Eşinizi Eve Bağlamanın 3 Yolu
Bir erkek bağlı ise eşi kendisini mutlu ediyor demektir. Bir erkeğin gerçek yeri evidir. Eğer ki ‘bir kadının yeri evidir’ söylemini çok duyduysanız bu size ilginç gelebilir fakat bir erkekte en az kadın kadar bir eve gereksinim duyar. Dışarıda herkes onun patronu olabilir fakat evin içinde sert bir tavır içine girmeden de otorite kurabilir, hak ettiği saygıyı bulabilir. O yüzden diyebiliriz ki her sağlıklı erkeğin bir yuvaya ihtiyacı vardır.
Eşiniz ona ihtiyaç duyduğunuzu, saygı gördüğünü hissetmek ister. Başkaları ile ilgilenmektense kendisini tatmin etmeye odaklandığınızda eşinizde ev merkezli bir hayatı tercih eder. Orayı güçlendirmek için her şeyi yapar çünkü orası onun en önemli dünyasıdır. Akşam yemeğinde evde olabilmek için iş yerindeki saygınlığından ödün vermeyi çok önemsemez. İşindeki yoğunluğuna rağmen çocukları ile etkinliklere katılır. Evdeki onarım tamirleri yapmaksa hiç zor gelmez çünkü sağlıklı bir ev ve evlilik onun içinde en az sizin için olduğu kadar önemlidir.
Eşiniz evine bağlı değil mi ? onu suçlamaktan önce kendinize şu soruları sorun;
1- Evi; içinde bulunması heyecan verici bir yer haline getiriyor musunuz?
2- Eşiniz kendini evde; ihtiyaç duyulan, saygı gösterilen ve sizin ihtiyaçlarınızı giderdiğini biri olarak kendini görüyor mu?
Eşiniz Evine Bağlanması İçin Harekete Geçin;
1- Eşinize onun en sevdiğiniz yanlarını söyleyin. Çocuklarını varsa bunu onların duyacağı şekilde yapın.
2- Haftanın bir gecesini sadece ikinize ayırın. Bunu takviminize yazın, programınıza alın ve ne olursa olsun değiştirmeyin.
3- Evrak dosyasına yada e- postasına onun hayatınızda ne kadar önemli olduğunu vurgulayan notlar bırakın.
Harekete Geçmek yeterli değil ise; Eşiniz daha büyük ihtiyaç içindeyse ne yapmalısınız?
1- Hayatınızı Çok Doldurmayın; Yoğun iş programınız varsa yada çok sosyal bir insansanız, sisteminizi bir çok şey ile birden ilgilenmek üzerine kurulmuşsa unutmamanız gereken hayatınızdaki kişinin de sizinle zaman geçirmeye ihtiyacı var.
Mesela programınız bir kız arkadaşınızla birlikte olmak için değiştiriyorsanız aynı şeyi eşiniz için de yapmanız çok hoşuna gidebilir. Hatta eşinize programını gösterip ‘Hayatım programım dolu fakat seninle vakit geçirmek ve ulaşılabilir olmak istiyorum, nereyi değiştirmemi istersin?’sorusunu sorun. Şimdi burayı okurken birçoğunu neden böyle birşey yapalım. Neden kendimi uygun ve ulaşılabilir kılayım ki? diyorsunuzdur.
O zaman size derim ki çevrenize bakın, ne görüyorsunuz? derim. Şu anda mahallenizde, yada yakınlarınızdan kaç kişi boşanıyor? ‘Mesele sizde bitiyor’. Ortalama evliliğin 5-6 yıl sürdüğünü hatırlatmak isterim. O zaman sizi o ayrılanlardan farklı kılacak ne?
Karşılıklı paylaşım düşüncesini kavramış bir eşe sahipseniz onu ön hayatınızda öncelikli sıraya koymak hiç zor olmaz. Ardında kadın olmayı seçin, çünkü eşiniz sizin davranışlarınızı dikkatle izler ve inanın eşinizi ön plana almanız, evdeki diğer işlerden daha önemlidir.
Hayatınız eğer ki eşinizi ihmal edecek kadar dolu ise yada onu onemse miyorsanız? kendi yüreğinizin ve evliliğinizin koruyucusu olmanız gerek. Hayatınızda eşinize hak ettiği zamanı verin sizde özlemini çektiğiniz eşe kavuşun.
2- Eşinize Çocuklarınızdan Fazla Öncelik Tanıyın; Hayatınız bekar olduğunuz zamanki gibi değil. Eşinizin kendinizden sonra birinci önceliğiniz olduğunu kabul ettiniz. Bir de çocuklarınız varsa sorumluluk daha da arttı demektir. Eşinizin daha evine bağlı, çocuklarını ve sizi daha fazla önemsemesi için bilmeniz gereken kaç çocuğunuz olursa olsun eşinizin önem sırasını değiştirmemektir.
Bir çok kadının yaptığı en büyük hata, anne olduktan sonra eş olduklarını unutmalıdır. Kendini çocuklarına adayıp eşini unuttuğunda, ister istemez kendini önemsiz hisseden eşde evden uzaklaşmaktadır. Onu önemsediğinizi özellikle de çocuklarınızın yanında gösterin.
Örneğin eşiniz dışarıda ve size telefon etti, sadece 5 dakikası var ve belli sizinle konuşmaya ihtiyacı var. Bu kısa konuşmanız çocuklarınız tarafından en az beş kere kesiliyor. Sonunda bundan usanıyor ve sizinle paylaşması gereken şeyi paylaşamadan görüşürüz deyip teli kapatıyor. Çocuklarınızın eşinizle olan zamanınızı kesintiye uğratmasına izin verdiğiniz zaman, ona başkalarının ihtiyaçlarının onunkinden daha önemli olduğu mesajı verirsiniz. Sizden beklediği ‘Çocuklar şimdi olmaz, babanızla konuşuyorum’ demenizdir. Bu söylediğinizle önemsediğiniz kanıtlanır ve çocuklara karşı tavrınızda aynı noktada buluşursunuz. Bu aynı zamanda eşinizin ‘oğlan çocuğu’ kalbine de seslenir. ‘Ben sadece bir dert yada gün içinde arada sırada kontrol edilmesi gereken bir şey değilim. Bana ben olduğum için değer veriyor.’ mesajını iletir. Ve böyle bir erkek hem size hemde çocuklarına çok daha içten ve samimi bağlanır.
3- Önce Rahatlamasına İzin Verin, Sonra Yardım İsteyin; Bir kadın çalışıyorsa ve küçük çocuklara da sahipse; sadece eve maddi katkı da bulunmakla kalmaz. Bunun yanında bir milyonlarca şeylede ilgilenir. Ve tabi eşi kapıdan girince rahatlamak isteyip işleri paylaşmak, bazı işleri ona devretmek düşüncesi de normaldir.
Fakat çoğu erkek işin yarattığı baskıyı üzerinden atmak için zamana ihtiyaç duyar ve böyle talebi çok iyi karşılamaz. İlk önce günü yorgunluğunu üstünden atmak ister. Hatta sizden de bu durumunu fark edip çocuklara da ‘Babanızla oynamak istediğinizi biliyorum ama onun önce biraz gevşemeye ihtiyacı var çocuklar’ demenizi bekler. Bunu başara birir, onu bu şekilde onurladırırsanız ve bir şeylerin parçası olduğunu gösterebilirseniz, yapabileceklerine siz bile inanamazsınız. Erkekler kadınlar gibi değiller, önce kendine gelmesi için zaman tanıyın sonra yardım isteyin.
Sevinç Karakaya
DevamıSağlıklı Tartışmanın Formülü
Hiç eşinizle yeni tanıştığınız yada nişanlılık dönemlerinizi özlediğiniz oluyor mu? ”Önceden her şey ne kadar güzel ve sevgi doluydu” diyor musunuz?. Biz nasıl oldu da böyle olduk diye içten içe geçiyor musunuz? Zaman zaman bir çok çift düşünüz bu soruları, fakat bir türlü konuşup, çözüm bulamaz yada konuşmaları tartışmalara dönüşür sorunları daha da çözümsüz bir hal alır.
Aslında erkelere göre evliliğinde çok büyük bir sorun yoktur. Kadınlara göre sorunları vardır ve bunları konuşamamaktan şikayet ederler. Şöyle cümleler tanıdık gelebilir. ”Problemlerimizin üzerini devamlı örtüyor, hiç sorunumuz yok gibi davranıyor. Eşim hiç sorunlarımızı konuşmak istemiyor. Çözemediğimiz her sorunun bir yerde patlamasından korkuyorum. Artık ona güvenemiyorum.” derken, Erkekler ise; ”Konuşmak çözüm olmuyor ki, Eşimle sorunlarımızı konuşmaya kalktığımızda, kavgayla bitiyor. Ben öfkeleniyorum o ağlama krizlerine kapılıyor. Bu duruma gelmektense konuşmamayı tercih ederim”
Çiftler birbirini sevdiğini söylemesine rağmen, her tartışmalarını kavgayla sonuçlandırmalarının nedeni nedir? Eşinizle birlikte gülüp eğlenirken iyi vakit geçirirken, neden iş kendi problemlerini konuşmaya geldiğinde sonu hep kavgayla biter?
Kavga İle Tartışma Birbirinden Aynımıdır?
Bilmemiz gereken ilk şey, tartışma ve kavgayı birbirinden doğru ayırmanız gerekmektedir. Tartışmanın enerjisi kötü olsa bile, tartışmak son derece sağlıklıdır. İki insanın fikir ayrılığı yaşamaması, her daim aynı kararda olması ne mümkün değildir. Zaman zaman kendimizle bile tartışıp, yaptığımız şeylerden ya da söylediklerimizden pişmanlık duymuyor muyuz?
Hiç tartışmayan bir çift; Ya geçmiş süreçte tartışmış ve sorunlarını çözmüşlerdir. Yani bugüne dair ilişkilerini etkileyen ve etkileyecek problemlerde fikir birliğine varmışlardır. Ya da, tartışmamak adına problemlerin üzerini kapatıyorlardır, ki bu çok tehlikeli. Sorunları görmezden gelmek, tartışmamak adına üzerini kapatmak, bir gün büyük bir patlama yaşanacağına delalettir.
Tartışma ve kavga etmenin arasındaki ayırımı, doğru yapmalısınız. Eşinizle aranızda fikir ayrılıkları olacaktır. Elbette bu fikir ayrılıkları tartışılırken, heyecanlanacaksınız, sinirleneceksiniz fakat sonuçta çözüme ulaşmanın iç huzuru yaşayacaksınız. Fakat tartışma kontrolden çıktığında, taraflar artık öfkesini kontrol edemez olduğunda ve incitici sözler fütursuzca telaffuz edilmeye başlandığında, artık tartışmaktan bahsedemeyiz. Kavga başlamış demektir ve hiçbir mesele, böyle kontrolsüz bir ortamda çözüme ulaşamaz.
Her sağlıklı ilişkinin temeli, doğru iletişimle başlar. Kavgadan kaçınmak ve doğru bir iletişimle sağlıklı tartışabilmek için, dikkat edilmesi ve ilişkide kabul edilmesi gereken bazı yollar vardır.
İşte Sağlıklı Tartışmanın Formülü;
1- Doğru Zamanlama; Sağlıklı tartışma için bilinmesi gereken en önemli kural tartışmanın doğru zamanda yapılmasıdır. Örneğin; Eşiniz heyecanlı bir şekilde maç izlerken ”Konuşmamız gerekiyor, hadi konuşalım” gibi talepler hiç de doğru değildir. Onun da kendini konuşmaya hazır hissediyor olması gerekir. Yine eşiniz aç, uykusuz, yorgun veya başka bir konu nedeniyle gerginken, stresli olacağından, tartışmanın kavgaya dönüşme ihtimali yüksektir. Öncelikle sorunu masaya yatırmak için, uygun bir zamanın önceden kararlaştırılması en sağlıklı olandır. Böylece, konuşma teklifi uygunsuz bir zamanda gelmez, taraflar kendi içinde meseleyi çözmeye hazırlanma fırsatı yakalarlar.
2- Tartışmaya Ara Verebilmek; Diyelim ki eşinizle tartışırken, bir yerinde tartışılan konunun bir noktasında gerilim arttı, sizin yada eşinizin öfkesinin mantığın üzerine çıktığını hissettiğinizde konuşmaya mutlaka ara verin. Böyle bir durumda tartışmayı sürdürmek siz çözüme ulaştırmayacağı gibi, muhtemelen kavgayla sonuçlanacaktır. Konuşmayı ertelemek, sakinleştikten sonra sorunları daha dikkatli ve çözüm odaklı şekilde tekrar ele almak, fayda getirecektir.
3- Çözüm Odaklı Olun; Tartışma esnasında, haklı çıkmak ihtiyacı veya eşinizin yanlışını bildirme gibi egosal tuzaklardan arınarak, tamamen çözüm odaklı olmalısınız. Konuşmanın amacının nasihat etmek veya had bildirmek değil, ilişkiyi daha huzurlu bir noktaya taşımak olduğu unutulmayın.
4- Tartıştığınız Kişinin Sevdiğiniz Olduğunu Unutmayın; Evet üzülebilirsiniz veya sinirlenebilirsiniz fakat unutmamanız gereken, karşınızdaki kişinin rakibiniz değil, sevdiğiniz insan, hayat arkadaşınız olduğudur. Şu anda kızgın olabilirsiniz ama o bir çok yönüyle beğendiğiniz, sevdiğiniz ve kendinize eş kabul ettiğiniz kişi olduğunu unutmayın.
5- Doğru İletişim Dilini Kullanın; Tartışmanın bütününde doğru iletişim dilini kullanmaya dikkat etmelisiniz. Aslında bu yazılı olmayan kurallar sadece eşiniz için geçerli değil iletişimde bulunduğunuz herkes için geçerlidir. Sevdiğimize yüklenmek ve nazımızın geçmesini beklemek, en kolayıdır. Oysa ayıp etmekten çekineceğimiz, kırılmasından korkacağımız ilk insan o olmalıdır.
6- İletişim Tıkayacak Davranışlardan Kaçının; Gözyaşlarını silah olarak kullanmak ya da küsmek veya ilişkiyi bitirmek ile tehdit ermek gibi iletişim kanalını kapatacak tutumlardan kaçınmalısınız. Her tartışmada ayrılık tehdidinin havada olması, samimiyeti engelleyecektir. Sizin söylemlerinizin ciddiyetini de düşürecektir.
7- Kişiye Değil Davranışlarına Odaklanın; Eşiniz ya da duygular değil, davranışları eleştirilmelisiniz. ”Böyle davranırsan ben devam edemem” tehdit ya da ”nasıl böyle düşünebilirsin” gibi eleştirilerden uzak durulmalı.
8- Tartışma Anında ben Dilini Doğru Kullanın; Tartışma boyunca ”Ben dili” kullanımına özen gösterilmelisiniz. Yani ”Sözümü kesip durma. Ne kadar saygısızsın” diyen yargılayıcı bir tutum yerine, ”Sözümün kesilmesinden hoşlanmıyorum. Ne söyleyeceğimi unutuyorum” demek gibi, ben diliyle kendinizin ne hissettiğini veya düşündüğünüzü aktarın.
9- Tartışma Anında Genellemelerden uzak Durun; Tartışma sürecinde genellemelerden kaçınılmalı ve o anda yaşanan soruna odaklanılmalısınız. ”Sen her zaman sorumsuzsun zaten” demek, o andaki sorunun çözümüne hitap etmez. Aksine sorunları daha da genişletir.
10- Kıyaslama Yapmayın; Tartışma sırasında eşinizi başkalarıyla kıyaslanmak, karşılaştırılmak veya etiketlemek, eşinizin sizi etkin dinlemesinin önüne geçer ve kendini savunma ihtiyacı hisseder. Hiç kimse başkasıyla karşılaştırılmak ve olumsuz yönlerinin yargısız bir biçimde etiketlenmesini istemez.
Tartışmalar elbette normaldir. Sağlıklı bir evliliğinde atalarımızın dediği gibi ”Tuzu, biberidir” Fakat tartışmanın tadı kaçmamalı ve kavgaya dönmemelidir. Tartışma süresince ne denli olumsuz duygular yaşarsanız yaşayın, saygı çerçevesinde davranmayı ve konuşmayı bırakmamalısınız. Eşyaların havada uçtuğu, incitici kelimelerin fütursuzca sarf edildiği bir tartışmanın ardından bir uzlaşma sağlanmış olsa bile, yaşanan tartışmanın bırakacağı yara kolay kolay kapanmayacaktır. Saygının olmadığı bir ilişkide, sevgi de uzun süre barınamayıp, uçup gidecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıKıyaslama Yaparak İlişkinizin Tükenmesine İzin Vermeyin
Evlilikleri boşanmaya götüren sebeplerin başında, toplumumuzun gayri ahlaki davranış şekli olarak algıladığı aldatma, halen evliliği bitiren en baştaki sebepler arasında… Elbette hiç bir evliliğe çiftler aldatmak ya da aldatılmak için başlamıyor, fakat maalesef sorunlu evliliklere bakıldığında bir çoğunun aldatmalarla yara aldığını görüyoruz.
Peki aldatmanın sebebi sadece başka birinden fiziksel beklentiler midir? Tabi ki bir ilişkide aldatma ne dinimizce nede ahlaki olarak kabul edilecek bir durum değildir. Fakat aldatmanın kaynağı incelendiğinde sadece fiziksel bir beğeniden yada istekten de kaynaklanmadığı ortadadır.
En Büyük Aldatma Sebebi Kıyaslamalar;
Eşlerini aldatan kişiler üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki; eşini aldatan kişilerin yüzde kırk beşinin aldatma sebeplerinin sadece fiziksel çekim değil, duygusal ihtiyaçlardan kaynaklandığını ve yüzde yetmişi ise eşinin kendisini bir başkasıyla kıyasladıklarını söylüyor. Sonuçlara göre diyebiliriz ki, aldatmalara teşvik eden sebeplerin başında negatif kıyaslamalar yatmaktadır.
Negatif kıyaslama bir kısır döngüdür, çiftler kıyasladıkça daha fazla negatif kıyaslama yapar ve ilişkilerinin güçsüzleşip, yara almasına sebep olurlar. Şöyle düşünün nasıl ki, yeterli beslenememe durumunda, yoğun stres dönemlerinde, metabolizmanız zayıf kalıp, kolay bir şekilde mikrop kapıyorsunuz, aynı o şekilde; kavga, küslük, iletişimsizlik, cinsel sorunlar, senin ailen, benim ailem meseleleri, ekonomik sorunlar, güç ve iktidar mücadelesi gibi ilişkinin bağışıklık sistemini zorlayan herhangi bir durumda aldatma belirtileri ortaya çıkabiliyor, ilişki yıprandıkça yeni biri aldatmaya neden olabiliyor.
Eşlerin birinin elini uzattığı ama ötekinin tutmadığı zor zamanlarda, yalnızlık, hayal kırıklığı, öfke ve kırgınlık tüm benliği kaplayarak, zamanla kaçınma ve uzaklaşmaya, sorunlarını konuşarak çözme yerine, sorunların etrafından dolaşılmasına veya halının altına süpürülmesine, kırgınlığın ele alınmamasına ve asla onarılmamasına yol açarak aldatmayı derinleştirebiliyor. Birbirinin duygularını yok saymak, dikkate almamak, sevgi ve değer göstermemek kötü bir alışkanlık haline geldiğinde, güven azalıyor ve bazı ihtiyaçların dışarıdan karşılanmasını çok yanlış bir şekilde meşrulaştırabiliyor.
Eşlerin birbirlerini başkalarıyla kıyaslaması ise, evliliği bitiren noktalardan ve birçok evliliğin temeline dinamit koyan şeylerden biridir. ‘Onların çok güzel bir evi ve son model bir arabası var, Ali bey çok başarılı bir adam ama sen başarısızsın’ diye başlayan bir cümle, telafisi imkansız yaralara yol açabiliyor.
Aldatmayı önlemek ve var olan ilişkinizi korumak için ise; eşinize olan negatif kıyaslamanın önüne geçmeniz gerekir. Yapmanız gereken negatif kıyaslamadan uzaklaşırken, bir yandan da eşinizle empati kurup, onun içinde bulunduğu bu olumsuz durum karşısında yaşadığı zorlukları fark edip duygularını anlayabilmektir.
Evliliğin Başlarındaki Pozitif Kıyaslama Evliliği Sağlamlaştır;
Evlilik de eşlerin ilişkileri ilk zamanlarda, yapılan pozitif kıyaslamalarla sağlamlaşabilir. Mesela ‘Kerem çok zor bir adam, eşine karşı çok katı ve düşüncesiz. Benim eşim ise, komik ve çok ince biri onunla evli olduğum için çok şanslıyım. Başka biriyle evli olmayı hayal bile edemezdim’ gibi pozitif yani olumlu kıyaslamalar, ilişkinizdeki olumlu yönlere yoğunlaşmanızı sağlar.
Peki Pozitif Kıyaslamanın Evliliğinize Başka Ne katkıları Var?
- Evliliğinizin doğru evlilik ve eşinizin de sizin için en doğru eş olduğunu pekiştirmenizi,
- Eşinizle birbirinize her geçen gün daha çok değer vermenizi,
- Birbirinizin olumlu yönleriyle gurur duymanızı,
- Eşinizle ‘sen’ yerine ‘biz’ düşüncesini geliştirmenize,
- İlişkinize olan bağlılığınızı arttırmanızı,
- Eşinizle duygusal ihtiyaçlarınızı daha kolay karşılayabilmenizi,
- Evliliğinize daha olumlu ve umutlu düşüncelerle bakmanızı,
- Eşinizle birbirinizin olumsuz yönlerini daha az fark etmenize,
- Birbirini kaybetmekten korkarsınız, bu düşünceyi bile aklınıza getirmemenizi, birbirinizin hayatında olduğunuz için şükretmenizi,
- Ve zor zamanlarınızı kolaylıkla atlanmanızı sağlar…
Kıyaslamalar Evlilikleri Bitiriyor;
Çoğu çift farkına bile varmadan, eşine yada kendisine bile itiraf etmeden negatif kıyaslamalar yapmaktadır. Çift birbirine sırt çevirdiğinde, sağlıklı iletişim kuramadığında ve birbirlerinin duygularını yok saydığında, olumlu kıyaslamaların aksine negatif yani olumsuz kıyaslamalar evliliği yıkıma doğru götürür. Eşinizin yerine başkası koyma yada kıyaslama, ‘o kişi ile evli olsaydım daha mutlu olabilirdim’ düşüncesi evliliğinizi yıkacak bir darbe hükmündedir.
Negatif Kıyaslamanın Evliliğinize Verdiği Zararlar;
- Eşinizle birbirinize olan bağlılığınızı azaltır ve ilişkinizi zehirler,
- Birbirinizin kusurlarınıza odaklanmanızı sağlar
- Eşlerin birbiriyle her konuyu konuşamamalarına ve birbirlerinden gizli şeylerinin olmasını sağlar,
- İlişkileri noktasında güvensizlik, hep kaygıları olasına neden olur,
- Tartışmaların şiddetinin, mutsuzluğun artmasına ve ilişkileri adına umutlarının yitimini perçinler,
- Keşkelerin, diğer seçeneklerin daha fazla düşünülmesini sebep olur,
- Aldığı üründen memnun olmayan, kandırıldığını düşünen bir müşteri gibi düşünürler,
- Eşlerin kendilerini birbirlerine adamalarını engeller ve daha bencil bir tavır sergilemelerini sağlar
- Eşlerin birbirini koşullu sevgi ve evliliklerini şartlara bağlamasını sağlar,
- Sonuçta gerçek ya da hayali başka biriyle eşini negatif kıyaslama aldatmaya zemin hazırlıyor. Kıyaslama durumunda kişi anlaşılmadığı duygusuna kapılıyor ve kendisini yalnız hissediyor. Anlaşılmama duygusu o andaki ruh haline bağlı olarak kızgınlığa, öfkeye ve küskünlüğe yol açabiliyor. Kıyaslanma sonucunda rekabet duygusunun aşırı hale gelmesi, kişinin gücünün üstünde gayret göstermesine sebep olabiliyor.
Evliliğinizi boşanma gibi dönüşü olmayan, olsa bile asla eskisi gibi olmayacak, bir yola sürüklememek için negatif kıyaslamalara değil, eşinizin olumlu, sahip olduğunuz için şükrettiğiniz özelliklerinize yoğunlaşın.
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Olmak İçin Hayatınızda Nelerden Vazgeçmelisiniz?
Mutluluk hazır paket şeklinde size sunulan bir şey değildir. Mutluluk kişinin kendi merkezine, kendi kaynaklarına geri dönmesidir. İçindeki mutluluğu keşfedemeyen insan, hayatı boyunca mutluluk peşinde koşmuş olsa da, tamam şimdi oldu dediği her an mutluluğun kendinden uzaklaştığını görecektir. Peki içinizdeki mutluluğu nasıl keşfedeceksiniz? Nasıl farkına varacaksınız?
Yapmanız gereken mutluluğu kendi içinizde aramak ve doğru sandığınız yanlışlardan vazgeçmektir. Nedir mutlu olmamızın önünde olan doğru bildiğimiz yanlışlar?
Geçmişi Geçmişte Bırakamamak; Gelecekteki mutlu günlerinizi inşa edebilmek için geçmişi geçmişte bırakmanız gerekiyor. Evet geçmişte hatalar, yanlış seçimler yapmış olabilirsiniz fakat sizin şuan geçmişte olmuş ve artık değiştirmeniz imkansız olan sorunlara yoğunlaşmanız size mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Elbette Yaşadığınız durumları tamamen hafızanızdan silmeniz mümkün değil, her zaman bir köşede, içinden dersler çıkarılmış şekilde durmalıda… Fakat değiştirmenizin mümkün olmadığı durumlar, bugününüz tadını kaçırmasına izin vermemelisiniz.
Kendinize bir zaman çizgisi belirleyin ve hata yaptığını düşündüğünüz o zamana gidin, yanıldığınız yada hata olarak düşündüğünüz olayı yaşarken muhtemelen size o an için verdiğiniz karar en doğru karar olarak gelmiştir. O yüzden bugün kendinizi de suçlamanın bir anlamı yok. ”Evet o an için benim için en doğru karar oydu” deyin ve geçmişi bırakın. Geçmişteki yanlışlarınızın size güzel bir tecrübe olduğunu varsayın ve ”Bu günden sonra ne yapabilirim” deyin, yolunuza devam edin. Artık geleceğe bakmalı ve kendiniz için doğru adımları atmalısınız.
Yargılarınızla Hesaplaşmamak; Eğer ki hayatınızda mutsuzluklar devam ediyorsa, bakış açınızı gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum. Çevrenize yada kendinize peşin hükümlerle ve yargılarla bakmak hem onları hem de kendinizi sevmenizi engeller ve sizi huzursuz eder. İnsanları sınıflandırarak, etiketleyerek, yargılayarak hayat alanlarına müdahale etmeyin. Kişileri oldukları gibi kabul etmek, onların sevilmesi gereken yönlerini fark etmenizi sağlar ve size mutluluk getirir.
Kendinizi Affedememek; Zaman zaman sizde kafanızın içinde bir sesin sizi azarladığını fark ediyor musunuz? yada Kendi kendinize sinirlenip söyleniyor musunuz? Eğer cevabınız evet ise; huzurlu bir mutluluk için bu durumdan vazgeçmeniz gerekiyor. Öncelikle bilin ki herkes hata yapabilir. Hiç birimiz mükemmel değiliz. O yüzden kendinizi affetmeyi ve içinizdeki öfkeyi sağlıklı bir şekilde dışarıya çıkarmayı öğrenmelisiniz.
Öfkenin bir çok sebebi olabilir. Öfke dalgalı bir duygudur. Bazen küçük bir asabilik haliyken, kimi zaman saldırganlık derecesinde hararetli olabilir. Fakat bu duygumuz kontrol edildiği ve sağlıklı bir biçimde dışa aktırıldığı sürece kendimize olan özsaygımızın gelişmesinde önemli bir faktördür. Sağlıklı Öfkeyi dışa vurmak için bir kaç ip ucu;
* Sessizleşip tüm kızgınlık hislerini yüzeye çıkarmaya bırakın
*İçinizden hissettiğiniz öfkenin hakikatini duyumsayabildiğiniz, buna hazır olduğunuz için kendinizi taktir edin.
* Öfke hissinizi olabildiğince yakın zamanda ve dürüstçe doğru kendinize/kişiye/ kişilere ifade edin. (Öfkeniz kendinize yada ifade edemeyeceğiz birine ise; öfkeyi dışarı çıkaracak en iyi yöntem duygularınızı yazmaktır. Sanki karşınızda kendiniz yada öfkeniz kime ise o varda söylemek istediğiniz her ne ise bunları yazarak ifade edin.)
*İçten ve dolaysız olduğunuz için kendinizi tekrar taktir edin.
Her Zaman Haklı Olduğunuza İnanmak; Kimse her zaman haklı olmak zorunda değil, hatta olamazda. Kendinize yanılma payı verin ve her zaman haklı olmadığınızı aklınızdan çıkarmayın. Her zaman haklı olmaya çalışmak kişiyi gereksiz yorar ve enerjisini düşürür. Unutmayın dünya bir imtihan meydanı zaman zaman yanılırız, bazen öğrenci oluruz, bazen de öğretmen…
Şikayet Etmekten Elinizde Olanlara Şükür Edememek; Eğer niyetimiz şikayet etmekse inanın hayatta her zaman şikayet edecek bir durum bulabiliriz. Hava, trafik, sağlığımız derken liste uzarda uzar. Fakat şikayet etmek bizim andaki mutlulukları yakalamamızı engeller ve genelde de hiç bir sorunu çözmez. Bu negatif döngüden kurtulmamızın yolu ise; Eksikliklerden yada olumsuzluklardan şikayet etmekten vazgeçip, elimizdekilere şükretmektir. Şükür ise huzurlu bir mutluluk getirir. Kendi elinizde olanları fark etmek için minik bir şükür defteri tutabilirsiniz. ( Aklınıza gelen sahip olduğunuz her şeyi yazın bu deftere… nefes alabildiğinizden görebildiğinize yada çocuğunuzun sizden bir şeyler isteyecek kadar sağlıklı olduğuna kadar her şeyi yazın) Zaman zaman açık okuyup şükretmeniz gereken ne kadar çok şeyiniz olduğunu hatırlamak emin olun sizi mutlu edecektir.
Başkalarının Sizden Beklediği Hayatı Yaşamaya çalışmak; Başkalarının hayallerini isteklerini beklentilerini yaşamak, kişiyi en mutsuz eden ve boşlukta bırakan durumdur. Başkaların ne istedikleri değil sizin ne istediğinizi önemseyin, başkalarına göre şekil alırsanız her daim şekil değiştirmek zorunda kalırsınız. Siz kendinize sorun; ”Ben nasıl bir hayat istiyorum?”, ”Nasıl bir yaşam beni mutlu eder”. Her zaman dediğim gibi; ”Kişi kendisi mutlu ve tam olmadığı sürece hiç kimseyi de mutlu etmeyi başaramaz”.
Değişim İle İlgili Düşüncelerinizi Değiştirememek; Elbette her değişim acı verir, emek ister. Bazı alışkanlıklarımızdan uzaklaşırken, hayatımızdaki yeni doğrularımıza da kapı açarız değişim yolculuğunda… Ne zaman değişime karar veririz? İçinde bulunduğumuz durum bize değişimin vereceği acıdan daha fazla acı veriyorsa değişime karar veririz. Artık değişip kendi kaynaklarımızı tekrar keşfedip, mutluluğu yakalamak isteriz. Daha özgür ve daha mutlu olmanın yolu duvarlarınızı yıkmaktır. Yargılamayı, etrafınıza duvar örmeyi, eleştirmeyi bırakın ve hayatın akışına göre hareket edin.
Mutluluk eğer halen size gelmedi ise; Demek ki bir şeyleri değiştirmeniz gerekiyor demektir. Değişimi siz başlatın, o zaman mutluluk size kendiliğinden gelecektir.
Sevinç Karakaya
DevamıKocanızın Hayatındaki Diğer Kadın Kim?
Eşinizin hayatında başka bir kadın daha olduğunu ve daima da olacağını biliyor musunuz? Eşiniz çoğu davranışında hayatındaki diğer kadından yani annesinden etkilenir. Bir çok erkeğin annesinin kişiliği sayesinde bugün ki kişiliğine dönüştüğüne inanırım.
Her ne kadar erkeklerin babalarından etkilendiği söylense de, durum hiç de böyle değildir. Kız çocuklarının hayatında ön önemli fark oluşturan baba iken, erkek çocuklarının annedir.
Bir erkeğin gelişme çağında, genellikle kız arkadaşlarından tutun bir çok ilişki ve yaşamının da ki değişiklikleri konuştuğu kişi anneleridir. Başkaları ne derse desin anneleri onlar için her zaman kendilerine güvenen kişidir. Eşinizin hayatındaki ‘diğer kadın’ yetişkinliğindeki tüm kişisel farklarının oluşmasını sağlayan faktördür.
Boğucu mu? Disiplinli mi? yoksa Yönlendirici mi? Bilge kadın olmanın yolu, eşinizin gelişimini tıpkı annesi gibi yani hayatının en az on sekiz yılını onunla geçiren ‘diğer kadın’ gibi dikkate almaktan geçtiğini unutmayın.
Bu yazımı, ilerde aile kuracak bir erkek evlat yetiştiren annelerin ve eşini dikkate almak ve anlamak isteyen kadınların okumasını tavsiye ediyorum. Sizin eşinizin annesi nasıl bir anneydi? yada siz nasıl bir annesiniz?
Boğucu annelere aslında aşırı koruyucu annede diyebiliriz. Bu anneler örneğin; oğlunun spor oyunlarına katılmalarına izin vermezler çünkü çocuk sakatlanabilir, acı çekebilir. Ağaca tırmanmasına izin vermez düşebilir. Bisiklete binmesine izin vermez araba çarpabilir. Kısacası erkek çocuklarının en sevdiği rekabet etme, fethetme, kazanma güdülerinden kaynaklanan faaliyetleri yapmasına izin vermezler.
Evet bu tür anneler bakıldığında çocuklarını fiziksel olarak daha güven içinde tutarlar. Fakat daha ciddi bir tehlike vardır. Bir erkek çocuğunu en az on sekiz yıl boyunca sağlıklı şeyler yapmaktan alıkoyarsanız, fırsat bulduğu anda hepten isyan etmesine sebep olursunuz. Bu isyan sağlıklı bir şekilde çocuğuyla futbol oynamak gibi zararsız şeyler yaparak patlak vermez. Hayatının hesabını tabiki dönüp annesinden sormaz. Daha da kötüsü baskı altındaki hayatının acısını eşinden çıkarır.
Boğucu anneler aynı zamanda çocuklarının yaptığı bir çok hatayı görmezden gelirler. Evdeki sorumluluklarını yerine getirmemesine, ödevleri yapmamasına yada okula gitmemek için bahane uydurmasına. Bu tür anneler çocuklarının korumak için, gerçekleri bile değiştirebilir. Çocuklarının hatalarını kabul etmezler. Fakat bu tür hareketlerle oğullarının karakterini kendi elleri ile mahvederler.
Eşinizin neden hatalarının sizin tarafınızdan örtüleceğini yada görmezden gelmeniz gerektiğini düşünmesinin nedenini hiç merak ettiniz mi? Onu utançtan kurtardığınızda neden sizin onun gözünde büyüdüğünüzü hiç düşündünüz mü? O zaman annesine bakın. Boğucu bir anne miydi? Kabahatlerini örten bir anne miydi? Unutmayın bir anne oğlu için yalan söylemeyi reddediyorsa, bu davranışı ile oğluna kadınların kullanılmak için olmadığını öğretir. Eşinizin annesi zayıf bir kadınsa, muhtemelen eşiniz bütün kadınların zayıf olduklarını düşünür. Hayatının erken evresinde annesini kullanmayı öğrendiyse, sizi de kontrol edeceğini düşünür.
Evliliğiniz böyle bir durumda ise, ne yapabilirsiniz? Eşiniz gençken annesi tarafından her zaman karşılayamayacağı standartlar istendiyse, sizin düzeltme çabalarınıza patlayıcı şiddetle karşılık verecektir. Eşinizin kişiliğini geliştirmenin iki yolu vardır bunlar bir gün içinde sonuç vermez elbette ama inanın denemeye değer.
1- Eşinizi sadece yaptıkları ile değil kişiliği ile de hem kendisine hem başkalarına alenen övün.Annesinin gözden kaçırdığı karakter niteliklerini minnetle karşıladığınızı ve bazı yetersizliklerine rağmen, ona sahip olmaktan mutlu olduğunuzu anlamasını sağlayın. Tabi bunu yaparken en az 18 yıllık bir eğitimle mücadele ettiğinizi unutmayın ve sabırlı olun.
2- Eşinize olan eleştirilerinize biraz tatlandırıcı katın. Örneğin bir astığı bir tablonun eğri olduğunu düşünüyorsanız; ‘Harika olmuş tatlım. Tabloyu tam istediğim yere asmışsın. Çok teşekkürler. Fakat acaba biraz eğrimi duruyor? sende bir baksana, yoksa bana mı öyle geliyor? diyebilirsiniz.
Eşinizin annesi disiplin zaafı olan bir anne ise, oğlu ne zaman kötü yada saygısız bir şey yapsa, ‘Baban eve gelene kadar bekle o zaman görüşeceğiz’ diyen yada oğlunun kabahatlerine sorumluluklarını almasına izin vermeyen bir kadın olmuşsa, hayatınızda uğraşmanızı gerektirecek bir durum var demektir. Eşiniz taleplerinizi ciddiye alınacak şeylerden ziyade, üzerinde pazarlık edilecek şeyler olarak bakıyor olabilir.
Eve gelirken para çekmesini istediğinizde, iş çıkışı arkadaşları ile maça gitmeyi planladıysa sizi sert bir şekilde ‘tamam tamam’ diye tersleyip ve eve parayı çekmeden dönerse bunun hesabını muhakkak sorun hatta bir yerde birikmiş paranız olsa bile. Yada arkadaşları ile birlikte olduğu için bir yerlere geciktiyse bahaneler uydurmaya kalkar ona kesinlikle yardımcı olmayın. Onun sorununu kendi sorununuz haline getirmeyin. Sorumsuzluklarını kendi sorumluluğunuz olarak kabul etmeyin. Randevularını tekrar ayarlamak için birilerini ve bir yerleri aramayın. Randevu onunsa bunu kedi takip etmelidir.
Üst üste size mutfak masrafını bırakmayı unuttuysa ertesi sabah, sofraya çay koymayın. Sorduğunda da en sakin halinizle ‘param kalmadığı için alamadım fakat bunun için para ayırırsan yarın sen çocuklara bakarken alabilirim’ diyebilirsiniz.
Ses tonunuz alçak ve suçlayıcılıktan uzak olmasına dikkat edin. Gerçekleri ve onların doğurduğu sonuçları ifade etmekle yetinin. Bunu bir kaç kez tekrarlamanız gerekebilir fakat bir süre sonra sizin onun annesi olmadığınızı anlayacaktır. Sizde onun sorumsuzluklarını fırlatıp attığı yerden toplamak zorunda kalmazsınız.
Eşiniz neden devamlı çalışma ihtiyacı duyuyor? Neden bu kadar iş kolik? Neden sürekli hareket halinde? Eğlenceyi bile neden iş mantığı ile yapıyor? O zaman siz bir ip ucu vereyim. Bunun nedeni annesinin onu sürekli yöneten her daim dolu olmasını sağlayan bir anne olmasıdır. Çocuğunu devamlı meşgul tutan anne, böylece oğlunun başını derde sokmayacağını düşünür.
Eşiniz doğuştan buna yatkın ve çocukken böyle programlandı ise, Üzgünüm fakat onu yavaşlatmak için hayat boyu bir savaş vereceksiniz. Hatta bu savaş sonunda elde edeceğiniz başarı eşinizi belli bir miktar yavaşlatacaktır.
Eğer eşiniz yönlendirici bir anne tarafından büyümüşse, Onu kendisinden kurtarmanız gerekir. İzin verirseniz sizi, kendisini ilişkinizi yıpratacaktır. Frene basmalısınız ve enerjisini başka yöne çevirmesine yardımcı olmalısınız. Hayatındaki gerçekten önemli olan şeylere mesela ilişkinizin önemli olduğuna odaklanmasına yardımcı olmalısınız.
Elbette bir annenin çocuğunu yetiştirme tarzı ile rekabet edemezsiniz, fakat o tarz üzerinde çalışabilirsiniz. Evlilik denkleminde daha ilişkisel olan taraf her zaman kadındır. Sağlıklı mutlu bir yuvayı ayakta tutmakta kadının çabasına bağlıdır. Ve siz ilişkiniz için çabalamaya devam ederseniz kısa vadede sorunlar yaşasanız bile uzun vadede kazancınız daha mutlu, daha sağlıklı bir aile hayatı ile yaşamınızı paylaştığınız bir yol arkadaşınız olacaktır.
Sevinç Karakaya
Devamıİkinci Evlilikte Mutluluğu Yakalamak Mümkün Mü?
Evlilikler başlarken hiç kimsenin ayrılmak aklına gelmediği gibi büyük umutlarla ile sonsuza kadar süreceği düşünülür. Fakat planlar istenildiği gitmez ve evlilikler hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Fakat ilk evliliğiniz bitip de ikinci evliliği yapmaya karar verdiğinizde, aynı duygu ile başlamanız neredeyse olanaksızdır ayrılık aklınızın bir köşesinde mutlaka olacaktır.
Peki gerçekten de böyle mi? İkinci evliliklerin bitme ihtimali daha mı fazla?
Amerika’da yapılan bir araştırma ikinci evliliklerin ilk beş senede sona erme oranının ilk evliliklere göre çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak İlk beş seneden sonra ikinci evliliklerde daha az boşanma oranı olduğu görülüyor. İkinci evliliklerinde ilk beş seneyi atlatıp, evliliğini mutlu bir şekilde sürdüren çiftlerde; Önemli konularda fikir birliği içinde oldukları, aile ve arkadaşlarından ilişkileri konusunda desteklendiği ve maddi olarak daha ileriyi görebildikleri gözlenmektedir.
İkinci Evliliğinde mutsuz olan çiftlere bakıldığında, en çok şu sıkıntıları yaşadıklarını görüyoruz. Çocuklu çiftlerde üvey anne- baba olma sorunları, eski eşi ile yeni eşini kıyaslama ve ekonomik sebepler gelmektedir.
İlk evlilikleri boşanma ile sonuçlanan kişiler kendilerini başarısız olarak nitelendirip ikinci evliliklerinde de başarısız olmaktan korktuğu gibi, ikinci evliliklerinin şansa bağlı olduğunu ve işler yolunda giderse mutlu bir evlilik sürdüreceğini düşünenler yada bu sefer doğru insanı buldum diyenlerde oldukça fazladır. Yine de benim ikinci evliliklerini yapmak isteyenlere yada şuan ikinci evliliklerini sürdürmeye çalışan kişilere evliliklerini şansa bırakmamalarını ve nasıl daha kaliteli ve huzurlu yaşayabilirler bunların yollarını araştırmalarını tavsiye ederim.
İkinci evliliği nasıl daha mutlu ve sonsuza kadar sürecek bir huzur içinde yaşayabilirsiniz?
İlk Evliliğinizin Neden Sonlandığını İyi Analiz Edin;
Her zaman söylediğim gibi bazı davranışlar vardır, siz onları değiştirmediğiniz sürece; kişiler, olaylar zamanlar değişebilir fakat sizin yaşadıklarınız farklı sahnelerde aynı oyunu oynayarak devam eder. İkinci evlilikler için de diyebilirim ki siz bazı davranışlardan vazgeçmezseniz ilişkiyi mutlaka o hazin sona sürükleyeceğini gösteriyor.
İlk eşinize karşı ‘Eşinizle doğru iletişimin altın kuralları’ yazımda bahsetmiş olduğum, suçlama ve eleştirme, karşındakini küçümseme, devamlı savunma halinde olma, eşinizle aranızda soğuk duvar oluşturma gibi davranışsal iletişim hatalarınız var ise, bunları nasıl değiştireceğiniz ve yeni ilişkinizde kendinizi nasıl ifade edeceğinizi öğrenmeniz gerekiyor.
Aynı zamanda eşinizi ne kadar tanıdığınız, ona ne kadar ilgi gösterdiğiniz, onu dinleyip dinlemediğiniz, ondan gelen her türlü farklı fikre veya görüşe karşı açık mı yoksa tamamen kapalı mı olduğunuzun farkına varmanız da gerekiyor. Bunun yanı sıra ikinci ilişkiye başlamadan önce ikinci eşinizle yaşayacağınız problemlerin yüzde ellisinden fazlası çözümsüz olacağını ve bazı çatışmaları çözmek yerine yönetmeye ihtiyacınız olacağını bilmeniz gerekiyor. Yine önceki evliğinizin sonlanmasından tamamen karşı tarafı sorumlu tutuyor iseniz bunu bir kenara bırakıp sizin neleri hatalı yapmış olabileceğinizi düşünmenizi tavsiye ederim. Liste biraz uzun gibi görünse de hem kendinizi tanımak hem de ilişki becerilerini öğrenerek ikinci evlilikte mutluluğu yakalama olasılığınızı arttırıyor. Böylece işinizi şansa bırakmamış olursunuz. Evliliklerin iyi gitmesi sadece karşınıza iyi bir insanın çıkması ile alakalı değildir. İlk evliliğinizde yaşadığınız aynı olayları tekrarlamamak için sizden kayaklı sorunları iyi analiz etmeli ve değiştirmelisiniz. Ayrıca evliliğe her zaman ilgi ve emek vermelisiniz.
İkinci Evliliğinizi Yaparken Acele Etmeyin;
İkinci evliliklerde tanışıklıkları bir seneden daha kısa süren çiftlerin boşanma olasılıklarının daha fazla olduğunu gösteriyor. Evlilik kişilerin aynı zamanda bir düzenli bir hayat arayışıdır. Fakat evliliğin sağladığı alışılmış olan konfora yani düzen olarak tanımladığınız şeye bir an önce kavuşmak için erkenden bu adımı atabilirsiniz. Ancak ikinci kez evlenen biri olarak birbirinizi daha iyi tanımanız gerektiğini, ilişkiye dair kaygı duyduğunuz alanları eş adayınızla paylaşmayı önemsemeniz sizin için faydalı olacaktır. Bunun yanı sıra ikinci evlilik sizin dışınızda başka kişileri de etkileyecek olabilir. Mesela eşinizin ve sizin önceki eşlerinizden çocuklarınız olabilir. Çocuklarla ilişkiler nasıl olacak? Önceki eşlerle nasıl sağlıklı bir iletişim sürecek? gibi başka kişileri de etkileyeceğini düşündüğünüz konulara mutlaka bir açıklık getirin. Diyebilirim ki her konuyu açık açık konuşmalısınız ve kafanıza yatmayan yada çözemediğiniz konuların kesinlikle üstünü nasıl olsa hallolur diye kapatmayın. Mutlaka bu görmezden geldiğiniz konular ilerde size sorun olarak geri dönecektir. Ayrıca ikinci evlilikler, önceki evliliğinizden çocuklarınız varsa ya da eski eşle bu evliliği etkileyen bir çatışma yaşanıyorsa profesyonel destek de almanız gereken uzun bir süreç olabilir.
İkinci Evlilik Öncesi Koçluk Alın;
İkinci evlilik birincisine göre öğrenilmiş ve yaşanmış bir başarısızlıkla başladığından, yardım almak için sorun yaşamayı beklemeyin. Çiftler ilk evliliklerde bir sorun yaşadıktan, ortalama altı sene sonra bir uzmanla çalışmaya karar veriyorlar. Problemler altı sene içinde çok daha kemikleşmiş ve işin içinden çıkılmaz bir hale gelmiş olabiliyor. Bugünkü araştırmaların ışığında daha ilişkinin başlarında bile hangi alanlarda sorun yaşayabileceğinizi, sorun çözme becerilerinizi anlayabilir ve önleminizi baştan alabilirsiniz. Her zaman söylediğimiz gibi; hiç fikir ayrılığı ve sorun yaşamayacağınız bir eş veya bir ruh ikizine sahip olmak pek mümkün değil. Kaldı ki böyle olsaydı hayat biraz sıkıcı olabilirdi. Bunun yerine evliliğini mutlu bir şekilde yürütmeyi gerçekten isteyen ve bunun için çaba sarf eden eşler olmak mutlu bir ilişkiye sahip olmak için yeterlidir. İkinci evlilikte yardım ve destek almak yada kararlarınızın doğruluğundan emin olmak için bir uzmanla çalışmakta daha hassas olun. Amacınız sadece duygusal boşluklarınızı doldurmak olmamalı. Kendiniz doyum içinde tam olup sizin gibi tam biriyle hayatınızı birleştirmeyi düşünmelisiniz
Sevinç Karakaya
DevamıNeden Sürekli Mutsuzsunuz?
Ancak beden ve ruh sağlığı yerinde olan bir insan mutlu olabilir. Peki sağlıklı insan nasıl olur? Sağlıklı bir insandan söz edebilmek için, fiziksel olarak güçlü ve sağlıklı olduğunu söylemek yeterli değildir. Sağlıklı bir insan zihinsel olarak da güçlü davranmak ve o şekilde hissetmek zorundadır. Hayat bizim için, olaylara bakış açımız kadardır. Diyebiliriz ki; manevi yönden bizleri güçlü kılan tüm özelliklerimiz, aslında kafanızdaki düşüncelerimiz ve bakış açımızda bitiyor. Artık düşüncelerimizin dualaştığını ve hayatımızı değiştirdiğini fark ettikçe düşüncelerimizi değiştirerek daha iyi hissetmek istiyoruz. Özellikle zihinsel olarak güçlü olmak, iş hayatımıza da, meslek yaşamımıza da sosyal aktivitelerimize de ilişkilerimize de pozitif etkilemektedir.
Bazen farkında olmadan, zihinsel olarak sizi kötü etkileyen yanlış düşünce tarzlarının etkisinde kalabiliyoruz. Fakat bu yanlış durumları düzelterek zihninizi çok daha özgür ve güçlü kılabilirsiniz.
İşte size kendinizi kötü hissettiren düşünce tarzları… Bu düşüncelerden bilinçli bir şekilde uzaklaşmak size sağlıklı düşünce tarzını getirecektir.
1- Ya Hep Ya Hiç Israrlı Düşünce; En tehlikeli durumlardan birisi, ya hep ya hiç olarak olayları yorumlama şekli… Hayat her zaman siyah ve beyaz değildir. Dolayısıyla, olaylar bütünü ile iyi ya da bütünü ile kötü değildir. Bazen griyi fark etmek gerekir, orta yolu bularak daha iyi hissetmeniz mümkün olacaktır.
2- Genelleme Yapılarak Düşünme; Hayatımızın hangi alanında olursa olsun genellemeler yanlıştır. Burada ifade etmek istediğim asıl genelleme türü ise; bir konuda bir kere tökezleyip yada başarısız olmak, kafanızda bu konu ile ilgili kötü olduğunuza dair ön yargıların oluşmasının yanlış olduğudur. Örneğin, ticari bir girişimizin de kötü bir deneyim elde ettiyseniz, beyniniz hemen benzer girişimlerde sizin daha yeteneksiz ve daha başarısız olacağını düşünür. Buna izin vermeyin, kesinlikle genellemeler yapmayın. Yapmanız gereken bu yaşadığınız başarısızlığın sizi başarıya bir adım daha yaklaştırdığını düşünmektir.
3- Realist Olmamak Düşünceler; Yaptığımız düşünce hataların en önemlilerinden birisi de realist olmayan düşünce tarzlarıdır. On işten dokuzu güzel ve biri kötü ise, yalnızca kötüye odaklanmak yanlıştır. Kötü senaryolar yazmak sadece sizi mutsuz edecektir. Bütünü görmek ve olayları eğrisiyle, doğrusuyla değerlendirmek gerekir.
4- Akıl okuyarak Düşünce Oluşturma; Aslında kimsenin aklından geçenleri bilemeyiz, ancak maalesef ki niyet okuruz. Çünkü beynimiz buna yatkındır. Örneğin herhangi bir kimsenin, hakkımızda ne düşündüğünü bilemeyiz; ancak olumlu ya da olumsuz bir şekilde ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışırız ve bu durum bizi fazlası ile yorar. Emin olmadığınız düşüncelerin sizi ele geçirmesine ve mutsuzlaştırmasına izin vermeyin. Çoğu zaman karşınızdaki kişinin düşüncesi sizin hissettiğinizden çok farklıdır.
5- Kötümser Düşünmek; Aramızda mutlaka felaket tellallığı yapan arkadaşlarımız vardır. Kimi zaman bunu biz de yaparız. Aslında gerçekte o kadar da kötü olmayan durumları, bütünüyle çok kötüymüş gibi düşünüp boşu boşuna yıpranırız. Bu kadar kötümser olmak,zihinsel olarak güçlü olmayı güçlülüğü imkansızlaştırır. Olaylara iyi tarafından bakmayı, en olumsuz gibi görünen koşulların içinde bile bir olumlu yan olduğunu unutmayın. Ayrıca sizi olumsuz yada kötümser düşüncelere iten negatif insanlardan uzak durun.
6- Önyargılı Düşünceler; İnsanları ve olayları belli özellikleri nedeniyle etiketlemek, bir başka deyişle kategorize etmek bütünüyle yanlış ve zihnimizi gereksiz yere yıpratıcı bir durumdur. Ön yargılar bizim bir konu hakkında peşin hükümlerimizi gösterir. Sağlıklı olan ise her kişi ve olaya objektif ve eşit mesafede yaklaşmaktır.
7- Kişiselleştirme; Her olayı kişiselleştirmekse hem profesyonel hayatta ilişkileri zedeler hem de ruhsal dengenizi altüst eder. Olaylara kendi kişiliğimize yapılmış bir saldırı gibi algılanma eğiliminde olduğumuzda öncelikle kendimize zarar veriyoruz. Çünkü yaşananların kişiselleştirilmesi ve buna göre kararlar alınması, sağlıklı bir süreci getirmeyecektir. Aynı zamanda kişiyi de gereksiz yere yoracaktır. Kişiselleştirerek düşünmek ve yorum yapmak, yaşananlar karşısında sizi de iyi etkilemeyecektir. ”Arkadaşım ……… selam vermedi,bana kızgın herhalde” diye düşünerek kişiselleştirmeyin.Arkadaşınız o an çok meşgul olup size selam vermemiş olabilir. Bakış açınızı değiştirin her durum sizin gözlemlediğiniz yada hissettiğiniz gibi olmaya bilir.
Sevinç Karakaya
DevamıBaşarınızın Önündeki 11 Engel
Hiç hayatınızda bir şeyleri değiştirmek için adım atıp da devamını getiremediğiniz oldu mu? Peki sizi engelleyen neydi? Her zaman söylediğim gibi ”Sorunu görmek çoğu zaman çözümü kendiliğinden getirecektir” Değişiminizi duraklatan engelleri görmek ve tanımak da onların tuzağına düşmenizi engelleyecektir.
Sayacağım bu engelleri okurken, hangisinin sizin gelişimizi engellediğini fark edeceksiniz. Hemen tespit edemeseniz de biraz düşündüğünüzde hangisinin sizi etkilediğini fark edeceksiniz. Bizi değişim noktasında en çok durduran, aşılamazmış gibi görünen zihnimizde oluşturduğumuz engellerdir.
Şöyle düşünün yolda yürüyorsunuz ve karşınıza bir duvar çıktı. Eğer bu duvarı aşacağınıza inanıyorsanız muhakkak bir çözüm yolu bulur ve duvarı aşarsınız. Fakat duvarı aşamayacağımıza inanıyorsanız en ufak bir girişimde dahi bulunmazsınız. Bu durumda sizi durduran karşınıza çıkan duvar değil, duvarı aşamayacağımıza olan inancınızdır. Peki nedir bizi ”Değişim” noktasında durduran engeller;
1- Amaçlarımızın Net Olmaması; Hayatımızda yapmak istediğimiz değişiklik ihtiyacımızın önünde, net olmayan amaçlarımız vardır. Engel sadece bu ise yapmanız gereken basittir. Bize doyum verecek değişiklikleri yapmak, hangi değişikliğin hayatımıza renk katacağını denemeden bilemeyiz. Önemli olan ise hayatınızda yapacağınız değişikliğin başkalarının hayatını da olumlu etkilemesidir. Böyle bir değişim varlığımızı anlamlı kılacaktır.
2- Başaramama Korkusu; Başarısızlık korkusu da bizi durduran önemli bir etkendir. Altında kendimize duyduğumuz güvensizlik vardır. Bizi yeterli kılacak olan yetersizliğimizdir. Nasıl ki bilgisizliğimizin farkına varmadan bilgiye ihtiyaç duymayız aynen öylede yetersiz olduğumuzun farkına varmadan yeteneklerimizi geliştirmeyiz. Başarısızlık korkusu sadece o anki yetersizliğimizi gösterir fakat bunu aşamayacağımızı değil. Çözüm bakış açımızı değiştirmek ve sorumluluk almaktır. Çünkü bizi geliştirecek öz saygımızı yükseltecek üstleneceğimiz sorumluluktur.
3- Başarı Korkusu; Eğer başarı korkusu diye bir şey ilk kez duyduysanız büyük bir olasılıkla bu size çok saçma gelecektir. Aslında başarı korkusu da en az başarısız korkusu kadar yaygındır. Sizde ”Özen gösterdiğiniz halde hep randevularınıza geç kalıyorsanız”, ”İşlerinizi bir türlü bitiremeyip ertesi güne sarkıtıyorsanız”, Yakınlaşmak sizi ürkütüyorsa”, ”Mükemmeliyetçiyseniz”, ”Yaşamı erteliyorsanız” bilin ki siz başarıdan korkuyorsunuz. Başarısızlık korkusunun altında yetersizlik, başarı korkusunun altında ise değersizlik korkusu vardır. Her iki korkuyu da harekete geçerek aşabiliriz. Tek yapmanız korkularınıza rağmen adım atmaktır.
4- Değişim Yeteneğimize Güvenmemek; Bu inancı pekiştiren yeteneğin doğuştan olduğu ve kendimizde olmadığı inancıdır. Bu doğru değildir yetenek üzerinde çalışarak geliştirebileceğimiz bir özelliktir. Hayatınızı şöyle bir gözden geçirin, ne kadar çok şeyi değiştirebildiğinizi fark edeceksiniz. Eğer değişim yeteneğiniz olmasaydı bunları nasıl gerçekleştirebilirdiniz? Bir an önceki bizle bir saniye sonraki biz asla aynı biz değiliz biz her daim bütün hücrelerimizle değişiyoruz. Değişim yeteneğimiz her an iş başında, yapmamız gereken sadece kodlarımızda olan doğal yeteneğimizi farkında olmak ve onu kabul etmektir.
5- Bulunduğumuz Yerden Doyum İçinde Olduğumuzu sanmak; İnsanın bulunduğu konumdan tatmin olduğunu sanması eğer gelişimini etkiliyorsa sağlıklı değildir. Hiçbir konum yoktur ki, bize daha fazlasına ihtiyaç bırakmayacak yeni şeyler öğrenme isteğini ortadan kaldıracak kadar doyumlu olsun. Şöyle düşünün gün boyu hiçbir şey yemeyen birinin önüne konan yemek ne olursa olsun dünyanın en lezzetli yemeği gibi gelir. Karnı doyunca artık o yemek eskisi gibi çekici gelmez, ta ki yeniden acıkana kadar. Yaşamda tıpkı böyledir doyum ihtiyacı hiç bitmez.
6- Ne Tür Bir Değişime İhtiyacımız Olduğunu Bilmemek; Ne tür bir değişime ihtiyacımız olduğunu bilmemek kendimizi yeterince tanımadığımızın işaretidir. Şuan durumum ne? Eksiklerim neler? Marifetlerim neler? Bu güne kadar yapmak isteyip de yapamadıklarınızı saplayın. Eğer yoksa ”Yeni ne yapabilirim diye düşünün”. Neye özeniyorsanız, ihtiyaç duyduğunuz değişim ordadır.
7- Değişim İçin plan Yapmaktan Kaçmayın; Değişim için plan yapmıyorsak gerçekten değişim ihtiyacı hissetmiyoruz demektir. Plansız programsız yaptığımız değişimlerden sonuç alamamak motivasyonumuzu düşürür, yeni girişim için heyecan duymayız. Değişim için plan yapmak hem zamanı daha verimli kullanmamızı hem de yapacaklarımızı izleyeceğimiz basamakları net olarak görmemizi sağlar.
8- Değişim İçin Ödülün Yetersiz Olması; Bazen ödülleri yetersiz gördüğümüz için harekete geçmekte zorlanırız. Fakat çoğu kez yanılırız, alacağımız ödüllerin sadece maddi kısmına odaklanırız. Değişimin bize katacağı doyum hissini gözden kaçırırız.
9- Değişimle İlgili Geçmiş Deneyimlerimiz; Geçmiş başarısızlıkların üzerimizde etkisi kesindir. fakat bizi durduran, değişim hevesimizi alan başarısızlık değil, onu değerlendiriş biçimimizdir. Doğru ders çıkaramadığımız her değişim girişimi bizim kendimizi yeni girişimlere de kapatmamızı sağlar. Oysa bizi asıl geliştiren olumsuzluklardır. Bizi daha dikkatli olmaya teşvik eder. Nerede yanlış yaptığımızı düşündürür. Özetle bizi geliştirir. Unutmayın, suçlayan kendisini aciz kılar ve kaybeder. Sorumluluk alan ise kendini güçlü kılar ve kazanır. Başarısızlıklardan çıkarmanız gereken sonucu çıkarın ve yolunuza devam edin.
10- Değişim için Yeterli Çaba Harcamamak; Değişim için çaba harcamayan insan otuz yaşında ölüp doksan yaşında gömülen insandır. Değişim bir insanın temel ihtiyaçlarındandır. Her şeye sahip olsak bile hayatımızda bir değişim koysa sıkıntı vardır. Sağlığı için bile egzersiz yapmaya üşenen bir topluma ”Değişim için biraz çaba harca” demek çok karşılığı olmayacak gibi görünse de, ben bireysel gelişimine önem veren insanların hiç bir mazeretin arkasına gizlenmeyeceğine inanıyorum. Çaba harcamadan hiçbir güzel şey elde edilemez. Değişim içinde emek gerekir.
11- Başkalarının Değişiminize Verdiği Tepki; Bizi gelişim yolculuğumuzda en çok caydıran yakınlarımızın, çevremizin olumsuz tepkileridir. Gösterdiğimiz değişim bazılarının ilişkilerimizdeki çıkarlarına ters düşebilir.Daha doğrusu onların sizi istismar etmesine, sömürmesine son verdiği için rahatsız olabilirler. Elbette böyle bir durumda tepkileri sizi durdurma yönünde olacaktır. Kendinize rağmen başkalarının dediğini yapıp, onların hayatını yaşamak öz saygınızın yetersiz olduğunu gösterir. Yani değişime acil ihtiyacınız var demektir.
Olumlu bir değişim içinde olduğumuzu hissediyorsak, bu değişimi destekleyen olumlu tepkiler dışında tepkilere kulak asmamalısınız. Zaten olumsuz tepkiler verenler sizin gerçek dostunuz ise sizdeki olumlu değişimi görüp bir süre sonra sizi destekleyeceklerdir. Yok halen yıkıcı eleştirilerine devam ediyorlarsa, onların yanında fazla vakit kaybetmemekte fayda vardır. Annemiz babamız eşimiz dahi olsa sizi gerçekten seven insanlar sizi değişim noktasında destekler. Desteklemiyorsa, kendi çıkarları kendi bakış açısı sizinkilerden çok daha önemli olduğunu düşündüğü içindir.
”Ne çok bizi ”seven” insan kendisini ve çıkarlarını daha fazla seviyor.” Siz bu dünyaya sizi seven insanların boşluklarını doldurmak için gelmediniz. Gerçek ilişkiler boşluk doldurmak için değil, gelişmek ve geliştirmek üzerine kurulur. Sevilen insan boşluk dolduran değil gittiğinde boşluk oluşturan insandır.
Değişim için engelleri bahane etmeyi bırakın, ve harekete geçin. Değişim size, istediğiniz, hayal ettiğiniz hayatı getirir.
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Evliliğe Ulaşmak İçin; Beklentiniz Ne Olmalı?
Günümüzde evlilikler masallardaki gibi, sonsuza kadar prens ile prenses mutlu olacak hayalleri ile başlayıp yarıda kalmasının sebeplerinin başında çiftlerin birbirinden beklentileri gelmektedir.
Çiftler sanki mutluluklarının sorumluluğu eşine ait gibi davranmakta ve bu bakış açısı evlilikleri maalesef sona doğru götürmektedir. Mutluluğumuzun kaderini eşimiz dahi olsa başkalarının eline bıraktığımızda mutlu olma şansımız sıfırdır. Hatta karşınızdaki kişi çok duyarlı, çok güzel, çok başarılı, çok etkileyici olsa bile sizi mutlu etme gibi bir yeteneği yoktur. İşin sırrı sizde ; Siz hayatta kendi ”En iyilerinizi” çoğaltmalısınız.
Genel olarak yapılan hata ise; Kişiler kendileri ile uğraşmak, geliştirmek yerine eşleri ile uğraşıp onu değiştirmeye çalıştığı için hayatın kendine sunduğu mutluluk fırsatlarını da görmüyorlar. Özellikle yeni evlenecek kişilere tavsiyem eşlerinde arayacakları en önemli özellik ”kendi mutluluğunun, kendini geliştirmekten geçtiğinin farkında olup olmadığına bakmalarıdır.” Çünkü her kişi kendi mutluluğunun sorumluluğunu almalı ve beklentilerini sıfırlamalıdır.
Kendimizin Dışındaki Her Beklenti Bizi Hayal Kırıklığına Uğratır;
Kendimizin dışında olan her beklentinin bizi yanıltacağı kesindir. Halbuki beklentimizi kendimize çevirdiğimizde hayatta her beklentimize kavuşmamız mümkündür. Kendi kapasitemize güvendiğimizde hayatta yapmak isteyip de yapamayacağımız şey yok gibidir. Elbette bunları başarmak için ise öğrenmemiz gereken kendimizi geliştirmemiz gereken şeyler vardır. Unutmayın kararlılıkla üstüne gittiğiniz her şeyi başarabilirsiniz. Hayal kırıklığına uğramamanın tek yolu beklentilerinizi kendinizden beklemektir.
Mutsuz Giden İlişkinizin Sorumluluğunuzu Üstünüze Alın;
Çiftlerle yaptığım çalışmalarda mutsuz giden ilişkilerinin sorumluluğunu alan bir çiftte pek rastlamadım. Genel olarak insanlar fıtratları gereği, ilişkilerini anlatırken kendi yaptıklarına karşılık bulamadıklarından yakınırlar. Hatta sıradan bir insanı çok etkileyecek durumuna acı ile bakmalarını sağlayacak hikayelerde var. Ve ilişkilerini düzeltmek istediklerinde samimi olduklarına da inanıyorum. Fakat bu bakış açısı yanlıştır.
Mutsuzluğunuzun sebebini eşinizin duyarsızlığına, kabalığına yada buna benzer sebeplere bağladığınız sürece yaptıklarınızın da bir hükmü kalmıyor. Çünkü kendinizi geliştirmediğiniz bir ilişki içinde kalmanın sorumluluğunu üstlenmeyip, eşinizi suçlamak çözüm değildir.
İlişkilerinde sorun yaşayan kişilere tavsiyem ilk önce, mutsuzluklarının sorumluluklarını yüzde yüz almalarıdır. Ancak bu şekilde mutlu bir ilişkiyi başlatabilecek durama geçebilirler. Biliyorum mutsuz geçen onca yılın sorumlusu eşinizken, bunu tersine çevirmek, mutsuzluğunuzdan kendinizi sorumlu tutmak kolay değil fakat emin olun size mutluluğu getirecek yol bu sırda saklıdır.
Evliliğinizde ”Fedakarlık” Yerine ”Özveriyi ” Geliştirin;
Diyebilirsiniz ben onca fedakarlık yaptım, mutluluğu hak etmedim mi? Mutluluk bana çok mu? Hayır mutluluk kimse için çok değildir ve herkes mutlu olmayı hak eder. Fakat fedakarlıkta daima bir beklenti vardır. Yapılan ”feda” dan beklenen ”kar”. Bu beklentiyi karşı taraftan asla karşılayamazsınız. Beklentinin sonu daima hayal kırıklığı ve öfkedir. Oysa sağlıklı ilişkilerde olması gereken ”Özveri” dir. Özden verilen sevgi ve emek. Özveri ile fedakarlık arasında büyük fark vardır. Fedakarlık bir beklenti uğruna katlanma durumudur, Özveri ise verenin vermekten keyif alma halidir.
Mutsuzluğumuzun Sorumluluğunu Aldırmayan İçimizdeki Öfkedir;
Mutsuz geçen yılların öfkesi vardır içimizde ve mutlaka bunun sorumlusu cezalandırılmalıdır. Böyle düşünür böyle hissederiz. Ve o güne kadar ziyan olmuş yıllarımızın sorumlusu gözümüzde eşimizdir ve cezayı hak etmiştir. Bunun kendimize yapılmış haksızlık olduğunu düşünür sorumluluk üstlenmemek için direniriz.
”Mutsuzluğunun sorumluluğunu üstlenmeyen mutlu bir ilişki kuramaz”
Sonsuza kadar sürecek bir ilişki mutsuzluğumuzun sorumluluğunu üstlenmekle başlar. Ve en önemli ilişkiniz kendinizle olan ilişkinizdir. Bunun için eşinizi değiştirmek yerine bakış açınızı değiştirmekle işe başlayın kendinize odaklanın kendinizi geliştirin o zaman değişim kendiliğinden gelecektir. Mutlu evliliğin sırrı budur ”Beklentiyi bırak, kendi mutluluğunun sorumluluğunu üstüne al”
Sevinç Karakaya
DevamıBoşanmadan Dönülebilir Mi?
Günümüzde sosyal hayatın hızla değişimi, beraberinde bir çok aileyi boşanma noktasına getirmiştir. Hatta bu değişimler kişilerin, ilişkileri ile ilgili almak istediği yardımın dahi şeklini değiştirmiştir. Çiftler artık sağlıklı bir evlilik yada ilişkinin yollarından daha fazla, sancısız boşanmayı nasıl gerçekleştirebilir onu araştırmaya başladılar.
Çoğu sorunlu ve boşanma aşamasına gelmiş aileye bakıldığında, değişen sosyal hayatın aile hayatını bütünüyle etkilediğini görmekteyiz. Aile fertleri birbirinden uzaklaşıp, o eskiden yapılan aile içi eğlenceler, tatiller neredeyse kaybolup, onun yerine bireysel yaşantılar almaya başladı. Boşanma aşamasına gelen ailelerde, fertler birbiri ile hiç konuşmuyor hatta pek çok ev, aile fertlerinin yemek ve uyku için kullandıkları mekanlara dönüşmüş durumda… Öncelerde aile birliğinden söz edilen evliliklerde şimdi ”Herkes kendi işine baksın, herkes kendi hayatını kursun.” şeklinde düşünce yapısı yerleşmeye başladı. Ve tabi ki böyle bir ortamda evlilikler olumsuz yönde etkileniyor.
Evliliklerin Bir Çoğu Bencilce İhtiyaçlara Dayalı;
”Bir evlilikte doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten çok daha önemlidir.” Doğru insanlardan oluşan sağlıklı bir aile, aile üyelerinin hepsinin ihtiyaçlarını karşılar. Böyle evliliklerde fertler daima bir gelişim içindedirler. Hem kendi içlerinde hem de ailelerinde tamdırlar. Mutludurlar ve mutluluklarını sevgi ile paylaşırlar.
Fakat bugün evliliklerin bir çoğu kişilerin ruhunun ihtiyaçlarına değil, bencilce duygulara dayanıyor. Sorunlu fakat evliliği devam eden çiftleri bir arada tutan artık sevgi, bağlılık, sadakat gibi sebepler değil de, yaşam şartlarıdır. Bazı insanlar çocuğu babasız kalmasın diye, bazıları ekonomik sebeplerle, bazıları da yalnızlıktan korktukları için evliliklerini sürdürüyor. Maalesef egolarının bencilce ihtiyaçlarıyla yaşayan kişiler sevgiyi de tadamıyor. Hayatlarına sevgiyi katamayan çiftler boşluktan kurtulamıyor ve daima bir arayış içinde oluyorlar. Evlilikleri bencillik üzerine kurulu yada devam eden çiftler, Sevgilerini birleştirip yepyeni bir sevgi enerjisi üretemiyorlar. Hayatlarına daha önce yaşadıklarından daha fazla zenginlik katamıyorlar. Böyle bir sürecin devamında en küçük sorunlarına bile çözüm getiremez hale geliyor ve hatta artık çözüm dahi bulmak istemeyip bu evliliği en zararsız nasıl devam ettiririm yada sonlandırırım diye düşünüyorlar.
Unutmayın ki her sorunun bir çözümü vardır. Her insan hata yapabilir. Kimse kusursuzda değildir tıpkı sizinde olmadığınız gibi… Her şeyin bir sonu vardır, ağlayan insan ömrünün sonuna kadar elbette ağlamayacaktır, her türlü acı geçer. İnanın bu inanç bile sorunlarınızın çözümünde size büyük güç sağlayacaktır. En sağlıklı kişi herhangi bir davranış konusunda en fazla seçeneği olan kişidir. Ellerinde bir seçenek listesi olan kimseler çok güçlü evlilik kurabilir ve sürdürebilirler. Evliliğimizi sürdürmek için bencilce ihtiyaçlara değil sevgi ve karşılıklı paylaşımlar üzerene inşa etmeliyiz.
Boşanmamak İçin; Evlilik Değerleri Geliştirilmeli;
Evliliklerdeki tartışmalarda eşlerden her biri hem haklı hem haksız olabilir. Çünkü eşlerin değerleri ve ihtiyaçları farklı olabilir. Değer; Neyin önemli neyin önemsiz olduğunu gösteren kişiye ait inançlardır. Değer kişilerin hangi yöne gideceklerini gösteren bir pusula gibidir.
Değerler her zaman evliliklerde büyük kavgalara sebep olmuştur. İşte bu sebepten eşlerin kendilerini kavga tuzağından korumaları ve yanlış çözüm yöntemlerine başvurmamaları için karşılıklı olarak neye önem verdiklerini bilmeleri gerekir. Eşlerin değerleri birbirinden ne kadar farklı ise o kadar birbirlerinden rahatsızlık duyar ve birbirlerine şüpheci davranırlar.
Oysaki, Evliliğin ana gaye ve hedefini Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor;
”İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir” (Rum/21)
Bu ayete göre evliliğin gayesi, eşlerin birbirinde karşılıklı sevgi huzur ve güven bulabilecekleri bir ortam hazırlamaktır. Bunun için ise eşler kendi iç dünyalarında ve evliliklerinde sürekli gelişme halinde olmalıdırlar. Yani hem kendi değerlerini doğru bir şekilde eşine aktarmalı hem de onun değerlerini iyi okumalıdırlar. Ve zamanla evliliklerine ait ortak değerler edinmelidirler.
Boşanma Kararından Geri Dönülebilir Mi?
Unutulmayın ki, ”Bir kimsenin mutluluğu eşinin onun için yapabildiklerine değil, onun eşi için yapabildiklerine bağlı olarak artar”. Bu sebeple arzu eden herkes kendi çabasıyla boşanma aşamasından geri dönebilir. Altından kalkamadıklarında ise bir uzmandan yardım alabilirler.
Evlilikte eşlerden yalnızca birinin mutlu olması mümkün değildir. Her zaman ya iki tarafta mutlu yada iki tarafta mutsuzdur. Bunun için eşlerin güçlü evliliğin nasıl kurulacağını ve yaşatılacağını bilmesi gerekir. Çiftler bu konuda devamlı eğitim ve gelişme içinde olmalıdır.
Evlilikte ne zaman sorun çıkacağını baştan anlamak mümkündür. Eşler birbirine saygı duymuyorlarsa, uzlaşmayı bilmiyorlarsa ve aralarında olup biteni açık açık konuşmuyorlarsa bir sorunla karşılaşacaklardır. En önemlisi aralarında ortak bir değerler gurubu yoksa mutlaka sorunlarla karşılaşacaklardır. Ayrıca bu değer yargılarını ve düşünce tarzını her eşin kendi seçmelidir. Bir başka kişinin yada çevrenin seçtiği değerler evlilikte esas alınamaz. Sağlıklı evlilik için eşlerin değerlerinin benzer olması gerekmektedir.
Boşanmanın önüne geçmek için eşlerin; ”Evlilikte en önemli ortak değerin, evliliğin önemine inanmak.” olduğunu unutmaması gerekir. Sonradan pişman olmamak için, evliliğinizi zamanında önemseyin. Boşanmayı sorunsuz nasıl gerçekleştirmekten önce, sağlıklı ilişkiler nasıl kurarız? nasıl evliliğimizi ilk günkü heyecanına taşırız? İletişim problemlerimizi nasıl çözeriz? gibi sorulara yönelmeli ve kendi değerlerinize uygun çözümler üreterek boşanmanın önüne geçmek için bir başlangıç yapabilirsiniz.
Sevinç Karakaya
İşte Size Eşler Arası Çatışmanın Çözüm Noktası
Çatışmanın çözümünde dinlemenin rolü elbette büyüktür. Başkaları tarafından dinlenilme her insan için ihtiyaçtır. Kavga eden çiftleri dinlediğinizde size sık sık muhataplarının kendisini dinlemediğinden duygularını anlamadığından dert yanar.
Eşler ancak birbirlerini etkili ve empatik bir şekilde dinlemeyi ve birbirlerini rahatlatıcı sorular sorabilmeyi başardıklarında aralarındaki sorunlar en aza inebilir. Ve ancak böyle bir evlilikte eşler birbirine güvenir, sever, sayar.
Bu günkü evliliklerin bir numaralı problemi eşlerin birbirini dinlememesidir. Elbette doğru şekilde anlaşılamayan mesajın karşılığı da doğru şekilde verilemeyecektir. Mutlu bir evlilik kurup yaşatmak için, eşler birbirlerinin duygularını dinlemeli ve anlamalıdırlar. Çoğu zaman eşler birbirlerini dinlerken, konudan uzaklaşıp başka konulara kendileri ile ilgili meselelere kaçarlar. Oysa eşler birbirlerini bir parça dinleyebilmiş olsalar, sorunlarının yarısından fazlası kendiliğinden hallolmuş olacaktır. Peki bizi konudan uzaklaştırıp aradaki iletişim problemlerini iyice çıkmaza sokan, dinlerken yaptığımız hatalar ne olabilir?
Çiftlerin Yaptığı Dinleme Hataları
1- Sözünü Kesmek; En önemli dinleme hatası karşı tarafın sözünü bitirip bitirmediğine bakmadan, sözüne keserek konuşmadır. Konuşmanın güzelliği dinleyiciye bağlıdır. Dinleyici ilgisiz olursa, dinleyen kişi duygu ve düşüncelerini ifade edemediği için duygusal olarak gerilir. Boşanmanın eşiğindeki çiftlere baktığımızda birbirlerine karşı, ”Beni hiç dinlemiyorsun” haykırışlarını duyarız. Bırakın eşiniz sözünü tamamlasın. Eşinizin sözünü tamamlamaya kalkmak iletişimi kesmenin en kestirme yoludur.
2- Konuyu Değiştirmek; Diğer bir dinleme hatası ise, dinleyicinin araya girip konuyu değiştirmesidir. Eşinizin sözünü kesmeniz gerginlik ve can sıkıntısı oluşturacaktır. Konuyu değiştirmek için sözünün bitmesini bekleyin. Eğer mutlaka değiştirmeniz gerekliyse, yine aynı konuya dönebileceğinizi açıkça belirtin.
3- İlgisiz Cevap Verme; Konuşan kişi duygularını anlatırken, anlatılanlara ilgisiz cevap vermekte bir dinleme hatasıdır. Mesela çocuğunun mezuniyetini hatırlayan bir eş ” Mezuniyet başarısı aklıma geldi ve için sevinçle doldu” dediğinde buna karşılık eşi ”Evet bende çok mutlu olmuştum” bu cevap duygularının hatırlanmasıdır. Fakat ”Ben o sevinci halen hissediyorum” derse bu cevap eşlerin duygularının paralelliğini gösterir ve eşleri birbirine sıkıca bağlar.
4- Duygusuz Cevap Verme; Konuşanın duygu yüklü konuşmasına, duygusuzca cevap bir dinleme hatasıdır. Mesela konuşan eş düğünlerinden, güzelliğinden gelenlerinde ne kadar beğendiğinden taktir ve tebrik ettiklerinden bahsederken diğerinin masraflardan bahsetmesi gerginlik oluşturur. Ve bu tarz durumlar eşleri önce sözlü sonrada fiziksel olarak uzaklaştırabilir.
Eşler dinleme hatası yapmamak için şu maddelere dikkat etmelidir;
1- Eşler birbirini dinlemeye başlamadan önce zihinlerini iyice boşaltmalıdırlar. Zihinleri yeterince boşalır ve dinginliklerini sağlarlarsa, birbirlerinin sözlerini kesmez, cümlelerini bitirmeye kalkışmazlar.
2- Ortamdaki sesleri en aza indirmelidirler. Bunun için konuşma ortamında çok sesli bir tv yada ağlayan bir çocuğun olmamasına dikkat edip sessizliği sağladıktan sonra konuşmaya başlamalıdırlar.
3- Tüm dikkatini eşine vermeli, vereceği cevabı yada tepkiyi sonrasına bırakmalıdırlar.
4- Dinlerken dinlediğini belirtmek için, sözel olmayan olumlu mesajlar kullanmalıdırlar. Başını sallama, gülümseme,göz teması, ilgili yüz ifadesi gibi…
5- Konuşmanın önemli söz ve kelimelerini tekrarlamalıdırlar. Ayrıca ”Bunu hiç düşünmemiştim” Gibi vurgularda yapılabilir. Başka şeylerle ilgilenmemeye ve sık sık saate bakmamaya da dikkat edilmelidir.
6– Eşler birbirini dinlerken birbirlerine zaman tanımalıdır. Bu boşlukta dinleyici eş konuşanın söylediklerini özetleyebilir. ”Anladığıma göre şunu söylemek istiyorsun” gibi ara cümlelerle dinleyici etkili dinlediğini gösterip özet çıkarabilir.
Bu hususlara dikkat edilirse dinleyici eş, konuşan eşin görüşleri, fikirleri ve duyguları üzerinde yoğunlaşabilir. Ve bu etkin dinleme ile iki yönlü iletişim kurulabilir. Eşler birbirinin sözlerini işittiklerini ve anladıklarını karşılıklı olarak birbirlerine iletebilirlerse, bir çok çatışmanın önüne geçilebilir ve anlaşılabilmenin keyfini yaşayabilirler. Les Gıblın’ın dediği gibi ”Birini sabırla dinlemek, ona sen dinlemeye değersin demek anlamına gelir.” Onu ilgi ve sabırla ile dinlemek eşinize dinlemeye değer biri olduğunu göstermek demektir.
Sevinç Karakaya
DevamıÖz Güveninizi Nasıl Arttırırsınız?
Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Özgüven aynı zamanda kendimizi her hali ile kabul durumudur. Kendini her hali ile kabul eden kişi her hali ile sever. Özgüven insana sonradan eklenen bir özellik değildir. Kendini her haliyle sevmeyi başaran insan, içindeki zaten olan özgüveni tekrar aktifleştirebilir.
Gelin kısa bir öykü ile kendi özgüvenimizdeki etkimizi görmeye çalışalım.
Vakti zamanında bir bilge karşılaştığı her olaydan ve her varlıktan bir şeyler öğrenebileceği düşüncesi ile yıllarca yolculuk yapmış .Gerçekten de her gördüğü olaydan bir ibret dersi çıkararak yolculuğuna devam etmiş. Bir gün bir köpek çıkmış karşısına;
Bilge köpeğin bir su kenarında dilini sarkıtıp beklediğini fark etmiş ve çok susamasına rağmen suya yaklaşmayan köpeği izlemeye başlamış. Bilge, köpeğin niçin suya yaklaşmadığını düşünürken köpek suya yaklaşıp korku dolu gözler ile geri kaçmış. Bilge, köpeğin suda kendi yansımasını görüp kaçtığını ve bu yüzden de çok susamış olduğu halde su içemediğini fark etmiş. Köpek belki yüz kere suya yaklaştığı halde her seferinde gerisin geri kaçıyormuş. Ta ki kendi yansımasından korkmayı bırakıp kendini suyun içine atıncaya kadar.
Bilge, köpeğin kana kana su içtiğini gördükten sonra, rahat bir nefes alıp düşünmeye koyulmuş. ”Acaba, bu köpekten ne öğrendim?” diye kendine sorduğunda cevap; “Demek ki bir varlık kendi kendinden korkmayı bırakıp korkusunun üstüne giderse, hayatta başarılı olabilir. Bazen kişinin elini kolunu bağlayan, yalnızca kendi kuruntularıdır. Zaten insanın en büyük engeli, yine kendisidir.”
Sanırım bu öyküden hepimizin üzerinde düşünüp çıkaracağımız dersler var. Öncelikle biraz düşünmek için kendinize zaman ayırmanız ve sonrasında vermiş olduğum sizi özgüvenli bir insana dönüştürecek 4 maddeyi okumanızı tavsiye ediyorum.
1- Konfor alanınızdan Çıkın;
Elbette rahatımız ve konforumuz bizim için önemlidir. Fakat sizde taktir edersiniz ki bir şeyleri başarmak istiyorsak, ki özelliklede bu durum özgüvenimizi elde etmekse hayatımızdaki bazı şeylerin üstüne gitmek için konfor alanımızdan çıkmamız gerekiyor. İnsan ancak kendi konfor alanını terk ettiğinde yeni fikirlere ve davranışlara kendini açmış olur.
Konfor Alanı Nedir? Kişinin alıştığı, kanıksadığı çevre ve ortamdır. Her insanın kendi çevresinde rahat ettiğini ve bu rahatlığın rehaveti ile başka etkinlikler yapmak istemediğini biliriz. Fakat bu rahatlık, kişiyi durağan kılar ve gelişimine engel olur. Unutmayın ki duran her şey sabit kalmaz daha da geriye gider.
Özgüven kazanmak istiyorsanız? İlk önce Konfor alanını terk etmeyi göze alabilecek bir, cesarete sahip olmalısınız. Aksi takdirde özgüven sadece istediğiniz fakat elde edemediğiniz bir durumun ötesine gitmez.
2- Korkularınızdan Korkmayın;
Başta anlattığım öyküdeki köpek mecbur kaldığı için korkularının üzerine gitti ve nihayet başarıya ulaştı, değil mi? Peki aynı şeyi biz neden yapamayalım?
Hayatınızda özellikle tekrar tekrar yaşadığınız kısır döngüleriniz varsa, altında yatan muhakkak korkularınız da var demektir. Korkularınızın üstüne gitmedikçe bu döngülerden kurtulamayacağınız da kesindir. Hayatta risk almadan ve korktuğun şeylerin içinden geçmeden ilerlemen neredeyse imkansızdır.
Özgüven kazanmak ve bu hayatta ilerlemek istiyorsanız, risk almayı bilmeli ve korkularınızın üstüne gitmelisiniz. Tıpkı bir kaplumbağa gibi risk alıp kafanızı güvenli ortamınızdan çıkarmalı ve ilerlemelisiniz. Hayatınızda bir şeyleri değiştirmediğiniz sürece; Dününüz nasılsa, bu gününüz öyle, bugününüz nasılsa yarınınızda aynı bugün gibi olacaktır. Korkularınızın listesini çıkarın ve her birinin sırası ile içinden geçin.
3- Hayatındaki Gerçekten Doğrularınızı Savun;
Hep sorulan bir sorudur; Kendi istediğin hayatımı yaşıyorsun? yoksa birilerinin sana çizdiği hayatımı yaşıyorsun? Hayatta kendi gerçek doğruların yoksa, her zaman sana başkalarının çizdiği doğruları yaşarsın. Hatta çoğu zaman da doğru olduğunu düşünsen de, eleştirilmekten yada sevilmemekten korktuğun için kendi doğrularını savunamasın.
Özgüvenini elde etmek için; Kendi düşüncelerini savunmalısın. ”Hayır” demeyi öğrenmelisin. Fakat bunu yaparken, yeri geldiğinde kendi düşüncelerinin yanlış olduğunu görüp fikrini değiştirmenin de bir özgüven belirtisi olduğunu da unutmamalısın.
İlişkilerimizde, başka kişilerle sürekli bir şekilde fikir alışverişi yaparız. Her zaman karşı tarafın düşüncesinin gerçekten de makul olmadığını fark edersiniz. İşte böyle bir durumda, özgüven kazanmak istiyorum diyen insanlara yakışan en güzel davranış biçimi, bu yanlış düşünce karşısında kendi düşüncelerini savunabilmektir. Yanlış olduğunu düşündüğün bir görüşü sırf ötekileştirilmemek yada sevilmemek, dışlanmak gibi korkulardan dolayı suskunlukla karşılamak önce kendinize olan saygınızı yok eder, sonra özgüveninizi bitirir. Siz kendinize ve doğrularınıza inanmadıkça kimsenin size inanmasını bekleyemezsiniz.
4- Kimseye Zarar Vermediğin Sürece Her İstediğini Yapabilirsin;
Hz. Aişe “Ne güzel Medine kadınlarının utanma duyguları, onların öğrenme arzularına engel olmuyor”
Elbette insanlar özgürce istediklerini yapabilmeli fakat başkalarına zarar verip rahatsız etmeyeceği sürece. İstediklerini öğrenebilmeli diledikleri gibi yaşabilmelidirler.
Genelde özgüven eksikliğimiz varsa, en küçük arzumuzu bile, başkalarına zarar vermeyecek kadar masum olmasalar da yapamayız. Burada kıstas başkalarının nazarında kötü olmamaya çalışmak değildir. Özgüven sahibi olmak isteyen kişi; bu dünyada başkalarının hakkına, hukukuna, tecavüz etmemek şartıyla istediği, her şeyi yapabileceğini kendi kendine telkin etmelidir.
Sevinç Karakaya
DevamıEvlenmesine Evlenelim Ama Doğru Kişi Nerede?
Bahar ve yaz mevsimlerinde bir çok yeni evliliğe şahit oluyoruz. Doğru kişiyi bulduğuna inanıp hayatını birleştirenlerin yanında bir de aradığı doğru kişiyi bulamayıp ”Doğru kişi nerede?, neden hep bana yanlış kişiler rastlıyor?” diye hayıflananlar var.
Peki; Neden doğru kişi sizi bulmuyor? Neden hayalini kurduğunuz ilişkiyi yaşayamıyorsunuz? Eğer ki hayalinizdeki ilişkiyi bir türlü yaşayamıyorsanız, gerçek hayalinizin ne olduğunu fark etmeniz gerekiyor. Muhtemelen tam da bilinçaltınızın uygun gördüğü, yani derinlerde istediğiniz erkekleri hayatınıza çekiyorsunuz. Eğer istediğiniz kişi ile karşınıza çıkan kişiler birbirinden çok farklıysa o zaman bilinç altı kayıtlarınızı temizleme vakti gelmiş demektir.
Hayatın koşuşturması iş, trafik, para, kariyer…vs derken bizi sürükleyip götürse de, hemen hepimizin öncelikli isteği hayatını paylaşacağı doğru eşi bulmaktır. Doğru eşi bulmak öncelik sıramızda ilk sırada olmasına rağmen en çokta burada sorun yaşarız. Evlenilecek erkek kalmadığını düşünenler, evlenip de ”Ben ne yaptım?”diyenler, her yeni ilişkiye büyük umutlarla başlayıp her bitişte depresyona girenlerin sayısı hiç de az değildir.
Peki, özellikle şehirli kadınların ilişkilerle imtihanının altında sizce ne yatıyor? Kendi parasını kazanan, kendi evinde yaşayan, bağımsız görünen kadınlar hep bir erkekle tamamlanmak istiyor ama ilişki kurmakta neden bu kadar zorlanıyor ve hep kısır döngülerin içinde dolaşıyor?
Ayna Olacak Kişileri, Kendinize Çekiyorsunuz
Aynı zamanda Spritüel Yaşam Koçu olarak diyebilirim ki; kişiler hep aynı özellikler, aynı seçimler ve sonunda ”Niye benim başıma hep bu geliyor?” diye soruyorlar. Bu durumda sorunun kaynağı yada çözüm çok uzakta değil, dönüp kendinize bakmanız gerekiyor. Hayat bumerang gibi neyi atarsak o kendimize geri dönüyor. Yani ” Hayatta hiç kimse karşımıza boşuna çıkmıyor, her karşılaştığımız kişi, olay bize kendimizi aynalıyor”. Eş adayı olarak karşınıza çıkar kişilerle, istediğiniz kişi arasında çelişkiler var ise bilinç altınız sizin bir şeyi fark etmenizi istiyordur. Mesela siz kendinizi sevmiyorsanız karşınızdakinden sevgi bekleyemezsiniz. Kendinize değer vermiyorsanız karşınızdaki de size değer vermeyecektir. Ama her ilişkide diğerini suçlama döngüsü kırılana kadar karşınıza hep aynı tarzda kişiler gelmesi, aynı tür ilişkiler kurulması sürpriz olmayacaktır. Hep başkalarını eleştirdikçe karşınıza sizi eleştirecek insanlar çıkacaktır. Eleştiriyorsunuz, yargılıyorsunuz, sonrasında bir de bakıyorsunuz karşınızda hep sizi eleştirenler çıkıyor. Bu bir kısır döngüdür. Ve bu kısır döngüyü fark eden ve değersizlik kodunu kıran kişiler hayatlarına mucizeleri davet ederler.
Ya kısır döngüleri fark edemeyenler; İşte onlar kendine aynayı çevirmeyip hep dışarıda suçlu arayacaklar. Yada bu kısır döngüyü kırmak için ilk adımı atacak ve kendinize ”Ben ne yapıyorum da hep aynı şeyleri yaşıyor, aynı tür insanları hayatıma çekiyorum?” sorusunu sorarak yeni bir başlangıç yapacaksınız yada aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaya devam edeceksiniz. Seçim size ait…
Hayatınıza Giren Yanlış Kişi Aslında Bir ÖĞRETMENDİR
Unutmayın ki; değersizlik duygusunun ya da kimseyi bulamama halinin altında kendine güvenmemek yatmaktadır. Bizim asıl vazgeçemediğimiz ise bilinçaltımızda toplum ve aile tarafından öğretilen kodlardır. Mesela ”otuz yaşına kadar evlenmek, otuz beş yaşından önce doğurmak gerek” gibi aileden gelen öğrenilmişlikler bilinçaltımıza yüklü durumdadır. Yaşamın içinde istemsizde olsa, bunlarla harekete geçiyoruz. Bunların şifrelerini kırmak ve yeni başlangıç oluşturmak gerekiyor.
Tabi ki bunu yaparken de önümüze imtihanlar çıkacaktır. Bir çok danışım hayatında değişim aşarken, bir de bakıyor ki karşısına kendini değersiz hissettirecek kişiler çıkıyor. Farkında olmasa da aslında bir imtihandan geçiyor. Hepsi sizi güçlendirmek, bir adım daha ileri gitmeniz için geliyor. Pes etmediğiniz noktada ise mucize gerçekleşiyor. Demek istediğim ”Niye hep yanlış kişi?” sorusundaki ”yanlış kişi” tanımını değiştirmek gerekmektedir. O yanlış kişi aslında bir öğretmendir. Muhakkak bize öğreteceği bir şey vardır. O rolünü tamamlıyor ve gidiyor. Ben bu gidişi ayrılık olarak tanımlamıyorum. Ayrılık yok, sadece yeni başlangıçlar vardır. Herkes karşısına çıkan insandan bir şeyler öğreniyor ve sonra yollar ayrılıyor. Belki de bu ilişkide öğrendikleriniz sizi çok güzel bir aşk için hazırlıyordur.
Hayat Dersini Anlamamak, Kısır Döngüleri Oluşturur
Hayatımıza giren kişide eksik yönlerimizi göreceğiz, her ilişkiden ders çıkaracağız diyoruz fakat bunu başara bilmek söylendiği kadar elbette kolay değildir. Biten ilişkilerin ardından karşı tarafı suçlamak bize çok daha kolay ve konforlu geliyor. Kendimizle yüzleşmemek için bu konfor alanından çıkmıyoruz çünkü yüzleştiğimizde her şeyin daha kötü olacağını sanıyoruz. Bırakın her şey daha kötü olsun, karışsın, çünkü karıştıktan sonra emin olun her şey düzelecek. Bir ilişkinin sonuna geldiyseniz olumsuz duyguların esiri olmak yerine hiç korkmadan kendi içinize dönün ve ”Neleri yanlış yaptım da böyle oldu?” diye sorun. Korkmayın, konfor alanından çıkın ve bunu yapmanın yeni bir başlangıç için atılmış olduğunuz bir adım olduğunu fark edin.
Kısır Döngülerden Acınızla Yüzleşerek Kurtulabilirsiniz
Herkes ideal ilişkiyi arıyor fakat bunun tek bir tanımı yok. İlişkinin başarısı kişinin karakteri ve beklentisine bağlıdır. Kendimizi tanımaya başladıktan ve belli aşamalardan geçtikten sonra ne istediğimizi daha iyi biliriz. Ve bu kendini tanıma ve değişim yolcuğu hiç bitmez. Oysa biz direkt kabule geçiyoruz, süreçlere saygı duymuyoruz.
Acılarınızı bastırmamak gerekiyor. Hiç bir şey yokmuş gibi davranmak size bir şey kazandırmaz. Durumla yüzleşin, bundan sonra başka bir travma yaşamamak için şimdi ağlamanız gerekiyorsa ağlamalısınız, belki biraz yalnız kalmalısınız. Oysa onun yerine hemen gezelim, yiyelim, içelim, alışveriş yapalım istiyoruz. Süreçleri gerektiği gibi yaşamayınca aynı döngüler tekrar tekrar yaşanmaya devam ediyor. Yani siz acılarınızla yüzleşip, kendinizle yada bilinç altınızla alakalı sorunları çözmediğinizde, hayatınıza aynı kişileri ve olayları çekmeye devam edeceksiniz.
Yeniden kendinize Dönün
Kendimize nasıl döneceğiz, yaşadıklarımızın bizdeki hangi konuları yansıttığını nasıl fark edeceğiz? Kişisel gelişim kitaplarından meditasyona, nefes seanslarından bireysel çalışmalara kadar herkesin yolu farklıdır. Ancak her zaman sabırlı olmak, bir günde mucizeler beklememek, onun yerine ruhumuza emek vermek ve karşılığında başarıyı, sevgiyi, huzuru kazanmak gerekiyor.
Çalıştığım kişilerle en birinci şartım ”Değişimi istemek ve çaba harcamak” geliyor. Çünkü kendi ruhuna emek vermeyen değişimi gerçekten istemeyen birine kimsenin faydası olmayacaktır. Ruha emek vermek için kendimizle baş başa kalmak ve kendimizi dinlemek konusunda cesur olmamız gerekmektedir. Hayat koşuşturması içerisinde bunu yapamıyoruz. Hep kalabalıklar içerisinde olmak istiyoruz çünkü o kalabalıklar bizi koruyor, mutluymuş gibi gösteriyor. Hep bir dik durma çabası var. Bu sırada kendimizden uzaklaşıyoruz. Sorunları anlatmayı o kadar çok seviyoruz ki sürekli bir şeyler anlatıyoruz ve her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes kendi düşüncesini bize aktarıyor, ister istemez o düşünceler de bize kodlanıyor. Tıpkı ailenin ve toplumun kodları gibi sorun çözmek için de bilinçaltında dışsal kaynaklı yeni kodlar oluşuyor. Oysa kendimizi herkesten soyutlayıp tek başımıza kalabilmeyi başarsak her şey bir süre sonra düzelecektir. Kendinize zaman tanıyın.
Sevinç Karakaya
DevamıMükemmel Evliliği Nasıl Gerçekleştirirsiniz?
Evlilikte bay/bayan mükemmeli arayanlar ya da ideal eşini bulamadığını düşünenler üzülmeyin, çünkü evliliklerde çiftlerin her bakımdan uyumlu ve denk oldukları mükemmel evlilik yoktur. Ayrıca yüzde yüz uyumlu mükemmel bir eş aramak doğru değildir.
Hiç Bir İnsan Birbirinin Aynı Olamaz;
Evlilikte çiftler eşinin kendisi gibi olsun, derdini söylemeden anlasın, aynı şeylere üzülüp aynı şeylerden zevk alsınlar gibi… beklentilere girerler. Unutmayın ki, hiç kimse diğerinin aynı değildir,
bu yüzden evlilikte iki insanın birbirine her açıdan denk ve uyumlu olması beklenemez. İdeal eş, kendisindeki aynı özellikleri taşıyan kişi olarak düşünülmesi yanlıştır. Her insanın kendine özgü, yetişme ortamı ile de paralel bir evlilik algısı ve bu algı çerçevesinde eşinden beklentileri, eşi olarak seçtiği insanda görmek istediği birtakım özellikler vardır. Bu özellikler, birbirine ne kadar uyumlu ise, eşler o kadar kendilerini birleştiren ortak değerlere sahip olurlar. Ve böyle evlilikler için denilebilir ki, ideale çok yakın evliliklerdir.
Eş seçiminde kişilerin beklentilerini daha gerçekçi boyutlara taşıması kendisine yüzde yüz uyumlu birini bulma arzusundan vazgeçmesi gerekmektedir. Aksi taktirde ortaya çıkan farklılıklar kişilerin hayal kırıklığı yaşamasına sağlar.
Peki evlilikte uyumu yakalayabilmek neden önemli ve ne kadar uyumlu olmak yeterli ? Evlilikte ideal değil de olması gereken uyum nasıl olmalı bir kaç maddeyle ile bakalım.
1- Her Zaman Aynı Fikirde Olmak Zorunda Değilsiniz;
Eşler her konuda aynı fikirde olmak zorunda değildir. Elbette olaylara farklı pencereden bakabilirler önemli olan ise eşlerin buluşacak ortak bir nokta bulabilmesidir.
Farklı bakış açıları eşleri, çatışmaya götürüp evliliklerini içinden çıkılmaz bir hale getirebilir. Çatışma içinde olan, çıkmaza girmiş sorunların altında genelde bu farklı bakış açıları yatmaktadır. Çiftlerin yapması gereken; iki tarafın da kendi bakış açılarının dışına çıkabilmeleri gerekir. Sadece kendi fikrinin doğru olduğuna inanıp ilişkide kurallar oluşturduğunuzda en basit konulardaki çatışmalar bile çözümsüz problemlere dönebilmektedir. Ancak eşler birbirinin bakış açısını anlayabilmek için kendi fikirlerinin dışına çıkma esnekliğini gösterebildiğinde her iki tarafın da ortada bir noktada buluşabilecekleri üçüncü bir seçeneği bulabilirler. Orta bir noktada buluşmak her zaman mümkün olmayabilir ama en azından kendi fikirlerini birbirine dayatma çabası içine girmeden birbirini anlama çabası içinde olmaları ilişkide uyumun korunmasını sağlar.
2- Evliliğin Devamı İçin Sağlıklı İletişim Çok Önemlidir;
Bir evlilik için sevgi ve aşk önemlidir. Fakat uyum ve sağlıklı bir iletişim çok daha önemlidir. Aşk iki insan arasında başlangıçta çekimi sağlıyorsa da sevgi ve bağlılık duyguları ancak etkili bir iletişimin kurulabildiği iyi bir ilişki içinde gelişmeye devam eder. Uzun süreli ilişkilerde çiftlerin hep olumlu duygular yaşaması elbette beklenemez, karşılaşılan problemlerde, çatışmalar yaşandığında doğal olarak duygularda iniş çıkışlar olacaktır. Eğer problemleri çözümleyip ilişkideki uyumu sağlayacak etkili bir iletişim kurulamazsa zamanla çiftin arasındaki duygusal bağların zayıflayıp ilişkide kopma olması muhtemeldir. Çok büyük sevgi ve aşk ile başlayan evliliklerde bile eğer sağlıklı bir iletişim kurulamıyorsa, iletişimsizlik zamanla sevgiyi ve aşkı yıpratır. Ve evliliklerine ciddi yaralar açar.
3- Evlilikte Cinsel Uyum Önemlidir;
Evliliğin amaçlarından biride, toplum normlarına uygun, hem de sağlıklı bir cinsel ilişkinin yaşanabilme arzusudur. Evlilik uyumunda önemli faktörlerden birinin de cinsel uyumdur. Eşler cinsel yaşamlarında olması ya da olmaması gerekenleri birlikte konuşarak belirlemeleri gerekmektedir ve bu da iyi bir iletişim kurmalarıyla sağlanabilecektir. Cinsel uyum eşlerin birbirinden karşılıklı cinsel beklentileri anlatmaları ve ortak noktada buluşmaları cinsel uyumu yakalamada önemlidir.
Sorunlarınızı Konuşmaktan kaçmayın; Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için eşlerin sorunlarını konuşabilmeleri, bundan çekinmemeleri, cinsel konularda bilgilenerek hem cinselliği hem de birbirlerini tanımaya çalışmaları gerekir. Evliliğin bütününün sağlıklı olması için hem eşler arasındaki iletişimin hem de cinselliğin sorunsuz gitmelidir. Bir alanda yaşanan sorunlar diğer alanı da etkiler. Cinsellik evlilik ilişkisinde önemlidir çünkü kişiliğin bir parçası da cinsel kimliktir ve ruhsal bütünlük için insanın cinsiyete ait ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. Sağlıklı cinsellik bir yaşantı eşler arasındaki sevgi, güven ve bağlılık duygularına katkı sağlar ve eşler arasında olumlu duygular ve bağlılık tam olduğunda gündelik yaşamdaki sorunların çözümlenmesi de daha kolay olur.”
Sevinç Karakaya
Devamı