz kalmaktadırlar. Bazen duyulan suçluluk duygusu, bazen ne yapacağımız noktasında kararsızlık yada gerçekten yapabileceğine inanma kişilere ”hayır” yerine evet dedirtiyor. Kişilerin kendine yapacakları en iyi şeylerden biri ”HAYIR” demeyi öğrenmektir. Kişiler hayır demeyi öğrendiklerinde karşı karşıya kaldıkları stres en aza inmektedir. Böylece hayatında kendi için önemli olan şeyleri ve kendine vakit ayırabilmeyi tercih edebileceklerdir. Aslında kişilerin etkilendiği yada hayır diyememe sebepleri; karşılarındaki kişilerin onları bencil, umursamaz yada zor günlerinde sanki yanlarında olmayı istemeyecek kadar kötü, olarak algılamalarından korkmalarıdır. İlave olarak; beğenilmemek, hoşlanılmamak, eleştirilmek, reddedilmek, dışlanmak ve bir arkadaşlığı kaybetmek korkusu da hayır diyememek için bir sebeptir. Temeline bakıldığın da; başkası için yaşama çabası yada başkalarının hakkında ne düşündüklerini fazlaca önemsemelerinden kaynaklıdır.
Öz Güven Eksikliği Olanlar Daha Zor Hayır Diyor
Hayır diyebilme becerisi öz-güven ile yakın bir ilişki içinde bulunuyor. Öz-güven ve öz-saygısı düşük olan kişiler sıklıkla başkalarına karşı çıkma konusunda sıkıntı duyuyor ve başkalarının gereksinimlerini kendisinin gereksinimlerinin önüne geçiriyorlar. Kişi başkaları için yaşayan birisine dönüştüğün de, hayatında ki kişiler için bir şeyler yaptığın da; onlar için değerli olacağını , kendini de ancak onların gözünde değerli olursa, kendini değerli hissedeceği yanılgısına kapılır. Hayır diyememe kişi üzerinde yorgunluk, baskı altında hissetme ve asabi tavırlarla kendini gösterebilir.
Hayır Stresi Azaltıyor
Hayır demek, evet demeye göre daha sağlıklı bir seçimdir. Kişinin evet demeye devam etmesi karşılaştığı kişilerdeki taleplerin sayısının artmasına, tabi bu talep artışı da stres düzeyinin daha da yükselmesine ve kişinin önem verdiği şeylere zaman ayıramamasına neden olabilir. Hayır demek elbette çok kolay bir yol değildir. Fakat kişi hayır diyebildiğin de; kişinin stresi azalmakta, sorumluklarını daha iyi yerine getirebilmekte, yeni ilgi alanları edinebilmektedir. Aşırı yük ve fazla stres altında kalmak ve bunlardan evet diyerek kurtulacağını düşünmek, kişinin kendisini hasta ve tükenmiş hissetmesine neden olmaktadır.
Hep Mi Hayır Demeliyim?
Her zaman Evet demek kadar her zaman hayır demek de elbette sağlıklı bir tercih değildir. Kişi ne için vakit ve enerji harcaması gerektiğine karar veremeyebilirler. Buna karar verebilmek için şunlara dikkat edilebilir.
*Sizin için hayatınızda o an en önemli olanı bulup, üzerine odaklanın. Yeni bir söz vermeden önce yükümlülük ve önceliklerinizi gözden geçirin. Sizin için çok önemli olduğunu hissediyorsanız, gerçekleştirin; yoksa HAYIR diyin.
* Evet demek stres oranını artırır. Vereceğiniz yeni söz, size kısa vadeli, anlık bir yük mü getiriyor, yoksa sizi aylar sürecek ek bir stres altına mı sokuyor? Sizi aylar sürecek ek bir stres altına sokuyor ise, evet demek yerine başka ne seçenekler olduğunu tekrar gözden geçirin.Gerekiyorsa ”HAYIR” diyin. Kişilerin anlık yüklere kısa vadeli girmesi ise hayatta gayet normaldir ve ”evet” demek sosyal ilişkiler için daha uygundur.
*Kararınız ne olursa olsun, suçluluk duygusundan arının.
*Hemen karar vermeyin. Değerlendirdiğiniz konunun üzerine düşünün. Yanıt vermeden önce kendinize zaman tanıyın.
Hayır Demeyi Nasıl Öğreneceğim?
Öncelikle ”Hayır” derken kısa ve öz olmaya özen gösterilmeli ve gereksiz suçluluk belirten cümlelerden uzak durulmalıdır. Reddetme nedeni ile ilgili uzun açıklamalar yapmaktan ve kendinizi haklı göstermeye çabalamaktan uzak durmak önemlidir. Dürüst, saygılı ve kararlı duruş karşıdaki kişinin yanıtı kabullenmesi açısından oldukça önem taşımaktadır. ”Hayır” uygun olmayan görevleri üstlenmemenizi sağlayacak olan basit, tek ve güçlü bir sözcüktür. Tabi ki her zaman durum bu kadar basit olmayabilir. Ama unutulmamalı ki ”hayır” sözcüğü kesindir, kullanmaktan korkulmaması gerekir. Onun yerine; emin değilim, yapabileceğimi sanmıyorum, gibi önü açık ifadeler ileride evet diyebileceğiniz şeklinde yorumlanabilir. Karşı taraftaki kişinin üzerinize gelmesini sağlayacak açık kapı bırakabilir. Buda sizi süre gelen stresli bir evet demeye iter. Elbette sosyal hayatta evet demeye alışan bireyler için hayır demek o kadar kolay da olmayabiliyor. HAYIR demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırır ve stresi azaltır.
Yeni Nesil Evlilikler İçin Dayanıklılık Testi
YENİ NESİL EVLİLİKLER İÇİN DAYANIKLILIK TESTİ
New York Times gazetesi, ilişkiler üzerine çalışmalar yürüten psikoloji profesörlerinin yaptıkları son araştırmaları değerlendirerek, yeni nesil evliliklerin sürdürebilirliğini “Mikelanj etkisi”nin belirlediğini açıkladı.
Uzmanlar, tarafların birbirlerinin kişisel gelişimini sağlayarak onları bir heykel gibi şekillendirmeleri anlamına gelen “Mikelanj etkisi”nin, bugün evlilikten beklentileri değişen gençlerin, evliliklerinde mutlu olmalarının koşulu olduğunu söylüyor. ABD’de bulunan Monmouth Üniversitesi’nden Gary W. Lewandowski, tüm bu araştırmaların bulguları sonucunda, bir evliliğin sürdürülebilirliğini ölçen bir test hazırladı.
Evliliğin Dayanıklılığı Testi
Testte sorulara 1 ila 7 arasında, çok fazla değil den, çok fazla ya doğru değişen skalada cevap vermek gerekiyor. Puanlamada aşağıdaki skalayı kullanabilirsiniz.
Çok fazla değil 1 2 3 4 5 6 7 Çok fazla
1- Parterinizle beraber olmak, ne kadar sıklıkla sizin için yeni deneyimler yaşamak anlamına geliyor?
2- Parterinizle beraberken, onun sayesinde çevrenizde olup bitenlere karşı daha büyük bir farkındalık hissediyor musunuz?
3- Parteriniz, yeni şeylerin üstesinden gelebilme kabiliyetinizi ne kadar arttırıyor?
4- Parteriniz, nasıl biri olduğunuz konusundaki farkındalığınızın artmasında ne kadar etkili?
5- Ne kadar sıklıkla parterinizi, yeni yetenekler geliştirmenizin bir yolu olarak görüyorsunuz?
6- Parterinizin kişisel güçleri (yetenek, beceri vb), ne kadar sıklıkla sizin kişisel zayıflıklarınızı telafi ediyor?
7- Ne kadar sıklıkla partneriniz sayesinde daha geniş bir perspektife sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?
8- Ne kadar sıklıkla parterinizle beraber olmanız yeni şeyler öğrenmenizle sonlanıyor?
9- Parterinizi tanımak sizi ne kadar daha iyi bir insan yapıyor?
10- Parteriniz bilginizi ne kadar arttırıyor?
Değerlendirme;
60 ve üstü: Birçok yeni deneyim kazanıyor ve ilişkinizin bir getirisi olarak yeni hedeflere ulaşıyorsunuz. Sürdürülebilir ve mutlu bir ilişkiniz var.
45-60: İlişkiniz hayatınızda ortalama gelişmeler ve yeni deneyimler sağlıyor. Birçok şeyi daha iyi hale getirebilirsiniz.
45’in altında: İlişkiniz size bilginizi arttıracak ya da daha iyi hissetmenizi sağlayacak olanaklar sağlamıyor. Partnerinizle, ilişkinizi geliştirebilmek için yeni deneyimler paylaşmalısınız.
Devamıİlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (2. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
İlişkilerde Farklı Olma İhtiyacı:
Özgün yani farklı olma ihtiyacı insan yaşamında insanı tetikleyen bir güçtür. Yaşamda hiç bir şey bire bir aynı değildir. Yaşam kendini tekrar etmeyecek kadar zengin yaratılmıştır. Bir kar tanesi bir başka kar tanesine benzemez. Kişilerde birbirinden farklıdır. İlişkilerinde bu farklılığı görmek isterler. ”Ben herkesten farklıyım”,” Benim herkesten farklı bir özelliğim var”, ”Ben onun gözünde en önemliyim yada en önemli olmalıyım”, ”O bensiz yapamaz”, ”Ben diğer erkekler gibi değilim”, ”Ben senin bildiğin kadınlardan değilim” gibi sözlerle bunun vurgulandığı zamanlar da olur kimi zaman.
Evet her kişi farklı insanlık tarihinden beri bir kişi tıpa tıp aynı var olmadı. Yaşanan her ilişkide farklı, kimsenin yaşadığı bir diğerine benzemez. Hiç bir evlilikte yada ilişki de ne sorunlar ne mutluluklar bire bir benzemez. Kişilerde onların içinde bulundukları ilişkilerde birbirinden farklıdır.
ilişkilerde, Önemli olduğunu hissetmenin yaygın yollarından biri, İhtiyaç duyulma ihtiyacıyla kendini ortaya çıkarabilir. Özellikle kadınlar; İhtiyaç duyulma yolunu kullanarak çocukları, eşi, hatta anne babaları için kendini paralamak için gerçekleştirir. Burada amaç kendini vazgeçilmez kılarak, önemli olma farklı olma ihtiyacını karşılamaktır. Hatta eşi için farklı olabilmek sadece çocuğunun annesi olma farklılığını hissetmek için çocuk sahibi olmak için uğraşan kadın sayısı inanılmaz şekilde çoktur.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz yaşamda ve ilişkiniz de farklı, özgün, önemli olmak için hangi yolları kullanıyorsunuz?” İlişkilerin sağlıklı olarak devam etmesi için farkındalıkları fark etmek lazım. Kişilerin kendi farklılıklarını ve karşısındaki bireyin farklılıklarını fark edip bunları belli etmesi; sağlıksız önemli ve vazgeçilmeme arayışının önüne geçebilir. İlişkilerinde; Kişiler üretken bir amaca yönelip kalıcı şeyler yapma yolunu seçip birbirlerini hayat amaçlarında desteklediklerinde farklılığı yakalayabilirler.
İlişkilerde Benzer Olma İhtiyacı:
Diyelim ki bir ilişkide birbirinizden çok farklısınız. Siz benzersizsiniz. O zaman ne olur. O zamanda birine ait olma ihtiyacı hissedersiniz. Birbirinizde benzer yerlerin olmaması da sizi rahatsız eder. Evet insanlar farklı olmak isterler Fakat bu aynı şunun gibidir ilişkilerde karanlığı bilmeden aydınlık anlaşılabilir mi ? Farklılıklar bunun için vardır ama kişiler ilişkilerinde sevgi ve ait olma karşısındakine benzeme sanki onun bir parçası olmayı hissetmek de isterler. Sizi birbirinize çeken birbirinize benzediğiniz yanlarınızdır. Ortak noktalarınızdır; ortak yerde buluşturan.
İlişkilerimiz de bazen kendimizi önemli hissetmeyiz. Bu noktada önemli ve özel olmayı talep ettiğimiz de, farkında olmadan eşimizi kendimizden iteriz. Ona ” Sevilmek istiyorum” talebinde bulundukça tam tersi olur. Sevilme isteğini sevme arzusuyla karıştırabiliriz. Eşimiz tarafından sevme arzumuz karşılanmadığında ise kendimizi özel hissetmeyiz. Bu kez de istediğimiz sevgiyi alabilmek için onu sevgi gösterileriyle boğarız. Ve bizden daha da uzaklaşır. Kaçan sevgilinin, eşin arkasından incinmişlik duygusu yaşarız. onu suçlar sevmekten korktu kaçtı deriz onun korktuğu sevginizden değildir, bitmek bilmeyen sevgi dilenciliğinizdir. ”Aşk ve sevgi denilen şey iki insanın birbirine ait olma duygusudur” Aşk ve sevgide kendimizi hem özel hem birine ait hissederiz. Yani benzerimizin yanında hissederiz.
Eğer benzerlik yoksa kişiler bu açığı gidermek için fedakarlığa baş vururlar. Sevdiği kişinin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi ihtiyaçlarından vazgeçer yada erteler. Burada önemli olan şu; Verdiğiniz sevgiyi karşılığı faizi ile ödenmesini bekleyip bir borca dönüştürdüğünüzde kendinizi sevilmeye muhtaç konuma getirdiğinizde kaybetmeniz kaçınılmazdır.Sevgide en önemli kural ihtiyacımız olanı eşimize vermektir. Sevilmeye ihtiyacınız varsa sevin. İnsanlar sevmeyi, sevildikleri kişilerle gerçekleştirir.
Kadın erkek ilişkilerinde en kötü durum seven birinin terk edilmesi değildir bunda canınız acır bir süre ama geçer. En kötü durum ait olma ihtiyacınızın az buçuk karşılandığı sonucu değişimi göze alamamaktır. ”Ne terk edecek kadar kötü, ne kalacak kadar iyi durumu”. Bu tarz çiftlerin durumu ise şudur; Değişim için bedel ödemeyi göze alamazlar; kendini doyum ve mutluluk vermeyen ilişkiye devam ettirmenin getirdiği, öfke, kırgınlık, kızgınlık ve yalnızlık duygusunu yaşarlar. Tam bir çaresizlik ve acizlik hali.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde karşınızdaki kişi ile benzer misiniz ait olma ihtiyacınızı gideriyor musunuz?” Benzer benzeri çeker ve birbirinize ait seneniz ne sevmekte ne sevilmekte zorlanmazsınız. İstediğiniz sevilmekse samimi bir şekilde sevin karşılığında samimi sevgi bulursunuz.
İlişkilerde Gelişme İhtiyacı:
İlişkimizde her şeye sahip olabiliriz ama her gün yeni bir şeyler katıp, her iki taraf da gelişime açık olmazsa ilişki çürür. Gelişimde hayat vardır. ya gelişiriz yada ölürüz. Duygusal, zihinsel ve ruhsal gelişim için kişilerin zaman ayırmaları gerekir. Gelişmek, öğrenmek, bir seçim değil, bir lüks değil, bir ihtiyaçtır. Aynı yemek içmek kadar ihtiyaç.
Bunun için eşlerin birbirlerine gelişimlerine ayıracak vakit ve imkanlar için özgür bırakmalılar. Özgür bireyler gerçekten sever ve gelişir. Gelişen bireyler iyi anne baba olup sağlıklı bireyler yetiştirebilir. Gelişim insanların nefes almasını sağlar kendinize nefes alacak alanlar bırakın.
Cevaplamanız gereken soru; ”Her gün yeni bir şey öğreniyor musunuz? Ayda kaç kitap okuyorsunuz? En son hangi konuda ilişkinizin ve kendinizin gelişimi için bir şeyler yaptınız?” Gelişmek lüks değil ihtiyaçtır. Kendiniz ve ilişkiniz için sizi geliştirecek yollar arayın yoksa gelişmeyen her şey gibi ilişkilerde yok olmaya mahkumdur.
İlişkilerde Katkıda Bulunma İhtiyacı:
Kendimizin dışına çıkarak başkalarına katkıda bulunma ihtiyaçtır. Varlığımızın başkalarına yardımcı olduğumuzu bilmesi; işe yarar insan olduğumuzu hissetme ihtiyacı. Her konumda olduğu gibi ilişkimizde de karşımızdakine yararımız olduğunu hissetmediğimiz sürece mutlu olamayız. Bu Yaşamın her alanında olduğu gibi ilişkilerde de çok önemli bir ihtiyaçtır,eğer yararlı olduğumuzu hissetmezsek, ihtiyaç duyulmaya ihtiyaç duyarız. Eğer eşimizin bize ihtiyacı olmadığını hissedersek farkında olmadan, çocuğumuzun gelişimi pahasına da olsa bize ihtiyaç duyarak büyümesini sağlarız. Çevremizde ne kadar çok vardır değil mi büyüyüp evlendikleri halde halen annelerine ihtiyaç duyan kişiler. kendi kararlarını kendileri veremeyenler. kendileri aile olamayanlar.
Evet eşimizin”iyi ki varsın” demesi onun yaşamına katkımız dokunduğunun kanıtıdır. Ve bu insanı çok mutlu eder.Tabi ki bu katkıyı eşinize verirken bir teşekkür bile beklemeden katkı da bulunmaktan bahsediyorum, Vermenin doğal hazzını aldığınız katkıdan.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkim de katkıda bulunma ihtiyacımı karşılıyor muyum?” Vermeyi bilmeden almak bencilliktir, verilmeyi bilmeden vermek enayiliktir, verilmek ve vermek birlikte olduğunda dayanışmadır,almak ve vermek alışveriş, Verilmeye de layık olduğunu bilerek ve verilmeyi beklemeden vermek katkıda bulunmaktır.
Bu altı ihtiyacı ne kadar doyum içinde yaşarsak ilişkilerimizde o kadar mutlu oluruz. Eksik ihtiyacınızı tespit edip çözüm yolları bulduğunuzda emin olun hayat daha güzel olacaktır. Çözümlerde kimi zaman zorlanmak oldukça doğaldır böyle durum da bir uzmanla çalışmak en doğru karardır.
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (1. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (1. Bölüm )
Aslına bakarsanız; tüm insanların sorunlarını çözmek için bu temel ihtiyaçlarının doyuma ulaşması şarttır. Kişilerin birbirinden çok farklı sorunları vardır fakat bunun temeline inildiğinde altı temel ihtiyaçta toparlanır. Bunun için nerede yaşadığınızın, hangi ülkede olduğunuzun, ekonomik durumunuzun, hangi çağda yaşadığınızın, hangi dini inanca sahip olduğunuzun, kırsal bir köy hayatı sürdürmenizin yada metropol’ün tam merkezinde olmanızın hiç önemi yoktur bütün insanların bu altı temel ihtiyaca hayatlarında doyuma ulaşmak için ihtiyacı vardır. Tüm insanların temel duygu ihtiyaçları aynıdır.
İlişkilerimizde de bu temel ihtiyaçları karşılamadan karşılıklı doyuma ulaşmamız mümkün değildir. İlişkilerimizde temel ihtiyaçlarımız doyuma ulaştığı oranda mutluyuzdur. Kişiler ilişkilerinde bazen kendini iyi hissetmedikleri durumlar yaşar da bir türlü sebebini bulamazlar. Görünüşte bir sorun yok gibidir, her şey yolunda gibidir, ama bir şeyler huzursuz eder. İçiniz de adını koyamadığınız anlam veremediğiniz, garip bir duygu vardır işte bu kişilerin temel ihtiyacındaki doyum eksikliğinden kaynaklanır.
İlişkinizdeki genel kalite nasıl merak ediyor musunuz? Gelin bu cümleleri sesli bir şekilde tekrarlayalım. Ve dürüstçe kendimize soralım, ben ilişkimde kendimi hangisi gibi hissediyorum …
”İlişkimde Çok mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuz sayılırım”, ” İlişkimde mutsuz değilim, ama mutluda değilim”, ” İlişkimde mutlu sayılırım”, ” İlişkimde mutluyum”, ” İlişkimde çok mutluyum”, ” İlişkimde çok mutlu ve doyumluyum ve buna şükrediyorum”
Size İlişkinizde hangi duyguya kendinizi daha yakın hissettiniz. Tabi ki bir ilişkide istek ve arzularımızın hepsi doyuma ulaşmaya bilir. Fakat ihtiyaçlarımız doyuma ulaşmak zorundadır. Eğer ki bir ilişkide temel ihtiyaçlar sağlıklı ve etik yollarla doyuma ulaşmazsa; Sağlıksız ve etik olmayan yollarla ihtiyaçlarına ulaşma yollarına gider. ” Dikkat edin! Arzu veya istek demiyorum, Temel ihtiyaçlardan bahsediyoruz” Nasıl ki haftalarca aç kalan birinin, sağlıklı yiyecek yemeliyim diye bir arayışı olmaz önüne ne gelirse açlık ihtiyacını karşılamak için yer. Öylede duyguları aç kalan kişilerde sağlıklı yollardan kayma gösterebilirler. Fakat; ”Yetişkin bireylerin hayatlarının her alanında olduğu gibi ilişkilerinde de duygusal temel ihtiyaçlarını bilip bunları kendileri ve eşleriyle çözmeleri gerekir.”
Peki nedir bu İlişkilerde bizi Mutluluğa götürecek temel ihtiyaçlar?
İlişkilerde Güven ihtiyacı:
İnsanların temel ihtiyaçlarından biride güven ihtiyacı. Aynı şekilde ilişkimizde de güven duymak isteriz. Güvenmediğimiz de ne olacağını bilemediğimizden güvenecek bir kişiye ihtiyaç duyarız.
Herkes ilişkisinde güven arar yokluğunu hissettiğinde ise eşine karşı kontrol etme isteği artar. Çünkü bunu kontrol kendinde olursa, eşinin tepkilerini belirleyebileceğini düşünür. Ve böylece kendini güvende hisseder. İlişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacı varsa burada emin olmadığımız şeyler vardır demektir. Güven duygumuzu doyuma eriştirmek için kontrol etme ihtiyacı duyarız. Evlilik Kurumu; insanların emin olma ihtiyaçlarını, doyuma yöneliktir. İnsanların bir çoğu değişmekten korkar, Mevsimler değişebilir her şey değişebilir ama bir değişmemeliyiz diye düşünürler. Rahatlık veren durumun hiç değişmemesini isterler. Bazen de kötü giden evliliklerde yada ilişkilerde sonunu nasıl olacağını bilememek, bitirilmesi gereken bir evliliği sırf alışılmış olanın verdiği eminlik yüzünden kişiler bitiremez. Güven ilişkilerde önemlidir sağlıklı yollarla gelmediği zamanlarda insanlar bunu sağlıksız yollarla baskı , kontrol, gibi yollarla elde etmeye çalışırlar çünkü güven bir ihtiyaçtır.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkinizde siz güvenlik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” Bunu yetişkin insanlarda olması gereken gibi karşılıklı dürüstlük ve diyalog ile çözmeye çalışıyorsanız, problem yok. Fakat sağlıksız yollara gidiyorsanız hem kendinizi hem eşinizi gereksiz yere yoruyorsunuz demektir.
İlişkilerde emin olmama ihtiyacı:
Belki bu biraz şaşırttı.Güven ve emin olma ihtiyacından bahsetmiştik. Emin olmama da ne şimdi diyebilirsiniz. Emin olunca kendimizi huzurlu hissederiz. Stressiz, her şey tanıdık bildik, eşiniz belli ilişkiniz de ne nasıl gidecek çok iyi biliyorsunuz. Eşinizden alacağınız tepki belli vereceğiniz tepki belli. Yani her şeyden eminsiniz sonra ne olur dersiniz? Sanırım bildiniz Sıkıntı ”Can sıkıntısı” işte bu noktada emin olmama ihtiyacı devreye girer. Değişiklik ihtiyacı, Heyecan ihtiyacı, risk alma ihtiyacı.
Evliliklerde her şey bilinir hale geldiğinde, eşler otomatiğe bağlanmış gibi hep bilinir tepkiler verdiğinde ”can sıkıntısı” başlar. Heyecanın bittiği yerde depresyon başlar. Heyecan yoksa mutsuz oluruz. İşte tam bu noktada heyecan arayışı başlar. İlişkimizde farklı bir şeyler isteriz. Mücadele edeceğimiz şeyler,heyecan isteriz.
İlişkinin başında emin olmak isteriz, beni sevmeli güvenilir olmalı deriz. Fakat eşimiz bir süre sonra bizi sevse ve güven verse de ilişkide uyarılmaya, heyecana ihtiyaç duyarız. Çiftler bu ihtiyaca uygun davranmadıklarında ise sağlıksız ve etik olmayan yollardan heyecan arayışı başlar. Erkekler gül gibi eşlerinin üstüne gül koklarken, kadınlar kendini yemeğe, aşırı spora yada boş işlere verebiliyorlar. Heyecan arama yolları sıralanmayacak kadar uzundur.
İlişkilerde gündelik yaşam aynı şekilde gittiğinde ilişki can sıkıcı hal alır. Ve çiftler nedenli nedensiz kavgalara başlarlar. Belki garip ama çoğu çift bu kavgalardan hoşnut olurlar. Kavga, küsme ve barışma süreci ilişkilere heyecan ve belirsizlik getirir. Mesela; Küsme ne kadar sürecek?, İlk adımı kim atacak?, Barışma nasıl kutlanacak? Tabi küslük süresince eşler birbirine özlem hissetmeleri de durumun ayrı bir heyecanı denebilir. Hatta farkında olmasalar da; sırf bu heyecan için kavga eden küsen ve barışan çift sayısı oldukça fazladır. Bazı çiftler kavga etmemelerinden övünseler de ; kavga etmemek aslında o ilişkide daha sessiz ve derinden ilerleyen ciddi bir sorun var demektir.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde emin olmama yani değişiklik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” İlişkilerde değişiklik ihtiyacını gidermek için eşler değişik hobiler ortak, sosyal paylaşımlar,yada ilişkilerine renk katacak farklı şeyler bulmalıdır ki evlilikleri sağlıksız yollara sapmasın.
Diğer; Duygularımızdaki Temel İhtiyaçlarımızı öğrenmek için lütfen yazının ikinci bölümünü okuyunuz.İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
Sevinç Karakaya
DevamıHedeflerimizi Belirlerken Nelere Dikkat Etmeliyiz
HEDEFİMİZİ BELİRLERKEN
NELERE DİKKAT ETMELİYİZ
Hayatımız hakkında kararla alırız. Belirli şeyleri hedefler hatta saplantı haline getirebiliriz. İçimizden harekete geçmek geldiği halde bir türlü harekete geçemeyiz. Hatta başarısız başlangıçlar yapıp başladığımız noktalardan bile geriye gidebiliriz. Bunun sebebine bakıldığında hedeflerimizle alakalı isabetsiz tercihler yapmamızdan kaynaklanabilir. Hedefimizi gerçekleştirmek için; Çok iyi bir niyetimiz, nedenimiz,arzumuz ve kararlılığımız olabilir, Fakat Hedefe bizi götürecek yol sistemli bir şekilde izlenmediği sürece sonuç alınamayabilir.
O zaman hedefimizde ilerlerken nelere dikkat etmeliyiz?
Hedefimiz Net Olmalı;
Hedefimizi belirlerken şöyle bir cümle kurduğunuzda; ”Daha iyi bir iş istiyorum” Bu çok belirleyici ve net bir hedef değildir. Çünkü burada ” daha iyi” derken neyi ifade ettiğini tam olarak bilemeyiz. Ne yapacağız da daha iyi bir işe sahip olacağız? Daha iyi bir işe sahip olmak için neler yapmalıyım? bu soruları sormaya ihtiyaç duyarız. Soruların cevaplarına net cevap verip, onları kendimize hedef olarak belirlemeliyiz. ”Hedeflerimize ulaşmak için önce hedeflerimizin net olması şarttır”
Hedefimizin Gerçekçi Olmasına Dikkat Etmeliyiz;
Öncelikle hedeflerimizi belirlerken kendimizi tanımamız önemlidir. Hedefimiz bizim potansiyelimize ve kendi içi kaynaklarımıza uygun olmalıdır. Böylece hedeflerimizde başarılı olmamız daha yakınlaşır. Örneğin kilo vermek isteyen bir kişi ”Bir ayda 30 kilo vereceğim” diye, bir hedef belirlerseniz bu pek gerçekçi olmaz, fakat ”ayda 1 kilo vereceğim” gibi bir hedefte bizi ne motive edebilir, nede gerçekçi bir hedef olabilir. Gerçekçi olan ayda 3-4 kilo vermeyi hedeflemektir.
Hedeflerimiz Biz İle İlgili Olmalıdır;
Hedeflerimiz bizden başka birilerini ilgilendiriyorsa, yani kendimizin gerçekleştireceği bir şey değilse, kendi üzerimize düşeni yapsak bile bu hedefin gerçekleşmesi için yeterli değildir. Burada dikkat edilmesi gereken; Eğer hedefimizin içinde çocuğumuz eşimiz yada başka bir yakınım da varsa onlarında bu hedef için çaba göstermeleri gerekir. Ki böyle bir hedef de, bizim kendi hedefimiz değil ortak hedef olur. Kendimiz için belirlediğimiz hedeflerin içinde sadece biz olmalıyız.
Hedeflerimizdeki İlerlemeyi Takip Edebilmeliyiz;
Hedefler belirleyebiliriz. Fakat bunları bir şekilde ölçüp değerlendirmezsek ne kadar ilerlediğimizi göremeyiz. Hedeflerimizde netlik olması gerektiği gibi onların net bir şekilde de ilerlemeyi göstermesi gerekir. Örneğin; Kilo vermek gibi bir hedefiniz var ama tartılmaktan korkuyorsanız. Kaç kilo ile başladığınızı, ne kadar verdiğinizi takip etmediğiniz sürece sadece kendinizi kandırmış olursunuz.
Hedefimizin İçinde Eylem Planı Olmalıdır;
Arzuladığımız ve gitmek istediğimiz bir yer vardır. Burada eylemleri planlamak harekete geçmek için vazgeçilmez bir başarı anahtarıdır. Eylem planı nicelikteki değişiklikleri ölçe bilmemiz de, hedefimize doğru ilerlememizde emin adımlarla ilerlemek için çok önemlidir. Eğer nasıl ilerleyeceğimiz noktasında plan yapmazsak, ertelemenin yada kaçışın kapısını aralamamızı sağlar. Ayrıca doğru plan ne, nerede, ne zaman, nasıl sorularına yanıt bulmalıdır.
Hedeflerimize Varmak İçin Kendimize Söz Vermeliyiz;
Hedeflerimize ulaşacağımıza ilk önce kendimiz inanmalıyız ve ilk önce kendimize, hedeflerimize varacağımız noktasında söz vermeliyiz. Kendimize verdiğimiz samimi sözler, bilinç altımıza, bu hedefi çok istediğimize dair verdiğimiz bir mesajdır. Başkalarına vereceğiniz sözler sizi hedefinizin bitiş noktasına götürmeye bilir, ama kendinize verdiğiniz sözler bizi yolun sonuna taşır.
Hedeflerinize neden ulaşamadığınızı düşünüyorsanız; Tekrar hedeflerinizi gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Daha gerçekçi ve kendimizin verdiği, eylem planını içinde barındıran ve ölçüp değerlendirebileceğimiz, net hedefler bizi başarıya taşıyacaktır.
Sevinç Karakaya
Devamıİlk Hedefin Evlenmek
İLK HEDEFİN EVLENMEK
Hemen hemen bütün genç kızların hayalidir; Beyaz atlı prensini bulmak. Hele ki düğün sezonunun açıldığı şu günlerde daha da pembe hayaller kurma zamanıdır. Eğer ki sizin böyle bir hedefiniz yoksa yada böyle bir hayali o zaman da sizin yerinize bu hayali kuranlar vardır. Bazen annelerin yerine koyduğumuzda kendimizi bir noktada, eğitim hayatını noktalamış, çalışma hayatı da olmayan genç kızlarının bir an önce mürvetlerini görmek istemesini bir nebze de olsa anlıyorum. Kızları için koyabilecekleri tek hedef evlilik olabiliyor. Fakat aynı telaşı kızları yüksek lisans yapmış, iyi bir şirkette yönetici olan annelerde de görmek beni itiraf ediyorum şaşırtıyor.
Anneler Çocuklarına Evlilik Hedefi Koyuyor
Şimdi diyeceksiniz Sevinç hanım, böyle bir hedef vermiyoruz. Tabi ki bu direk ”İlk hedefin evlenmek” gibi bir durum komik olurdu. Fakat annelerimiz, evlilik gerek hal, gerekse verdikleri evlilik örnekleri ile çocuklarına bilinçli yada bilinçsiz verdikleri bir hedef haline geliyor. Tamam, dünya gözüyle çocuklarına karşı görevlerini tamamlasınlar istiyorlar, evladı yuvasını kursun mutlu olsun istiyorlar, hepsi çok güzel de, evlenince de bitmiyor ki baskılar. Daha düğünün ertesi günü torun siparişleri, hadi ilk torunu verdiniz kucaklarına, sonrasında toruna kardeş gerek baskıları, yani evlilik hedefi ile de sonlanmıyor. Bunu okurken eminim bir çoğunuza tanıdık gelmiştir.
Kısacası özellikle kız çocukları evlenmek üzere şartlandırılmış büyütülüyor. Erkek anneleri biraz daha rahat bu konuda. Önce aman bir kıza kendini kaptırıp okuluna mani olmasın diye gözlerinin içine bakıyorlar oğullarının. Ne zaman oğullarının yaşı ilerliyor, o zamana kadar kızlardan korumaya çalıştıkları oğullarına sülalece kız bakmaya başlıyorlar, eyvah bu çocuk ne zaman evlenecek diyenin telaşına düşüyorlar. Erkekler kızlara göre biraz daha şanslılar.
Erkelerle Kızların Masalları Bile Farklı
Tamam annelere bu kadar yüklenmeyelim, başka neler suçlu olabilir? Diğer suçlu masallar mı? Küçücükken kızlara ve erkeklere anlatılan masallar bile farklı değil mi? Erkek çocuklara kurşun askerler anlatılırken kız çocuklarına anlattığımız masallara bakın Pamuk Prenses, Cindrella, Uyuyan Güzel … hepsinin ortak noktası, hepsinde prenses yakışıklı prensle evlenir ve ömür boyu mutlu yaşarlar. Evet masallarda bile mutluluğun tek şartı evlilik ve evlenince hep mutlu son oluyor gibidir değil mi? Ne ilginçtir,bir tane de masal yok evlenince başlayan, yakışıklı prensin evlendikten sonra prenslikle alakası olmadığını keşfeden ve mutluluğun evliliğe endeksli olmadığını anlatan tek masal yoktur değil mi?
Beni yanlış anlamayın, elbette evliliğe e karşı değilim. Karşı olduğum çocukların, gençlerin evliliğe şartlı ve mutluluğun evliliğe bağlı yetiştirilmesinedir. Özellikle kızların evlilik eşittir başarı olarak görmesine sebebiyet veren yetiştirme şekline karşıyım. Şu kesinlikle doğrudur, evlilik, doğru insanı bulabildiyseniz çok güzel, çok huzurlu ve dünyadayken size cenneti yaşatacak bir birliktelik olabilir. Fakat tahmin edemeyeceğiniz kadar çok kadın kendini evlenemediği için son derece yetersiz hisseden ve özgüvenini kaybeden, ya da sırf evlenebilmek için yanlış kişi olduğunu bile bile nikah masasına oturan ve yine o kadar çok kadın vardır ki, prense dönüşecek kurbağayı arayan, bu aşamada da bir sürü yanlış ve kendine göre tamamlanmamış ilişkiler sonucunda depresyon yaşayan yada mutsuz olduğu halde, evli kalmak uğruna bin türlü eziyete katlanan bir çok kadın vardır.
Çocuklarınıza Mutluluğun Tek Yolu Evlilikmiş Gibi Anlatmayın
Şunu ailelerin özelliklede annelerin bilmesi gerekir ve çocuklarının mutluluğu için evlilik şart değildir. Unutulmaması gereken hayatta, mutluluğunuz bir başkasına ya da evliliğe bağlı değildir. Biz kendi içimizde mutlu olmayı bilmezsek, hiçbir evlilik bizi mutlu etmeyecektir. John Lennon annesinin ona öğrettiği gibi ; Hayatın anahtarının mutlu olmayı öğrenmek gerektirdiğini çocuklarımıza öğretelim.
“5 yaşındayken annem mutlu olmanın hayatın anahtarı olduğunu söyledi,
okula gittiğimde bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordular ben de
“mutlu” yazdım ve bana soruyu anlamadığımı söylediler
ben de onlara asıl onların hayatı anlamadığını söyledim.
*John Lennon*
Evlilik pembe masallardaki gibi değildir. Mutlu evlilik için sadece yakışıklı prensler yeterli değildir. Biz kendimize prensesler gibi bakmadıkça, karşımıza çıkacak insan da prens değildir. Yani yine her şey bizle başlıyor. Biz mutlu olmayı kendi içimizde özümüzde başarabilirsek mutluyuzdur. Mutluluğunuz evliliğe yada bir başkasına bağlıysa, çok ciddi sorununuz vardır. Çünkü yokluluklarında mutsuzluğa kendinizi ömür boyu mahkum edersiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıKendimizi Tanımak
KENDİMİZİ TANIMAK
Hepimiz bazen deriz hiç büyümeseydik de keşke hep çocuk kalsaydık. Bir çocuğa bakınca onda neler görürsünüz?, Haz mı?, Merak mı?, Hayatı heyecanla yaşayacak ve keyif aldığı coşku mu? o çocuk da ne görüyorsunuz?
Bizde aynen onun gibiydik hayatı merak eden, Bizde yargılanmak umurumuzda olmadan hayatımızın merkezinde duygularımızı istediğimiz gibi ifade edecek özgürlüğe sahiptik. Ağlamak istersek ağlardık, gülmek istersek güler ve aynı zamanda etraftan keyif alır, keyif verirdik. kendimizi olduğumuz gibi ifade etmek en doğal hakkımızdı. Biz büyüdük ve ne değişti?
Sevmeyi mi unuttuk ?
Kendini sevmek çok önemlidir. Çünkü kendini sevmek hayatı, başkalarını sevmektir. Bir insan canlı, cansız hayatın içindeki varlıklara ne kadar saygı duyuyorsanız, aslında bu sizin kendinize, olan saygınızı gösterir. Kendinizi de o kadar sever ve sayarsınız. Kendinize olan saygınız; ne kadar yüksekse kendinizi de o kadar iyi hissedersiniz. Hayatınızın kontrolü eliniz de olur. Hatta hayatta güçlükler de yaşasanız, bu güçlüklerle mücadele size enerji verir. Çözüme odaklanırsınız, istediklerinizi gerçekleştirme planları yaparsınız. Bu sadece çocuklukta mıydı acaba ya şimdi? durum nasıl.
Sanki Çocukluk dönemi geçince; rüya bitmiş de gerçek sandığımız yalana dönmüş gibi hissederiz. Kendimizi ”korumak” için çevremizde bir duvar oluştururuz. Kendimiz gibi görünerek, kendi benliğimizle onay, kabul ve sevgi görmediğimizi anladığımızda, ihtiyaç duyduğumuz sevgi, onay ve kabulü görmek için, maskeler takar olmadığımız kişi gibi davranırız. Adeta içimiz deki BEN’i kaybederiz. Kendimize güvenimizi kaybettikçe başkalarına olan güvenimizi de kaybederiz. Tabi aynı zamanda kendimize olan sevgi ve saygımızı da kaybederiz.
İçimizde bizi etkileyen negatif bir egomuz vardır; O devamlı sadece haklı olmak ister, haklı olmak uğruna düşünceleri hisleri saptırır. Halbuki sağlıklı her bireyin geliştirmesi gereken; pozitif egosunu geliştirmektir. Pozitif ego; İçimizde ki kaynakları keşfetmemizi kendimizi sevmeyi, doğru düşünmeyi, doğru hissetmeyi ve davranmayı sağlar yani bizi sağlıklı birey olma yolunda ilerletir.
Pozitif egoyu düşüncelerimizi, hislerimizi dinleyerek anlaya biliriz. Pozitif ego tek başına, olabildiği anlardan haz alır yalnızlığı sever, bunlar kendini keşfedip yeni şeyler oluşturmak için çok önemli fırsatlardır, pozitif ego için. Negatif ego ise yalnızlıktan korkar. Pozitif ego Ben’e hizmet ederken, negatif ego içinizdeki ben’in kontrolünü ele geçirmeye çalışır.
Maalesef insanların bazıların da kendisine olan saygıları o kadar düşüktür ki, Adeta kendilerini yok etmeye odaklanmış gibidirler. Birçoğumuz neyse ki; iniş çıkışlar yaşasak da, hayatta karşılaştığımız onca umutsuzluğa rağmen hayata halen sıkı sıkı tutunmaya devam ediyoruz. Bazen belki kendimizi çok iyi hissediyoruz, bu zamanlarda kendimize olan saygımız yüksekken, bazen problemlerle karşılaşıp kendimize olan saygımız düştüğünde kendimizi kötü hissediyoruz. Bilmemiz gereken şey ise tüm kişisel sorunlarımızın altın da kendimize düşük bir saygı vardır. Daha kaliteli ve bizi mutlu eden bir hayat için; demek ki yapmamız gereken ilk olarak kendimize olan saygımız yükseltmektir.
Kendimize olan Saygımızı geliştirmek için; onu eğitmek gerekir. Bireysel gelişimin, en etkili, gerçek terapisi, kişinin iç dünyasındaki BEN ile tekrar bağlantıya geçmesi ile olur. Ben ile bağlantıya geçme; Kendini tekrar, tanıma yeteneklerinin farkına varma ile olur. Hayatta eğitim süreci bir kere başladığında hayat boyu sürer. Hayatın keyfini en hızlı arttıran şey kişinin öğrenmeye duyduğu açlık ve bu açlığın doyurulmasıyla olur. Hayat sürekli öğrenilen bir okuldur.Ve öğrendiğimiz şey ise BEN’ dir yani kendimiz.
Kendimizi tanıdığımız ölçü de kendimizi severiz. Kendimizi sevdiğimiz ölçüde de hayatı ve başkalarını severiz. Oyunun kuralı bu. Kendine verecek sevgisi olamayanın başkalarına verecek sevgisi de olmaz. Var olduğunu söylüyorsa muhtemelen yalandır. Kişinin belki kendinin bile farkında olmadığı, içindeki duygusal ihtiyaçlarını doyurma gösterisidir bu sevgi sadece…
Kendimizi sevmek için tanımamız gerekir. kendimizi tanımak için ise kişinin ”Kendimi tanıyor muyum?” sorusuna cevap bulması gerekiyor. Gelişmiş insanlar kendilerini tanırlar. Kendini tanımak demek kendimizi gizli, açık, kendimizin farkında olmadığımız kör noktalarımızla, ve kendi içimizdeki potansiyelimizi tanıyarak olur. Bunları tanıyıp, bunlarla barışıp, kabullenmek ve geliştirmemiz gereken yönleri bulup geliştirerek ancak olur.
Kendini tanıyan insan ancak kendini sever. Kişi tanımadığının düşmanı olur kendinizi sevmek için kendinizi her halinizle tanıyın…
Sevinç Karakaya
Devamıİki Tam; Bir Çift Olun
İKİ TAM; BİR ÇİFT OLUN
O kadar çok insan var ki; eşine aşık olarak evlenen ama daha sonra artık aşık olduğu kişinin o olmadığını düşünen. Sanki bir şey oldu da aradaki o tılsım bozuldu. Evet artık karşınızdaki eşiniz değil de en büyük çocuğunuz gibi hissetmeye başlar ve ”Kendimi eşimin annesi gibi hissediyorum” diye itiraf ediverirsiniz. Bir danışanım aynen şöyle diyor; ” Kendimi onun annesi gibi hissediyorum. Evde bütün sorumluluk bende, birde bana erkeklik taslıyor. Artık tahammül edemiyorum. Onu nasıl değiştirebilirim.” Aslında burada düşünülmesi gereken ne oldu da bu noktaya geldik diyebilmektir. Unutulmaması gereken ise biz kendimizden başka hiç kimseyi onlar değişmek istemedikçe değiştiremeyiz.
Yetişkin Çocuklar;
Önce şunu sorun kendinize ”Siz eşinizi seviyor musunuz?” Sevgiyi aslında biz olgunlaştıkça anlıyoruz. Bir çok yetişkin vardır; dışarıdan bakınca bir yetişkin kimliğini taşırlar, fakat içerde, büyümemiş, çocuk kalmışlardır. Kişiler ancak tam bir yetişkin olduklarında yani iç ve dış alemleri tam bir yetişkin olduğunda; yetişkin gibi sevmeyi de öğrenebilirler. Yetişkin olup da içinde bir çocuk olan kişiler; elbette içindeki sevgi ihtiyacını kendisine güvenle verecek, tıpkı annesinin yanında gibi güven hissedeceği birinden almak isterler.
Sevgi Güneş Gibidir;
Gerçek sevgi Güneş gibidir. Onu aydınlatayım, bunu aydınlatmayım demeden, etrafındaki herkesi aydınlatır. Adeta etrafındaki her şeye ışığını yayar ve herkes nasibini alır. Koşulsuz sevmek güneş gibi sevmektir. Güneşin kaynağı ışıktır. Yani özü ışık ve güneş kendinde olanı dışına yansıtır. İnsanın özü de sevgidir. İçinde sevgi varsa oda ayrım yapmadan onu seviyim bunu sevmeyim demeden herkesi o içindeki öz sevgiyle sever. Yani sevgi dışarıda aranarak bulunacak bir şey değildir.
Mutsuzluğun Faturasını kendi Beklentilerinize Kesin;
Yetişkin bir bireyin bedenine, sahip olan çocuk kişiler; Sevginin dışarıda olduğunu sanıp sevgiyi başkalarından talep ederler. Aşk ilişkileri için de yanlış düşünülen; sevgiyi hep sanki karşı taraftaki kişiden beklemeleridir. Sevgi onda aranır, ondan beklentiye girilir. Adeta iki taraf da sevgi dilencisi , sevgi arsızı olur. Tabi ki beklenen son gerçekleşir. İki taraf da beklentilerinin karşılığını bulamaz ve hayal kırıklığına uğrarlar. Ve aynı evde iki kişinin hayal kırıklığı iki kişilik yalnızlığı oluşturur. Bu yalnızlık tek taraflı yalnızlıktan çok daha zordur; çünkü tek başına yalnızlık içindeyken bir gün sevgiyi bulacağına inanır insan. Fakat iki taraflı yalnızlıkta bireyler mutsuzluklarının faturasını karşısındakine yüklerler. Üzgünüm mutsuzluğunuzu başkalarına yükleseniz de hiç bir şey mutsuzluğunuzun sebebinin siz olduğu gerçeğini değiştiremez.
Bizim en büyük hatamız hep eksik yarımızı aramak ama iki yarım maalesef bir tam etmiyor. Siz tam olmadığınız sürece karşınıza tam biri çıkmasını beklemeyin . İki yarım insan yada iki büyümemiş yetişkin; Karşılıklı içlerinde ki sevgi boşluğunu doldurmaya çalıştıkların da talepler çatışmaya başlar, adeta iki taraf da tükendiğini hisseder. Oysaki iki taraf da sevgi almak ve eksiğini tamamlamak için birlikteydiler. Fakat hesaplar tutmamış. Kadın kendini kandırılmış, erkek aldatılmış hisseder. Ona sevginizi vermeyi, ona canınızı feda etmeyi niyet ederek çıkmıştınız yola, ama içiniz deki sizin niyeti; sevgi alarak içindeki boşluğu doldurmaktı. İki yarım insan birbiri ile çarpışa çarpışa tükenirler. Ve artık sevgi yerini; öfke, kızgınlık, nefrete bırakmıştır.
Artık Uyanın;
İstediğiniz; Eşiniz sizi sevsin, sizi olduğumuz gibi kabul etsin, Size ihtiyacınız olan sevgiyi vermek için kendini adasın, yani beyaz atlı prens yada prensesleriniz olsun istiyorsunuz. Ama lütfen artık uyanın böyle bir şey yok. Sorunun eşinizde değil; kendinizi halen bunlara inandırmakta, yattığını görün. Bunu fark etmektense karşı tarafı suçlamak her zaman daha kolay olandır. Tekrarlıyorum; Siz değişmediğiniz sürece aynı sonuçları başka birileri ile de olsanız yaşamaya devam edeceksiniz. Başkalarını değiştirmeye çalışarak değişemeyiz bu mümkün olan bir şey değildir. Ancak biz değiştiğimiz de hayatımıza çektiğimiz insanlar değişir. Üzerinize ne giyerseniz giyin içinizde bedeniniz aynı kaldıktan sonra bir şey değişmez. Gerçek değişim; Dış kıyafetini değil içini değiştirmek, çıplakken değişimi başarmaktır.
Uyanın ve sevgi dilenciliğinden vazgeçin!.. İçinizdeki sevgiyi keşfedin. Ancak böyle içinizdeki çocuk büyür ve gelişir. İçimizdeki sevgiyi buldukça ve bunu çevremize de yansıttıkça ayakta durmaya yeterlilik kazanırız. Birbirine yaslanarak giden ilişkiler, bir yerde devirir ve iki tarafın da canı yanar. o yüzden aşkın pembeliği geçince insanın canı çok acır. Aşkın pembeliği geçmeden siz birbirinize eş olmayı tercih edin.
İKİ TAM; BİR EŞ OLUN
Unutmayın herkes ilişkilerde kendi dengini bulur. Duygusal olgunluk yaşına göre çocuk çocukla, yetişkin yetişkinle ilişkiyi tercih eder. Çocuklar yetişkin insanlara aşık olduğunu sanabilir. Küçükken Öğretmenine aşık olduğunu sana çoktur değil mi; Fakat yetişkin biri yedi yaşında bir çocuğa aşık olduğunu düşünmez. Bunun olmayacağını çok iyi bilir. Olgun bir birey eşinin çocuk bakıcısı olmayı seçmez. Olgun bir birey eşitliğe ve özgürlüğe dayalı bir ilişki ister. Sevgi olgunlaştırır ve içinde ifade edebildiği sürece dışına da yansır. ”Sevgi verir, sevgi çoğaltır, sevgi özgürlük verir”. Yetişkin insanlarda sevgi almaya değil vermeye odaklıdır. Sevgi vermekten haz duyarlar, sevgi verdikçe özgürleştiklerini hissederler. Sevgi ancak özgürlük ortamında gelişir büyür ve bunu yetişkin bireyler fark eder.
Birbirlerinin özgürlüğünü kısıtlamak sevgi değildir. Aşktır tutkudur. Oda gelip geçicidir. Yetişkin insan içindeki sevgi eksikliğini, başkasıyla değil, içindeki sevgiyi inkişaf ettirerek tamamlayan, kendini bütün hale getiren insandır. içinizde ki sevgiyle kendinizi sevin ve birbirinize bunu yansıtın. Siz değişime başlayın eşinizin de değiştiğini göreceksiniz. Birbirinize anne ,baba yada bakıcı olmayın eş olun. Fakat ”iki tam, bir eş” olun.
Sevinç Karakaya
DevamıHayatından Hoşnut Olmak
HAYATINDAN HOŞNUT OLMAK
Bazen insan öyle bir ruh haline girer ki; her şey yolunda gibidir, fakat içinde bulunduğumuz durum yine de bizi tam manasıyla memnun etmez. Kimi zaman halimizin iyi olduğunu, kimi zaman da sebebini çok anlayamadığımız bir ruh daralması yaşarız. Böyle durumlarda yapılması gereken şey, Kendimizi duygularımızı dinlemektir. Olduğumuz yerden konumdan memnun olup olmadığımızı bize en iyi duygularımız söyler. Şöyle bir düşünün İlişkilerinizle, işinizle, bedeninizle, koşullarınız ile ilgili nasıl duygular besliyorsunuz? Unutmayın duygularımız bize ruhumuzun gönderdiği mesajlardır. Eğer olumsuz hissediyorsanız denebilir ki; İlişkilerinizle, işinizle, bedeninizle, arkadaşlarınızla yada koşullarınız ile alakalı sizi hoşnut etmeyen bir şeyler var demektir. Eğer böyle hissediyorsanız durun ve şunları tekrar gözden geçirin, düzene sokun…
Kendinizi Sevin;
Elbette gerçek duygularınız ne olduğu önemli. Olumsuz duygular dansa bunlara nasıl çözüm getireceğinize odaklanın. Başkalarının sizi sevmesini bekleyip beklentiye girmektense, önce siz kendinizi sevin . Kendinize değer verin. Ve içinizdeki öz sevginin farkına varın.
Sahip Olduklarınızın Farkına Varın; Şükredin;
Bediüzzaman Said Nursi’nin dediği gibi; “Bir gemide 9 tane kötü insan olsun bir tane de iyi insan olsun o gemiyi batıramazsınız” Hayatınızda da durum aynıdır aslında, memnun olmadığınız durumların içinde bile muhakkak sizi memnun eden bir şeyler vardır, bunları görmeye çalışın. Ve onlar için şükredin. Şükretme duygusu sahip olduklarınızın kıymetini bilme ve onlara odaklanmaktır. İnsanların genelinin yapısında maalesef, içinde bulunduğu durumdan şikayet etme alışkanlığı vardır. Her şikayet; ettiğimiz konuya bizi biraz daha yaklaştırır yada şikayet ettiklerimizi hayatımızda fazlalaştırır. Şükür ise kişinin enerjisini yükseltir. Ve hayatınıza memnun olduğunuz şeyleri çekersiniz. Şükür; şükür duyacağımız şeyleri hayatımızda artırır.
Yaşadınız Olumsuzlukları Kabule geçin;
İnsan hayatında olumsuzluklar yaşaya bilir. Hastalıklar, İlişkilerin bitmesi, işlerinizin yolunda gitmemesi daha benzeri durumlarla karşılaşabilirsiniz. Böyle durumlarda hissettiğiniz olumsuzlukları olumlamaya çevirmeye çalışın. İsyan ene tavırlar için de bulunmak sizin enerjinizi daha da düşürecektir. ”Bu benim başıma niye geldi’‘, ”Niçin ben”gibi olumsuz düşüncelere odaklanmaktansa; ”Bu durumu nasıl değiştirebilirim” deyip buna odaklanmaya çalışın.
Elbette ağlanıp sızlanmak, şikayet etmek çok daha kolaydır. Fakat bu güne kadar size ne kazandırdı? Neyi çözdü? Moralinizin daha da bozulmasından başka ne işe yaradı. Böyle durumlarda enerjinizi olumsuzluklar üzerinde tüketmek yerine, daha yararlı işler yapabilirsiniz. Aslına bakarsanız hayatta karşılaştığımız olumsuzluklar yada kendi yaptığımız hatalar bizim hayat pusulamızdır. Onları iyi takip etmek ve aynı hatalara tekrar düşmemek gerekir. İçinde bulunduğunuz durumu olduğu gibi kabule geçin ve sizi olumlu ruh haline taşıyacak düşüncelere yollara odaklanın.
Hayatınızda ki Her olayın size kazandırdıklarını fark etmeniz niyetiyle…
Sevinç Karakaya
DevamıKendimi Seviyor muyum? Enerji Testi !
KENDİMİ SEVİYOR MUYUM? ENERJİ TESTİ!..
Aynanın karşısına geçin, ayakta, aynada kendi gözünüzün içine bakın. Vücudunuzu lütfen rahat bırakın ve şimdi şu soruyu kendinize sorun: ”kendimi seviyor muyum?”.
Dikkatinizi sadece aynadaki gözünüze verin. Ayakta dururken vücudunuz öne mi yoksa arkaya mı gidiyor? Ayna da gördüğün kişiye ”seni seviyorum’‘deyin.
Vücudunuz öne mi, arkaya mı gidiyor? Şimdi ise biraz uzaktan bakarak “seni seviyorum” deyin. Dikkatini verenler bunu başaracak arkadaşlar. Vücudunuz öne mi, arkaya mı gidiyor?
Öne doğru gidiyorsanız; Vücudun eğer tatlı tatlı öne doğru geliyorsa; kendine değer veriyorsun ve kendini seviyorsun demektir. Tebrikler bu durumu çözdün.
Arkaya Doğru Giderseniz; Vücudun eğer arkaya doğru gidiyorsa, içinde affetmen gereken kırgınlıkların ve hesaplaşmaların var demektir, özellikle de helal etmen gereken bir şeyler var.
Sabit duruyorsanız; Hiç kıpırda mı yorsanız, kontrolcü bir yapın var demektir. Her şeyi kontrol etmeye çalışan, her şeyi bilmek isteyen ve gücü elinde tutmak isteyen bir insansın demektir. Bu da seni ilahi akışa sokamaz…
Kendini Sevmek Olumlamaları:
Kendinizle ilgili takdir ettiğiniz belirli özelliklerinizi düşünün. İyi bir arkadaşınızı nasıl hata ve kusurlarıyla sevebiliyorsanız, aynı şekilde kendinizi de geliştirmeniz gereken yönlerinizin de farkında olarak sevebilirsiniz. Bu kendinizi çok iyi hissetmenizi ve giderek hayatınızın olumlu biçimde değişmesini sağlayacaktır.
*Kendimi bütünüyle, olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum,
*Başka insanların yanında ben kendimden çok memnunum,
*Ben güzel ve Sevgiye layığım,
*Ben sevecen ve şefkatliyim, başkalarıyla paylaşacak çok şeyim var,
*Gün geçtikçe daha çekici hale geliyorum,
*Ben dünyayı seviyorum, dünyada beni seviyor,
*Mutlu ve başarılı olmaya hazırım,
*Kendimi özgürce, tam anlamıyla ve kolayca ifade ediyorum,
*Ben güçlü, sevgi dolu ve yaratıcı bir varlığım
21 gün aynaya bakarak tekrarlayın.
Sevinç Karakaya
DevamıEvliliğimde Bir Uzmandan Yardım Almalı mıyım?
EVLİLİĞİMDE BİR UZMANDAN
YARDIM ALMALI MIYIM?
Çok iyi giden evliliklerde bile zaman zaman iniş çıkışlar yaşanabilir. Fakat burada sorun olan inişlerin çıkışlardan daha fazla olmasıdır. İlişkide iniş süreçlerinde hemen toparlanmaya gidilmediği ve eşler arasındaki dargınlık ve kırgınlıklar uzadığında, bu kırgınlıklar zamanla, karşılıklı olarak, yerini öfkeye bırakabilir. Biriken öfke de; gerekli, gereksiz kavga olarak kendini gösterir. Bunun bir adım daha ilerisi ise kavgaların sıklaşması, hatta en ufak tartışmalarda bile seslerin yükselmesi, asabi ve hakarete varan tavırlara eşleri sürükler. Artık eşler geçmişe baktıklarında o eski ilk tanıştıklarında ki nazikliği ve anlayışı göremez olurlar. Hatta ”Daha ne kadar böyle gidebilir ki?”, ” İlişkimiz sona mı yaklaşıyor?”, ”Boşanmak en iyi çare mi acaba?” gibi sorular sormaya başlarlar.Bu sorular artık kafanızı daha çok meşgul etmeye başladığında, yapmanız gereken; Biraz durup düşünmek… sonuç itibariyle elbette sorunlu bir ilişki devam etmez, bir yerde kopar. Fakat ilişkinizde yeni tanıştığınız dönemlere, tekrar dönmek mümkün olsaydı, yani bugün içinde bulunduğunuz sorunlar, artık sizin için sorun olmasaydı; Yine evliliğinizi yada ilişkinizi sonlandırır mıydınız? Böyle bir hal içindeyseniz bir uzmandan profesyonel yardım almanın, tam zamanıdır, diyebilirim. ”Her filmin sonu mutlu bitebilir, sevgi her zaman kazanabilir. Yeter ki siz yürekten kararlı bir şekilde isteyin” .
İlişki Koçundan alacağınız yardımla, ilişkinizin gerçekten hangi konumda olduğuyla çok daha net yüzleşe bilir, Sorunun nedenlerini fark edebilir ve gerekli çözüm noktalarına ulaşabilirsiniz. Bezen kendimiz olayların içindeyken çok da objektif bakamaya biliriz, Fakat sizi yargılamayan ve yönlendirmeyen tamamen tarafsız olan bir uzmanın, size yönelteceği doğru sorularla ilişkinizin asıl sorun kaynağına ulaşabilirsiniz. İlişki Koçunuzun yol arkadaşlığı ile, Sorunlarınıza, geçici çözümler yerine, kökten çözümleri yine kendi içinizde bulabilme yollarını keşfedersiniz. İlişkilerinizde son için, ani karar vermeden, ilişki koçundan yardım alabilirsiniz. Tabi ki en ufak tartışmanın ardından da soluğu ilişki koçunda almak zorunda da değilsiniz. ”Peki ama ilişkimde ne zaman bir destek almalıyım bunu nasıl ayırt edebilirim?” Bu gün bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. Öncelikle her ilişkide türlü türlü nedenlerden ötürü başvuruluyor olsa da profesyonel desteğe ihtiyacınız olduğunu genel de şu tarz sorunlar yaşıyorsanız karar verebilirsiniz.
Kavgalar Sürekli Oluyor ve Yüksek Sesle Hakaretler varsa;
Bize öğretilen, çocukluğumuzdan beri, bir şey vardır. ”Bir evlilikte kavga o evliliğin tuzu biberidir” Evet, genel olarak doğrudur.Tabi ki tartışabilirsiniz,bir ilişkide ”kavga” olmazsa olmazlardandır. Fakat konuşmaktan çok tartışıyorsanız, birbirinize artık tahammül edemiyor , her gördüğünüz de öfkeleniyor ve kavga etme potansiyeli içine giriyorsanız, beraberken kendinizi her daim gergin hissediyorsanız; İşte bu aşama da durup ciddi ciddi düşünmeniz gerekiyor. Karşınızdaki kişiye bağırmak bile sizi rahatlatmıyor ise ”ilişki koçuna’‘ ihtiyacınız var demektir.
Aynı Evde Ama Hiç Konuşmuyorsanız;
Genelde öfke hali , yüksek sesli tartışmalar olarak kendini gösterir. Fakat bazen de; kendini sessizliğe ve diyalog kurmamaya bırakabilir. Bu kimileri için, akılda kalıcı ve ”soğuk” bir intikam şeklidir,hatta bazen susmak ve zamana bırakmak iyidir de. Fakat uzun vadede ilişkide kalıcı ve yıpratıcı etkiler bırakır. Unutmayın ki sağlıklı bir ilişki için, eşlerin iletişim kurabilmeleri çok önemli bir unsurdur. Tam olarak anlaşamadığınız noktalarla ilgili, oturup medeni bir şekilde konuşmanız şarttır. Maalesef bu yapılmadığı taktirde, sessizlik giderek derinleşecek ve ilişkinizde giderilmesi zor çatlaklara sebebiyet verecektir. Sessizliğinizin bir şekilde bozulması gerekiyor. Unutmayın siz hayatta kendiniz den başka kimseyi değiştiremezsiniz. Ve bir şekilde bu konuşmama yemini bozulmalı… Bu yüzden; Yol arkadaşınız, ilişki koçu ile yapacağınız,çalışmalar da; Kendinizi rahat hissedip ve doğru ifade edebilmeniz, duygularınızı samimiyetle aktarabilmenin yolunu yeniden keşfedeceksiniz.
Aranızdaki Güven Bitti ise;
Hiç şüphe yok ki Güven, bir ilişkinin ”temelidir”. Güvenin olmadığı bir ilişkide; kıskançlıklar, karşılıklı şüpheler ve beyninizdeki film senaryoları peşinizi bırakmaz. İlişkinizi güvensizlik içinde elbette devam ettiremezsiniz. Ne kendinizi nede ilişkinizi bu güvensizliğe mahkum etmek zorunda değilsiniz. İlişki Koçunuz; bu güvensizliklerin ve kaygıların altında yatan nedenleri fark edebilmenizi, görebilmenizi kolaylaştıracak, sorunun ”köküne” inmenizi sağlayacaktır.
Eşinize Kininizi Atlatamıyorsanız;
Eşiniz sizi kırdığı herhangi bir konuda onu bir türlü affedemiyor, bunu size nasıl yaptığı konusunda sürekli yada aklınıza her geldiğinde ilk günkü gibi öfkeleniyor olabilirsiniz. Hatta Bu kini içinizden atamamanız, muhtemelen cinsel yaşamınızda da ”olumsuz” yönde etkilemesi muhtemeldir. Buda eşler arasında bağlılığın kaybedilmesi noktasın da en tehlikeli sonuçlardan biridir.. Bazen affedebilmeyi öğrenmek gereklidir fakat affedilemeyecek şeyler de vardır. Bunun kararına ilişki koçunuzun yardımıyla daha iyi varabilirsiniz.
Unutmayın insanlar hayata mutlu olmak için gelirler, Mutlu ve huzurlu olmak için evlenirler. Evliliğinizde bu huzuru yeniden yakalamak için, yardım almaktan çekinmeyin. Bazı yaralarınızı kendiniz sarabilirsiniz, fakat bazılarına ise dışarıdan müdahale şarttır.
Sevinç Karakaya
Devamı2014 Yılı Gerçekten Yeni Yıl Olsun
2014 YILI GERÇEKTEN YENİ YIL OLSUN
Yeni bir yıl başlarken eskisine veda ettiğimiz günlerdeyiz. Eskiler geride bırakılmalı ki, yeni başlangıçlar umutlar, yeni başarılar yaşanabilsin. Hiç fark ettiniz mi? Her yılın sonunda bütün kanallar o yılın önemli olaylarını bir film geçişi halinde bize sunarlar. Haberlerde; kimleri kaybettik, neler kazanıldı, ekonomi ne oldu, yılın önde gelen önemli olayları nelerdi. Değil mi? Tam da buna benzer haber geçişlerini izleriz. Halbuki asıl film yada hayat oyunu diyelim, insanın kendi yaşamındaysa o zaman yeni yıla başlarken kendi film şeridimizi gözümüzden geçirme zamanı gelmemiş midir?
Dilekler tutuyoruz. Hayallerimiz, hedeflerimiz var. Kime sorulsa kendi hayal dünyasına göre, yeni yıldan beklediklerini elbette sıralayabilir. Fakat hiç değişmeyen bir gerçek var. ”Dün yaşadıklarımız bu günümüzü oluşturdu, Bugünde yaşadıklarımız yarınımızı oluşturacak” Yani aynı şeyleri yapmaya devam ederseniz aynı sonuçları bulacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. O yüzden yeni yıldan yeni beklentileriniz varsa, Hayatınız da bir şeyleri değiştirmek zamanı da gelmiştir. Değiştirmek için ise eski yılla yüzleşmek şarttır.
Eski Yılla Yüzleşin;
Elbette Yeni yıl Yeni umutlar yeni beklentilerdir. Fakat yeni yıla yeni enerjilerle, yeni umutlarla başlamak istiyorsak; ilk önce eski yılın kendi filmimizde senaryosunu tamamlamamız lazım. Gelin bu yıl eski yıla gerçekten veda edelim. Şu soruları bugün kendinize dürüstçe sorun. Neler yaşadınız bu yıl içerisinde? Sizin için önemli dediğiniz olaylar nelerdi? Neler çok sevindirdi sizi ? Neler gerçekten canınızı yaktı ? Neleri Gelecek seneye de taşıyorsunuz? Söylenmemiş yarım kalmış duygularınız neler? Affedemedikleriniz kim? Yüzleşemedikleriniz neler? Kendiniz den bu sene memnun muydunuz ? Neleri seneye de götürmek istersiniz yanınız da, neleri bırakmak istersiniz eski senede? Kimlere öfkelisiniz? Kimler size huzur veriyor? Soruları artıra biliriz. Ama burada asıl amaç ; eski yılla, acısı ve tatlısıyla yüzleşmektir. Yüzleşmeye hazır mısınız?
Kırgınlıklarınızı ve Öfkelerinizle, Affederek Vedalaşın;
Değişikliğe eski yıla veda etmeye, hazırlanırken, sizin enerjinizi tüketen, Sizi yarım bırakan; Öfkelerinizi, kırgınlıklarınızı, canınızı yakan olay yada kişilere affetmeyle başlayıp, onlara da eski yılla beraber veda etmeli sizin. Unutmayın hayat oyununuzda her ne yaşıyorsanız, hangi olayları yada hangi kişileri kendinize çekiyorsanız, bunların sebepleriyle yüzleşmeniz gerekiyor.Yaşadığınız olaydan çıkarmanız gereken dersi çıkarmalısınız ve neden yaşadığınızı fark etmelisiniz. Böyle bir olayı ben neden hayatıma çektim? bu sorunun cevabını bulmalısınız. Ve yaşadıklarınızı kabul etmelisiniz.
”Kabuldeyim, Yaşadığım her olayı, hayatıma ben çekiyorum ve artık dışarıda suçlu aramıyorum”, ”insanları ve yaşadıklarımı kolaylıkla ve sağlıklı bir şekilde kabule geçmeye niyet ediyorum ”
Artık sıra onları seneye bırakmamak için, affetmeye gelir. Evet affetmek özellikle de acınızı birisi çok yaktıysa oldukça zordur. Ama affedemediğiniz, kabul edemediğiniz, yada yargıladığınız her olay ve kişiyi yeni başlangıçlarınızda da hayatınıza çekeceğiniz den emin olabilirsiniz. Belki kişiler ve olaylar değişecek ama siz almanız gereken dersi almadıkça benzer olayları tekrar tekrar yaşamaya devam edeceksiniz. Evet affetmek ve geride bırakmak kolay değil ama kendinize lütfen şunu sorun ; Ben yeni bir yıla daha yüklerim ile girmek istiyor muyum? Affedemediğim, yüzleşemediğim yada yargıladığım olay ve kişilerle, aynı şeyleri, bir yıl daha yaşamak istiyor muyum? Gerçekten bir yılıma daha yorgun eksik enerjilerle mi başlamak istiyorum? yada Ben gücümü kesen yüklerimi bırakıp hayal ettiğim, kişi mi olmak istiyor muyum ? Zannediyorum buna herkesin cevabı hayal ettiği hedeflere, yeni yıldan beklentilerine, umutlarına kavuşmak olacaktır. O zaman gelin yüklerinizden kurtulun ve götürmek istemediğiniz olay veya kişileri tekrar tekrar hayatınıza taşımayın. Onları affedin ve vedalaşın.
”Doğduğum günden bugüne kadar; beni üzen beni kıran, hakkımı yiyen, canımı yakan, bütün insanları, olayları kabulleniyorum. Kendi seçimlerimi, geçmiş hatalarımı, Gereksiz boşa harcadığıma inandığım zamanı da kabulleniyorum ve affediyorum.”
Son olarak; Bir yıl daha bitti deriz. Bitmek tükenmek yerine ”Yeni bir yıl başladı” deyip başlangıçlardan söz etmek kulağa çok daha hoş geliyor sanırım .”Yeni bir yıl başlıyor” Fakat bizim için, eski yılı kabul edip, affettiğimiz de ve eski öfkeleri, nefretleri, bıraktığımız da, yeni bir yıla umutla huzurla başlayabiliriz. Aksi halde üzgünüm, bir yılınız daha aynı eski yılınız gibi olacaktır. Size tavsiyem yeni yıla başlarken Affetmeyle beraber, Umutlarınızın hayallerinizin içine sizi mutlu eden sevindiren enerjinize enerji katan olayları, kişileri dahil edin ki, ”Yeni yılınız gerçekten yeni yıl olsun. ”
Ve bunu sıkça tekrarlayın;
”Ben artık kabuldeyim. Kendimi kabullenmek; daha temiz, daha güzel, daha rahat ve daha sağlıklı bir enerji üretmeme yardımcı oluyor.
Ben mutlu olmayı hak ediyorum, Ben huzurlu olmayı hak ediyorum, Ben sağlıklı olmayı hak ediyorum, Ben kendimi olduğum gibi kabulleniyor ve seviyorum, İnsanları oldukları gibi kabulleniyor ve seviyorum, İnsanlarla hayatta barış içindeyim, Yaşadığım hayatın sorumluluğunu sevgiyle alıyorum.”
Yeni yıl herkesin gönlüne göre olsun…
Sevinç Karakaya
Kişisel Gelişim Uzmanı /İlişki ve Yaşam Koçu
DevamıNeden Sağlıklı İlişkiler Kuramıyorum?
NEDEN SAĞLIKLI İLİŞKİLER KURAMIYORUM
Aslında her bireyin hayatta aradığı en önemli şey, Sağlıklı bir ilişkinin kazandıracağı huzur ve doğru kişiye olan bağlılığın verdiği güvendir. Fakat sahip olmak istediği halde bir türlü aradığı mutluluğu getirecek ilişkiyi bulamayan bir çok insan vardır.
Her zaman tekrarladığımız gibi, Dünya sevgi üzerine kurulmuş ve sevgi ile devam etmektedir. İnsanın da hayatını devam ettirdiği sürece ihtiyaç duyduğu enerji kaynadığıdır sevgi. Peki hiç düşündünüz mü? insanlar bu denli sevgi ve bağlılık ihtiyacı duyarken, neden ilişkiler bu kadar kısa sürede tüketilip etkisiz bırakılıyor? Bunun sebepleri düşünüldüğünde modern dünya dediğimiz yaşadığımız zamanda ilişkilerin çok hızlı yaşanması ve beklentilerin gereğinden fazla abartılı olması, ilişkilerin tükenmesine sebep olabileceği gibi, kişilerin daha çok hayatlarının merkezine kendilerini koymaları sonucu ilişkinin sorumluluklarından kaçmak isteği de ilişkilerin bitmesine neden oluyor. Genel olarak ilişkilerin bitiminde karşı taraf yada çevresel faktörler suçlanmasına rağmen, bakıldığında birey olarak kendi eksik ve yanlışlarımız da en az karşı taraf ve çevresel faktörler kadar etkilidir.
Gerçekten acaba böyle olabilir mi ? İlişki yaşamamızı engelleyen kişisel özelliklerimiz olabilir mi? Evlilik için hep yanlış kişiler sizi bulduğunu düşünüyor ve uzun zamandır hayatınızda biri yoksa veya ilişkileriniz bir türlü uzun soluklu olmuyorsa, Yada evliliğiniz de istediğiniz o sevgi ve güveni bir türlü yakalaya mı yorsanız;Kendi kişisel özelliklerimizi tekrar kontrol etmek gerekebilir. Tabi İlişkiler çok genel bir kavram içerir eşinizle yada sevdiğinizle olabileceği gibi arkadaş dost aile iş hayatımızdaki ilişkilerimizde de kendi kişisel özelliklerimizden kaynaklı sorunlar yaşıyor olabiliriz.Gelin bugün buna bir de beraber bakalım.
Mutsuzluğu Alışkanlık Haline Getirmek
Hayatta herkes negatif olaylarla karşılaşabilir. Fakat burada unutmamak gereken şudur; Her yeni başlangıç bize yeni umutlar yeni beklentiler getirir. Eğer ki geçmişte yaşadıklarımıza takılıp, onları bugünümüze taşırsak, muhtemel yarınlarımız da onlarla şekillenecektir. Burada yapılması gereken geçmişi elbette unutmak değil, yaşadığımız olayın hayatımızda bize bir şeyler öğrettiğini hatırlayıp, gereken dersleri alıp yolumuza devam etmektir. Böylece hayatı yaşayacak gücüm kalmadı demektense; Edinmiş olduğunuz tecrübeleriniz ile kendinize yeni hayat yolu çizebilirsiniz. Sadece ilişkiler için değil hayatın her alanında başarı sağlamış insanlar, yaşadıkları hayal kırıklıklarına değil, daha iyisini yapabileceğine inanan insanlar olmuştur.
Eğer ki bu tarife uyuyorsanız;geçmişteki kötü ilişkiler deneyimlemiş, haksızlıklara ve ayrılıklara odaklanarak pes etmiş, artık kimselerle görüşmek istemiyor, yeni insanlar tanımak, sosyalleşmek istemiyorsanız, girdiğiniz ortamlarda silik ve güvensiz kişilik tarzı sergiliyorsanız, bu ilişkilerinizin neden kısa süreli olduğunu açıklayabilir.
Burada çözüm şudur. Korkularla hayatınıza devam edemezsiniz siz geçmişinizle ve mutsuz olacağım korkusuyla yaşarsanız bunları hayatınıza çekmeye devam edersiniz. Unutmayın; geçmiş siz ona takılmadıkca ve benzer davranışlarla aynı sonu bekleyerek çağırmadığınız da tekrarlamaz, yapmanız gereken her zaman geçmişi geçmişte bırakıp, yaşananlardan ders almış şekilde, yepyeni bir sayfa açmaktır.
İlişkilerde İtici Gelen Özellikleri Tekrarlıyorsanız
Gerek yakın dostluk gerek aile bağları gerekse karşı cinsle olan ilişkilerimiz de ilk önce bir birey olduğunuzu asla unutmamanız gerekir. Herkesin kendi hayat alanın da yaşama hakkı vardır. Beraber paylaşılan alanda da, bazı davranışlar vardır ki istisnasız karşı bütün ilişkilerde, özellikle karşı cinsle olan ilişkilerde itici gelir ve kişileri ilişkiden soğutur. Erkek ya da kadın hiç fark etmez bu davranışların etkisi kaçınılmazdır. Çünkü kimse bir ilişki ile boğulmak istemez. Bunlar neler olabilir? derseniz; mesela, daha başlarındayken ilişki ile ilgili fazla beklentiye girmek, duygusal olarak baskı yapmak, sürekli nerede, ne yaptığını sormak, sıkça onu sevdiğinizi söylemek veya devamlı mesaj atmak, ilgi beklemek, aşırı kıskançlık, eski defterleri karıştırmak, baskı yapmak, çocuk gibi davranmak, dır dır etmek, hep beraber vakit geçirme isteği, başkalarıyla paylaşamama gibi… Tabi ki daha da artırıla bilir bu örnekler. Eğer ki fark etmeden de böyle davranışlara giriyorsanız. Hareketlerinizi bir kez daha gözden geçirin ve aşırılıklarınızı törpüleyin derim. Dediğim gibi alışılmış yada öğretilmiş aileniz veya çevrenizden aldığınız davranış tarzı bu olabilir fakat sağlıklı bir ilişki için bunları yok etmeniz gerekiyor. Bununda en iyi yolu tekrarlamamaktan geçiyor. Aşırı davranışlarınızı kontrol edin ve bunlardan uzak durun. Ben buyum ve olduğum gibi olmak istiyorum gibi bir düşünce tarzınız varsa, Bu bazı durumlarda doğru bir bakış açısı değildir, olduğunuz haliniz insanlara itici geliyorsa değişmeli ve kendinizi yenilemelisiniz. Kimseyi değiştiremezsiniz siz yalnızca kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu yüzden herkesin sizi aşırı hareketlerinizle kabul etmesini beklemeyin.
Yeni Moda Ölümüne Kankayız Modu
Evlenmeyi düşündüğünüz kişi yada potansiyel sevgiliniz ile ve tabi ki evliliğinizde de dost olmak elbette çok önemli ve gerekli ama bu dostluğun seviyesine dikkat etmek gerekir. İlişkilerde fazla dostane tavırlarda bulunmanın ilişkinin aşka dönüşmesini engellediği ispatlanmış bir gerçektir. Fazla yüzgöz olmak, hayatının ve eski ilişkilerinin tüm detaylarını anlatmak ve dinlemek gibi insanların yakın arkadaşları ile paylaştığı detaylar genellikle ilişkileri aşk boyutundan çıkararak dostluk çizgisine çekiyor. Eşinizle yada sevdiğinizle diyaloglarda onu anladığınızı belli etmek için kendi cinsiyetinizden ve onun gerekliliklerinden vazgeçmemelisiniz. Her kadın karşısında tam bir erkek, her erkek de karşısına tam bir kadın görmek ister. Aksi halde hiç bir sebep yokken uzaklaşmalar başlar. Hatta ben her şeyi yapıyorum, onun hep yanında oldum, diye siz ne kadar yakınsanız da kopuşlar başlar. İlişkilerinizde arkadaşlık ve kendi cinsiyetinizin enerjilerini ayarlayamıyorsanız bir dönem etkileyici taraflarınızı öne çıkararak iletişim kurmalı ve kendinize uygun bir iletişim şekli oluşturmalısınız.
Ukalalık Ve Aşırı Beklenti
Tabi ki kendimize ait bir öz güvenimiz olmalı, bir ilişkide kendini karşı tarafın yanın da aşağı görmek oldukça sakıncalı ve de tehlikelidir. Çünkü siz kendinizi bu şekilde gördüğünüz sürece karşı taraf başka türlü görmeyecektir. Fakat unutmamak lazım ki kendini aşağı görmek kadar, kendini üstün ve ayrıcalıklı görmekte o kadar tehlikeli ve sakıncalıdır. Gerek karşı cinsle gerekse hayatımızda ki diğer ilişkilerimizde , anne- baba ve çocuklarımız hariç ilişkilerimiz alma, verme dengesi içinde yürümelidir. İlişkilerde iki taraf da fedakarlıkta bulunmalı ve bir arada kalmak için çaba, özen göstermelidir. Bir taraf kendisini üstün, karşı tarafı aşağı gördüğünde ilişkinin bütün dengeleri sarsılır ve alma-verme dengesi bozulur. Beklentilerini devamlı karşı tarafa yönelten, ilişkiyi kendi istediği şekilde yaşamaya zorlayan kişiler, hiçbir zaman uzun vadede uyumlu ve ahenkli ilişkiler kuramaz. Bazen ukala ve kendini beğenmiş insanlar ilişkilerin ilk zamanlarında ilgi görseler de zaman geçip gerçek duygular ortaya çıktığında ve huzur isteği ağır bastığında tercih edilmezler. Böyle bir sorun yaşıyorsanız hemen karşı tarafın ne hissedeceğini anlamaya çalışmalı ve ona göre davranmayı öğrenmeli, mutlu olmak için karşı tarafı mutlu etmeniz gerektiği gerçeğini unutmamalısınız. Hep bana tarzıyla ilişkiler yürümez.
Fazlaca Asabilik
Asabilik ruh hali; araştırmalara göre asabi, agresif olan insanlar ile kimse uzun vadede birlikte olmak istemiyor. Hatta araştırmalar bu kişilerin çekinilen insanlar olduğunu ortaya koymaktadır. En ufak olayları bile çok büyük meseleler haline getiren, geçinilmesi zor kişiler genellikle eş olarak tercih edilmezler. Asabi, agresif ya da pasif agresif insanlar fazla alıngan, insanları tedirgin eden ve her an bir olay çıkartabilecek yapıları yüzünden karşısındaki kişiyi kendilerinden uzaklaştırırlar. Yüksek sesle tartışan, kavga etmeye meyilli hele de şiddet çağrıştıran bir kişi iseniz hemen öfke kontrolü desteği almanızı ve hayatınızın geri kalanında kendinizi makul tepkiler vermek üzere terbiye etmenizi öneririm.
İlişkiler güven, sevgi, saygı kadar nezaket ve sabır ile ilerler, gelişir.
Sevinç Karakaya
DevamıEvliliğimi Kurtarmaya Niyet Ediyorum
EVLİLİĞİMİ KURTARMAYA NİYET EDİYORUM
Mutluluk ne zaman başlar? Cevap uygulaması zor, ama söylemesi çok kolay bir cümlede saklı; ”Mutluluklar beklentilerin bittiği yerde başlar”
Birbirinize Yüklediğiniz Anlamlar;
Kişiler evliliklerinde yada ilişkilerinde beklentilerine karşılık bulduklarında mutlu oluyorlar. Beklentilerine karşılık bulamayanlar ise; mutsuzluğu seçiyor. Zamanımız da ilişkiler aslına bakarsanız çok rahat harcana biliyor. Bir şekilde evlilikler yada ilişkiler başlıyor. Ve bir ilişkiye başlamak demek karşımızdaki kişiye anlamlar yüklemek demek oluyor. Bu yüklediği anlamın karşılığını göremediğinde ise kişiler bunalıp sıkıntıya girmeye başlıyor. İlk önceleri iç aleminde yaşarken zamanla bunu dışa yansıtmaya başlıyorlar. Mesela; Neden öfkelendiğini bilemiyor ama karşındaki kişinin davranışlarına tahammül edemez hale geliyor. Hatta zamanla kendi yaşam alanında onu görmek istemiyor. Ortak paylaşımlardan uzaklaşmalar başlıyor. Sonuç ardı arkası gelmeyen sebebi tam olarak bilinemeyen tartışmalar.
”Sizce insanlar kime bağırırlar? Ulaşamadıkları kişilere değil mi? ”
Kalp Dilini Kullanın;
Evet birine sesinizi duyuramadığınızda sizi duysun diye sesinizi yükseltirsiniz genelde değil mi? Yada anlaşılmadığınızı hissediyorsanız, kendinizi anlatma çabasıyla… Eğer karşımızdaki kişiyle ayrı bir anlaşma tarzını keşfettiyseniz, ”kalpten kalbe” konuşma artık kelimelere ihtiyacınız olmadan konuşursunuz. Telepati kurar gönülden gönüle konuşursunuz. Unutmayın bir ilişkide ses yükselmeye başladıysa karşınızdaki kişiye ulaşamıyorsunuz demektir. Sesinizi yükseltmeniz neden gerekiyor?
Şükredin;
Hepimiz mutlu olmak isteriz; ama gerçekten mutlu olmaksa niyetiniz, ilk önce sahip olduklarınıza şükrederek başlamanız gerekiyor. Elbette herkes daha iyisini hak ediyordur. Zaman zaman eşiniz için de aynı şeyi düşünüyor olabilirsiniz.
Ben daha iyi bir eş hak ediyorum da diyor olabilirsiniz. Fakat daha iyisini bulsanız bile, Kafa yapınız değişmediği sürece ondada farklı beklentilere kapılıp yine mutsuz olacaksınız.
Mutlu olmak için bir ilişkide mutlu olmak için, gerçekten beklentisiz yaşamayı deneyin. Göreceksiniz bu hayatınız da bir çok şeyin düzene girip iyileşmesine sebep olacaktır. Bunun yolu da sahip olduklarına şükürden geçer.
Eşiniz Hep mi Kötüydü? Hayatınıza şükrettikçe daha güzellerinin size geldiğini göreceksiniz. İsyan ettikçe de sahip olduklarınızın sizden uzaklaştığını fark edeceksiniz. Tam tersi siz eşinize kızdıkça o daha çok sizi kızdıracak şey yapacaktır.
Ne garip demi aynı evlilik sonsuza kadar mutluluk için atılan bir adımken, gün gelir aynı evin içinde yaşayan iki ayrı insan, iki yabancıya dönüşebiliniyor. Karşılıklı şikayetler başlıyor. Size sorsalar eşiniz nasıl biri ? Kötülüklerinden bahsediyor buluyorsunuz kendinizi. Aynı şekilde karşı taraf da eşinden şikayetçi oda kötü diyor. Baktınız da herkes kendince haklı ve herkes kendince düzgün… Peki hayatınızı paylaştığınız eşim dediğiniz kişi hep mi kötüydü ? Kötü biriyse hayatınızı neden birleştirdiniz? Hayatınıza alırken beklentiniz neydi? Her ne beklediyseniz hiç birinin olmadığını mı fark ettiniz?
Çözüm: Sahip Olduklarınızı Kabule Geçin;
Sahip olduklarınızı kabule geçin. Hayatınız paylaşmaya hazır olduğunuz için; Yaşamlarınızı birleştirdiğiniz bir eşinizin olduğunu hatırlayın. Eşiniz hata da yapmış olabilir bu güne kadar, birbirinizi affetmeyi deneyin, sarılıp uyuyun yatağınıza öfkeli girmeyin. Birbirinize kızmayın ve tabi özellikle içinizden ona söylenmeyin. Unutmayın sizin içinizden söylediğiniz her söz, size sözlü olarak geri yansıyor. Bunu fark etmek çok önemli eşinize ne gönderirseniz o size geri geliyor. Ona içinizden sevgi göndermeyi deneyin Gönülden gönderdiğiniz sevgi size sevgi olarak geri dönecektir.
Kesinlikle evlilik hayatında en önemli olaylardan biri budur. Yatağa öfkeli girmemek. Öfkeli bir şekilde uykuya dalındığın da yedi, sekiz saat yanınızdakini olumsuz enerjinizle yorarsınız uyanın elinizdekinin kıymetini bilin. Mutluluk sizin kendi içinizdedir. Onu yaşayamazsanız dışarıda da bir mutluluk yaşayamazsınız. kendinizi toparlayın ve sizi mutsuz eden düşünceleri kafanızdan bir an önce atın. Şöyle bir düşünün yıllarca mutsuz olmak için binlerce bahaneniz olmadı mı? Ya kendinizi ya başkalarını suçladınız. Ama artık kendinizle mutlu olun. Kendinizle mutlu olamazsanız; kim gelirse gelsin hayatınıza maalesef onunla da mutlu olmazsınız. ”İçinizde ki mutluluk sürahisi boşsa hiç bir bardağı dolduramazsınız”
Evliliğinizi Kurtarmaya Niyet Edin ;
Eşinize gidin ve ona; Hayatımdaki varlığın için teşekkür ederim. Evet aynı kafada olmaya biliriz, senide bir anne bir anne doğurdu. Seninde sevilmeye ihtiyacın en az benim kadar var. Belki bu güne kadar sana kimse sevgisini olması gibi gösteremedim, fakat bizde birbirimizi kırarak sevgisizliğimizi bizden sonraki kuşaklarımıza aktarıyoruz. Atalarımızdan aldıysak sevgi verememeyi gel burada düzeltelim sevmeyi tekrar birbirimizde öğrenelim ve bunu birlikte deneyimleyelim. Ben senden özür diliyorum. Amacım artık ne seni ne kendimi suçlamak değil. Sende cansın bende canım. Sana karşı bir hatam olduysa bunu affet. Ben seni affediyorum ve sana hakkımı helal ediyorum. Başkalarına duyduğum öfkeyi senden çıkardığımın farkındayım, bunun için de özür dilerim. Şu andan itibaren sevgiyle hoşgörülü olmaya niyet ediyorum. Yeniden seninle başlamaya niyet ediyorum. Gel birlikte adım atalım. İkimizde herkes kadar mutlu olmayı hak ediyoruz. Biz birlikte mutluluğu çözemezsek dışarıda kimse ile de mutluluğu çözemeyiz. Seninle yeniden başlamaya hazırım. Yuvamız da mutlu olmaya, yaşadığımız her anın kıymetini bilmeye hazırım. Hayatı paylaşmaya, seninle uyuyup, sabah senin yanında yeni güne gözlerimi açmaya hazırım. İyi ki varsın Ve iyi ki benim eşimsin …
Daha mutlu yuvalarda daha dingin hayatlar dilerim,
Sevinç Karakaya
Devamı