Etkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Biliyoruz ki; artık modern dünyada beyinlerimizle fiziksel görüntülerimizi birleştirdiğimiz taktirde hem aile hayatımızda, hem iş hayatımızda çok başarılı olabiliyoruz. Son zamanlarda fiziksel görüntüsüne dikkat etmeyen kişi ise, neredeyse yok gibi…
Bu konuya biraz daha yakından bakıp imajımızı olumlu hale nasıl getirebiliriz? Olumlu İmaj ilişkilerimize nasıl yansır? Olumlu imaj neden bu kadar önemlidir? cevaplarını bulmaya çalışalım. İlk olarak;
1- Etkili Bir İmaj Nasıl Oluşturursunuz?
Etkili bir imajın oluşması için kişinin, ne istediğini bilmesi ve bu isteği gerçekleştirebilecek özelliklere sahip mi bunları tanıması gerekir.
Ne istediğinizi bilin; Bir çok kişi kendi hedefleri ile çelişki içindeler.Kendini, aile ilişkilerini iyi analiz edemeyen, ahlaki standartlarını oturtamayan kişiler, kendilerine olan saygılarını kaybederler. Kendine saygısı azalan bir kişinin ise, hayat adına endişeleri artar. Başarı kişiyi hayata bağlar. Fakat başarıya giderken seçtiğimiz hedefleri iyi belirlemeliyiz.
Olduğum kişi ile olmak istediğimiz kişi arasındaki fark yada çelişkiler bizi strese sokar. Bu nedenle her şeyden önce kendi kendimizle barış içinde olmalıyız. Bunun için ise kesin bir hayat felsefesi, bir ahlak sistemi ve açık olarak belirlenmiş hedeflerimiz olmalıdır.
Hedeflerini iyi tespit edip, etmediğinizi anlamak için; ”Hayatımın amacı ne?”, ”Çocuklarıma aktarmak istediğim davranışlar ve değerler nelerdir?”, ”Hangi hedeflere ulaşmak istiyorum”, ”İnsanların beni nasıl görmesini istiyorum?” Bu soruların cevabını bulduğunuzda kim olduğunuz ve hayatta ki hedefiniz noktasında bir sonuca varırsınız. İster iş, ister aile hayatında olsun nereye gittiğini bilmeyen kişi hiç bir yere de varamaz.
Kendinizi Tanıyın; Her insanın hayatı aslında kendini keşif yolculuğudur. Bu yüzden kişi önce kendini tanımalıdır. Güçlü yanlarını, zayıf yanlarını, amaçlarını, yeteneklerini, kaynaklarını duygu ve düşüncelerini iyi bilmelidir.
Her insanın yetenekleri vardır. İdeal olan ise kişinin gücünü sonuna kadar kullanması ve zayıf noktalarının ise farkında olmasıdır. Olumsuz yönlerini farkına varan kişi onları düzeltebilir yada uzaklaştırabilir. İyi ve olumlu yönlerine ise yoğunlaşabilir. Olumsuz özelliklerden kurtulmanın yolu samimi olarak kabul edebilmekten geçer. Kendini olduğu gibi gösteren kişi için hayat daha kolaydır.
2- Hayata Karşı Şükür Size Olumlu Bir İmaj Getirir; İmaj ile şükrün ne ilgisi var? diyebilirsiniz, fakat son yüzyılda ortadadır ki imajı bozan en etkili duygulardan biri şükür bilmemektir. Bir çok insan halinden kazancından şikayet halinde, ya geçmişten şikayet ediyorlar ya geleceğe kaygı duyarak yaşamaktalar. Şimdi ve burada olmayı, anda kalmayı unutuyorlar. Şöyle derin bir nefes alıp ”Çok şükür Allah’ım” diyemiyorlar.
Şükretmek Allahın nimetlerine karşı kendimizi uyarmaktır. Şükretmek kişiye doyum verir. Onu daha mutlu, daha sevimli, daha az stresli, daha çok seven ve daha çok gülümseyen olumlu imajlı bir insana dönüştürür. Şükrünü bilmeyen kişiler ise, her hangi bir şeye bağımlı bir hayat tarzı seçiyorlar. Buda onları geçimsiz ve imajı bozuk bir hale sokuyor.
Mariala Sartorius dediği gibi; ”Her hangi bir şeye, aşırı ihtiyaç duyan veya bağımlı olan kişi, gerek görünüşü gerekse ruh hali ile iticidir.”
3- Kendinizi Olumlu Şekle Programlayın; Olumlu imaj oluşturabilmek için, kendinizi olumlu şekilde programlamalısınız. Her insanın hem olumlu hem olumsuz özellikleri vardır. Elbette kimse mükemmel değildir. Her insanın güçlü ve zayıf yanları vardır dedik. Olumlu yanlarda sürekli değildir. Şartlar değiştikçe değişebilir.
Olumlu imaj oluşturmak isteyen kişi, hatalarını doğrularla değiştirecek bir bakış acısı kazanmalı ve başına gelen iyi şeylere odaklanmalıdır.
”Mutlu insanlar dünyaya çok daha güzel görünür.” Oysa burada kişinin belki tipi değişmez sadece bakış açısı değişir. Mutluluk uyum sorunudur. Uyum ise sadece olumlu imaj oluşturarak elde edilir.
Mutlu kişiler kendilerine güvenir. Bu öz güvenle kişi, bakımına da önem verir, özel günler için özel kıyafetler seçer. Bir ceket yada güzel bir takı kişinin iyi görünmesini sağlayabilir. Bir şal yada fular kişiye fazladan enerjik bir hava verebilir. Bunları takmak belki de kişiye kılıç kuşanmak gibi bir güç oluşturur. İşte bu durum ”olumlu imaj” oluşturmadır. Bu şekilde oluşan kendini iyi hissetme hali, iletişimde olduğunuz her kişinin de hatasını kabul edip hoş görmenizi sağlar. Bu durum küçümsenmemelidir. Moralinizi yüksek tutan bir aksesuar sizin bir çok iletişiminizi rahatlatabilir. Kendini olumlu şekle programlayıp, toplumda olumlu imaj oluşturan kişiler anlaşılması en kolay kişilerdir.
4- Diyalog Ve Yaklaşımlarda Olumlu İmaj ; Günlük hayatımızda bile karşı taraftan olumsuz bir imaj almak istiyorsanız onun söylediklerine aykırı ve zıt cevaplar verin, bir süre sonra karşı tarafın size nefretle baktığını fark edebilirsiniz. Elbette ben herkesle aynı fikirde olmanızı savunmuyorum. Fakat sohbet ve yakınlaşmalarımızda olumsuz izlenim bırakmak isteyen farklılıklara, olumlu izlenim bırakmak isteyen ise, benzerliklere vurgu yapmalıdır diyorum. Karşısındaki kişinin fikir ve görüşlerinde boşluklar arayan o kişinin uzaklaşmasına, aynı fikir ve görüşlerde geliştirici yorumlar arayan ise o kişinin yaklaşmasına sebep olur. Aynı fikirde olunan noktanın sebepleriyle beraber, açık olarak söylenmesi karşımızdakinin, kendini değerli hissetmesine sebep olur. Karşımızdaki kişiye hak vermesek bile, onu anladığımızı ve kendi bakış açısı ile konuyu yorumladığını onayladığımızı söylemek bile ilişkiyi olumlu yönde etkilemiş oluruz. Çünkü insanların en büyük ihtiyacı anlaşılmaktır.
İlişkisini geliştirmek isteyen, eleştirmeden, yargılamadan ve insanları değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi kabul etmelidir. İnsanlar kendine sıkıntı verenlerden uzaklaşıyor, hoş duygular yaşatanlara yaklaşıyor. Herkes anlaşılmak ve önemsenmek istiyor. Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen kişi bu gerçeği görmezden gelemez. ”Etkili iletişimin temeli uyumdur. Uyumu ahengi yeniden kurmanın yolu ise benzer olmaktır.”
Olumlu ilişkiler için önce olumlu imaj takınmak gerekiyor…
Sevinç Karakaya
DevamıEşinizle Sorunlarınızı Çözmek İçin 3 Basit Yol
Evliliklerdeki anlaşmazlıklar eşleri seçim yapmak zorunda bırakır. Anlaşmazlıkları çözme de ise her eş diğerinin üzerinde güç kurmaya çalışır. Fakat bu güç savaşlarında kim kimi yenerse yensin, eşler birbirine karşı olduğu zaman evliliklerinde sahip oldukları ortak güçlerini yitirirler. Sonuç olarak anlaşmazlıklar eşlerin birbirinin hayatını zenginleştirmesine değil, birbirlerini yaralamaya hizmet eder.
Mutlu ve sağlıklı bir evlilik için anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak şarttır. Eşler tartışmaya başlar başlamaz ara vermeli ve sorun çözme yöntemlerini kullanmalıdırlar. Peki nedir sorun çözme yöntemleri;
1- İyimser Bir Ruh Hali Takının; Kişiler iyimser bir ruha hali içinde olduğunda, anlaşmazlıklarda daha esnek bakıp, daha sağlıklı çözümler üretebiliyorlar. Eşler arası çelişki ne kadar fazla ise iki tarafında memnun kalacağı, ortak bir çözüm bulma olasılığı da o kadar azalıyor.
Eşler yorgun, aç yada sinirli iseler veya acele işleri varsa normal ruh hallerine göre anlaşamamaları daha yüksek ihtimaldir. Böyle bir ruh halindeyken konuşmayı deneseler bile çözümler yetersiz olacaktır. BU sebeple eşler ruh halleri düzeldiği zaman sorunlarına çözüm aramaya başlamalıdır. Peki bu iyimser ruh halini nasıl kazanabilirler?
İyimser Ruh Hali Nasıl Oluşur?
Bir evlilikte eşlerin iyi ruh hali içinde, olmalarının yolu birbirleri ile ”açık iletişim” içinde bulunmalarıdır. Açık iletişim eşler arasında samimi ve net bir anlaşmayı sağlar. Aralarında sanki yazılı olmayan gizli bir anlaşma var gibidir. Bu anlaşma sayesinde eşler, eşit ve özgürdür. Kadın erkek ayrı kişi olarak kendilerinin dışında bir dünya ile iletişim kurabilir. Birbirlerinin gelişimine katkı sağlayabilir ve her geçen gün aralarındaki sevgi, saygıyı güçlendirebilirler.
son zamanlarda çok rastladığım ”Kapalı iletişim” hakim olan evliliklerde ise; eşler birbiri ile devamlı birlikte olduklarında sorunlarını çözebileceğini düşünüyorlar. Oysa ki kapalı İletişimli bir evlilikte eşler birbirinin iç dünyasından bir haberlerdir. Karı koca içlerinden geldiği gibi değil beklentilere uygun şekilde rollerini oynarlar. Böyle bir evlilikte sorunlarına çözüm bulmak çok zordur. Bu evlilikler soğuktur, can sıkıntısı çoktur ve eşler git gide birbirinden uzaklaşırlar. Beraber fakat ayrı dünyalarda yaşarlar.
Bu problemin çözümü ve iyimser bir ruh halini kazanmanın yolu; Eşlerin birbirlerine bağlılık, canlılık ve dengeli faaliyetlerinin sayısını artırmaktan geçer. Eşler kesintiye uğramadan bir araya gelip kaliteli vakit geçirme zamanlarını düzenlemelidirler.
2- Kendinizi Ve İlişkinizi Konuşabileceğiniz Toplantılar Düzenleyin; Size sorsam… Sürtüşmeler yaşamadan sağlıklı bir ilişki kurmanın en kestirme yolu nedir? zamanla eşiniz ile aranızda oluşan mesafeyi ve birbirinize karşı kayıtsız kalmayı nasıl ortadan kaldırabilirsiniz? Çoğumuz kendi ilişkilerimize gelince tıkanıp kalıyoruz cevap veremiyoruz değil mi? şimdi bunun için size pratik bir çözüm öneriyorum. Sorularınızın cevabını bulacağınız, kendinizi ve ilişkinizi konuşup tartışabileceğiniz toplantılar düzenleyin.
Genelde benim sık sık eşlere tavsiye ettiğim, bu yöntemi biraz açalım… Eşinizle kendinize ait, çocuklar yada yakınlar olmadan, on iki saat hiç ayrılmadan ve uyumadan bir odada beraber bu zamanı geçireceksiniz. Dikkat dağıtan televizyon, telefon görüşmeleri de olmayacak. Hatta yemek yapmaya da zaman ayırmamak için en sağlıklı olan otel odasıdır tabi ki olmuyorsa ev ortamında şartlarınızı kendiniz ayarlayabilirsiniz. Birbirlerinize her şeyi söyleyebilmeli fakat fiziksel şiddet uygulanmamalıdır. Birlikte olmak şartıyla sessiz kalabilirsiniz. on iki saat boyunca her ikinizde kişisel olmak şartıyla, aranızdaki ilişkiden ve kendinizden konuşabilirsiniz. İşle ve çocuklarla alakalı konulara girilmeyecek. Sadece kendiniz üzerine yoğunlaşın.
Bütün kaçış yolları kapandığı zaman eşler birbiri ile sağlıklı iletişim kurabilir. Saatler geçtikçe birbirlerine iç dünyalarını açabilir. Evet size on iki saat uzun gelebilir fakat unutmayın evlilik bir ömür boyu süren beraberliktir.
İlk anda biraz çekingen ve acemlik çekebilirsiniz, fakat bir süre sonra bir müddet tartışır bir müddet barışırsınız. İnanın bu süreçte kendinizi birbirinize daha yakın hissedersiniz. Tartışmalardan, yemekten ve birbirinize yakınlaşmalardan sonra konuşmaya başlarsınız. Zaman bol olduğu ve kimse sizi rahatsız etmeyeceği için en derinde kalan duygularınızı birbirinizle paylaşmanızda mümkündür. Aslında eşler bu konuşmalar sonunda ”Birbirlerini kaybetmekten ne kadar çok korktuklarının” farkına varırlar. Birbirinizin neyden incindiğini, net bir şekilde görebilirsiniz. Belki ağlayabilir, birbirinize sarılabilirsiniz. Birbirinize iç dünyanızı açma cesaretini keşfettiğinizde daha önce paylaşamadığınız mutluluk ve mutsuzluk duygularınızdan da bahsetmenin keyfini yaşayabilirsiniz.
Bu uygulamayı iki ayda bir gerçekleştirmek ilişkinizi iyileştirmekte çok faydalı olacaktır. Hatta sadece sorunlu değil, normal giden evliliklerde de zaman zaman yapmanızı tavsiye ederim.
3- Evliliğinizi Değerlendirmek İçin Yardım Alın; Özellikle boşanmayı düşünen eşlerin, hayat boyu suçluluk ve pişmanlık duymamaları için doğru kararı verdiklerinden emin olmaları gerekir. Eşler evliliklerini değerlendirmek için yardım almalıdırlar.
Evliliklerinin sorunlarının çözmek isteyen eşler her zaman, şu sorunun cevabını aramalıdır. Acaba attığım her adım, söylediğim her söz, yaptığım her iş evliliğimi zenginleştiriyor mu? Bu sorunun cevabını sağlıklı bir şekilde bulabilmek için, kişi gururunu, egosunu bir kenara bırakmalı, bağışlama yolunu aramalı, bağışlama sunmalı ve kendi kusurlu yanlarının farkında olmalıdır. Ve bu her zaman kendi başımıza çözeceğimiz bir sorun değildir. Dışarıdan tarafsız bakan, size yol arkadaşlığı yapacak bir uzmanla çalışmak her zaman çok daha sağlıklıdır.
Leo Buscaglia’nın da ifade ettiği gibi, ”Boşanma, kavga, tartışma sorunlarınızı kesinlikle çözmez. Daha iyisi anlayışlı, sıcakkanlı ve esnek olmaktır.”
Eşler evliliğe gözleri açık gitmeli fakat evlilik süresince gözlerini yarı kapamalıdırlar. Birbirlerinin iyi özelliklerine ve her türlü şefkat, sevgi gösterilerine karşı gözlerini açmalı, kusurlarına ve tuhaflıklarına gözlerini yarı kapamalıdırlar. Ancak o zaman istediğimiz ömürlük bir beraberliği elde edebiliriz.
Sevinç Karakaya
DevamıBağlanma Korkusu
Bir ilişkide bağlılık kişinin özgür iradesi ile karşısındakini sevmesi ve kalben bağlı olmasıdır. Hiç bir şart, kural olmadan kişinin duygularını olduğu gibi yaşaması, kendini bağlı hissetmesidir. Bağlanmanın altında ayrılık korkusu yada karşı tarafın kendisini zorla ilişkide tutması değil, kendi özgür tercihleri vardır.
Aslına bakarsanız bir insanın yaşamını sürdürebilesi için, onu hayata bağlayacak bir şeylere bağlanması şarttır. Aksi taktirde hiç bir şey hissetmediğimiz bir hayatın içinde kendimizi buluruz . Hayata bağlanmak, içindekilere bağlanmayı getirir. Annemize, babamıza, ailemize, dostlarımıza, şehrimize,ülkemize…
Ve bütün bu bağlanmaların arasında, karşı cinse bağlanmak ayrı bir yer tutar. Hatta belli bir yaştan sonra en önemli bağlanma alanıdır. Özellikle karşı cinse bağlanma bu kadar önemliyken ve bizi hayatta bağlarken, Neden bağlanmaya karşı korku duyarız?
Bağlanmaya Karşı Neden Korku Duyarız?
Hayatta bağlanma gereklidir dedik fakat bağlanma beraberinde korkuları da getirir. Çünkü bir şeyin varlığı ne kadar hayatımıza renk ve mana katıyorsa, olmama ihtimali yada kaybetme korkusu da o kadar acı vermektedir. Yani kaybetmekten çok sonraki yaşanacak acı ile yüzleşmekten korkarız ve geri çekiliriz.
Bağlanma korkusu olan kişi ”üzüleceğim” diye, belki hayatına kimseyi almadan yada evlenmeden yaşamayı tercih etmeye bilir fakat bağlanma korkusunu hayatında bir olsa da, ilişkisinde sorunlu davranışlar ile kendini gösterebilir. Hatta kişiler genel itibariyle sergiledikleri davranışların bağlanma korkusundan kaynaklandığın farkında bile değildirler. Ayrıldıktan sonra acı çekerim korkusuyla bir ilişki yaşar fakat kendisi olamadıkları bir ilişki…
Son zamanlarda evlilikten, uzun süren bir ilişkiden kişilerin kaçması, sonu gelmeyen bahaneler üretmesinin altında ”Bağlanma Korkusu” olabilir mi? Gelin bakalım bağlanma korkusu bir ilişkiyi nasıl etkiler.
Bağlanma korkusu ilişkilere nasıl yansır?
1- Bağlı değilmiş gibi davranırlar; Karşı cinsle olan ilişkilerde bağlanma korkusu duygu ve davranışlarda ortaya çıkabilir. Kişi bağlanma korkusu olduğunun çok farkında değildir. Kendince bahaneleri vardır. Savunma halindedir, karşı tarafın yetersizliği, ondan emin olamaması yada daha iyi biri çıkabilir bahanelerini, çok da bağlanma korkusu olarak tanımlayamayabilir. Bağlanma korkusunu öyle bastırmıştır ki, onun yerini sanki kendini üstün görme duygusu almış gibi görünür.
Kendinden daha iyisini bulduğunu düşündüğünde de ilişkiye başlayamaz. Bu seferde yetersiz görülmekten, ortada bırakılmaktan, terk edilmekten, aldatılmaktan korkar. Aslında bu korkular perde olsa da, asıl korktuğu bağlanma korkusudur. Böyle bir ilişkiye hiç tutunamaz. Yine kendine aşık olan, kendinden daha düşük gördüğü birini tercih eder fakat her zaman temkinlidir. Her an gidecek gibi bir türlü gerçek kendisi gibi olamaz. Nasıl ki kendini seven birine bağlanamıyorsa, aynı zamanda kendinin sevdiği kişiye de bağlanamaz.
Bu kişiler bağımlı olmaya en yatkın guruptur. İlişki başlamadan ne kadar bağlanmaktan uzak durduysa ilişki başladıktan sonrada o kadar fazla bağlı olabilirler. Kendilerini tamamen unutup, karşı tarafı boğucu olacak kadar, hayatlarının merkezine onları getirerek ”Bağımlı” olurlar.
2- Kendisine Bağlanılmayı Engeller; Bağlanma korkusu kişiyi o kadar sarmıştır ki ilişkinin her yerinde yaşar. Karşısındaki kişiye, eşine değer verdiğini saklamaya çalışır. Ona ait olduğunu karşı taraf bilsin istemez. Ona ihtiyacı yokmuş gibi davranır, o hayatında olmasa da yaşama devam edebilir izlenimi vermeye çalışır. Burada yanlış anlaşılmasın, elbette hayatınızda kimse olmasa da yaşamaya devam edebilirsiniz. Fakat bir ilişkide, evlilikte hayatınızda biri olduğu halde onu önemsemiyor havası oluşturmak için kasten yapılan tavırdan bahsediyorum.
Bazı bağlanma korkularında kişi kendisinin göründüğü kadar ilişkiye bağlı olmadığını göstererek bir nevi kendini korumaya alır. Sanki kendisi çok bağlı görünürse kaşı taraf; onu zayıf algılar ve ne yaparsa yapsın ilişkiyi bırakamayacağını, düşünmesini istemez. Eşine yada sevgilisine ayrılıkla ilgili kelimeleri sık sık kullanarak bundan korkmadığı her şeyi göze aldığı göstermeye çalışır. ilişkiden istediği zaman gidebilmek için, sık sık ayrılık, boşanmayı dile getirir ki ayrıldıklarında suçluluk hissetmesin ve karşı tarafın bağlanmasını da engellesin.
Bunun yanında çocuk istemez, yüzük takmaz, erkeğin soyadını almak istemez. Sebep olarak duygularının çok yoğun olmadığını söylese de durum faklıdır. Bu tarz bağlanma korkusu yaşayan kişiler kendilerine bile itiraf edemeseler de karşı tarafa çok yoğun duygu hissederler. Asıl sorun bağlanma korkusudur. Terk edileceği yada acı çekeceklerinden korktukları için bu kişiyi kendilerinden uzak tutup, her an bu ilişki veya evlilik bitecek gibi davranırlar.
3- Çok Bağlı Gibi Yapmak; Bağlanma korkusunun en derininden yaşananı ise, Kişinin yeterince paylaşımı olmadığı halde karşı tarafa çok bağlıymış, çok seviyormuş gibi davranmasıdır. Genelde bu davranış en çok erkeklerde rastlansa da artık kadınlarda da oldukça fazla görülmektedir. Çok fazla şey hissediyor gibi davranıp, asıl amaç ise karşı tarafı ilişkiye bağlamaktır. Onun sevgisini kazanmak ve kendine bağlamaktır. Sonrasında ise artık eskisi kadar yoğun duygular hissetmez uzaklaşır. Karşı taraf bağlandığında artık eskisi gibi beklentilerden, rahatsızlıklardan, duygulardan söz etmez, çünkü karşı tarafa bağlanmaktan korkar. Bağlandığı anlaşılırsa bunun kötüye kullanılacağını düşünür. İstediğini almıştır, artık kendini korumalıdır. Bağlanma korkusu karşı tarafı kendine bağlanmaya dönmüştür.
Bağlanma zordur ve kişiyi savunmasız bırakır. Çok sevdiğini düşünen pek çok kişide yaşanan duygu durumu budur. Kişiler Bir ilişkiye başladığınızda eğer duygu yoğunluğunun meydana geleceği, kadar uzun zaman ve hatırı sayılır paylaşımlar yoksa, sevgi, emek, değer, çaba görmemişse kişi, fakat buna rağmen çok yoğun duygular hissediyorsa, bu duygu karşı tarafa duyulan bir duygu değil, onun kendisine bağlanmasını arzulamaktır. Bağlanma korkusu olan kişi karşı tarafı kendine bağlamaya çalışır. Kendi bağlanmaktan korkmuyor gibi davranır. Fakat karşı taraf ilişkiye bağlandığı anda duygu yoğunluğu gider, ilişkiden geri çekilir. Bunlar bağlanma korkusunun açık kanıtıdır. Karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmış, başka bir yüzünü göstermiş, aldatmış ve büyük bir çaresizlikle baş başa bırakmıştır.
Sanırım bu durumlar hayatın içine sık sık örneklerini gördüğümüz kesitler. En azından kendimizde var mı? bunları test edebiliriz. Unutmayın böyle biri hayatınıza girdiğinde, belki kendi duygularını anlayamayan iyi biridir. Fakat siz onun psikologu değilsiniz. Bağlanma korkusu bir sorundur fakat bunun için kendi bir uzmandan yardım almalıdır. Sizinse hayatınızda ilk önce düşünmeniz gereken kendinizsiniz bunun adı bencillik değil. kendi hayat alanızı yaşamaktır.
Sevinç Karakaya
DevamıKendiniz Olabilmenizin Önündeki 8 Engel
İnsan kendini sevemediği sürece hiçbir sevgi onu tam manası ile tatmin etmeyecektir. Kendimizi sevmeye gelince oda oldukça zordur. Neden mi? Çünkü içimizde kimsenin bilmediği çoğu zaman kendimize bile itiraf edemeyip bastırdığımız öyle kusurlarımız vardır ki, kendimizi olduğumuz gibi sevebilmemizi neredeyse imkansız hale getirir.
Hep duyarız değil mi ? kendimizi sevmediğimiz taktirde ne başkalarını sevebilir nede başkaları bizi samimi bir şekilde sevebilir. Biz genelde kendimizi sevmeyi şartlara bağlıyoruz sonra hayatımıza giren insanlarında bizi sevmelerini yada bizim onları sevmemizi şartlara bağlıyoruz. Evet kendimizi sevmemiz için ilk önce önümüze koyduğumuz engelleri kaldırmamız lazım..
Nasıl Mı? işte bir kaç öneri;
1- Kendinize Yaptığınız Acımasız Eleştirileri Bırakın; Kendinize her ne olursa olsun ‘Her şey yolunda’ demeyi öğrendiğinizde, yaşamlarınızı kolayca değiştirebileceğinizi göreceksiniz. Her gün yeni bir gündür ve bir önceki güne nazaran işleri düzene sokma şansımız ve gücümüz vardır.
Özellikle yeterince sevgi alamadığınız bir çocukluk geçirdiyseniz, sürekli kendinizi acımasızca yargılamayı benimsemiş olabilirsiniz. Fakat geçmiş geçmişte kaldı ve artık bir yetişkinsiniz. Ve hayatınızın sorumluluğu size ait… Kendinize öz değer geliştirmeniz çok önemlidir. Mükemmel olmak zorunda da değilsiniz. Mükemmel gibi davranmamayı öğrenmelisiniz. Mükemmel gibi davranma bizim omuzlarımızda, olmadığımız insanın yüküdür. Bunun yerine farklılıklarımızı, bireyselliğimizi keşfedip, bizi başkalarından ayıran fakat bizi biz yapan özelliklerimizi taktir etmeliyiz. Unutmayın hepimizin bu dünyada oynayacağı eşsiz bir rolü var ve kendimize karşı acımasız eleştirilerle kendimizi engelleriz.
2- Kendiniz için En kötüsünü Beklemekten Vazgeçin; Son zamanlarda insanların kendi hayatını mahvettikleri en büyük silahlardan biri; Her şeyin en kötüsünü beklemektir. Kendimize bir korku senaryosu yazıp sonrada onu oynuyoruz. Küçücük sorunlarımızdan bile bir canavar oluşturabiliyoruz. Gece yatağa girince bir çoğumuzun yaptığı sorunun en kötü olasılıklarını aklımıza getirmek oluyor. Bu aynen yatağının altında canavar olduğunu hayal eden, sonrada buna inanıp korkan bir çocuğun durumuna benzer.
İlişkilerimizde de aynı durum geçerli. Biri bizi aramadığında hemen sevilmeyen biri olduğumuzu düşünürüz. Kendimizi terk edilmiş, dışlanmış hissediyoruz. Yada iş yerinde de kovulacağınızı düşünüyorsanız, bunu zihninizde geliştirir en kötüsünü düşünmeye devam ederseniz, olumsuz son ile muhakkak karşılaşırsınız.
Eğer olumsuz düşünce veya eylemi zihninizden sürekli geçiriyorsanız onun yerine olumlu bir imgeyi gözünüzde, zihninizde canlandırmaya çalışın. Bir çocuk gülüşü, bir çiçek, bir gün batımı her neyse size huzur veren. Bunu yapmaya devam ederseniz belli bir zaman sonra olumsuz düşünceler olumlulara dönecektir.
3- Kendinize Karşı Sabırlı Olun; Bir çoğumuz hemen tatmin olma duygumuzdan dolayı acı çekeriz. İstediğimiz her ne ise hemen elde etmeliyizdir, beklemek , için sabrımız yoktur. Aslında hayat adına sabırsızlık, hayatın bize öğretmeye çalıştığı dersi öğrenmeden cevaplara ulaşma çabasıdır. Zihniniz bir bahçe gibidir. Nasıl ki tarlamıza tohumlar ekeriz. Sabırla sular, bekler, çıkan zararlı otları tarlamızdan ayıklarız. Aynı öylede zihin tarlamıza ektiğimiz düşüncelerimizi de olumlu düşüncelerle besleyip, sabırla beklemeli, olumsuz düşünceler zihin tarlamızı sararsa hemen temizlemeliyiz. Ve istediğimiz gibi deneyimlerin yer aldığı bir bahçeyi oluşturmalıyız.
4- Kendinize Nazik Olun; Olumsuz düşünceleriniz olduğu yada hatalar yaptığınız için kendinizden nefret etmeyin. Olumsuz deneyimleriniz olmuş olabilir fakat kendinizi suçlayarak bu durumdan çıkamayacağınızda kesindir. Her deneyiminiz hayatı size öğreten birer öğretmendir. Kendine nazik olmak; Tüm suçları, tüm suçluluk duygusunu, tüm cezaları bir kenara atmak anlamına gelir. Geçmişte yaptığınız kendinizi suçladığınız durumları düşündüğünüzde göreceksiniz ki, o an için en doğru karar size o geldiği yada sorunlarınıza çözüm olduğunu düşündüğünüz için yapmışsınızdır. Fakat bugün üstünüze yüklenmek yerine, kendinizi affetmeyi ve bu günden sonra neler yapabilirime odaklanmayı denemek en sağlıklı olandır.
5- Kendinizi Övün; kendinize yaptığınız sürekli negatif eleştiri, sizi kendinizden uzaklaştırır. Kendinize övgü ise hem sizi kendinize yaklaştırır, hem de yapıcılığınızı arttırır.
Hepimiz yüce Yaratıcının ifadeleriyiz. Kendimizi yıpratıp aşağıladığımızda aslında bizi yaradan gücü aşağılamış oluruz. Kendimi övmekse aslında Yaratıcıyı övmektir. Kendinizi övmeye küçük şeylerle başlayın. Kendinize harika olduğunuzu söyleyin. Ve şükredin. Bunu bir kere değil sık sık tekrarlayın.
En iyiyi hak ettiğinize inanın yada inanmayın, fakat iyiyi kabul etmeye hazır ve istekli olun.
6- Kendiniz İçin Yardım İsteyin; İhtiyaçlarımız olduğunda birçoğumuz için yardım istemek zordur. Hayatta ilk öğrendiğimiz kendimize yetmektir. İhtiyacınız olduğunda yardım istemek sizi sandığınız gibi güçsüzleştirmez aksine güçlendirir. Egomuz yardım istememizi engeller. Her şeyi kendi başımıza yapmaya çalışmak ve başaramadığımızda buna kızmak yerine yardım istemeyi tercih etmeliyiz.
7- Hayatınızdaki olumlu şeylere odaklanın; Daha öncede dediğim gibi hepimiz yanlış seçimler yapıp yanlış kararlar vermişizdir fakat bunların alışkanlıklara dönüp hayatımızın bir parçası haline gelmesini istemiyorsak artık bunlar için söylenmekten vazgeçmeliyiz.
Sürekli olarak ‘işimden nefret ediyorum. Evimden nefret ediyorum. Hastalığımdan nefret ediyorum. Bu ilişkiden nefret ediyorum.’ gibi tekrarlar sizi sadece olumsuza yoğunlaştırır. Ne tür bir olumsuzluk içinde olursanız olun, muhakkak bir nedeni vardır aksi taktirde hayatınızda olmazdı. Sorununuz her neyse aslında onun oluşumuna katkıda bulunduğunuzu unutmayın. Ve tabi ki olumsuza katkıda bulunup arttırdığınız gibi bunu tam tersine çevirmek de sizin elinizde. Hayatınızdaki olumsuzlara söylenmek yerine olumlu olaylara yoğunlaşın.
8- Şimdi kendinizi Sevmeye Başlayın Ve Hayatınız Değişsin; Her şeyi düzeltene kadar beklemeyin. Kendinizden memnun olmak bir alışkanlıktır. Şimdi kendimizden memnun olabilirsek, şimdi kendimizi sevip onaylayabilirsek hayatımıza iyi şeyler geldiğinde tadına varabiliriz. Bir kez kendinizi her halinizle sevmeyi öğrendiğinizde başka insanları da sevmeyi kabul etmeyi öğrenebilirsiniz.
Başkalarını değiştiremediğiniz için onları rahat bırakabilir, onları farklı bir hale getirmek için boşuna enerji harcamazsınız. O enerjinin yarısını kendi üzerinizde kullansanız, bambaşka siz olup, kendinizi ayrı sever, ayrı değer verirdiniz. Siz değişirseniz sizinle olan herkes de değişmek zorunda kalacaktır.
Hayatı kimsenin yerine öğrenemezsiniz. Herkes kendi hayat dersini öğrenmek zorundadır. Yapabileceğiniz tek şey kendi adınıza öğrenmektir. Ve bunun ilk adımı kendinizi sevmekten geçer. Kendinizi sevmeyi başardığınızda başkalarının yıkıcı davranışları artık sizi etkilemez. Eğer çevrenizde sizin değişiminize rağmen size tavrını değiştirmeyen birileri varsa da onlardan uzaklaşmakta artık size zor gelmez. Ve siz hayat dersinizi alıp sevgiyle yolunuza devam edersiniz.
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Kabule Geçmek
Eşinizi ya da hayatımızdaki herhangi bir insanı değiştirmeye çalışmak, boşa giden çabanızdan başka bir şey değildir. Karşımızdakini değiştirme hiçbir zaman sonuç vermez. Asla böyle bir şey olmamıştır ve olmayacaktır.
İlişkilerinizde Ne Kadar Zorlarsanız O Kadar Dirençle Karşılaşırsınız;
Acaba günlük yaşamımızda, evimizde, ilişkilerimizde sürekli olarak yüzümüze vurulan bu basit ve bariz gerçeği öğrenmek bize ne kazandıracak derseniz?
Aslına bakarsanız birisini değiştirme konusunda tüm veriler ve kanıtlar aleyhimize olmasına rağmen yine de kolay kolay pes etmeyiz. En doğrusunu bildiğimizden o kadar eminizdir ki, memnuniyetsizliğimizi bir şekilde göstermeden edemeyiz. Bazen tek kelimeyi bile etmeyiz ancak içimizden umutsuzca karşınızdaki kişinin değişmesini isteriz. Ancak bilmediğimiz bir şey vardır oda; bizim her düşüncemiz ve duygumuz adeta dua’laşır, çevremizde bir enerji alanı oluşturur. Çevremizdeki ilişki halinde olduğumuz herkes bu enerji alanı sayesinde, bizim kendisini onaylamadığımızı hisseder.
İşte bu enerji alanı bize ve değiştirme arzumuza direnç gösterir. Hayatımızdaki kişilerin davranışlarını hangi yolla denetlemeye çabalarsanız çabalayın, ister sözlü uyarılarla, ister mutsuzluk dolu iç çekişlerle, ister sessiz beklentilerle, isterse apaçık kınamalar ne olsun, hepsi de aynı kapıya çıkar. Karşınızdaki eşiniz ya da yakınlarınız onları değiştirmek istediğinizi hisseder ve buna direnç gösterir.
Yani diyebiliriz ki siz ne kadar zorlarsanız, o kadar direnç ile karşılaşırsınız. Hatta ilişkileriniz öyle bir noktaya gelir ki, artık mesele karşı taraf içinde değişip değişmediği değil, sizinle mücadele etme halini alır. Ve siz karşınızdakini değiştirmek için direndikçe, bu direnciniz bir süre sonra değiştirmek istediğiniz şeylerin önündeki en büyük engele dönüşür. Maalesef böyle bir durumda her iki tarafta farklı kutuplara takılıp kaldığı için gitgide birbirinden uzaklaşırlar. Çok istediğiniz değişim artık isteğinizin önündeki en önemli engel olmuştur.
Değiştirmek Kadar, Değişime Direnmekte Bir Sorundur;
Özellikle evliliklerde eşlerden birinin ısrar etmesi diğerinin direncinin artmasına sebep olur. Bazı evlilikte bu durumun ömürleri boyunca sürdüğünü görürüz. Nasıl ki eşlerden birinin değişmesi için ısrar etmek bir sorunsa, değişmek için direnmek de aslında aynı sorunun farklı bir diğer yüzüdür. Hal böyle olunca bu ilişkilerde hiçbir şeyin değişmemesi ve yıllarca aynı serüvenlerin devam etmesi hiç şaşırtıcı değildir.
Peki çözüm nedir? Eğer başkalarını değiştirme isteğinden vazgeçerseniz, direnç alanı da kaybolacak ve yerini birbirimizde kendimizi gördüğümüz aynalar alacaktır. Bu ayna değişmemekte direnenlere kendi görüntüsünü yansıtacaktır. Orada artık bir mücadele değil, karar verme sürece olacaktır. Siz kendi seçimizi yapıp ortada olan durumla ilişkiye devam edip edemeyeceğinize karar verirken, karşı tarafta sizin yeni karanıza göre nasıl yaşaması gerektiğine karar verecektir. Ya sizle uzlaşıp beraber yada değişmeden fakat beraber olsa da ayrı. Seçimleri değişmekte olabilir değişmemekte. . .
Bunların seçimi ne sizin, ne benim, ne de başkasının buna karışmaya hakkı yoktur. Değiştirmek istediğiniz kişi ister sevginiz olsun, ister eşiniz, isterse anne babanız ya da çocuklarınız hiç fark etmez. Bu tamamen kişinin kendi seçimidir.
Yaşamımızı zenginleştirmek yada yoksullaştırmak arasındaki seçim tamamen bizim kararımıza bağlıdır.
Olduğu Gibi Kabul Verip, Teslim Olmak;
Karşınızdakini değiştirmenin imkansız olduğunu anlayıp, onu olduğu gibi kabul ettiğimiz zaman aramızdaki direnç alan ortadan kalkar. Asıl sır karşımızdakini her haliyle kabule geçebilmektedir. Tabii ki bu durum birdenbire karşınızdakilerle hemfikir olacağımız anlamına gelmiyor.
Sadece onları olduklarından daha farklı bir hale, bir kalıba sokmaktan, vazgeçmek anlamına geliyor. Sonuç karşınızdaki belki değişecek, belki değişmeyecek sonrasının ne olacağını bilmesek de mücadele etmeyi, direnmeyi ve öfke duymayı bırakmalıyız. Karşımızdakinden hiç bir beklentimiz kalmadığı ve kendimizin kontrolcülüğü sonucu oluşan çatışmalarda ortadan kalktığında, biz aslında mümkün olanın gücünü, Yaradan ‘ın ilahi akışına teslim olmuş oluruz.
Kabule geçmekse; Bunca zaman kapıyı aralamak yerine, önümüz de engelmiş gibi algılayıp yüklendik ve hayal kırıklığı dışında bir şey elde edemedik. Kabule geçmek, kapıyı ardına kadar açmaktır. Tabii ki bunu yaparken planlayarak, neye benzeyeceğini düşünerek, beklenti girerek yapmamak gerekir. Hiçbir şeye denetlemeye çabalamayın artık. Buna harcayacağınız enerji kendi hayatınız için değerlendirin. Değiştirmeye çalıştığınız kişiyi özgür bırakarak aslında kendinizi özgürleştirilmiş olduğunuzu unutmayın.
Sevinç Karakaya
DevamıDua Bilinçaltınızın Kılavuzudur
Ruhsal şifa yönelik birçok terapisi duanın gücünden sıklıkla faydalanılır. Güçsüzlük, stres ve benzeri sorunların kaynağı kişinin içsel uyumsuzluğudur. Duanın bedenin ve ruhun uyumlu çalışmasında çok büyük etkisi vardır. “Hayatımızda olumlu dua etmek bize gücü getirir, güç de olumlu sonuçlar kazanmanızı sağlar. ”
Dua Bilinçaltınızın Kılavuzudur
Her ne kadar son zamanlarda duadan uzaklaşıldığı düşünülse de, bence insanlar bugün kişisel problemlerini çözmede ellerindeki en büyük gücün dua olduğunun farkındalar. Duanın gücü enerjinin göstergesidir. Bilimsel teoriler de nasıl atomun içindeki enerjiyi dışarı çıkarmak için bazı teknikler kullanılır, aynen öylede manevi enerjinin açığa çıkması için, duanın doğru tekniklerle yapılması gerekir.
Bugün öyle görünüyor ki, duanın gücü hayatımızdaki her noktayı etkiliyor. Bedenen ve ruhen çürümemizin önüne geçiyor. Ruhunuzun yıpranmasına, bitkinleşmesine ya da çökmesine izin vermek zorunda değilsiniz. Dua sizi her akşam tazeler, her sabah yenilenmiş olarak dışarı yollar. Her vakit yaptığınız duanın doğru ya da yanlışı seçmenizi belirleyen, kuvvetlerin merkezi olan bilinçaltımıza girmesine izin verirseniz, dua size bir kılavuz olabilir. Dua düzgün ve doğru tepkilerinizi sürdürme gücüne sahiptir. Bilinçaltınızı derinlemesine giren bir dua sizi yenilebilir.
Dua etmek Kadar, Doğru Dua Etmekte Önemlidir;
Dua etmek kadar doğru dua etmek önemlidir. İlk önce Dua ettiğimiz zaman isteklerimizi kainattaki en büyük güçten istediğimizin farkında olmamız çok önemlidir. Etkili olduğu ispatlanmış metotları duanın gücüyle denemenizi tavsiye ederim. Duanın sırrı zihninizi Rabbinize açmanın en etkili yolunu bulmaktır. Dua ile zihnimizi açmanın yollarında biri Önce ”dua” edin, sonra gözünüzde canlandırın ”resmedin”, son olarak da Kabul olmuş gibi Allaha teşekkür edin.
Dua Edin; Dua edin derken şunu kastediyorum. Aslında hayatınızın her alanını dualaştırın. Mesela bir problem ile karşılaştığında sade ve olumlu cümleler kurarak Allah’tan isteyin. Allah’ı sanki uzakta gibi düşünüp istemeyin. ”O” her yerde, ofisinizde, evinizde, sokakta, arabada her yerde yanınızda olan en yakın dost, en yakın sırdaş, olarak düşünün. Duayı karar verilmesi ve ele alınması gereken her konuyla alakalı ALLAH ile doğal bir irtibat olarak düşünmelisin. Bir süre sonra Allah’ın karşısında bulunduğunuz düşüncesi bilincinize ve daha sonrada bilinç altınıza hakim olacaktır.
Günlük hayatımızı dualaştırmaktan bahsediyorum. Yürürken, araba kullanırken yada diğer faaliyetlerimiz esnasında dua edebiliriz. Belki bir köşeye çekilip sessiz sedasız el açıp yakarışlarla olmaya bilir. Fakat Ayetin buyrulduğu gibi
Kaf Suresi’nin 16. Ayeti şöyledir:
“İnsanı Biz yarattık. Onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de Biz pek iyi biliriz. Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
Şah damarından daha yakın; Yani her an hayatın içinde ondan yardım beklemeli insan, ”Allah’ım bunun için ne yapacağım”, yada ”Allah’ım bana bunun için taze bir anlayış ver” gibi devamlı dua içinde olup, hayatınızdaki tüm faaliyetleri dualaştırabilirsiniz.
Resmedin; Resmetmek fiziksel olarak düşündüğümüzde temel faktör kuvvettir. Psikolojide ise temel faktör, gerçekleşebilir arzudur. Başarıyı hayal eden bir adam zaten başarıya eğilimlidir. Başarısızlığı hayal edenler ise başarısızlığa eğilimlidir. Başarı yada başarısızlık zihinde canlandırılan resme göre şekillenme eğilimindedir.
Olmaya değecek bir şeyin olabilmesi için; ilk önce dua edin, ve tabi Allah’ın hoşnutluğuna uygunluğunu gözden geçirin, sonra aklınızda onun bir resmini oluşturun, resmi güçlü bir şekilde bilincinizde tutun. Ve Yaradan’a güvenip ona teslim olun. Başarılı olmak için siz üzerinize düşen fiili her şeyi yaptığınızdan emin olun, daha sonrasında yaptığınız resmin ne kadar garip bir şekilde gerçek olduğunu görmek hiç de şaşılacak bir şey olmada gerek değil mi?
Teşekkür Edin; ”Dua ettiğiniz” ve ”Resmettiğiniz” şey Yaratıcının gücünü kabul ettiğinizde ve gerçekleşmesi için kendinizi tam olarak verdiğinizde olur. Yani siz üzerinize düşeni yapın ve olacağına güvenin hatta öyle ki olmuş gibi ”teşekkür”edin.
Duayı Gününüzün İçine Katmak İçin Birkaç Öneri;
1- Her gün birkaç dakika bir köşeye çekilin. Hiçbir şey söylemeyin. Yalnızca Allah’ı düşünün. Zihninizi manevi olarak açık hale getirecektir.
2- Sonra sade kelimeler kullanarak sesli dua edin. Aklınızda olan her şeye ama söyleyin. Sadece dini cümleler ile sınırlı kalmanız gerektiğini düşünmeyin. Allah ile kendi dilinizle konuşun. Size ancak ”O” anlar.
3- Gündüz işe giderken, metroda, otobüste ya da masanızda dua edin. Dünyayı düşünmemek ve Allah’ın varlığını her an hatırlamak için dualar fırsat bilinmelidir. Bunu her gün kadar çok yaparsınız, Allah’ın varlığını bu kadar yanınızda hissedersiniz.
4- Dua ettiğinizde her zaman istemeyin bunun yerine yaratıcının gücünü takdir edin, duanın çoğunu şükrederek geçirin.
5- Samimi duaların sevdiklerinize ulaşıp, Allah’ın sevgisi ve korumasıyla kuşatılacaklarına inanarak dua edin.
6- Dualarınızda hiçbir zaman olumsuz bir düşünce dile getirmeyin.
7- Her zaman Allah’ın takdirinden razı olacağını dile getirin. İstediğiniz şeyi dileyin. Fakat Allah’ın size verdiklerine razı olun. Onun verdiği sizin istediğinizden daha hayırlıdır.
8- Yapabileceğinizin en iyisini yapmayı talep edin. Ve sonucu gönül rahatlığı ile Allah’a bırakın.
9- Sevmediğiniz yada size kötü davranmış insanlar için dua edin. Kırgınlık duanın gücünü kısıtlayan şeylerden biridir
10- Dua edilecek kişilerin bir listesini yapınız. Başkaları için ne kadar dua ederseniz duanız size bu kadar çok geri dönecektir
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Evliliğin Tılsımı
Sevgi her yerdedir diyoruz. Aslında bir çoğumuz bunu söylerken tam olarak bilincinde olmadan ancak yinede doğru olduğunu hissederek söyleriz. Kimimiz sevgi konusunda diğerlerinden daha iyidir ancak hepimiz aynı okulun öğrencileriyiz. Hepimizin amacı sevgide kazanabilmektir çünkü biliriz ki sevgi de kazanan, hayatta kazanandır.
Hayatımızdaki her şey sevgiyle olan ilişkimizin bir yansımasıdır. Kim olduğumuz, başımızdan neler geçmiş olduğu ve bunların sonucunda nasıl biri olduğumuz hep sevgili olan ilişkimizi saklıdır. Peki nasıl oluyor da o sevgi unutuluyor? Aramızdaki bizi bağlayan sevgiye ne oluyorda gözlerimiz kör oluyor?
Şu hikaye size de tanıdık geliyor mu?
İki sevgili küçük bir sorun yüzünden kavga ederler. Kadın bulaşıkları yıkarken adamın yardım etmesini ister, adam çok yorgundur ve bulaşıkları ertesi gün yıkamakta diretir. Her ikisi de haklı olduklarını o kadar emindim ki, tartışma gittikçe şiddetlenir ve sonunda kontrolden çıkar. Biri saldırır diğeri kendini savunmaya geçer ancak her ikisi de birbirini dinlemez. Tartışma o kadar ateşli bir hal alır ki birbirlerine duydukları sevgiyi tartışmanın hararetinde unuturlar. Böylece tartışmaya ve birbirlerini incitmeye devam ederler çünkü gözleri haklı olduklarını göstermekten başka hiçbir şeyi görmemektedir.
Karşı tarafı cezalandırma hırsı mantığın ve sevginin ötesinde geçer. Birbirlerine asla söylememeleri gereken şeyleri bir çırpıda söylerler.
Evet başta da söylediğim gibi belki de bu hikaye sizi çok tanıdık gelmiştir. Belki zaman zaman buradaki karakterlerden birisi siz olmuş ya da yakınınızın başına benzer bir durum gelmiş olabilir. Belki de tıpkı bu hikayedeki gibi; bu kadar basit bir şeyden bir ilişki, bir evlilik nasıl? bitebilir diye inanamıyor olabilirsiniz. Saçma sapan bir tartışma büyümüş ve evliliği bitirecek seviyeye getirmiş olabilir.
Evliliği Asıl Bitiren nedir?
Evliliği Bitiren Küçük Tartışmaların Altındaki Büyük Sebepler; Birçoğumuz duymuş olduğu inanmakta güçlük çektiği eski bir hikayedir. Çok büyük bir ihtimalle ilişkinin bitmesi ile sonuçlanan kavga aslında bardağı taşıran son damladan başka bir şey değildir diye düşünenler genellikle haklı çıkar. Bu tip hikayelerin her zaman için bir arka planı vardır. Her bireyin kendine has koşulları olmakla birlikte hepsinde ortak unsurlar bulunur. Mesela bir yetişkin gibi davranmayı engelleyen kibir, kontrolden çıkan egolar, bir türlü doymak bilmeyen haklı çıkma arzusuyla karşı tarafa cezalandırma isteği gibi…
Anlaşılma İhtiyacı Ve Haklı Çıkma Çabası
Dünyanın neresinde olursak olalım, her yaştan pek çok çiftin umutsuzca haklı çıkmak için birbiriyle kıyasıya kavga ettiğini gözlemleyebiliriz. Öfkeden deliye döndükleri için gözleri hiçbir şey görmeyen, asla söylenmemesi gereken korkunç sözler sarf edip, birbirleri kıran ve inciten, yıllarca emek verdikleri ilişkilerini bir çırpıda yıkmaktan çekinmeyen maalesef birçok çift görmek mümkün.
Pek çoğumuz aç gözlü bir ihtiyaç içerisindeyiz. İlişkilerimizde hedeflediğimiz ideal sonuca ulaşamamanın sorumlusu, bizi birbirimizden uzaklaştıran, insan hayatındaki tüm sorunların olmasa da, çok büyük bir kısmının kökenini oluşturan ve bir türlü doymak bilmeyen içimizdeki anlaşılma ihtiyacıdır. Yalnızlığımızın, birbirimizle gerçekten ve samimi ilişkiler kuramamamızın, kendimizi sürekli ayrı düşmüş hissetmemizin altında yatan sebep yine anlaşılma ihtiyacımızdır. Bakış açımızın doğruluğunu kanıtlamak ve diğerlerinin de bunu anlamasını istiyoruz.
”Oysa bu dünyadaki varlık sebebimiz anlaşılmak değil anlamaktır.” Size şaşırtıcı gelebilir fakat gerçek bundan ibarettir. Kimseden bize anlamasını beklemeye, talep etmeye, hele ki bunu onlara dayatmaya hiç mi hiç hakkımız yoktur. Hiçbirimizin böyle bir ayrıcalığı olamaz. Bizler sevmek için, sevmeyi öğrenmek sevgide ustalaşmak için varız. Bu hem kendimize karşı en büyük meydan okumamız, hem de en büyük ödülümüzdür. Başkalarını sevebildiğimizde zaten anlaşılma ihtiyacımız ortadan kalkar.
Anlaşılmayı beklemek yerine birbirinizle konuşun, ne kadar sevdiğimizi,pişman olduğunu söyleyin ve özür dileyin. Kendinizi ve birbirinizi affedin.
Anlayış Beklemenin Yolu Anlamaktan Geçer
Gündelik ev işleri bir ilişkinin başının belası da olabilir can simidi de. Ev işleri yüzünden sürekli tartışan bir çift tanıyorum. Kadın şikayetlerini arttırdıkça adam da inadına daha da yardımcı oluyordu. Aslına bakarsanız adam gitgide eve uğramaz olmuştu. Kadınsa bu durumu içerliyor ve memnun olmadığı hayatından adamı sorumlu tutuldu. Kadın bir akşam çok mutlu bir evlilik sürdüren eski bir arkadaşının eşi ile ilgili düşüncelerini tanık oldu. ”eşim mutfakta bana yardımcı olduğu için ona minnettarım” ” çok çalışmasına rağmen yine de ev işlerinde bana yardımcı olacak zaman bulabiliyor”
Tabii bizim öfkeli kadın öfkeyle çıkışıyor ” minnettar mısın?” Ne diye minnettar olacakmışsın ki? Bu onun evi, onun mutfağı ve onun bulaşıkları değil mi? o kadarını da yapsın artık. Sen bütün gün evi çekip çevirmek için kendini parala, sonra da bu kadarcık yardım etti diye minnettar ol olacak şey değil doğrusu”
Başka söze gerek var mı sizce? Kadınlardan birinin rica bile etmesine gerek kalmadan istediğin yardımı görmesi diğerinin ise hiç yardım almamasında ya da bir çiftin mutlu diğer çiftin mutsuz oluşunda şaşılacak bir durum var mı?
Unutmayın bir şeyden kaçmaya çalışmak dosdoğru ona koşmaya benzer. Siz farkında olmadan şikayet ettiğiniz her şey hayatınıza yerleştiği gibi, taktir ve şükrettiğiniz her şeyde hayatınıza yerleşir. Neye koşarsanız o da size koşa, siz neyden kaçarsanız bilin ki o size daha çok yaklaşır.
Evliliklerde anlayış beklemenin ve görmenin yolu anlamaktan geçer. Siz anlamak için emek sarf ettikçe daha çok anlaşıldığınızı görecektiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıDünya İle Barışın İlk Şartı Kendinle Barış
İnsanlık tarihi boyunca işlenmiş aklınıza gelebilecek her türlü suçu düşünün. Affedilmez suçlar kanınızı donduran suçlar. Eğer bu acı zincirini durdurmak istiyorsak, bu suçların affedilmesi gerekiyor.
Eminim bu ifade karşısında pek çok kişi zorlanacak belki karşı çıkacaktır. Hemen her saniye dünyanın her noktasında suç işleniyor, başı sonu belli olmayan pek çok savaş, masum insanların ölmesi, yok etme, öç alma, katliamlar soykırımlar ve terör artık neredeyse alıştığımız kabul ettiğimiz şeyler haline geldi. Bunların daha ne kadar böyle süreceğini ve ne zaman bir son bulacağını merak etmemize rağmen, suçlamasının çok iyi biliyoruz ama pişmanlık duymaktan affetmekten ısrarla kaçıyoruz. Her zaman sebeplerimiz var.
Dünyada yaşanan gelişmeler aslında her birimizin iç dünyasındaki çatışmaların dışa yansımasından başka bir şey değil, başka bir ifadeyle mikro kozmos makro kozmosu yansıtıyor.
O zaman işe yine her zaman ki yerden yani kendimizde mi? başlamak lazım. İlk önce kendi yaptıklarımızdan samimi olarak pişman olmak kendimizi affetmek, sonra tüm dünyayı affedip affını dilemek işte bütün mesele bu…
Samimi Pişmanlık, Kendinizi Affetmenizi Sağlar
Pişmanlık suçluluk duymak değildir. Pişmanlık pek çoğumuzun sandığının aksine küçük düşmek ya da cezalandırmakta değildir. Pişmanlık yaptığınız şeylerden ve bunun doğurduğu sonuçtan samimi ve derin bir biçimde üzüntü duymaktır. Çoğu zaman bunu hissetmekten kaçınıyoruz
Kendimize affetmeden iyileşmemiş mümkün değildir. Kendini affetmek için kişinin yapması gereken ilk şey; yaptığı şeyi sahiplenmek ve bundan samimi bir pişmanlık duymaktır. Eğer acı çekmeden yaşayabilmek istiyorsunuz, yapacağınız en önemli şey kendinizi affetmek olacaktır. Kendini kurban olarak görüyor ve affedilecek hiçbir şeyiniz olmadığını düşünüyorsanız bile, iyileşmenin yolu yine de affetmekten geçmektedir. Çünkü aslında ne olmuş olursa olsun, öyle ya da böyle ilk önce kendimizi suçlarız. Her zaman için daha farklı ne yapabileceğimizi düşünür ve kafamızda farklı senaryolar kurarız. Huzur bulamadan yıllar hatta bir ömür geçebilirsiniz çünkü kendinizi suçlamanın, yermenin, suçlu hissetmenin ve cezalandırmanın, pişmanlık duymak ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Böyle yaparak pişmanlık duymaktan ve kendinize affetmekten kaçmaktan başka bir şey yapmazsınız.
Eğer davranışlarınızdan ötürü pişmanlık duymadan çekinirsiniz ne kadar başarılı olursanız olun ne kadar muhteşem işler başarmış olursanız olun kendinizi başarılı ve mutlu hissedemezsiniz ve aynı zamanda kendinize bir türlü kabul edemezsin. Gerçeğin ortaya çıkmasından korktuğunuz için her zaman maske takmak zorunda kalır ve bir şekilde herkesi kandırmayı becerdiğini sanırsınız pişmanlıktan kaçtınız için içinizde olan boşluğu bir türlü dolduramaz ve hiçbir şekilde tatmin olamazsınız. Sağlıklı bir ruh haline kavuşmak için pişmanlık duygusunu bastırmayın, acınızı üzüntümüzü ve kederinizi hissedin.
Yaptıklarınızı yüzleşin ruhumuzun bilmediğimiz yönleri olduğunu kabul edecek kadar alçak gönüllü olun. Pişmanlık duyup ve sürprizleri hazır olun. Hiçbir suç affedilmeyecek kadar kötü değildir.
Kendinizi Affettiğinizde, Dünyayı da Affedebilirsiniz
Kendinize affettiğiniz de dünyayı hoşgörü şefkat sunabilirsiniz. Dünyanın en çok ihtiyaç duyduğu şeyler bunlardır. Kendinize affettiğiniz de, affedilmeyi hak ettiğini düşünenlere anlayış ve şifa verebilirsiniz. Affettiğiniz de insan ruhunun en karanlık köşelerine iyilik, doğruluk ne güzellik getirebilirsiniz.
Dışarıda içeriden farklı hiçbir şey yok. Evde oturup sessiz sedasız, maneviyat ile ilgilenip acıyı kızgınlığı, öfkeyi ve pişmanlığı hissedip onlardan kurtularak iç huzuru bulmaktansa, savaş karşıtı gösteriye katılıp bütün gün bağırıp çağırmak daha kolay geliyor çoğumuza… Oysa hiç huzurunuzu bulduktan sonra isterseniz yine aynı gösteriye katılırsınız, ancak bu kez bütün açıklığınız ve kararlılığınızla orada yer alırsınız ve şiddetin son bulması çağrısında bulunursunuz. Siz sesinizi yükseltmeseniz bile sesiniz duyulur. Bir farklılık oluşturmuş ve hepimizin özlediği dünya barışına bir adım daha yaklaşmış olursunuz.
Dünyadaki her şeyi bizimle başlayıp, her şeyin bizimle bitiyor ve orada olanlara verdiğimiz tepkiler kişisel dünyamızda tam olarak nerede durduğumuzu gösteriyor. Aynı olay karşısında şefkat ve hüzün duyup daha iyi bir dünya oluşturmak için bileniyor muyuz? Yoksa haksızlığa uğramış olduğumuza inanıp bir öfke nöbetine mi tutuluyoruz? Etrafımızı suçlayıp, intikam yeminleri ediyoruz? yoksa acı ve kederle dolup yardıma mı koşuyoruz? Dünyada olup bitenleri ne kadar kızıp, öfkeleniyorsak içsel bir değişim ve şifaya o kadar ihtiyacımız var demektir.
Dünyayı iyileştirebilmek için önce kendimizi iyileştirmemiz gerekmektedir. Dünya barışını sağlayabilmek için en önce hiç huzurumuzu bulunmalıyız. Bir başkasını affederken olduğu gibi, kendimizi affetmeyi de başarabiliriz. Bize düşen kendi rolünü oynamaktadır. Pişmanlık duymak kendini affetmeyi istemektir. Daha sonrada pişmanlığın ve affetmenin mucizelerine bütün kapılarımızı sonuna kadar açmaktır. Unutmayın siz değişirseniz dünya değişir.
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Uzlaşmanın Yolu
Her ilişkinin neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilmez olduğu ile ilgili açık ve net bir biçimde belirlenen sınırları olmalıdır. Tabi ki sınırlar her çifttin ilişkisine özeldir. İlişkide bazı sınırlar vazgeçilmez olurken bazıları ise kolayca göz ardı edilebilir. İlişkileri bir arada tutan ise tartışma ve anlaşmazlıkların ortasında uzlaşılacak bir nokta bulmaktır.
Uzlaşma Bir Tercih Olmalıdır
Uzlaşma ilişkilerde orta yolu bulmaktır dedik… Bir ilişkide uzlaşmak olumlu bir şeydir ancak eğer bunun için kendi değerlerinizden feragat etmediyseniz. Evliliklerde her iki tarafta uzlaşmayla sağlanan huzura içerlemeden ulaştıysa sorun yoktur. İçerlemeden yapılan iyi bir ilişkide mutluluk için ver- al anlaşmaları yoktur. Sevdikleriniz için ver-ver kuralı vardır. Kişi kendi mutluluğu için karşılık beklemeden sevgisini verir.
Aynı şekilde sevdikleriniz de sizden hiçbir karşılık beklemeden kendi mutlulukları için size verirler. Bu tip ilişkilerde asla hesap defterleri açılmaz ve ‘artık sabrımın sonuna geliyorum’ düşüncesi de çiftlerin aklına bile gelmez. Çünkü bu ilişki ‘benim en büyük sevincim, senin mutluluğundur.’ kumaşıyla örülmüştür. Karşınızdaki kişinin mutluluğunu ona sunulan bir fedakarlık olarak değildir. ‘Beni mutlu eden şey senin bir gülüşünse ve ben de bunu sana verebileceğimi biliyorsam’ tercihidir.
Kendinden Vazgeçmeden Uzlaşmanın Yolu Nedir?
Her başarılı ilişkinin geldiği nokta birbirinize kendinizi tüm kalbinizle ve her şeyinizle verebilmektir. Bu elbette kendinizden vazgeçme anlamına gelmiyor. Odağınızı önce kendinize, sonra sevdiğiniz ve ilişkinize çevirmek anlamına geliyor. Ve üstelik bu kendiliğinden gelişen bir süreçtir.
Kendinden vazgeçmeden uzlaşmanın yolu beklentisiz olmaktan geçiyor. Karşılıksız, beklentisiz sevgi vermenin büyüsü o kadar güçlüdür ki, eşinizi size doğru çeker. İnanın başka türlüsü artık sizin ilişkiniz için yoktur.
Eşinizin Size Nasıl Davranması Gerektiğini Siz Belirlersiniz
Eşinizin arzuladığınız şekilde size davranmasını sağlamak sizin elinizdedir. Ölçüleri belirleyen seçimleri yapanda sizsiniz.
Hiç düşündünüz mü? Birisini farklı ilişkilerde bambaşka tavırlar sergilemeye iten sebep ne olabilir? Bencil ve vurdumduymaz olarak bildiğiniz bir adam nasıl oluyor da başka bir kadınla birlikteyken, cömert ve cana yakın biri olur çıkar? Yeni ilişkisindeki kişiye duyduğu sevgi onu bu yeni büyünün alanına çekmiş ve karşısındakini kişiyi eşit olarak sevmekten başka çare bırakmamış olabilir mi ?
İki yetişkinin yaşadığı mutlu birliktelik işte böyle bir şeydir. Sevdiğinizin mutluluğunu önemsemenizdir. Çünkü size en keyif veren şey onun mutluluğu, başarısı ve huzurudur. Tabi ki aynı şey eşiniz içinde geçerlidir. Sizin tutkunuz, özgürlüğünüz ve hayallerinize ulaşmanız onun için hayatta en önemli şeydir. Böylece kimse kimseyi ihmal etmiş hissetmez, hiçbir şey göz ardı edilmez, unutulmaz. Eğer farklı şeyler isteyecek olursanız da, oturup bir çözüm bulana dek konuşursunuz. Unutmayın önemli olan skor tutmak değil, ilişkiyi yürütebilmektir. Anlaşamadığınız bir nokta olursa her iki taraf da gördüğünü ve duyduğunu hissedene dek konuşursunuz ve sonunda mutlaka bir yerde uzlaşıp en iyi çözüme varırsınız. Peki kimin için en iyi? Sorusu aklınıza bile gelmez. Çünkü cevap çok açıktır. ‘ikiniz için en iyisi ‘ tabi ki…
Sağlıklı bir ilişkinin önceliği ilişkinin kendisidir.
Sevinç Karakaya
DevamıDaha Sağlam Evlilik İçin 9 Öneri
Son zamanlarda evliliğinde yanlış tercih yaptığını düşünen o kadar çok çiftle karşılıyorum ki, eğer siz doğru eşi bulduğuna inanlardansanız şanslısınız. Birbirinizi sevmenizden dolayı mutlu ve minnettar olmaya kendinizi teslim edin. İlişkinizin, evliliğinizin tadını çıkarın. Birlikte güzel vakit geçirin. Her geçen gün neşenizi biraz daha artırmak için kendinize imkan verin.
Unutmayın doğru eşi bulmak aslında bir mucizedir. Düşünsenize sizi ayırabilecek bütün engellere rağmen birbirinize kavuştunuz. Doğru eş; sizin belki de rüyanızın cevabı ve beklediğinize değen kişinin ta kendisidir.
Elbette zorlandığınız zamanlar olacaktır. Evlilik uzun soluklu bir ilişkidir. İlişkinizde inişler çıkışlar olması çok normaldir. Hatta birbirinize tahammül edemediğiniz zamanlar olacaktır. Hemen acaba yanlış kişi ile mi evlendim? sorusunu başvurmayın.
Böyle zamanlarda kalbinizin yumuşamasını ve açılmasını sağlayacak, evliliğinizi güçlendirecek bir kaç öneri paylaşacağım. İyi ve kötü günlerinizde işinize yarayacağını umuyorum.
1- Eşinize Karşı Cömert Olun; Eşinize karşı verici olun. Ona sık sık sevdiğinizi söyleyin, desteğinizi belirtin ve olumlu geri bildirimler yapın. Eşinize ne hissettiğinizi açıklamak konusunda cimri olmayın. Evlilik eşlerin birbirine cömertlik yarışı olmalıdır.
2- Bol Bol Gülün; Aşırı ciddiyetten kaçının. Evliliğinizde ortaya çıkan duygusal tüm sorunları çok ciddiye almak huzursuzluğu daha da tırmandırır. Espri anlayışınızı kaybetmeyin. Oynayın, zaman zaman delilik yapmak iyi gelir. En önemlisi birbirinize beraber eğlenip gülebileceğiniz iyi bir arkadaş olun. Gülmek gerginlikleri yumuşatır ve şifalandırır.
3- Esnek Ve Sabırlı Olun; Uzlaşmacı bir tavır takının. Tutucu ve sabırsız davranmak ilişkinize güveninizi sarsar. Eğer aşırı kontrolcü veya ısrarcı davrandığınızı fark ederseniz, tartışmaya bir iki dakika ara verin. Durun bir nefes alın. ‘Ben doğruyum, sen yanlışsın’ kutuplaşmasına kapılmayın. Değerlerinizden vazgeçmeden ilişkiniz için biraz fedakarlık yaparak orta noktayı bulun.
4- Çözülmemiş Sorunlarla Yaşamaktan Rahatsız Olmayın; Unutmayın her sorun bir anda mükemmel çözümlere ulaşamaz. Bazı sorunların çözümü için zaman gereklidir. Sorunu tam olarak anlamanız gerekir. Bu durumda henüz bir cevap olmadığını, vakti olduğuna gayret göstermelisiniz. Biraz olayları akışına bırakın.
5- Eşinize kalpten Sevgi Gönderin; Eşinizle ayrı olduğunuzda yada sözsüz ruhsal bağınızı güçlendirmeye çalışıyorsanız kalbinizde eşinize sevgi gönderin. İster karşılıklı oturun, ister ayrı şehirlerde olun, sadece gözlerinizi kapatın derin nefesler alıp, iç sesinizle sadece onu düşünerek ‘Seni seviyorum’ deyin. Sevgi sözcüğü en büyük şifadır.
6- Hem Kendinizi, Hem Eşinizi Sevin; Gerçek aşk önce kendini, sonra kendi dışındakileri sevmektir. Unutmayın doğru bir eş, mutluluğunuzu arttırabilir fakat sizi mutlu birisi yapamaz. Duygusal sorunlarınızı iyileştirmek eşinizin vazifesi değildir, aynı şekilde onunkini de siz iyileştiremezsiniz. Yapmanız gereken en son şey birbirinizin terapisti olmaktır. Aşk ve iyileşme kişinin kendi içinde başlar.
7- Birbirinizin Eksikliklerine hoşgörülü olun; Hiç kimse mükemmel değildir. Sizde değilsiniz. Eşiniz de değil. Bir japon adeti olan ‘Wabi- sabi’ mükemmel olmayandaki güzelliği aramak anlamına gelir. Mutlu bir evlilik içinde bize yol gösterici olabilir. Eşinizdeki farklılıkları, noksanları ve rahatsızlık veren yönleri kabul etmek anlamına gelir. Kişi değişmek ve gelişmek istediğinde bile eksikleri olabilir. Yapmanız gereken onu değiştirmektense her hali ile kabul etmektir.
8- Farklılıklarınızı Kabul Edin; Eşiniz ve siz ne kadar iyi bir bağ kurmuş olursanız olun, yine de birbirinizden farklısınızdır. Her konuda aynı fikirde olmakta ısrar etmeyi bir kenara bırakın ve bunu kabul edin. Aslında farklılıklarınız olmaması mümkün değildir. Olaylara eşinizin gözünden bakmayı deneyin. Bu fikirleriniz ayrı olsa bile birbirinizi anlamanıza yardım eder. Her ne kadar eşinizin bazı özellikleri değişmese de eşinizin doğru kişi olduğuna olan inancınız, olaylara ve eşinize hoşgörü ile bakmanızı sağlar.
9- Affedin; Eşiniz ve siz kaçınılmaz olarak birbirinizi kırar veya hayal kırıklığına uğratırsanız durumu düzeltmenin birlikte arayın. Böyle durumlarda karşısındakini üzen taraf dinlemeli ve davranışlarını düzeltmeye istekli olmalıdır. Mağdur olanda kırgınlık ve kızgınlıklarını uzatmamalıdır. ‘Haklı’ bir öfkeye takılıp kalmak kolay olandır fakat bunun size ve ilişkinize hiçbir yararı yoktur. Affetmek, yaptığı bir hatadan dolayı birisini devamlı şekilde suçlama arzusunu, şefkatli bir şekilde terk etmektir. Şefkat ise bize karşımızdaki kişinin öfkemizden daha değerli olduğunu gösterir.
Bu yöntemleri evliliğinize uygulayabilirseniz; eşinizle anlaşmazlıkları sürdürmek veya kendinizi ona kaptırmak yerine, açık-kalpli bir iletişim oluşturur. Açık olun. Cesur olun. Aşka sadakatin size getirdiği coşkuyu yaşaması için kendinize izin verin. Böylece evliliğiniz kolay kolay sarsılmayacak kadar güçlenecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıEşiniz İstediğiniz Ruh Eşiniz Olabilir Mi?
Milyonlarca kadın ve erkek hep aynı şeyi düşlüyor, ruh eşlerini bulabilmek… Belki hiç bir zaman ruh eşi bulamayacaksınız, fakat birbirinizin ruh eşi haline gelebilirsiniz.
Pek çok kişi vardır, ruh eşini arayarak yıllarını harcayan yada birlikte oldukları kişinin kafalarındaki mükemmel kadın/erkek imajına uyup uymadığını araştırarak hayatlarını tüketen. Pek çok evlilik vardır, ruh eşi olmadıklarını düşündükleri için sonlandırılan. Oysaki ruh eşinden daha önemli bir şey vardır ”Kime ait olduğunuzu bilmek ve onun için emek harcamak”
Karşınıza Hiç Bir Zaman Hazır Paket Çıkmayacak;
Eğer aradığınız şey hazır paket ise karşınıza çıkan kişi yada kişilerde sizin gibi düşüneceklerdir. Bu şekilde aynen sizin gibi, ilişkilerden umudunu kesmiş yüzlerce kadın yada erkekle yollarınız kesişebilir fakat sonunda her seferinde siz incinirsiniz. Yapmanız gereken ise böyle bir peri masalına saplanıp kalmaktansa, eşinizin yada evlilik yolunda hayatınızı birleştireceğiniz kişinin dış görünüşündense, öz’ünü görmeye çalışmaktır.
Güzel Resimlere Sahip Olma Çabasını Bir Kenara Bırakın;
Eşinizin boyunun ne kadar uzun olduğu, Kaç kilo geldiği, kaç okul bitirdiği, banka hesabında kaç parası olduğu niçin bu kadar önemli olmalı? Yada başkaların ne söyleyeceği niçin bu kadar önemli olsun? Dışarıya nasıl görüneceği neden sizi bu kadar alakadar ediyor? Daha kaç tane ”içi seni dışı beni akar” türünden evlilik örneğine ihtiyacınız var? Çevremizde, medyada her gün zaten böyle haberler duymuyor muyuz? ”Oysaki ne kadar mutlu görünüyorlardı”, ”oysa mükemmel bir çifte benziyorlardı” Kesinlikle haklısınız sorunda bu zaten; Başkaları tarafından mükemmel evliliğimiz olduğu, düşünülsün diye, içi boş bir evlilik yapmak yada eşinizin özünü görmektense halen ambalajı düzeltme çabası..
Artık güzel resimlere sahip olma arzusunu bir kenara bırakmalısınız. Gerçekliğimiz bize tekrar tekrar aynı mesajı verip duruyor. Artık biraz olsun onu dinlemeliyiz. Nasıl ki hayatta her tercihimiz için, başkalarındansa kendimizin ne istediğine, kulak vermemiz gerekir, evliliğinizde de bırakın artık başkalarının sizden beklediği hayatı yaşamayı yada istemeyi… Artık kendi hayatınızı yaşamanın vakti gelmedi mi? ”Eğer gerçekten bir Ruh eşi arıyorsanız, yanınızdayken kaçırmayın… Eşinizi ruh eşinize dönüştürün.”
Güzel ambalaj kağıtları aramaktan vazgeçin. Güzel olabilirler ancak ambalaj kağıtları biraz bakıp sonra atmak içindir. Esas önemli olan içindeki hediyedir. Cevher özdedir. Birlikte iken nasıl hissediyorsunuz kimseler sizi görmediğinde, baş başayken içinizden neler geçiyor? Peki ya eşinizin elini tuttuğunuzda? O size mi ait? Eğer öyle ise elbette bunu bilirsiniz.
Nereye Ait Olduğunuzu Bilin Ve Ona Göre Davranın;
Eğer ki kime ait olduğunuzu biliyorsanız o zaman bu bilginin gerekliliğini yerine getirecek şekilde davranacaksınız. İşler zorlaştığında ve içinizden kaçıp uzaklaşmak geldiğinde, içinizdeki sevgiyi bir kenara atmayın. Zayıflığı tercih etmeyin. Mutluluk size hazır pakette gelmeyecek, mutluluğunuz için mücadele edin. Evliliğiniz veya ilişkinizde mucize istiyorsanız onun için mücadele edin, emin olun gerçekleşecektir. Birbirinizin kalbini sevginizle şifalandırmak için dua edin. Geçmişin yaralarını birlikte sevginiz ile sarabilir ve ilacınız birbiriniz olabilirsiniz. İlişkinizin nasıl bam başa hale geleceği sizi çok şaşırtacak. Mükemmel değil belki fakat doyumlu ve uyumlu bir ilişkiyi elde edebilirsiniz. Yeter ki siz kendinize ve ilişkinize güvenin. Evet bu değişim belki yavaş belki belirsiz olacak ama siz yinede güvenmeye devam edin. İçinizde ki egonun sesi sustuğunda, artık birbirinizin kalbini görebildiğinizde geriye sadece bir ses kalacaktır. Oda hislerinizin sesi ve hisleriniz sizi şaşırtmayacaktır. O asla yalan söylemez. Bırakın konuşsun ve onu dinleyin.Sonrada hayatınızdaki ruh eşinize adımınızı atın.
Eşinize ”İhtiyaç duymayı” Seçin;
”Önemli olan kiminle birlikte olduğunuz değil, biriyle birlikteyken kim olduğunuzdur” Ve hayat yolunda eşiniz karşınıza çıktıysa, muhakkak ihtiyacınız olan odur.
Evet bunun farkına varabilmek mükemmel bir durumdur. ”ihtiyaç duymayı seçmek” Bilinçli olarak o kişiye ihtiyacınız olduğunu seçmek. İhtiyaç deyince bir çok kişi bu durumu zayıflık zannedebilir. Fakat aksine bu durum yoksulluğun zıttı evliliğinizde sevginin bolluğudur.
Ancak güçlü bir insanın yapabileceği seçimdir bu; Onsuz yaşayacağını bilmek fakat onlu bir yolu seçmek. Burada bir yanda kendimize olan bir güven varken bir yanda ise sevdiğimiz kişiye duyduğumuz ihtiyaç vardır. Bu bir paylaşımdır.
Sevgide Garanti Diye Bir Şey Yoktur;
Birbirine ait olmayı bilmek sorumlulukları da beraberinde getirir. Sevginize iyi bakmalı, özen göstermeli ve üzerine titremelisiniz. Öylece bir yana bıraktığınızda, hırpaladığınızda, zarar verdiğinizde sizinle olmasını bekleyemezsiniz. Kime ait olduğunuzu bilmek ebedi mutluluğun garantisi değildir. Sevgide garanti diye bir şey yoktur. ”Bu ilişki yürüyecek çünkü biz bunu yürüteceğiz” demek size kalmıştır.
”Daha iyisini bulabilirsin” diyen negatif egonuzu dinlemeyin. Eğer yuvanızı bulacak kadar şanslıysanız bunun kıymetini bilin. Sonrada sevginiz için mücadele edin ve ”eşinizi ruh eşinize dönüştürün”. Bir seçim yapın ve ilişkinizi önemseyin. Sağlıklı birliktelik hayatınızın her köşesine ışık getirecektir. İlişkinizi önemsemek yaşamınızı önemsemektir. Yaşamınızı önemseyin.
Sevinç Karakaya
DevamıYaşam Enerjinizi Ateşleyecek Birkaç Öneri
Yaşam enerjisi içimizi ve içimizden yayılarak dünyayı aydınlatmak isteyen enerjidir. Yaşam enerjimizi nasıl korumamıza geçmeden; İlk önce kendinize hali hazırdaki yaşamınızla ilgili bazı sorular yönelterek başlayalım.
Şimdiki soracağımız soruları eşinizi, ilişkinizi yada evliliğinizi, ilişkiniz yoksa hayatınızda sık görüştüğünüz insanları düşünerek cevaplayabilirsiniz.
Yaşam enerjimi görünmez olsa da bir karabasan gibi bastıran biri ile mi beraberim? Neden birilerine enerjimi kısıtlama imkanını veriyorum? Geçmişimden kalan alışkanlıklarımdan dolayımı? Enerjimi tüketen biri ile mi birlikteyim? Enerjimden haz alan ve onu ortaya koymamı yüreklendiren biri ile mi beraberim?
Soruları okurken eminim evet benimde böyle bir yakınım var demişsinizdir. Maalesef birçoğumuzun çevresinde onu kötü etkileyen, yaşam enerjisini düşüren birileri mevcut. Bir kısmını değiştirme lüksümüz varken bir kısmı ile de yaşamımıza devam etmek durumundayız. Peki yaşamımıza devam ederken enerji alanımızı nasıl koruyabilir? Yaşam enerjimizi kimseye kaptırmadan hayatımıza nasıl devam edebiliriz?
İşte yaşam enerjiniz düşmüşse onu tekrar ateşleyecek birkaç öneri;
Yaşam Enerjinizi Koruyun
1- Başkalarını Kontrolü Bırakın; Yaşam enerjinizi korumanın bir yolu kimsenin hayat alanına müdahale etmemektir. Başkalarını kontrol etmeyi bırakın. Başkalarını değiştirmek için harcadığınız enerji normal şartlarda harcadığınız yaşam enerjinizin iki katına mal olur. Her ne kadar kendimizi kötü şeylerden, öfke ve hayal kırıklığından korumak istediğimiz için kontrolü devamlı elimizde tutup, her şey istediğimiz gibi olsun desek de, bu durum enerjimizi daha fazla düşürüp ve kendi kendimizin bile duygularını kontrol edemez hale bizi getirir.
2- Kendinize İki Kat EVET Deyin; Kendinize zamanınızın yani yaşamınızın yüzde yüzünde ne istediğinizi sorun. Eğer ki yüzde yüz kendiniz ile uzlaştığınız bir hayat istiyorsanız, yaşamınızda kendi kendinize hayır dediğinizin iki katı ”EVET” deyin.
3- Kavga Yerine Uzlaşmayı Seçin; hayat prensibimiz her zaman kavgalar yerine affetmeler uzlaşmalar olmalıdır. Sizi kışkırtan, sizi kışkırtan ne olursa olsun asla kin gütmeyin ve şiddet kullanmayın. Başkalarının yersiz davranışlarını düzeltmek eğitim ve şefkat gerektirir, cezalandırma yada aynı ile karşılık değil. Kendinizi bu konuda kontrolde yetersiz görüyorsanız dışarıdan destek almaktan çekinmeyin.
4- Enerjinizi Düşürenlerle Yüzleşin; Sizin enerjinizi aşağıya çeken, sizi kontrol etmeye çalışan yada korkutan kişi, size ne kadar yakın olursa olsun, bu kişilerle yüzleşin ve ilişkilerinizi bitirin. İlla görüşmeniz gereken kişilerle de aranıza mesafe koyun.
5- Hayalleriniz İçin Adım Atın; Hayallerinizi beklemeye aldığınız raftan çıkarın. Hayalinizi kurduğunuz bir projeye başlayın. Ve kimsenin sizi olumsuz düşünceleri ile durdurmasına izin vermeyin. Belki ilk adımda başaramazsınız fakat bu sizi doğru yola götüren bir adım bir tecrübe olacaktır.
6- Mizahi Yanınızı Geliştirin; Hayatla küçük oyunlar oynamayı öğrenin. Gündelik olayların başkalarının mizahi yanını görerek mizah anlayışınızı geliştirin. Bu kendinizle küçük oyunu sürdürdükçe hayatta ne kadar çok gülecek şey varmış fark edeceksiniz.
7- Kendinizi İfade Etmekten çekinmeyin; Kendinize önce siz inanmayı öğrenin. Kendi kararlarınıza inanın ve arkasında durur. İfade şeklinizde rahat ve atılgan olun. ”En kötü ne olabilir ki” düşüncesi ile en kötüyü göze almak sizi daha cesur yapacaktır.
8- Hayatınızda Her Zaman Alternatifleriniz Olsun; Hayatta ”aşılmaz” gibi görünen sorunlarla karşılaştığınızda alternatifler üretin. Yaşam enerjisi sevinçtir. Ya öyle ya böyle durumu bulduğumuzda sevinç duyarız ve sevinç yaşam enerjinizi yükseltir.
9- Hayatınızda Sırlara Yer Vermeyin; Kişilerin enerjilerini düşüren en önemli şeylerden biride sırlarıdır. Tutmak için hayatınızı karmaşık hale getirdiğiniz sırlarınızı söyleyin. Belki size bazı şeyleri kaybettirecektir fakat yaşam enerjinizi kaybettirmekten daha büyük kayıp değildir bu durum.
10- ”Evet Ama” İfadesini bırakın; Bunları okurken aklınıza gelen ”Evet ama ” ifadelerini hemen bir yana bırakın. Bunun yerine ”Her zaman bir yol, bir çıkış vardır” cümlesi düsturunuz olsun.
Sevinç Karakaya
DevamıEvlilikte Eski ve Yorucu Oyun ‘İçerleme’
Evliliklerde eşlerin birbirine içerleyerek girdikleri hal, evlilik için ölümcül bir zehir gibidir. İçerleme iki kişi arasında sessizliğin, kopuşun sinsi bir düşman gibi bekleyişidir.
Şu diyalog size tanıdık gelecek mi?
Adam, sorar ”neyin var”, kadın ”Yok bir şeyim”. Adam tekrar sorar fakat cevap alamaz. Sessizlik sürer, gerilim beden dillerine de yansır. Adam ”iyi o zaman” der ve kızgın bir şekilde önce omuz silker sonra kapıdan çıkar gider. Ve son ses arabasının asfaltta çıkardığı lastik sesidir. Kadın camdan öfkesi daha da artmış adamın gidişini izler.
Korkarım bu sahne pek çoğu için fazlası ile tanıdık bir sahnedir. Peki kadın neden cevap vermedi?, Niçin canını sıkan şeyi tam anlamıyla söylemedi?.
Neye Bozulduğumu Çok İyi Biliyor; Kadın ”zaten biliyor” diye düşünür. ”Zaten neye bozulduğumu çok iyi biliyor, sormasına bile gerek yoktu.” Evet haklısınız eşiniz belki de neye canınız sıkıldığını biliyordu fakat bundan bahsetmek istememiş ve o yüzdende hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmış olabilir. Ve umduğu cevabı alarak yada almayarak haklı öfke ile çekip gitme hakkını kendinde görür, nede olsa artık suçlu sizsinizdir. Size sordu, sizde ”yok bir şeyim” dediniz. Peki şimdi kim kazandı. Her iki tarafta; Kızgın, yorgun ve öfkelidir.
Elbette bu sorun bir süre sonra unutulabilir. Ta ki bir sonraki sefere kadar… Hep bir sonraki sefere devreden bir bakiye gibi sürer gider. Ancak sonunda bu içerleme öyle derine kök salar ki, artık unutmak yada görmemek sizin ve eşiniz için imkansız olur. Bu ”eski ve yorucu bir oyun” dur. İlişkinizde hep aynı şeylerin tekrarladığı bir kısır döngü olur.
Ya Eşiniz Sorduğu Sorunun cevabını Gerçekten Bilmiyorsa?
Kadın; ”Beni Rahat bırak, Konuşmak istemiyorum”, Adam; ”Sen bilirsin”
Diyelim ki eşimiz sorduğunuz sorunun cevabını biliyor, yine de neden soruyu cevaplayamayasınız ki? Daha önce defalarca düştüğünüz bu tuzağa niçin bir kez daha düşüyorsunuz? Birde şöyle düşünün, ya gerçekten bilmiyorsa… Bir davranışı ile sizi kırdığını ya gerçekten eşiniz unutmuşsa… Neden eşinizin sizin ne düşünüp, hissettiğinizi anlamasını bekliyorsunuz? Neden rahatsızlık duyduğunuz şeyi söylemek varken, sorunu çözmek yerine somurtmayı seçiyorsunuz? Ya böyle devam ederse evliliğinizin sonu olacak?
İçerleme Evliliğinizi Nasıl Etkiler;
Başlarda içerleme sanki atlatılabilinir bir durum gibi gelir. Fakat bu durumlar içinizde yaşadığınız acı ile git gide büyüyerek başı boş bir öfke haline dönüşür. İçinizdeki acıyı ve öfkeyi ihmal ettiğiniz temizlemediğiniz sürece, evliliğiniz size eskisi kadar güven vermeyecektir. Artık aranızdaki gerçek sorunu unutur ilişkiden kaçınır hale gelirsiniz. Artık evliliğinizde her şey size yanlış görünür.
İçerleme arsız bir bitki gibidir. Bu hissi hemen yok etmezseniz, içinizde kalan en ufak parçası yada tohumu, hızla büyüyerek yıkıcı etkisini göstermeye başlar. Bu tepki her şeyinizi davranışlarınızı, düşüncelerinizi hatta tepkilerinizi bile etkiler. Artık eşiniz ile yaşadığınız olayları sağlıklı çerçeveden göremezsiniz. Gördüğünüz şey ise; yanlış anlaşıldığınız, kıymetinizin ne kadar az anlaşıldığı ve hayatınızdaki kişiyi nasıl cezalandırmak istediğiniz olur. Artık bir zamanlar ”her şeyiniz” olan kişi, sizin gözünüzde, saldırılması, mahvedilmesi, acı çektirilmesi gereken birine dönüşür. Çünkü içinizde acı çeken kişi ”Ben haklıyım” der. Ve bir bakmışsınız, asla söylememeniz gereken korkunç kırıcı şeyler söylemiş, pire için yorgan yakmışsınızdır. Beklenen son: Evliliğinizin sayılı günleri kalmasıdır.
Duygularınızı Paylaşmayı Öğrenmelisiniz;
Evet bazen evlilikler zorlayıcı olabilir. Sorunlarınız oluştuğunda çözmek yerine onları bastırıp, yok saydığınız sürece ilişkinizi sürdürmekte daha da zorlanacaksınız demektir. Evden kapıyı çarpıp çıkmak, canınızı sıkan şeyleri konuşmak yerine somurtup birbirinizi düşmanca sessizliklerle cezalandırmak hayatınızı da ilişkiniz gibi zorluğa sürükleyecektir.
Oysa yapmanız gereken şey, ilişkiniz için hilesiz, hurdasız temiz bir mücadele ve bir birinizle samimi, içten konuşabilmektir. İçinizi yakıp kavuran adı ”içerleme” olan düşmanınızı yok etmeye cesaret göstermelisiniz. Hatırlamanız gereken ise, karşınızdaki düşmanınız değil, hayatınızdaki en önemli kişi…
Yaşadığınız sorunları basite indirgemeye çalıştığımı lütfen zannetmeyin. Hatta bir uzamandan yardım alınması gereken, konuşamamanızın, eşinizle iletişime geçip, sizi rahatsız eden durumları ona aktaramamanızın pek çok sebebi olabilir. Mesela söylediklerinden dolayı alacağınız tepkiden korkma bunlardan yalnızca biridir. Dediğim gibi bu durumlarda ve doğru iletişim yöntemlerini öğrenme noktasında destek almak da fayda vardır.
Ancak şunu asla gözden kaçırmamak gerekir. Sizi saran kavuran sözler ve duygular paylaşılmadığında ve yanlış anlaşılmalar giderilmediğinde onların boşluğunu dolduran ”içerleme” olur. İçerleme çözünmeyen bir çökelti misali, kıymetli evliliğinizin dibine çökerek orada katman katman taşlanır. Sizi bir birinizden ayıran bir duvar olur. Bu duvarı kırmanın tek yolu ise geç kalmadan eşinizle konuşmayı başarmaktır.
Sevinç Karakaya
DevamıKendi Evlilik Paketinizin Tasarımını Kendiniz Yapın
Eşiniz size yaradan tarafından gönderilen bir armağandır. Eşinizin dış görünüşü ise bu armağanın paketidir. Hatta bu armağanın paketi kimileri için o kadar güzel ve dayanılmaz olur ki, Kendilerini bir çok kişiden daha şanslı ve özel hissedebilirler. Fakat gün gelir herkes paketin dışından sıkılır ve paketin içindeki gerçek hediyeyi görmek ister. Ve her biriniz size sunulan gerçek hediye ile karşılaşırsınız.
Eşinizde Armağanın paketinden Sıkılabilir?
Evliliklerin yada ilişkilerin başında herkes karşısındakinin hediye paketi ile ilgileniyor. Fakat zaman geçtikçe artık hediye paketi heyecanını yitiriyor ve içindeki asıl olan hediye, kişiler için daha önemli oluyor. Ve bu hediye paketinin artık içini keşfetmek istiyorlar.
Çiftlerin evliliğine daha da bağlanması yada umduğunu bulamayıp hayal kırıklıklarını uğraması da tam bu noktada başlıyor. O yüzden paketin dışı kadar paketin içi de önemli…
Evlilik birlikteliği iki kişiden oluşuyorsa; Bu hediyeleşme ve karşılıklı hediye açma olayında aklınızdan çıkarmamanız gereken en önemli şey şudur; pakete aşık olan ve paketi açan sadece siz değilsiniz. Karşı taraf da sizin paketinize aşık oldu ve hediyesinin paketini açıyor. Peki Ne yapmak Gerekiyor?
Kendi Paketinizi Dizayn Edin
Paket kocaman gösterişliydi fakat içinden minicik bir şey çıktı, üstelik hiçbir parıltısı da yok. Veya paket küçüktü ve en değerli hediyeler en küçük pakette gelir misali içinden pırlantalar çıktı.
Yaradan bizlere çok önemli ve çok değerli bir armağan daha vermiş… Başkalarının paketleri ile ilgili pek söz söyleme yada değiştirme şansımız yok ama kendi paketimizi kendimiz dizayn edebiliriz. her zaman dediğim gibi; Hayat bize kendimiz dışında hiçbir şeyi değiştirebilme gücü vermemektedir. ”İlişkilerde doğru seçimler içim yapılacak ilk iş kendimizi paketlerken samimi ve dürüst olmaktır”.
Yani kişi kendine dürüst ve korkusuz olmalı; siz minik ve parıltısız iseniz paketinizi de korkusuzca mink ve parıltısız yapmalısınız, bu özgürlüğe sahipsiniz. Eşinize sunacağınız paketiniz ne kadar özünüzdeki siz ise, mutluluk size o kadar yaklaşacaktır.
Doğru Eşi Hayatınıza Çekmek İçin İse; Önce kendinizi Doğru Tanıyın
Unutmayın herkes ama herkes aradığının peşindedir. Karşınızdaki kişiye ne olduğunuzu ne olmadığınızı doğru takdim ederseniz, sadece sizin peşinizde olan sizin arkanızdan gelecektir. Nasıl ki siz aradığınızın arkasından gidiyorsanız aynen öyle…
Paketinizi dürüst ve arzularınıza uygun yapın, siz bu sorumluluğu yüklenin bırakın ait olmadıkları pakete sığmaya çalışanlar kendi çözümlerini kendisi bulsunlar.
Şimdi bir çoğunuzun; ”ben kendimi olduğum gibi gösterdim, dürüst bir paket sundum, kendini yanlış paketlemiş biri karşıma çıktıysa benim suçum ne ?” Bir suçunuz yok siz dürüst davrandınız ve iyi niyetli bir paket yaptınız. Fakat maalesef kendinizi iyi tanımadığınız için doğru bildiğiniz yanlış bir paket yaptınız ve yanlış kişi tarafından seçildiniz. Unutmayın ”Kendinizi gerçekten tanımadan doğru kişiyi kendinize çekme olasılığınız çok düşük”. Bu nedenle önce kalbinizde dolaşmanız ve doğru kişiyi orda bulmanız gerekiyor. Yani gerçek sizle tanışmanız gerekiyor. Gerçek sizle tanışmamışsanız kendinizi doğru paketlemenizde mümkün değildir.
Tabi karşınıza sizinle hayatını birleştirmek isteyen bir çok kişi çıkacaktır. Fakat siz kalbinizde bir kere doğru sevgili ile karşılaşmayı başardığınız taktirde artık dış dünya da doğru sevgiliği tanıyor olacaksınız. Ve bu insanı kusurları ile sevmek için kendinize izin vereceksiniz.
Kendinizi Nasıl Tanıyabilirsiniz?
Kendinizi tanımanın yollarından birisi; Bir yolculukta olduğunuzu düşünmek ve kalbinizin içinde dolaştığınızı varsaymaktır. Kendinizi böyle bir kurgunun içinde düşünün. Siz bir ağaç gibi gelişir ve her mevsimde değişirsiniz. Önce tohum olursunuz, sonra fidan. Yapraklarınız döker, çetin soğuklarla mücadele edersiniz ve baharı dört gözle beklersiniz. Ve bu hayat yolculuğunda her mevsim size kendinizle ilgili bilmediğiniz bir şeyi karşınıza getirir. Sevgiliniz yada eşinizle olan ilişkiniz hangi mevsimde olduğunuzun net cevabını size verir.
Zıtlıklar İlişkileri Başlatır, Benzerlikler Sürdürür
İlişkilerde zıtlıklar birçok kez ilişkilerinizin başlamasına sebep olan çekiciliği bize sunar. fakat aynı zamanda zıtlıklar kişilerin uzun zaman birbirlerine tahammül edememe durumunu hazırlar. Örneğin rahat olarak tanımladığınız bir kişiyi uzun süreli bir ilişkide sorumsuz olarak tanımlanmaya layık bulabilirsiniz.
İlişkide en önemli faktör kişilerin birbirine olabildiğince benzemesidir. Tabi burada ki benzerlikten kastım değerleri ve önceliklerinin benzerliğidir. Kişilerin karakterlerinin birbirine çok benzemesi beklenemez. Örneğin; bir kişi gezmeyi çok severken, diğeri evde oturmayı seven farklı iki karakter olabilir. Fakat neşe ve eğlence bu iki kişinin değer ve önceliklerinde yer alıyorsa bu kişiler evde yada dışarıda muhakkak ortak bir payda bulabilir. Çünkü her ikisi de neşe duygusunun peşindedir ve duyguyu vaat eden durum ve koşulları reddetmeyeceklerdir.
Karakteri zıt olanlar birbirini tamamlayıcı özellik oluşturabilirler. Örneğin yönetici ve yönetilmeyi seven karakterler birbirini tamamlaya bilir. Fakat değer ve önceliklerinde zıtlıklar ise hiçbir zaman tamamlayıcı olmayacağı gibi her zaman kişilerin arasında mücadele ve çatışma oluşturur.
O zaman karakter zıt olabilir fakat huzur ve devamlılık için değerler ve öncelikler birbirine benzemeli hatta aynı olmalıdır.
Görmezden Gelinen Farklılıklar Hayatınızı Zorlaştırır
Değerleri ve öncelikleri bir olmayan çiftler ilişkinin başında birbirlerinin zayıflıklarını kabul etmek yerine, görmezden gelmeyi seçerlerse zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Bu kişiler bin km’lik bir yola on km’lik benzinle çıkmış gibidirler. On km giderler ve benzinleri biter. Daha uzun bir yolları vardır fakat götürecek güçleri kalmamıştır. Elbette arabalarını itebilirler fakat her bir santimine değdiğine yürekten inanırlarsa bunu yapabilirler. Ben size asla benzinsiz yada benzin alacak gücünüz yoksa yola çıkmayın demiyorum. Arabanın bir süre sonra duracağını ve onu iteceğinizi bilerek yola çıkın diyorum. Unutmayın evlilik arabası sürekli benzinini tüketirken, yükünü arttıran bir arabadır.
Evlilik kararı almadan kişi önce kendini tanımalı, neler kendisi için olmazsa olmaz neler olsa da olur olmasa da bunları tespit etmelidir. Değer ve önceliklerini belirlemeli ve kendine çok benzer bir insanı hayatına çekmelidir. Evet bu bazen karmaşık ve içinden çıkılamaz bir durum olup, planladığınız ile hayatınıza çektiğiniz kişiler birbirinden çok farklı olabilir. Bu gibi durumlarda sizin kendi istediğinizin dışında bir şeyler isteyen yanlış kodlanmış bir bilinç altınız var demektir. Böyle durumlarda ise muhakkak yardım almanızı tavsiye ederim.
Evlilik hayatınız için bir dönüm noktasıdır. Doğru karara varabilmek için lütfen önce kendi içinize ayna tutun.
Sevinç Karakaya
Devamı