Aldatılan Kadınların Yaptığı 3 Yanlış
ALDATILAN KADINLARIN YAPTIĞI 3 YANLIŞ
Elbette aldatılma çok ağır ve kolay kolay hazmedilemeyecek bir şey. Yıllarca kendine sadakatle bağlı kaldığını düşündüğü eşinin, sadakatsizliğiyle yüzleşmek kadını hem bir depresyona sürüklerken hem de eşine karşı güven duygusunu kaybetmesine neden olur. Aldatılan kadın bazen de ne yapacağını bilemez; ”Kızmalı mı?” , ”Öfkelenmeli mi?”, ”Çekip gitmeli mi?, ”Eşinin yaptığını görmezden gelip aklının çelindiğini mi düşünmeli?”, ”Eşine nasıl bir tepki vermeli?”, ”En doğru tepki ne olur?”bu sorular arasında bir çıkmaza girip, ne yapacağını bilememenin verdiği panikle yada içindeki öfkeyi nereye akıtacağını bilememenin kararsızlık ile kadın bazı yanlışlar yapabilir. İşte ”Aldatılan Kadınların” başlıca yaptığı yanlışlar…
1-Dedektiflik Yapma
Aslında kadınların en büyük özelliklerimden erkeklere göre hislerinin daha isabetli olmasıdır. Kadın aldatıldığından şüpheleniyorsa, kadının psikolojik bir rahatsızlığı olmadığı sürece bu şüphe genelde doğrudur. Fakat kadının aldatıldıktan sonra yaptığı en büyük yanlışlardan biri işte tam burada başlar.Kadınlar eşlerinin kendilerini aldattığından şüphelendiğin de,dedektif gibi işin peşine düşerler. Gizli gizli adeta casus gibi, etrafı aramaya, eşlerini sorgulamaya bütün enerjilerini verirler. Kadının bu kanıt toplama çabası, ilişkilerini tamamen kopma noktasına taşır. Çünkü erkeklerin doğasında çok belirgin bir özellik vardır; yüzleşene kadar inkarı tercih ederler bu inkar aslında, ”Hatamı anladım, bana izin ver, su yüzüne çıkarma, pişmanım her şeyi toparlayayım.” Erkek bir kere kabul ettim mi kadına iki seçenek verir ya ayrılmak yada kabullenmek.
Kesinlikle dedektiflik yanlış bir tercihtir. Çoğu kadın bunu yaparken aslında niyetleri ayrılmakta değildir, ”Bak ben biliyorum, kendini toparla, ben evliliğimi bitirmek istemiyorum” demek ister ama yaptığı dedektiflikle, her şeyi ortaya sermek, planında olmadığı gibi evliliğini bitirir. Bazı kadınlar ise kanıtlayıp vicdanı rahat bir şekilde ayrılmak ister. kadın vicdanını rahatlatmaktan çok sonu erteler sadece… Oysaki bir kadının aldatıldığını anlaması için kanıta ihtiyacı yoktur. Eğer sizi gerçekten aldatıyorsa ya da siz, onun aldattığından paranoyaklık derecesinde şüpheleniyorsanız, kanıtlar, ilişkinizde bir şeylerin değişmek zorunda olduğunu bilmeniz için gerekli değildir. Onu tam da aldatma eylemini yaparken yakalamaya çalışmak, size aradığınız huzuru bulmaktan ziyade yorgunluk, üzüntü ve kızgınlık getirir. Şartları olduğu gibi kabullenip bundan sonra ne yapabilirim diye düşünmek en doğrusudur.
2-Kocasını Masum, Diğer Kadını Günah Keçisi Yapma
Aldatma ne, diğer kadını masum yapar, nede aldatılan kadının eşini masum yapar. Fakat burada aldatılan kadının başka kadını suçlamadan önce kendisine şu soruyu sorması daha doğru olur. ”Sizinle güzel bir ilişkiye başlayan, size güvence veren, sizi hiç aldatmayacağına dair söz veren ve sonra da sizi aldatan kim?”,”Bir erkek aldattığında, vahşi cazibeli şeytan kadın, tarafından ayartılmış oluyor, öyle mi?” yada ”Yuvanızı yıkan eşiniz değil başka bir kadın mı olduğunu düşünüyorsunuz?”. Kendinizi kandırmayın. Burada kimse diğer kadına hatasız diyemez ama yuvanızı her şeyi kaybetme pahasına da olsa tehlikeye sokan sizce kim? Aldatma asla tek taraflı değildir. Diğer kadına kızmaktan vazgeçin. Bunun yerine eşinizin ilişkinizi nasıl kirlettiğine odaklanın. Hem şöyle düşünün; bu aldatma eğer o kadınla olmasaydı bir başkasıyla olacaktı. Sadakatsizler aldatır. Sorun o kadında değil, eşinizde ne yazık ki… Burada kendinize, ”Ben eşimin sadakatsizlik yaptığının farkındayım, Bunu bilerek bu evliliğe devam edebilir miyim? yoksa bitirmeli miyim?”
3-Aldatan Eşten Ayrılamama
Kadınlar aldatıldığını öğrenirler. Burada belki de her şeyden önce üzerinde durulacak mesele, eğer eşiniz sizi aldatmışsa, isteyeceğiniz son şey, onu hayatınızda tutmaya devam etmek olmalıdır. Tabi ki pişman olan kişiler yok değil, fakat aldatma, defalarca verilen sözlere, defalarca af dilemelerine rağmen devam eden bir davranış kalıbıdır genelde. Eğer sizi aldattıysa, onu kendinizden mahrum bırakarak cezalandırabilirsiniz. Aslın da cezalandırma da demeyelim, kendinize böyle iyilik yapmış olursunuz. Ne demiştik? Sadakatsizler aldatır.
Unutmayın siz hiçbir zaman onu aldatmaya mecbur etmediniz. Eşiniz sizi aldatıyorsa bu sizin değersiz olduğunuzun değil, onun bir ilişkinin sorumluluklarını yürütmedeki yeteneksizliğinin göstergesidir. O, bir yetişkinin sahip olması gereken yeteneklerden yoksun demektir.
Kendinizi suçlamaktan vazgeçin; çünkü onun aldatmasına neden olan siz değildiniz ve sadakatsiz birini sadık hale getirmek için sizin yapabileceğiniz bir şey yok. ”Daha zayıf, daha güzel ve yatakta daha iyi olsaydım aldatılmazdım” düşüncesini kafanızdan atın. Emin olun, sizi aldatırken, sizin yeteneklerinizi ya da sahip olduklarınızı hiçbir zaman düşünmüyordur.
”Konu elbette hassas; fakat şunu bilmek gerekir eşlerin kendisine olan ve karşılarındaki kişiye olan saygıları, yetişkin bir bireyde aldatmaya izin veremez. Boşanmak son çaredir diyoruz hep, fakat sadakatsiz bir evliliği yürütmekten, hem kendini hem karşısındakini aldatmaktansa en sağlıklı olan ayrılıktır. Güvenin olmadığı bir evlilik eninde sonun da bitmeye mahkumdur.”
”Evdeki Huzur Mutluluk Budur” Hepinize evlerinde, ailelerinizle; huzurlu ve mutlu günler dilerim.
Yarıyıl Tatilinde Çocuğunuzla Sağlıklı İletişim
YARIYIL TATİLİNDE ÇOCUĞUNUZLA
SAĞLIKLI İLETİŞİM
Bir yarı yıl tatili daha geldi. Karnesini alan çocukların büyük çoğunluğu, sanki bir bayram havasıyla evlerinin yolunu tutarken, bazıları da minicik yüreklerinde ”Ne diyeceğim?”, ”Çok kızarlar mı?”, ”Acaba beni bu karneyle sevmezler mi?”, hatta ”Hiç eve gitmesem mi?” düşünceler sıralanmış evlerine doğru bir adım öne iki adım geri ilerliyorlar. İşte iki durum için de ailenin duruşu çok önemlidir. İyi ve taktirlik karneyi gereği kadar onurlandırıp, abartıya kaçmamak ve kırıkları olan karneye ise dünyanın sonu gibi, davranmayıp dengeli bir şekilde kırıkların altında ki, asıl sebeplere inebilmelidir. Yani diyebilirim ki; ”Karneyi alana kadar çocuklar sınav verdi, fakat ikinci yarı yıl için de anne-baba bu 15 gün boyunca sınav verecek.” Evet yarı yıl tatilinde karnelere vereceğimiz, tepkilerden, bu zamanı nasıl geçirilmesi gerektiğine kadar hassas bir süreç anne babayı bekliyor.
Çocuğun Başarısında Anne Baba Rolü
Okul biter, tatil başlar. Tabi ki tatilde çocuğumuza, gerekli dinlenme zamanları verdikten sonra, tatili tamamen yatarak geçirmesi de çok uygun bir hareket olmaz. Burada anne-baba çocuğuyla beraber, bir planlama yapıp, karnede geri kaldığı düşünülen derslere, çalışmasında çocuğuna destek verebilir. Fakat sorun bazen anne babanın kendini fazlaca kaptırması sonucu, çocuğa dinleneceği ve eğleneceği zaman tanımamalarıdır. Maalesef bazı anne babalar tatili bir hırs savaşına çevirebiliyor. Adeta tatili sadece çocuğunun, okul başarısını artırabilecek fırsat olduğunu düşünüp, ”oğlum yada kızım tatili ders çalışarak geçireceksin” gibi yanlış bir tutuma girebiliyorlar. Yada tam tersi karnesi iyi gelen çocuğu tamamen kendi haline bırakabiliyorlar.Tatilinin bilgisayar oyunları başında geçirmesine seyirci kalıyorlar. Elbette yapılacak tatil programı da eğlence ve ders çalışma zamanları dengeli bir şekilde dağıtılmalıdır.
Tabi aynı zaman da anne-babanın unutmaması gereken; ”Karne her ne kadar çocuğa ait olsa da çocuğunuz o karneyi tek başına elbette almadı.” Anne babanın bu karnede çok önemli rolü vardır. Anne-baba öz eleştiri yapmalıdır. Sonuç olarak o karne eve gelene kadar koca bir dönem geçti. Anne -babanın kendine sorması gereken; ”Dönem boyunca çocuğumun dersleriyle ilgilendim mi?”, ”Çocuğunun eksiklerini tespit etmeye çalıştım mı?”, ”Veli toplantılarına düzenli katılıp; okulda bir problem var mı, her şey yolunda gidiyor mu, kontrol ettim mi?” Bu soruları kendinize sormalısınız, sonrasında tekrarlamak gerekirse; ”Karneyi alana kadar çocuklar sınav verdi, fakat ikinci yarı yıl için de anne-baba bu 15 gün boyunca sınav verecek.”
Ailem Beni Her Şeye Rağmen Seviyor
Çocuklarınız her şeyden önemlisi karnesinin notu her ne olursa, olsun sizin tarafınızdan koşulsuz sevileceklerini hissetmelidirler. Anne babanın görevi, eğitim hayatı boyunca çocuğuna destek vermek başarı yada başarısızlığında olumlu yol izleyebilmektir. Çocuk; ”Başarılı olursam annem, babam beni sever, başarısız olursam ailemin yanında hiç bir değerim yok”, diye düşünmemelidir. Bunun yerine ”Annem babam beni her şeye rağmen her halimle sever”, diye düşünmelidir. Anne-baba çocuğa bu hissi verirken bir yandan da düşük dersleri varsa bunları nasıl halledebilecekleri üzerinde çocuğuyla konuşmayı denemelidir. Bu şekilde sevildiği hissi verilirken, bir taraftan da çocuğunuzun öz-güveninin gelişmesini sağlayabilirsiniz. Özgüvenin gelişimi ise başarılı olma olasılığını çok ciddi etkileyecektir. Bunun tam tersi olur ve ” Okulda başarısızsa hayatta da başarısızdır” etiketini çocuğuna yapıştırırsa, öz-güveni düşük, ders çalışmak istemeyen, ”Zaten başaramayacağım”, düşüncesiyle başarısızlığı daha baştan kabul eden bir çocuğa dönüşür.
Anne baba olarak çocuğunuzu, önce sizin çocuğunuz olduğu için koşulsuz sevdiğinizi gösterin. Sevginizin koşulunun başarısı olmadığı, izlenimini vermelisiniz. Belki de bu yarı yıl tatilin de; Okul konusunu bir kenara bırakmalı, çocuğunuzun yeteneklerini ve becerilerini ön plana çıkararak onunla gurur duyduğunuz gösterebilirsiniz. Çocuğunuzun bir yeteneğini keşfetmediyseniz, yeteneklerini keşfetmek için, çeşitli hobi kurslarına gönderebilirsiniz. Bu hem çocuğun sosyalleşmesine, hem de öz güvenini yükselmesine yardımcı olacaktır.
Çocuğumla Sağlıklı İletişim
Aslında anlattıklarımızdan sonra nasıl davranmak gerektiği net, ama tekrarlamak gerekirse; Aslında karneyi anne babalar alır. Çocuğunuz karnesi kötüyse çocuğunuzu korkutmayın. Zaten utanarak karnesini size getiren çocuğu, birde siz aşağılarsanız, başarısızlığı kabullenir ve derslerini düzeltmek için hiçbir çaba harcamaz. Bu nedenle çocuğunuz karnesini getirdiğinde ders notları düşükte olsa, çocuğunuza sevgiyle sarılın, öpün ve ne olursa olsun sizin küçük kızınız, biricik oğlunuz olduğunu hissettirin. Notları düşük olduğu dersleri gülümsemeyle anlatın ve ”artık ikinci dönem biraz daha fazla çalışarak düzeltirsin” diyerek moral vermelisiniz. ” Ben sana güveniyorum”, ”İkinci dönem daha güzel olacak, daha başarılı olacaksın” gibi sözlerle yüreklendirip ve inandığınızı gösterebilirsiniz. Eğer özel desteğe ihtiyacı varsa tatil süresince fazla sıkmadan, bir özel öğretmenden destek alabilirsiniz.
Çocuk dinlendikten sonra uygun bir zaman dilimde geride kaldığı ders konuları tekrarlaması noktasında bir program hazırlana bilir. Fakat çocuk sıkıldığında ısrar edilmemeli, başka zamana devam edilmeli ve olabildiğince eğlenerek konuları öğretmeye gayret edilmeli.
Bu arada bırakın çocuklar gönüllerince eğlensinler, dinlensinler. Okulla gittiği günlerde yapamadıklarını ne varsa yapsınlar: Mesela uykusu gelene kadar TV izleyebilirler, yorulana kadar bilgisayar oyunlarında vakit geçirebilirler, arkadaşında istediği kadar oynayabilirler, geç yatmak, geç kalmak çocuğa tatilde olduğunu hissettirir. İnanın okulu, dersleri on beş gün gibi kısa bir süre için unutması okulu özlemesine sebep olacaktır. Bunun yanında beraber hafta sonları, akşamları gezmeye gidebilirsiniz. Müzeleri gezebilirsiniz. Çocukların yaşayarak öğrenmesi en sağlıklı öğrenme şeklidir. Okulda yeterince kitap okuyor, ödev yapıyorlar. Tatilde kitap oku, şu alıştırma kitabını çöz gibi çocuğunuzun yapması gereken şeylere siz karar vermeyin. Yoğun programdan sonra çocuğunuzun bu tatili hak ettiğini unutmayın. Çocuklar tatilin tadını çıkarmalı. Ailesiyle, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla, kimle isterlerse onlarla zaman geçirmeli.
Anne-Baba olarak çocuğunuz ile her dönem ilgili olun ve okuldaki başarısını sevginizin, ilginizin ölçütü olarak görmesine izin vermeyin. Okul hayatında ki başarısını çocuğun kişiliği ve hayat başarısı gibi görerek, çocuğa okul başarısı için sürekli baskı uygulamayın. İlgili bir anne baba olursanız yarıyıl tatilinde çocuğunuza ders çalış diye baskı uygulamanıza gerek kalmayacak ve çocuklar tatilin tadını çıkaracaktır. Ve yeni yarı yıla bomba gibi başlayacaklardır.
Bütün Çocuklarına ve ailelerine güzel, mutlu, sağlıklı ve bol eğlenceli; Yarıyıl tatili dilerim .Sevgiyle Kalın…
Sevginin Beş Niteliği
SEVGİNİN BEŞ NİTELİĞİ
Sevgi bizden çok öte bir şeydir, aslında… Sevginin coşkusu, acısı; tek evet ile içine sizi alan gizemli bir serüvendir. Eğer sevginin tanımını sorarsanız; Zannediyorum Yaratılmış her zerresi kadar tarifi vardır. Herkes için bambaşka bir histir sevgi. Fakat bunun yanında çok önemli bir gerçek vardır ki; Dünyadaki bütün sevgiler toplansa, ne mutlu olmamıza, nede bir ilişkiyi sürdürmemize yetmez. Sevgi aslında bir beceri işidir, ve beceride sonradan öğrenebilir. O zaman denebilir ki bir ilişki de; sevme gerekli çaba ve uygulamalarla öğrenilebilir. Dediğim gibi herkesin sevgi tanımı birbirinden farklıdır, Çünkü her birimizin sevgi tecrübesi birbirinden farklıdır. Fakat sevginin beş yönü vardır ki bunlar hemen hemen herkeste öne çıkar. İlgi, kabul, taktir, şefkat ve kendimiz olmaya hoşgörü.
İlişkilerde; Her yetişkin en doğru eşi seçme arayışındadır. Önce kendi anne babamızda bulduğumuz iyi ve eksik yönleri harmanlayıp bunların benzerlerini bulmaya çalıştığımız, bir taklit ararız. Yani hem kontrol eden, hem de sadık biri. Kişiliğimiz oturup olgunlaşmaya başladıkça; sadece olumlu yönlere odaklaşırız. Yani kontrol eden insanları değil, bize biz olabilme imkanı veren sadık birilerini ararız. Tamamen olgunlaştığımız da ise, kusursuzun olmadığını keşfeder, artık kusursuzluk peşinde koşmaktansa, gerçekleri görürüz. İçimizde bizi biz eden kaynaklara döneriz; eşimiz artık ihtiyaçtan çok bir armağandır.
İşte bu beş nitelik; Önce anne-babanın, sonra eşlerimizin karşılaması gereken ihtiyaçlar gibi görünse de zamanla bizim başkalarına ve dünyaya sunacağımız armağana dönüşür. Bu beş nitelik denilebilir ki; ”Bir ilişkiyi sürdürmenin değil, hayatın amacı olan bütünlüğümüzü sağlayan sevginin, uygulamasının anahtarlarını bize sunar.” Bu beş niteliği uygulaya bilirsek hayatımız da çok şey kazanırız. Her ne kadar görünürde başkalarına sunuluyor gibi olsa da, sundukça bizi daha da sevilebilir kılan niteliklerdir. Sevgiyi içinde oluşturma yöntemidir.
İLGİ
İlgilenmek; Sesin farkına varmak,söylenenleri dinlemek, hissetmek ve tecrübe etmek demektir. Aslında burada bahsettiğimiz ilgiye uyum da diyebiliriz. Uyum iki kişinin birbirlerine karşılıklı ilgilerinin yansımasıdır. Gerçek ilgi; gördüğümüz de, hareketimizle veya söylediklerimizle tam anlamıyla anlaşıldığımızı yani aslında uyum içinde olduğumuzu hissetmektir.Tabi ki karşımızdaki kişiyi de tam manasıyla anlayabildiğimizi hissettirmektir. J.D Salinger’in bir roman kahramanının dediği gibi; ”Babam, hayatı boyunca sorumu duymak için bekliyormuşçasına bana döndü” simdi kendinize sorun; İşte siz ve eşiniz Birbirinizi hiç bu kadar dikkatle dinlediniz mi? Birbiriniz için bu kadar önemli misiniz? İlişkiler bu önemle şekillenir. Eşler arasındaki uyumlu ilgi; durmaksızın genişleyen güven ve güvenlik alanı oluşturur. Bizim gerçeğimize gösterilen ilginin arkasındaki gerçek, onu bize sunandan gelir. Bize gerçek bildiğini söyleyeceğine güveniriz ve eşimize güvenin kaynağı budur.
İlişkiye ilgi ne getirir; İlgiye duyulan arzu dinlenmek istemektir, çoğu zaman yanlış anlaşıldığı gibi hep sahnenin önünde olmak değil. Bir ilişki de ilgi var ise; karşılıklı odaklanma vardır, horlanma yada alaya alınma endişesi yoktur. Karşılıklı ilgi duyan eşler birbirlerinin sezgilerine önem verir. Birbirlerini ciddiye alır, itibar gösterirler. Kişilerin duyguları eşleri için o kadar önemlidir ki, korktukları duyguları da bilirler, kendileriyle paylaşmalarını isterler. Elbette karşılıklı hoşnutsuzluklarda vardır fakat bu ilgideki uyumu yakalamış çiftler iletişim kanallarını açık tutmak adına karşılıklı saygılı ve istekli bir şekilde hoşnutsuzluğu, konuşarak çözerler.
KABUL GÖRMEK
Kabul Görmek; Bir ilişkide, bütün duygularımızın, seçimlerimizin ve tabi ki kişisel özelliklerimizin saygı görmesi desteklenmesi anlamına gelir.İlişkimizde bu durum, eşimizi tanımak ve ona kendimizi açmak için bize güven ortamı oluşturur. Kendimizi eşimizin yanında ne kadar güvende hissedersek ona o kadar yakınlık hissedebiliriz. Beş niteliğin hepsinde olduğu gibi kabul görmek ve kabul etmek için hiçbir zaman geç değildir. Kendi içinizin farkındalığına dönmenizi gerektirir. Kendi kaynaklarınızın ve değerinizin farkına varmak için, yaşam koçu ile çalışmak oldukça etkilidir. Kendi değerimizi ruhumuzun derinliklerine oturtmayı öğreniriz. Bu sayede kendimize güvenimizi geliştirmekle kalmayız, eşimizi ve başkalarını da oldukları gibi kabul etmek kolaylaşır. Bir beklentimiz olmadığından karşımızdakini olduğu gibi kabul ve taktir ederiz. Kabul etmek koşulsuzdur; karşımızdakini seçimlerini hayat tarzını hem fikir olmasak ta onaylamaktır.
İlişkiye Kabul görmek ne getirir; Bir ilişkide, kişiler kabul gördüklerinden, kim olduklarına dair hislerinden ve kendi oluşturdukları değerler sisteminden ne kadar eminlerse; karşılıklı sevgilerinde, gereksiz reddedilme korkularından ve aşağılanma hislerinden de o kadar uzaktırlar. Birbirlerine sevgilerini güvenle ve etkili biçimde sunarlar.
TAKTİR GÖRMEK
Taktir Görmek; Bir ilişkide kabul görmeye derinlik katar. Bu ”Sana hayranım, seninle olmaktan zevk alıyorum, sana değer veriyorum, sana saygı duyuyorum,senin eşsizliğini taktir ediyorum, demektir. İlişkilerde eşini taktir etmek çok önemlidir. Taktir bize bağışlanan lütuf ve armağanlara şükür duymayı da içerir.Şükür olmayan ilişkilerde bir şeyler içten içe eksiktir. Bu ille de teşekkür bekleme isteği değildir. Bu şükür karşındaki kişiyle etkileşiminin sağlıklı olup olmadığını yerini iletilip iletilmediğini gösteren bir teşekkürdür.
İlişkiye Taktir görmek ne getirir; İlişkinizin ve kişisel değerlerinize sahip olmak ve kendine güvenmek için, ihtiyacınız olan tek şey cesaretlenmektir. Bu da ancak eşlerin karşılıklı birbirlerini taktirle olur. Washington Üniversitesi psikologlarından John M. Gottman’ göre ”İlişkilerini yürüten çiftlere bakıldığında taktir ekmenin oranı şikayete oranı beşe birdir”. Karşılıklı taktir, uzun ve huzurlu ilişkiler getirir.
ŞEFKAT
Şefkat; ilişkilerde Karşılık beklemeden sevmek. Sevmek ve sevilmek elbette temel ihtiyacımızdır. İlişkilerde eşlerin birbirini gerçekten severek kucaklaması, sevginin bedene işleyerek ruhu okşamasıdır. Hayatta korkularımız ne kadar büyük e derin bile olsa tek bir sevgi dokunuşuyla yok olur gider. Şefkat hem fiziksel hem de duygusal düzeyde bir yakınlık ister. Oluğumuz gibi seviliyorsunuzdur. Şefkat ihtiyacınız her zaman koşulsuzca sevilmeniz , çoğu zaman ise samimi olarak sizden hoşlanılmasıyla karşılanır. tek parmak bütün elimizi temsil etmez şefkatte sevgini gösterilme niteliklerinden biridir sadece. Sizi kucaklayan fakat size suçlamadan özgürce seçimler yapabilme hakkı vermeyen bir ilişkide bir süre sonra yersizlik ve güvensizlik hissi uyarır.
İlişkiye Şefkat ne getirir; Şefkat ilişkilerde romantik alanında başka çatışmada başka kendini gösterir. Romantik aşamasında genellikle cinsel yakınlık olarak kendini gösterir yani denilebilir ki kişilerin cinsel yaşamlarındaki mutlulukta şefkat oldukça önemlidir. Çatışma anında ise; şefkat karşılıklı meseleler üzerinde sabırla ve ortaklaşa çalışma yapmayı sağlayan hoşgörüyü getirir.
KENDİN OLMA HOŞGÖRÜSÜ
Kendin olma hoşgörüsü; İlişkinizde en derin ihtiyaç ve dileklerinizin neler olduğunu, bilip gösterebiliyorsanız. kendiniz olmanın güvenini içinizde taşırsınız. Kendimiz olmak bize güvenli gelmediğinde ise; yetenek ve erdemlerimizi saklamak için, maskeler takarız. Olmadığımız gibi görünür belki de kendimizle kalında kendimizi bir sahtekar gibi bile hissediyor olabiliriz. Ve kendimizi Eşimizin dilek ve isteklerine göre yaşamaya mecbur hissedebiliriz. Fakat kişilerin kendi gibi olma özgürlüğü izin vermeyen ilişkiler muhakkak bir yerden patlak vermektedir. Ve bir kez sağlıklı bir şekilde kontrolü ele alan kişi başkasına boyun bükerek yaşamak istemez. ”Kendim olmama izin vermiyor” gibi cümlelerle kendini göstermeye başlar. Budan dolayı ilişkilerde kişilerin kendi olma özgürlüğüne saygı göstermek gerekir. Maalesef çok yapılan bir gerçek ilişki başladıktan sonra birbirini karşılıklı değiştirme isteği. Bu istek kişilerin içinde her an patlamaya hazır bir öfke ve isyan bombası olarak çıkabilir.
İlişkiye Kendin Olma Hoşgörüsü ne getirir; İlişkilerde kişiler birbirlerine kendileri olma noktasında hoşgörü gösterdikçe içsel olarak birbirlerine tam manasıyla güvene bilir ve tam manasıyla gerçek eşini tanıyıp sevebilme şansını kendilerine verebilir. ”Evlilik ben merkezci bir anlayışla gitmez ben değil biz olmayı eşlerin seçmesi gerekir.”
Karşılıklı ilgi uyumunu yakaladığınız, kendinizi ve eşinizi olduğu gibi kabul edip taktir edebildiğiniz, şefkatle ilişkinize mutluluklar ve sorunlarınıza çözümler ürettiğiniz, tabi ki, karşılıklı kendiniz olma hoşgörüsünü, yakaladığınız birliktelikler dilerim SEVGİYLE KALIN…
Cinsellik ve Öz Güven
CİNSELLİK VE ÖZ GÜVEN
Cinsellik günümüz de halen konuşulmaktan çekinilen, bırakın sorunlarını bir uzmana söylemek, eşlerin birbirlerine dahi itiraf edemedikleri aşılamayan bir engel olmaya devam etmektedir. Gerek erkekleri gerekse kadınları çekici ve alımlı gösteren kaynağa inildiğinde; Eşler, arasında cinselliği bir engel olarak görmekten vazgeçen, günah, ayıp, yasak geleneksel söylemlerden uzaklaşabilen ve tabi ki eşler arasında cinselliğin, yerine getirilmesi gereken bir vazife değil de karşılıklı haz alma ve verebilme ilişkisi, olduğunu kabul etmelerinde yattığı görülmektedir.
Dış Görünüşle Cinsel Öz güveni Yakalama
Eşler; Kendilerine hayatın diğer alanlarında olduğu gibi cinsellik noktasında da öz güven kazandırmalıdır. Cinsellikte kendine öz güven aslında kişileri daha çekici yapandır. Bir kadının ne kadar güzel olmasından yada bir erkeğin ne kadar yakışıklı olmasından ise seksapalitesi yüksek ve cinsellik noktasında kendine bir güveni olması çok daha önemlidir. Bunun için ise eşlerin Kendi öz bakımlarında, giyim stillerinde, bakışlarında, ifade ve davranış biçimlerinde, hatta ses tonlarında belli değişiklikler yapmaları gerekebilir. erkeklerde olan ”erkeklik enerjisi” yada kadınlarla olan ”dişilik enerjisinin” bir şekilde karşılıklı açığa çıkması gerekir. Eşlerin sadece yatakta değil, sosyal ve günlük yaşamlarında, is hayatlarında, markete bile giderken, kadınların kadın gibi erkeklerin erkek gibi giyinip önce, kadın/erkek kendileri hissetmeleri gerekir. Özellikle bu durum maalesef kadınlarda kendini çok göstermektedir. Farklı ortamlardaki ciddiyetten sonra spor kıyafetlerinin verdiği rahatlığa kendilerini kaptırabilirler. Fakat unutmamak gerekir ki spor kıyafetleri sadece spor yaparken giyilir.
Cinsel Öz güven
Tabi ki hayatınız da Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için çok güzel bir manken olmanız yada çok yakışıklı bir aktör olmanız gerekmez, cinsel öz güveniniz olması yeterli. Cinsel Öz güven; Kişinin kendisi ve yetenekleri hakkında, bedeni ve kendi beden fonksiyonları hakkında olumlu yani pozitif ve aynı zamanda tabi gerçekçi bir anlayışa sahip olması ve kendini iyi etmesi demektir.Özetle kişi kendi olmaktan memnundur. Kendisi ve çevresiyle barışıktır. Kendini sevilebilir hisseder. Bir kadın/erkek çekici kılan en önemli etken öz güvendir. Çünkü öz güven kişiye cinsel güç verir, cinsel enerjisini arttırır. Hem kendisi hem eşi için daha fazla çaba göstermesini sağlar. Öz güvenleri yerinde olan çiftler kendilerinin ve birbirlerinin ne istediklerini bilirler. Kendilerinin cinsel yaşamlarında nelerden hoşlandığını bilir ve bunu eşinden talep edebilirler. Bunu talep ederken de utanma duygusuna kapılmazlar.
Cinsel Etkileşim İçin Öz güven
Kadın/ Erkek ilişkilerinde kendilerine güvenmeleri, cinsel hayatlarında da daha başarılı olmalarını sağlar. Eşler eğer cinsel öz güvene sahipler ise mutlu olacaklarına inanırlar. Aynı zamanda cinsel öz-güveni olan kişiler cinsel hayatların da sorun yaşamayacaklarına yada herhangi bir sorun ile karşılaştıklarında da kendi çözebilecekleri bir sorunsa bunu halledebileceklerine çözemeyecekleri sorunlarda da ise bir uzmandan yardım almaları bilincinde ve bunun rahatlığını yaşamaktadırlar. Aynı zaman da Kadın/ Erkek eşinin cinsel anlamda kendine güven içinde olduğunu görmesi, Eşine olan cinsel tahriki de arttırmaktadır.
Devamıİlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (2. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
İlişkilerde Farklı Olma İhtiyacı:
Özgün yani farklı olma ihtiyacı insan yaşamında insanı tetikleyen bir güçtür. Yaşamda hiç bir şey bire bir aynı değildir. Yaşam kendini tekrar etmeyecek kadar zengin yaratılmıştır. Bir kar tanesi bir başka kar tanesine benzemez. Kişilerde birbirinden farklıdır. İlişkilerinde bu farklılığı görmek isterler. ”Ben herkesten farklıyım”,” Benim herkesten farklı bir özelliğim var”, ”Ben onun gözünde en önemliyim yada en önemli olmalıyım”, ”O bensiz yapamaz”, ”Ben diğer erkekler gibi değilim”, ”Ben senin bildiğin kadınlardan değilim” gibi sözlerle bunun vurgulandığı zamanlar da olur kimi zaman.
Evet her kişi farklı insanlık tarihinden beri bir kişi tıpa tıp aynı var olmadı. Yaşanan her ilişkide farklı, kimsenin yaşadığı bir diğerine benzemez. Hiç bir evlilikte yada ilişki de ne sorunlar ne mutluluklar bire bir benzemez. Kişilerde onların içinde bulundukları ilişkilerde birbirinden farklıdır.
ilişkilerde, Önemli olduğunu hissetmenin yaygın yollarından biri, İhtiyaç duyulma ihtiyacıyla kendini ortaya çıkarabilir. Özellikle kadınlar; İhtiyaç duyulma yolunu kullanarak çocukları, eşi, hatta anne babaları için kendini paralamak için gerçekleştirir. Burada amaç kendini vazgeçilmez kılarak, önemli olma farklı olma ihtiyacını karşılamaktır. Hatta eşi için farklı olabilmek sadece çocuğunun annesi olma farklılığını hissetmek için çocuk sahibi olmak için uğraşan kadın sayısı inanılmaz şekilde çoktur.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz yaşamda ve ilişkiniz de farklı, özgün, önemli olmak için hangi yolları kullanıyorsunuz?” İlişkilerin sağlıklı olarak devam etmesi için farkındalıkları fark etmek lazım. Kişilerin kendi farklılıklarını ve karşısındaki bireyin farklılıklarını fark edip bunları belli etmesi; sağlıksız önemli ve vazgeçilmeme arayışının önüne geçebilir. İlişkilerinde; Kişiler üretken bir amaca yönelip kalıcı şeyler yapma yolunu seçip birbirlerini hayat amaçlarında desteklediklerinde farklılığı yakalayabilirler.
İlişkilerde Benzer Olma İhtiyacı:
Diyelim ki bir ilişkide birbirinizden çok farklısınız. Siz benzersizsiniz. O zaman ne olur. O zamanda birine ait olma ihtiyacı hissedersiniz. Birbirinizde benzer yerlerin olmaması da sizi rahatsız eder. Evet insanlar farklı olmak isterler Fakat bu aynı şunun gibidir ilişkilerde karanlığı bilmeden aydınlık anlaşılabilir mi ? Farklılıklar bunun için vardır ama kişiler ilişkilerinde sevgi ve ait olma karşısındakine benzeme sanki onun bir parçası olmayı hissetmek de isterler. Sizi birbirinize çeken birbirinize benzediğiniz yanlarınızdır. Ortak noktalarınızdır; ortak yerde buluşturan.
İlişkilerimiz de bazen kendimizi önemli hissetmeyiz. Bu noktada önemli ve özel olmayı talep ettiğimiz de, farkında olmadan eşimizi kendimizden iteriz. Ona ” Sevilmek istiyorum” talebinde bulundukça tam tersi olur. Sevilme isteğini sevme arzusuyla karıştırabiliriz. Eşimiz tarafından sevme arzumuz karşılanmadığında ise kendimizi özel hissetmeyiz. Bu kez de istediğimiz sevgiyi alabilmek için onu sevgi gösterileriyle boğarız. Ve bizden daha da uzaklaşır. Kaçan sevgilinin, eşin arkasından incinmişlik duygusu yaşarız. onu suçlar sevmekten korktu kaçtı deriz onun korktuğu sevginizden değildir, bitmek bilmeyen sevgi dilenciliğinizdir. ”Aşk ve sevgi denilen şey iki insanın birbirine ait olma duygusudur” Aşk ve sevgide kendimizi hem özel hem birine ait hissederiz. Yani benzerimizin yanında hissederiz.
Eğer benzerlik yoksa kişiler bu açığı gidermek için fedakarlığa baş vururlar. Sevdiği kişinin ihtiyaçlarını karşılamak için kendi ihtiyaçlarından vazgeçer yada erteler. Burada önemli olan şu; Verdiğiniz sevgiyi karşılığı faizi ile ödenmesini bekleyip bir borca dönüştürdüğünüzde kendinizi sevilmeye muhtaç konuma getirdiğinizde kaybetmeniz kaçınılmazdır.Sevgide en önemli kural ihtiyacımız olanı eşimize vermektir. Sevilmeye ihtiyacınız varsa sevin. İnsanlar sevmeyi, sevildikleri kişilerle gerçekleştirir.
Kadın erkek ilişkilerinde en kötü durum seven birinin terk edilmesi değildir bunda canınız acır bir süre ama geçer. En kötü durum ait olma ihtiyacınızın az buçuk karşılandığı sonucu değişimi göze alamamaktır. ”Ne terk edecek kadar kötü, ne kalacak kadar iyi durumu”. Bu tarz çiftlerin durumu ise şudur; Değişim için bedel ödemeyi göze alamazlar; kendini doyum ve mutluluk vermeyen ilişkiye devam ettirmenin getirdiği, öfke, kırgınlık, kızgınlık ve yalnızlık duygusunu yaşarlar. Tam bir çaresizlik ve acizlik hali.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde karşınızdaki kişi ile benzer misiniz ait olma ihtiyacınızı gideriyor musunuz?” Benzer benzeri çeker ve birbirinize ait seneniz ne sevmekte ne sevilmekte zorlanmazsınız. İstediğiniz sevilmekse samimi bir şekilde sevin karşılığında samimi sevgi bulursunuz.
İlişkilerde Gelişme İhtiyacı:
İlişkimizde her şeye sahip olabiliriz ama her gün yeni bir şeyler katıp, her iki taraf da gelişime açık olmazsa ilişki çürür. Gelişimde hayat vardır. ya gelişiriz yada ölürüz. Duygusal, zihinsel ve ruhsal gelişim için kişilerin zaman ayırmaları gerekir. Gelişmek, öğrenmek, bir seçim değil, bir lüks değil, bir ihtiyaçtır. Aynı yemek içmek kadar ihtiyaç.
Bunun için eşlerin birbirlerine gelişimlerine ayıracak vakit ve imkanlar için özgür bırakmalılar. Özgür bireyler gerçekten sever ve gelişir. Gelişen bireyler iyi anne baba olup sağlıklı bireyler yetiştirebilir. Gelişim insanların nefes almasını sağlar kendinize nefes alacak alanlar bırakın.
Cevaplamanız gereken soru; ”Her gün yeni bir şey öğreniyor musunuz? Ayda kaç kitap okuyorsunuz? En son hangi konuda ilişkinizin ve kendinizin gelişimi için bir şeyler yaptınız?” Gelişmek lüks değil ihtiyaçtır. Kendiniz ve ilişkiniz için sizi geliştirecek yollar arayın yoksa gelişmeyen her şey gibi ilişkilerde yok olmaya mahkumdur.
İlişkilerde Katkıda Bulunma İhtiyacı:
Kendimizin dışına çıkarak başkalarına katkıda bulunma ihtiyaçtır. Varlığımızın başkalarına yardımcı olduğumuzu bilmesi; işe yarar insan olduğumuzu hissetme ihtiyacı. Her konumda olduğu gibi ilişkimizde de karşımızdakine yararımız olduğunu hissetmediğimiz sürece mutlu olamayız. Bu Yaşamın her alanında olduğu gibi ilişkilerde de çok önemli bir ihtiyaçtır,eğer yararlı olduğumuzu hissetmezsek, ihtiyaç duyulmaya ihtiyaç duyarız. Eğer eşimizin bize ihtiyacı olmadığını hissedersek farkında olmadan, çocuğumuzun gelişimi pahasına da olsa bize ihtiyaç duyarak büyümesini sağlarız. Çevremizde ne kadar çok vardır değil mi büyüyüp evlendikleri halde halen annelerine ihtiyaç duyan kişiler. kendi kararlarını kendileri veremeyenler. kendileri aile olamayanlar.
Evet eşimizin”iyi ki varsın” demesi onun yaşamına katkımız dokunduğunun kanıtıdır. Ve bu insanı çok mutlu eder.Tabi ki bu katkıyı eşinize verirken bir teşekkür bile beklemeden katkı da bulunmaktan bahsediyorum, Vermenin doğal hazzını aldığınız katkıdan.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkim de katkıda bulunma ihtiyacımı karşılıyor muyum?” Vermeyi bilmeden almak bencilliktir, verilmeyi bilmeden vermek enayiliktir, verilmek ve vermek birlikte olduğunda dayanışmadır,almak ve vermek alışveriş, Verilmeye de layık olduğunu bilerek ve verilmeyi beklemeden vermek katkıda bulunmaktır.
Bu altı ihtiyacı ne kadar doyum içinde yaşarsak ilişkilerimizde o kadar mutlu oluruz. Eksik ihtiyacınızı tespit edip çözüm yolları bulduğunuzda emin olun hayat daha güzel olacaktır. Çözümlerde kimi zaman zorlanmak oldukça doğaldır böyle durum da bir uzmanla çalışmak en doğru karardır.
Sevinç Karakaya
Devamıİlişkilerde Altı Temel İhtiyaç (1. Bölüm)
İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (1. Bölüm )
Aslına bakarsanız; tüm insanların sorunlarını çözmek için bu temel ihtiyaçlarının doyuma ulaşması şarttır. Kişilerin birbirinden çok farklı sorunları vardır fakat bunun temeline inildiğinde altı temel ihtiyaçta toparlanır. Bunun için nerede yaşadığınızın, hangi ülkede olduğunuzun, ekonomik durumunuzun, hangi çağda yaşadığınızın, hangi dini inanca sahip olduğunuzun, kırsal bir köy hayatı sürdürmenizin yada metropol’ün tam merkezinde olmanızın hiç önemi yoktur bütün insanların bu altı temel ihtiyaca hayatlarında doyuma ulaşmak için ihtiyacı vardır. Tüm insanların temel duygu ihtiyaçları aynıdır.
İlişkilerimizde de bu temel ihtiyaçları karşılamadan karşılıklı doyuma ulaşmamız mümkün değildir. İlişkilerimizde temel ihtiyaçlarımız doyuma ulaştığı oranda mutluyuzdur. Kişiler ilişkilerinde bazen kendini iyi hissetmedikleri durumlar yaşar da bir türlü sebebini bulamazlar. Görünüşte bir sorun yok gibidir, her şey yolunda gibidir, ama bir şeyler huzursuz eder. İçiniz de adını koyamadığınız anlam veremediğiniz, garip bir duygu vardır işte bu kişilerin temel ihtiyacındaki doyum eksikliğinden kaynaklanır.
İlişkinizdeki genel kalite nasıl merak ediyor musunuz? Gelin bu cümleleri sesli bir şekilde tekrarlayalım. Ve dürüstçe kendimize soralım, ben ilişkimde kendimi hangisi gibi hissediyorum …
”İlişkimde Çok mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuzum”, ” İlişkimde mutsuz sayılırım”, ” İlişkimde mutsuz değilim, ama mutluda değilim”, ” İlişkimde mutlu sayılırım”, ” İlişkimde mutluyum”, ” İlişkimde çok mutluyum”, ” İlişkimde çok mutlu ve doyumluyum ve buna şükrediyorum”
Size İlişkinizde hangi duyguya kendinizi daha yakın hissettiniz. Tabi ki bir ilişkide istek ve arzularımızın hepsi doyuma ulaşmaya bilir. Fakat ihtiyaçlarımız doyuma ulaşmak zorundadır. Eğer ki bir ilişkide temel ihtiyaçlar sağlıklı ve etik yollarla doyuma ulaşmazsa; Sağlıksız ve etik olmayan yollarla ihtiyaçlarına ulaşma yollarına gider. ” Dikkat edin! Arzu veya istek demiyorum, Temel ihtiyaçlardan bahsediyoruz” Nasıl ki haftalarca aç kalan birinin, sağlıklı yiyecek yemeliyim diye bir arayışı olmaz önüne ne gelirse açlık ihtiyacını karşılamak için yer. Öylede duyguları aç kalan kişilerde sağlıklı yollardan kayma gösterebilirler. Fakat; ”Yetişkin bireylerin hayatlarının her alanında olduğu gibi ilişkilerinde de duygusal temel ihtiyaçlarını bilip bunları kendileri ve eşleriyle çözmeleri gerekir.”
Peki nedir bu İlişkilerde bizi Mutluluğa götürecek temel ihtiyaçlar?
İlişkilerde Güven ihtiyacı:
İnsanların temel ihtiyaçlarından biride güven ihtiyacı. Aynı şekilde ilişkimizde de güven duymak isteriz. Güvenmediğimiz de ne olacağını bilemediğimizden güvenecek bir kişiye ihtiyaç duyarız.
Herkes ilişkisinde güven arar yokluğunu hissettiğinde ise eşine karşı kontrol etme isteği artar. Çünkü bunu kontrol kendinde olursa, eşinin tepkilerini belirleyebileceğini düşünür. Ve böylece kendini güvende hisseder. İlişkilerimizde her şeyi kontrol etme ihtiyacı varsa burada emin olmadığımız şeyler vardır demektir. Güven duygumuzu doyuma eriştirmek için kontrol etme ihtiyacı duyarız. Evlilik Kurumu; insanların emin olma ihtiyaçlarını, doyuma yöneliktir. İnsanların bir çoğu değişmekten korkar, Mevsimler değişebilir her şey değişebilir ama bir değişmemeliyiz diye düşünürler. Rahatlık veren durumun hiç değişmemesini isterler. Bazen de kötü giden evliliklerde yada ilişkilerde sonunu nasıl olacağını bilememek, bitirilmesi gereken bir evliliği sırf alışılmış olanın verdiği eminlik yüzünden kişiler bitiremez. Güven ilişkilerde önemlidir sağlıklı yollarla gelmediği zamanlarda insanlar bunu sağlıksız yollarla baskı , kontrol, gibi yollarla elde etmeye çalışırlar çünkü güven bir ihtiyaçtır.
Cevaplamanız gereken soru; ”İlişkinizde siz güvenlik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” Bunu yetişkin insanlarda olması gereken gibi karşılıklı dürüstlük ve diyalog ile çözmeye çalışıyorsanız, problem yok. Fakat sağlıksız yollara gidiyorsanız hem kendinizi hem eşinizi gereksiz yere yoruyorsunuz demektir.
İlişkilerde emin olmama ihtiyacı:
Belki bu biraz şaşırttı.Güven ve emin olma ihtiyacından bahsetmiştik. Emin olmama da ne şimdi diyebilirsiniz. Emin olunca kendimizi huzurlu hissederiz. Stressiz, her şey tanıdık bildik, eşiniz belli ilişkiniz de ne nasıl gidecek çok iyi biliyorsunuz. Eşinizden alacağınız tepki belli vereceğiniz tepki belli. Yani her şeyden eminsiniz sonra ne olur dersiniz? Sanırım bildiniz Sıkıntı ”Can sıkıntısı” işte bu noktada emin olmama ihtiyacı devreye girer. Değişiklik ihtiyacı, Heyecan ihtiyacı, risk alma ihtiyacı.
Evliliklerde her şey bilinir hale geldiğinde, eşler otomatiğe bağlanmış gibi hep bilinir tepkiler verdiğinde ”can sıkıntısı” başlar. Heyecanın bittiği yerde depresyon başlar. Heyecan yoksa mutsuz oluruz. İşte tam bu noktada heyecan arayışı başlar. İlişkimizde farklı bir şeyler isteriz. Mücadele edeceğimiz şeyler,heyecan isteriz.
İlişkinin başında emin olmak isteriz, beni sevmeli güvenilir olmalı deriz. Fakat eşimiz bir süre sonra bizi sevse ve güven verse de ilişkide uyarılmaya, heyecana ihtiyaç duyarız. Çiftler bu ihtiyaca uygun davranmadıklarında ise sağlıksız ve etik olmayan yollardan heyecan arayışı başlar. Erkekler gül gibi eşlerinin üstüne gül koklarken, kadınlar kendini yemeğe, aşırı spora yada boş işlere verebiliyorlar. Heyecan arama yolları sıralanmayacak kadar uzundur.
İlişkilerde gündelik yaşam aynı şekilde gittiğinde ilişki can sıkıcı hal alır. Ve çiftler nedenli nedensiz kavgalara başlarlar. Belki garip ama çoğu çift bu kavgalardan hoşnut olurlar. Kavga, küsme ve barışma süreci ilişkilere heyecan ve belirsizlik getirir. Mesela; Küsme ne kadar sürecek?, İlk adımı kim atacak?, Barışma nasıl kutlanacak? Tabi küslük süresince eşler birbirine özlem hissetmeleri de durumun ayrı bir heyecanı denebilir. Hatta farkında olmasalar da; sırf bu heyecan için kavga eden küsen ve barışan çift sayısı oldukça fazladır. Bazı çiftler kavga etmemelerinden övünseler de ; kavga etmemek aslında o ilişkide daha sessiz ve derinden ilerleyen ciddi bir sorun var demektir.
Cevaplamanız gereken soru; ”Siz ilişkinizde emin olmama yani değişiklik ihtiyacınızı nasıl karşılıyorsunuz?” İlişkilerde değişiklik ihtiyacını gidermek için eşler değişik hobiler ortak, sosyal paylaşımlar,yada ilişkilerine renk katacak farklı şeyler bulmalıdır ki evlilikleri sağlıksız yollara sapmasın.
Diğer; Duygularımızdaki Temel İhtiyaçlarımızı öğrenmek için lütfen yazının ikinci bölümünü okuyunuz.İLİŞKİLERDE ALTI TEMEL İHTİYAÇ (2. Bölüm )
Sevinç Karakaya
Devamıİlk Hedefin Evlenmek
İLK HEDEFİN EVLENMEK
Hemen hemen bütün genç kızların hayalidir; Beyaz atlı prensini bulmak. Hele ki düğün sezonunun açıldığı şu günlerde daha da pembe hayaller kurma zamanıdır. Eğer ki sizin böyle bir hedefiniz yoksa yada böyle bir hayali o zaman da sizin yerinize bu hayali kuranlar vardır. Bazen annelerin yerine koyduğumuzda kendimizi bir noktada, eğitim hayatını noktalamış, çalışma hayatı da olmayan genç kızlarının bir an önce mürvetlerini görmek istemesini bir nebze de olsa anlıyorum. Kızları için koyabilecekleri tek hedef evlilik olabiliyor. Fakat aynı telaşı kızları yüksek lisans yapmış, iyi bir şirkette yönetici olan annelerde de görmek beni itiraf ediyorum şaşırtıyor.
Anneler Çocuklarına Evlilik Hedefi Koyuyor
Şimdi diyeceksiniz Sevinç hanım, böyle bir hedef vermiyoruz. Tabi ki bu direk ”İlk hedefin evlenmek” gibi bir durum komik olurdu. Fakat annelerimiz, evlilik gerek hal, gerekse verdikleri evlilik örnekleri ile çocuklarına bilinçli yada bilinçsiz verdikleri bir hedef haline geliyor. Tamam, dünya gözüyle çocuklarına karşı görevlerini tamamlasınlar istiyorlar, evladı yuvasını kursun mutlu olsun istiyorlar, hepsi çok güzel de, evlenince de bitmiyor ki baskılar. Daha düğünün ertesi günü torun siparişleri, hadi ilk torunu verdiniz kucaklarına, sonrasında toruna kardeş gerek baskıları, yani evlilik hedefi ile de sonlanmıyor. Bunu okurken eminim bir çoğunuza tanıdık gelmiştir.
Kısacası özellikle kız çocukları evlenmek üzere şartlandırılmış büyütülüyor. Erkek anneleri biraz daha rahat bu konuda. Önce aman bir kıza kendini kaptırıp okuluna mani olmasın diye gözlerinin içine bakıyorlar oğullarının. Ne zaman oğullarının yaşı ilerliyor, o zamana kadar kızlardan korumaya çalıştıkları oğullarına sülalece kız bakmaya başlıyorlar, eyvah bu çocuk ne zaman evlenecek diyenin telaşına düşüyorlar. Erkekler kızlara göre biraz daha şanslılar.
Erkelerle Kızların Masalları Bile Farklı
Tamam annelere bu kadar yüklenmeyelim, başka neler suçlu olabilir? Diğer suçlu masallar mı? Küçücükken kızlara ve erkeklere anlatılan masallar bile farklı değil mi? Erkek çocuklara kurşun askerler anlatılırken kız çocuklarına anlattığımız masallara bakın Pamuk Prenses, Cindrella, Uyuyan Güzel … hepsinin ortak noktası, hepsinde prenses yakışıklı prensle evlenir ve ömür boyu mutlu yaşarlar. Evet masallarda bile mutluluğun tek şartı evlilik ve evlenince hep mutlu son oluyor gibidir değil mi? Ne ilginçtir,bir tane de masal yok evlenince başlayan, yakışıklı prensin evlendikten sonra prenslikle alakası olmadığını keşfeden ve mutluluğun evliliğe endeksli olmadığını anlatan tek masal yoktur değil mi?
Beni yanlış anlamayın, elbette evliliğe e karşı değilim. Karşı olduğum çocukların, gençlerin evliliğe şartlı ve mutluluğun evliliğe bağlı yetiştirilmesinedir. Özellikle kızların evlilik eşittir başarı olarak görmesine sebebiyet veren yetiştirme şekline karşıyım. Şu kesinlikle doğrudur, evlilik, doğru insanı bulabildiyseniz çok güzel, çok huzurlu ve dünyadayken size cenneti yaşatacak bir birliktelik olabilir. Fakat tahmin edemeyeceğiniz kadar çok kadın kendini evlenemediği için son derece yetersiz hisseden ve özgüvenini kaybeden, ya da sırf evlenebilmek için yanlış kişi olduğunu bile bile nikah masasına oturan ve yine o kadar çok kadın vardır ki, prense dönüşecek kurbağayı arayan, bu aşamada da bir sürü yanlış ve kendine göre tamamlanmamış ilişkiler sonucunda depresyon yaşayan yada mutsuz olduğu halde, evli kalmak uğruna bin türlü eziyete katlanan bir çok kadın vardır.
Çocuklarınıza Mutluluğun Tek Yolu Evlilikmiş Gibi Anlatmayın
Şunu ailelerin özelliklede annelerin bilmesi gerekir ve çocuklarının mutluluğu için evlilik şart değildir. Unutulmaması gereken hayatta, mutluluğunuz bir başkasına ya da evliliğe bağlı değildir. Biz kendi içimizde mutlu olmayı bilmezsek, hiçbir evlilik bizi mutlu etmeyecektir. John Lennon annesinin ona öğrettiği gibi ; Hayatın anahtarının mutlu olmayı öğrenmek gerektirdiğini çocuklarımıza öğretelim.
“5 yaşındayken annem mutlu olmanın hayatın anahtarı olduğunu söyledi,
okula gittiğimde bana büyüyünce ne olmak istediğimi sordular ben de
“mutlu” yazdım ve bana soruyu anlamadığımı söylediler
ben de onlara asıl onların hayatı anlamadığını söyledim.
*John Lennon*
Evlilik pembe masallardaki gibi değildir. Mutlu evlilik için sadece yakışıklı prensler yeterli değildir. Biz kendimize prensesler gibi bakmadıkça, karşımıza çıkacak insan da prens değildir. Yani yine her şey bizle başlıyor. Biz mutlu olmayı kendi içimizde özümüzde başarabilirsek mutluyuzdur. Mutluluğunuz evliliğe yada bir başkasına bağlıysa, çok ciddi sorununuz vardır. Çünkü yokluluklarında mutsuzluğa kendinizi ömür boyu mahkum edersiniz.
Sevinç Karakaya
DevamıKadınların Cinsel İsteksizlik Yaşama Sebepleri
KADINLARIN CİNSEL İSTEKSİZLİK YAŞAMA SEBEPLERİ
Ülkemizde bugün otuz, kırk yaş arasındaki kadınlarda çok sık rastlanan bir sorundur, cinsel isteksizlik. Kadınların cinselliğinden ve cinsel sorunlarından bahsedilince en çok rastlanan problem cinsel isteksizlik ve oranı yüzde kırklardadır.
Kadında cinsel isteksizliğin sebeplerine bakıldığında; Ağırlıklı olarak duygusal sorunlar olsa da elbette sadece duygusal sorunlar değil, cinsel isteksizliği körükleyen bir çok etken, hastalık vardır; Bunlar hormonal dengesizlikler, olabileceği gibi, diyabet, tansiyon, kalp v.s… hastalıklarda olabiliyor. Fakat cinsel isteksizliğe en belirgin sebepler şu şekilde sıralanabilir.
Duygusallık Olarak Tatmin Olamama
Kadınlar erkeklere göre psikolojisi daha çabuk bozulabilen, daha çok duygularıyla yaşayan varlıklardır. Bunun etkisi altında depresyona sürüklenen kadının cinsel hayatında da isteksizlik görülür.Cinsel isteksizliklerin büyük bölümünü depresyon kaynaklı olmaktadır.
Elbette cinsellik erkek için olduğu kadar, kadın için de önemli bir ihtiyaçtır, fakat kadınların cinselliği arzulaması için ilk önce ruhen, duygusal olarak doyuma erişmeleri gerekir ki; hem eşini hem onla gelecek cinselliği arzulayabilsin.
Erkekler tarafından, kadının duygusallığını iyi tanınmıyor,tanınmadığı için de, kadının cinselliği duygusallığından geçtiği anlaşılmıyor. İyi bir duygusal ortam yaratıldığında cinsel olarak uyarılabilirken bir kadın, bu durumda cinselliğe uyarılmıyor. Hatta cinsellik noktasında başlarda çok istekli olup beraberliği arzulayan kadın, eşinin bencilce, sadece kendini mutlu etme çabasından kaynaklanan, sebeplerle; doyuma erememesi hali kadını cinsellikten uzaklaştırıyor. Kadın, karşısında monoton, heyecan vermeyen erkek modeli görünce bu cinselliği yaşama arzusu da uyandırmıyor.Tabi ki Kadının cinsel isteksizliğinde bu çok önemli bir unsur olmaktadır.
Cinsel isteksizlik probleminin çözümü gerçekten zordur. Çünkü sorun ilişkinin temelinden kaynaklanabiliyor. İlişkideki problemler çözülmeden cinsel isteksizlik probleminin de çözülmesi pek mümkün olmuyor. Ve kadınlar genel olarak etraflarındaki problemlerden etkileniyorlar.
Geleneklerin Verdiği Baskılar
Bireylerin yaşadığı cinsellikle alakalı sorunlara bakıldığında , beklentilerine ve yaşadıkları geleneklere göre değiştiği gözlenmektedir. Cinsel problemler yaşayan çiftlerin halen sorununa çözüm aramak da çekindikleri ve bunu ayıp olarak algıladıkları da karşılaştığımız bir gerçektir.
Daha çok kırsal kesimde karşılaşılan geleneklerin baskısı aslında kimi zaman da kentlerde yaşayan kadınları baskısı altına alabiliyor. Ancak en vahim durum kırsal kesimde yaşanıyor çünkü bu baskılar nedeniyle, bastırılmış bir cinsellik ve cinselliğe hiç yaklaşımı olmayan insanlar görülüyor sıklıkla.
Özellikle geleneksel ve baskıcı ailelerde yetişen bayanlar; gördükleri baskı ve yanlış yönlendirmelerden kaynaklı cinsel ilişkiden öylesine uzaklaştırılıyor ki, evlilik yaşamı içinde de, cinselliği eşinin sadece beklentileri doğrultusunda yaşayıp, eşinin isteklerine, cevap vermesi gereken vazife olarak alılıyorlar. Kendilerinin cinsellikten beklentileri olma yada cinsellikten bir haz olmak gibi lükslerinin olmadığını düşünüyorlar ve bir süre sonra da cinselliği hiç önemsemiyorlar. Cinselliği bu şekilde uzaklaştırılması ve bir zorunluluk görülmesi; Bu kadınlarda cinsel isteksizlik problemleri olarak ortaya çıkıyor.
Eşinin Cinsel Sorularından Kaynaklı Sebepler
Cinsel isteksizlik sorunuyla gelen kadınların ortak özellikleri; evlilikleri ve özel yaşamlarıyla ilgili sorunlarının olması. Bu bayanlar, yoğun cinsel isteksizlik problemi ile bize geliyorlar ama partnerlerini de seviyorlar. Yani eşinden soğuma gibi bir problemleri yok. Sadece sevişmeyi istemiyorlar. Eşini seven ama onunla sevişmek istemeyen kadınların çoğunun eşlerinde ya erken boşalma ya da ereksiyon sorunu olduğu ortaya çıkıyor. İşte bu gerçek sorunlar kadınlarda ciddi oranda cinsel isteksizlik yaratıyor.
Erkekte oluşan şikayetin, kadında isteksizlik yaratması durumu da var. Kadının olayı nasıl ele aldığı da önemli. Kişisel faktörler, kişinin olayı ele alış biçimi sonucu değiştiriyor tabii ki diyor.
Kadının Rol değiştirmesi
Bazen de benim Kadın danışanlarım dan gözlemlediğim kadarıyla; Kadınlar evlenmeden öncesinde cinselliği arzuluyor, merak ediyor yani kadın, sevgili, eş kimliğini daha net yaşarken, evlendikten sonra hızla değişim gösterebiliyorlar. Bu değişim genelde oynadığı rolü değiştirmek şeklinde kendini gösteriyor, anne, arkadaş, iş kadını, ev kadını gibi rolleri üstlenebiliyorlar. Bu rollerinin altında kadın ezildikçe yani toplumsal rollerin üzerindeki baskısı arttıkça sevgili rolü git gide geri plana atılıyor. Kadının eve ayırdığı zaman, işe ayırdığı zaman, akrabalara ayırdığı zaman,yanında bir de ilişkisine ayırdığı zamana bakıldığında ilişkisine diğerlerine göre çok küçük zaman ayırıyorsa yani sevgililik rolüne verilen zaman azalıyor ise cinsellik sürekli geriye düşüyor ve bu zamanla cinsel isteksizlik oluşturuyor olabilir.
Sadece Sevişmek İçin Yakınlaşmak İstemiyorlar
Cinsel isteksizliğin en önemli sebeplerinden biri de ; Kadınların eşlerinden yeteri kadar ilgi görememesi. Bir de eşinin sadece sevişmek isteği zaman kendisine yaklaştığını düşünen kadınlarda da cinsel istek problemi meydana geliyor. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, cinsel isteksizlik sorunu yaşana bir kadın bana şunları anlattı. “Sadece cinsel ilişki kurmak istediği zaman bana yaklaşıyor.
Ben de bu nedenle uzak duruyorum, çünkü bu bir oyun gibi, hep belirli şeyleri yapıp sonra benimle sevişmek istiyor. Benden ne istediğini biliyorum ve bunu istemiyorum.” Ancak bu ve bu tür sorunları anlatarak bize gelen bayanlar cinsel anlamda daha canlı, uyanık olmak, cinsel istek duymak istiyorlar ve kendilerinde bu yönde bir eksiklik varsa bununda çözümünü bulmak istiyorlar.
DevamıEvliliğimde Bir Uzmandan Yardım Almalı mıyım?
EVLİLİĞİMDE BİR UZMANDAN
YARDIM ALMALI MIYIM?
Çok iyi giden evliliklerde bile zaman zaman iniş çıkışlar yaşanabilir. Fakat burada sorun olan inişlerin çıkışlardan daha fazla olmasıdır. İlişkide iniş süreçlerinde hemen toparlanmaya gidilmediği ve eşler arasındaki dargınlık ve kırgınlıklar uzadığında, bu kırgınlıklar zamanla, karşılıklı olarak, yerini öfkeye bırakabilir. Biriken öfke de; gerekli, gereksiz kavga olarak kendini gösterir. Bunun bir adım daha ilerisi ise kavgaların sıklaşması, hatta en ufak tartışmalarda bile seslerin yükselmesi, asabi ve hakarete varan tavırlara eşleri sürükler. Artık eşler geçmişe baktıklarında o eski ilk tanıştıklarında ki nazikliği ve anlayışı göremez olurlar. Hatta ”Daha ne kadar böyle gidebilir ki?”, ” İlişkimiz sona mı yaklaşıyor?”, ”Boşanmak en iyi çare mi acaba?” gibi sorular sormaya başlarlar.Bu sorular artık kafanızı daha çok meşgul etmeye başladığında, yapmanız gereken; Biraz durup düşünmek… sonuç itibariyle elbette sorunlu bir ilişki devam etmez, bir yerde kopar. Fakat ilişkinizde yeni tanıştığınız dönemlere, tekrar dönmek mümkün olsaydı, yani bugün içinde bulunduğunuz sorunlar, artık sizin için sorun olmasaydı; Yine evliliğinizi yada ilişkinizi sonlandırır mıydınız? Böyle bir hal içindeyseniz bir uzmandan profesyonel yardım almanın, tam zamanıdır, diyebilirim. ”Her filmin sonu mutlu bitebilir, sevgi her zaman kazanabilir. Yeter ki siz yürekten kararlı bir şekilde isteyin” .
İlişki Koçundan alacağınız yardımla, ilişkinizin gerçekten hangi konumda olduğuyla çok daha net yüzleşe bilir, Sorunun nedenlerini fark edebilir ve gerekli çözüm noktalarına ulaşabilirsiniz. Bezen kendimiz olayların içindeyken çok da objektif bakamaya biliriz, Fakat sizi yargılamayan ve yönlendirmeyen tamamen tarafsız olan bir uzmanın, size yönelteceği doğru sorularla ilişkinizin asıl sorun kaynağına ulaşabilirsiniz. İlişki Koçunuzun yol arkadaşlığı ile, Sorunlarınıza, geçici çözümler yerine, kökten çözümleri yine kendi içinizde bulabilme yollarını keşfedersiniz. İlişkilerinizde son için, ani karar vermeden, ilişki koçundan yardım alabilirsiniz. Tabi ki en ufak tartışmanın ardından da soluğu ilişki koçunda almak zorunda da değilsiniz. ”Peki ama ilişkimde ne zaman bir destek almalıyım bunu nasıl ayırt edebilirim?” Bu gün bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. Öncelikle her ilişkide türlü türlü nedenlerden ötürü başvuruluyor olsa da profesyonel desteğe ihtiyacınız olduğunu genel de şu tarz sorunlar yaşıyorsanız karar verebilirsiniz.
Kavgalar Sürekli Oluyor ve Yüksek Sesle Hakaretler varsa;
Bize öğretilen, çocukluğumuzdan beri, bir şey vardır. ”Bir evlilikte kavga o evliliğin tuzu biberidir” Evet, genel olarak doğrudur.Tabi ki tartışabilirsiniz,bir ilişkide ”kavga” olmazsa olmazlardandır. Fakat konuşmaktan çok tartışıyorsanız, birbirinize artık tahammül edemiyor , her gördüğünüz de öfkeleniyor ve kavga etme potansiyeli içine giriyorsanız, beraberken kendinizi her daim gergin hissediyorsanız; İşte bu aşama da durup ciddi ciddi düşünmeniz gerekiyor. Karşınızdaki kişiye bağırmak bile sizi rahatlatmıyor ise ”ilişki koçuna’‘ ihtiyacınız var demektir.
Aynı Evde Ama Hiç Konuşmuyorsanız;
Genelde öfke hali , yüksek sesli tartışmalar olarak kendini gösterir. Fakat bazen de; kendini sessizliğe ve diyalog kurmamaya bırakabilir. Bu kimileri için, akılda kalıcı ve ”soğuk” bir intikam şeklidir,hatta bazen susmak ve zamana bırakmak iyidir de. Fakat uzun vadede ilişkide kalıcı ve yıpratıcı etkiler bırakır. Unutmayın ki sağlıklı bir ilişki için, eşlerin iletişim kurabilmeleri çok önemli bir unsurdur. Tam olarak anlaşamadığınız noktalarla ilgili, oturup medeni bir şekilde konuşmanız şarttır. Maalesef bu yapılmadığı taktirde, sessizlik giderek derinleşecek ve ilişkinizde giderilmesi zor çatlaklara sebebiyet verecektir. Sessizliğinizin bir şekilde bozulması gerekiyor. Unutmayın siz hayatta kendiniz den başka kimseyi değiştiremezsiniz. Ve bir şekilde bu konuşmama yemini bozulmalı… Bu yüzden; Yol arkadaşınız, ilişki koçu ile yapacağınız,çalışmalar da; Kendinizi rahat hissedip ve doğru ifade edebilmeniz, duygularınızı samimiyetle aktarabilmenin yolunu yeniden keşfedeceksiniz.
Aranızdaki Güven Bitti ise;
Hiç şüphe yok ki Güven, bir ilişkinin ”temelidir”. Güvenin olmadığı bir ilişkide; kıskançlıklar, karşılıklı şüpheler ve beyninizdeki film senaryoları peşinizi bırakmaz. İlişkinizi güvensizlik içinde elbette devam ettiremezsiniz. Ne kendinizi nede ilişkinizi bu güvensizliğe mahkum etmek zorunda değilsiniz. İlişki Koçunuz; bu güvensizliklerin ve kaygıların altında yatan nedenleri fark edebilmenizi, görebilmenizi kolaylaştıracak, sorunun ”köküne” inmenizi sağlayacaktır.
Eşinize Kininizi Atlatamıyorsanız;
Eşiniz sizi kırdığı herhangi bir konuda onu bir türlü affedemiyor, bunu size nasıl yaptığı konusunda sürekli yada aklınıza her geldiğinde ilk günkü gibi öfkeleniyor olabilirsiniz. Hatta Bu kini içinizden atamamanız, muhtemelen cinsel yaşamınızda da ”olumsuz” yönde etkilemesi muhtemeldir. Buda eşler arasında bağlılığın kaybedilmesi noktasın da en tehlikeli sonuçlardan biridir.. Bazen affedebilmeyi öğrenmek gereklidir fakat affedilemeyecek şeyler de vardır. Bunun kararına ilişki koçunuzun yardımıyla daha iyi varabilirsiniz.
Unutmayın insanlar hayata mutlu olmak için gelirler, Mutlu ve huzurlu olmak için evlenirler. Evliliğinizde bu huzuru yeniden yakalamak için, yardım almaktan çekinmeyin. Bazı yaralarınızı kendiniz sarabilirsiniz, fakat bazılarına ise dışarıdan müdahale şarttır.
Sevinç Karakaya
DevamıNeden Sağlıklı İlişkiler Kuramıyorum?
NEDEN SAĞLIKLI İLİŞKİLER KURAMIYORUM
Aslında her bireyin hayatta aradığı en önemli şey, Sağlıklı bir ilişkinin kazandıracağı huzur ve doğru kişiye olan bağlılığın verdiği güvendir. Fakat sahip olmak istediği halde bir türlü aradığı mutluluğu getirecek ilişkiyi bulamayan bir çok insan vardır.
Her zaman tekrarladığımız gibi, Dünya sevgi üzerine kurulmuş ve sevgi ile devam etmektedir. İnsanın da hayatını devam ettirdiği sürece ihtiyaç duyduğu enerji kaynadığıdır sevgi. Peki hiç düşündünüz mü? insanlar bu denli sevgi ve bağlılık ihtiyacı duyarken, neden ilişkiler bu kadar kısa sürede tüketilip etkisiz bırakılıyor? Bunun sebepleri düşünüldüğünde modern dünya dediğimiz yaşadığımız zamanda ilişkilerin çok hızlı yaşanması ve beklentilerin gereğinden fazla abartılı olması, ilişkilerin tükenmesine sebep olabileceği gibi, kişilerin daha çok hayatlarının merkezine kendilerini koymaları sonucu ilişkinin sorumluluklarından kaçmak isteği de ilişkilerin bitmesine neden oluyor. Genel olarak ilişkilerin bitiminde karşı taraf yada çevresel faktörler suçlanmasına rağmen, bakıldığında birey olarak kendi eksik ve yanlışlarımız da en az karşı taraf ve çevresel faktörler kadar etkilidir.
Gerçekten acaba böyle olabilir mi ? İlişki yaşamamızı engelleyen kişisel özelliklerimiz olabilir mi? Evlilik için hep yanlış kişiler sizi bulduğunu düşünüyor ve uzun zamandır hayatınızda biri yoksa veya ilişkileriniz bir türlü uzun soluklu olmuyorsa, Yada evliliğiniz de istediğiniz o sevgi ve güveni bir türlü yakalaya mı yorsanız;Kendi kişisel özelliklerimizi tekrar kontrol etmek gerekebilir. Tabi İlişkiler çok genel bir kavram içerir eşinizle yada sevdiğinizle olabileceği gibi arkadaş dost aile iş hayatımızdaki ilişkilerimizde de kendi kişisel özelliklerimizden kaynaklı sorunlar yaşıyor olabiliriz.Gelin bugün buna bir de beraber bakalım.
Mutsuzluğu Alışkanlık Haline Getirmek
Hayatta herkes negatif olaylarla karşılaşabilir. Fakat burada unutmamak gereken şudur; Her yeni başlangıç bize yeni umutlar yeni beklentiler getirir. Eğer ki geçmişte yaşadıklarımıza takılıp, onları bugünümüze taşırsak, muhtemel yarınlarımız da onlarla şekillenecektir. Burada yapılması gereken geçmişi elbette unutmak değil, yaşadığımız olayın hayatımızda bize bir şeyler öğrettiğini hatırlayıp, gereken dersleri alıp yolumuza devam etmektir. Böylece hayatı yaşayacak gücüm kalmadı demektense; Edinmiş olduğunuz tecrübeleriniz ile kendinize yeni hayat yolu çizebilirsiniz. Sadece ilişkiler için değil hayatın her alanında başarı sağlamış insanlar, yaşadıkları hayal kırıklıklarına değil, daha iyisini yapabileceğine inanan insanlar olmuştur.
Eğer ki bu tarife uyuyorsanız;geçmişteki kötü ilişkiler deneyimlemiş, haksızlıklara ve ayrılıklara odaklanarak pes etmiş, artık kimselerle görüşmek istemiyor, yeni insanlar tanımak, sosyalleşmek istemiyorsanız, girdiğiniz ortamlarda silik ve güvensiz kişilik tarzı sergiliyorsanız, bu ilişkilerinizin neden kısa süreli olduğunu açıklayabilir.
Burada çözüm şudur. Korkularla hayatınıza devam edemezsiniz siz geçmişinizle ve mutsuz olacağım korkusuyla yaşarsanız bunları hayatınıza çekmeye devam edersiniz. Unutmayın; geçmiş siz ona takılmadıkca ve benzer davranışlarla aynı sonu bekleyerek çağırmadığınız da tekrarlamaz, yapmanız gereken her zaman geçmişi geçmişte bırakıp, yaşananlardan ders almış şekilde, yepyeni bir sayfa açmaktır.
İlişkilerde İtici Gelen Özellikleri Tekrarlıyorsanız
Gerek yakın dostluk gerek aile bağları gerekse karşı cinsle olan ilişkilerimiz de ilk önce bir birey olduğunuzu asla unutmamanız gerekir. Herkesin kendi hayat alanın da yaşama hakkı vardır. Beraber paylaşılan alanda da, bazı davranışlar vardır ki istisnasız karşı bütün ilişkilerde, özellikle karşı cinsle olan ilişkilerde itici gelir ve kişileri ilişkiden soğutur. Erkek ya da kadın hiç fark etmez bu davranışların etkisi kaçınılmazdır. Çünkü kimse bir ilişki ile boğulmak istemez. Bunlar neler olabilir? derseniz; mesela, daha başlarındayken ilişki ile ilgili fazla beklentiye girmek, duygusal olarak baskı yapmak, sürekli nerede, ne yaptığını sormak, sıkça onu sevdiğinizi söylemek veya devamlı mesaj atmak, ilgi beklemek, aşırı kıskançlık, eski defterleri karıştırmak, baskı yapmak, çocuk gibi davranmak, dır dır etmek, hep beraber vakit geçirme isteği, başkalarıyla paylaşamama gibi… Tabi ki daha da artırıla bilir bu örnekler. Eğer ki fark etmeden de böyle davranışlara giriyorsanız. Hareketlerinizi bir kez daha gözden geçirin ve aşırılıklarınızı törpüleyin derim. Dediğim gibi alışılmış yada öğretilmiş aileniz veya çevrenizden aldığınız davranış tarzı bu olabilir fakat sağlıklı bir ilişki için bunları yok etmeniz gerekiyor. Bununda en iyi yolu tekrarlamamaktan geçiyor. Aşırı davranışlarınızı kontrol edin ve bunlardan uzak durun. Ben buyum ve olduğum gibi olmak istiyorum gibi bir düşünce tarzınız varsa, Bu bazı durumlarda doğru bir bakış açısı değildir, olduğunuz haliniz insanlara itici geliyorsa değişmeli ve kendinizi yenilemelisiniz. Kimseyi değiştiremezsiniz siz yalnızca kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu yüzden herkesin sizi aşırı hareketlerinizle kabul etmesini beklemeyin.
Yeni Moda Ölümüne Kankayız Modu
Evlenmeyi düşündüğünüz kişi yada potansiyel sevgiliniz ile ve tabi ki evliliğinizde de dost olmak elbette çok önemli ve gerekli ama bu dostluğun seviyesine dikkat etmek gerekir. İlişkilerde fazla dostane tavırlarda bulunmanın ilişkinin aşka dönüşmesini engellediği ispatlanmış bir gerçektir. Fazla yüzgöz olmak, hayatının ve eski ilişkilerinin tüm detaylarını anlatmak ve dinlemek gibi insanların yakın arkadaşları ile paylaştığı detaylar genellikle ilişkileri aşk boyutundan çıkararak dostluk çizgisine çekiyor. Eşinizle yada sevdiğinizle diyaloglarda onu anladığınızı belli etmek için kendi cinsiyetinizden ve onun gerekliliklerinden vazgeçmemelisiniz. Her kadın karşısında tam bir erkek, her erkek de karşısına tam bir kadın görmek ister. Aksi halde hiç bir sebep yokken uzaklaşmalar başlar. Hatta ben her şeyi yapıyorum, onun hep yanında oldum, diye siz ne kadar yakınsanız da kopuşlar başlar. İlişkilerinizde arkadaşlık ve kendi cinsiyetinizin enerjilerini ayarlayamıyorsanız bir dönem etkileyici taraflarınızı öne çıkararak iletişim kurmalı ve kendinize uygun bir iletişim şekli oluşturmalısınız.
Ukalalık Ve Aşırı Beklenti
Tabi ki kendimize ait bir öz güvenimiz olmalı, bir ilişkide kendini karşı tarafın yanın da aşağı görmek oldukça sakıncalı ve de tehlikelidir. Çünkü siz kendinizi bu şekilde gördüğünüz sürece karşı taraf başka türlü görmeyecektir. Fakat unutmamak lazım ki kendini aşağı görmek kadar, kendini üstün ve ayrıcalıklı görmekte o kadar tehlikeli ve sakıncalıdır. Gerek karşı cinsle gerekse hayatımızda ki diğer ilişkilerimizde , anne- baba ve çocuklarımız hariç ilişkilerimiz alma, verme dengesi içinde yürümelidir. İlişkilerde iki taraf da fedakarlıkta bulunmalı ve bir arada kalmak için çaba, özen göstermelidir. Bir taraf kendisini üstün, karşı tarafı aşağı gördüğünde ilişkinin bütün dengeleri sarsılır ve alma-verme dengesi bozulur. Beklentilerini devamlı karşı tarafa yönelten, ilişkiyi kendi istediği şekilde yaşamaya zorlayan kişiler, hiçbir zaman uzun vadede uyumlu ve ahenkli ilişkiler kuramaz. Bazen ukala ve kendini beğenmiş insanlar ilişkilerin ilk zamanlarında ilgi görseler de zaman geçip gerçek duygular ortaya çıktığında ve huzur isteği ağır bastığında tercih edilmezler. Böyle bir sorun yaşıyorsanız hemen karşı tarafın ne hissedeceğini anlamaya çalışmalı ve ona göre davranmayı öğrenmeli, mutlu olmak için karşı tarafı mutlu etmeniz gerektiği gerçeğini unutmamalısınız. Hep bana tarzıyla ilişkiler yürümez.
Fazlaca Asabilik
Asabilik ruh hali; araştırmalara göre asabi, agresif olan insanlar ile kimse uzun vadede birlikte olmak istemiyor. Hatta araştırmalar bu kişilerin çekinilen insanlar olduğunu ortaya koymaktadır. En ufak olayları bile çok büyük meseleler haline getiren, geçinilmesi zor kişiler genellikle eş olarak tercih edilmezler. Asabi, agresif ya da pasif agresif insanlar fazla alıngan, insanları tedirgin eden ve her an bir olay çıkartabilecek yapıları yüzünden karşısındaki kişiyi kendilerinden uzaklaştırırlar. Yüksek sesle tartışan, kavga etmeye meyilli hele de şiddet çağrıştıran bir kişi iseniz hemen öfke kontrolü desteği almanızı ve hayatınızın geri kalanında kendinizi makul tepkiler vermek üzere terbiye etmenizi öneririm.
İlişkiler güven, sevgi, saygı kadar nezaket ve sabır ile ilerler, gelişir.
Sevinç Karakaya
DevamıEvliliğimi Kurtarmaya Niyet Ediyorum
EVLİLİĞİMİ KURTARMAYA NİYET EDİYORUM
Mutluluk ne zaman başlar? Cevap uygulaması zor, ama söylemesi çok kolay bir cümlede saklı; ”Mutluluklar beklentilerin bittiği yerde başlar”
Birbirinize Yüklediğiniz Anlamlar;
Kişiler evliliklerinde yada ilişkilerinde beklentilerine karşılık bulduklarında mutlu oluyorlar. Beklentilerine karşılık bulamayanlar ise; mutsuzluğu seçiyor. Zamanımız da ilişkiler aslına bakarsanız çok rahat harcana biliyor. Bir şekilde evlilikler yada ilişkiler başlıyor. Ve bir ilişkiye başlamak demek karşımızdaki kişiye anlamlar yüklemek demek oluyor. Bu yüklediği anlamın karşılığını göremediğinde ise kişiler bunalıp sıkıntıya girmeye başlıyor. İlk önceleri iç aleminde yaşarken zamanla bunu dışa yansıtmaya başlıyorlar. Mesela; Neden öfkelendiğini bilemiyor ama karşındaki kişinin davranışlarına tahammül edemez hale geliyor. Hatta zamanla kendi yaşam alanında onu görmek istemiyor. Ortak paylaşımlardan uzaklaşmalar başlıyor. Sonuç ardı arkası gelmeyen sebebi tam olarak bilinemeyen tartışmalar.
”Sizce insanlar kime bağırırlar? Ulaşamadıkları kişilere değil mi? ”
Kalp Dilini Kullanın;
Evet birine sesinizi duyuramadığınızda sizi duysun diye sesinizi yükseltirsiniz genelde değil mi? Yada anlaşılmadığınızı hissediyorsanız, kendinizi anlatma çabasıyla… Eğer karşımızdaki kişiyle ayrı bir anlaşma tarzını keşfettiyseniz, ”kalpten kalbe” konuşma artık kelimelere ihtiyacınız olmadan konuşursunuz. Telepati kurar gönülden gönüle konuşursunuz. Unutmayın bir ilişkide ses yükselmeye başladıysa karşınızdaki kişiye ulaşamıyorsunuz demektir. Sesinizi yükseltmeniz neden gerekiyor?
Şükredin;
Hepimiz mutlu olmak isteriz; ama gerçekten mutlu olmaksa niyetiniz, ilk önce sahip olduklarınıza şükrederek başlamanız gerekiyor. Elbette herkes daha iyisini hak ediyordur. Zaman zaman eşiniz için de aynı şeyi düşünüyor olabilirsiniz.
Ben daha iyi bir eş hak ediyorum da diyor olabilirsiniz. Fakat daha iyisini bulsanız bile, Kafa yapınız değişmediği sürece ondada farklı beklentilere kapılıp yine mutsuz olacaksınız.
Mutlu olmak için bir ilişkide mutlu olmak için, gerçekten beklentisiz yaşamayı deneyin. Göreceksiniz bu hayatınız da bir çok şeyin düzene girip iyileşmesine sebep olacaktır. Bunun yolu da sahip olduklarına şükürden geçer.
Eşiniz Hep mi Kötüydü? Hayatınıza şükrettikçe daha güzellerinin size geldiğini göreceksiniz. İsyan ettikçe de sahip olduklarınızın sizden uzaklaştığını fark edeceksiniz. Tam tersi siz eşinize kızdıkça o daha çok sizi kızdıracak şey yapacaktır.
Ne garip demi aynı evlilik sonsuza kadar mutluluk için atılan bir adımken, gün gelir aynı evin içinde yaşayan iki ayrı insan, iki yabancıya dönüşebiliniyor. Karşılıklı şikayetler başlıyor. Size sorsalar eşiniz nasıl biri ? Kötülüklerinden bahsediyor buluyorsunuz kendinizi. Aynı şekilde karşı taraf da eşinden şikayetçi oda kötü diyor. Baktınız da herkes kendince haklı ve herkes kendince düzgün… Peki hayatınızı paylaştığınız eşim dediğiniz kişi hep mi kötüydü ? Kötü biriyse hayatınızı neden birleştirdiniz? Hayatınıza alırken beklentiniz neydi? Her ne beklediyseniz hiç birinin olmadığını mı fark ettiniz?
Çözüm: Sahip Olduklarınızı Kabule Geçin;
Sahip olduklarınızı kabule geçin. Hayatınız paylaşmaya hazır olduğunuz için; Yaşamlarınızı birleştirdiğiniz bir eşinizin olduğunu hatırlayın. Eşiniz hata da yapmış olabilir bu güne kadar, birbirinizi affetmeyi deneyin, sarılıp uyuyun yatağınıza öfkeli girmeyin. Birbirinize kızmayın ve tabi özellikle içinizden ona söylenmeyin. Unutmayın sizin içinizden söylediğiniz her söz, size sözlü olarak geri yansıyor. Bunu fark etmek çok önemli eşinize ne gönderirseniz o size geri geliyor. Ona içinizden sevgi göndermeyi deneyin Gönülden gönderdiğiniz sevgi size sevgi olarak geri dönecektir.
Kesinlikle evlilik hayatında en önemli olaylardan biri budur. Yatağa öfkeli girmemek. Öfkeli bir şekilde uykuya dalındığın da yedi, sekiz saat yanınızdakini olumsuz enerjinizle yorarsınız uyanın elinizdekinin kıymetini bilin. Mutluluk sizin kendi içinizdedir. Onu yaşayamazsanız dışarıda da bir mutluluk yaşayamazsınız. kendinizi toparlayın ve sizi mutsuz eden düşünceleri kafanızdan bir an önce atın. Şöyle bir düşünün yıllarca mutsuz olmak için binlerce bahaneniz olmadı mı? Ya kendinizi ya başkalarını suçladınız. Ama artık kendinizle mutlu olun. Kendinizle mutlu olamazsanız; kim gelirse gelsin hayatınıza maalesef onunla da mutlu olmazsınız. ”İçinizde ki mutluluk sürahisi boşsa hiç bir bardağı dolduramazsınız”
Evliliğinizi Kurtarmaya Niyet Edin ;
Eşinize gidin ve ona; Hayatımdaki varlığın için teşekkür ederim. Evet aynı kafada olmaya biliriz, senide bir anne bir anne doğurdu. Seninde sevilmeye ihtiyacın en az benim kadar var. Belki bu güne kadar sana kimse sevgisini olması gibi gösteremedim, fakat bizde birbirimizi kırarak sevgisizliğimizi bizden sonraki kuşaklarımıza aktarıyoruz. Atalarımızdan aldıysak sevgi verememeyi gel burada düzeltelim sevmeyi tekrar birbirimizde öğrenelim ve bunu birlikte deneyimleyelim. Ben senden özür diliyorum. Amacım artık ne seni ne kendimi suçlamak değil. Sende cansın bende canım. Sana karşı bir hatam olduysa bunu affet. Ben seni affediyorum ve sana hakkımı helal ediyorum. Başkalarına duyduğum öfkeyi senden çıkardığımın farkındayım, bunun için de özür dilerim. Şu andan itibaren sevgiyle hoşgörülü olmaya niyet ediyorum. Yeniden seninle başlamaya niyet ediyorum. Gel birlikte adım atalım. İkimizde herkes kadar mutlu olmayı hak ediyoruz. Biz birlikte mutluluğu çözemezsek dışarıda kimse ile de mutluluğu çözemeyiz. Seninle yeniden başlamaya hazırım. Yuvamız da mutlu olmaya, yaşadığımız her anın kıymetini bilmeye hazırım. Hayatı paylaşmaya, seninle uyuyup, sabah senin yanında yeni güne gözlerimi açmaya hazırım. İyi ki varsın Ve iyi ki benim eşimsin …
Daha mutlu yuvalarda daha dingin hayatlar dilerim,
Sevinç Karakaya
DevamıErkeklerin Cinsellikten Beklentileri
ERKEKLERİN CİNSELLİKTEN BEKLENTİLERİ
Sağlıklı bir ilişkinin özünde, karşılıklı olarak kişilerin beklentilerinin bilinmesi ve elbette yerine getirilmesi yatıyor. Tatmin edilmemiş isteklerle dolu bir ilişki için ne yazık ki uzun soluklu olmuyor. Bu gün pek çok boşanma sebebi belki kimselere açıklanmasa da cinsel tatminsizliğin verdiği öfkenin dışa vurumun dan kaynaklanıyor. Ve sebepler birçok şekil alabiliyor fakat alta yatan sebep değişmiyor.
Cinsel yaşam, ilişkinin temel esaslarından biri olduğuna göre tatminkar bir cinsel yaşam, mutlu bir ilişkinin göstergesidir diyebiliriz. Kadınların cinsel yaşamdan daha çok duygusal beklentileri ve eşinin onu anlamasını beklerken acaba erkekler ne bekler? Erkekler sadece seks mi isterler? Yada eşinin fiziksel olarak onu yeterince tatmin mi etmesini? Yada cinsel ilişki sırasında eşinin kontrolü onda mı olsun ister? Acaba erkekler Cinsellikte eşinden ne bekler? Bunu bilmek cinsel ilişkinizi düzenleyip düzgün bir beraberlik için şarttır.
Erkekler İlgi Alaka İster
”Erkekler cinsellikten beklentileri ” denince kabul edin aklınıza hemen seks geldi, değil mi? Evet erkekler yatakta seks yapmak ister kuşkusuz. Ama hayır, yanılıyorsunuz; sadece seks değil erkeklerin beklentileri. Onlarında aklında cinsellik değince her zaman seks gelmez. Onlarda her an sekse hazır varlıklar değiller aslında. Onlarda en az kadınlar kadar şefkat, ilgi ve alaka bekliyorlar eşinden yatakta.
Eşinden biraz daha yakınlık, belki sırtını sıvazlanması, kadınların o doğal anaç taraflarıyla ilgi görmek istiyorlardır. Onu anladığınızı, Onunla sadece seks yapmak değil, uyum için de beraber olduğunuzu ona bu şekilde göstermeniz, aranızda zaman zaman oluşabilecek gerginliklerin en iyi ilacı olacaktır.
Erkekler arzulandığını; görmek ister
Erkeklerin bu sekse her zaman hazırlardır izlenimi kadınları yanlış beklentilere itebiliyor. Sanıldığı gibi erkekler her zaman sevişmeyi başlatan taraf olmak istemezler. Biraz da eşinden beklerler bunu. Kadınlar kadar erkeklerde kendinin istenildiğini, arzulandığını özlendiğini görmek isterler. Bundan dolayı eşler her zaman karşıdan beklememeli zaman zaman eşini arzuladığını göstermelidir.
Erkekler tahrik edilmeyi, hatta hiç akıllarına gelmeyen anlarda baştan çıkarılmayı hayal ederler. Erkekler ilişkilerinde böyle ufak oyunlarla heyecanlandırmayı beklerler. Her kadın eşinin ilgisini aslında nasıl çekeceğini bilir, bilmiyorsa da muhakkak öğrenmelidir. Bazen şehvetli bakışlarla, seksi sözlerle, belki minik öpücüklerle sevişmek istediğinizi eşinize belli edebilirsiniz.
Erkekler Keşfedilmek ister
Erkekler vücutlarının keşfedilmesini isterler. Kadınların erkeğinin vücudu üzerinde onun zevk aldığı bölgeleri keşfetmesi gerekir.Bazen kadınlar çok istekli görünme korkusundan erkeğine dokunmaktan korka bilir fakat erkek vücuduna dokunulmasını ve kendisinin nelerden hoşlandığını söylemektense eşi keşfetsin istiyorlar.
Erkekler Rutin Seksten Uzaklaşmak İster
Erkekler kadınından yatakta farklı tekniklere ve pozisyonlara açık olmasını bekler. Onun tüm yönlendirmelerini ve farklılık taleplerini reddederek hep aynı biçimde sevişmek istemek, bir süre sonra seks hayatını rutin hale getirir. Erkekler eşiyle yatak da farklı şeyleri denemek arzu eder.
Erkekler duygusallık ister
Sanılanın aksine erkekler, eşlerinin porno filmlerinden çıkmış gibi davranmalarından pek hoşlanmazlar. Onlar da en az kadınlar kadar seks için duygusallık gerektiğinin farkındalar. Onlarda yatak da sadece seks değil sevdiği kişiyle duygusal bir birliktelikte beklerler. Öyleyse biraz duygusallık, biraz romantizm her iki tarafa da iyi gelebilir.
Erkekler yatakta yönlendirilmek ister
Erkekler yatakta her zaman iplerin kendi ellerinde olmasını istemezler. Fakat kadınlar da toplumun baskılarıyla beraber cinsel istek ve arzularını bastırmaları, eşinin onu yanlış anlamasından korkuları, hafif kadın olacakları düşüncesi, yatak da pasif kalmalarına sebep olabiliyor. Erkekler, zaman zaman sevişme esnasında eşleri tarafından yönlendirilmekten, eşlerinin fikrine uyum sağlamaktan zevk alırlar. Hatta bazen ellerini tutup onu hareketsiz bırakarak sevişmeyi tamamen sizin sürdürmenizi beklerler.
Mutlu bir evliliğin yolu mutlu cinsel hayattan geçmektedir. Ve cinsellik ihmal edilmesi yada gereken önemin verilmemesi taktirde bunun tatmini farklı kaynaklar da arana bilir. Bu yüzden eşlerin hatalar yapmaması için, karşılıklı olarak cinsel hayatın önemsenmesi gerekir.
DevamıYeni Yılda Hedeflerine Ulaşmak İçin; Doğru Düşün
YENİ YILDA HEDEFLERİNE ULAŞMAK İÇİN ;
DOĞRU DÜŞÜN
Yeni yıl yeni başlangıçlar yeni umutlar demektir. Bu yıl bulamadıklarımızı yeni yılda arayacağız belki, belki de çoktan vazgeçtik hedeflerimizden. Ama ben derim ki, gelin bir kez daha planlayın ne istediğinizi, ne beklediğinizi hayattan. Fakat bu sefer; Başarılı insanların başarısındaki sırrı anlamaya çalışarak yapın bunu….
Sizce başarılı insanlarla, başarısız olanlar arasında ki fark nedir? Sadece düşünce tarzımızı değiştirerek başarıya ulaşabilir miyiz? Başarı herkes için farklı anlam, ifade edebilir.Fakat buradaki başarıdan kastım hayatın her alanında hedeflenen mutluluğa ulaşmaktır. Hem iş hayatınızda, hem sosyal hayatınız da, hem aşk hayatınızda yada hedeflediğiniz herhangi bir başarı olabilir.Yani sizin mutluluk tanımınızı size getirecek başarıdan bahsediyorum.
Hayatın akışını dikkatlice incelediğiniz de ; bazı kişilerin hedefledikleri her şeyi başarabiliyorken, diğerleri devamlı talihsizliklere uğrayabiliyorlar. Bazı insanlar ne yaşarlarsa yaşasınlar, sonunda hayat onlara mutluluk verebiliyorlar. Bazı kişiler için hayallerinin gerçekleşmesi gayet olağandır, düşündükleri hatta her istedikleri gerçekleşir. Acaba nedir bu istedikleri sanki hazır tepsiyle önüne getirilen insanlarla, isteklerine bir ömür boyu koşsalar da ulaşamayan insanlar arasındaki fark? Sadece düşünceleri….
Hemen Şuan Harekete Geç Erteleme
Hemen eyleme geçin. Kendine hedefler koyup, bu hedeflere ulaşan, kendini seven,kendisine önem veren, kişilerin ortak özellikleri; onlar bir şeye karar verdiklerinde hemen eyleme geçerler.Kesinlikle bu kişiler bahane üretmezler, önce buna hazır olmalıyım yada önce kafamda oturtmalıyım gibi ertelemelere gitmezler.Onlar istediğini belirler bir yandan da kafasında hazırlıklarını sürdürürken eyleme geçmişlerdir bile… Hedeflerinin üzerinde düşünüp kendilerini caydıracak bahaneler bulmaktansa; Hedeflerine giden yolda yürümeyi seçer ve hedeflerine doğru ilerlerken kendilerini o hedefe götüren her an güncel planlar yaparlar.
Yapmanız gereken; Ulaşmak istediğiniz şeye karar verin, neye ihtiyacınız var planlayın ve hemen harekete geçin . Hedefe ulaşmak için ihtiyacınız olanlar sizi hızla bulacaktır, emin olun.
İsteklerine Ulaşacağından şüphen Olmasın
Başarılı ve mutlu insanlar hiç bir zaman istedikleri her ney ise ona ulaşamayacaklarını asla düşünmezler onlar istediklerinin olacağına emindirler. Hatta öyle bir ruh haline girerler ki, istedikleri şey gerçekleşmiş gibi yaşamaya başlarlar. Bir şeyi istemeyi değil, öyle yaşamayı tercih ederler. Bir sorun içinde iseler o sorun olmasaydı nasıl olurlardı ona odaklanır ve istekleri için ise istedikleri şey gerçekleşseydi nasıl yaşayacaklardı işte öyleymiş gibi yaşarlar. Mesela mutlu bir ilişki istiyorlarsa, bu ilişkiye sahip olduklarında yapacaklarını yalnızken yapmaya başlarlar, kendilerine fiziklerine dikkat eder, bir sevgili için hazırlanıyormuş gibi hayata hazırlanırlar.
Yapmanız gereken; İstediğiniz şeye sahipmiş gibi yaşayın, hem fiziksel olarak hem de beyninizle hayatınızda isteğiniz için yer açın. Unutmayın ;Bir şey istediğinde olacağına emin olmak, o şeyi hayatına zorunlu davet etmektir.
Asla Pes Etmeyin Ve İnancınızı Kaybetmeyin
Hayatta her zaman her şey dört dörtlük olmak zorunda değildir. Hayattan beklediğiniz hedeflere giderken terslikler ve tıkanmalar elbette olabilir ama her durumda başarıyı inanan ve pes etmeyen kişiler elde eder. Başaracağına inananlar,karşılaştıkları zorlukları doğru yolda olduklarına dair işaretler olarak kabul eder ve yılmadan zorlukların üzerine giderler. Belki de başarılı ve başarısız kişiler arasındaki en büyük farklılıklardan biri budur.Başarısızlar terslikteki negatif işaretlere takılırken, Başarılı kişiler terslikleri kendilerine yollanan negatif işaretler olarak görmezler, şüphe etmezler. Rahat bir ruh haliyle, çözüme odaklanırlar; başaracaklarından emin olarak, yapmaları gerekeni yapmaya devam ederler.
Yapmanız gereken; Kendiniz için bir şey yapın, gerçekten istediğiniz şey her ne ise, hiçbir zorluk sizi yolunuzdan çevirmesin,hedeflerinize ilerlerken karşılaştığınız sorunlar, çıkarmanız gereken son dersler olabilir.
Korkuları ve Endişelerini ; Neşe ve Güven ile Değiştir?
Endişe ve korkular sizin hedefiniz yolunda önünüzü kesen en büyük engeldir. işte o Başarılı olan Başarma yolunda doğru düşünen kişiler; endişenin yerine güven, korkunun yerine neşe koyabilenlerdir. Onlar istekleri için attıkları her adımı, gördükleri her ışığı neşe ve güven ile güçlendirirler. Şükür ve teşekkür içinde kendilerini strese sokmadan sıkıntılı bir beklenti yerine keyifli bir bekleyiş yaşarlar.
Yapmanız gereken; Hayatta hedeflerinize doğru ilerlerken sadece yapmamız gerekenleri yapın. Gereksiz ve enerjinizi tüketecek davranışlar içine girmeyin. Şimdiye kadar yaşadıklarımız bu günümüzü getirdi. Bundan sonra yaşayacaklarımız da yarınımızı oluşturacak. Atılan her adım bir sonuç getirecektir, adımları endişe ile beslerseniz negatif, neşe ve güven ile beslerseniz pozitif sonuçlar alırsınız. Şükredin,neşe için de olun, ve kendinize güvenin…
Başarısızlıklar Seni Yıldırmasın Hemen Yeni Bir Hedef Belirle
Gerçek başarıya ulaşanlar, isteklerini hak ettiklerine inanırlar ve istekleri için emek harcayanlar. Sonuç ne olursa olsun çabalarım boşa gitti diye düşünmezler, daha büyük bir ödül kazanacağına sonsuz güvenirler.
Yapmanız gereken; Yapman gerekenleri yaptıktan sonra gelişen tüm sonuçlar hayrına olacaktır, her durumu yeni bir fırsat gibi değerlendirmek, içindeki mesajı bulmak başarının sırrıdır.
Şimdiden yeni yılın gönlünüzce olmasını dilerim …
Sevinç Karakaya
DevamıMutlu Bir İlişki Kurmak Çok Mu Zor?
MUTLU BİR İLİŞKİ KURMAK ÇOK MU ZOR
Eminim hepimiz mutlu bir ilişki isteriz. Ama istediğimiz ideal ilişki sadece masallarda yaşanır diye düşünürüz. Aynı masallardaki gibi mutlu ilişki yaşamak için, lambadan cin çıkmasını bekleriz. Fakat bunlara gerek yok normal hayatımızda da bir kaç puf noktasıyla ilişkilerimizi düzelte biliriz. Belki küçük adımlar ama uygulandığında büyük sonuçlar verebilir.
Mükemmel ilişkiyi değil doğru ilişkiyi isteyin
İlişkileri doğru ve ideali yaşamaya çalışabilirsiniz, fakat ille de mükemmel ilişki diye ısrar etmek yersiz olur. Unutmayın mükemmel ilişki ya da mükemmel eş diye bir şey yoktur. Her ilişkinin içine bakıldığında dışarıdan farklı görünse de içinde zaman zaman sorunlar yaşanır. Siz en mükemmelini beklerseniz, daima beklersiniz. Her konuda sizinle aynı fikir de olan, sizinle tıpa tıp aynı karakterde, her an sizi mutlu edebilecek biriyle karşılaşmayı beklemek yerine, sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yakalamayı deneyin. Rahat ve huzurlu olduğunuz yani kendiniz gibi olduğunuz ilişkiyi bulmaya çalışın.
Ortak bir ilgi alanları edinin
İlişkilerde ortak noktalar elbette önemlidir. Fakat ortak ilgi alanınız olmaya da bilir, bunun için söylenmek yerine, yeni bir ortak ilgi alanı yaratın. Balığa çıkabilir, tenise başlayabilir, yürüyüş yapabilir, beraber kitap okuyabilirsiniz, yada bir müzik kursuna gidebilirsiniz. İkinizin de zevk alacağı bir ortak ilgi alanı bulmaya çalışın. Ortak ilgi alanı, eşler arasında pozitif iletişimi, sağlıklı diyalog ve eğlence imkanı sağlar.
İlişkinizde her zaman açık ve dürüst olun
Unutmayın yalanlar üzerine inşa edilen bir ilişki enin de sonunda yıkılmaya mahkumdur. Her zaman tam dürüstlüğe dayanan bir ilişki kurun. Şüphe, bir ilişkiyi başlamadan bitiren ya da başladıysa bile hiçbir zaman sağlıklı yürümesini sağlamayan bir virüs gibidir. Eşinizin yada sevgilinizin, kuşkulandığınız tutumları varsa, birbirinizden gizli dolaplar çevirmek yerine bu kuşkuyla hem siz yüzleşin hem de eşinizi yüzleştirin. Dürüst ve açık olan acı çekse bile duyduklarından, her zaman kazanır.
İlişkiniz de daima Anı Yaşayın
Belki birlikte çok vakit geçirmeye bilirsiniz. Asıl önemli olan geçirdiğiniz zamanın süresi değil kalitesidir. “Neden daha uzun yanımda kalmıyorsun?” diye şikayet edip söylenmektense, birlikte olduğunuz anları dolu dolu ve birbiriniz ile mutlu olarak geçirin.
Geçmişle yaşamayın, Geleceğe bakın
İlişkileri en çok yıpratan sebeplerden biri; Her kavgada başa dönüp aynı olayları tekrar tekrar masaya yatırmaktan kaynaklanır. İlişki, geçmişe takılı kalarak değil, geleceğe doğru yapılandırılır ve inşa edilir. Geçmişte yaşadığınız tatsız anlar varsa, durup dururken geçmişi deşmek yerine birlikte kuracağınız geleceğin planlarını yapmaya çalışın, güzel hayallerinizi paylaşın.
Her ilişki farklıdır, Başka ilişkilere değil kendi ilişkinize odaklanın
Evet her ilişki kendine has özellikler taşır, ilişkinin tarafları da başkalarından farklıdır. Kimsenin ilişkisi birbirine benzemez. İlişkinizi başkalarınınkiyle kıyaslamak, onu daha iyi bir yere getirmez. Eşinize başka ilişkileri örnek göstererek, kıyaslamak ve ilişkinizdeki eksiklikleri ortaya koymak yerine, ilişkinizin iyi taraflarına odaklanıp, gidişatını yükseltmeye çalışın.
Aklınızı okumasını beklemeyin
Unutmayın tam manasıyla kimse kimsenin aklından geçenleri okuyamaz. Canınızı sıkan bir şey olduğunda ya da eşinizin yaptığı bir şeye kızıp, sinirlendiğinizde, onun kendiliğinden sizi anlamasını beklemeyin. Sıkıntınızı yada sinirlendiğiniz mevzu her neyse açıkça dile getirin. Ancak ses tonunuza dikkat edin, tartışma tonuna dönüşmesin. Zira yüksek perdeden dile getirdiğiniz her sorun, eşinizin zihninde ”yine dır dır” olarak algılanabilir.
Eşinizle önce arkadaş olun
İster evli bir çift olun, ister sevgili, ilişkinizin temelini sağlam bir arkadaşlığa dayandırın. İyi birer arkadaş ve sırdaş gibi her şeyi konuşabilmeniz, birlikte iyi zaman geçirmeniz, uzun vadeli ve sağlıklı bir ilişki yaşamanızı sağlar.
İlişkinize kimseyi karıştırmayın
Etraftan gelen sesleri kendi iç sesiniz ve eşinizin sesi kadar dikkate almayın. Hiç kimse sizin ilişkinizi sizden daha iyi tanıyamaz. Şu da bir gerçek ki, insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine göre daha olumsuz düşünür, daha kolay olumsuz yorum yapabilirler. Ve çiftler başka kişilerin yorumlarından daha kolay etkilene bilir o yüzden dışarıdan gelen eleştirilere kulak kapatın ve ilişkinizi yaralamalarına izin vermeyin.
Eve iş getirmeyin
Hayatınız da işin ve ilişkinizin yerini iyi tespit edin. İşi işte bırakın ve sorunlarınızı eve taşımayın. Kafanızın sürekli iş meseleleriyle meşgul olması, eşinize sürekli iş sorunlarından bahsetmeniz, onun açısından sıkıcı olacak, belki tartışmalara yol açacaktır. O yüzden iş ile aşkı gerçekten ayırmak en iyisi…
Sevinç Karakaya
Devamı